"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
SAYISI : 2016/3 E., 2021/14 K.
KARAR : Davanın reddine
Taraflar arasında görülen kadastro tespitine itiraz davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesince Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davacı Hazinenin davasının kabulüne, diğer davacılar yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararı müdahil ... vekilince duruşma istemli olarak; davacılar ve müdahiller ... ve arkadaşları vekili ve yine duruşma istemli olarak, davacı ... müdahiller ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 24.09.2024 Salı gününde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Duruşma için tayin edilen günde davacı-müdahil ... vekili, temyiz eden davacı ... ve müşterekleri vekili, karşı taraftan davacı ... vekili geldi. Hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten ve kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
K A R A R
Kadastro sırasında 88 parsel sayılı 630.375 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz vergi kaydı, kazandırıcı zamanaşımı ve bağış nedenleriyle ...'ın çocuklarından ..., ..., ... ve ... adına paylı olarak tespit edilmiştir.
Hazine, taşınmazın Asliye Hukuk Mahkemesinde davalı olduğu iddiasıyla adına tescili için; ... tapu kaydına dayanarak, ... ile katılan ... bağışın asılsız olduğunu, taşınmazda payları bulunduğunu ileri sürerek dava açmışlardır. ... taşınmazda miras bırakan ...'ın oğlu ve babaları ...'den gelen miras payını ileri sürerek davaya katılmıştır.
Kadastro tespitinden önce ... tarafından Asliye Hukuk Mahkemesinde Hazine aleyhinde açılan tescil davası görevsizlikle Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır. İlk Derece Mahkemesinin verdiği karar Yargıtay tarafından bozulmuş olup, uyulan bozma ilamında özetle; "Mahkeme kararının gerekçeden yoksun olup, gerekçesiz olarak hüküm tesis edilmiş olması usul ve yasaya aykırı olduğu gibi, işin esası yönünden bozma öncesi yapılan keşiflerde de taşınmazın niteliği ve kullanım süresinin yeterli araştırma ve inceleme ile belirlenmediği, temyiz eden tarafların iddia ve savunmaları yönünden de gerekli araştırma ve inceleme yapılmadığı açıklanarak, taşınmaza ilişkin tescil davasının açıldığı tarihteki hukuki durumu belirlenmesi, bataklık-sazlık durumunun tespit etmek yönünden üç kişilik ziraatçi ve üç kişilik jeolog bilirkişi kurullarından rapor alınması, tespit günündeki taşınmazın niteliği ile tespit gününe kadar iktisap koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi yönünden tescil davasının açıldığı tarihden geriye doğru 20 yıllık iktisap evresine dair zilyetlik ve kullanım konusunda tarafların göstereceği tanıkların taşınmaz başında dinlenilmesi, tespit günü itibariyle taşınmazın niteliği ve zilyetlik olgusunun belirlenmesi, tespit tutanağının edinme sebebinde belirtilen hususların değerlendirilmesi ve 3402 sayılı Yasa'nın 30. maddesi gözetilerek sonucuna göre bir hüküm kurulması" gereğine değinilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda; davacı Hazinenin davasının kabulüne, davacıların davasının reddine, dava konusu 88 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin iptaline, eski 88 parsel yeni 131 ada 1 parsel numaralı 633.660,37 metrekare yüzölçümündeki taşınmazın Hazine adına tesciline karar verilmiş; hüküm, müdahil ... vekili, davacılar ve müdahiller ... ve arkadaşları vekili, davacı ... müdahiller ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince dava konusu taşınmazın bataklık olduğu, bataklıkların ise devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olup imar ihya ile kazanılamayacağı kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmediği gibi yapılan araştırma, inceleme ve uygulama karar vermek için yeterli değildir.
Dava, 10.12.1945 tarihinde açılan tescil davası sebebiyle aktarılan dava niteliğinde olup, 3402 Sayılı Kadastro Kanununun (3402 Sayılı Kanun) 30/2 nci maddesi uyarınca resen araştırma ilkesine tabidir. Bu nitelikteki davalarda, İlk Derece Mahkemesince, gerçek hak sahibi ya da sahiplerinin tespit edilerek buna göre tescil kararı verilmesi gerekmektedir.
Davacı, 1937 tarih ve 151 tahrir numaralı 35 hektar miktarlı vergi kaydına ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanmış olup, dava konusu taşınmaz başında yapılan keşiflerde kayıt uygulanmış, uygulama neticesi ile kaydın dava konusu taşınmaza uyduğu; ancak dosyada bulunan bilgi ve belgelere ve en eski tarihli hava fotoğraflarına göre kaydın kuzey sınırında bulunan “...” sınırı itibariyle gayrisabit sınırlı olup miktarıyla geçerli olduğu anlaşılmıştır.
