Logo

6. Hukuk Dairesi2023/1580 E. 2024/2395 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Terör olaylarının mücbir sebep sayılıp sayılmayacağı ve davacıya müterafik kusur indirimi uygulanıp uygulanmayacağı noktasında çıkan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Terör olaylarının sözleşmede mücbir sebep kapsamında olduğu, davalının sözleşme hükmüne aykırı davranarak davacının mağduriyetine sebep olduğu ve davacının kullanım süresi üzerindeki kontrol eksikliği nedeniyle müterafik kusurlu sayılamayacağı değerlendirilerek ilk derece mahkemesinin davayı kabulüne ilişkin kararı onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Tic. Mahk. Sıf)

SAYISI : 2022/76 E., 2022/224 K.

DAVA TARİHİ : 19.10.2017

HÜKÜM/KARAR : Kabul

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi

TARİH : 12.11.2020

SAYISI : 2019/2169 E.- 2020/144 k.

Taraflar arasındaki sözleşmenin iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik verilen hükmün taraf vekillerince duruşmalı temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. 02.07.2024 gününde duruşmalı temyiz talebinde bulunun davalı vekili Avukat... ile temyiz talebinde bulunan davacı vekili Avukat ...'ın gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

1- İlk derece mahkemesince, sözleşme kapsamında ödenen bedelin iadesine ilişkin alacak davasında, sözleşmenin akdedildiği tarihten sonra gerçekleşmiş olan terör olaylarının mücbir sebep sayılmadığı, sözleşmenin ifa yeri olan bölgede terör olaylarının sözleşmenin ifa edilebilirliğine bir etkisinin bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

2- İlk derece mahkemesi kararına karşı davacı vekilince istinaf yoluna başvurulması üzerine, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi tarafından İstinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

3-İstinaf Mahkemesinin bu kararına karşı davacı vekilinin temyizi üzerine Dairemizin 2021/1837 E. ve 2022/121 K. sayılı ilamıyla ve sözleşmenin 13. maddesinde sayılan mücbir sebep hallerinin tahdidi olmayıp, terör olaylarının sözleşmenin 13. maddesi kapsamında olduğu, turizm gibi hassas bir alanın terörden etkilenmemesinin mümkün olmadığı, mahkemece, bu husus tartışılıp ayrıca davacının sözleşme gereği aynı rezervasyon sözleşmesini başka bir grup için kullanma talebinin davalı tarafından haklı olmayan bir şekilde reddedilmiş olması da değerlendirilerek müterafik kusur bulunup bulunmadığının belirlenmesi ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekçesiyle söz konusu kararın bozulmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

4- İlk derece Mahkemesi bozma üzerine verdiği, terör olaylarının sözleşmenin 13. maddesindeki mücbir sebeplerden olduğu ve kullanım süresi yalnızca davalı şirketin tek taraflı insiyatifi ile belirlendiğinden davacının müterafik kusurundan bahsedilemeyeceği gerekçesiyle, davanın reddine ilişkin ikinci karara karşı taraf vekillerince süresinde temyiz yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Kamu düzenine aykırılık halleri ile uyulan bozma ilamının içeriği ve usuli kazanılmış hak ilkesinin re'sen gözetildiği; kararın dayandığı gerektirici sebepler ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığı, keza; davacı yararına takdir edilen vekalet ücretinin dava tarihindeki kur üzerinden, karar tarihindeki tarifeye göre hesaplanmasında hukuka aykırı bir yan bulunmadığı, sözleşmeye göre ödenmiş olan tutarın başka bir grup rezervasyonunda da kullanılabileceği kararlaştırılmış olmasına karşın davalının, cevabında bu talebi sadece rezervasyonu iptal eden Alman firma ile sınırlaması sözleşmeye aykırı nitelik taşımakta olup bu hali ile davacının müterafik kusurundan söz edilemeyeceği anlaşıldığından taraf vekillerinin temyiz sebepleri yerinde görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin taraf vekillerinin tüm temyiz sebeplerinin reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın temyiz edenlerden ayrı ayrı alınmasına, 17.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin Yargıtay duruşmasında vekille temsil olunan taraflardan karşılıklı alınıp birbirlerine verilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine, kesin olarak 02/07/2024 gününde oy çokluğuyla ile karar verildi.

