"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2019/13 E., 2024/11 K.
DAVACILAR : ... vd. vekilleri Avukat ... vd.
DAVALILAR : ... vd. vekilleri Avukat ... vd.
ASLİ MÜDAHİL : ...
Mahkeme kararı davacı ... vekili ile davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1.Davacı ... vekili, 29.12.2010 tarihli dava dilekçesinde özetle; Gaziosmanpaşa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 31.12.2008 tarihli ve 2008/627 Esas, 2008/600 Karar sayılı kararı ile tanınmasına ve tenfizine karar verilen, Suudi Arabistan Krallığı Hail Yüksek Mahkemesinin 76/2 kayıt numaralı, 82 teslim etme sayılı 19.04.1982 tarihli mirasçılık belgesi ile Suudi Arabistan Cidde Yüksek Mahkemesinin 137/21 tescil numaralı, 08.03.2003 tarihli 1/21 cilt, 137 sayfa numaralı mirasçılık belgesinin Türk kamu düzenine aykırı olduğunu, Suudi Arabistan ile Türkiye Cumhuriyeti arasında karşılıklılık bulunmadığını, Suudi Arabistan vatandaşı davalıların satın alma veya miras yoluyla taşınmaz mal edinmesinin mümkün olmadığını ileri sürerek yargılamanın yenilenmesi ile birlikte tanıma ve tenfiz kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
2.Yargılama aşamasında davacı vekilince verilen ıslah dilekçesi ile tanınmasına ve tenfızine karar verilen mirasçılık belgelerinin tamamen hukuka aykırı olduğunu, 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanunun 34. maddesi hükmüne göre tanıma ve tenfız kararı verilebilmesi için yabancı mahkemeden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan bir ilamın bulunması gerektiğini açıklayarak hukuka aykırı tanıma kararının iptalini istemiştir.
3.Hazine vekili 25.09.2012 havale tarihli dilekçesi ile taşınmazın kayyımla idaresi için gereken 10 yıllık sürenin dolduğunu, bu nedenle üzerinde kayyımlık şerhi bulunan taşınmazların mülkiyetinin Hazine'ye intikalin söz konusu olabileceğini belirterek davacı kayyımın yanında fer'i müdahil olarak davaya katılma talebinde bulunmuştur.
II. CEVAP
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; somut olayda yargılamanın iadesi koşullarının oluşmadığını, davanın ve kararın niteliği ile bağdaşmayan isteğin reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin davanın reddine ilişkin kararının Yargıtay 8. Hukuk Dairesince bozulması üzerine mahkemece bozma ilamına uyarak yapılan yargılama sonunda 10.05.2017 tarihli ve 2016/89 Esas, 2017/545 Karar sayılı kararı ile; "...04.04.2017 tarihli bilirkişi heyet raporunun sonuç kısmında belirtildiği şekilde, Hail ve Cidde Yüksek Mahkemesi tarafından verilmiş mirasçılık belgesinin Türkiye'de kesin hüküm ve kesin delil etkisi doğurabilmesi için tanınmasının gerektiği, MÖHUK 'un 50'. maddesinde yer alan tanımanın genel şartlarından yabancı mahkeme ilamı olma ve özel hukuka ilişkin uyuşmazlık olma şartlarının sağlandığı, MÖHUK'un 50. maddesinde yer alan kararın verildiği yer hukukuna göre kesinleşmiş olması şartından şekli kesinleşmenin anlaşılması gerektiği ve bununda Suudi Arabistan Hukukuna göre değerlendirilmesi gerektiği, somut olayda şekli anlamda kesinleşmenin gerçekleşip gerçekleşmediğinin Yabancı Hukuk Hakkında Bilgi Edinilmesine Dair Avrupa Sözleşmesinin kapsamında talep edilen bilginin sonucuna göre tespit edilmesi gerektiği, MÖHUK'un 54. maddesinde yer alan genel şartlar bağlamında 1. fıkranın (a) bendinin tanımada uygulama alanı bulamayacağı; (b) bendinin ikinci