"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2024/1621 E., 2024/970 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2023/347 E., 2024/50 K.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ...Yapı İnş. Ener. Turz. Tic. Ltd. Şti. ve ...İnş. Tic. Ltd. Şti. arasında kurulan iş ortaklığı tarafından "İstanbul ili,...Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon ve Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Sağlık Meslek Lisesi Yapılması" ihalesinin üstlenildiğini, müvekkili şirket tarafından Türkiye Finans Katılım A.Ş.ye ait 03.09.2014 tarih 198-VT.002581 numaralı ve 7.040.000,00 TL bedelli teminat mektubunun davalı idareye verildiğini, işin tamamlanmasına rağmen davalı tarafça hukuka aykırı olarak teminat mektuplarının gelir kaydedildiğini belirtilerek, davaya konu teminat mektubunun 4.478.400,00 TL'lik kısmının şimdilik 50.000,00 TL'sinin nakde çevrilme tarihinde itibaren işlemiş reeskont avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın kısmi alacak davası şeklinde açılamayacağını, dava konusu İstanbul ili...Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon ve Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Sağlık Meslek Lisesi Yapım işi ihalesi sözleşmesinin davacınında yer aldığı iş ortaklığı tarafından imzalandığını, ancak davanın sadece ...Yapı İnş. Enerji Tur. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından açıldığını, taraf teşkilinin sağlanmadığını, öncelikle davanın usulden reddi gerektiği, davacının sözleşmeden kaynaklı edimini yerine getirmediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacı tarafın aktif husumet ve dava ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle, davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresinde davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; davaya konu teminat mektubunun adi ortaklığın üstlendiği iş için verildiğini, teminat mektubunun müvekkili şirkete ait olduğunu, davanın iş ortaklığı davası olmayıp, müvekkil şirketin tek başına açabileceği bir dava olduğunu, mahkemece diğer iş ortağı şirketi davaya dahil etmek için süre verilmeden davanın usulden reddi kararının hatalı olduğunu beyan etmektedir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Uyuşmazlık, taraflar arasındaki eser sözleşmesine dayalı alacak istemine ilişkindir.
1. Davacı taraf İstanbul ili,...Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon ve Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Sağlık Meslek Lisesi yapılması ihalesini için verdiği teminat mekubunun, işin tamamlanmasına rağmen davalı tarafça hukuka aykırı olarak gelir kaydedildiğini ileri sürerek alacak davası açmıştır.
2.Taraf ehliyeti, bir davada veya talepte taraf olabilme yeteneğini ifade eder. Medeni haklardan yararlanma ehliyeti bulunan her gerçek ya da tüzel kişi taraf ehliyetine sahip kabul edilmelidir. TBK'nın 620. maddesindeki tanıma göre; adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. 6098 sayılı TBK'nın 620 vd. maddelerinde düzenlenen adi ortaklığın, tüzel kişiliği bulunmadığından taraf ehliyeti de yoktur. Bu nedenle, adi ortaklığa ilişkin dava ve taleplerde, adi ortaklığı oluşturan kişilerin taraf olarak birlikte hareket etmeleri gerekir.
3. Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda; adi ortaklığın tüzel kişiliği bulunmadığından ortaklardan sadece birinin dava açma ehliyetinin bulunmadığı gözetilerek, taraf teşkili sağlanmaksızın davaya devam edilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
4. Bu durumda mahkemece yapılacak iş; davacıya, diğer adi ortağın davaya muvafakatini temin etmesi için makul süre vermek, muvafakatının sağlanması halinde yargılamaya devam etmek, aksi halde davanın usulden reddine karar vermekten ibarettir.
5. Bozma nedenine göre, davacı vekilinin temyiz sebeplerinin şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgilisine iadesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
03.02.2025 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
(Muhalif)
KARŞI OY YAZISI
Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde, mecburi dava arkadaşlığı vardır (HMK 59/1).
Mecburi dava arkadaşları, ancak birlikte dava açabilir veya aleyhlerine de birlikte dava açılabilir. Bu tür dava arkadaşlığında, dava arkadaşları birlikte hareket etmek zorundadır. Ancak, duruşmaya gelmiş olan dava arkadaşlarının yapmış oldukları usul işlemleri, usulüne uygun olarak davet edildiği hâlde duruşmaya gelmemiş olan dava arkadaşları bakımından da hüküm ifade eder (HMK 60/1).
