Logo

9. Hukuk Dairesi2022/15483 E. 2022/16097 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacı tarafından açılan belirsiz alacak davasında fazla mesai ve hafta tatili ücretlerinin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı ve hesaplanma şekli.

Gerekçe ve Sonuç: 6100 sayılı HMK’nın 107. maddesi gereğince belirsiz alacak davası açıldığında alacağın tamamı bakımından zamanaşımının kesildiği, talep arttırımı ile talep edilen miktarların zamanaşımına uğramadığı, davacının fazla mesai ve hafta tatili ücretlerinin hesaplanmasında ise davacı ve tanığının dinlenmesi, puantaj kayıtlarının, gece çalışmasının ve hafta tatili fazla mesai ücretinin değerlendirilmesi gerektiği gözetilerek mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (...) Mahkemesi

DAVA TÜRÜ : ALACAK

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti

Davacı vekili; müvekkilinin ... sözleşmesinin geçerli ve haklı bir nedene dayanmadan feshedildiğinin Malkara Asliye Hukuk (...) Mahkemesinin 2014/297 Esas, 2015/505 Karar sayılı kararı ile ... olduğunu, davacının ücretinin 1.320,00 TL olduğunu ve davalı işyerinde 3 yıl, 1 ..., 15 gün kesintisiz çalıştığını iddia ederek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeler Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 107 nci maddesi uyarınca belirsiz alacak davası olarak açılan davada fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.200,00 TL kıdem tazminatı, 2.600,00 TL ihbar tazminatı, 500,00 TL fazla çalışma ücreti, 200,00 TL hafta tatili ücreti ve 100,00 TL hafta tatili fazla çalışma ücretinin ödenmesi gereken tarihlerden itibaren işleyecek mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti

Bozmadan sonra sunulan 26.03.2018 havale tarihli cevap dilekçesi ile davalı vekili; davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, 5 yıllık zamanaşımı süresinin geçmiş olması nedeniyle iddialarının reddi gerektiğini, davacının ... sözleşmesinin haksız ve kötüniyetli olarak, toplu şekilde ... bırakılarak işyerinin terk edilmesi şeklinde gerçekleşen istifaya dayalı fesih olduğunu, fazla çalıştığı sürelerin bordroda gösterildiğini ve karşılığı ücret miktarının banka hesabına ödendiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti

Mahkemece, aynı Mahkemenin 2014/297 Esas, 2015/505 Karar sayılı kararı ile hükme bağlanan davacının işe iade davasının kabulüne dair hüküm kurulduğu, hükmün hâlen temyiz incelemesinde olduğu ve kesinleşmediği, işe iade davası süresince ... sözleşmesinin askıda olması sebebiyle bu dönem içinde feshe bağlı alacaklar olan kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve yıllık izin ücretine yönelik alacakların istenemeyeceği; davacının, henüz işe iade davası devam ederken işbu işçilik alacakları davasını açması nedeniyle dava şartı gerçekleşmediğinden davanın usulden reddine karar verilmiştir.

Bozma ve Bozmadan Sonraki Yargılama Süreci

Kararın davacı vekilince temyizi üzerine Dairemizin 22.01.2018 tarihli ve 2017/21064 Esas, 2018/812 Karar sayılı ilâmıyla;

"...Davacı işçinin işe davet bildirimini kabul ederek davalı işverene başvurmaması nedeniyle, davalı işverence yapılan 18.08.2014 tarihli fesih, 4857 sayılı ... Kanunu’nun 21/5 maddesine göre geçerli bir feshin sonuçlarını doğuracaktır. Bu nedenle dava dilekçesindeki tüm alacak kalemleri yönünden mahkemece yapılacak ..., davanın esasına girerek hizmet süresi ve ücret açısından ilk fesih tarihi dikkate alınarak yargılamanın gerçekleştirilmesi ve sonuca gidilmesidir. Hükmün açıklanan bu nedenle bozulması gerekmiştir.

