"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 48. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2020/4210 E., 2024/1586 K.
DAVA TARİHİ : 14.09.2018
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 28. İş Mahkemesi
SAYISI : 2018/259 E., 2020/208 K.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildi.
Davalılar vekilince temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmiş ise de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369/2 hükmü gereğince duruşma isteğinin miktardan reddine ve incelemenin dosya üzerinden yapılmasına karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalıların adi ortaklık şeklinde çalıştığı Cezayir'deki şantiyesinde kamyon tamircisi olarak 13.01.2016-25.04.2018 tarihleri arasında çalıştığını, ücretinin net 1.650,00 Euro olduğunu, müvekkilinin iş sözleşmesinin emeklilik nedeniyle sona erdiğini, davacının işveren bünyesinde devamlı surette günlük 11 saatin altına düşmeyecek şekilde aralıksız çalıştırıldığını, hafta tatillerinde, dinî bayramların birinci ve ikinci günü ile 1 Mayıs hariç tüm ulusal bayram ve genel tatil günlerinde aralıksız çalıştığını, söz konusu çalışmalarının karşılığının ödenmediğini; ayrıca taraflar arasındaki iş sözleşmesi uyarınca müvekkilinin ikamet ettiği yere kadar olan tüm ulaşım ücretinin davalı tarafça karşılanması gerekirken yol ücretinin bir kısmının karşılandığını ileri sürerek bakiye kıdem tazminatı, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları ile yol ücreti alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalılar vekili yasal süresinden sonra ibraz ettiği cevap dilekçesinde; davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında hukuki yarar bulunmadığını, davacının emeklilik nedeni ile işten ayrılmak istediğini bildirmesinden sonra kendisine 8.742,82 Euro ödeme yapıldığını, davacının da müvekkili Şirketi ibra ettiğini, davacının ödenmeyen hak ve alacağının bulunmadığını, davacıya yapılan ödemelerin imzalı bordrolar ile de sabit olduğunu, müvekkili Şirketin taraflar arasındaki iş sözleşmesinin 13. maddesine uygun olacak şekilde yol ücretine ilişkin yükümlülüğünü de yerine getirdiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacının ücreti, hizmet süresi ve taraflar arasındaki sözleşmenin kıdem tazminatına hak kazanacak şekilde sona erdiği hususlarında taraflar arasında ihtilaf bulunmadığı; davalı tarafça yapılan ödeme mahsup edilmek suretiyle yapılan hesaplama doğrultusunda davacının bakiye kıdem tazminatı alacağının bulunduğu, davacı tarafça sunulan puantaj kayıtları ve imzalı bordrolar birlikte değerlendirildiğinde davacının 08.00-18.00 saatleri arasında yaptığı çalışmaları için herhangi bir fazla çalışma tahakkukunun bordrolarda yer almadığı, davacının bu saatler arasındaki çalışmaları yönünden fazla çalışma ücreti alacağına hak kazandığı; Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü (İŞKUR) onaylı iş sözleşmesinin 15. maddesinde taraflar arasında ikinci bir sözleşme yapılması hâlinde bu sözleşmedeki hakların sınırlanamayacağı, iki sözleşme arasında fark olması hâlinde işçinin lehine olan hükümlerin uygulanacağının düzenlendiği, dolayısıyla ikinci sözleşmedeki fazla çalışmanın ücrete dâhil olduğuna dair düzenlemenin bu sebeple geçerli olmadığının kabulü gerektiği; ayrıca davacının hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil günlerindeki çalışmalarından kaynaklanan alacaklarının da bulunduğu gerekçesiyle kıdem tazminatı, fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının kabulüne, yol ücreti alacağının reddine dair davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacının net ücretinin usulüne uygun şekilde brüte çevrildiği ve bu miktar esas alınarak yapılan hesaplamalarda hata bulunmadığı, taraflar arasındaki ibranamenin geçersiz olduğu, ancak davacıya ödendiği sabit olan kıdem tazminatı alacağının hak kazanılandan mahsubu suretiyle bakiye alacak hesaplanmasının da yerinde olduğu; puantaj kayıtları ve bu kayıtların bulunmadığı dönemde de yazılı