"İçtihat Metni"
BÖLGE ADLİYE
MAHKEMESİ : ... 8. Hukuk (...) Dairesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... 1. Asliye Hukuk (...) Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı işverene ait işyerinde çalıştığını, bugüne kadar ödenmesi gereken ilave tediye ücretlerinin ödenmediğini, davalı işverenin kamu hukuku tüzel kişisi, davacının da kamu işçisi olduğunu, 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması ve 6452 sayılı Kanunla 6212 sayılı Kanunun 2. Maddesinin Kaldırılması Hakkında Kanun (6772 sayılı Kanun) gereği müvekkiline ilave tediye ödenmesi gerektiğini, davalı işverenin 6772 sayılı Kanun kapsamında olmasına rağmen söz konusu ödemeyi yapmadığını ileri sürerek ilave tediye alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Artuklu Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, yasal süresi içinde cevap dilekçesi sunmamıştır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"...
Yapılan yargılama, Toplanan Deliller, Aldırılan Bilirkişi Raporu ve Tüm dosya Kapsamı Birlikte Değerlendirildiğinde; Dava İlave Tediye alacağı talebine ilişkin davadır. Sosyal Yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının devlete bağlı 6772 sayılı kanun kapsamında sayılan ... yerlerinden olduğu bu durumun yargıtay 9. Hukuk dairesinin 2018/502 Esas 2018/3570 karar sayılı ilamıylada tespit edildiği, ilave tediye alacağının kapsamı yararlanacaklar, yararlanma şartı, miktarı ve ödeme zamanı 6772 sayılı devlet ve ona bağlı müesseselerde çalışan işçilerin ilave tediye yapılamsı hakkında kanunla düzenlenmiştir. Mahkememizce davacının taleplerine ilişkin usulüne uygun denetime elverişli hesap bilirkişisenden rapor aldırımış ve rapor sonrası davacı vekilince ıslah dilekçesi sunulmuş sunulan ıslah dileçkesi ve bilirkişi raporu davalı tarafa usulune uygun olarak tebliğ edilmiş, SGK sicil dosyası ile tüm dosya kapsamından davacının davalı vakfa bağlı olarak 19/10/2010 tarihinden itibaren çalışmakta olduğu , davalı vakfın niteliği itibariyle kamu kurumu vasfı taşıdığı, davacının talep ettiği döneme ilişkin ödenmeyen ilave tediye ücret alacağının denetime elverişli ve yeterli gerekçeyi içerir bilirkişi raporu ile 5.180,65TL olarak tespit edildiği anlaşıldığından , davacının ıslah talebi de dikkate alınarak davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
..." gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalı vekili istinaf dilekçesinde; davalının özel hukuk tüzel kişiliğine sahip ayrı işyeri olan bağımsız bir işveren olduğunu, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ve kanun hükümlerinin dikkate alınması gerektiğini, davalının 6772 sayılı Kanun kapsamında olmadığını, 7144 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 7 nci maddesinde düzenlenen yürürlük tarihinden önceki dönem için talepte bulunulamayacağını ve davanın reddi gerektiğini ileri sürerek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"...
Somut dava yönünden 7144 sayılı Kanun'un 7. maddesinin dikkate alınıp alınamayacağı konusuna gelinirse, 7144 sayılı Kanun ile vakıfların görevleri, yapıları ve statüleri değişmemiştir. Dolayısıyla 7144 sayılı Kanun dava açıldığı sırada mevcut olan maddi durumda bir değişiklik yapmamaktadır. Söz konusu hüküm ile doğrudan olmasa da vakıf işyerlerinin tartışmalı olan hukuki durumları hukuki nitelendirme yapılarak çözüme kavuşturulmaktadır. Bu nedenle vakıf işyerlerine ilişkin hukuki nitelendirme problemi 7144 sayılı Kanun'un 7. maddesi ve Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı'na ilişkin mevzuat, ... Kanunu'nun 2. maddesi ile 6772 sayılı Kanun hükümleri uyarınca çözüme kavuşturulup davacının vakıf işçisi olarak ilave tediyeye hak kazandığı anlaşılmaktadır.
