"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2019/74 E., 2022/24 K.
KARAR : Davanın kabulüne
Taraflar arasında görülen tapu iptal ve tescil talebine ilişkin davada bozma ilamı sonrası yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davacı vekili ve davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosya incelendi, gereği düşünüldü;
K A R A R
Dava, zilyetliğe dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı vekili dava dilekçesinde; Sinop ili Türkeli ilçesi ... köyü 101 Ada, 157 Parsel sayılı taşınmazın 2007 yılı tapulama çalışmaları neticesinde sehven davalı köy tüzel kişiliği adına tespit gördüğünü ve tapuya tescil edildiğini, taşınmazın evveliyatında hiçbir zaman köy tüzel kişiliği ya da başkaca kamu idaresinin zilyetliğinde ya da mülkiyetinde olmadığını, taşınmazın yüz yılı aşkın süredir müvekkilinin baba tarafından ailesinin zilyetliğinde ve mülkiyetinde olduğunu, evvelinde müvekkilinin merhum babası ... 'ın zilyetliği ve mülkiyetinde bulunan taşınmazın sonrasında tek çocuk olan varis müvekkiline intikal ettiğini, bir dönem taşınmazı fiilen kullanan davacının yaşının ilerlemiş olması ve çocuklarının şehir dışında ikamet ediyor olmasından ötürü taşınmazını işleyip fiilen kullanamadığını, dava konusu taşınmazın mirasen intikalle müvekkilinin zilyetliğinde ve mülkiyetinde olduğunu, köy halkı tarafından da bilinmekte olduğunu, keşif ile bu hususun ispat olunacağını,bu sebeplerle dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptaliyle davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş, davalı Hazine vekilinin kararı temyiz etmesi üzerine; Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesi'nin 2016/5623 Esas 2019/651 Karar sayılı ilamı ile eksik inceleme ve araştırmaya dayalı, zilyetlik hususunun yeterli araştırılmadan karar verildiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
İlk Derece Mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonunda; dava konusu taşınmaza ilişkin kadastro tespit tutanaklarının 31.05.2007 tarihinde kesinleşmiş olması karşısında davanın Kadastro Kanunu'nda öngörülen hak düşürücü süre içinde açıldığı, dava konusu taşınmazın murisi ... 'a ait olduğu ve murisin zilyetliğindeyken onun ölümüyle mirasen kendisine intikal ettiği yönündeki iddiasının mevcut olduğu, muris ...'nın davacının öz babası olup davacı ... 2 aylıkken vefat ettiği, murisin vefat etmeden önce Ankara lakaplı ... adında bir çobanı yanında çalıştırdığı, murisin vefatı ile Ankaralı lakaplı ...'in davacının annesi ile imam nikahıyla evlenip davacı ve davacının annesi adına muristen kalan taşınmazları işletmeye devam ettiği, Ankara lakaplı ... vefat ettiğinde ...'nin evli olduğu ve taşınmazları eşiyle beraber kendi adına işlettiği bu haliyle zilyetliğin kesintisiz olarak devam ettiği mahallinde yapılan keşifte dinlenen mahalli bilirkişi ve tanıklar tarafından birbiriyle uyumlu ve tutarlı şekilde doğrulandığı, beyanına başvurulan kişiler tarafından taşınmazın kadastro tespitinin yapıldığı tarihe yakın zamana kadar tarımsal faaliyette kullanılan yer olduğunun ifade edilmiş olması, taşınmazın kadastro tespiti sırasında tarımsal alana dönüştürülebilir alan olduğu belirlenmiş olup bu tespitin de taşınmazın tarımsal alan olarak zilyet olunabilecek ve bu yolla mülkiyeti kazanılabilecek taşınmaz niteliğinin olduğunu, dolayısıyla da davacı tarafın iddialarını destekler mahiyette olması karşısında; dava konusu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında olan tescile tabi yerlerden olmadığı, taşınmazın davacının murisinin müstakil zilyetliğinde bulunduğu, davacının murisinin zilyetliğini taşınmaz üzerinde tarımsal faaliyette bulunmak suretiyle gerçekleştirdiği hususları sabit olduğu, bu itibarla kadastro tespitinin yapıldığı 2007 yılı öncesinde davacının murisinden kendisine intikal etmiş olan ve zilyetliğinde bulundurduğu taşınmazın mülkiyetini Kadastro Kanunu'nun 14 ve Türk Medeni Kanunu'nun 713/1 nci maddeleri ile aranan 20 yılı aşkın zilyetlik şartını gerçekleştirerek kazanmış olduğu, 2007 yılındaki kadastro çalışmaları sırasında davacı adına tespit yapılması gerekirken davalı idare adına yapılan kadastro tespitinin hatalı olduğu, davacının iddiasının sübut bulduğu değerlendirilerek davanın kabulüne, taşınmazın ham toprak vasfıyla Hazine adına tespit-tescil görmüş olması itibariyle davalı ... hakkında açılan davanın husumet yokluğundan reddine, Davalılardan ... hakkında açılan davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmiş olması, diğer davalı Hazine yönünden ise davalının davada yasal hasım olması; yasal hasım olan idare aleyhine yargılama giderine hükmedilemeyecek olması hususları gözetilerek yargılama giderlerinin davacı tarafın üzerinde bırakılmasına, davacı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmiştir.