delillerle örtüşen nitelikteki davacı ile menfaat birliği içerisindeki tanık beyanları dikkate alınarak fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının ispatlandığının kabulünde isabetsizlik bulunmadığı, taraflar arasındaki İŞKUR onaylı iş sözleşmesinde fazla çalışmaların ücrete dâhil olduğuna ilişkin herhangi bir ifadeye yer verilmediği, davalı tarafça taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 8. maddesinde yıllık 270 saate kadar olan fazla çalışma ücretlerinin asıl ücrete dâhil olduğu belirtilmiş ise de anılan sözleşmenin tanzim tarihinin de belli olmadığı, İŞKUR onaylı sözleşmesinin 15. maddesinde ikinci iş sözleşmesinin anılan sözleşmedeki hakları sınırlayıcı olmamak koşuluyla imzalanabileceğinin kararlaştırıldığı görüldüğünden taraflar arasındaki tarihsiz belirsiz süreli iş sözleşmesindeki yıllık 270 saate kadar olan fazla çalışma ücretlerinin asıl ücrete dâhil olduğu yönündeki hükmün somut olayda uygulanma imkânının bulunmadığı; ayrıca her ne kadar davalılar vekilince İlk Derece Mahkemesince tanıklarının dinlenilmediği ve savunma haklarının kısıtlandığı ileri sürülmüş ise de süresinde cevap dilekçesi sunmayan davalıların tanık dinletme taleplerinin kabul edilemeyeceği, dolayısıyla İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesine usul ve esas yönünden kanuna aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davalılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davalılar vekili temyiz dilekçesinde;
1. Ücretin brütleştirilmesinin hatalı yapıldığını,
2. Islak imzalı bordrolardaki tahakkuklar dikkate alınmaksızın karar verildiğini,
3. Davalı aleyhine aynı konuda davası bulunan, davacı ile menfaat birliği içerisindeki tanık beyanları esas alınarak fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının hüküm altına alınmasının hatalı olduğunu,
4. Taraflar arasındaki belirsiz süreli iş sözleşmesinde fazla çalışmanın ücrete dâhil olduğu açıkça kararlaştırılmış olmasına rağmen söz konusu hüküm dikkate alınmaksızın karar verilmesinin yerinde olmadığını, İŞKUR onaylı iş sözleşmesinin hatalı yorumlandığını,
5. Alacaklara uygulanan indirim oranının yetersiz olduğunu ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Uyuşmazlık, ücretin brütleştirilme yöntemi, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının ispatı, hesaplanması ve karşılığının ödenip ödenmediği hususu ile alacaklara uygulanan indirim oranına ilişkindir.
1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalılar vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Somut uyuşmazlıkta davalı tarafça; taraflar arasındaki belirsiz süreli iş sözleşmesinde fazla çalışmanın ücrete dâhil olduğu açıkça kararlaştırılmış olmasına rağmen söz konusu hüküm dikkate alınmaksızın karar verilmesinin yerinde olmadığı ve İŞKUR onaylı iş sözleşmesinin hatalı yorumlandığı ileri sürülmüştür. Bölge Adliye Mahkemesince; İŞKUR onaylı iş sözleşmesinin 15. maddesinde taraflar arasında ikinci bir sözleşme yapılması hâlinde bu sözleşmedeki hakların sınırlanamayacağı, iki sözleşme arasında fark olması hâlinde işçinin lehine olan hükümlerin uygulanacağının düzenlendiği, dolayısıyla ikinci sözleşmedeki fazla çalışmanın ücrete dâhil olduğuna dair düzenlemenin bu sebeple geçerli olmadığı kabul edilmiştir.
Dosya kapsamına göre, "Yurt Dışı Hizmet Akdi" başlıklı İŞKUR sözleşmesinde fazla çalışmanın ücrete dâhil olduğuna ilişkin açık bir düzenleme yer almamaktadır. Taraflar arasındaki "Belirsiz Süreli İş Sözleşmesi" başlıklı sözleşmenin "Fazla Çalışma" kenar başlıklı 8. maddesinde, yıllık 270 saate kadar olan fazla çalışmanın ücrete dâhil olduğuna ilişkin düzenlemeye yer verilmiş ise de imzalanan iki sözleşmeden İŞKUR sözleşmesinin sonraki tarihli olduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu sözleşmede fazla çalışmanın ücrete dâhil olduğuna ilişkin açık bir düzenleme yer almadığı görüldüğünden, davalının fazla çalışmanın ücrete dâhil olduğuna ilişkin savunmasına itibar edilmemesi bu gerekçe ile yerinde olmuştur.