kısmı, c ve ç bentleri konusunda tanımayı engelleyici bir durumun somut uyuşmazlıkta yer almadığı, 54/1-b maddesi bağlamında ise Türkiye'de bulunan taşınmazlara ilişkin mirasçılık belgeleri hakkında Yargıtay dairelerinin ağırlıklı uygulamasının benimsenmesi durumunda bu şartın sağlanmadığı ancak somut durum adaleti ve usul ekonomisinin esas alınması durumunda farklı bir sonuca ulaşılabileceği, Tanıma kararının uygun bulunmasa dahi Hail ve Cidde Yüksek Mahkemelerinden alınmış kararların delil olarak kullanılabileceği, Suudi Arabistan ile Türkiye Cumhuriyeti arasında taşınmazlar miras yolu ile intikali bakımından karşılıklılığın mevcut olduğu, taşınmazların terekenin bulunduğu yerin İstanbul, Kadıköy ilçesi ve Göztepe mahallesi olması nedeniyle Köy Kanunu ve Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlikli Bölgeleri Kanununa istinaden mirasın intikalini engelleyen bir sınırlamanın mevcut olmadığı, kök murisin ve alt murisin mirasçılarının ölüm tarihlerinde yürürlükte olan mevzuatın hükümleri kapsamında mirasın intikalini engelleyen kanuni bir sınırlama olmadığı, bu nedenle mirasçıların Türkiye'deki taşınmaz mallar açısından terekenin mülkiyetini elde etmelerinin mümkün olduğu, mirasçıların ve miras paylarının Beykoz Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2012/908 Esas, 2012/1655 Karar numaralı kararına göre belirlenebileceği, Tapu Kanunu'nun 37. maddesi kapsamında da intikal işlemlerinin gerçekleştirilebileceği, menkul tereke ve Türkiye'de bulunmayan taşınmazlar açısından miras statüsüne Suudi Arabistan Hukukunun uygulanacağı, Türkiye'de bulunan taşınmazlar için mirasa Türk Hukukunun uygulanacağı, Türkiye'de bulunan taşınmazlar açısından mirasçılarının miras ehliyetine sahip oldukları, terekenin mirasçısı mevcut olduğundan dolayı Türkiye'de bulunan taşınmazların Devlete kalmasının mümkün olmadığı..." gerekçesiyle "...davanın reddine" karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
1.Mahkemenin yukarıda (III) numaralı bentte belirtilen kararının süresi içinde davacı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 29.04.2019 tarihli ve 2017/5597 Esas, 2019/3773 Karar sayılı kararı ile "...somut olayda, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 2013/20799-2014/13665 E.K. sayılı ilamına uyulmasına karar verilmiş ise de bozma ilamının gereğinin yerine getirilmediği, davalı vekilinin dosyaya sunduğu 06.08.2015 havale tarihli dilekçede, Arabistan Krallığı Hail Yüksek Mahkemesi'nin 76/2 kayıt numaralı, 82 teslim etme sayılı 19.04.1982 tarihli mirasçılık belgesindeki mirasçıların ve vekaletlerinin ekli olduğu belirtilmişse de anılan kişilerin kök muris ...’in mirasçısı olduklarına dair resmi bilgi ve belgenin bulunmadığı, dilekçe ekinde mirasçı oldukları iddiasıyla vekaletleri bulunan Alrashed Abdulaziz Moahmmed R., Nasser Al Rashid, Mohammed Abdulaziz Homoud Al Zeya, Saheh Abdulaziz Hamoud Al Zeya, Abdulaziz Hamoud Al Zeya evlatları Hamoud ve Salem Şakra, Abdulaziz Mohammed ... Araifi, Tasheed Mohammed Abullah Araifi, Fazeyah Mohammed ... Araifi, Nema Hamed Saleem Hair, Rashid Bin ... Bin Rashid, Sobhiye Abdulkerim Saleh El SAlem, Hamoud Abdulkerim Mousa Al Sayf’ın gerekçeli kararda neden davalı olarak gösterilmediğine dair gerekçenin bulunmadığı, mahkemece, taraf teşkilinin sağlanıp sağlanmadığının denetlenmeden işin esasının incelenmesine geçildiği....
