"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
KARAR : Davanın kısmen kabulü
TEMYİZ EDENLER : Taraf vekilleri
Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen alacak davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 52. Hukuk Dairesi kararının kaldırılmasına ve İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı Bankada 18.11.1980 tarihinde çalışmaya başladığını, 01.09.2008 tarihinde emekli olduğunu, emeklilikten sonra da ara vermeksizin çalışan davacının iş sözleşmesinin şube müdürü olarak görev yapmakta iken 31.12.2015 tarihinde davalı işveren tarafından feshedildiğini, işveren aleyhine açılan işe iade davasının kabulüne ilişkin kararın Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiğini, müvekkili tarafından süresi içerisinde işe iade için başvuruda bulunulmasına rağmen işveren tarafından 15.08.2017 tarihli ihtar ile işe başlatılmayacağının bildirildiğini ileri sürerek fark kıdem tazminatı, fark ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, bireysel emeklilik işveren katkı payı alacağı, boşta geçen süreye ilişkin yemek ücreti alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında hukuki yarar bulunmadığını, zamanaşımı def'inde bulunduklarını, davacının iş sözleşmesinin 31.12.2015 tarihinde her türlü işçilik alacağı ödenmek suretiyle feshedildiğini, açılan işe iade davası sonucunda da tüm ikramiyeleri eklenmek suretiyle davacının çalışmadığı dönemlere ait ücreti ve işe başlatmama tazminatının ödendiğini, talep edilen yıllık izinlerin kullandırıldığını, geriye kalan yıllık izin ücretinin de davacıya ödendiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 15.10.2020 tarihli kararı ile; davacının 01.09.2008-31.12.2015 tarihleri arasında davalı Banka nezdinde çalıştığı, iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedilmesi üzerine açılan işe iade davası sonucunda davacının işe iadesine ve işe başlatılmaması hâlinde en çok 4 aya kadar olan ücret ve diğer hakları ile 5 aylık brüt ücreti tutarında iş güvencesi tazminatı ödenmesine karar verildiği, söz konusu kararın Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiği, davalı işverence iş sözleşmesinin kıdem ve ihbar tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona erdiği ispatlanamadığından davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazandığı, davacının kıdemi dikkate alındığında kullanılmayan bakiye 428 gün izninin olduğu, iş sözleşmesinin feshi sonrası davacıya ödenmesi gereken 4 aylık boşta geçen ücret ve diğer haklara yemek ücreti gibi parayla ölçülebilen menfaatlerin ilave edilmesi gerektiğinden davacının bilirkişi raporunda hesaplanan 4 aylık yemek ücreti alacağı ile bireysel emeklilik işveren katkı payı alacağına hak kazandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 02.11.2022 tarihli kararıyla; İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden kanuna aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairemizin 03.04.2023 tarihli kararı ile; davacının işe başlatmama tarihindeki ücretinin brüt 12.703,00 TL olduğu kabul edilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile brüt 14.859,90 TL ücret kabulünün hatalı olduğu, dava dilekçesinde son emsal ücrete göre ödenmesi gereken fark ihbar tazminatı alacağının talep edildiği, 31.12.2015 tarihinde iş sözleşmesinin feshi sırasında davacıya brüt 29.430,24 TL ihbar tazminatı ödemesi yapıldığı, 4857 sayılı İş Kanunu'nun (4857 sayılı Kanun) 17 nci maddesinde belirtilen şekilde usulüne uygun olarak ihbar süresine ait ücretin fesih sırasında peşin olarak ödendiği anlaşıldığından, dava konusu ihbar tazminatı talebinin reddine hükmedilmesi gerektiği, 2016 yılı için yemek ücretinin 12,00 TL olduğuna ilişkin emsal dosyada yer alan belgenin kapsama