Logo

6. Hukuk Dairesi2022/2608 E. 2023/2870 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin geriye etkili olarak feshedilmesi sebebiyle yüklenicinin yaptığı masrafların sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre arsa sahibinden talep edilip edilemeyeceği.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemece, bozma ilamında belirtilen hususlar ve usulü kazanılmış hak ilkesi gözetilerek hükme esas alınacak bilirkişi raporu alınmadan ve masrafların davalı yararına olup olmadığı hususu değerlendirilmeden karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülerek bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2019/381 E., 2021/180 K.

HÜKÜM/KARAR : Kabul

Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne karar verilmiştir.

Mahkeme kararı bir kısım davalılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı yüklenici vekili, müvekkili ile arsa sahibi davalılar arasındaki 27.07.2011 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 23.09.2014 tarih ve 2013/7 esas, 2014/505 karar sayılı kararı ile geriye etkili olarak feshine karar verildiğini, müvekkilinin sözleşmenin ifa edileceği inancı ile proje hazırlanabilmesi, arsa tevhidi, imar işleri, peyzaj projesi, jeolojik etütler için zaruri masraflar yaptığını ileri sürerek, şimdilik 10.000,00 TL'nin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP

Davalı arsa sahipleri vekili, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin davacı yüklencinin kusuru sebebiyle feshedildiğini, masraflardan sorumlu olmadıklarını savunarak davanın reddini istemiştir.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 16.06.2015 tarihli ve 2015/35 Esas, 2015/264 Karar sayılı kararı ile davacının sözleşme tarihinden itibaren 4 ay içinde yapı ruhsatı alıp işe başlamadığı ve davacının kendi kusuru sonucu zarar gördüğü gerekçesiyle TBK'nın 52 inci maddesi gereğince davanın reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Mahkemenin 16/06/2015 tarihli, 2015/35 esas ve 2015/264 karar sayılı kararına karşı süresi içinde davacı yüklenici vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 17.01.2018 tarihli ve 2015/8115 Esas, 2018/56 Karar sayılı kararıyla; arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde sözleşmenin geriye etkili feshi hâlinde kusur yüklenici de olsa da arsa sahibinin sözleşme dolayısıyla bir kazanımı olup olmadığı, kazanım var ise bunun tazmininin kusur durumuna bakılmaksızın değerlendirilmesi gerektiği, dosya kapsamında arsadaki tevhit işlemi (davacının diğer talepleri de dikkate alınarak) sonucu arsa sahibinin herhangi bir kazanımının olup olmadığının mahkemece değerlendirilmediği, bu hususta gerekli değerlendirme yapılarak kazanım var ise, sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde davacı yararına tazminata karar verilmesi; kazanım yok ise, şimdiki gibi davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

3. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 12.06.2019 tarihli ve 2018/3211 Esas, 2019/2731 Karar sayılı kararıyla davalılar vekilinin karar düzeltme isteğinin reddine karar verilmiştir.