Arabistan Krallığı Hail Yüksek Mahkemesi'nin 76/2 kayıt numaralı, 82 teslim etme sayılı 19.04.1982 tarihli mirasçılık belgesinde mirasçıları belirlenen kök muris ...’in ölüm tarihinde taşınmazların miras yoluyla intikaline ilişkin olarak hukuki veya fiili karşılıklılık mevcut olup olmadığı bulunup bulunmadığı araştırılmadığı....
O halde mahkemece ilk olarak Arabistan Krallığı Hail Yüksek Mahkemesinin 76/2 kayıt numaralı, 82 teslim etme sayılı 19.04.1982 tarihli mirasçılık belgesindeki mirasçılara ait mirasçılık belgelerinin teminiyle taraf teşkilinin sağlanıp sağlanmadığının denetlenmesi gerektiği, kök muris ...’in ölüm tarihi olan 03.04.1943 tarihinde Ülkemiz ile Suudi Arabistan arasında taşınmazların miras yoluyla intikaline ilişkin olarak hukuki veya fiili karşılıklılık mevcut olup olmadığına dair yazı cevabı geldikten sonra, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin bozma ilamında belirtildiği gibi Uluslararası Özel Hukuk Dalında öğretim görevlisi, yabancı unsurlu mirasçılık ilişkileri konusunda uzman ve taşınmazların paylaşımı konusunda bilirkişi uzman üç kişilik hukukçu bilirkişi heyeti belirlenerek, HMK’nın 266-287. maddelerinde belirtilen usullere uygun şekilde görevlendirilmeleri yapılarak dosya üzerinden rapor alınan rapor ile birlikte dosyadaki diğer deliller değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği..." gerekçesiyle mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
2.Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, yukarıda karar başlığında yer verilen 05.01.2024 tarihli ve 2019/13 Esas, 2024/11 Karar sayılı karar ile; "...alınan denetime elverişli bilirkişi raporundan da anlaşıldığı şekilde yasal mirasçıların miras payı ve paylaşımlarının doğru tespit edildiği, mütekabiliyetin ancak tescil aşamasında aranması gerektiği, miras hakkı aşamasında mütekabiliyetin aranmaması gerektiği, bu itibarla mütekabiliyetin bulunmasa dahi Tapu Kanunu'nun 35. maddesi gereğince taşınmazın tasfiye edilerek bedelin yabancı uyruklu mirasçılara ödenmesi gerektiği ve mirasçılık belgesinin iptali gerektiği..." gerekçesiyle "...davanın reddine.." karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Mahkemenin yukarıda (IV.2.) numaralı bentte belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ... vekili ile fer'i müdahil Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuşlardır.