Mahkemenin kabulüne göre de feshe bağlı alacaklardan olmayan fazla çalışma ücreti ile hafta tatili ücreti yönünden feshe bağlı gibi görülerek diğer alacak kalemleri ile birlikte değerlendirilmesi hatalıdır.” gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılamada; davacının davasını kısmi dava olarak açtığı değerlendirilmekle davalının ıslaha karşı zamanaşımı def'i dikkate alınmış, davalı vekilinin teftiş raporu kapsamında ... sürdüğü itirazları teftiş raporunun, davacı işçinin ... sözleşmesinin feshinden sonra düzenlenmiş olması nedeniyle dikkate alınmamış ve tüm dosya evrakı ve deliller kapsamında, davacının ... sözleşmesinin işverence haksız nedenle feshedildiği, ödenmeyen çalışma ve hafta tatili alacağının da ödenmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz

Karar, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

Gerekçe

1.Temyizen incelenen Mahkeme kararında ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı ve bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla; tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2. Taraflar arasında, fazla çalışma ve hafta tatili ücretinin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

6100 sayılı Kanun 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş olup 6100 sayılı Kanun’un 107 nci maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.

6100 sayılı Kanun’un 107 nci maddesinin birinci fıkrasına göre, “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir”.

6100 sayılı Kanun’un 107 nci maddesinin ikinci fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de "karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu" belirlenebilme hâli açıklanmıştır.

Davanın belirsiz alacak davası şeklinde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibarıyla uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır. Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hâle geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir. Alacağın miktarının belirlenebilmesinin hâkimin takdirine bağlı olduğu durumlarda hukuki imkânsızlık söz konusu olur. Bu durumda davacı alacaklı, hâkimin takdir yetkisini nasıl kullanacağını bilemeyeceği için davanın açıldığı tarihte alacağının miktarını belirleyebilecek durumda değildir.

Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır.

Alacağın hangi hâllerde belirsiz, hangi hâllerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir. ... yargılamasında sıklıkla davaların yığılması söz konusu olmakla alacağın belirsiz olma kriterleri her bir talep için ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Diğer yandan, aynı dava dilekçesinde talep yığılması şeklinde bazı alacaklar için belirsiz alacak davası bazıları için kısmi dava açılmasına yasal bir engel bulunmamaktadır.

Kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti ve ücret alacakları işçi tarafından bilinmekle kural olarak belirsiz alacak davasına konu edilmez. Ancak hesabın unsurları olan sosyal hakların (ayni olarak sağlanan yemek yardımı gibi) miktarının belirlenmesi işveren tarafından sunulacak belgelere göre belirlenecek ise kıdem ve ihbar tazminatı belirsiz alacak davasına konu edilebilir.

Madde gerekçesinde "Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez." şeklindeki açıklamayla alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkânlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir. Şu hâlde davanın açıldığı tarihte alacağın miktarı yahut değeri belirlenebilir durumda ise dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmelidir. Burada hukuki yarar eksikliğinin tamamlanabilir dava şartı olmadığı sonucuna varılmıştır. 7251 sayılı Kanun ile 107 nci maddede yapılan değişiklikler, şartları olmadığı hâlde açılan belirsiz alacak davasında davacıya süre verilerek hukuki yarar eksikliğini tamamlama imkânı tanımamaktadır. Dairemizce sözü edilen düzenleme, şartları mevcut olan belirsiz alacak davasında yapılan yargılama ile alacağın belirli hâle gelmesi durumunda hâkimin geçici talep sonucunu kesin talep sonucuna dönüştürmesi için alacaklıya süre vermesi gerektiği yönünde değerlendirilmiştir.

Hukuk devletinin asli unsurları arasında yer alan hukuki belirlilik veya güvenlik ilkesi, hukuki durumlarda belirli bir istikrarı temin etmekte ve Kamunun mahkemelere güvenine katkıda bulunmaktadır. Birbiriyle uyuşmayan mahkeme kararlarının sürüp gitmesi, yargı sistemine güveni azaltarak yargısal bir belirsizliğe ... açabilir (AİHM, ... ... ve ... .../..., B. No: 13279/05, 20.10.2011, § 57).

Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde Devlete ... duyabilmesini, Devletin de yasal düzenlemelerinde bu ... duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yalnızca yasal belirliliği değil, daha geniş anlamda hukuki belirliliği ifade etmektedir. Yasal düzenlemeye dayanarak erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir gibi niteliksel gereklilikleri karşılaması koşuluyla, mahkeme içtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleri ile de hukuki belirlilik sağlanabilir. Hukuki belirlilik ilkesinde asıl olan, bir hukuk normunun uygulanmasıyla ortaya çıkacak sonuçların o hukuk düzeninde öngörülebilir olmasıdır (AYM, 23.12.2015, 15-118).