B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile taraflar arasında düzenlenen Ankara 45. Noterliğinin 27/07/2011 tarihli düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesinin Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23/09/2014 tarih 2013/7 Esas, 2014/505 Karar sayılı kararı ile geriye etkili olarak feshine karar verildiği, sözleşmenin geriye etkili feshi halinde kusur yüklenicide olsa da arsa sahibinin kazanımı olması halinde kusur durumuna bakılmaksızın elde edilen kazanımların sebepsiz zenginleşme hükümleri gereği iadesi gerektiği, bozma ilamı sonrası alınan 09/07/2020 tarihli bilirkişi heyet raporunda davacı tarafından davalılar lehine yapılan tevhit ve diğer harcamalara ilişkin kazanımların toplam 67.447,00 TL olduğu, zenginleşme ile fakirleşme arasında uygun nedensellik bağı bulunduğu gerekçesiyle ve taleple bağlı kalınarak davanın kabulü ile 10.000,00 TL 'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde bir kısım davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Bir kısım davalılar vekili temyiz dilekçesinde, mahkemece harcama kalemlerinin hangi şartla sebepsiz zenginleşmeye vücut verdiğinin aydınlatılmadığı, asıl edimi yerine getirmek için yapılan yan edimlerin yüklenicinin kendi kusuru sebebiyle zayii olduğu, sözleşmeye göre her türlü harcamaların yükleniciye ait olduğu, hazırlanan projelerin süresinde hayata geçirilmemesi sonucunda geçersiz hale geldiği, mahkeme kararının gerekçe içermediği, müvekkilinin adil yargılanma hakkının ihlal edildiği, sebepsiz zenginleşme koşulllarının bulunmadığı, yüklenicinin kendi kusuru dolayısıyla gerçekleşmeyen asıl iş için yapılan yan hazırlıkların davalılara herhangi bir yararının olmayacağı, bilirkişi raporunun davacı yanın dava dilekçesinde iddia ettiği ve belirttiği kalemlerin toplamından ibaret olduğu ileri sürülerek hükmün bozulmasına karar verilmesi talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesinin kesinleşmiş mahkeme kararıyla geriye etkili feshedilmesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3 ncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 428 nci maddesi ile 439 ncu maddesinin ikinci fıkrası, 818 sayılı Borçlar Kanununun 355 ve devamı maddeleri.

3. Değerlendirme

1. Temyiz olunan nihai kararların bozulması 1086 sayılı Kanunun 437 nci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Temyizen incelenen Mahkeme kararında ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı ve bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla temyiz eden bir kısım davalılar vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

3. Bir kısım davalılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesinde; geçerli şekilde kurulmuş bir özel hukuk sözleşmesinde, tarafların sözleşmeye uygun hareket etmeleri, edimlerini sözleşmeye uygun olarak yerine getirmeleri, edimin ifasını imkânsız hâle getiren her türlü davranıştan kaçınmaları zorunludur.

Tarafların sözleşmeyle üstlendiği borcun hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesi hâlinde ifa etmeme sonucu meydana gelir. Borcun ifa edilmemesi hâli, somut olayda sözleşme tarihinde yürürlükte olan TBK'nın 112 ilâ 126 ncı maddelerinde düzenlenmiştir.

Buna göre “Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür” (TBK md.112).

Esas itibariyle zarar, mal varlığında meydana gelen eksilmedir; fakat bu eksilme sahibinin iradesi dışında veya hiç olmazsa rızası bulunmaksızın meydana gelmiş olmadıkça zarar sayılmaz (Türk Hukuk Lûgatı: Türk Hukuk Kurumu, Ankara 2021, C. I, s. 1247).

Türk Borçlar Kanununun 112 nci maddesi kapsamında tazmini istenilen yani sözleşmeden doğan zarar, müspet yahut menfi zarar olabilir.

Müspet zarar; borçlu, edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır. Kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır (Hâluk Tandoğan, Türk Mesuliyet Hukuku, İstanbul 2010, s. 426-427; Ejder Yılmaz, Hukuk Sözlüğü, Genişletilmiş 5. Baskı, s. 591). Müspet zarar, alacaklının ifadan vazgeçerek zararının tazminini istemesi hâlinde söz konusu olur; alacaklının ifaya ilişkin talep hakkının yerini müspet zararının tazminine dair talep hakkı almaktadır.

Müspet zarar kapsamında kâr kaybı, kârdan mahrum kalma karşılığı meydana gelen zarardır ve sözleşmeyi kusuruyla fesheden taraftan istenir. Aslında kâr kaybı açısından kârdan yoksun kalan tarafın mal varlığında kusurlu fesihten önce ve sonra bir değişiklik mevcut olmaz. Burada kârdan yoksun kalan kusurlu fesih yüzünden mal varlığında ileride meydana gelecek çoğalmadan mahrum kalır.

Menfi zarar ise; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Tandoğan, s. 427). Burada alacaklının sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır. Başka bir anlatımla, genel olarak menfi zarar, sözleşmenin kurulmamasından veya geçerli olmamasından; müspet zarar ise, ifa edilmemesinden doğan zararı ifade eder (Fikret Eren, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 12. Baskı, İstanbul 2010, s. 482).

Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 07.06.2022 tarihli ve 2020/3-688 Esas, 2022/846 Karar sayılı kararında da değinilmiştir.

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında 27/07/2011 tarihli ve 16723 yevmiye sayılı düzenleme şeklinde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalanmışsa da Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 23.09.2014 tarih ve 2013/7 esas, 2014/505 karar sayılı kesinleşmiş kararı ile arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin geriye etkili olarak feshine karar verilmesi üzerine davacı yüklenici işbu davada sözleşmeden dönülmesi sebebiyle uğradığı menfi zararının tazminini talep etmiş olup, mahkemece davanın reddine dair verilen ilk karar üzerine 17.01.2018 tarihli bozma ilamında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde sözleşmenin geriye etkili feshi hâlinde kusur yüklenici de olsa da arsa sahibinin sözleşme dolayısıyla bir kazanımı olup olmadığı, kazanım var ise bunun tazmininin kusur durumuna bakılmaksızın değerlendirilmesi gerektiği belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiş ve İlk Derece Mahkemesince 12.11.2018 tarihli celsede bozma ilamına uyulmasına karar verilmesiyle taraflar lehine usulü kazanılmış hak oluşmuştur.

4. Bilindiği üzere usulü kazanılmış hak ilkesi uyarınca, mahkeme kararı lehine bozulan taraf yararına araştırma ve inceleme yapılması zorunludur. Nitekim 1086 sayılı HUMK’un yürürlükte olduğu dönemde çıkarılan 09.05.1960 tarih, 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; Yargıtay bozma kararına uyulmakla orada belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına usulî kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda yerel mahkeme için de zorunluluk doğacağı, usulî kazanılmış hakka ilişkin açık kanun hükmü olmasa da temyiz sonucu verilecek bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan amacı ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar amacıyla kabul edilmiş olması bakımından usulî kazanılmış hak müessesesi usul hukukunun dayandığı ana esaslardan olup, kamu düzeniyle de ilgili olduğu belirtilmiştir. 6100 sayılı HMK’da da usulî kazanılmış hakka ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakta ise de; bu ilkenin uygulanma gerekliliği HMK hükümleri karşısında da varlığını sürdürmektedir. Yargıtayın bozma kararına uyan mahkeme, bozma kararı uyarınca işlem yapmak ve hüküm vermek zorundadır. Çünkü, mahkemenin bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına usuli müktesep hak doğmuştur. Yargısal ve bilimsel içtihatlarda “usulî kazanılmış hak” ya da “Usulî müktesep hak” olarak adlandırılan bu ilke Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.02.1988 tarih, 1987/2-520 Esas, 1988/89 Karar sayılı ilamında “Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince işlem yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisinin lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usulî kazanılmış hak denilmektedir…” şeklinde tanımlanmaktadır.

4. Somut olaya dönüldüğünde; 17.01.2018 tarihli bozma ilamında, davanın reddine dair verilen ilk kararda yüklenicinin yaptığı işlemler ve harcamalar nedeniyle arsa sahibinin herhangi bir kazanımının olup olmadığının mahkemece değerlendirilmediği tespit edildikten sonra ilamda açıklanan şekilde araştırma yapılması ve araştırmanın sonucuna uygun karar verilmesi gerektiği belirtilmiş olup, usuli kazanılmış hakkın istisnalarının da dosya kapsamında bulunmadığı anlaşılmasına rağmen, yerel mahkemece usuli kazanılmış hak ilkesine aykırı olarak bozmaya uygun şekilde, hükme esas alınabilir ve denetlenebilir bilirkişi raporu aldırılmadan ve özellikle yapıldığı belirtilen masrafın davalı yararına olup olmadığı değerlendirilmeden sadece davacının dava dilekçesi ekinde sunduğu belgelerde yer alan gider kalemlerinin toplamından ibaret ve değerlendirme içermeyen bilirkişi raporu hükme esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olmuş, hükmün bu sebeple bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle ;

Bir kısım davalılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine,

Bir kısım davalılar vekilinin temyiz itirazının kabulü ile temyiz olunan Mahkeme kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere

Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,20.09.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.