Logo

5. Hukuk Dairesi2023/5000 E. 2023/6537 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tapu kaydının hatalı iptali nedeniyle Hazine'ye karşı açılan tazminat davasında, ıslah harcının yatırılmamasına rağmen ıslah edilen miktar üzerinden hüküm kurulup kurulamayacağı ve Anayasa Mahkemesi'nin ihlal kararının, başvuruda bulunmayan mirasçılar yönünden de etkili olup olmadığı hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Gerekçe ve Sonuç: 7251 sayılı Kanun ile 6100 sayılı HMK'nın 177. maddesine eklenen fıkra uyarınca, bozma ilamına uymakla ortadan kalkmayan hususlar ve usuli kazanılmış haklar saklı kalmak kaydıyla, bozma sonrası tamamlanan harca göre hüküm kurulabileceği, ayrıca Anayasa Mahkemesi kararının bağlayıcılığı ve dosya kapsamına göre taşınmazın gerçek değerinin belirlenmesinde isabetsizlik bulunmadığı gözetilerek, Hazine vekilinin temyiz itirazlarının reddine ve yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

İNCELENEN KARARIN

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tapu kaydının hatalı oluşması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davada yapılan verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairemizin 03.12.2013 tarihli ve 2013/16013 Esas, 2013/21473 Karar sayılı ilamıyla kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bozma ilamına uyularak davanın reddine karar verilmiş, kararın Yargıtay (kapatılan) 20.Hukuk Dairesince onanmış, karar düzeltme talebi de aynı dairenin 20.03.2017 tarihli ve 2014/387 Esas ve 2014/528 Karar sayılı ilamı ile reddedilerek mahkeme kararı 30.03.2017 tarihinde kesinleşmiştir.

Davacılar vekilince Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru sonucu Anayasa Mahkemesinin 2017/15121 başvuru numaralı kararı ile başvurucu ... yönünden başvurunun düşmesine, ..., ..., ..., ... ve ... yönünden ise hak ihlali başvurusunun kabulü ile ihlalin sonuçları ortadan kaldırılmak üzere dosyanın Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, ... Asliye Hukuk Mahkemesince yeniden yargılama yapılarak davacıların ve asli müdahillerin davasının kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvuruların esastan reddine karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; ... ili, ... ilçesi, ... Mevkii, 520 ada (eski 108 ada) 172 Parsel sayılı taşınmazın, davacıların murisi tarafından 18.01.1946 tarihinde ... mirasçılarından parası ödenerek satın alındığını, satışın gerçekleştiği 1946 tarihinden yaklaşık 14 yıl sonra 1960 yılında söz konusu yerin "orman" olduğu gerekçesiyle Hazine adına tescil edildiğini, bu işlem yapılırken hiçbir bedelin ödenmediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL tazminatın dava tarihinden faiziyle davalıdan alınarak davacılara verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; özetle davanın zamanaşımı, hak düşürücü süre ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın ve asli müdahillerin davasının kabulü ile 10.000,00 TL nin dava tarihinden, 76.967,000 TL nin ise ıslah tarihinden faiziyle davalıdan alınarak davacılara ve asli müdahillere ödenmesine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 30.03.2022 tarihli ve 2022/296 Esas, 2022/797 Karar sayılı ilamı ile davacıların murisi adına olan tapu kaydının 1958 yılında orman olduğu gerekçesiyle iptal edilmesi sebebiyle TMK'nın 1007 nci maddesi uyarınca davacıların zararının karşılaması gerektiği, her ne kadar 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmuş ise TMK'nın 1007 nci maddesi ile düzenlenen tazminat için de Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı ilamı ile hukuk yolu etkili hale getirildiği, 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolanlar açısından Yargıtay 5. Hukuk dairesinin yerleşik uygulamalarına göre makul süre içinde dava açılması gerektiği, somut olayda 1 yıllık süreden sonra dava açılmış ise de Anayasa Mahkemesince makul süre içinde dava açıldığı kabul edilerek hak ihlaline karar verilmiş olmasına, Anayasa mahkemesi kararının bağlayıcılığının bulunmasına, dava konu taşınmazın dava tarihi itibariyle belirlenen arsa niteliğine ve emsal satış yöntemiyle değerinin tespit edilmesine göre verilen karar usul ve yasaya uygun bulunarak istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

Dairemizce yapılan inceleme sonucu; 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesinde “Değer ölçüsüne göre harca tâbi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerler esastır…” hükmüne yer verilmiştir. Tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davalar nisbi harca tabi davalardan olduğu, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun “Harcı Ödenmeyen İşlemler" başlığını taşıyan 32. maddesinde ise "Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak, ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır." hükmüne yer verildiği,