kazandırılması suretiyle yemek ücreti alacağı miktarının yeniden değerlendirilmesi ve herhangi bir belgenin bulunmadığının anlaşılması yahut söz konusu belgenin işbu dosya bakımından emsal teşkil etmeyeceğinin tespit edilmesi durumunda ise davacının iddiasını ispatlayamadığı kabul edilerek davalının en son kabul ettiği günlük 9,25 TL üzerinden yemek ücreti alacağının hesaplanması gerektiği, işyerinde yürürlükte bulunan İnsan Kaynakları Uygulama Esasları'nın ilk yürürlüğe girdiği tarih araştırılarak davacının işe girdiği tarihten söz konusu düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar yürürlükte bulunan İş Kanunu hükümlerine göre hak kazandığı yıllık izin süresinin hesaplanması gerekirken, işe girdiği tarihten itibaren 30 günlük yıllık izne hak kazandığı kabul edilerek hesaplama yapılmasının da hatalı olduğu; ayrıca taraflar arasındaki iş sözleşmesinin ve işyerindeki İnsan Kaynakları Uygulama Esasları'nın yıllık izne ilişkin hükümleri dikkate alındığında, cumartesi günlerinin de kullanılan yıllık izin günleri sayısına dâhil edilmesi gerektiği gerekçeleriyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına ve İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
B. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; bozma ilâmı doğrultusunda davacının işe başlatmama tazminatında hak kazandığı ücretinin brüt 12.703,00 TL olduğu, söz konusu ücrete göre işverence işe başlatılmayan davacının bakiye kıdem tazminatı alacaklısı olduğu, usulüne uygun olarak ihbar süresine ait ücretin fesih sırasında peşin olarak ödendiği anlaşıldığından, dava konusu ihbar tazminatı talebinin reddi gerektiği, dosyaya sonradan eklenen davalı işveren tarafından imzalı yazıda yemek ücreti bedelinin 12,00 TL olduğunun anlaşıldığı, davalı bankanın her ay davacıya bireysel emeklilik katkı payı ödemesi yaptığı da sabit olduğundan bireysel emeklilik katkı payı ile yemek ücretinin de 4 aylık boşta geçen süredeki alacaklar kapsamında değerlendirilmesi gerektiği; diğer yandan cumartesi günlerinin de kullanılan yıllık izin günleri sayısına dâhil edilerek yapılan ek bilirkişi raporundaki hesaplama dikkate alındığında davacının bakiye 234,5 gün yıllık izninin bulunduğu, davalı tarafça fesih sonrasında yapılan 45.833,70 TL ödeme de dikkate alındığında davacının bakiye yıllık izin ücreti alacaklısı olduğu gerekçeleriyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.
B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı vekili; müvekkilinin aylık emsal brüt ücreti 14.859,30 TL olmasına rağmen 12.703,00 TL olarak dikkate aldığından fark ihbar tazminatı alacağının reddinin hatalı olduğunu, bireysel emeklilik işveren katkı payının ve primlerin giydirilmiş brüt ücrete dâhil edilmemesi dolayısıyla giydirilmiş brüt ücretin eksik hesaplandığını ve buna bağlı olarak ihbar tazminatının reddinin hatalı olduğunu, işverence emsal nitelikteki işçilere fark ihbar tazminatı ödemelerinin yapıldığını; yıllık izin ücreti alacağının hatalı ve eksik hesaplandığını, hak kazanılan 1050 gün izin süresinden kullanılan 622 gün mahsup edilerek bakiye 428 gün yıllık izin süresinin karşılığı olarak net 122.287,69 TL yıllık izin ücreti alacağının hüküm altına alınması gerektiğini, cumartesi günlerinin yıllık izin süresine dâhil edilmesinin hatalı olduğunu, cumartesi ve pazar günleri ile ulusal bayram ve genel tatil günlerinin kullanılan yıllık izin süresinden dışlanması gerektiğini, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 30.06.2021 tarihli 2021/7110 Esas ve 2021/11084 Karar sayılı ilâmının da bu doğrultuda olduğunu, temyiz dilekçesi ekinde belirtilen diğer emsal içtihatlar doğrultusunda İlk Derece Mahkemesi kararının bozulması istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.