Görüldüğü gibi 7144 sayılı Kanun ile maddi durumda değişiklik yapılmaması, sadece İBK kararında yapılan hukuki tespitten farklı bir hukuki tespit için yeterli ve güçlü bir dayanak oluşturması nedenleriyle 7144 sayılı Kanun'un dava sırasında yürürlüğe girmediği için dikkate alınamayacağı görüşününe de iştirak edilemeyeceği anlaşılmaktadır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları da bu yöndedir (Yarg. HGK., 30/05/2018, 2016/9-1222 Esas, 2018/1137 Karar). Ayrıca belirtilmelidir ki aksi durumda SYDV'larının yetki, görev, imtiyaz ve sorumluluklarında bir değişiklik olmamasına rağmen bir dönem için özel, diğer dönem için ise kamu işyeri sayılması gibi bir durum ortaya çıkacaktır.
Diğer taraftan Fon Kurulu 16.02.2012 tarih ve 2012/l sayılı kararı ile vakıf çalışanlarına 2012 yılından itibaren ilave tediye niteliğinde iki maaş tutarında ikramiye ödenmesine karar vermiştir. Bu karar Fon Kurulunun 11.12.2014 tarih ve 2014/7 sayılı kararı ile yapılan değişiklikle çıkarılan “Esasların” 11. maddesinde de kurala bağlanmıştır. Buna göre vakıf personeline her yılın Ocak ve Temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödeneceği, ikramiyelerin ilave tediye niteliğinde olduğu buna göre personele ayrıca ilave tediye ödemesi yapılmayacağı düzenlenmiştir.
Tüm bu açıklamalar doğrultusunda; davacının 19/10/2012 tarihinde davalı yanında işçi olarak çalışmaya başladığı ve halen çalışmasına devam ettiği, kamu kurumu niteliği 3294 sayılı Kanunun 7. maddesine eklenen fıkra ile de açıklığa kavuşturulan davalı vakfın, 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediye ödemekle yükümlü olduğu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacıya ilave tediye ya da ikramiye ödemesi yapılmayan dönemler yönünden hesaplama yapıldığı anlaşılmış olup, mahkemece ilave tediyenin tespiti ve hüküm altına alınması isabetlidir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 355. maddesi uyarınca, kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı yönünden re'sen yapılan inceleme neticesinde ise; 7036 sayılı Kanun'un 3/14. maddesinde "Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâllerinde, iki saatlik ücret tutarı Tarifenin Birinci Kısmına göre Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenir. İki saatten fazla süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâlinde ise iki saati aşan kısma ilişkin ücret aksi kararlaştırılmadıkça taraflarca eşit şekilde Tarifenin Birinci Kısmına göre karşılanır. Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve taraflarca karşılanan arabuluculuk ücreti, yargılama giderlerinden sayılır." düzenlemesi bulunmakta olup; Mahkemece, Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve yargılama giderlerinden sayılan arabuluculuk ücretine ilişkin hüküm kurulmaması, anılan kanun maddesine aykırı olmuştur.
Bu açıklamalar doğrultusunda davalının istinaf başvurusunun esastan reddi ile, kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu 6100 sayılı HMK 355. ve 353/1-b.2 maddeleri gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve düzeltilmesine dair aşağıdaki gibi hüküm tesis edilmiştir.
..."
gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddi ile kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde; istinaf dilekçesinde ileri sürülen gerekçeleri tekrar ederek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davalının 6772 sayılı Kanun kapsamında olup olmadığı ve buna göre davacının ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
1. 2709 sayılı ... Cumhuriyeti Anayasası'nın 123 üncü maddesi, 6772 sayılı Kanun hükümleri, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu hükümleri, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu'ndaki ilgili hükümler.
2. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 09.....2017 tarihli ve 2016/3 Esas, 2017/4 Karar sayılı kararı.
3. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 19.01.2022 tarihli ve 2022/16 Esas, 2022/583 Karar sayılı kararında özel hukuk tüzel kişisi olan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının 6772 sayılı Kanun bakımından kamu tüzel kişisi olarak kabulünün mümkün olmadığı şu şekilde açıklanmıştır:
"...
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacının ‘6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması ve 6452 Sayılı Kanunla 6212 Sayılı Kanununun 2 inci Maddesinin Kaldırılması Hakkında Kanun’ çerçevesinde ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanmadığı noktasındadır.
6772 sayılı Kanun'un 1. maddesinde, ilave tediye alacağı ödemekle yükümlü işverenlerin kimler olduğu açıkça belirlenmiştir. Kanuna göre, devlete ve ona bağlı olmak üzere,
1-Genel, Katma ve Özel bütçeli daireler,
2-Sermayesi değişen kurumlar,
3-Sermayesinin yarısından fazlası devlete ait olan şirket ve kurumlar ve bunlara bağlı kuruluşlar,
4-Belediyeler ve belediyelere bağlı kuruluşlar,
5-3460 ve 3659 sayılı kanun kapsamına giren, sermayesinin tamamı devlete ait olan veya bu sermeye ile kurulan iktisadi devlet kuruluşları,
6-Yukarıda belirtilenlerden olmayan diğer kurum, banka ve ortaklıklar bu Kanun kapsamındadır.
Diğer taraftan ‘kamu kurumu’ kavramı genel olarak; genel, katma ve özel bütçeli idareler ile il özel idaresi ve belediyeyi veya bu kurumlarca sermayesinin yarısından fazlası karşılanan kurumlara ait olan ve bir kamu hizmeti sunan kurumları ifade etmektedir.
Davalı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının, 6772 sayılı Kanun kapsamında bir kamu tüzel kişisi olup olmadığını belirleyebilmek için öncelikle, Vakfın tabi olduğu Kanun hükümlerine göre yapısını, kuruluşunu ve işleyişini değerlendirmek gerekmektedir.
29.05.1986 tarihli ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun (16/6/1989 tarihli ve 3582 sayılı Kanunun 1 maddesi ile değişik) 1. maddesinde , bu Kanunun amacı ‘fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile gerektiğinde her ne suretle olursa olsun ...'ye kabul edilmiş veya gelmiş olan kişilere yardım etmek, sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmek’ olarak açıklanmıştır.
Kanun'un (5263 sayılı Kanun'un 19. maddesi ile değişik) 7. maddesinin 1. fıkrasında ise, Kanunun amacına uygun faaliyet ve çalışmalar yapmak ve ihtiyaç sahibi vatandaşlara nakdî ve aynî yardımda bulunmak üzere her il ve ilçede sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları kurulması öngörülmüştür (m.7/1). Aynı maddenin 3 üncü fıkrasında, vakıf senetlerinin mahallin en büyük mülki amiri tarafından Medeni Kanunu hükümlerine göre tescil ettirileceği ifade edilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının gelirleri, "Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılacak miktardan, işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerden ve diğer gelirlerden" oluşur (m. 8).
Vakıfların oluşumuna bakılacak olursa; Kanunun 7. maddesinde; İlçe Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Mütevelli Heyetinde 1 adet belediye başkanı, 1 adet köy muhtarı, 1 adet mahalle muhtarı, 1 adet sivil toplum kuruluşu yöneticisi, 2 adet hayırsever vatandaşın görev alacağı belirtilmektedir.
