"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi
KARAR : Davanın kabulü
MAHKEMESİ : Kayseri 4. İş Mahkemesi
SAYISI : 2017/1529 E., 2021/299 K.
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı asıl 26.01.2023 tarihli dilekçesi ile davadan kısmen feragat ettiğini açıkça, kayıtsız ve şartsız olarak bildirmiştir.
Dairemizin 05.10.2023 tarihli ve 2023/16358 Esas, 2023/13873 Karar sayılı ilâmı ile; temyiz incelemesi aşamasında ortaya çıkan feragat hususunda Mahkemece ek karar verilmek üzere dosyanın hükmü veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin 07.12.2023 tarihli ek kararı ile; taleple bağlı kalınarak brüt 84.500,0 TL fazla çalışma, 12.500,00 TL brüt hafta tatili, 9.500,00 TL brüt kıdem tazminatı alacaklarının kabulüne, yıllık izin alacağı, genel tatil alacağı ve ihbar tazminatı alacaklarının feragat nedeniyle ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.
Ek karar da davalı vekili tarafından temyiz edilmekle asıl karar ve ek karar yönünden; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda; Dairemizin 11.05.2023 tarihli ve 2023/3907 Esas, 2023/6953 Karar sayılı ilâmı ile benzer bir uyuşmazlıkta temyiz aşamasında sunulan kısmi feragat dilekçesi üzerine temyiz başvurusunun kesinlik nedeniyle reddine karar verilmiş ise de somut dosya yönünden yapılan değerlendirmede; davacının, Dairemizin emsal kararında davalı işverenin dava konusu alacaklardan sorumlu tutulamayacağına dair görüşü doğrultusunda kabul edilen miktarın kesinlik sınırında kalmasını sağlayacak şekilde davasından kısmi feragat ettiği; bu şekilde temyiz denetiminden kaçındığı anlaşılmaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 2 nci maddesine göre herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Bu nedenlerle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilince temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmiş ise de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin ikinci fıkrası gereğince duruşma isteğinin miktardan reddine ve incelemenin dosya üzerinden yapılmasına karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 30.12.2008 tarihinde Hayat Havlu'ya ait işyerinde çalışmaya başladığını, Hayat Havlu'nun unvan değiştirerek ... Tekstil AŞ olduğunu, davalı tarafından daha ucuz maliyetle imalat yapabilmek için Etiyopya devletinden de teşvik alabilmek için fabrikasını Etiyopya'ya taşıma kararı aldığını, 19.01.2013 tarihinde kağıt üzerinde muvazaalı şekilde çıkışının yapıldığını, davacının kıdem ve ihbar tazminatlarının eksik ödendiğini, vize işlemlerinden sonra davacının 31.01.2013 tarihinde Etiyopya'daki fabrikada iş başı yaptığını, davacının güvenlik amiri unvanıyla çalıştığını, genel tatil ve hafta tatilleri de dâhil günlük, en az 14 saat çalıştığını, yıllık izin kullanmadığını, 16.09.2015 tarihinde hiçbir neden olmaksızın işten çıkartıldığını, davacının Etiyopya'da net 2.200,00 USD ücretle çalıştığını, ... firması ile ... Şirketi arasında organik bağ bulunduğunu belirterek davacının kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla çalışma, yıllık izin, hafta tatili ile ulusal ... ve genel tatil ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; husumet itirazı ile zamanaşımı def'inde bulunduğunu, davanın mahiyetine ilişkin itirazlarının bulunduğunu, davacının 10.09.2008 tarihinden 21.01.2013 tarihine kadar davalı Şirkette brüt 978,60 TL ücretle çalıştığını, yıllık izinlerini yönetmeliğe uygun olarak kullandığını, kullanılmayan yıllık izinlerin ise iş sözleşmesinin feshedilmesinden sonra imzalatılan ibraname doğrultusunda banka kanalıyla ödendiğini, davacının iş sözleşmesinin yaşanılan ekonomik kriz ve işyerinin kapanması nedeniyle feshedildiğini, ... Şirketi ile davalı Şirket arasında hiçbir organik bağın bulunmadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacının, davalıya ait işyerinde 17.02.2013-16.09.2015 tarihleri arasında 2 yıl 6 ay 29 gün belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalıştığı, iş sözleşmesinin davalı işverence feshedildiği, işverenin feshin haklı olduğunu ispatlayamadığı, Türkiye'de bulunan Hayat Havlu'daki çalışmasının tasfiye edildiği, bu sebeple davacının yurt dışı Etiyopya firmasında çalışmasının Türkiye'de çalışması ile birleştirilmediği, davacının bakiye yıllık ücretli izin alacağının bulunduğu, davacının bilirkişi raporunda ayrıntılı olarak belirtildiği şekilde fazla çalışma yaptığı, hafta tatili ile ulusal ... ve genel tatil günlerinde çalıştığı gerekçeleriyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