2. Davalı vekili; yıllık izin ücreti alacağı bakımından bozma ile oluşan usuli kazanılmış hakka aykırı karar verildiğini, davacının yıllık 30 gün izin hakkı kazandığı yönündeki tespitin kabulünün mümkün olmadığını, davacının ilk dönem çalışması emeklilik nedeni ile sona ermiş olup bu dönem tasfiye edildiğinden alacakların hesabında 31.08.2008'e kadar olan ilk dönem çalışmaya ilişkin hizmet süresinin dikkate alınmaması gerektiğini, davacıya tanınan izin süresi 4857 sayılı Kanun'un 53 üncü maddesindeki izin sürelerinden çok fazla olduğu için pazar günleri ile ulusal bayram ve genel tatil günlerinin yıllık izin süresinden dışlanmaması gerektiğini, hesaplanan prim ve yıllık izin ücretinden Sosyal Güvenlik Kurumu primi ile işsizlik primine ilişkin kesintilerin yapılmamasının hatalı olduğunu, ücret bordroları dikkate alınarak hesaplama yapılması gerektiğini, buna göre davacının bakiye kıdem tazminatı alacağının bulunmadığını, 2006 yılından itibaren hiçbir çalışana yemek ücreti adı altında bir ödeme yapılmadığı hususu dikkate alındığında yemek ücreti alacağına da itiraz ettiklerini, bireysel emeklilik işveren katkısının doğrudan davacıya yapılan bir ödeme olmadığını, sigorta poliçesini yapan sigorta firmasına ödenmekte olup davacı ödeme yaptığı sürece ödendiğinden şarta bağlı olan bu ödemenin ücret eki niteliğinde olduğu kabulü ile İlk Derece Mahkemesince hüküm altına alınmasının da hatalı olduğunu ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının bozulması istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dosya içeriğine, bozmanın mahiyeti ve kapsamına göre taraflar arasındaki uyuşmazlık, işe başlatmama tazminatı hesabında esas alınacak ücretin miktarı, davacının ihbar tazminatı farkı alacağına hak kazanıp kazanmadığı, boşta geçen süreye ilişkin yemek ücreti alacağının miktarı, yıllık izin ücreti alacağının hesaplanma şekli ve miktarına ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 371 inci maddesi.
2. 4857 sayılı Kanun'un 17, 18, 20, 21, 32, 53, 56, 57, 59 uncu maddesi hükümleri.
3. Dairemizin 14.12.2022 tarihli ve 2022/16498 Esas, 2022/16753 Karar sayılı ilâmında usuli kazanılmış hak ilkesi şu şekilde açıklanmıştır:
3. Bilindiği üzere 6100 sayılı Kanun'da usuli kazanılmış hak kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibarıyla bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
4. Mahkemenin, Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu, 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı karar). Hükmün bir kısmının bozma kapsamı dışında bırakılmasının amacı bu kısımların doğru olduğunu belirlemek, bozmanın sınırlarını çizmek ve bu şekilde usuli kazanılmış hakları oluşturup, korumaktır. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu, 04.02.1959 tarihli ve 1959/13 Esas, 1959/5 Karar sayılı karar).
4. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.02.1988 tarihli ve 1987/2-520 Esas, 1988/89 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, Yargıtayca temyiz incelemesinin yapıldığı sırada dosyada bulunan bir belgenin gözden kaçırılması, maddi hata sebebi olarak açıklanmıştır. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 Esas, 1959/5 Karar sayılı kararı ile 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı kararlarında açıklandığı üzere Yargıtayca maddi hata sonucu verilen bir karara mahkemece uyulmasına karar verilmesi hâlinde dahi usuli kazanılmış hak oluşmaz ve Yargıtayın hatalı bozma kararından dönülmesi mümkündür.