Anayasanın 123. maddesinin 3. fıkrasında "Kamu tüzel kişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur" hükmü mevcuttur. Vakıflara ilişkin özel düzenleme niteliğindeki 5737 sayılı Vakıflar Kanununda da vakıfların özel hukuk tüzel kişiliğine sahip oldukları ifade edilmiştir (m. 4). Bu düzenlemeler dikkate alındığında, öncelikle genel kuralın “vakıfların özel hukuk tüzel kişisi” olarak faaliyet göstermesi olduğu açıktır. Vakıfların, kamu tüzel kişisi olarak kabul edilebilmesi ‘istisnai’ bir hâl olup, bu istisnai durumun genel kuralının aksine, tereddüde yer vermeyecek açıklıkta düzenlenmesi şarttır. Keza, “kendiliğinden istisna olmaz, istisna konulmalıdır”(K. Gözler, ‘Yorum İlkeleri’, Anayasa Hukukunda Yorum ve Norm Somutlaşması, Tebliğ, 29-30 Eylül 2012, ..., ... Barolar Birliği, 43). Bir diğer ifade ile istisnanın ayrıca ve açıkca olduğu ispat edilemediği takdirde ya da istisnanın olup olmadığı tereddütlü ise, istisnanın olmadığı kabul edilmelidir (Gözler, 43).
3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda ise, bu Kanun gereğince oluşturulan vakıfların “kamu tüzel kişisi” olduklarına dair açık bir hüküm bulunmamaktadır. Şu halde kanun koyucunun sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına bilinçli olarak "kamu tüzel kişiliği" vermediği, vakıfların ... Medeni Kanunu hükümlerine göre kurulmasını ve yine özel hukuk tüzel kişisi olarak özel hukuk hükümlerine göre faaliyet göstermesini istediği açıktır. Aksi düşünülse dahi, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının kısmen kamu kaynağı kullanmaları, kamu kurumu olarak nitelendirilmeleri için yeterli bir sebep değildir. Zira; 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma Dayanışma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu'nun 8. maddesinde; Vakfın gelirlerinin, "Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılacak miktardan, işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerden ve diğer gelirlerden" oluşacağı hüküm altına alınmıştır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının gelirlerinin, sadece fondan aktarılan pay olmadığı, vakfın gelirleri arasında ... tarafından yapılan ve iktisadi değeri olan bağışların da bulunduğu görülmektedir. Aynı şekilde, mütevelli heyet tarafından oyçokluğu ile karar alan ve uygulayan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının 12 üyesinden 6'sının seçilerek gelen kişiler olması aksi sonuca varılmasını engelleyen bir diğer sebeptir.
Netice olarak, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları, bir tüzel kişi olmanın ötesinde bir özel hukuk tüzel kişisidir. Anayasa ile vakıflara ilişkin kanun hükümleri karşısında bu sonuca ulaşmak kaçınılmaz olduğu gibi; sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarını düzenleyen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu hükümleri de, özellikle vakfın gelirleri, yapısı, karar alma mekanizması bakımından farklı bir sonuç öngörmemektedir.