3. Diğer yandan taraflar arasında hükmedilen dava konusu alacaklara işletilecek faizin başlangıç tarihi uyuşmazlık konusudur.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki muacceliyet en yalın anlatımıyla, ödeme zamanının gelmiş olmasıdır. Borcun ifası için bir vade öngörülmüşse kural olarak bu vadenin gelmesiyle muacceliyet oluşur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 10.10.2012 tarihli ve 2012/7-502 Esas, 2012/707 Karar sayılı karar).
Alacağın muaccel hâle gelmesi ile borçlunun temerrüde düşmesi farklı kavramlardır. Temerrüt alacaklı tarafından talep edilebilir (muaccel) hâle gelmiş bir borcun ifasındaki gecikmedir ve kural olarak muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer. Bununla birlikte borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle ifa gününü belirlemişse, bu günün geçmesiyle borçlu temerrüde düşmüş olur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 15.11.2023 tarihli ve 2022/3-1269 Esas, 2023/1106 Karar sayılı karar).
Diğer yandan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 99. maddesine göre, Ülke parası dışında başka bir para birimiyle belirlenmiş ve sözleşmede aynen ödeme ya da bu anlama gelen bir ifade de bulunmadıkça, borcun ödeme gününde ödenmemesi üzerine alacaklı, bu alacağının aynen veya vade ya da fiilî ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parası ile ödenmesini isteyebilir.
Öğretide 6098 sayılı Kanun'un 99. maddesinde geçen “vade tarihi” ifadesinin, borcun muaccel olacağı tarihi ifade ettiği, "ödeme gününde ödenmemesi" ifadesinden anlaşılması gerekenin de vade (muacceliyet) tarihi olduğu belirtilmektedir. Buna göre temerrüdün oluşması için ihtara gerek olmayan hâllerde; muacceliyet ile temerrüt, diğer koşullar da oluşmuşsa aynı anda doğar. Fakat temerrüt için ihtara gerek olan, ancak henüz ihtar olmadığı için temerrüdün oluşmadığı hâllerde, muacceliyet tarihi ile temerrüdün doğumu farklı tarihlerde gerçekleşmektedir (Serkan Ayan, "Yabancı Para Borçlarının İfası" https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/179441, [Erişim Tarihi: 06.01.2025], s.511-570).
6098 sayılı Kanun'un 99. maddesi yabancı para borcunun ifasına yönelik olup yabancı para borcuna hükmedilecek faizin başlangıç tarihine ilişkin değildir. Yabancı para borcuna hangi faizin uygulanacağı 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'un "Yabancı para borcunda faiz" kenar başlıklı 4/a hükmünde düzenlenmiş olup ilgili düzenlemede; “Sözleşmede daha yüksek akdi veya gecikme faizi kararlaştırılmadığı hallerde, yabancı para borcunun faizinde Devlet Bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı uygulanır.” kuralına yer verilmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalara ve dosya kapsamına göre somut olayda; İlk Derece Mahkemesince kıdem tazminatına fesih, diğer alacaklara dava ve ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilmiş olmasına rağmen hüküm kısmında söz konusu alacaklara ayrıca vade (muacceliyet) tarihinden itibaren faize hükmedilmiş olması infazda tereddüte yol açacak mahiyette olduğundan hatalıdır.
Ne var ki bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 6100 sayılı Kanun'un 370/2 hükmü uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılması ile İlk Derece Mahkemesi kararının düzeltilerek onanması gerekir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeple;
1. Davalılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine,
2. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
3. Davalılar vekilinin temyiz itirazının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının, hüküm fıkrasının (1), (2), (3) ve (4) numaralı bentlerinde yer alan "vade tarihinden fiili ödeme tarihine kadar" ibarelerinin çıkartılması suretiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgililere iadesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
24.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.