5. Dairemizin 30.06.2021 tarihli ve 2021/7110 Esas, 2021/11084 Karar sayılı ilâmı.
3. Değerlendirme
1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre taraf vekillerinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. İlk Derece Mahkemesince, Dairemizin 03.04.2023 tarihli bozma ilâmı öncesinde davalı tarafından sunulan İnsan Kaynakları Uygulama Esasları doğrultusunda davacının 01.01.1996 tarihinde önce bankada çalışmaya başlayan personel olduğundan bahisle her sene için 30 gün yıllık ücretli izin hakkına sahip olduğu kabul edilerek, bu doğrultuda 35 yıl hizmet süresi de dikkate alındığında 1.050 gün izne hak kazandığı kabulü ile yıllık izin ücreti alacağı hesaplanmıştır.
3. Dairemizin 03.04.2023 tarihli bozma ilâmının (8) nolu bendi uyarınca, "Taraflar arasında, davacı işçinin kullandırılmayan izin sürelerine ait ücretinin miktarı hususunda da ihtilaf bulunmaktadır. Somut uyuşmazlıkta, davacının tüm çalışma dönemi boyunca hak kazandığı yıllık izin süresi, işyerinde yürürlükte bulunan İnsan Kaynakları Uygulama Esasları hükümleri dikkate alınmak suretiyle davacının tüm hizmet süresi boyunca yıllık 30 gün izne hak kazandığı kabulü ile hesaplanmıştır. Öncelikle ilgili İnsan Kaynakları Uygulama Esasları'nın ilk yürürlüğe girdiği tarih araştırılarak davacının işe girdiği tarihten söz konusu düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar yürürlükte bulunan İş Kanunu hükümlerine göre hesaplanması gerekirken, işe girdiği tarihten itibaren 30 günlük yıllık izne hak kazandığı kabul edilerek hesaplama yapılması hatalı olmuştur." gerekçesiyle hak kazanılan izin süresinin yeniden değerlendirilmesi amacıyla İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
4. Ne var ki, dosya içerisindeki 1996 yılından evvel davacı tarafça kullanılan izin belgeleri incelendiğinde, davacının bu dönemlerde de 30 gün izin kullandığı sabit olduğu gibi davalı tarafça da istinaf ve temyiz dilekçelerinde hak kazanılan izin süresinin İnsan Kaynakları Uygulama Esasları'nın yürürlüğe girdiği tarihe göre belirlenmesi gerektiği yönünde açık bir itirazı da bulunmamaktadır. Davalı tarafça verilen ilk karara karşı yapılan istinaf ve temyiz itirazları davacının hak kazandığı kabul edilen 1.050 günlük yıllık izin süresine değil; kullanıldığı kabul edilen 622 günlük yıllık izin süresinin hesabına ilişkindir. İlâmın İlgili Hukuk bölümünün (4) numaralı paragrafında da açıklandığı üzere, Yargıtayca maddi hata sonucu verilen bir karara mahkemece uyulmasına karar verilmesi hâlinde dahi usuli kazanılmış hak oluşmaz ve Yargıtayın hatalı bozma kararından dönülmesi mümkündür. Buna göre İlk Derece Mahkemesince, davacının hak kazandığı yıllık izin süresinin bozma öncesinde olduğu gibi 1.050 gün olduğu kabulü ile yıllık izin ücreti alacağının yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.