Farklı kararların aynı mahkemeden çıkmış olması ... başına, adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmez Değişik yönlerde kararlar verilmesi ihtimali, Yargıtay ve Danıştay gibi çeşitli yüksek mahkemelerden oluşan yargı sistemimizin kaçınılmaz bir özelliği olarak kabul edilmelidir. Diğer yandan, bireylerin makul güvenlerinin korunması ve hukuki güvenlik ilkesi, içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak bahşetmez. Mahkeme içtihatlarındaki değişme yargı organlarının takdir yetkisi kapsamında kalmakta olup böyle bir değişiklik özü itibarıyla, önceki çözümün tatminkâr bulunmaması anlamına gelir. Ancak, aynı hususta daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm kurulması hâlinde, mahkemelerce, bu farklılaşmaya ilişkin makul bir açıklama getirilmesi gerekmektedir. Yüksek mahkemelerin oynaması gereken rol tam da yargı kararlarında doğabilecek içtihat farklılıklarına bir ... getirmektir. Bununla birlikte, yeni kabul edilmiş bir yasanın yorumlanmasında olduğu gibi, bazı hâllerde içtihadın müstakar hâle gelmesinin belirli bir zamana ihtiyaç duyacağı açıktır (AYM, ....01.2015, B.No: 2013/6932).

İçtihat değişikliğinin sürpriz karar yasağı çerçevesinde de değerlendirilmesi gerekir. Sürpriz karar, ilgilinin yargılamanın o ana kadarki seyrine göre haklı olarak beklemediği, umulmadık bir kararla karşılaşmasıdır. Sürpriz karar yasağı ise yargılamanın adil ve hakkaniyete uygun şekilde yürütülmesi durumunda tarafların öngöremedikleri bir kararla karşılaşmamalarını ifade eder. Sürpriz karar yasağı, hukukun gelişimine ve yeni şartlara uyarlanmasına engel olacak mutlak bir yasak olarak anlaşılmamalıdır. Şüphesiz mahkemeler yeni içtihatlar geliştirebilirler, önceki içtihatlardan farklı bir karar verilebilir, hatta yeni ve özelikle somut olayda ortaya çıkan hukuki durum bunu gerekli kılabilir. Ayrıca belirtmek gerekir ki 6100 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesi gereğince hâkimin hukuku kendiliğinden uygulaması söz konusu olduğunda sürpriz karar yasağının ihlalinden söz edilemez. Bununla birlikte mevcut içtihatlar dışında yeni bir görüş benimsenecekse öncelikle tarafların bu konuda bilgilendirmesi gerekir ( ... ..., Medeni Usul Hukukunda Hukuki Dinlenilme ..., ..., 2003, s. 185 vd.).

Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 07.07.2020 tarih ve 173 sayılı kararı ile aynı uyuşmazlıkların temyiz incelemesini yapmakla görevli 22. Hukuk Dairesinin kapatılması ve tüm işlerinin Dairemize devredilmesi üzerine, belirsiz alacak davası ile ilgili yeniden yapılan değerlendirmeler sonucunda yukarıda belirtilen ilkeler kabul edilmiştir. Dairemizin daha önce belirsiz alacak davasına ilişkin uygulaması benimsenen yeni ilkelerden farklılık arz etmekteydi. Örneğin, hukuki yararın tamamlanabilir dava şartı olduğu; hukuki yarara ilişkin dava şartının eksik olması hâlinde davanın hemen reddedilmemesi; davacıya süre verilerek dava şartının tamamlattırılması gerektiği yönünde uygulama yapılmaktaydı. Dairemizin belirsiz alacak davası ile ilgili yukarıda belirtilen yeni ilkelerinin hemen uygulamaya konulması, dairenin önceki görüşüne güvenerek dava açanlar yönünden hukuki güvenlik, hukuki belirlilik, hukuki öngörülebilirlik ve sürpriz karar yasağı ilkelerinin ihlaline ... açacaktır. Bu sebeple, benimsenen yeni görüşün Yargıtay Kararları Dergisi ya da başkaca yollarla duyurulmasından itibaren makul bir süre sonra uygulamaya konulması, Dairenin görüşüne güvenilerek açılan davalarda ise önceki uygulamaya devam edilmesi uygun görülmüştür.

Davacı, 6100 sayılı Kanun’un 107 nci maddesine göre belirsiz alacak davası açarak talepte bulunmuş, dava dilekçesinde bu husus açıkça belirtilmiş olmasına rağmen, Mahkemece davacının davasını kısmi dava olarak açtığı değerlendirilmekle davalının ıslaha karşı zamanaşımı def'i dikkate alınarak ıslah zamanaşımına göre yapılan hesaplama esas alınarak hüküm kurulmuştur.

