Logo

5. Hukuk Dairesi2023/9900 E. 2024/3206 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tapu kaydının iptali ve tesciline ilişkin taleplerin reddine dair kararın temyizi üzerine, tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi uyarınca tazminat isteminin reddedilmesinin doğru olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Dava konusu taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında orman niteliğinde olduğu gerekçesiyle revizyon görmeyerek işleme tabi kayıt niteliğini kaybettiği, davacıların 10 yıllık hak düşürücü süre içinde tespite itiraz davası açmadığı ve tapunun hukuki değerini kaybettiği tarihten itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gözetilerek tazminat isteminin reddine dair Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2021/2039 Esas, 2023/2012 Karar

KARAR : Esastan ret

İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2014/70 Esas, 2021/52 Karar

Taraflar arasındaki tapu kaydının iptali ile davacılar adına tesciline mümkün olmadığı takdirde, tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin asıl ve birleştirilen davalarda yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl ve birleştirilen davaların reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

1. Davacılar vekili asıl ve birleştirilen dava dilekçelerinde özetle; müvekkillerinin kök murisi ...’un tapuda İstanbul ili, Sarıyer ilçesi, ... Mahallesinde kain 47 ada l ve 2 parsellerin tapu da kayıtlı maliki olduğunu, taşınmazların tapuda 32 cilt, 89 nolu sayfada kayıtlı olduğunu ve reziyon görmediklerini, dava konusu taşınmazların zabıt kayıtları üzerinden işlem görmeye devam ettiğini ve son olarak ... Bankasının muristen alacağı nedeniyle tapu kaydına ipotek koyduğunu ve bu ipoteğin paraya çevrilmesi talebi üzerine de İstanbul 10. İcra Memurluğu tarafından taşınmazlara 21.04.1971 tarihinde keşif yapıldığını, taşınmazların bugüne kadar kadastro görmediğini, dava konusu taşınmazların sınırları güneyinde 728 parsel, batısında 724 ve 725 parsel olup kuzeyi ve doğusu yol olan taşınmazların tüm çevresinin sabit sınırlar içinde olduğunu, dava konusu taşınmazlar tescil dışı bırakıldığından davalarının süresi içinde açılmış olup hak düşürücü sürenin söz konusu olmadığını, tapulu taşınmazın müvekkillerinin adına hisseleri oranında tescil edilebilmesi için dava açma zorunluluğunun doğduğunu, İstanbul ili, Sarıyer ilçesi, ... Mahallesi cilt 32, sayfa 89 da kayıtlı 147 ada, l ve 2 parsellerin davacı müvekkillerinin adına tesciline ve ücreti vekâlet ile masrafların davalıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.

2. Davacılar vekili 11.11.2016 tarihli dilekçesi ile davasını tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazmini olarak ıslah etmiştir.

II. CEVAP

1. Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının harca esas değeri çok düşük gösterdiğini, öncelikle taşınmazın gerçek değerinin belirlenip harç tamamlandıktan sonra davaya devam edilmesi gerektiğini, davacılar vekilinin dava dilekçesi ekindeki belgeleri de Maliye Hazinesine tebliğ ettirmediğini, dava dilekçesi eklerinin Hazineye tebliği gerektiğini, davacı vekili dava dilekçesinde dava konusu taşınmazın neresi olduğunu yazmadığını, ekindeki belgelerinde taraflarına tebliğ edilmediğinden davacının hangi taşınmazı dava konusu ettiğinin anlaşılamadığını, ancak taşınmazın tescil harici bir yer olarak düşünülürse tescil harici bırakmada bir tapulama işlemi olduğundan davanın 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) 12 nci maddesinde belirtilen 10 yıllık hak düşürücü süre sonunda açıldığının açık olduğunu, dava konusu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunması gereken yerlerden olduğunu, bu sebeple tapulama harici bırakıldığını, Kanunda belirtilen tescille ilgili koşulların gerçekleşmediğini, davanın zamanaşımı süresi sonunda açıldığını ileri sürerek davanın usulden ve esastan reddini talep etmiştir.