4721 sayılı TMK’da; Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti (TMK 701/1) olarak tanımlanan elbirliği mülkiyetinde; ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır (TMK 701/2). Kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, gerek yönetim, gerek tasarruf işlemleri için ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerekir (TMK 702/1). Bunun istisnası TMK 702/4. maddede yer alan, ortaklardan her birinin, topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabileceği ve bu korumadan bütün ortakların yararlanacağı hükmüne dayanılarak bu kapsamda olmak üzere bazı ortakların dava açabilecek olmasıdır.
Mecburi dava arkadaşlığının uygulamadaki en yaygın örneğı elbirliği mülkiyeti hükümlerinden kaynaklanan mecburi dava arkadaşlığı halidir. Elbirliği mülkiyetinin en yaygın örnekleri ise adi ortaklık ve miras ortaklığıdır.
Mirasçılar terekeye elbirliğiyle sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere, terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler (640/2). Bu hüküm gereğince mirasçıların birlikte hareket etme zorunluluğu nedeniyle tereke adına açılacak davalarda mirasçılar birlikte dava açmak zorundadır.
Bu zorunluluğa rağmen mirasçılardan bazılarının dava açmış olması halinde bu davanın sürdürülebilmesi için davada yer almayan mirasçıların açılan davaya muvafakat etmesinin yeterli olduğu yerleşik yargısal uygulamada kabul edilmekte ve bu nedenle diğer mirasçıların muvafakatını sağlaması için süre verme yoluna gidilmektedir.
Adi ortaklık sözleşmesine dayalı ortaklık da elbirliği mülkiyetine tabi olup kaynağını şu hükümlerden almaktadır:
Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir (TBK 620/1. madde) Ortaklığın kararları, bütün ortakların oybirliğiyle alınır. Sözleşmede kararların oy çokluğuyla alınacağı belirtilmişse çoğunluk, ortak sayısına göre belirlenir (TBK 624. madde). Ortaklık için edinilen veya ortaklığa devredilen şeyler, alacaklar ve ayni haklar, ortaklık sözleşmesi çerçevesinde elbirliği hâlinde bütün ortaklara ait olur (TBK 638. madde).
Belirtilen bu hükümlerin sonucu olarak dava açan adi ortaklar da elbirliği mülkiyeti hükümlerine göre davada mecburi dava arkadaşı durumunda olup davanın tüm ortaklar tarafından açılması gereklidir. Bu zorunluluğa rağmen adi ortaklardan bazılarının dava açmış olması halinde bu davanın sürdürülebilmesi için davada yer almayan adi ortakların açılan davaya muvafakat etmesinin yeterli olduğu yerleşik yargısal uygulamada kabul edilmekte ve bu nedenle diğer adi ortakların muvafakatını sağlaması için davacıya süre verme yoluna gidilmektedir.
Mirasçıların veya adi ortakların elbirliği mülkiyetinde verilen süreye rağmen muvafakat sağlanamamış ise bunun davanın reddini gerektirip gerektirmediği üzerinde de durulmalıdır.
Mirasçıların elbirliği mülkiyetinde verilen süreye rağmen mirasçıların muvafakat vermemesi halinde ise "Mirasçılardan birinin istemi üzerine sulh mahkemesi, miras ortaklığına paylaşmaya kadar bir temsilci atayabilir (TMK 640/3)" hükmüne dayanılarak tereke temsilcisi atanmak suretiyle davanın görülebileceği kabul edilmektedir.
Adi ortakların elbirliği mülkiyetinde ise bu şekilde temsilci atanacağına dair bir hüküm TMK'da yer almamaktadır. Dairemizin önceki kararlarında bu durumda davaya muvafakat vermeyen ortak hakkında birleştirme talepli dava açmak üzere süre verilmesi, dava açılması halinde birleştirilerek görülmesi gerektiği aksi halde açılan davanın dinlenemeyeceği şeklinde bir çözüm geliştirilmiştir.
Mirasçıların elbirliği mülkiyetinde davaya muvafakat etmeyen mirasçı hakkında birleştirme talepli dava açmak için süre verilmesini gerektiren ihtiyaç bulunmasa da adi ortakların elbirliği mülkiyetinde böyle bir ihtiyaç bulunduğuna göre bir çözümün de geliştirilmesi zorunludur. Anayasaya uygun yorum ilkesi temel bir yorum ilkesidir. Anayasanın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesi hükmüne göre; herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Öte yandan mülkiyet hakkı da anayasa ile korunan temel bir haktır.
