Logo

6. Hukuk Dairesi2024/2828 E. 2024/3457 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan emlak vergisi borcu nedeniyle açılan iflas davasında tahkim şartının ileri sürülüp sürülemeyeceği.

Gerekçe ve Sonuç: İflas yoluyla takibe itiraz üzerine açılan iflas davalarında, öncelikle alacağın varlığı ve miktarının tespiti gerektiği, bu aşamada taraflar arasında geçerli bir tahkim şartı bulunması halinde davanın usulden reddi gerektiği gözetilerek yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2024/685 E., 2024/782 K.

KARAR : Başvurunun Esastan Reddi

İLK DERECE MAHKEMESİ: İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi

SAYISI : 2022/516 E., 2024/236 K.

Davacılar vekili; müvekkilleri ile yüklenici dava dışı ... İnşaat Nakliye Gıda Turz. San. ve Tic. Ltd. Şti. arasında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığını, yüklenici olarak sözleşmeyi akdeden ... İnş. Nak. Gıda Turz. San. ve Tic. Ltd. Şti.'nin 12/02/2020 tarihli 10014 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi'nde yayınlanan ilanla tam bölünme nedeni ile infisah ettiğini, şirketin varlıkları ile borçlarının davalı şirketlere devredildiğini, müvekkilinin ihtarname ile bölünme planı uyarınca sözleşmeden doğan borçların hangi şirkete devredildiği hakkında bilgi verilmesinin talep edildiğini, ancak davalı şirketlerin cevap vermediğini, sözleşmesinin 9. maddesinde kat mülkiyeti kuruluncaya kadar emlak vergilerinin yüklenici tarafından ödeneceğinin kararlaştırıldığını, yükleniciye sözleşmede üstlendiği edimi yerine getirmesi için ihtarname keşide edildiğini, ödemenin yapılması veya emlak vergisi borcunu karşılayacak tutardaki teminatın TBK md. 195/III uyarınca taraflarına tevdi edilmesi ihtarında bulunulduğunu, söz konusu ihtara cevap verilmediğini ve gereğinin yerine getirilmediğini, arabuluculuk yolundan da sonuç alamadıklarını, bunun üzerine emlak vergi borcu bakımından TBK md. 195/III uyarınca teminat gösterilmesi için iflas yolu ile icra takibi başlatıldığını, borçlu şirketlerin takibe itiraz ettiklerini, itirazların haksız ve mesnetsiz olduğunu ileri sürerek davalıların takibe itirazı kaldırılarak iflaslarına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili; sözleşmenin tarafı olmayan davalı ... İnşaat Gayrimenkul Pazarlama Sanayi ve Ticaret A.Ş.'ne husumet yöneltilemeyeceğini, sözleşmenin 42. maddesi uyarınca uyuşmazlıkların tahkim yolu ile çözümlenmesi gerektiğini, tahkim yoluna başvurulmadan açılan davanın usulden reddi gerektiğini, sözleşmenin edimin ifası ile sona erdiğini, davacıların sözleşme hükümlerine göre bitirilen eseri kabul etmediklerinden temerrüde düştüğünü savunarak davanın öncelikle tahkim şartı nedeni ile usulden, aksi halde esastan reddine karar verilmesini istemiştir.

İlk Derece Mahkemesince; davalıların süresinde depo emri gereğini yerine getirerek 20/03/2024 tarihli ve 2.400.692,17 Türk Lirası tutarında teminat mektubu sundukları gerekçesiyle konusuz kalan davada karar verilmesine yer olmadığını karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararına karşı taraf vekillerince istinaf yoluna başvurulması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi tarafından istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bu karara karşı taraf vekillerince süresinde temyiz yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

1. Dava; takibe itirazın kaldırılması ve iflas talebine ilişkindir.

Genel olarak iflas davalarına konu uyuşmazlıklar tarafların iradelerine tabi olmadığından tahkime de elverişli değildir. Ancak, iflas davalarına konu uyuşmazlıklar, mahkemenin önüne farklı şekilde gelmekte olup, iflas davasının türüne göre değerlendirme yapmak gerekir.

Doğrudan iflas hallerinin bulunması halinde mahkeme doğrudan iflas davasına başlamaktadır. Bu durumda uyuşmazlığın tahkime elverişli olmayacağının, hakkında iflas davası açılan kişinin bir başkası ile yapmış olduğu tahkim sözleşmesinin hiçbir şekilde bu davanın konusu olamayacağının kabulü gerekir. Öğreti ve uygulamada da bu konuda farklı bir görüş bulunmamaktadır.