2. Davalı ... vekili cevap dilekçesi özetle; davacının dava dilekçesinde, dava konusu taşınmazın güneyinde 728 parsel, batısında 724 ve 725 parsel komşuları olmak üzere kadastro görmemiş 47 ada 1 ve 2 parsel olarak tarif edildiğini, idare teknik heyetince yapılan incelemede dava konusu parselin kadastral sınırı belirlenmediğinden ve koordinat aplikasyonu dava dilekçesinde eklenmediğinden, orman kadastrosu ve orman tahdit haritası içindeki yerinin tam olarak tespit edilemediğini, dava dilekçesiyle belirtilen parsel ve komşu parsel bilgilerinin teknik personellerince orman haritasına uygulaması sonucu, dilekçelerin de ekli krokide orman kadastro haritasında 'Taralı Alan' olarak tespit edildiği, ön Bilirkişi incelemesi veya kadastral aplikasyonla ile net yer tespitinden sonraki cevap haklarını saklı tutarak taralı alana göre cevaplarını sunduklarını, dava konusu taşınmazların güneyinde 728 parsel, batısında 724 ve 725 parsel olup kuzeyi ve doğusu yol olan ve tapuda İstanbul ili, Şişli ilçesi, ... Mahallesi cilt no:32 sayfa no:89'da kayıtlı olan 47 ada l parsel ile cilt no:33, sayfa no:15 de kayıtlı 47 ada 2 parsel olarak tescil harici taşınmazlar olduklarını, taşınmazların 6831 sayılı Kanun'un 1 nci maddesi gereği Orman Sayılan Alanlar İçerisinde Kalmakta olup, orman vasfında Hazine adına tescil edildiğini, dilekçelerinin eki korkide de görüldüğü üzere dava konusu taşınmazların devlet orman sınırları içerisinde kaldığını ve 6831 sayılı Kanun'un 2 nci maddesi gereğince orman dışına çıkarılan yerlerden olmadığını, Anayasa'nın 169/2 nci maddesi "Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz, Devlet ormanları kanuna göre devletçe yönetilir ve isletilir. Bu ormanların zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz." hükmü gereğince devlet ormanlarının mülkiyetinin hiç bir yolla kazanılmadığını, bu nedenle davacıların devlet ormanı sınırları içinde yer alan dava konusu taşınmazın kendi adlarına tescillerini istemelerinin hukuka uygun olmadığını, her ne kadar dava konusu yerde arazi kadastrosu yapılmamış olsa bile, 3402 sayılı Kanun'un 22/1, maddesinde "Evvelce tespit, tescil veya sınırlandırma suretiyle kadastro veya tapulaması yapılmış olan yerlerin kadastrosu yapılamaz. Bu gibi yerler ikinci defa kadastroya tabi tutulmuşsa, ikinci kadasto bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayılır ve Türk Medeni Kanununun 1026.maddesine göre işlem yapılır. Süresinde dava açılmadığı takdirde 2.defa yapılan kadastro tapu müdürlüğünce resen iptal edilir." dendiğini, bütün bunlar çerçevesinde davacıların adına tescil kararı verilse bile, 766 sayılı Tapulama Kanunu'nun 46/2, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 22/1, 4721 sayılı Kanun'un 1026 ncı maddesi gereğince yolsuz tescilin-sicilin hiç bir süreye bağlı olmaksızın iptalinin istenebileceğini ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile asıl ve birleştirilen davaların reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

1.Davacılar ... vd. vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkillerinin murisinin eski tapu kayıtlarına konu taşınmazları 1955 yılında iktisap ettiğini ve tapuda resmi olarak satın alma tarihinde orman olduğu gerekçesiyle herhangi bir şerh veya kısıtlama bulunmadığını, murisin tapuya güvenerek taşınmazı satın aldığını, daha sonra yapılan kadastro çalışmaları sırasında satın alınan tapuların revizyon görmeyerek tescil harici bırakılmış olması nedeniyle eldeki davanın açıldığını, taşınmazların aynen tescili mümkün olmadığından davalarını 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine dayalı tazminat davası olarak ıslah ettiklerini, müvekkili murisinin tapu kayıtlarının aynen devam etmekte olduğunu, İstanbul 10. İcra Müdürlüğünde 1968/468 Esas üzerinde haciz şerhi konulduğunu ve 1971 yılında bilirkişi incelemesi yapıldığını, tapu sicilinin hatalı tutulmasından dolayı devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğunu, mahkemece tazminat taleplerinin reddine karar verilmesinin usul ve Kanuna aykırı olduğunu, devlet tarafından verilen tapuların herhangi bir bedel ödenmeksizin sonradan geçersiz olduğunun ileri sürülmesinin mümkün olmadığını belirterek hükmün kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