Somut uyuşmazlıkta, davacı tarafça belirsiz alacak davası açılmıştır. Ancak yukarıda açıklandığı üzere Dairemiz tarafından daha önce verilen kararlarda hukuki yarar yokluğu sebebiyle dava şartı yokluğuna bağlı davanın reddi kararları verilmediğinden Dairenin önceki görüşüne güvenilerek belirsiz alacak davası şeklinde açılan bu davada belirtilen husus bozma nedeni yapılmamıştır.

6100 sayılı Kanun’un 107 nci maddesinin ikinci fıkrası gereğince belirsiz alacak davası açıldığında alacağın tamamı bakımından zamanaşımı kesilmiş olup talep arttırım dilekçesi ile talep edilen miktarlar zamanaşımına uğramadığından, Mahkemece davacının fazla çalışma ve hafta tatili ücret alacakları yönünden zamanaşımı def'ine değer verilerek karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

3. Fazla çalışma ve hafta tatili ücret alacağının hesaplanması noktasında taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.

Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ... sürülüp kanıtlanmadıkça imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.

Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.

İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ... sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ... değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda ise işçinin ihtirazı kayıt ... sürmesi beklenemeyeceğinden, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının her türlü delil ile ispatı mümkündür.

Fazla çalışmanın yazılı delil ya da tanıkla ispatı imkan dâhilindedir. İşyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez.

Aynı ispat kuralları hafta tatili ücret alacağı için de geçerlidir.

Somut olayda davacı dava dilekçesinde 2009 yılından sonra 08.00-17.30 saatleri arasında çalıştığını, yaz aylarında çalışmasının 19.00’a kadar devam ettiğini, gece çalışması olduğunda ise 20.00-....00 saatleri arasında çalıştığını, 15 günde bir hafta tatili yaptıklarını iddia etmiş, hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise davacının haftanın 6 günü 08.00-19.00 saatleri arasında 1 saat ara dinlenme ile 15 saat fazla çalışma yaptığı ve 15 günde bir hafta tatili gününde çalıştığının kabulü ile bir hafta 17,5 saat bir hafta 15 saat fazla çalışma yaptığı ve ayda 2 hafta tatilinde çalıştığı tespit edilmiştir. Davacı tanıklarından ...’nun hesaplanan dönem içerisinde davacıyla birlikte çalışmadığı görülmüş diğer davacı tanığı .... ise mesai saatlerinin 08.00-19.00 saatleri arasında olduğunu, vardiyalı çalıştıklarını, gece vardiyasının 20.00-....00 saatleri arasında olduğunu, 15 günde bir hafta tatili yaptıklarını beyan etmiştir.

Öncelikle dosya içerisinde davacı imzasının yer aldığı puantaj kayıtları bulunmakta olup hükme esas alınan bilirkişi raporunda bu kayıtların hiç değerlendirmeye alınmaması hatalı olduğu gibi davacının dava dilekçesinde yaz ve kış ayrımı yaparak çalışma saatlerini belirlediği ve gece çalışmasından bahsettiği; ayrıca davacı tanığı....’nin de beyanında gece çalışması olduğunu beyan ettiği görülmekle bu hususlara ilişkin olarak davacı taraftan ve davacı tanığı .... yeniden dinlenerek açıklama yapılması istenmeli ve sonucuna göre davacının fazla çalışma ve hafta tatili ücreti alacağı talepleri yeniden değerlendirilmelidir.

Öte yandan, davacı dava dilekçesinde hafta tatili günlerinde yapmış olduğu fazla çalışma ücretini, ayrıca bir kalem olarak hafta tatili fazla çalışma ücreti olarak talep etmiş olup hükme esas alınan bilirkişi raporunda hafta tatili gününde yapılan çalışma fazla çalışma içerisinde hesaplandığından hafta tatili fazla çalışma alacağının hesaplanmadığı belirtildiği hâlde Mahkemece herhangi bir gerekçe belirtilmeden hafta tatili fazla çalışma alacağının dava dilekçesinde talep edilen 100,00 TL olarak hüküm altına alınması da hatalı olup bozma sebebidir.

Sonuç

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan kararın BOZULMASINA, peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde taraflara iadesine, ....12.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.