Dava konusu taşınmazın miktarı 630.375 metrekare olup, vergi kaydının oluştuğu 1937 yılı ile tescil davasının açıldığı 1945 yılı arasında 3402 Sayılı Kadastro Kanunu (3402 Sayılı Kanun) 14 üncü maddesine göre zilyetlik yoluyla taşınmaz iktisabı için gerekli olan 20 yıllık zilyetlik süresinin dolmaması nedeniyle kayıt miktar fazlası bölüm yönünden zilyetlik ile kazanım söz konusu olamayacağının kabulü zorunlu olup, Yargıtay İçtihatları da bu doğrultudadır.
Öte yandan, yukarıda açıklandığı üzere vergi kaydı değişebilir sınırlı olduğundan, miktarı ile geçerli olduğu gibi, mülkiyet belgesi niteliğinde olmayan vergi kaydına, zilyetlikle birleşmedikçe hukuken değer verilmesi de mümkün bulunmamaktadır. Dosya içerisinde bulunan ve en eski tarihli hava fotoğraflarının incelendiği harita mühendisi bilirkişi raporları ile jeoloji bilirkişi kurulu raporundan ise taşınmazın bir bölümünün bataklık niteliğinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bu haliyle taraflar arasındaki uyuşmazlık, dayanak vergi kaydının kapsamının miktarıyla belirlenmesi, miktarı içerisinde olup da bataklık olması sebebiyle zilyetliğin bulunamayacağı bölümlerin tespit edilmesi noktasındadır. Ne var ki, mahkemece bu kapsamda yeterince araştırma yapılmamıştır. Eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulamaz.
Doğru sonuca ulaşılabilmesi için; dava ve tespit tarihinden 15-20-25 yıl öncesine ilişkin hava fotoğrafları ile yüksek çözünürlüklü uydu fotoğrafları getirtilerek dosya arasına konulmalı ve bundan sonra jeodezi ve fotogrametri mühendisi, 3 kişilik jeoloji ve ziraat bilirkişi kurulu huzurunda yeniden keşif yapılmalı, dayanak vergi kaydının dosya içeriğine ve en eski tarihli hava fotoğraflarına göre doğu, güney ve batı sınırının sabit sınırlı olduğu anlaşıldığından kapsamının miktarıyla belirlenmesi istenmeli, bu noktada davacı tarafa hangi sınırdan başlanarak kapsam tayin edilmesi konusunda seçimlik hakkı hatırlatılmalı, uygulamada vergi kayıt kapsamında kalıp da hem eski hem de yeni bataklık niteliğinde taşınmaz bölümleri bulunması halinde bu bölümlerin devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olması sebebiyle kazanılamayacağından bu bölümler yönünden davanın reddine, vergi kayıt kapsamında ve bataklık olmayan kısımlar yönünden davanın kabulüne, yine kayıt miktar fazlası bölüm yönünden davanın reddi ile yukarıda açıklanan niteliği gereği Hazine adına tesciline karar verilmesi gerekmektedir. Ayrıca dava konusu taşınmaz üzerinde hali hazırda köprü ve benzeri yapıların bulunması halinde mülkiyetin tespiti kararı verileceği düşünülmeli (bataklık kapsamında kalmaması halinde), bataklık niteliğinin tespiti bakımından hem eski hem de yeni bataklıkların bulunup bulunmadığı konusunda jeoloji ve ziraat bilirkişi kurullarından rapor istenmeli, jeodezi ve fotogrametri mühendisinden hava ve uydu fotoğrafları üzerinde jeodezi ve fotogrametri uzmanı bilirkişiye inceleme yaptırılmak suretiyle taşınmazın hangi bölümlerinde bataklık niteliğinde taşınmaz bölümlerinin olduğunun açıklanması istenmeli, hava ve uydu fotoğrafları incelemesi ile birlikte vergi kayıt uygulamasını da gösterir şekilde keşfi takibe imkan verir kroki düzenlemesi istenmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir.
İlk Derece Mahkemesince belirtilen yönler göz ardı edilerek eksik araştırma ve incelemeyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulüyle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle müdahil ... vekili, davacılar ve müdahiller ... ve arkadaşları vekili, davacı ... müdahiller ... ve ... vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulüyle, İlk Derece Mahkeme hükmünün 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3 üncü maddesi yollamasıyla uygulanacak olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 17.100,00 TL avukatlık ücretinin davalı Hazineden alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan temyiz eden davalılara verilmesine,
İstek halinde peşin harcın temyiz edene iadesine,
1086 sayılı Kanun'un 440/I maddesi gereğince Yargıtay ilamının tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yoluna başvurulabileceğine,
03.10.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.