"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/435 Esas, 2023/969 Karar
KARAR : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Marmaris 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/115 Esas, 2022/206 Karar
Taraflar arasındaki tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 inci maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin asıl ve birleştirilen davalarda yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davaların zamanaşımı nedeniyle ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.
Kararın davacılar vekilince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili asıl ve birleştirilen davalarda dava dilekçelerinde özetle; Muğla ili, Merkez ilçesi, ... Mahallesi Yassı yer mevkiinde, şarken Su Gözü, şimalen ... oğlu ... tarlası, garben Tarafeyni ... oğlu ... zevcesi, ... Yaylalı oğlu ... tarlası olarak ve 38.598 m² genişliğindeki taşınmazın, Mahkeme başkatibi ... malı iken Tapu Müdürlüğünün 14.03.1960 tarihli ve 41 yevmiye numaralı işlemi ile mirasçıları adına intikal işlemi yapıldığını, daha sonra Marmaris Orman İdaresi, müvekkil ve murislerine karşı, Marmaris Asliye Hukuk Mahkemesinin 1974/85 Esas, 1976/26 Karar sayılı ve 25.02.1976 tarihli tapu iptal ve tescil davası açmış ve müvekkillerin murisine ait taşınmazın “orman" sınırları içerisinde kalması nedeniyle taşınmaza ait tapu iptal edildiğini, müvekkillerin murislerine ve kendilerine ait iken 1976 yılında orman gerekçesi ile herhangi bir karşılık ödenmeden tapunun iptal edilmiş olması nedeniyle, ihdas edilen yasal düzenlemeler ve içtihatlar gereğince, kamulaştırmasız el atma müessesesi çerçevesinde davalı kurum taşınmazın dava tarihindeki gerçek ve rayiç değerini müvekkillere ödemekle yükümlü olduğunu, orman vasfıyla ve mahkeme kararı ile tapusu iptal edilen şahıs adına kayıtlı taşınmazlar için adil bir karşılık ödenmemesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiği tapu kayıtları üzerine orman şerhi konulması halinde kamulaştırmasız el atma olgusunun gerçekleştiğinin kabulünün gerektiğini belirtmiş, 10.000 TL'nin dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalılardan alınarak miras hisseleri oranında müvekkillerine verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle husumet, zamanaşımı ve hak düşürücü süre yönünden itirazda bulunduklarını, dava dilekçesinde belirtilen taşınmazın devlet ormanı niteliğinde olduğunu, bu taşınmazın tamamının kesinleşmiş orman kadastrosu sınırları içerisinde olduğunu ve tescilli devlet ormanı içerisinde yer aldığını, ayrıca gerek memleket haritası, gerek amenajman planları, gerekse de fiili durumunun tartışmasız orman niteliğinde olduğunu, dava dilekçesinde, kamulaştırmasız el atma hükümlerine göre dava açılmış olduğu belirtilmişse de ilgi dilekçeye konu istemin bu madde kapsamında değerlendirilmesinin hukuken mümkün olmadığını, çünkü mevcut olayda, kamulaştırma işlemlerinin tamamlanmamış ya da hiç başlamamış olmasının söz konusu olmadığını, Marmaris Asliye Hukuk Mahkemesinin 1974/85 Esas, 1976/26 Karar sayılı kararıyla, taşınmazın orman vasfıyla tesciline karar verildiğini ve yargı makamınca taraflar arasında kesin hüküm oluşturduğunu, bu anlamda, mülkiyet hakkının kamulaştırmasız el atma sonucu idarece sürüncemede bırakılması söz konusu olmadığını, dolayısıyla, Devlet ormanında yolsuz tescille oluşmuş özel mülke konu bir tapu kaydının iptali hali, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu (2942 sayılı Kanun) kapsamında değerlendirilemeyeceğini, Anayasa'nın 169 uncu maddesi ve 6831 sayılı Orman Kanunu'na göre Devlet ormanları özel mülke konu olamayacağından, orman idaresince tapu iptali ve tescil davası açılması idareye düşen yasal bir zorunluluktur, bu nedenle, Orman Genel Müdürlüğünün somut olayda hiçbir tazmin yükümlülüğü bulunmadığını, davacı vekilinin tapu sicilinden kaynaklı taleplerini pasif husumet yokluğu nedeniyle idareye yöneltmesi hukuken mümkün olmadığını, esasen dilekçeye konu tazminat istemi, 2942 sayılı Kanun'a değil, tapu kaydının Mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca tazmini isteğine ilişkin olduğunu, bu nedenle idaremizin yasal taraf olması mümkün olmadığını ve davanın başkaca incelemeye gerek kalmaksızın reddine karar verilmesi gerektiğini, yine