(Muhalif)

KARŞI OY

Dava konusu uyuşmazlık, yabancı para alacağının tahsili istemine ilişkindir.

Dairemizin sayın çoğunluğu ile görüş farklılığının nedeni yabancı para üzerinden hükmedilen alacağa yabancı paranın dava tarihindeki kur esas alınarak yoksa karar tarihindeki kurun mu esas alınarak harç ve vekalet ücretinin takdir edileceğine ilişkindir.

Karşı oya ilişkin görüşlerimde; yabancı para alacaklarının tahsiline ilişkin mevzuatımızda yapılan düzenlemeler ve yabancı paranın tahsili bakımından özellik arz eden durumlar ile yargı harçları, mahkemece hükmedilecek vekalet ücreti yönünden yabancı para alacağına hükmedilmesi halinde dava tarihindeki kurun mu yoksa karar tarihindeki kurun mu esas alınacağı konusunda farklı görüşlerin bulunması nedeniyle açıklamalar tüm bu konuları kapsayacak şekilde yapılacaktır.

Bütün ülkelerde yargı sistemleri kendi ülke para birimlerini esas almak suretiyle tahsil ve icra yetkisini devletin egemenlik haklarının bir sonucu olarak görürler (Yabancı Para Borçlarının İfası, Prof. Dr. Serkan Ayan, dergipark.org.tr).

Ancak 818 sayılı Eski Borçlar Kanunu'nun 83 ncü maddesinde olduğu gibi kısmi değişikliklerle 6098 sayılı Yeni Türk Borçlar Kanunu'nun 99 uncu maddesindeki I. "Ülke parası ile başlıklı olup "Konusu para olan borç Ülke parasıyla ödenir. Ülke parası ödeme üst başlığı altında dışında başka bir para birimiyle ödeme yapılması kararlaştırılmışsa, sözleşmede aynen ödeme veya bu anlama gelen bir ifade bulunmadıkça borç, ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parasıyla da ödenebilir.

"Ülke parası dışında başka bir para birimiyle belirlenmiş ve sözleşmede aynen ödeme ya da bu anlama gelen bir ifade de bulunmadıkça, borcun ödeme gününde ödenmemesi üzerine alacaklı, bu alacağının aynen veya vade ya da fiilî ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parası ile ödenmesini isteyebilir." düzenlemesi ile genel kuralın para borcunun ülke parası ile ödenmesi olduğuna işaret ettikten sonra borcun ülke parası dışında başka bir para birimi ile belirlenmiş ve sözleşmede aynen ödeme ya da bu anlama gelen bir ifade de bulunmadıkça borcun ödeme gününde ödenmemesi üzerine alacaklı, bu alacağının aynen veya fiili ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parası ile ödenmesini isteyebileceği kabul edilmektedir.

Buna göre yabancı para borçlusunun ifada temerrüde düşmesi hâlinde alacaklının seçebileceği üç alternatif bulunmaktadır.

-Yabancı para borcunun aynen (yabancı para olarak) ödenmesi,

- Yabancı paranın vade/muacceliyet tarihindeki Türk Lirası karşılığının ödenmesi,

- Yabancı paranın fiili ödeme tarihindeki TL karşılığının ödenmesi istenebilecektir.

Bu seçim hakkı kullanıldıktan sonra bu haktan dönülmesi mümkün değildir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 23.01.2002 tarih 15-15/19).

Somut uyuşmazlıkta davacı, dava dilekçesinde para alacağını yabancı para cinsinden talep etmiştir.

Alacaklının aynen ödemeyi tercih etmesi hâlinde borçlunun borcunu yabancı para üzerinden ödemesi gerekir. Ancak İcra İflas Kanunu'nun 58/3 ncü maddesi gereğince konusu yabancı para alacağı olan icra takiplerinde İcra İflas Kanunu'nun 58/3 ncü maddesi gereğince yabancı para alacağının Türk Lirası karşılığının hangi tarihteki kur üzerinden talep edildiği gösterilmek zorundadır. Alacaklının yabancı para birimiyle ifayı talep etmesi hâlinde borçluya aynen veya fiili ödeme tarihi TL karşılığı ödeme biçimindeki sınırlı seçimlik yetkiyi de verir. Dolayısıyla yabancı para üzerinden icra takibi yapılması doğrudan doğruya yabancı paranın borçludan alınıp alacaklıya yabancı para olarak teslim edilmesi mümkün olmadığından, yabancı para alacağının aynen ödenmesini istemiş olan alacaklının fiili ödeme günü üzerinden TL karşılığını tahsilini talep etmesi gerekmektedir (Prof.Dr. Serkan Ayan -Yabancı Para Borçlarının İfası dergipark.org.tr sayfa 554).

Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 07.04.1993 tarihli, 13-41/145 sayılı ilâmında "Davacı Mark’ın aynen ödenmesini istemekle, fiili ödeme günündeki rayice göre Türk parası ile ödenmesini istemiş demektir." şeklinde bu konuya açıklık getirerek İcra İflas Kanunu hükümleri gözetildiğinde, yabancı paranın aynen ödenmesi talebinin, fiili ödeme günündeki rayice göre Türk parası ile ödenmesini istemek anlamına geldiği kabul edilmiştir.

Alacaklının vade tarihi ya da dava tarihindeki kur üzerinden Türk lirasına dönüştürmek suretiyle bir talebi olmadığından burada hüküm altına alınan hüküm tarihindeki yabancı para miktarıdır.

Yabancı para alacağının arz ettiği bu özellikler, özellikle taşınmazın aynına ilişkin davalarda yargılama sırasında Harçlar Kanun'un 16 ncı maddesi gereğince gayrimenkulun değerinin tespiti sureti ile bu değer üzerinden harç alınmasına ilişkin hükümlerden ayrı olarak değerlendirilmek durumundadır. Zira yabancı para alacağı, 6098 TBK’nın 99 uncu maddesinin tanıdığı yasal olanak çerçevesinde fiili ödeme tarihindeki kurun bir başka deyişle değerin esas alınacağı bir para alacağıdır. Değeri yargılama sırasında tespit edilecek olan diğer uyuşmazlık türleri ile aynı mahiyette değildir.

Bu açıklamalardan sonra Harçlar Kanunu açısından yargı harçlarının genel özellikleri, ödenme zamanı, karar ve ilâm harcı ile icra tahsil harcının özellikleri de göz önünde bulundurulmak sureti ile bir değerlendirme yapılacaktır.

Bu kapsamda, kamu hizmetlerinden yararlanan özel ve tüzel kişilerin özel menfaatlerine ilişkin olarak kamu hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yararlandıkların hizmetlerin maliyetine katlanmaları zorunluluğu olarak tanımlanmaktadır (B, Pınar Yargı Harçları, Ankara 2009, sayfa 1). Yapılan iş ve hizmet amme hizmetinden daha çok kişilerin kişisel menfaatine ilişkin olduğundan yararlanılan hizmetin karşılığı olarak harcın Hazinece tahsili gerekmektedir. Nitekim 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun gerekçesinde "harç" tanım olarak "fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığı yaptıkları ödeme olarak" belirtilmiş aynı tanım Anayasa Mahkemesi kararlarında da benimsenmiştir (Anayasa Mahkemesi 31.03.1987 gün, 1986/20 Esas, 1987/9 Karar, 14.02.1991 gün ve 1990/18 Esas, 1991/14 Karar, 28.09.1995 gün, 1995/24 Esas, -52 Karar).

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 73/3. maddesinde ise "vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır" hükmünü içermektedir. Buna göre kamu kurum ve kuruluşları tarafından sunulan hizmetlerin karşılığı olarak alınan harç yasaya dayalı olarak alınmalı ve yükümlüsü de kanunun amacına uygun olarak bu hizmetten yararlanan kişiler olmalıdır. Bu zorunluluk Yargıtay İçtihadı Birleştirme YİBK'nın 07.12.1994 gün 1964/3 Esas,-5 Karar, ve Anayasa Mahkemesinin 31.03.1987 gün ve 1986/20 Esas-1987/9 Karar sayılı ilâmlarında da gerekçe kısmında belirtilmiştir.