1-Davacı vekilince, İlk Derece Mahkemesi kararı yargılama giderleri ve vekalet ücretine yönelik temyiz edilmiştir. Temyiz incelemesine geçmeden önce usuli kazanılmış hak kavramını açıklamak gerekir, anlam itibarıyla bir davada Mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Usuli müktesep hak müessesesi, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nu (6100 Sayılı Kanun)
düzenlenmiş olmamakla beraber davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir.
Usuli kazanılmış hak ilkesi kamu düzeniyle ilgilidir. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar; 04.02.1959 tarihli ve 1959/13 Esas, 1959/5 Karar sayılı içtihadı birleştirme kararları)
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada ya taraflar ya Mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.07.2006 tarihli ve 2006/4-519 Esas, 2006/527 Karar sayılı, 03.12.2008 tarihli ve 2008/10-730 Esas, 2008/732 Karar sayılı kararları)
Bazı konuların bozma kararının kapsamı dışında kalarak kesinleşmesi durumunda da usuli kazanılmış hak doğmuş olur. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün, bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uyan Mahkeme, kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Yani kesinleşmiş bu kısımlar o kısımlar lehine olan taraf yararına bir usuli müktesep hak teşkil eder.
Somut olaya gelince; davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde; İlk Derece Mahkemesince verilen 29.05.2015 tarihli ve 2014/166 E. 2015/123 Karar sayılı ilk dava kabul kararında davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmediği, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakıldığı ve davacı tarafça bu kararın temyiz edilmediği, bu durumda davalı taraf yararına bu yönlere ilişkin usuli kazanılmış hak oluştuğu, önceki kararı temyiz etmeyen davacının bozma ilamından sonraki hükmü vekalet ücreti ve yargılama giderlerine yönelik temyiz edemeyeceği, hükmün bu yönden davacı için kesinleştiği yukarıda anlatılan ilkelere göre anlaşıldığına göre, davacı vekilinin temyiz talebinin reddi gerekmiştir.
2-Davalı Hazine vekilinin temyiz incelemesinde; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılarak, mevcut deliller takdir edilerek karar verildiğine, uygulanması gereken hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığına, bozma ilamına uyulmakla taraflar lehine ve aleyhine kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin yeniden incelenmesine hukukça imkan olmadığı gibi 6100 sayılı Kanun'un geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanun'un 428 inci maddesi ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerin biri de var olmadığına göre, İlk Derece Mahkemesi kararında yazılı gerekçeler dikkate alındığında temyizen incelenen karar usûl ve kanuna uygun olup, davalı Hazine vekilinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
S O N U Ç : Yukarıda yazılı nedenlerle,
Davacı vekili ile davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile İlk Derece Mahkemesi kararının ONANMASINA,
80,70 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 534,70 TL'nin temyiz eden davacıdan alınmasına,
Hazine harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
1086 sayılı Kanun'un 440/I maddesi gereğince Yargıtay ilamının tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yoluna başvurulabileceğine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
20.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.