2. İlk Derece Mahkemesinin 07.12.2023 tarihli ek kararı ile; taleple bağlı kalınarak brüt 84.500,0 TL fazla çalışma, 12.500,00 TL brüt hafta tatili, 9.500,00 TL brüt kıdem tazminatı alacaklarının kabulüne, yıllık izin alacağı, genel tatil alacağı ve ihbar tazminatı alacaklarının feragat nedeniyle ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalı vekili, davacının yurtdışına çalıştığının iddia ettiği döneme ilişkin hizmet tespiti davası açması gerektiğini, husumet itirazlarının bulunduğunu, davacının davalı işyerinin işçisi olmadığını, taraflar arasında Etiyopya hukuk sisteminin hükümlerinin uygulanması gerektiğini, davacının iş görme ediminin süreklilik arz etmediği, muvazaa iddiasının doğru olmadığını, menfaat birliği içindeki tanık beyanlarına itibar edilmemesi gerektiğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesi istemi ile istinaf yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacının 17.02.2013 - 16.09.2015 tarihleri arasında davalı Şirketin organik bağı bulunduğu tespit edilen dava dışı ... firmasında çalıştığı, Türk vatandaşı olan işçinin kamu düzeni de dikkate alınarak yurt dışına gönderen Şirketin yabancı şirketle organik bağını delillendirdiğinde Türk iş hukukunun uygulanması gerektiği, dava konusu alacakların hesaplanmasında, yurt dışındaki çalışmalar yönünden banka kayıtlarındaki ücretin esas alındığı, davacının iş sözleşmesinin kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına hak kazanacak şekilde sona erdiği, davacının bilirkişi raporunda ayrıntılı olarak belirtildiği şekilde fazla çalışma yaptığı, hafta tatili ile ulusal ... ve genel tatil günlerinde çalıştığı, ödemeyen yıllık izin alacağı bulunduğu gerekçeleriyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili; istinaf dilekçesinde ileri sürülen gerekçeler ve resen dikkate alınacak nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozularak ortadan kaldırılması ve İlk Derece Mahkemesi kararının bozulması istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davacının dava dışı Şirkette geçen çalışmasından davalı Şirketin sorumlu tutulup tutulamayacağı ve davacının talep konusu işçilik hak ve alacaklarına hak kazanıp kazanmadığına ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Kanun'un 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 371 inci maddesi.
2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.09.2021 tarihli ve 2017/(22)9-3109 Esas, 2021/1075 Karar sayılı ilâmında organik bağ kavramı şu şekilde açıklanmıştır:
"...
Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasına benzeyen bir başka kavram organik bağ kavramıdır. Tüzel kişilik perdesinin aralanmasında olduğu gibi organik bağ kavramında da bir tüzel kişinin borçlarından bir başka tüzel kişinin sorumluluğuna gidilmektedir. Bu hâliyle organik bağ kavramının da kaynağını TMK’nin 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı oluşturmaktadır (Öztek/Memiş, s. 210). Ancak organik bağ kavramı, tüzel kişilik perdesinin aralanmasına göre daha geniş bir anlama sahip olsa da organik bağın varlığı, tek başına tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektirmemektedir. Başka bir deyişle şirketler arasında organik bağ tespit edilse dâhi tüzel kişilik perdesinin aralanması ve alacağın perdenin arkasındakinden de istenebilmesi için sırf alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli işlemler yapıldığının da somut verilerle ispatlanması gerekmektedir.
