"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/1336 Esas, 2022/1824 Karar
KARAR : Yeniden esas hakkında verilen karar
İLK DERECE MAHKEMESİ : ... Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2018/486 Esas, 2021/224 Karar
Taraflar arasındaki 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) 41 inci maddesi gereği taşınmaz yüzölçümünün azalması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 inci maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davada yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı Hazine vekilince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararın kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verilmiştir.
Davacı vekilince temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasının istenilmesi üzerine, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 24.10.2023 günü tayin edilerek taraflara tebligat gönderilmiştir.
Duruşma günü davacı vekili Avukat ... ile davalı Hazine vekili Avukat ... gelmişlerdir.
Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verildi.
Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Diyarbakır ili, ... ilçesi, ... Mahallesi 17 parsel sayılı taşınmazın 1/2 hissesinin maliki olduğunu, 17 parselin yüz ölçümünün tapuda 24.000 m² olup ... Kadastro Müdürlüğünce 30.04.2014 tarihinde, 3402 sayılı Kanun'un 41 inci maddesi uyarınca yüz ölçüm düzeltilmesi yapıldığını ve 24.000 m² olan yüz ölçümünün 6439,39 m²ye düştüğünü, yapılan bu yüz ölçüm düzeltme işleminin iptali için ... Sulh Hukuk Mahkemesinde dava açıldığını, açılan davanın parselin geometrik şeklinin değişmediği, hesap ve maddi hatadan kaynaklı yanlışlığın Kadastro Müdürlüğünün işlemiyle düzeltildiği ve dolayısıyla Kadastro Müdürlüğünün işleminin doğru olduğu gerekçesiyle reddedildiğini, ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/221 Esas sayılı dosyasının istinafa giderek yine İlk Derece Mahkemesi gerekçesiyle onandığını, bu nedenle eksilen yüzölçümü nedeniyle uğradığı zararın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; zamanaşımı, kesin hüküm ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı davanın kabulü ile taşınmaz bedelinin tapu iptal kararının kesinleştiği tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalı ... vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece davanın kabulüne dair verilen kararın eksik inceleme neticesinde verilmiş olup dosya kapsamına, usul ve kanuna aykırı olduğunu, talebin zamanaşımına uğradığını, parsellerdeki azalma nedeniyle Hazine lehine bir artış söz konusu olmadığından davacının müvekkil idareye dava yöneltmesinde hukukî menfaati olmayacağını, dolayısıyla davanın husumetten reddine karar verilmesi gerektiğini, 3402 sayılı Kanun'un 41 inci maddesine göre yapılan düzeltmelerde komşu parseller lehine bir artma söz konusu ise davanın Hazineye değil ilgili parsel maliklerine yöneltilmesi gerektiğini, Yargıtay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da belirtildiği üzere 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca tapu sicilinin tutulmasından doğan tüm zararlardan Devletin sorumluluğunun sınırsız olmadığını, davacının satın aldığı taşınmazın kaç metrekare olduğunu kullanıldığı zeminin durumundan, taşınmazın çap örneğinden her zaman bilebilecek durumda olduğunu, davacının taşınmazın yüzölçümünü maddi hataya dayalı olarak yanlış olması nedeni ile fazla bedel ödediğini ileri sürerek, devletin sorumlu tutamayacağını, keza davaya konu parsellerdeki farkın çok fazla olup, davacıların söz konusu fahiş farkı bilmemesinin mümkün olmadığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte söz konusu parsellerdeki fark hususunda davacıların müterafik kusuru bulunduğunu, ayrıca düzeltme işlemi kesinleşmeden dava açıldığını, yetersiz bilirkişi raporuyla hüküm kurulduğunu, faiz başlangıç tarihini davanın açıldığı tarihten başlatması gerekirken zararın meydana geldiği tarihten başlatıldığını, taraflara ayrı ayrı vekâlet ücretine hükmedilmesinin de kanuna aykırı olduğunu ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile tapu kaydının iptali veya 3402 sayılı Kanun'dan kaynaklı tapu kaydındaki yüzölçüm düzeltilmesi nedeniyle 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine dayalı tazminat davalarında tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olması gerektiği, yüzölçüm düzeltilmesi nedeniyle 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine dayalı olarak açılan davalarda gerçek zararı, zarar görenin taşınmazı edinmek için malvarlığında oluşan eksilmeyi, başka bir ifade ile tapu kaydına güvenilerek m2 birim fiyatı üzerinden satıcıya ödemek durumunda kaldığı bedeli kapsadığı 3402 sayılı Kanun'dan kaynaklı tapu kaydındaki yüzölçüm düzeltilmesi nedeniyle 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine dayalı tazminat davası açma hakkı taşınmazı bedel ödeyerek edinene tanındığı ve somut olayda, davacının taşınmazın 1/2'sine hibe suretiyle malik olduğu, hibe suretiyle sahip olunan 1/2 pay yönünden, taşınmazın 3402 sayılı Kanun'un 41 inci maddesi uyarınca yapılan işlem ile sınırları (çapı) hiç değişmeksizin yüzölçümünün düzeltildiği, esasen davacının fiilen kullandığı alan bakımından reel bir değişiklik olmadığı, hâli hazırda fiilen kullandığı yüzölçümünün değişmediği, tapu kaydında görünmekle birlikte reele uymayan yüzölçümünün reele uygun hale getirildiği, davacının maliki olduğu payı bedel ödemeden, bağış yoluyla edindiği, yani taşınmazın mülkiyetini edinmesi nedeniyle malvarlığından bir eksilmenin oluşmadığı anlaşılmakla koşulları oluşmayan talebin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi usul ve esas bakımından kanuna aykırı bulunduğundan, davalı Hazine vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddi yönünde yeniden esas hakkında karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; müvekkilinin dava konusu taşınmazı bağış yoluyla edindiği 1977 yılından bu yana müvekkilinin kullanımında ve vergisini ödediği taşınmazın 2014 yılında yapılan bir çalışmayla hisse azalması ile mal varlığında azalma olmadığının kabulünün mülkiyet hakkı ile bağdaşmadığını ve emsal yargı kararları ile bu husus teyit edildiğinden Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme
Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri
2. 4721 sayılı Kanun'un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesi.
