"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ:Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2022/556 Esas, 2023/341 Karar
DAVA TARİHİ: 01.11.2016
KARAR : Kabul
Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen tapu kaydının mahkeme kararı ile iptalinden kaynaklanan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne karar vermiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararı davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Sakarya ili,... ilçesi,... Mahallesi 16591, 16594, 16598, 16600 ve 16601 parsel sayılı taşınmazların Orman Yönetimi tarafından açılan dava sonucu Sakarya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/468 Esas, 2005/138 Karar sayılı kararı ile söz konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptaline, orman vasfı ile Hazine adına tesciline karar verildiğini, bu durumun müvekkilinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini belirterek müvekkilinin uğradığı zararın tazminini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmazlara orman şerhi konulması hususunda orman idaresinin yetkili ve sorumlu olduğunu, şerhin süresi içerisinde konulup konulmaması hususunda Hazineye herhangi bir mesuliyet yüklenemeyeceğini, kadastro kayıtları ile tapu kayıtları arasındaki uyumsuzluktan Hazinenin sorumlu olmadığı gözetilerek davanın husumet yönünden reddi gerektiğini, tapu kaydı incelendiğinde davacıların talebi ve muvafakati ile rızaen ifraz işlemi yapılarak orman olan kısımların Hazine adına tescil edildiğini, bu nedenle hatalı tutulan bir tapu kaydından söz edilemeyeceğini ve davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini ileri sürmüştür.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesi 03.05.2017 tarihli ve 2016/67 Esas, 2017/190 Karar sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 01.12.2017 tarihli ve 2017/2228 Esas, 2017/2235 Karar sayılı kararı ile dava konusu taşınmazların mahkeme kararı ile tapusunun iptal edilmesi nedeniyle davacının zararının oluştuğu, iptal kararının kesinleştiği tarih itibari ile taşınmazların belirlenen arsa niteliği ve emsal satışlara göre 23.01.2017 tarihli ikinci ek rapor doğrultusunda davanın kısmen kabulüne dair Mahkeme kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda esas ve karar sayısı belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonucunda; değerlendirme tarihi olarak dava tarihinin kabul edilmesi gerekirken tapu iptal kararının kesinleşme tarihinin değerlendirme tarihi olarak alınması doğru olmadığından yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle mahallinde keşif yapılarak alınacak rapor sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin düşünülmemesi ve davalı idarenin harçtan muaf olduğu hususunun gözetilmemesi doğru görülmediğinden kararın bozulmasına karar verilmiştir.
B. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında hukuki yarar bulunmadığı gözetilerek belirsiz alacak davası olarak açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davanın husumetten reddine karar verilmesini, davanın ve ıslah dilekçesi ile arttırılan talebin zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, tapu iptali ve tescil kararının kesinleşme tarihi itibarıyla değer biçilmesi gerektiğini, belirlenen bedelin yüksek olduğunu, ikinci ıslah dilekçesi uyarınca bedele hükmedilmesinin hatalı olduğunu, Hazine harçtan muaf olduğu halde yargılama giderleri arasında müvekkili idareye harç yüklendiğini ileri sürerek kararının bozulması istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme
Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.
2. 4721 sayılı Kanun’un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.”
3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı ilâmında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.
4. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan ... duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
5. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
3. Değerlendirme
1. Temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi ile 369 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Dava konusu Sakarya ili,... ilçesi,... Mahallesi 16591, 16594, 16598, 16600 ve 16601 parsel sayılı taşınmazların Orman Yönetimi tarafından açılan Sakarya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/468 Esas, 2005/138 Karar sayılı tapu iptali tescil davası sonunda tapu kayıtlarının tamamının iptali ile orman olarak Hazine adına tesciline karar verildiği, kararın temyiz incelemesinden geçerek 25.11.2005 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın 25.02.2015 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
3. Dava dilekçesi ve ekindeki belgelerin incelenmesinde davacının dava açarken dava konusu alacağın dava açıldığı tarihte tazminat miktarının davacı tarafça tam ve kesin olarak belirlenmesi mümkün olmadığından 6100 sayılı Kanun'un 107 nci maddesi birinci fıkrası uyarınca belirsiz alacak davası niteliğinde olduğundan belirsiz alacak davası olarak nitelendirildiğinden zamanaşımı yalnızca dava açılan kısım için değil, tüm alacak için kesilir. 6100 sayılı Kanun'un hükümleri gereğince, davacının iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın, davanın başında belirtmiş olduğu alacak talebini 6100 sayılı Kanun'un 107 nci maddesi birinci fıkrası hükmüne göre bilirkişi raporu ile tam ve kesin olarak belirlendiği anda artırması mümkündür. Bu nedenle yapılacak bu artırım bir ıslah olmadığı gibi, bu artırım nedeniyle zamanaşımının gerçekleştiğinden de söz edilemeyeceğinden yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğrudur.
4. Arsa niteliğindeki dava konusu taşınmazlara 2942 sayılı Kanun'un 11 inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi uyarınca emsalin üstün ve eksik yönleri belirlenip kıyaslaması yapılarak değer biçilmesinde yöntem itibarıyla bir isabetsizlik görülmemiştir.
5. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalı Hazine vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
6. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda dava konusu taşınmaz ile emsal alınan... Mahallesi 419 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 2015 yılında Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından resen belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerleri ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Müdürlüğünden getirtilip rapor denetlenmediği gibi; dava konusu taşınmazın değerlendirme tarihi itibarıyla, hükme esas alınan bilirkişi raporunda emsal kabul edilen taşınmazın ise bilirkişilerce değerlendirmeye esas alınan satış tarihi itibarıyla fiili imar uygulaması sonucu oluşan imar parselleri mi, yoksa imar planına dahil olmakla birlikte olduğu gibi bırakılan kadastro parselleri mi oldukları ilgili Belediye İmar Müdürlüğü ile Tapu Müdürlüğünden ayrı ayrı sorulup, alınacak cevaplara göre dava konusu taşınmazın tespit edilen metrekare birim bedelinden düzenleme ortaklık payı kesilip kesilmeyeceği yönünde bir değerlendirme yapılmadığından rapor inandırıcı ve hüküm kurmaya elverişli değildir.
7. Bu durumda; taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için imkan tanınması, lüzumu hâlinde resen emsal celbi yoluna gidilmesi, taşınmazın, değerlendirme tarihi itibarıyla, emsal alınacak taşınmazın ise satış tarihi itibarıyla imar ya da kadastro parselleri olup olmadığı ilgili Belediye Başkanlığı ve Tapu Müdürlüğünden sorulması, ayrıca dava konusu taşınmazın; imar planındaki konumu, emsallere ve değerini etkileyen merkezi yerlere olan uzaklığını da gösterir krokisi ve dava konusu taşınmaz ile emsal taşınmazların resen belirlenen vergi değerleri ve emsal taşınmazların satış akit tablosu getirtilerek, dava konusu taşınmazın değerlendirmeye esas alınacak emsallere göre ayrı ayrı üstün ve eksik yönleri ve oranları açıklanmak suretiyle yapılacak karşılaştırma sonucu değerinin belirlenmesi bakımından, yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle mahallinde keşif yapılarak alınacak rapor sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin düşünülmemesi bozmayı gerektirmiştir.
8. Kabule göre de; hükme esas alınan bilirkişi raporunda dava konusu 16601 parsel sayılı taşınmazın bedeli 230.759,73 TL olduğu halde hesap hatası yapılmak suretiyle 1.642.771,84 TL olarak hesaplanarak fazlaya hükmedilmesi yerinde değildir.
9. Hazine harçtan muaf olduğu halde yargılama giderleri arasında Hazine aleyhine harca hükmedilmesi hatalıdır.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Mahkeme kararının BOZULMASINA,
12.06.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.