"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
SAYISI : 2022/440 E., 2024/276 K.
KARAR : Davanın kısmen kabulü
Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen tespit davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi kararının kaldırılmasına ve İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 02.02.2005 tarihinden itibaren Olur Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında vakıf müdürü olarak çalışmaktayken 20.07.2018 tarihinde Ödemiş Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına nakil yoluyla geçiş yaptığını, davacının işyeri değişikliğinin ardından yıllık ücretli izin gün sayısı hakkında bilgi edinebilmek ve iznini kullanabilmek amacıyla davalı Kuruma dilekçeyle başvurarak kıdeminin sıfırlanıp sıfırlanmadığını, birikmiş yıllık ücretli izin gün sayısını, yıllık ücretli iznin belirlenmesine esas kıdemini ve bir önceki yıla ilişkin yıllık ücretli izin hakkına ne zaman hak kazanacağını öğrenmek istediğini, davalı Kurumun cevabi yazısı ile davacının kıdem süresini, birikmiş yıllık ücretli izin gün sayısını ve yıllık ücretli izin hakkını kullanabileceği tarihi bildirdiğini, bu bildirimden, davacının 20.07.2018 tarihinde yapılan naklin davalı Kurum tarafından iş ilişkisi tasfiye olmuş gibi değerlendirildiğinin ve davacının kıdeminin sıfırlandığının anlaşıldığını, davalı Kurumun bu değerlendirmesinin davacıyı mağdur ettiğini ve bu uygulamanın mevzuata aykırı olduğunu, davacının aynı işletme içinde farklı bir işyerine, yani bir vakıftan başka bir vakfa nakil olduğunu, dolayısıyla iş ilişkisinin tasfiye edilmediğini, davacının aynı işverene ait bir işyerinden başka bir işyerine nakil yoluyla geçiş yaptığını belirterek müvekkilinin davanın açıldığı tarih itibarıyla davalı işverenlikteki toplam kıdem süresinin 15 yıl 1 ay 9 gün olduğunun, kullanmadığı birikmiş yıllık ücretli izin hakkının 109 gün olduğunun, nakilden sonra yıllık ücretli izin hakkına 02.02.2019 tarihinde 23 gün, 02.02.2020 tarihinde ise 29 gün olarak hak kazandığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1.Taraf olmaktan çıkarılan davalı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı (Bakanlık) vekili cevap dilekçesinde; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının tüzel kişiliğe sahip olup ayrı işyeri olan bağımsız işveren olduklarını, özel hukuk kişiliğine sahip olan bu vakıflar ile müvekkili Bakanlık arasında hiyerarşi ve idari vesayet ilişkisi bulunmadığını, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfının işçi alması veya çıkarması hususunda müvekkili Bakanlığın herhangi bir yetkisi ve görevi bulunmadığını, dava dilekçesindeki iddiaların da hukuka ve mevzuatlara aykırı olduğunu, davacının önceki işyerinden 13.07.2018 tarihli dilekçe ile istifa ederek geldiğini, dilekçede transfer ifadesinden bahsedilmekte olduğunu ve sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfında naklen atama gibi düzenleme bulunmadığını, toplu iş sözleşmelerinde nakil işlemlerinde vakıfların tâbi oldukları mevzuat hükümlerinin uygulanacağına dair hüküm bulunduğunu, müvekkili Bakanlığın işveren sıfatının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
2. Bozmadan sonra dava kendisine yöneltilen davalı ... vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı def'inde bulunduklarını, hak düşürücü süre ve husumet bakımından davanın reddi gerektiğini, davacının taleplerinin hukuki dayanağının olmadığını, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu (3294 sayılı Kanun) ile kurulan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının özel hukuk tüzel kişiliğini haiz, ayrı işyeri olan bağımsız işverenler olduklarını, bu nedenle kişinin farklı kurumlardaki çalışmalarının bir bütün sayılabilmesinin mümkün olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 09.11.2021 tarihli ve 2020/236 Esas, 2021/842 Karar sayılı kararıyla; davalı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının açılan davada taraf sıfatının bulunduğu kabul edilerek davacının Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kayıtlarına göre, 02.02.2005 tarihinde Olur Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında, 20.07.2018 tarihinde Ödemiş Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında sigortalı göründüğü ve hâlen aktif olarak çalışmaya devam ettiğinin anlaşıldığı, davacının Ödemiş Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında boş bulunan vakıf müdürü kadrosu için transfer başvurusu yaptığı, başvurunun 03.07.2018 tarihli ve 26 sayılı toplantısında kabul edildiği ve 20.07.2018 tarihinde girişinin yapıldığı, davacının 19.01.2012 tarihinde sendika üyesi olduğu, yıllık izin hakkının tespitinde sendika üyeliği öncesi dönemin 4857 sayılı İş Kanunu (4857 sayılı Kanun) hükümlerine göre, sendika üyeliğinden sonraki dönemin ise toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre değerlendirildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacının dava tarihi itibarıyla davalı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğündeki toplam hizmet süresinin 15 yıl 1 ay 9 gün olduğunun