Anayasanın harç alınmasındaki kanunilik ilkesi gereğince Harçlar Kanununun 1 nci maddesinde alınacak harçlar arasında yargı harçları da sayılmıştır. Yargı harcı devletin mahkemeler aracılığıyla yaptığı hizmete bu hizmetten yararlananların sağladığı katkıdır (YİBK 16.12.1983 gün ve 1983/5, 6 Karar). Yargı harçları başvurma harcı, celse harcı ile karar ve ilâm harcıdır. Karar ve ilâm harcı ise maktu veya nispi harç olmak üzere iki çeşit olup konusu para veya para ile değerlendirilebilen belirli bir değere ilişkin davalarda Harçlar Kanununun 1 sayılı tarifesi gereğince nispi harç alınır. 492 sayılı Harçlar Kanununun nispi harçlarda ödeme zamanı başlığını taşıyan 28 inci maddesinin birinci bendi nispi harçlarda ödeme zamanını düzenlemiş aynı maddenin a) bendinde ise karar ve ilâm harcının ödeme zamanı öngörülmüştür. Bu madde de aynen "karar ve ilâm harçlarının 1/4'ü peşin, geri kalanı kararın verilmesinden itibaren 2 ay içinde ödenir" hükmü yeralmaktadır.

Doktrinde Prof. Dr. Serkan Ayan (Prof.Dr. Serkan Ayan Yabancı Para Borçlarının İfası Dergipark.org.tr sayfa 553) alacaklının ya muacceliyet ya da fiili ödeme tarihini seçebileceği bu nedenle gerek 818 sayılı yasa gerekse 6098 sayılı Yasada olmayan bir biçimde icra takip ya da dava tarihindeki kur üzerinden çeviri yapılmasına yönelik yargı kararlarının yerinde olmadığı görüşü dile getirilmiştir.

Nitekim bilindiği üzere 32 nci maddesi gereğince ilâma dayalı para alacaklarının icraya konulabilmesi için kesinleşmiş olması gerekmez.

Bu konuda İcra İflas Kanunu'nun 32 nci maddesinde, (Değişik: 18/2/1965 - 538/16 md.) "Para borcuna veya teminat verilmesine dair olan ilâm icra dairesine verilince icra memuru borçluya bir icra emri tebliğ eder. Bu emirde 24 ncü maddede yazılanlardan başka hükmolunan şeyin cinsi ve miktarı gösterilir ve nihayet yedi gün içinde ödenmesi ve bu müddet içinde borç ödenmez veya hükmolunan teminat verilmezse icra mahkemesinden veya istinaf veya temyiz yahut iadei muhakeme yolu ile ait olduğu mahkemeden icranın geri bırakılmasına dair bir karar getirilmedikçe cebri icra yapılacağı ve bu müddet içinde 74 ncü madde mucibince mal beyanında bulunması ve bulunmazsa hapis ile tazyik olunacağı, mal beyanında bulunmaz veya hakikata muhalif beyanda bulunursa hapis ile cezalandırılacağı ihtar edilir." hükmü yer almaktadır.

İcra İflas Kanununun 36 ncı maddesinde ise (Değişik: 2/3/2005 – 5311/5 md.) " İlâma karşı istinaf veya temyiz yoluna başvuran borçlu, hükmolunan para veya eşyanın resmî bir mercie depo edildiğini ispat eder yahut hükmolunan para veya eşya kıymetinde icra mahkemesi tarafından kabul edilecek taşınır rehni veya esham veya tahvilât veya taşınmaz rehni veya muteber banka kefaleti gösterirse veya borçlunun hükmolunan para ve eşyayı karşılayacak malı mahcuz ise icranın geri bırakılması için bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay'dan karar alınmak üzere icra müdürü tarafından kendisine uygun bir süre verilir. Bu süre ancak zorunluluk hâlinde uzatılabilir." hükmü yer almaktadır.

İİK’nın 32 nci maddesi gereğince ilâm icraya konulunca borçlu İİK’nın 36 ncı maddesi gereğince "İcranın Geri Bırakılmasını" isterse "Hükmolunan para" kavramından hareketle alınacak teminata ilişkin miktar belirlenirken yapılacak hesaplamada yabancı para alacağının dava tarihindeki kuru esas alınmamakta, icradan talep tarihindeki hükmolunan yabancı paranın Türk Lirası karşılığı esas alınmaktadır.