Somut olayda, gerek ilk derece mahkemesi gerekse bölge adliye mahkemesince, 3294 sayılı Kanunun amacının getirilmesi noktasında parasal kaynaklarının sağlanması için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının Başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Müsteşarı, İçişleri, Maliye ve Sağlık Bakanlıklarının Müsteşarları ile Sosyal Yardımlar Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdüründen oluşan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun kurulduğu; Fonun “Fonda toplanan kaynakların, Vakıflar ve Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce yürütülecek sosyal yardım proje ve programları ile yatırım programları çerçevesinde dağıtım önceliklerini belirlemek ve dağıtımına karar vermek, vakıflarda çalıştırılacak personelin nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek kriterleri görüşmek ve karara bağlamak ile Vakıflardan ve diğer kurum ve kuruluşlardan gelen sosyal yardım amaçlı talep ve teklifleri değerlendirmek, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne önerilerde bulunmak olduğu” gibi görevlerinin bulunduğu, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün 3294 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulan vakıfların harcamalarını, ... ve işlemlerini araştırıp, inceleme, izleme ve denetleme, görülen aksaklıklarla ilgili gerekli tedbirleri alma, vakıfların çalışma usûl ve esasları ile sosyal yardım programlarının ölçütlerini belirleme işlevini yerine getirdiği, Genel Müdürlük idari yapılanmasındaki Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığının da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün ise Teşkilat ve Görevlerine İlişkin Yönerge çerçevesinde Vakıfların norm kadro usul ve esaslarını belirlemek ve Fon Kurulu’nun onayına sunmak, Fon Kurulu ilke ve kararları doğrultusunda Vakıf personelinin işe giriş ve işten çıkış işlemlerini yürütmek vb gibi işlemleri gerçekleştirdiği, böylece 3294 sayılı Kanun kapsamında yürütülen sosyal yardım hizmetlerinin asıl olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yerine getirildiği, Sosyal Yardımlaşma Vakıfları ayrı tüzel kişiliklere sahip olsalar da Fon ile beraber Bakanlığın bu görevini yerine getirmek amacıyla oluşturulan idari organizasyon içinde yer aldıkları, tüm ülke çapında Bakanlık tarafından yürütülmesi gerekli sosyal yardım kamu hizmetinin, taşrada sosyal yardımlaşma vakıfları aracılığıyla yürütüldüğü, vakıfların finansının Bakanlık tarafından gerçekleştirilip, işe alınacakların nitelikleri, görevleri, işe alma, çıkarma, tayin, ücretin belirlenmesi gibi özlük işleri ile çalışma koşullarının belirlenmesinde Bakanlığın söz sahibi olduğu işveren yetkilerinin Bakanlıkta olduğu, diğer taraftan 25/05/2018 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 7144 sayılı Kanun'un 7. maddesi ile maddenin gerekçesi de dikkate alındığında vakıfların bir kamu işyeri olduğunun açık olduğu ve vakıf işçilerinin ilave tediye hakkı bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde, öncelikle mahkemece sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının temelde “vakıf” olduklarının gözden kaçırıldığı anlaşılmaktadır. Vakıflar, kural olarak özel hukuk tüzel kişisidir. Bu kuralın istisnası ise, ancak o kuralı koyan makam tarafından konulabilir. Çünkü, istisna, genel kuralın alanını uygulama alanını daraltır. Bu sebeple yargı organının, bir kurala istisna getirmesi mümkün değildir(Gözler, 45). Bir kuralın istisnasının ancak o kuralı koyan makam tarafından oluşturulabilmesinin sonucu ise, yargı organı tarafından varsayımlardan ya da genel kabuller üzerinden istisna oluşturulamamasıdır. Diğer taraftan 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunda “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları”(m.7) ile “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu” (m.3) ayrı ayrı hükümlerde düzenlenmiş olup, mahkemece bu ikisinin birbiri ile karşılaştırılması yahut birbiri ile aynı kabul edilmesi de yerinde değildir. Şayet kanun koyucu aksini öngörseydi, vakıflar ile Fon’un farklı şekilde düzenlenmesine gerek duyulmazdı. Üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise, açık bir kanun hükmü olmaksızın, “tüm ülke çapında Bakanlık tarafından yürütülmesi gerekli sosyal yardım kamu hizmetinin, taşrada sosyal yardımlaşma vakıfları aracılığıyla yürütüldüğü, vakıfların finansının Bakanlık tarafından gerçekleştirilip, işe alınacakların özlük işleri ile çalışma koşullarının belirlenmesinde Bakanlığın söz sahibi olduğu” varsayımı ile vakıflara kamu tüzel kişiliği verilip verilemeyeceğidir. Zira, Anayasanın 123. maddesi ile Vakıflar Kanununun 4. maddesi son derece açık olup, aslolan bir vakfın kamu tüzel kişi olması değil, özel hukuk tüzel kişisi olmasıdır. Bir kural hangi norm ile konulmuş ise, o kuralın istisnası da ancak o kural ile konulabilir. Yorum yoluyla istisna üretilemez (Gözler, 45, 54). Somut olayda, vakıfların özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduklarına dair kanun hükmünün aksini öngören bir kanun hükmü bulunmadığı halde, mahkeme tarafından yorum yolu ile “istisna” oluşturulması hukuka aykırıdır.