3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.
4. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
5. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı 371 inci maddesi ile 369 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Dava konusu taşınmaz 1958 yılında yapılan genel kadastro çalışmaları sırasında 24.000 m² yüzölçümlü olarak dava dışı şahıs adına tespit gördüğü, davacının 24.000 m² yüzölçümlü dava konusu taşınmazdaki 1/2 payının 1977 yılında bağış yoluyla edindiği, 3402 sayılı Kanun'un 41 inci maddesi gereğince taşınmazın yüzölçümünün 6439,34 m² olarak düzeltildiği, düzeltme işleminin 21.03.2018 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın ise 20.09.2018 tarihinde 10 yıllık zamanaşımı süresinde açıldığı anlaşılmaktadır.
3. Mülkiyet hakkı gerek Anayasa ve kanunlarla iç hukuk yönünden, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleri ile kabul edilmiş temel haklardandır. Tüm bunların yanında 4721 sayılı Kanun'un “Sorumluluk” kenar başlığını taşıyan 1007 nci maddesi; “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur” hükmünü içermektedir. Devletin buradaki sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve aynî hakların yanlış tescil sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü, sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Bu itibarla kadastro görevlilerinin dayanaksız ya da gerçek duruma uymayan kayıtlar düzenlemeleri ve taşınmazın niteliğinde yanlışlık yapmalarını da aynı kapsamda düşünmek gerekir. Zira, tapu işlemleri kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamalarındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemlerinin bir bütün oluşturduğu kuşkusuzdur.
4. Taşınmazda Devletin tapu sicilini tutması, hak ve işlem güvenliğinin sağlanabilmesinin bir güvencesi niteliğindedir. Ancak sistemin tam olarak yerine getirilmesi, tapu siciline duyulan güvenin sürekliliğine bağlıdır. İşte 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesinde kanun koyucu sicilin doğru tutulduğuna güvenenlerin, sicilin yolsuz tutulmasından dolayı uğradıkları zararların Devlet tarafından ödeneceği ilkesini düzenleyerek güveni sağlamayı amaç edinmiştir. Tapu sicili kayıtlarının gerçek hak ve hukukî duruma uygun tutulması gerekir. İşte Devletin denetimi ve gözetimi adına tutulan tapu sicilindeki kayıtlarının doğruluğuna güvenen kişilerin bu yüzden uğradığı zararların tazmini, tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan Devlet’in sorumluluğuyla sağlanır.
Taşınmazda Devletin tapu sicilini tutması, hak ve işlem güvenliğinin sağlanabilmesinin bir güvencesi niteliğindedir. Ancak sistemin tam olarak yerine getirilmesi, tapu siciline duyulan güvenin sürekliliğine bağlıdır. İşte 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesinde kanun koyucu sicilin doğru tutulduğuna güvenenlerin, sicilin yolsuz tutulmasından dolayı uğradıkları zararların Devlet tarafından ödeneceği ilkesini düzenleyerek güveni sağlamayı amaç edinmiştir. Tapu sicili kayıtlarının gerçek hak ve hukukî duruma uygun tutulması gerekir. İşte Devletin denetimi ve gözetimi adına tutulan tapu sicilindeki kayıtlarının doğruluğuna güvenen kişilerin bu yüzden uğradığı zararların tazmini, tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan Devletin sorumluluğuyla sağlanır.
5. Eldeki davada, davacının taşınmazı bağış yoluyla edindiğinden bahisle malik olduğu taşınmazda yüzölçümünün azalması nedeni ile bir zararının olmayacağının kabulü, zamanında geçerli bir şekilde ve kayda dayalı olarak oluşturulan mülkiyet hakkının ihlali niteliğinde olduğundan esasa girilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan, Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
Duruşmaya gelen davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden 21.09.2023 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince belirlenen 17.100,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davalı Hazineden alınarak davacıya ödenmesine,
Davacıdan peşin alınan temyiz harcının istek hâlinde iadesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
24.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.