2. Birleştirilen davada davacı ... vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava konusu 47 ada 1 ve 2 parsel sayılı taşınmazların müvekkillerinin murisi tarafından tapulamadan önce iyiniyetli olarak edinildiğini, satış tarihinde taşınmaz üzerinde herhangi bir orman şerhinin mevcut olmadığını, dava konusu taşınmazın üzerinde kadastro çalışması yapılmadığını ve tapuların revizyon görmediğini, taşınmazların tapusunun geçerliliğini koruduğunu, müvekkilinin mülkiyet hakkının devam ettiğini, müvekkilinin mülkiyet hakkının herhangi bir hukuki gerekçe göstermeksizin elinden alındığını, yerin orman olması nedeniyle müvekkilinin taşınmazı tasarruf edemediğini, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğunu, müvekkilinin murisinin iyiniyetli olarak taşınmazları iktisap ettiğini, taşınmazlar revizyon görmediğinden 10 yıllık zaman aşımı süresinin başlamadığını, müvekkilinin tapunun iptali sebebiyle zararının bilirkişilerce hesap edilerek karşılanması gerektiğini belirterek hükmün kaldırılarak talepleri doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacıların murisine ait eski zabıt kayıtlarının 1969 yılında yörede yörede yapılan arazi kadastro çalışmaları sırasında taşınmazın orman niteliğinde olması nedeniyle revizyon görmediğini, zabıt kayıtlarına daha önce konulan haciz şerhi nedeniyle 1971 yılında icra müdürlüğünce değer tespiti yapılmış ise de herhangi bir satış işleminin yapılmadığı ve zabıt kaydının sonradan herhangi bir işlem görmediği, davacılar ve murisleri tarafından 10 yıllık hak düşürücü süre içinde herhangi bir tespite itiraz davasının açılmadığı, keza 1939 yılında yörede yapılan ve kesinleşen orman kadastrosuna davacıların murislerinin itiraz etmediği, zabıt kayıtlarına dayalı olarak 1969 yılında yapılan arazi kadastrosu sonucu oluşan herhangi bir güncel tapu kaydının bulunmadığı, Arazi kadastro çalışmaları sırasında orman niteliğinde olması nedeniyle revizyon görmeyen ve işleme tabi kayıt niteliği kalmayan eski tapu kaydının hukuki değerini yitirdiği, bu nedenle talep edilmesinin mümkün olmadığını, eski tapuların hukuki değerini yitirdiği 1969 yılından davanın açıldığı tarihe kadar 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, Bir an için davacıların zabıt kaydına dayalı olarak tazminat talep hakkı bulunduğu kabul edilse bile, Anayasa Mahkemesinin 2014/6673 başvuru nolu 25.07.2017 tarihli kararı gereği. 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş bulunan eldeki dava yönünden Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.11.2009 tarihli kararından yaklaşık 5 yıl sonra 11.02.2014 tarihinde dava açıldığından 18.11.2009 tarihinden itibaren oluşan iç hukuk yolu itibarıyla davanın makul süre içinde açıldığının kabulünün mümkün olmadığını, dava konusu yerin tarla veya arsa olduğu yönünde bir tespit yapılamadığı, aksine devlet ormanı olduğu, bilimsel olarak değer tespit edilemeyeceği gerekçesi ile davanın reddi hatalı ise de somut olayda tazminat koşullarının oluşmadığı verilen hükmün sonucu itibarıyla usul ve kanuna uygun olduğu anlaşıldığından davacılar vekillerinin istinaf itirazlarının esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1. Davacılar ... vd vekili temyiz dilekçesinde özetle; bilirkişi raporlarında tapu kayıtlarının zeminde orman içerisinde kaldığının belirtildiğini, müvekkili ...'un (yargılama sırasında vefat etmiştir) 03.08.2004 tarihli dilekçesine Sarıyer Tapu Sicil Müdürlüğü'nün vermiş olduğu derkenar yazısında dayanak tapu kayıtlarının aynen devam ettiğinin belirtildiğini, kök muris ... oğlu ...'un borcundan dolayı dava konusu taşınmazlar üzerine İstanbul 10. İcra Müdürlüğünün 1968/435 Esas sayılı dosyası üzerinden haciz konulduğunu satışa arz edildiğini bu icra dosyasına bilirkişi Vecihi Divitçi tarafından hazırlanarak sunulan 21.04.1971 tarihli bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazlara bedel takdir edilmiş olduğunu, dava konusu taşınmazlara ait tapu kayıtlarının devletin tutmuş olduğu resmi kayıtlar olup icra gibi resmi işlemlere konu edilebildiğini, davacıların murisi tarafından satın alınan taşınmazların satın alma tarihi itibarıyla üzerinde orman olduğuna dair herhangi bir kısıtlama veya şerh bulunmadığını, huzurdaki davada dava konusu taşınmazlar tescil harici bırakıldığından hak düşürücü sürenin başlamasının mümkün olmadığını ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