Dolayısıyla harç alınması veya tamamlanmasının yanların isteğine bırakılmadığı; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (resen) gözetilmesi hükme bağlandığı ve yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı vurgulandığından ve eldeki davada ıslah harcının yatırılmadığı anlaşıldığından talep aşılarak ıslah edilen bedel üzerinden hüküm kurulması doğru görülmeyerek mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararı ile bozma ilamına uyularak yapılan inceleme sonucunda davanın kabulüne karar verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; 21.02.2023 tarihli celsede Yargıtay bozma ilamına uyma kararı verildiğini, davacının dava dilekçesindeki talebi üzerinden karar verilmesi gerekirken davacı tarafa ıslah harcının yatırılması için süre verilerek harcın tamamlattırıldığını, davacının süresi içinde harçlandırmadığı bedele göre karar verilmesinin doğru olmadığını, ıslahın tahkikat tamamlanana kadar yapılabileceğini, sonradan tamamlanan harcın sonuca etkili olmadığını, davacı tarafın ıslah tarihinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 177 nci maddesinde değişiklik yapan 7251 Sayılı Kanun'un yürürlük tarihi 28.07.2020 tarihinden önce olduğunu, harçlandırılmayan ıslah talebine değer verilemeyeceğini, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi'nin 2022/8023 Esas sayılı kararında " 03.02.2016 tarihli dilekçe ile 424.581,25 TL'ye yükseltmişse de, ıslah harcının yatırılmadığı anlaşılarak" denilmiştir. Yerel Mahkeme söz konusu bozma kararına uyma kararı vermiş olmasına rağmen, 76,967,00 TL üzerinden harcı tamamlattırdığını ve bu rakam üzerinden hüküm kurduğunu, kararda hükmedilen vekalet ücretinin de fahiş olduğunu, Yerel Mahkemenin Anayasa Mahkemesi'ne başvuruda bulunmayan ... mirasçıları yönünden de kabul kararı vermiştir. Oysa ki ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2014/387 Esas, 2004/528 Karar sayılı kararına ilişkin, 11.12.2019 tarihli Anayasa Mahkemesi kararında, müteveffa ...'ın 28.06.2018 tarihinde yaşamını yitirdiği ve ölümünden sonra başvurucuya mirasçı olarak devam edildiği yönünde bir talepte bulunulmadığı anlaşıldığı, bu nedenle başvurucu açısından başvurunun incelenmesinini sürdürülmesini haklı kılan bir neden bulunmadığı belirtilerek ... yönünden başvurunun düşmesine karar verilmesine karar verilerek diğer davacılar yönünden ihlal kararı verildiğini, bireysel başvuru kararları kural olarak sadece başvuran kişi hakkında sonuç doğuracağından başvuruda bulunmayan taraflara hakkında verilen kararlara bir etkisi olmayacağını, bu nedenle ... yönünden verdiği düşme kararı doğrultusunda, AYM'ye mirasçı sıfatı ile başvuruda bulunmayan mirasçıların asli müdahale talebi kabul edilemeyeceğini, Ayrıca dosyanın geldiği aşama itibariyle de davaya asli müdahale talebinde bulunulamayacağını, dava konusu taşınmazın Mihribat Devlet Ormanı içerisinde yer aldığını, 1958 tarihinde orman vasfında olan taşınmaz 55 yıl geçtikten huzurdaki davanın açıldığını, TMK'nın 1007 nci maddesine dayanılarak açılan davalarda 10 yıllık zaman aşımı süresi bulunduğunu, davanın niteliğine göre tazminat miktarı belirlenirken, öncelikli konu, tapusu iptal edildiği iddia edilen gayrimenkulün niteliğinin ve değerinin hesaplanması olup, arazi niteliğindeki taşınmazlarda, başka deyişle tarım alanlarında net gelir esas alınarak, arsa niteliğindeki taşınmazlar için ise, emsal karşılaştırması yapılarak değer belirlenmesi gerektiğini, taşınmazın niteliği orman olmasına rağmen arsa gibi değerlendirilerek fahiş bir bedel belirlendiğini, Hazine lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C.Gerekçe

1.Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme

Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.

2.İlgili Hukuk

1.6100 sayılı Kanun'un 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2.4721 sayılı Kanun'un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesi.

3.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.

4.4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.

5.4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.

3. Değerlendirme

1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi ile 369 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2.Dosyanın incelenmesinde; dava konusu parselin geldisi olan 520 (108) ada, 7 parsel sayılı taşınmazın 01.06.1953 tarihli kadastro tutanağı ile 198.618 m² miktar ve "taş ocağı ve kargir ahırı olan arazi" niteliği ile davacıların murisi ibrahim Ethem Özaslan adına tescil edildiği daha sonra 2. kez yapılan tapulama ile de taşınmazın 51.318 m²'lik bölümünün 15.06.1958'de orman vasfı ile Hazine adına tescil edildiği, davacıların tapunun bedelsiz olarak hazine adına tescil edilmesi nedeniyle 03/10/2011 tarihinde TMK'nın 1007 nci maddesine dayalı olarak eldeki tazminat davasını açtıkları, ... 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/508 Esas, 2013/236 Karar sayılı ilamı ile davanın kabulüne karar verildiği, verilen kararın temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 03.12.2013 tarihli ve 2013/16013 Esas, 2013/21473 Karar sayılı ilamı 10 yıllık zamanaşımı süresinden sonra açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulduğu, yeniden yapılan yargılama neticesinde Mahkemenin 2014/387 Esas, 2014/528 Karar sayılı ilamı ile davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verildiği, verilen kararın temyiz aşamasından geçerek 30.03.2017 tarihinde kesinleştiği, bunun üzerine davacılar tarafından hak ihlali sebebiyle Anayasa Mahkemesine başvurulduğu, Anayasa Mahkemesinin 11.12.2019 tarihli ve 2017/15121 sayılı kararı ile davacıların mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğu ve Anayasa'nın 36 ncı maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilerek mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere anılan kararın bir örneğinin ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesine karar verildiği anlaşılmıştır.

3. Hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporunda belirtilen özelliklerine ve dosya kapsamına göre değerlendirme tarihi itibarıyla arsa niteliğindeki dava konusu taşınmaza emsal karşılaştırması yapılarak değer biçilmesinde ve taşınmazın gerçek bedelinin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince davalı Hazineden tahsiline karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.

4. 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanun ile 6100 sayılı Kanun'un 177 nci maddesine getirilen ikinci fıkrasında yer alan; “Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, İlk Derece Mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz hükmüne göre ve dairemiz bozma ilamında yazılı olan müddeabih maddi hata sonucu yazıldığından ve usuli kazanılmış hak oluşturmayacağından bozma sonrası tamamlanan harca göre karar verilmesi yerindedir.''

5.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukukî ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı Hazine vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,

Davalı Hazine harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

20.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.