Adi ortaklık kapsamında korunması gerekli bir mülkiyet değerine ilişkin bir hakkın varlığı iddia ediliyor ancak diğer adi ortak buna uygun hareket etmiyorsa bu hakkın gerek üçüncü kişilere gerekse diğer adi ortağa karşı da korunması için davacının dava açabileceği açıktır. Davacının sahip olduğu bir hakkın kendisine hatırlatılarak üçüncü kişi hakkındaki davanın görülebilmesi için diğer adi ortak hakkında birleştirme talepli dava açılması için süre verilmesinin usule veya maddi hukuka aykırı bir yönü olmadığı gibi anayasada düzenlenen hak arama hürriyeti ve müllkiyet hakkının korunmasına hizmet eden anayasaya uygun bir yorum ve uygulama olacağı da açıktır.
Dairemizin önceki bazı kararlarda da bu çözüme gerekçe olarak; "...Açılan davaya muvafakatın sağlanması, olmadığı takdirde taraf teşkili için diğer adi ortağın davalı olarak davada yer almasının sağlanması yoluyla davanın görülebilir hale gelmesi şeklinde bir uygulamanın benimsenmesi, Anayasa'nın hak arama özgürlüğünü düzenleyen 36. maddesine uygun yorumla, hukukun ve adaletin amacını sağlamaya yönelik olan temel hukuk ilkeleri yönünden de bir zorunluluktur. Muvafakat etmeyen adi ortak aleyhine husumet yöneltilmesine imkân tanınmaksızın davanın reddi gerektiğinin kabulü; ortaklardan bir kısmının hak arama özgürlüğünün, diğer bazı ortakların inisiyatif ve vicdanına bırakılması yanında, ortaklığın ve bu kapsamda ortaklardan bir kısmının haklarının hukuk önünde korunamayarak, uyuşmazlığın çözümsüz ve ortada bırakılabileceği anlamına gelir ki, bu da hukukun adaleti sağlama amacıyla hiç bir şekilde bağdaşmaz...” açıklamaları yapılmıştır. Örnek: Yargıtay 6. HD. 01.03.2022 T. 2021/3455 E. 2022/1085 K. ve Yargıtay 15. HD. 16.06.2016 T. 2016/1366 E. 2016/3472 K.).
Mirasçıların elbirliği mülkiyetinde davaya muvafakat etmeyen mirasçı hakkında birleştirme talepli dava açmak için süre verilmesini gerektiren bir ihtiyaç olmasa da açılan davada davacı ve davalı olarak tüm mirasçıların yer almış olması halinde terekeye temsilci tayinine gerek olmayacağı ve açılan davanın görülmesi gerektiği yargısal uygulamada kabul edilmektedir. Adi ortaklıkta birleştirme talepli olarak açılacak dava ile taraf teşkili sağlanarak davanın görülebilecek olması aynı çözümün adi ortaklıkta da benimsenmiş olmasından farklı bir anlam taşımamaktadır.
Mirasçılar bakımından davaya muvafakat etmeyen mirasçılar olmasına rağmen davanın görülebilirliğini sağlayan yollar mevcut ve uygulanabilir iken, adi ortaklıkta muvafakat etmeyen ortaklar bulunması halinde davanın görülebilmesini mümkün görmeyen bir sonucun benimsenmesi anayasaya uygun yorum ilkesiyle de bağdaşmayacaktır.
Somut olayda adi ortağın tek başına açtığı davanın dinlenmesi mümkün olmadığından davacıya diğer adi ortağın davaya muvafakatini sağlaması, sağlayamaması halinde diğer adi ortak hakkında birleştirme talepli dava açılmak üzere süre verilmesi verilen bu sürelerin yerine getirilmemesi halinde davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, bu gerekliliklere uyulmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle bölge adliye adliye mahkemesi kararı kaldırılarak ilk derece mahkemesi kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan, muvafakatın sağlanamaması halinde birleştirme talepli süre verilmesi yolu kabul edilmeyerek sadece muvafakın sağlanması için süre verilmesi ve yerine getirilmemesi halinde davanın usulden reddine karar verilmesi yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.