"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2022/576 E., 2023/525 K.
DAVA TARİHİ : 11.04.2003
KARAR : Davanın reddi
Taraflar arasında görülen mera iddiasına dayalı tapu iptal ve tescil davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı Hazine vekili; dava konusu 150 ada 5 parsel sayılı taşınmazın evveliyatının mera olduğunu ileri sürerek; tapu iptali ve tescil istemiyle dava açmıştır.
II. CEVAP
Davalı Belediye vekili, davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 05/05/2003 tarihli ve 2003/330 Esas - 2003/1530 Karar sayılı kararıyla; davanın kabulüne, dava konusu taşınmazın davacı Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 11.10.2016 tarihli ve 2015/11888 Esas, 2016/8135 Karar sayılı kararıyla; "...Toprak tevzi komisyonunca 2159 mera parselinin kadastro tespiti sırasında 1465 nolu mera olarak tespit edildiği, imar uygulaması ve parselasyon sonucunda 150 ada 5 nolu parselin oluştuğu, 2002/2049 E. sayılı Hakem dosyasından alınan fen bilirkişi raporunda 150 ada 5 nolu parselin toprak tevzi komisyonunun 2159 nolu mera parseli içerisinde kaldığının belirtildiği, dava konusu taşınmazın 2159 sayılı mera parselinden gelmekte olduğu, imar planı içindeki meralar planın onayıyla birlikte hukuki bakımdan mera niteliğini yitireceğinden, bu yerlerden genel hizmete ayrılanların (yol, park, yeşil saha gibi) belediye veya özel idareye bedelsiz terkini gerektiği, imar planında genel hizmetler dışında özel mülkiyete konu olabilecek konut, sanayi ve ticaret alanı olarak belirlenmiş alanlarda kalan meraların bu vasıflarını yitirmeleri halinde Hazine adına tescili gerektiği, Belediye adına tescili gerekmeyen yerler belediye veya gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri adına tescil edilmişse "yolsuz tescil" olacağından Hazine her zaman bu iddia ile dava açılabileceği, ne var ki, başlangıçtaki tescil işlemi yolsuz tescil olsa da 4342 sayılı Mera Kanununun geçici 3. maddesi hükmü koşulların oluşması halinde tescilin belediye veya gerçek ya da özel hukuk tüzel kişileri adına devam etmesi olanağı sağladığından, artık burada 4342 sayılı Kanunun geçici 3. maddesi şartları üzerinde durulması gerektiği, anılan madde uyarıca işlem yapabilmesi için;
"... a)Mera, 4342 sayılı Kanunun geçici 3. maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 03.05.2005 tarihi itibariyle Belediye ve mücavir alan sınırları içersinde bulunmalıdır. Zira bu tarih itibariyle köy sınırları içerisinde bulunan veya bu tarihten sonra Belediye ve mücavir alan sınırları içersine alınan meralarda bu madde hükümlerinin uygulanma olanağı yoktur.
b)Mera, 01.01.2003 tarihinden önce kesinleşmiş imar planı içerisinde kalmalıdır. Bu tarihten sonra imar planı içerisine alınan veya imar planı bulunmayan yerlerdeki meralarda bu madde hükmü uygulanmaz. Yasa hükmünde geçen "imar planından" maksat ise, her türlü ölçekteki plan yani nazım, uygulama veya mevzi imar planıdır.
c)Meranın, yerleşim yeri olarak işgal edilmesi, yani bu şekilde kullanılması, yerleşim ve işgal durumunun da 01.01.2003 tarihinden önce var olması gerekir. Bu tarihten sonra işgal edilerek yerleşim yeri olarak kullanılan meralarda bu madde hükmü uygulanamaz. Bu maddenin uygulanmasında "yerleşim yeri" kavramı konut, konaklama, turizm, sanayi, askeri ve benzeri amaçlar için kullanılmak üzere planlanarak yapılaşmış veya eskiden beri bu amaçlarla kullanılan şehir, kasaba ve beldelerin üzerinde yapılaşma bulunan yerleşik alanlarını ifade etmektedir.
d)Diğer bir koşul da; meranın, mera niteliği ile kullanılmasının teknik açıdan mümkün bulunmamasıdır.