Yabancı para alacağına ilişkin ilâm icraya konulduğu takdirde ise Harçlar Kanunu Ek-1 sayılı Tarifenin B)İcra ve İflas Harçları başlıklı kısmın 1/3 üncü bendinde değeri belli olan icra takiplerinde tahsil harcının değer üzerinden alınacağı belirtildikten sonra a) bendinde icra emrinin tebliği üzerine hacizden evvel (Yüzde 4.35 ), b) bendinde hacizden sonra satıştan önce (Yüzde 9.10), c) bendinde satılıp paraya çevrilmesi suretiyle tahsil hâlinde (Yüzde 11.8) oranlarında olmak üzere alacağın tahsil zamanı esas alınarak bu tarihlerdeki değere göre harç alınması gerekmektedir.

Nitekim icra işlemlerinin yargısal denetimini yapan icra mahkemelerince verilen kararları denetleyen Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 18.02.2016 tarih 2015/27228 E., 2016/4363 K. sayılı ilâmında "492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 28/b bendi uyarınca icra tahsil harcı alacağın ödenmesi sırasında, ödeme yapılmayan hâllerde harç alacağının doğması tarihinden itibaren 15 gün içinde ödenir. Harç alacağı icranın yerine getirilmesiyle doğar. Alacaklılar takipte yabancı para alacağının fiili ödeme tarihindeki kur karşılığı üzerinden tahsil talebinde bulunulduğundan tahsil harcına esas matrahın yabancı para alacağının fiili ödeme tarihideki kur karşılığı üzerinden hesaplanması gerekir. Yine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 20 nci maddesi gereğince avukatlık ücretinin takdirinde hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihteki yürürlükte olan tarife esas alınır. Tarife hükümleri gereğince icra müdürlüğünce vekâlet ücreti matrahının belirlenmesinde de yabancı paranın tahsil tarihindeki kur karşılığının esas alınması gerekmektedir." demek suretiyle uygulamanın ne yönde olduğunu belirterek dairenin yerleşik içtihat ve uygulamalarının da bu şekilde olduğunu ortaya koymuştur.

Diğer yandan özellikle yabancı mahkeme kararlarında yabancı mahkemeler Türk Lirası üzerinden değil yabancı para üzerinden karar vermektedir. Bu kapsamda Harçlar Kanununun 4 ncü maddesi gereğince yabancı bir mahkeme tarafından verilen ilâmların tenfizi için açılacak davalardan, bu ilâmlarda hükmolunmuş şeyin değeri, nevi ve mahiyetine göre 1 sayılı tarife gereğince harç alınacaktır. Dolayısıyla bir yabancı para alacağı Türk mahkemeleri tarafından hüküm altına alındığında temyize başvuru hâlinde karar ve ilâm harcının dava tarihindeki kur üzerinden alınması kabul edilirken hesaplanırken aynı para alacağının yabancı mahkeme tarafından hüküm altına alınması hâlinde bu kararın tenfizi için yargı yoluna başvurulduğunda ve verilen karar temyiz edildiğinde başvurma tarihlerindeki döviz kurunun esas alınması kamunun ciddi oranda alacağı harçtan mahrum kalmasına yol açacağı gibi aynı sonuçları doğuracak iki ayrı yargısal işlemin ayrı değerler üzerinden harca tabi olmaması da kanun önünde eşitlik ve hukuk güvenliği ilkesiyle bağdaşmayacaktır.

Bu açıklamalar bakiye karar ve ilâm harcının tahsili bakımından da geçerlidir. Hükmolunan yabancı para alacağını icraya koymak isteyen alacaklı veya bu karara karşı temyiz yoluna başvurmak isteyen borçlu talep ettiği yargısal işlemin bir başka deyişle sunulacak yargısal hizmetin karşılığı olarak elde ettiği değer ölçüsünde nispi harca tabi işlemde bunun karşılığını ödemelidir. Bu ilke yukarıda yer verilen Anayasa Mahkemesi kararında açıkça vurgulanmıştır.

Açıklanan nedenlerle gerek mahkemece re’sen gözetilmesi gereken nispi karar ve ilam harcının alınmasında gerekse davacı tarafından temyize getirilen vekalet ücretinin takdirinde yabancı paranın karar tarihindeki kuru üzerinden harcın tamamlanması ve vekalet ücretinin takdiri gerektiği kanaatiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.