tapu iptal davasının kesinleşmesinden itibaren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 146 ncı maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresinde Hazine aleyhine adli yargıda dava açılmamış olduğu anlaşıldığından, tazminat istemi de zamanaşımına uğradığını belirtmiş, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı ... Hazinesi vekili cevap dilekçesinde özetle; davacılar tarafından açılan davanın tamamı ile haksız ve hukuki mesnetten yoksun olup, Devletin sorumluluğunu gerektiren bir durum bulunmadığını, nitekim dava konusu taşınmaza ilişkin kadastro tespit işleminin usul ve kanuna uygun olarak yapıldığını, böyle bir durumda tapu sicilinin tutulmasında tapu sicil memurlarının herhangi bir dikkatsizliği veya özensizliği, kusurlarının olduğu söylenemeyeceği gibi kusursuz da olsa sorumluluklarından bahsedilemeyeceğini, tapu sicilinin tutulmasında Devletin sorumluluğu yoluna başvurulabilmesi için kanunda belirtilen şartların varlığı gerektiğini, buna göre devletin sorumluluğundan bahsedilebilmesi için tapu müdürü veya memurunun hukuka aykırı bir işleminin ve işlem ile uğranılan zarar arasında nedensellik bağının bulunması gerektiğini, yine kadastro çalışmaları ve faaliyetleri sırasındaki işlemler tapu sicilini tutma kavramı içinde değerlendirilemeyeceği gibi bu işlemler dolayısı ile Hazine kadastro tespiti sırasında yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine göre sorumlu tutulamayacağını, benzer mahiyette Yargıtay Kararları mevcut olup, Yargıtay kararları doğrultusunda kadastral çalışmalardan kaynaklanan hatalardan dolayı 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine göre devletin sorumlu olamayacağının açık olduğu, diğer yandan ormanlar, kamunun kullanımına özgülenmiş, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup, bu husus Anayasa ve diğer ilgili kanunlarda açıkça belirtildiğini, ormanlık alanlar kıyılar gibi kamu yararı açısından özel önem taşıyan yerlerden olduğunu, bu nedenle özel mülkiyete tabi olmasının düşünülemeyeceğini, aksi halde, kamunun kullanımına bırakılmış ormanlarda, bu kullanımı kısıtlayan ihlallerle karşılaşılacağını, bu nedenle ormanların hiç bir şekilde tescile tabi olmadığını, bu yerlere isabet eden tapuların da bundan dolayı hiç bir kıymeti olmadığını, yani tazminat talebinin hukuki bir geçerliliği bulunmadığını, davacı tarafın uğradığını iddia ettiği zarar ile tapu sicilinin tutulması arasında uygun illiyet bağı bulunmadığını ve Devletin kusursuz da olsa sorumluluğunu gerektirecek bir durum oluşmadığını, yine dava zamanaşımı süresinde açılmadığını belirtmiş, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile asıl ve birleştirilen davaların zamanaşımı nedeniyle ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; orman kadastrosu ile genel kadastronun farklı tarihlerde yapılması, kişilerin taşınmazları ile aynı yerde ikamet etmemeleri, kadastro tutanaklarının köy kahvelerinde ilan edilmesi gibi nedenlerle taşınmazları kadastro işlemine konu olan kişilerin bu işlemlerden uzunca yıl haberdar olmadığını, bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ihlal kararlarının mevcut olduğunu, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereği devletin kusursuz sorumlulğunun olduğunu, geçmiş tarihlerde orman vasfı nedeniyle tapusu iptal edilerek idareye geçen taşınmazlar için 4721 sayılı Kanun’nun 1007 nci maddesi gereğince "adil karşılık talebi", AİHM'nin kararlarının etkisi ile verilmiş Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli içtihadından sonra mümkün gibi görünse de orman niteliği gereği önceki tarihlerde tapusu iptal edilen taşınmazlar için, 18.11.2009 tarihine kadar 10 yıllık süreyi geçirenler için ve hatta bu süreyi geçirmese de Anayasa Mahkemesinin 18.11.2009 tarihinden işaret edilen 2 yıl makul süresini geçirenler için bu gün itibarıyla böyle bir talebin, süre engeli nedeniyle dinlenmeyeceğinin görüldüğünü, Anayasa Mahkemesinin yeni tarihli bir kararında (Abdurrahman Baltacı BN:2019/28582); taşınmazın, orman sınırları içinde kalmakla birlikte tapusu iptal edilmemişse süresiz olarak 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince dava açılabileceğini hüküm altına aldığını, davacıların adil yargılanma hakları ihlal edildiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile dava konusu taşınmazın tapu iptaline ilişkin hükmün Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 24.05.1976 tarihli ve 1976/5448 Esas, 1976/5542 Karar sayılı ilamı ile onandığının ve 14.09.1976 tarihinde kesinleştiğinin belirlendiği, dava dosyası mahal mahkemesinden istenmiş ise de verilen cevaba göre 10-11 Aralık 1992 tarihlerinde yaşanan selde zayi olduğu bildirildiğinden dosya aslına ulaşılamadığı, davacılar vekilince dosyaya sunulan uzman görüş raporunda, (raporu tanzim eden harita yüksek mühendisi/hukukçu tarafından sunulan raporda) "Mahallinde yapılan araştırmadan anılan mahkeme kararının Yargıtay 1. Hukuk dairesinin 24.05.1976 tarih 1976/5448 Esas, 1976/5542 Karar sayılı ilamıyla onanarak 14.09.1976 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır." açıklamasının yer aldığı, bu hali davacıların kendilerinin sunduğu delille göre ilamın kesinleştiği 14.09.1976 tarihinden itibaren 10 yıllık süre içinde dava açılmadığı görülmüş, mülkiyetin 1976 yılında kaybedildiği, tazminat davasının ise 20.05.2021 tarihinde açıldığı, birleştirilen davanın ise doğru hasmın davaya dahilinin sağlanması için açıldığının anlaşıldığı, Anayasa Mahkemesinin 25.07.2017 tarihli ve 2014/6673 Karar sayılı kararı gereği, 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş bulunan eldeki dava yönünden, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi kapsamında dava açılabilmesi imkanı yönünden, Anayasa Mahkemesinin belirtilen hak ihlali kararı nazara alındığında, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli kararından, 12 yıl sonra açıldığı ve 18.11.2009 tarihinden itibaren oluşan iç hukuk yolu itibarıyla eldeki davanın makul süre içinde açıldığının kabulünün mümkün olmadığı anlaşıldığından, davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik olmadığından İlk Derece Mahkemesi kararına karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü sebepleri tekrar ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme
Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri
2. 4721 sayılı Kanun'un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesinin birinci fıkrası.
3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.
4.6098 sayılı Kanun'un 146 ncı maddesi.
5. Anayasa Mahkemesinin 2014/6673 başvuru No.lu 25.07.2017 tarihli, 29.09.2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Yaşar Çoban kararı.
3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi ile 369 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesinden kaynaklanan tazminat davalarında, mülkiyet kaybının kesinleştiği tarihten itibaren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146 ncı maddesine (eski 125 inci md.) göre 10 yıllık genel zaman aşımı süresi içinde dava açılması gerekmektedir. Diğer yandan Anayasa Mahkemesinin 2014/6673 Başvuru No.lu 25.07.2017 tarihli, 29.09.2017 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan Yaşar Çoban kararı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararı nazara alındığında; Hukuk Genel Kurulu kararı ile 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi ile düzenlenen tazminat için hukuk yolu etkili hale gelmiştir.
3. Buna göre, yukarıda sözü edilen Anayasa Mahkemesinin 2014/6673 Başvuru No.lu, 25.07.2017 tarihli kararı nazara alındığında, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesini etkili hâle getiren Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli kararından sonra davanın makul süre içinde açılması gerekmektedir. Eldeki asıl davanın 20.05.2021'de birleştirilen davanın ise 13.07.2021 tarihinde açılmış olup makul süre içinde açıldığının kabulü mümkün olmadığından ve davalılar vekillerinin süresinde zamanaşımı def'inde bulunduğundan tazminat istemli asıl ve birleştirilen davaların zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi hukuka aykırı bulunmamıştır.
4. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukukî ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup, davacılar vekilinin temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Davacılardan peşin alınan temyiz harcının Hazineye irat kaydedilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
22.01.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.