Yukarıda belirtilen şartların varlığı duraksamaksızın saptanmadan Belediye, diğer kamu kuruluşları ile gerçek kişiler adına tescil edilmiş meraların mülkiyeti belediye, diğer kamu kuruluşları ve gerçek kişilere bırakılamayacağı, bu ilkeler çerçevesinde somut olaya bakıldığında; davacı Hazine vekilinin, dava konusu taşınmazın evveliyatının mera olduğunu ileri sürerek Hazine adına tescilini istediği, mahkemece şehir plancısı, zirai bilirkişi, harita mühendisi ve inşaat mühendisi bilirkişi de bulundurularak dava konusu 150 ada 5 parsel sayılı (imar uygulamasından önceki 2159 sayılı parsel) taşınmaz üzerinde yeniden keşif yapılıp, imar planı ve uygulama haritaları belediyeden getirtilerek ayrıca 01.01.2003 tarihinden önce çekilen hava fotoğraflarından da yararlanılarak öncesi mera olan dava konusu taşınmazın mera niteliğini yitirip yitirmediğinin, 4342 sayılı Kanunun geçici 3. maddesinde yazılı koşulların oluşup oluşmadığının ve özellikle yerleşim, işgal ve yapılaşmanın 01.01.2003 tarihinden önce var olup olmadığının incelenmesi, keşfi izlemeye olanak sağlayacak sayıda fotoğraf çekilerek dosyaya konulması, yapılan tüm araştırmalar neticesinde geçici 3. maddedeki koşulların oluştuğunun saptanması halinde davanın reddedilmesi, aksi takdirde davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği, tüm bu yönler bir yana bırakılarak yetersiz araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı..." gerekçesiyle; hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; "Taşınmazın uydu görüntülerinden 01.01.2003 tarihinden önceki yerleşim işgal ve yapılaşmanın olmadığı yine 01.01.2003 tarihinden önce kesinleşen imar planı ve bütünlüğü içerisinde kalmasına rağmen halen 1/1000 uygulama imar planı bulunmadığı, meraya komşu vasfının bulunmadığı, dolayısıyla mera bütünlüğünü yitirdiği bu sebeple teknik açıdan mera olarak kullanılmasının mümkün olmadığı, inşaat ve ziraat mühendisi ile gayrimenkul değerleme uzmanından oluşan bilirkişi heyetinden alınan hükme elverişli rapor, Mera Komisyonu raporu, belediye imar durumu ve hava fotoğrafları birlikte değerlendirildiğinde; dava konusu 150 ada 5 parsel sayılı taşınmazın alanının küçük olması (598,00 m2) ve İl Mera Komisyonu kararında da belirtildiği üzere, 01.01.2003 tarihinden önce kesinleşen imar planı ve bütünlüğü içerisinde kalması, meralarla komşu olmaması ve mera bütünlüğü içerisinde kalmaması nedenleriyle teknik açıdan mera olarak kullanımının mümkün olamayacağı, dava konusu parselin 03/05/2005 tarihinden önce belediye sınırları içerisinde olduğu ve 01/01/2003 tarihinden önce kesinleşmiş imar planı içerisinde kaldığı, bu haliyle Mera Kanunundaki geçici 3. madde koşullarının sağlandığı, ancak dava konusu parselin komşu parsellerle hemzemin olmasına ve meraya komşu parselin bulunmamasına rağmen ortofoto ve uydu kayıtlarında 01/01/2003 tarihinden önce zeminde yapı ve tesisin bulunmadığının görüldüğü, bu noktada " zeminde yapı ve tesis bulunma" şartının tek başına sağlanamamasının mera vasfını teknik açıdan yitirmiş taşınmazlarda hukuki durumun değişmesine yol açıp açmayacağı hususunun çözülmesi gereken sorun olarak kaldığı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2015/14-297 E. 2015/2427 K. sayılı ilamında 5685 sayılı Kanunun 1. maddesi ile 4342 sayılı Mera Kanununda değişiklik yapan ve eklenen 3. madde kapsamında üzerinde bina bulunulmamasına rağmen dava konusu taşınmazın bulunduğu yörede sonraki süreçte bir yapılaşma olduğu takdirde taşınmazın mera vasfının kalamayacağı hususunun belirtildiği, yine benzer doğrultuda mahkemenin 2018/53 E. 2020/299 K. sayılı dava dosyasının Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 28/04/2021 tarih, 2021/602 E. 2021/3152 K. sayılı ilamı ile onandığı, emsal davalardan da görüleceği üzere; taşınmazın hukuki ve teknik açıdan mera vasfını yitirdiği takdirde üzerinde sadece yapının olmamasının tek başına taşınmaza yeniden mera vasfı kazandırmayacağı, nitekim geçici 3. maddenin uygulama şeklini gösterir 314 sayılı Milli Emlak Genel Tebliğinin A maddesinin c bendi 4. cümlesinde de " yerleşik alan içinde kalan ancak üzerinde yapılaşma olmayan parseller de bu kapsamda değerlendirilir." amir