Şirketler arasında ortakların akraba olması tek başına organik bağ veya tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için yeterli değildir veya şirketlerin aynı faaliyeti yürütüyor olması organik bağ için yeterli değildir (Baycık, G.: İşverenin Tespitinde Birlikte İstihdam ve Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Kurumları, İş Uyuşmazlıklarında Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemeleri Kararları Değerlendirme Toplantısı (Seminer Bolu/Abant – 06 Nisan 2019), Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası, Ankara 2019, s. 20).
Şirketler arasında organik bağ olup olmadığı; şirketlerin adreslerinin aynı olması, ortaklık yapılarının ve yönetim kurullarının benzer olması veya temsilcilerinin aynı olması, faaliyet alanları, hisse devirleri, muvazaalı işlemler gibi hususlar ve somut olayın özellikleri de gözetilerek tespit edilebilir. Ancak tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında her iki şirketin faaliyet alanı, ortaklık yapısı, ortakları gibi konularda öyle büyük ve derin bir kesişme vardır ki; bu şirketlerle iş yapan kişiler nezdinde iktisadi bir bütünlük içerisinde tek bir şirketle iş yapılıyor algısı oluşmaktadır. Ayrıca üçüncü kişiler nezdinde uyandırılan bu algı neticesinde, ticaret yaparken güçlü bir yapıya sahip görüntüsü oluşturularak, şirketlerden birinin borca batırılması ya da içinin boşaltılıp iş alanının diğerine kaydırılması işlemleri tipik bir hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmelidir."
4. Dairemizin 25.01.2021 tarihli ve 2020/4849 Esas, 2021/2158 Karar sayılı, 16.02.2021 tarihli ve 2020/5367 Esas, 2021/3965 Karar sayılı, Dairemizin 01.06.2023 tarihli ve 2023/3914 Esas, 2023/8494 Karar sayılı ilâmları.
3. Değerlendirme
1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalı vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Tüzel kişiler arasında sadece organik bağ bulunması, çalışma döneminin tamamına ilişkin alacaklardan işçinin çalışmış olduğu her bir tüzel kişinin müteselsilen sorumlu olması sonucunu doğurmaz. Zira sadece organik bağın varlığı tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için yeterli değildir.
3. Grup şirketleri veya holdingler bünyesinde yer alan çalışmalar açısından; çalışma hayatında işçinin sigorta kayıtlarında yer alan işverenin dışında grubun başka şirketlerine hizmet verdiği, yine işçinin bilgisi dışında birbiri ile bağlantısı olan bu şirketler tarafından sürekli giriş çıkışlarının yapıldığı sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Sadece şirketler arasında organik bağdan söz edilerek işçilik alacaklarından aralarında bağlantı bulunan işverenlerin birlikte sorumluluğuna gidilmesi veya birden fazla şirkette geçen çalışmalar için sadece bir şirketin sorumluluğunun yeterli görülmesi mümkün değildir. Belirtmek gerekir ki aynı gruba ait olan şirketlerin aralarında organik bağ bulunması olağandır. İşçilik alacaklarının belirlenmesi noktasında, kural olarak aynı gruba ya da holdinge bağlı farklı tüzel kişiliği haiz şirketlerde geçen hizmetlerin birleştirilmesi mümkün olmaz. Bu gibi durumlarda işçilik alacaklarının hesabında, hizmetlerin değerlendirilmesi ve işverenlerin sorumluluklarının belirlenmesi için şirketler/işverenler arasında işyeri devri, iş sözleşmesi devri, asıl işveren alt işveren ilişkisi veya birlikte istihdam olgularının bulunup bulunmadığının somut olarak belirlenmesi gerekir.