Bu noktada, 25/05/2018 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 7144 sayılı Kanun'un 7. maddesi ile 3294 sayılı Kanunun 7. maddesinin son fıkrasına eklenen hükümden de söz etmek gerekmektedir. İlgili hükümde "Vakıflar, 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu ... Sözleşmesi Kanununun 34. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu ... sözleşmesi kapsamında işyerleridir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Düzenlemeden de açıkça görüleceği gibi, yapılan değişiklik ile vakıfların kamu tüzel kişisi olduğu değil, ‘Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu ... sözleşmesi kapsamında işyeri olduğu” esası benimsenmiştir. İlgili maddenin gerekçesinde, "Madde ile 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu ... Sözleşmesi Kanununun 34. maddesinin ikinci fıkrasında bahsi geçen kamu kurum ve kuruluşlarının aynı işkolundaki birden çok işyerlerinde toplu ... sözleşmesinin ancak işletme düzeyinde yapılması gerektiği hükmü uyarınca, Vakıfların, mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu ... sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce veya yetkili kıldığı işveren sendikasınca imzalanan işletme toplu ... sözleşmesi kapsamındaki kamu işyerleri olduğu düzenlenmiştir." denilmiş ise de, gerekçede vakıfların genel bir kural olarak kamu tüzel kişisi olduğu değil, “mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu ... sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere” kamu işyeri olduğu belirtilmiştir. Kaldı ki, gerekçede geçen bu ifade kanun metnine bilinçli olarak alınmamıştır. Söz konusu düzenlemenin amacı, tüm sosyal ve yardımlaşmayı dayanışma vakıflarına kamu tüzel kişiliği atfetmek değil, Bakanlığın taraf olduğu toplu ... sözleşmelerinin yapılmasını kolaylaştırmaktadır. Zira, mülga 2822 sayılı Toplu ... Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun ‘Toplu ... sözleşmesinin kapsamı ve düzeyi’ başlığını taşıyan 3. maddesinde “... Ancak, kamu kurum ve kuruluşlarına ait müessese ve işyerleri ayrı tüzel kişiliğe sahip olsalar dahi, bu kurum ve kuruluşlar için ... bir işletme toplu ... sözleşmesi yapılır.” hükmü bulunmakta iken (m. 3/1-2), 6356 sayılı Sendika ve Toplu ... Sözleşmesi Kanununda bu hükme yer verilmemiş, onun yerine “Bir gerçek ve tüzel kişiye veya bir kamu kurum ve kuruluşuna ait aynı işkolunda birden çok işyerinin bulunduğu işyerlerinde, toplu ... sözleşmesi ancak işletme düzeyinde yapılabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir (6356 sy K. m.34). Toplu ... sözleşmesinin düzeyine ilişkin tarihsel gelişmeler ve kanun değişiklikleri dikkate alındığında, 3294 sayılı Kanuna eklenen hükmün vakıfların özel hukuk tüzel kişisi olduğu gerçeğini değiştirmediği, yapılan değişikliğin sadece toplu ... sözleşmesinin düzeyi ve bağıtlanması süreci ile ilgili olduğu kabul edilmelidir. Mahkemece, 7144 sayılı Kanun gerekçesine atıf yapılarak vakıfların “kamu işyeri” olduğunun açıklığa kavuştuğu belirtilmiş ise de, gerekçede açıkça vakıfların “mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu ... sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere kamu işyeri” olduğu ifade edilmiştir. Gerekçede çizilen bu sınırlar gözden kaçırılarak, kanunda ‘tüm sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının kamu tüzel kişisi olarak kabul edildiği’ şeklinde, amacı aşan bir yorumla sonuca gidilmesi yerinde değildir. Yukarıda da ayrıntılı olarak açıklandığı gibi, aslolan vakıfların özel hukuk tüzel kişi olmalarıdır. Aksinin kabulü için, “sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının kamu tüzel kişisi olduğunu” açıkça düzenleyen bir kanun hükmü olmalıdır. Bu itibarla, 7144 sayılı Kanun ile 3294 sayılı Kanunun 7. maddesinde yapılan değişikliğin sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının hukuki niteliğini değiştiren yeni ve farklı bir düzenleme olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