hükmünün bu hususu doğruladığı..." gerekçesiyle; davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; 3194 sayılı Yasayı yanlış yorumlayan Belediyelerce, meraların arsa ve arazi olarak Belediye adına tescil ettirildiğini, 01.01.2003 tarihi öncesinde yapılaşma olup yapının ise hala bulunuyor olması gerektiğini, sırf imar planında "konut" alanında kalıyor diye yerleşim alanı kıstasının sağlanmış olamayacağını, dava konusu taşınmaza oldukça uzak konumdaki ev, ağıl ve diğer iki evin son yıllarda yapıldıklarının belli olup 01.01.2003 öncesi durumun ve bina yaşının incelenmediğini, Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin üç koşulun birlikte gerçekleşmesi koşulunu birlikte aradığını, üzerinde ve ötesinde 01.01.2003 tarihi öncesinde ev ve yerleşim bulunmadığını, sadece konut alanında kalmasının yeterli olmayıp geçici 3. madde hükmüne göre konut alanında kalmasına ek olarak yapılaşma ve yerleşme şartının da arandığını, mahkemece yürütmesi durdurulan tebliğin uygulanıp geçici 3. maddenin uygulanmadığını, aynı gün aynı mahkemede yapılan yirmi üç (23) adet duruşma nedeniyle verilen vekalet ücretinin usul ve yasaya uygun olmadığını, zira tam vekalet ücretine hükmedilemeyeceğini, AAÜT. 22. maddesi hükmü uyarınca toplamda on (10) dosyaya kadar açılan seri davalarda her dosya için ayrı vekalet ücretine, toplamda 50 dosyaya kadar açılan seri davalarda tam ücretin %50'si oranında her dosya için vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, özetle elli iki (52) adet seri dosyadaki yüzlerce dönüm arazinin haksız olarak Hazine elinden çıkarılmasının usul ve yasaya aykırı olup telafisi imkansız sonuçlar doğuracağını ileri sürerek; kararın bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, mera iddiasına dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 428 inci maddesi, 438 inci maddesinin yedinci fıkrası ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrası.
2.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 326. maddesi
3."İlke olarak her dava, açıldığı tarihteki fiili ve hukuki duruma göre hükme bağlanır (28/11/1956 tarih ve 15/15 sayılı İBK)." Bir başka ifadeyle hüküm, uyuşmazlığın başlangıcından dava açılan güne kadar gerçekleşmiş olayları kapsar. Aksinin kabulü; tarafların dayandığı olguların, dolayısıyla elde etmek istediği nihai talebin dışına çıkılması sonucunu doğuracağı gibi; temyiz ve karar düzeltme süreçleri de dahil, yargılamanın son aşamasına kadar gerçekleşecek hukuki ve fiili olguların nazara alınması gerektiği sorununu ortaya çıkaracaktır.
3. Değerlendirme
1.Temyizen incelenen Mahkeme kararında ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı ve bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla; davacı vekilinin aşağıdaki paragrafın kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2.Davacı tarafın, hükmün vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; davacı, Hakemde görülen 2002/2049 Esas sayılı mülkiyetin tespiti davasına dayanarak eldeki davayı açmış, mahkemece yargılama sırasında yürürlüğe giren Mera Kanununun geçici 3. maddesindeki koşullar gerçekleştiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir. O halde, dava açıldığı tarih itibariyle davacı Hazinenin haksız olduğundan söz edilemez. Hal böyle olunca, dava tarihindeki haklılık durumuna göre davacı Hazine aleyhine vekalet ücretine hükmedilmiş olması doğru değildir. Ne var ki bu hatanın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 6100 sayılı Kanunun geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanunun 438 inci maddesinin yedinci fıkrası hükmü uyarınca Mahkeme kararının düzeltilerek onanması gerekir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Davacı tarafın diğer temyiz itirazlarının reddine,
2. Davacı tarafın hükmün vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile hüküm fıkrasının; "5" numaralı bendinin hükümden çıkartılmasına ve sonraki bentlerinin buna göre teselsül ettirilmesi suretiyle hükmün DÜZELTİLMİŞ bu şekliyle ONANMASINA,
İstek hâlinde peşin alınan temyiz harcının ilgiliye iadesine,
Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
23.10.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.