4. Türk uyruklu kişilerin yabancı ülkelerde o ülke vatandaşları ya da şirketleriyle birlikte kurdukları şirketler aracılığıyla aldıkları işler kapsamında çalıştırdıkları Türk işçilerinin alacaklarından yabancı kişinin şirketteki pay durumuna göre Türk firmasının sorumluluğunun irdelenmesi gerekir. Yurt dışında kurulan firmanın hâkim ortağı Türk firması ise yurt dışında bu işyerinde çalıştırılan işçiler yönünden hâkim ortağın sorumluluğuna gidilmesi mümkündür. Yabancı kişinin ortaklığı; gerçek bir ortaklık olmayıp o ülkede iş yapabilmek amacıyla salt bir formalitenin yerine getirilmesinden ibaret ise işçilik alacaklarına karşı tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınmak, hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilir. Bu durumda Türk firmasının sorumluluğu söz konusu olur.
5. Bu açıklamalara göre somut olay değerlendirilecek olursa; davacının 10.09.2008-21.01.2013 tarihleri arasında davalı Şirket bünyesinde Türkiye'de ve 17.02.2013-16.09.2015 tarihleri arasında Etiyopya’da kurulan dava dışı ... (Manufacturing Private Limited Company- ... Özel İmalat Limited Şirketi) Şirketine ait Etiyopya’daki işyerinde çalıştığı anlaşılmaktadır. Davacı taraf; davalı Şirketin, dava dışı Şirketin büyük ortağı olduğunu ve aralarındaki organik bağ nedeniyle davalı Şirketin davacının yurt dışında geçen çalışmalardan sorumlu tutulması gerektiğini iddia ederek somut davayı açmıştır. Davalı Şirket ise davacının yabancı ülke mevzuatına göre kurulan ve farklı bir tüzel kişilik olan dava dışı Şirketle yaptığı iş sözleşmesinden doğan alacaklardan sorumlu tutulamayacaklarını savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesince bu iki Şirket arasında organik bağ bulunduğu gerekçesiyle, davalı Şirketin dava dışı ... Firmasında geçen çalışma süresine ilişkin tazminat ve alacaklardan sorumlu olduğu kabul edilmiş ise de ulaşılan sonuç hatalıdır.
6. Öncelikle belirtmek gerekir ki davalı Şirket ile dava dışı yabancı Şirket arasında salt organik bağ bulunması sorumluluğun oluşması için yeterli değildir. Dosya kapsamında mevcut taraf beyanlarından davacının davalı Şirkete ait işyerinde 10.09.2008-21.01.2013 tarihleri arasında geçen çalışma süresine ilişkin iş sözleşmesinin feshedildiği ve davacıya bir kısım işçilik alacağı ödemelerinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacı, yaklaşık bir ay sonra dava dışı Şirkete ait Etiyopya’daki işyerinde çalışmaya başlamış ve bu sözleşmesi de 16.09.2015 tarihinde sona ermiştir. Diğer taraftan davalı Şirket, dava dışı Şirkette %15 oranında pay sahibi olup anılan Şirketin hâkim ortağı konumunda da değildir. Bu durumda tüzel kişi yabancı işverenin çalıştırdığı işçilerin alacaklarından tüzel kişiliğin ortağı olan davalı Şirketin sorumlu tutulması mümkün değildir. Davalı Şirket ile dava dışı Şirket arasında birlikte işverenlik, işyeri devri veya asıl işveren alt işveren ilişkisi gibi bir hukuki ilişkinin varlığı da iddia ve ispat edilmiş değildir. Açıklanan sebeplerle davalı ... Teknik Tekstil San. Tic. AŞ'nin davacının dava dışı ... Şirketinde geçen çalışmalarından sorumlu tutulamayacağı gözetilmeden yazılı şekilde sonuca gidilmesi hatalıdır.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
29.02.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.