Temyiz dilekçelerinde özetle;
a.4722 sayılı kanunun 17. maddesine göre mirasçılık ve mirasın geçişi mirasbırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirleneceğini,
b.2644 sayılı Tapu Kanunu'nun 35. maddesinde karşılıklılık olmak koşulu ile yabancı gerçek kişilerin Türkiyedeki taşınmaz mallara sahip olabilecekleri ve bunları miras yoluyla iktisap edebileceklerinin hükme bağlandığını, bu kanun hükmünün 09.07.2003 tarihinde 4916 sayılı Kanun ile değiştirildiğini ve Türkiye Cumhuriyeti ile arasında karşılıklılık olmayan devlet vatandaşlarının, kanuni miras yoluyla edindikleri taşınmazların intikal işlemlerinin yapılarak tasfiye edilip bedele çevrilebileceğinin öngörüldüğünü,
c.Murisin ölüm tarihi olan 25.02.2003 tarihi itibariyle, mülga Tapu Kanunu'nun 35. maddesi gereğince mütekabiliyet koşulunun bulunmadığı ve bu anlamca söz konusu tarihte Suudi Arabistan'da Türk uyruklu kişiler miras satın alma veya bağış yoluyla taşınmaz edinemediği gibi Suudi Arabistan uyruklu kişiler de Türkiye'de aynı şekilde taşınmaz mal edinemeyeceğinin bakanlık yazısı ile sabit olduğunu,
d.Miras bırakan...'in ölüm günü 25.02.2003 tarihinin 4916 sayılı Kanun'un yürürlük tarihi olan 19.07.2003 tarihinden önce olduğunu, bağlı olarak uygulanma olanağının da hiçbir şekilde bulunmadığını,
e.Suudi Arabistan'dan alınan veraset ilamında birçok hatanın bulunduğunu, örnek olarak 19. yüzyılda doğan ......ye için 20. yüzyılın ikinci yarısında sadece iki şahitle veraset belgesini alındığını, ilamda birçok mirasçının yine başka mirasçının çocuğu veya hanımı olarak yazıldığını,
f.Veraset iddiasında bulunan pek çok kişinin tapuda soyadı bile bulunmayan varislerle ilişkisnin kurulmaya çalışıldığını, bütün bu hususların verasetlerin kötü niyetle alındığını göstermekte olduğunu,
g. Dosyada alınan diğer raporlar ile hükme esas alınan bilirkişi raporuna yönelik itirazlarının mahkemece dikkate alınmadan hüküm tesis edildiğini ileri sürerek, kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Dosya içeriğine, bozmanın mahiyeti ve kapsamına göre taraflar arasındaki uyuşmazlık; mirasçılık belgesinin iptali istemine ilişkindir.
1.Mirasçılık belgesi, mirasçıların miras bırakanla irs ilişkisini ve miras paylarını gösteren bir belgedir. 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile yürürlükten kaldırılan 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 517. maddesi hükmüne göre miras ölümle açılır. Mirasçı olabilmek için miras bırakanın ölüm gününde mirasçılığa ehil ve sağ olmak yeterlidir. Mülga 2675 sayılı Kanunun 22/1. maddesi hükmüne göre de, miras ölenin milli hukukuna tabidir. Türkiye'de bulunan taşınmaz mallar hakkında Türk hukuku uygulanır. Mirasın açılması sebeplerine, iktisabına ve taksimine ilişkin hükümler terekenin bulunduğu ülke hukukuna tâbidir.
2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 29. maddesi hükmünde; bir kimsenin sağ veya ölü olduğunu veya belirli bir zamanda ya da başka bir kimsenin ölümünde sağ bulunduğunu ileri süren kimsenin iddiasını ispat etmek zorunda olduğu, TMK'nın 30. maddesinde doğum ve ölümün nüfus sicilindeki kayıtlarla ispat olunabileceği, nüfus kütüklerinde kayıt bulunmaması veya bulunan kaydın doğru olmadığının anlaşılması halinde gerçek durumun her türlü delille kanıtlanabileceği açıklanmıştır. Hukukumuzda çekişmeli yargıya tabi davalarda "taraflarca hazırlama ilkesi" geçerlidir. Hakim tarafların talepleriyle bağlı olup talepte bulunan tarafın iddia ettiği olaylar ve ileri sürdüğü deliller ile yetinerek karar vermek zorundadır. Çekişmesiz yargıya tabi davalarda ise re'sen araştırma ilkesi egemendir. Hasımsız açılan ve çekişmesiz yargıya tabi olan davalarda verilen kararlar kesin hüküm teşkil etmediği gibi bu kararlar açılacak bir iptal davası sonucunda değiştirilebilir veya ortadan kaldırılabilir.
3. Mirasçılık belgesi verilmesine ilişkin davada irs ilişkisi kural olarak nüfus kayıtları ile ispat olunur. Nüfus kayıtları belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur. Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça herhangi bir şekle tabi değildir (TMK md.7). Hakim çekismesiz yargıda re'sen araştırma ilkesi uyarınca, davanın ispatı için gerekli bütün delillere başvurabilir.
