"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2024/337 Esas, 2024/671 Karar
KARAR : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Yenice(Çanakkale) Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2023/68 Esas, 2023/367 Karar
Taraflar arasındaki uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davada yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı idare vekili dava dilekçesinde özetle; Çanakkale ili, .......... ilçesi, ..... köyü 194 ada 20 parsel sayılı taşınmazın babasının zilyetliğinde olduğunu, murisin vefatı üzerine zilyetliğin kendisine geçtiğini, ancak 1998 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında, davacının babasıyla aynı ismi taşıyan ... ve ... adına tespit edildiğini, tespit maliklerinin bu durumu bilerek 3. Kişilere taşınmazı satış yoluya devrettiklerini, davacının bu durumu Ocak 2023 tarihinde öğrendiğini, somut olayda kadastro çalışmalarının yeterli dikkat ve özen gösterilmeden yapılması nedeniyle müvekkilinin mülkiyet hakkının ihlal edildiğini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000 TL olacak şekilde maddi tazminatın zarar tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
II. CEVAP
1.Davalı ... vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu parselin kadastrosunun 1998 yılında yapıldığını, kadastro tutanaklarının 02.02.1998 tarihinde kesinleştiğini, olayda tapu işleminde bir hata bulunmadığını, davacı tarafça tutanaklara itiraz edilmediğini, aradan 25 sene geçtiğini, davacının 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde dava konusu parsele yönelik olarak bir dava açmadığını, davacı adına oluşmuş bir tapu kaydı veya tapu sicilinin bulunmadığını, kadastro tutanağının maliklerine davanın ihbarını talep ettiklerini, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
2.İhbar olunan ... vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin iyi niyetli 3. kişi olduğunu, dava konusu taşınmazı 2017 yılında değerleneceği düşüncesiyle yatırım amacıyla satın aldığını, o dönemlerde Çanakkale köprüsü yapımı ve otoyol yapımları bulunması nedeniyle emlakçı tavsiyesiyle satın aldığını, müvekkilinin davanın taraflarıyla herhangi bir akrabalığının da bulunmadığını, tapu kaydına güvenerek hareket ettiğini, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
3.Feri Müdahil ... vekili cevap dilekçesinde özetle; zamanaşımı itirazlarının bulunduğunu, tescil olayının üzerinden 25 yıl geçtiğini, davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin gerektiğini, müvekkilinin taşınmazı 2021 yılında aldığını sicile ... ilkesi gereğince alımında herhangi bir usulsüzlük ve kötüniyet olmadığını, davacının iddia ve taleplerini kabul etmediklerini, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın usulden reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalı idare vekili istinaf dilekçesinde özetle; taşınmazın fiilen müvekkilinin zilyetliğinde olduğundan zamanaşımı süresinin dolmadığını, bir kısım Yargıtay kararlarına göre davalarında haklı olduklarını belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen hak düşürücü sürenin dolduğu anlaşıldığından yerleşik içtihat bağlamında davacının iddia ettiği mülkiyet hakkının özünün de düştüğünden 4721 sayılı Kanunu'nun 1007 nci maddesine dayanılarak öne sürülen tazminat isteğinin de dinlenemeyeceği açık olup, istinaf incelemesi yapılan davanın açılış tarihi 08.03.2023 olup zamanaşımı süresinin 03.02.2008 günü dolduğunu, 18.11.2009 tarihli Yargıtay Hukuk Genel Kararı üzerinden de yaklaşık 14 yıl geçtiğini, bu sürenin makul bir süre olmayacağından davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü sebepleri tekrar ederek kararı temyiz etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme
Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.
2. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesinin birinci fıkrası.
3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.
4. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan ... duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
5. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Dosya içindeki bilgi ve belgelerden; dava konusu taşınmazın davacının murisinin zilyetliğinde olup, vefatı üzerine zilyetliğin kendisine geçtiğini, 1998 yılında yapılan genel kadastro çalışmaları sırasında murisinin ismiyle aynı ismi taşıyan dava dışı şahıslar adına tescil edildiği, bu kişilerinde taşınmazı 3. kişilere sattığını, davacının bu durumu ocak 2023 yılında öğrendiğini kadastro tespiti sırasında yapılan hata nedeniyle tapu sicilinin kusuru ile mülkiyet hakları ihlal edildiği gerekçesiyle eldeki bu davayı açtıkları anlaşılmaktadır.
3. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesinden kaynaklanan tazminat davalarında, mülkiyet kaybının kesinleştiği tarihten itibaren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanun'nun (6098 sayılı Kanun) 146 ncı maddesine göre 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde dava açılması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin 2014/6673 başvuru nolu 25.07.2017 tarihli, 29.09.2017 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan...kararı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararı nazara alındığında; Hukuk Genel Kurulu kararı ile 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi ile düzenlenen tazminat için hukuk yolu etkili hale gelmiştir. Hukuk Genel Kurulu karar tarihi olan 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolanlar açısından dava açılmasını mümkün kılacak makul süre içinde dava açılmalıdır.
4. Buna göre, Anayasa Mahkemesinin 25.07.2017 tarihli ve 2014/6673 başvuru nolu kararı gereği 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş bulunan eldeki dava için 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi kapsamında dava açılabilmesi imkanı yönünden Anayasa Mahkemesinin belirtilen hak ihlali kararı nazara alındığında, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli kararından sonra 08.03.2023 tarihinde yaklaşık 14 yıl sonra açılan açılan eldeki davanın makul süre içinde açıldığının kabulünün mümkün olmadığı gibi 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasındaki "bu tutanaklarda belirtilen haklara sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz" hükmü gereği dava konusu taşınmazın kadastro tespitinin kesinleşmesinden itibaren 20 yıldan fazla süre geçtiğinden 4721 sayılı Kanun'nun 1007 nci maddesi gereğince de tazminat talep edilemeyeceğinden davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
5. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Davacıdan peşin alınan temyiz harcının Hazineye irat kaydedilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
26.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.