Belirtmek gerekir ki; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 09/.../2017 tarih, 2016/3-2017/4 E. K sayılı kararı ile "3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile kurulan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu, ayrı işyeri olan bağımsız işveren oldukları" belirlenmiştir. İçtihadı birleştirme kararları, Yargıtay Kanunu'nun 45. maddesine göre bağlayıcıdır. Somut olayda, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının “kamu tüzel kişisi” olduğuna yönelik kanuni bir düzenleme, anayasa mahkemesi iptali kararı yahut aksi yönde içtihadı birleştirme kararı bulunmadığına göre, 09/.../2017 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının halen bağlacı olduğu kabul edilmelidir.
..."
4. Yine aynı mahiyette Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 25.04.2022 tarihli ve 2022/4582 Esas, 2022/5176 Karar sayılı kararı.
3. Değerlendirme
1. Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar ile Dairemizin içtihatları doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı birer özel hukuk tüzel kişisi olan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının 6772 sayılı Kanun bakımından kamu tüzel kişisi olarak kabulü mümkün değildir.
2. Diğer taraftan Mahkemece, Fon Kurulunun 16.02.2012 tarih ve 2012/l sayılı Kararı ile vakıf çalışanlarına 2012 yılından itibaren ilave tediye niteliğinde iki maaş tutarında ikramiye ödenmesine karar verildiği, ikramiyelerin ilave tediye niteliğinde olduğu buna göre personele ayrıca ilave tediye ödemesi yapılmayacağının düzenlendiği gerekçesiyle davacıya ikramiye ödemesi yapılan dönemler dışlanarak hesaplanan ilave tediye alacağı hüküm altına alınmıştır. Fon Kurulunun 2012/1 sayılı Kararı ile Fon Kurulunun 11.12.2014 tarihli ve 2014/7 sayılı kararı ile çıkarılan Esaslar'ın 11 inci maddesi gereğince şartları taşıyan vakıf çalışanlarına ikramiye ödemesi yapılması gerektiği uyuşmazlık konusu değildir. Gerçekten de 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'ye dayanılarak yürürlüğe konulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, ... Tanımları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar'ın "İkramiye ödemesi" başlıklı 11 inci maddesinde, personele her yılın Ocak ve Temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödeneceği, ödenen bu ikramiyelerin ilave tediye niteliğinde olduğu ve personele ayrıca ilave tediye ödemesi yapılamayacağı kuralına yer verilmiştir. Somut olayda ise dava dilekçesinde, Fon Kurulu kararında ilave tediye olarak nitelendirilen ikramiye alacağına ilişkin açıkça bir iddia ileri sürülmemiştir. Davacı tarafça Fon Kurulu kararına istinaden herhangi bir iddia ileri sürülmeden ve ikramiye adı altında talepte bulunulmadan Mahkemece resen inceleme yapılması mümkün değildir. Aksine dosya kapsamından davacının açıkça 6772 sayılı Kanun'dan kaynaklanan ilave tediye alacağını talep ettiği anlaşılmakta olup bu hâlde davacı, davalı Vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında olmaması sebebiyle bu Kanun'dan doğan ilave tediye alacağına hak kazanamaz. Bu durumda, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne dair hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,
Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,28.11.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.