4. Mirasçılık belgesinin iptali halinde, hukuksal durumlarının etkilenmesi söz konusu olabileceğinden iptali istenilen mirasçılık belgesinde hak sahibi olarak gösterilen kişilerle, davadan önce ölmüş ise bunların tüm mirasçılarının davada taraf olarak gösterilmesi, yine davalılardan herhangi birinin yargılamadan sonra ölmesi halinde de davanın mirasçılarına yönlendirilerek mirasçılar aleyhine sürdürülmesi, hükmün de mirasçı oldukları gösterilerek mirasçılar hakkında verilmesi gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır.
5. Yabancıların taşınmaz edinimi ve mirasçılığı Türk Hukukunda sıklıkla mevzuat değişikliklerine konu olmuş olup Cumhuriyet'ten önceki dönemde 1868 tarihine kadar Osmanlı Devletinde bir kısım istisnalar hariç yabancı gerçek kişilerin taşınmaz mal edinmelerine ilişkin bir hak tanınmamıştır. 08.06.1868 tarihinde kabul edilen "Tebaa-i Ecnebiyenin Emlâke Mutasarrıf Olmaları Hakkında Kanun" (Safer Kanunu) ile buna dayalı imzalanan 09.06.1868 tarihli Protokol uyarınca Hicaz toprağı hariç Fransa, İsveç, Norveç, Belçika, İngiltere, Avusturya, Danimarka, Prusya, İspanya, Yunanistan, Rusya, İtalya, Felemenk, ABD, Portekiz, İran ve Romanya vatandaşlarının Osmanlı tebasıyla eşit durumda bulundukları kabul edilmiş ve bu durum kapitülasyonların kaldırılması hakkındaki kanunun yürürlüğe girdiği 1914 yılına kadar devam etmiştir. 24.07.1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması ile yabancıların taşınmaz edinmelerinde karşılıklılık aranacağı hükme bağlanmıştır. 22.12.1934 tarihli ve 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun 35. maddesinde sınırlamaya ilişkin diğer kanuni hükümler saklı kalmak üzere ve karşılıklı olmak şartıyla yabancı gerçek kişilere Türkiye'de taşınmaz edinme ve miras hakkı tanınmıştır. 6302 sayılı Yasa ile Tapu Kanunu'nun 35. maddesinde değişiklik yapılarak yabancı uyruklu gerçek kişilerin edindikleri taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli nitelikteki sınırlı ayni hakların toplam alanının özel mülkiyete konu ilçe yüzölçümünün yüzde onunu ve kişi başına ülke genelinde otuz hektarı geçemeyeceği belirtilmiştir.
6. Somut olaya gelince; mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş ise de bozma ilamının gereklerinin yerine getirildiğini söylemek mümkün değildir. Öncelikle davada taraf teşkili sağlanması önemli bir usul hatası olup bozma nedenidir. İptali istenilen mirasçılık belgesinde hak sahibi olarak gösterilen kişilerle, davadan önce ölmüş ise, bunların tüm mirasçılarının davada taraf olarak gösterilmesi gerekir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 27.06.2014 tarihli ve 2013/20799 Esas, 2014/13665 Karar sayılı ilamında "miras bırakan...'nın eşi ......, 23/240 ar payının Suudi Arabistan uyruklu... çocukları ..., ...... ..., ... ile ... torunu ... ve 18/240' ar payının yine miras bırakan... çocukları ..., ..., ... ile...adlarına kayıtlı iken, 14.03.1991 tarihli imar düzenlemesi ile 501 ada 179 No.lu 502 m² alanlı ve 501 ada 180 No.lu 6361 m2 alanlı arsalara dönüştüğü ve belirtilen kişiler adına miras hisseleri oranında tescil edildiği ve böylece taşınmazların mirasçılar adına intikallerinin yapıldığı dosya kapsamından anlaşıldığına; ayrıca dosya kapsamındaki, İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 15.06.1951 tarihli ve 1951/937 Esas, 1951/1034 Karar sayılı kararı; İstanbul 17. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 12.07.1972 tarihli ve 1972/455 Esas, 1972/634 Karar saylı kararı ve 20.03.1973 tarihli ek karar ile alınan mirasçılık belgelerinde...'nın Suudi Arabistan uyruklu mirasçıları belirlendiği..." tespiti yapılmasına karşın, İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 15.06.1951 tarih, 1951/937 Esas, 1951/1034 Karar sayılı, İstanbul 17. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 12.07.1972 tarihli ve 1972/455 Esas, 1972/634 Karar sayılı dosya asılları ile 15.02.2023 tarihli bilirkişi raporunun 15. sayfasında atıf yapılmak suretiyle denetlendiği belirtilen Beykoz Sulh Hukuk Mahkemesinin 21.09.2012 tarihli 2012/908 Esas, 2012/1665 Karar sayılı dosya aslının ilgili mahkemelerden temin edilerek, dava dosyasına eklendikten sonra taraf teşkilinin denetime elverişli şekilde belirlenmesi gerekirken, anılan işlemlerin yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
7. Öte yandan; Suudi Arabistan ile ülkemiz arasında normal yollarla ve miras yoluyla taşınmaz mal edinimi konusunda mütekabiliyet bulunup bulunmadığı hususunda Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünden görüş sorulmuş, gelen karşılık yazıda "...Türkiye Cumhuriyeti ile Suudi Arabistan arasında kanuni miras yolu ile taşınmaz iktisabı açısından şu anda mer'î olmayan Tapu Kanunu'nun 35'inci maddesi anlamında mütekabiliyet tesis eden iki ve/veya çok taraflı bir anlaşmanın bulunmadığı, Suudi Arabistan'da, Türk vatandaşlarının taşınmaz mal edinme ve kullanma haklarının sınırlandırıldığı, Türk vatandaşlarının anılan ülkede bulunan gayrimenkullerinin kendilerine ait olduğunu gerekli belgelerle ilgili makamlar nezdinde ispat etseler dahi, bu gayrimenkuller üzerinde diledikleri şekilde tasarruf etmelerinin mümkün olmadığı, Suudi Arabistan'da yabancı uyruklu kişilerin ve bu bağlamda Türklerin 25.03.2003 tarihi itibariyle davalıların murislerinin ölüm tarihleri itibariyle miras, satın alma veya bağış yoluyla taşınmaz mal edinmelerinin mümkün olmadığı; Tapu Kanunu 35. maddesi çerçevesinde öngörülen karşılıklılığın bulunmadığı..." bildirilmiştir. Ayrıca her iki bozma ilamında, kök muris ...’in ölüm tarihi olan 03.04.1943 tarihinde taşınmazların miras yoluyla intikaline ilişkin olarak hukuki veya fiili karşılıklılığın bulunup bulunmadığının araştırılmadığı hususu bozma gerekçesi yapılmış, ne var ki mahkemece bu yönde araştırma yapılmadan karar verilmiştir. O halde; mahkemece bu yöndeki eksikliğin giderilmesinden sonra gelecek cevaba göre kök muris ...’in 03.04.1943 tarihinde, mirasçısı Muhammed ...'in ise 25.02.2003 tarihinde öldüğü gözetilerek, ölüm tarihlerindeki karşılıklılık durumu, Tapu Kanunu'nun 35. maddesi ile birlikte yasal düzenlemelerin yürürlük tarihleri bir arada değerlendirilerek hak sahipliği konusunda bir karar verilmesi gerekmektedir.
8. Mahkemece, yukarıda değinilen hususların göz ardı edilmesi suretiyle eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Yukarıda (V.B. 1-7.) bentlerde açıklanan nedenlerle davacı ... vekili ile fer'i müdahil Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan hükmün BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,
Harçlar Kanunu'nun 13/j maddesi gereğince Hazine harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
23.12.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.