Logo

8. Hukuk Dairesi2024/1568 E. 2024/2918 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro çalışmaları sonucu Hazine adına tescil edilen taşınmazlar üzerindeki kullanım hakkının davacıya ait olduğu iddiasıyla açılan davada, hak düşürücü süre uygulanıp uygulanmayacağı hususunda yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının taşınmazlar üzerindeki kullanım hakkını kadastro sonrası oluşan hukuki sebeplere dayandırması nedeniyle, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesindeki 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanmayacağı gözetilerek, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/1438 E., 2023/1556 K.

KARAR : İstinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararınınkaldırılmasına

İLK DERECE MAHKEMESİ : ...1. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2018/247 E., 2022/229 K.

Taraflar arasındaki kullanım kadastrosuna itiraz davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince, davanın reddine karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararının davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

K A R A R

Kadastro sonucu, Muğla ili ...ilçesi ... Köyü çalışma alanında bulunan 1017 parsel sayılı 281,61 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, kadastro tutanağının beyanlar hanesine, " 6831 sayılı Kanun'un 2/B maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkarıldığı ve üzerindeki evin ...'e ait olduğu " şerhi yazılarak, iki katlı kargir ev ve arsası vasfıyla Hazine adına tespit ve 06.11.1995 tarihinde tapuya tescil edildikten sonra, 2012 yılında 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) Ek 4 üncü maddesi kapsamında yapılan güncelleme çalışmalarında taşınmaz ifraz edilmiş ve ifraz sonucu oluşan 2580 parsel sayılı 147,74 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, beyanlar hanesinde, " taşınmazdaki evin ...'e ait olduğu " belirtilerek iki katlı kargir ev ve arsası vasfıyla; 2581 parsel 119,37 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz ise, beyanlar hanesinde, " ...'ün kullanımında olduğu " belirtilerek, arsa vasfıyla Hazine adına tescil edilmiştir.

Davacı ... vekili ana dava dosyasına sunduğu dava dilekçesinde, Muğla ili ...ilçesi ... Köyü 2581 parsel sayılı taşınmazın fiili kullanıcısının müvekkili olan davacı ... olduğunu ileri sürerek; birleşen dosyaya sunduğu dava dilekçesinde ise, Muğla ili ...ilçesi ... Köyü 2580 parsel sayılı taşınmazın annesi ... tarafından davalı ...'e devredildiğine dair 2009 tarihli senede istinaden güncelleme çalışmalarında davalının kullanımında olduğuna dair şerh verildiğini, bu senedin sahte olduğunu, taşınmazın zilyetliğinin bu senet tarihinden çok öncesinde müvekkili olan davacı tarafından annesi ...'den devralındığını ileri sürerek, taşınmazların davacının kullanımında olduğunun şerhini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonunda; " Davalının önceki zilyet olan annesi ...' ün zilyetliğini 08/10/2009 tarihinde yapılan sözleşme ile devraldığı ve taşınmazlar üzerindeki zilyetliğini sürdürdüğü, yapılan devir sözleşmesinin geçerli bir sözleşme olduğu " gerekçesiyle, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiş; hükme karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; " çekişmeli taşınmazların tesis kadastrosunun 06/11/1995 tarihinde kesinleşerek tapuya kaydedildiği, asıl ve birleşen davaların, 3402 sayılı Kanun'un 12/3 üncü maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolmasından sonra, 15/05/2018 ve 21/11/2018 tarihlerinde açılmış olduğu açıklanarak, ilk derece mahkemesince davaların hak düşürücü sürenin dolması nedeniyle reddi gerekirken esastan reddine karar verilmesinin doğru görülmediğiv" gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden esasıyla ilgili olarak; asıl ve birleşen davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiş ve iş bu karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesince, 3402 sayılı Kanun'un 12/3 üncü maddesi gereğince hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle, davanın esastan reddine ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması suretiyle asıl ve birleşen davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiş ise de, verilen bu karar dosya kapsamına uygun düşmediği gibi, usul ve yasaya da uygun bulunmamaktadır.

Şöyle ki; 3402 sayılı Kadastro Kanunu' nun 12/3. maddesi " Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz." hükmünü ihtiva etmekte olup, buna göre, on yıllık hak düşürücü sürenin söz konusu olabilmesi için davanın, kadastro öncesi hukuki sebeplere dayanılarak açılması gerekmektedir.

Eldeki davada; davacı ... vekili, ana dava dosyasına sunduğu dava dilekçesinde, dava konusu 2581 parsel sayılı taşınmazın fiili kullanıcısının müvekkili olan davacı ... olduğunu ileri sürerek dava açtıktan sonra, davalı vekilinin cevap dilekçesine karşı süresinde verdiği cevaba cevap dilekçesinde, müvekkili olan davacı ...'in, kadastrodan sonra annesi ...' ten dava konusu taşınmazın zilyetliğini devraldığını, kadastro öncesi nedene dayanmadıklarını belirtmiş; birleşen dosyadaki dava dilekçesinde ise, dava konusu 2580 parsel sayılı taşınmazın anneleri ... tarafından davalı ...'e devredildiğine dair 2009 tarihli senede istinaden güncelleme çalışmalarında davalı lehine kullanıcı şerh verildiğini, dava konusu taşınmazın zilyetliğinin bu senet tarihinden çok öncesinde davacı tarafından annesi ...'den devralındığını ileri sürmüştür.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 141/1 inci maddesi gereğince; taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Davacı vekili ana dosyada, cevaba cevap dilekçesi ile, müvekkili olan davacının, dava konusu 2581 parsel sayılı taşınmazı, kadastrodan sonra, taşınmazın kullanıcısı olan ...'ten devraldığını ileri sürmüş, birleşen dosyada ise dava dilekçesi ile, dava konusu 2580 parsel sayılı taşınmazı, kadastrodan sonra davacının, taşınmazın kullanıcısı olan ...'ten devraldığını ileri sürerek dava açmıştır. Dolayısıyla, davacının kadastro öncesi hukuki sebeplere değil, kadastro sonrası hukuki sebeplere dayanarak dava açtığı anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca; Bölge Adliye Mahkemesince, asıl ve birleşen davaların kadastro sonrası hukuki sebeplere dayanılarak açıldığı ve bu nedenle 3402 sayılı Kanun' un 12/3. maddesindeki hak düşürücü süreye tabi olmadığı gözetilerek, işin esası yönünden değerlendirme yapılıp oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu, hak düşürücü sürenin geçmiş olduğundan bahisle davanın usulden reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun bulunmadığından, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine,

Dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

25.04.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.