5. Diğer yandan, İlk Derece Mahkemesince Dairemizin 03.04.2023 tarihli bozma ilâmı öncesinde yıllık izin ücreti alacağı bakımından hükme esas alınan 31.07.2019 tarihli ek bilirkişi raporunda, yalnızca cumartesi günleri kullanılan yıllık izin günlerinden dışlanmak suretiyle davacının 622 gün izin kullandığı kabul edilmiştir. Söz konusu hesaplamada pazar günü ile ulusal bayram ve genel tatil günleri kullanılan yıllık izin süresine dâhil edilmiş olup davacı vekilinin bu karara karşı herhangi bir itirazı bulunmamaktadır. Davalı vekilinin talebi üzerine Dairemizin 03.04.2023 tarihli bozma ilâmı ile davalının lehine olacak şekilde taraflar arasındaki iş sözleşmesi ve İnsan Kaynakları Uygulama Esasları'nın ilgili hükümleri dikkate alınarak cumartesi günlerinin de kullanılan yıllık izin günleri sayısına dâhil edilmesi gerektiği gerekçesiyle bozma yapılmıştır. Bozma sonrasında İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise, Yargıtay bozma ilâmında hafta tatili ile bayramların yıllık izin hesabında dikkate alınmasına dair gerekçe yer almadığından bu tarihlerin dışlanması gerektiği kabul edilerek hesaplama yapıldığı görülmektedir. İlâmın İlgili Hukuk bölümünün (3) numaralı paragrafında da açıklandığı üzere, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil günlerinin yıllık izinlerine dâhil edilmesine ilişkin bozma öncesindeki ilk değerlendirme istinaf ve temyiz edenin sıfatı dikkate alındığında bozma ilâmı dışında kaldığından bu husus davalı bakımından usuli kazanılmış hak oluşturmuş olup bozma sonrasında, bilirkişi raporunda belirtildiği şekilde ilgili günlerin kullanılan yıllık izin süresinden dışlanarak hesaplama yapılması da hatalı olmuştur.
6. Ayrıca İlk Derece Mahkemesince, Dairemizin 03.04.2023 tarihli bozma ilâmı öncesinde yıllık izin ücreti alacağı bakımından hükme esas alınan 31.07.2019 tarihli ek bilirkişi raporunda, bazı durumlarda davacının izninin bitip göreve başladığı tarihin de izinli kabul edilmesi sebebiyle kullanılan yıllık izin süresinin davalı lehine olacak şekilde fazla hesaplandığı görülmektedir. Örneğin, 31.07.2019 tarihli ek raporda davacının 01.06.1988-20.06.1988 günlerinde izinli olduğu kabulü ile yalnızca cumartesi günleri dışlanmak suretiyle toplam 17 gün yıllık izin kullandığı kabul edilmiştir. Dosya kapsamında yer alan bu döneme ilişkin yıllık izin belgeleri incelendiğinde, davacının 01.06.1989-19.06.1988 tarihleri arasında yıllık izin kullandığı, 20.06.1988 tarihinde işe başladığı, dolayısıyla toplam kullanılan yıllık izin süresinin 19 gün olduğu, bu günlere denk gelen 3 cumartesinin bulunduğu, bu sürelerin dışlanması ile davacının 16 gün yıllık izin süresinin bulunduğunun kabul edilmesi gerekirken işe başlanılan gün olan 20.06.1988 tarihinin de hesaplamaya dâhil edilmesi nedeniyle davacı aleyhine-davalı lehine olacak şekilde davacının 17 gün yıllık izin kullandığının kabul edildiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar bozma sonrası hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının çalışmaya başladığı günler dikkate alınmaksızın değerlendirme yapılmış ise de, İlâmın İlgili Hukuk bölümünün (3) numaralı paragrafında da açıklandığı üzere bozma öncesinde İlk Derece Mahkemesince verilen 15.10.2020 tarihli karara karşı davacının istinaf ve temyiz talebi bulunmadığı gözetildiğinde, temyiz edenin sıfatı dikkate alınarak bozma dışında kalan bu hususun da davalı bakımından usuli kazanılmış hak oluşturduğu hususu göz önünde bulundurulmalıdır. Dolayısıyla İlk Derece Mahkemesince, bozma öncesinde hükme esas alınan 31.07.2019 tarihli ek bilirkişi raporunda davacının işe başlamasına rağmen yıllık izinli olduğu kabulü ile hesaplamaya dâhil edilen sürelerin de aynı şekilde yıllık izin kullanılan günlere dâhil edilerek yeniden hesaplama yapılması gerekmektedir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgililere iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
14.10.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.