Logo

7. Hukuk Dairesi2025/275 E. 2025/1460 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro tespiti kesinleştikten sonra açılan tapu iptali ve tescil davasında, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak dava açma hakkının olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde belirtilen on yıllık hak düşürücü sürenin, kadastro tespitinin kesinleştiği tarihten itibaren işlediği ve davacının bu süre geçtikten sonra dava açtığı gözetilerek, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle, Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesi değiştirilerek onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2023/191 E., 2023/202 K.

İLK DERECE MAHKEMESİ :... 1. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2020/355 E., 2021/937 K.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 15.10.2024 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.

Belli edilen günde gelen olmadı. İşin incelenerek karara bağlanması için Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

1.Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin, miras bırakanı ...'in Antalya ili,... ilçesinde bulunan taşınmazda bağımsız bir parsele tekabül eden hisse için 12.09.1973 tarihinde ödeme yaptığına dair makbuzu yakın bir zamanda elde ettiğini, dava konusu taşınmazın bulunduğu sokağa "... Sokağı" adının verildiğini, ancak müvekkilinin miras bırakanının sağlığında davalı tarafından tapu teslimi ile ilgili yasal bir bildirimde bulunulmadığını ileri sürerek; tapu iptali ve tescile, mümkün olmaması hâlinde 1973 yılında yapılan 1.000,00 TL miktarındaki ödemenin güncel değerinin tespit edilerek bu değerin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müvekkiline ödenmesine karar verilmesini dava etmiştir.

2.Davacı vekili 23.11.2020 tarihli dilekçesinde; dava konusu taşınmazın 212 ada 4 parsel sayılı taşınmaz olduğunu belirterek, söz konusu taşınmazın müvekkili adına tesciline, mümkün olmaması hâlinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak şimdilik taşınmazın değeri olan 250.000,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesini istemiştir.

3.Davacı vekili 04.10.2021 tarihli dilekçesinde; dava konusu 212 ada 4 parsel sayılı taşınmazın dava sırasında dava dışı üçüncü kişiye devredilmesi nedeniyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 125. maddesi uyarınca davaya tazminat davası olarak devam etmek istediklerini ifade ederek, taşınmazın karar tarihindeki değerinin tespit edilerek müvekkilinin hissesine düşen karşılığının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

4.Davacı vekili 09.11.2021 tarihli dilekçesinde; 875.000,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tazminini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımı süresi içerisinde açılmadığını, davaya dayanak makbuzun müvekkilinin hesaplarında olmadığını, davacının miras bırakanına tahsisli herhangi bir taşınmaz bulunmadığını ifade ederek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; "Dava konusu taşınmaz ... 13.03.1990 tarihinde davalı adına hükmen tescil görmüştür, görüleceği üzere murisin ödeme yaptığı iddia edilen 1973 tarihinde dava konusu taşınmaz tapusuzdur. Tapusuz taşınmazlar yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına göre menkul hükmündedir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 763. maddesine göre taşınır mülkiyetinin nakli için zilyetliğin devri gerekir. Yani, taraflar arasında menkul hükmünde olan taşınmazın mülkiyetinin devri için satış sözleşmesi yapıldığında ve taşınmazın zilyetliği alıcıya devredildiğinde alıcı mülkiyet hakkını kazanır. (Hukuk Genel Kurulu 2009/8-405 Esas 2009/477 Karar). Dosya kapsamında davacı tarafın zilyetlik iddiası bulunmamaktadır. Anılan ödeme makbuzu dayanak gösterilerek taşınmazın devrinin mümkün olmadığı açıktır. Davacı tarafın hem terditli olarak hem de taşınmazın yargılama devam ederken dava dışı üçüncü kişilere devredilmesi sebebiyle 6100 sayılı Kanun'un 125 uyarınca eski malike karşı tazminat talebi vardır. Yapılan yargılama neticesinde zilyetliğin devralınmaması sebebiyle zaman aşımı süresinin taşınmazın davalı adına hükmen tescil edildiği 13.03.1990 tarihinde başladığı ve davanın zaman aşımı süresi dolduktan sonra 21.04.2016 tarihinde ikame edildiği " gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz sebepleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde; müvekkilinin mülkiyet hakkının ihlal edildiğini, davanın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, mülkiyet hakkının zamanaşımına uğramadığını, vekâlet ücretinin hatalı hesaplandığını beyan ederek kararın bozulmasını istemiştir.

B.Değerlendirme ve Gerekçe

Uyuşmazlık; tapu iptali ve tescil, ikinci kademede tazminat istemine ilişkindir.

1.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacı vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2.Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince; 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “Kadastro tutanaklarının kesinleşmesi ve hak düşürücü süre” kenar başlıklı 12/3 hükmü şöyledir: "Bu tutanaklardaki belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz" Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu, 02.04.2004 tarihli ve 2003/1 Esas 2004/1 Karar sayılı kararının gerekçesinde, "Hak düşürücü süre, doğrudan doğruya hakim tarafından kendiliğinden gözönünde tutulması gereken, davada "itiraz" olarak başvurulması zorunlu olan ve zamanaşımı gibi "kesme" ve "durma" hükümlerine bağlı olmayan, uyulmama halinde "hakkın" kaybına yol açan yani hakkın özünü ortadan kaldıran süredir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. fıkrasında öngörülen on yıllık sürenin de hak düşürücü süre olduğu kuşkusuzdur." açıklamasına yer verilmiştir.

Buna göre anılan yasal düzenlemede belirtilen on yıllık süre, hâkim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması gereken hak düşürücü süre niteliğinde olup, bu sürenin dolması ile birlikte sadece hakkın dava edilebilirliği değil hakkın kendisi de yok olmaktadır.

Somut olayda; dava konusu 212 ada 4 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin 04.05.1984 tarihinde yapıldığı, tespitin 13.03.1990 tarihinde kesinleştiği, davacının kadastro tespitinden önce düzenlenen 12.09.1973 tarihli belgeye dayalı olarak istemde bulunduğu ve kadastro tutanağının kesinleştiği tarihten davanın açıldığı 21.04.2016 tarihine kadar kadastrodan önceki hukuki sebepler bakımından 3402 sayılı Kanun'un 12/3 hükmündeki on yıllık hakdüşürücü sürenin geçtiği anlaşıldığından davanın hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı nedenlerle reddine karar verilmesi bozmayı gerektirir.

Ne var ki bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, sonucu itibarıyla doğru bulunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesinin değiştirilerek ve düzeltilerek onanması, 6100 sayılı Kanun'un 370/4 hükmü gereğidir.

VI.KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1.Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine,

2.Davacı vekilinin Bölge Adliye Mahkemesince yapılan değerlendirmeye yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile sonucu itibarıyla doğru olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesinin değiştirilerek ve düzeltilerek ONANMASINA,

Peşin alınan temyiz harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,

Yargıtay duruşma vekâlet ücreti takdirine yer olmadığına,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

13.03.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.