tespitine, davacının Ödemiş Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına naklinden sonra toplu iş sözleşmesi gereğince 02.02.2019 tarihinde 23 gün izin ..., 02.02.2020 tarihinde 29 gün izin ... bulunduğunun ve toplamda kullanmadığı 103 gün izin ... bulunduğunun tespitine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Bakanlık vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesinin 17.03.2020 tarihli ve 2022/175 Esas, 2020/771 Karar sayılı kararıyla; davalı Bakanlığın davada taraf sıfatının bulunduğu, SGK hizmet cetveline göre davacının 2005 yılından itibaren Olur Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı nezdinde çalışmaya başladığı, 20.07.2018 tarihinden itibaren de Ödemiş Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında çalışmaya devam ettiği ve çalışmasının hâlen sürdüğü, davacının 02.02.2005-11.03.2020 tarihleri arasında 15 yıl 1 ay 9 gün hizmeti bulunduğu, davacının 19.01.2012 tarihinde sendikaya üye olduğu, toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre 2019 yılında 23 gün, 2020 yılında 29 gün olmak üzere kullanmadığı 103 gün yıllık izininin bulunduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Bakanlık vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairemizin 16.06.2022 tarihli ve 2022/6909 Esas, 2022/8007 Karar sayılı kararıyla; sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının bir tüzel kişi olmanın ötesinde bir özel hukuk tüzel kişisi oldukları, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı birer özel hukuk tüzel kişisi olan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının kamu tüzel kişi olarak kabulü ile husumetin davalı olarak Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına yöneltilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
B. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; Yargıtay bozma ilâmı doğrultusunda davacı vekilinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 124 üncü maddesi gereğince davasını 05.05.2023 tarihli dilekçesi ile Ödemiş Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına yönlendirdiği, davacı asılın SGK kayıtlarına göre 02.02.2005 tarihinde Olur Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında, 20.07.2018 tarihinde Ödemiş Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında sigortalı göründüğü ve hâlen aktif olarak çalışmaya devam ettiği, davacının Ödemiş Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında boş bulunan vakıf müdürü kadrosu için transfer başvurusu yaptığı, başvurunun 03.07.2018 tarihli ve 26 sayılı toplantısında kabul edildiği ve 20.07.2018 tarihinde girişinin yapıldığı, bu kapsamda 02.02.2005 tarihi ile dava tarihi arasında davacının kıdeme esas 15 yıl 1 ay 9 gün hizmet süresi bulunduğu, davacının 19.01.2021 tarihinde sendika üyesi olduğu, yıllık izin ... tespitine ilişkin olarak sendika üyeliğinden önceki dönemin 4857 sayılı Kanun hükümlerine göre, sendika üyeliğinden sonraki dönemin ise toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre değerlendirildiği, 02.02.2019 tarihinde 23 gün, 02.02.2020 tarihinde 29 gün izin ... bulunduğu, toplamda kullanmadığı 103 gün izin ... bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacının dava tarihi itibarıyla toplam hizmet süresinin 15 yıl 1 ay 9 gün olduğunun tespitine, davacının Ödemiş Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına naklinden sonra toplu iş sözleşmesi gereğince 02.02.2019 tarihinde 23 gün izin ..., 02.02.2020 tarihinde 29 gün izin ... bulunduğunun ve toplamda kullanmadığı 103 gün izin ... bulunduğunun tespitine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Vakıf vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı Vakıf vekili; zamanaşımı def'i, hak düşürücü süre ve husumet itirazları bakımından bir değerlendirme yapılmadığını, davanın davalı müvekkiline yöneltilmesi için davacı tarafça bir talepte bulunulmadığını, Mahkemece resen davanın müvekkiline yöneltilmesi için davacıya süre verildiğini, bu durumun usul ve kanuna aykırı olduğunu, 3294 sayılı Kanun ile kurulan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının özel hukuk tüzel kişisi olduğunu, davacının farklı kurumlardaki çalışmaları bir bütün sayılarak müvekkili aleyhine tespit yapılabilmesinin mümkün olmadığını, davanın kısmen kabulüne karar verilmesine rağmen müvekkili lehine yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmedilmediğini ileri sürerek kararın bozulması ve davanın reddine karar verilmesi istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dosya içeriğine, bozmanın mahiyeti ve kapsamına göre taraflar arasındaki uyuşmazlık, kıdem ve yıllık izin süresinin tespitinde davacının daha önce başka bir sosyal yardımlaşma vakfında geçen hizmet süresinin gözetilip gözetilmeyeceği ile vekâlet ücreti ve yargılama giderine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Kanun'un 106 ve 124 üncü maddeler, 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.
2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 429 uncu maddesi.
3. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin ilgili hükümleri.
4. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.10.2019 tarihli ve 2017/8-1854 Esas, 2019/1096 Karar sayılı ilâmında tespit davalarında hukuki yarara ilişkin ilkeler şu şekilde açıklanmıştır:
"...
Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (Hanağası, E.: Davada Menfaat, Önsözler-... Arslan, Ankara 2009, s. VII).
Hukuk Genel Kurulunun 24.06.1992 tarihli ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 tarihli ve 2001/14-443 E., 2001/458 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır.
Öte yandan, bu hukuksal yararın, "hukuki ve meşru", "doğrudan ve kişisel", "doğmuş ve güncel" olması gerekir (Hanağası, s. 135).
(...) Dava açmaktaki hukuki yarar; hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada hâlen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca açılacak davanın ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Bir kimsenin hakkına ulaşmak için mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan söz edilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez (Pekcanıtez, H./Atalay, O./ Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2011, s. 297).
(...)Tespit davasında; ... davasından ve inşai davadan farklı olarak, davacının böyle bir menfaatinin bulunduğu varsayılmaz. Tespit davasında davacı, kendisi için söz konusu olan tehlikeli veya tereddütlü durumun ortaya çıkaracağı zararın, ancak tespit davası ile giderilebileceğini kanıtlamalıdır. Çünkü tespit davası, hukuki bir durum ya da hak henüz inkâr ya da ihlal edilmeden, yani herhangi bir zarar doğmadan açılabildiğinden, menfaatin doğmuş ve güncel olması gereğinin bir istisnası olarak ortaya çıkmıştır (Arslan, R./ ..., E./ Taşpınar Ayvaz, S.: Medeni Usul Hukuku , Ankara 2017, s.287).
Bu doğrultuda, davacının bir ... veya hukuki durumu güncel bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı; bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalı; yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, cebri icraya yetki vermeyen tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır. Davacının tespit davası ile istediği hukuki koruma diğer dava çeşitlerinden birisi ile sağlanabiliyorsa, o zaman davacının tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur (Arslan / .../ Taşpınar Ayvaz, s. 296-297).
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.05.2013 tarihli ve 2013/22-561 E., 2013/733 K. ile 01.02.2012 tarihli ve 2011/10-642 E., 2012/38 K. sayılı kararı sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir."
5. Dairemizin 06.06.2022 tarihli ve 2022/5568 Esas, 2022/7058 Karar sayılı ilâmı.
3. Değerlendirme
1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalı vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. 6100 sayılı Kanun'un 106 ncı maddesine göre tespit istemi hukuken korunmaya değer güncel bir yararı gerektirir. Davalı işyerinde çalışmaya devam eden davacının yıllık ücretli izin hakkının tespitini talep etmekte güncel hukuki yararı bulunmaktadır.
3. Somut uyuşmazlıkta iş sözleşmesinin devri söz konusu olup devir durumunda devralan işverenin sorumluluğunun belirlenmesinde, hizmet süresinin esas alınmasını gerektiren hakların hesaplanmasında devirden önceki çalışma süresinin de dikkate alınması gerekmektedir. Bu kapsamda, davacının yıllık ücretli izin hakkının belirlenmesinde iş sözleşmesinin devrinden önce çalışmış olduğu Olur Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfındaki çalışma süreleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Hükmün buna yönelik olarak kurulması gerekirken ayrıca toplam kıdem süresinin ve bakiye yıllık ücretli izin süresinin de hesaplanıp tespit edilmesi ve 02.02.2019 tarihinde 23 gün, 02.02.2020 tarihinde 29 gün izin ... bulunduğunun tespitine karar verilmesi doğru olmamıştır.
4. Diğer taraftan, davalı harçtan muaf olmamasına rağmen davalı hakkında "Davalı kurum harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, peşin alınan 54,40 TL harcın karar kesinleştiğinde davacıya iadesine" şeklinde hüküm kurularak davalıya harç yükletilmemesi de hatalı olup bozmayı gerektirir.
Ne var ki bu hataların giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin ikinci fıkrası hükmü uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının düzeltilerek onanması gerekir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Davalı tarafın diğer temyiz itirazlarının reddine,
2. Davalı tarafın İlk Derece Mahkemesi kararına yönelik temyiz itirazının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının, hüküm fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinin hükümden tamamen çıkartılarak yerine; "Davacının hizmet süresinin esas alınmasını gerektiren haklarının belirlenmesinde, iş sözleşmesinin devrinden önceki Olur Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfındaki hizmet süresinin de dikkate alınması gerektiğinin tespitine," şeklindeki bendin yazılması,
Hüküm fıkrasının (4) numaralı bendinin hükümden tamamen çıkartılarak yerine; "4- 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 427,60 TL karar ve ilâm harcından davacının yatırdığı 54,40 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 373,20 TL karar ilâm harcının davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, davacı tarafça yatırılan 54,40 TL harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine," bendinin yazılması suretiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
11.07.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.