İflas yoluyla takipte bulunulması üzerine açılacak iflas davasında ise borçlunun takibe itiraz edip etmemesine göre farklı ihtimaller bulunmaktadır. Alacaklının alacağını tahsil etmek için borçlu aleyhine iflas yoluyla takipte bulunması üzerine borçlu tarafından takibe itiraz edilmemesi halinde takip kesinleşmiş olacaktır. Bu durumda, mahkemeden borçlunun iflası istendiğinde mahkeme artık alacağın var olup olmadığını yargılama konusu yapmayacak, iflas talebine ilişkin olarak İİK’nın 166. maddesi gereğince gerekli ilan ve bildirimlerde bulunacaktır. Bu ihtimalde, takip alacaklısı ve takip borçlusu arasında takip konusu alacakla ilgili tahkim şartı bulunsa da artık tahkim itirazı kabul görmeyecektir. Zira mahkemenin alacak talebi ile ilgili bir yargılama yapması söz konusu değildir. İflasa ilişkin hükümlerin uygulanmasına geçilmiş olacağından artık iki taraf arasındaki bir uyuşmazlıktan öte kamusal yönü bulunan bir davanın görülmesi söz konusu olacaktır. İflas bildirimlerinin yapılması, alacaklıların davaya katılmaları, gerekirse dava giderlerinin kamu üzerinden karşılanması, davanın re'sen takibi gibi hususlar dikkate alındığında, artık hukuki ilişkiye göre iki tarafın arasındaki bir uyuşmazlığın dava konusu olması söz konusu olmayacağından iki taraf arasındaki tahkime konu uyuşmazlığın bu davada değerlendirilmesi de mümkün değildir. Bu haliyle iflas yoluyla başlatılan takibe itiraz edilmemesi üzerine açılan iflas davasının tahkime elverişli olmadığı konusunda da bir tereddüt yaşanmayacaktır.

Ancak iflas yoluyla başlatılan takibe süresinde itiraz edilmesi üzerine açılan iflas davasında durum çok farklı gelişmektedir. İflas yoluyla başlatılan takibe itiraz (veya şikâyet) edildiğinde, alacaklının mahkemeden borçlunun itirazının kaldırılmasına ve iflasına karar verilmesini talep etmesi gerekmektedir. Burada aslında birlikte ileri sürülen iki talep bulunmaktadır. İflas davasına bakacak ticaret mahkemesinin de birbirini takip eden iki talebi ayrı ayrı değerlendirmesi gerekir. Bu durumda, mahkeme öncelikle maddi hukuka göre alacağın mevcut olup olmadığının tespiti konusunda bir yargılama yapması, alacağın varlığını tespit etmesi halinde iflas davası aşamasına başlaması gerekir. İflas takibine itiraz edilip edilmemesinin farklılığı da burada ortaya çıkmaktadır. İflas takibine itiraz edilmemesi üzerine açılan iflas davasında, doğrudan iflas yargılaması başlamakta iken, iflas takibine itiraz edilmesi üzerine açılan iflas davasında iflas yargılaması hemen başlamamakta, öncelikle alacağın varlığı tespit edilmekte ve bundan sonra iflas davası aşaması başlamaktadır. İİK’nın 156/3. maddesinde yer alan, “borçlu ödeme emrine itiraz etmişse takip durur ve alacaklı bu itirazın kaldırılması ile beraber borçlunun iflasına karar verilmesini bir dilekçe ile Ticaret Mahkemesinden isteyebilir” şeklindeki hükmünü dikkate aldığımızda da bu durumu açıkça görmekteyiz. Bu davada önce borçlunun itirazı değerlendirilecek ve bu değerlendirmenin sonucuna göre iflas davası aşaması başlayacaktır.

Bu durum en belirgin şekilde iflas bildirimleri ve iflas ilanlarında ortaya çıkmaktadır. İflas takibine itiraz edilmemesi üzerine açılan iflas davasında iflas ilan ve bildirimleri davanın başında ilk tensiple birlikte yapılırken, iflas takibine itiraz üzerine açılan iflas davasında alacak tespit edilip itirazın kaldırılmasına karar verildiğinde iflas ilan ve bildirimleri yapılmaktadır. Burada alacağın esası hakkında neticeten bir karar verilmese de, bir ara kararla itirazın kaldırılmasına ve depo emrinin yerine getirilmesine karar verilmekte, depo emrinin yerine getirilmemesi halinde ancak iflas ilan ve bildirimlerinin yapılmasına karar verilmektedir. Bu durum dikkate alındığında, iflas takibine itiraz edilmemesi üzerine borçlunun iflasının istenmesinde birbirinden ayrılması mümkün olan iki talebin yargılamasının birbirini takip eder şekilde ve birinin sonucuna göre diğerinin değerlendirileceği bölünebilen iki talepli bir dava olduğunu görmekteyiz (Dinç, İlhan; Genel İflas Yoluyla Takibe İtirazın Kaldırılması ve İflas Davasının Tahkime Elverişliliği, TAAD, Yıl 1, Sayı 41(Ocak 2020), s. 427-463).