2. Birleştirilen davanın davacısı vekili temyiz dilekçesinde; dosya incelendiğinde görüleceği üzere süresinde ileri sürülmüş bir zamanaşımı defi bulunmadığı halde İlk Derece Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesinin zamanaşımından davayı reddettiğini, hak düşürücü süreden bahsedebilmek için de dava konusu yere ilişkin yapılmış bir kadastro çalışması ve bunun bir sonucu olarak düzenlenmiş bir tapulama (kadastro) tutanağı bulunması gerektiğini, dava konusu yerde kadastro çalışması yapılmadığını, kabule göre tahkikat başında zamanaşımı ve hak düşürücü süreler yönünden gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemeyeceğini, kök murisin 24.1.1969 tarihli ve 672 yevmiye ile taşınmazı satın aldığını, dolayısıyla eskiden yapılan tapu tahdidine itirazının mümkün olmadığını, kadastro esnasında tapulama komisyonu tespit tutanağı düzenlenmediği için tapu malikinin tespite itiraz davası açma şansının bulunmadığını, tespitin yapılmamış olmasının devlet memurunun hatası olduğunu, Memurun hatasından Devletin sorumlu olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme

Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2. 4721 sayılı Kanun’un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.”

3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.

4. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan ... duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.

5. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.

6. 3402 sayılı Kanun'un 12 nci maddesinin 3 üncü fıkrası ve 14 üncü maddesinin 4 üncü fıkrası.

7. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun )146 ncı maddesine (eski 125 inci md.)

8. Anayasa Mahkemesinin 25.07.2017 tarihli ve 2014/6673 başvuru numaralı kararı.

3. Değerlendirme

1. Bölge adliye mahkemelerinin nihaî kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi ile 369 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Dosyanın incelenmesinden; davacıların murisine ait eski zabıt kayıtlarının 1969 yılında yörede yapılan arazi kadastro çalışmaları sırasında revizyon görmediği, zabıt kayıtlarına daha önce konulan haciz şerhi nedeniyle 1971 yılında icra müdürlüğünce değer tespiti yapılmış ise de herhangi bir satış işleminin yapılmadığı ve zabıt kaydının sonradan herhangi bir işlem görmediği, davacılar ve murisleri tarafından 10 yıllık hak düşürücü süre içinde herhangi bir tespite itiraz davasının açılmadığı, keza 1939 yılında yörede yapılan ve kesinleşen orman kadastrosuna davacıların bayiinin itiraz etmediği, davacılar yargılama aşamasında taleplerini tazminat davası olarak ıslah etmiş iseler de murisleri adına davaya konu 47 ada 1 ve 2 nolu zabıt kaydına dayalı olarak1969 yılında yapılan arazi kadastrosu sonucu oluşan herhangi bir güncel tapu kaydı bulunmadığı, arazi kadastro çalışmaları sırasında orman niteliğinde olması nedeniyle revizyon görmeyen ve işleme tabi kayıt niteliği kalmayan eski tapu kaydının hukuki değerini yitirdiği, tapunun hukuki değerini yitirdiği 1969 yılından davanın açıldığı tarihe kadar 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmış olup 3402 sayılı Kanun'un 12 nci maddesinin dördüncü fıkrası gereğince, " kadastrosu tamamlanan çalışma alanı içerisinde kalan eski tapu kayıtları, işleme tabi kayıt niteliğini kaybeder" hükmü gözetildiğinde, davacılar ve murisleri tarafından 10 yıllık hak düşürücü süre içinde herhangi bir tespite itiraz davasının açılmadığı anlaşılmakla, arazi kadastro çalışmaları sırasında orman niteliğinde olması nedeniyle revizyon görmeyen ve işleme tabi kayıt niteliği kalmayan hukukî değerini yitiren tapu kaydına dayanılarak tazminat talep edilmesi mümkün olmadığından tazminat koşulların oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi yerindedir.

3. Kaldı ki; 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesinden kaynaklanan tazminat davalarında, mülkiyet kaybının kesinleştiği tarihten itibaren 6098 sayılı Kanun'un 146 ncı maddesine (eski 125 inci md.) göre 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde dava açılması gerekmektedir. Diğer yandan Anayasa Mahkemesinin 2014/6673 Başvuru No.lu ve 25.07.2017 tarihli, 29.09.2017 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan ... kararı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararı nazara alındığında; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı ile 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi ile düzenlenen tazminat için hukuk yolu etkili hâle gelmiş olup buna göre de; yukarıda sözü edilen Anayasa Mahkemesinin 2014/6673 başvuru No.lu 25.07.2017 tarihli kararı nazara alındığında 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş bulunan davalar yönünden 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesini etkili hâle getiren Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli kararından sonra davanın makul süre içinde açılması gerekmektedir. Eldeki davanın makul süre içinde açıldığının kabulü mümkün olmadığından ve davalı Hazine vekili süresinde zamanaşımı def'inde bulunduğundan zamanaşımı süresinin geçtiği yönündeki gerekçe de isabetlidir.

4. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacılar vekillerinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Davacılardan peşin alınan temyiz harcının Hazineye irat kaydedilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

14.03.2024 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.