Bu iki talebin bölünmesinin ve ayrı ayrı değerlendirilmesinin mümkün olup olmadığına göre bu davanın (uyuşmazlığın) tahkime elverişli olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Böyle bir durumda öncelikle alacağın var olup olmadığı, yani itirazın yerinde olup olmadığı dava konusu yapılmaktadır. Bu dava niteliği itibariyle bir alacak davası olduğundan maddi hukuka göre bir değerlendirme yapılması gerekecektir. Bu durumda da taraflar arasındaki uyuşmazlığın maddi hukuka göre değerlendirilmesi sırasında bir tahkim sözleşmesinin bulunması durumunda bu sözleşmenin dikkate alınması gerekir. Bu aşaması itibariyle bu davanın tahkime elverişli olduğu sonucuna ulaşmaktayız.

Taraflar arasındaki alacakla ilgili tahkim şartı varsa öncelikle tahkime başvurularak alacağa ilişkin uyuşmazlığın neticelendirilmesi, bu neticeye göre iflas davası açılması gerekir. Buna uyulmaması, yani tahkim şartı bulunan bir uyuşmazlık hakkında iflas yoluyla takip başlatılması ve itiraz edilmesi üzerine iflas davası açılması durumunda tahkim ilk itirazı ileri sürülebilir. İflas davasının açıldığı ticaret mahkemesinin bu itiraz üzerine, uyuşmazlık da tahkime elverişli ise, tahkim şartı nedeniyle davanın usulden reddine karar vermesi gerekir. Zira burada iflas davasından önce itirazın kaldırılması talebinin değerlendirmesi, ancak itirazın haksız olduğuna karar verilmesi halinde, itirazın kaldırılmasına karar verilmesi ile iflas aşaması başlamaktadır. İtirazın kaldırılması davasında tamamen maddi hukuka göre bir değerlendirme yapılmaktadır. Maddi hukuk aşamasında da geçerli bir tahkim şartı varsa tahkim itirazının kabulü gerekir.

Davaya konu olaya gelince, taraflar arasındaki sözleşmenin 42. maddesinde “İşbu sözleşmeden doğan uyuşmazlıklar, tapu iptali davası dışında, İstanbul Ticaret Odası'nın Hakem Heyetince seçilecek üç (3) Hakem Kurulu marifetiyle tahkim yoluyla çözümlenir” hükmünün öngörüldüğü, alacağın tahsili için başlatılan iflas yoluyla takipte, itirazın kaldırılması ve iflas talebinde bulunulduğu, yukarıda belirtilen açıklamalar dikkate alındığında, taraflar arasındaki alacak ve teminat istemine ilişkin uyuşmazlığın tahkime elverişli olduğu anlaşılmaktadır.

Bu nedenle, öncelikle, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 42. maddesi uyarınca, davacının öncelikle İstanbul Ticaret Odası Hakem Heyeti nezdinde alacağının varlığını ispatlayacak ve miktarını tespit edecek bir karar alması, bu karara istinaden borçlu aleyhine iflâs yolu ile takip yapması ve iflâs davası açması gerekirken; taraflar arasındaki yetkili yargı yeri seçimini ortadan kaldıracak şekilde doğrudan iflâs takibi yapması ve bunu dayanak göstererek iflâs davası açmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle davalının süresinde yaptığı tahkim ilk itirazının kabulü ile davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

2. Bozma nedenine göre davacılar vekilinin tüm, davalılar vekilinin ise yukarıdaki paragraf dışında kalan temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı paragrafta açıklanan nedenlerle, davalılar vekilinin temyiz istemlerinin kabulüyle HMK'nın 373/1. maddesi gereğince İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi’nin 04.07.2024 tarih 2024/685 E., 2024/782 K. sayılı kararının KALDIRILARAK, İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28.03.2024 tarih ve 2022/516 E., 2024/236 K. sayılı kararının BOZULMASINA, (2) no.lu bentte açıklanan nedenlerle bozma nedenine göre davacılar vekilinin tüm davalılar vekilinin diğer temyiz istemlerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE, 16.10.2024 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.