Logo

9. Hukuk Dairesi2025/1820 E. 2025/2667 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Arabuluculuk anlaşma tutanağına bağlanmış hususların, tutanağın iptali davası açılmadan doğrudan işe iade davasında ön sorun olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği.

Gerekçe ve Sonuç: 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun 18/5. maddesi gereğince, arabuluculuk anlaşma belgesine bağlanan konularda, anlaşmanın geçersizliğine ilişkin bir dava açılıp kesin hüküm elde edilmeden, o konular hakkında dava açılamayacağı ve bu sebeple arabuluculuk anlaşma tutanağının geçersizliğinin işe iade davasında ön sorun olarak değerlendirilemeyeceği gözetilerek, Bölge Adliye Mahkemesi'nin direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2024/1467 E., 2024/1727 K.

İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 54. İş Mahkemesi

SAYISI : 2023/8 E., 2024/67 K.

Taraflar arasındaki işe iade davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacının istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin temyiz dilekçesi maddi hatanın düzeltilmesi dilekçesi olarak kabul edilerek Bölge Adliye Mahkemesince 23.10.2024 tarihli ek karar ile maddi hatanın düzeltilmesi talebinin reddine karar verilmiştir.

Ek karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

25.10.2017 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun (7036 sayılı Kanun) 8/1-(a) hükmü gereğince 4857 sayılı İş Kanunu'nun 20. maddesi uyarınca açılan fesih bildirimine itiraz davalarında verilen kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamaz. Aynı Kanun'un geçici 1/4 hükmünde de ilk derece mahkemeleri tarafından bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önce verilen kararların karar tarihindeki kanun yoluna ilişkin hükümlere tâbi olduğu hususu düzenlenmiştir. Belirtilen düzenlemeler uyarınca ilk derece mahkemelerinden 25.10.2017 tarihinden sonra verilen işe iade davalarındaki kararlar hakkında bölge adliye mahkemesi kararları kesindir, bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamaz.

Diğer taraftan maddi hatanın düzeltilmesi talep edilen asıl karar kesin ise maddi hatanın düzeltilmesi talebi üzerine verilen ek karar da asıl karar gibi kesindir; yani temyiz edilemez.

Somut uyuşmazlıkta, iş sözleşmesi feshedilen davacı ihtiyari arabuluculuk anlaşma belgesinin iptali ile feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesini talep etmiş; Mahkemece davacının iptalini istediği ihtiyari arabuluculuk anlaşma belgesinin geçerli olup olmadığı hususu, işe iade davasında ön sorun olarak incelendikten sonra davanın reddine karar verilmiştir.

Bu durumda kararın kesin olup olmadığının tespiti bakımından, dava konusu asıl talep hakkında verilecek kararın temyizi kâbil olup olmadığının dikkate alınması gerekmektedir.

Dosya içeriğine göre, işe iade talepli somut davada İlk Derece Mahkemesinin karar tarihi 25.10.2017 tarihinden sonra olduğundan; Bölge Adliye Mahkemesince verilen asıl karar kesindir, bu karara karşı temyiz yoluna başvurulamaz.

Diğer taraftan Bölge Adliye Mahkemesince verilen ek karar da asıl karar gibi kesin olup temyiz olunamayacağından, davacı vekilinin ek karara yönelik temyiz isteminin de reddine karar vermek gerekir.

KARAR

Açıklanan sebeple;

Davacı vekilinin asıl ve ek karara yönelik temyiz dilekçelerinin REDDİNE,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,13.03.2025 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

K A R Ş I O Y

Arabuluculuk anlaşma tutanağına bağlanmış işçilik alacaklarının anlaşma tutanağına rağmen dava konusu edilip edilemeyeceği ve edilebilecekse bunun koşulları uyuşmazlık konusudur.

Bu hususa ilişkin olarak mevzuat hükümleri incelendiğinde karşımıza çıkan hükümler, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'na (6325 sayılı Kanun) 7036 sayılı Kanun'un 24. maddesi ile eklenen ve 4. fıkra bakımından 7445 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 35. maddesiyle değiştirilen 18/4-5 hükümleridir.

6325 sayılı Kanun'un 18/4 hükmüne göre “Kanunlarda icra edilebilirlik şerhi alınmasının zorunlu kılındığı hâller hariç, taraflar ve avukatları ile arabulucunun, ticari uyuşmazlıklar bakımından ise avukatlar ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilâm niteliğinde belge sayılır.”

Aynı Kanun'un 18/5 hükmü ise “Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz.” şeklindedir.

Yukarıya alınan maddelerin gerekçesi ise sırasıyla;

“6325 sayılı Kanunun 18 inci maddesine eklenen dördüncü fıkra ile, taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesinin, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilâm niteliğinde belge sayılacağı hükme bağlanmaktadır. Bu düzenleme yapılırken 19.03.1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 'Uzlaşma sağlama' başlıklı 35/A maddesi dikkate alınmaktadır. Zira bu maddede 'Avukatlar dava açılmadan veya dava açılmış olup da henüz duruşma başlamadan önce kendilerine intikal eden iş ve davalarda, tarafların kendi iradeleriyle istem sonucu elde edebilecekleri konulara inhisar etmek kaydıyla, müvekkilleriyle birlikte karşı tarafı uzlaşmaya davet edebilirler. Karşı taraf bu davete icabet eder ve uzlaşma sağlanırsa, uzlaşma konusunu, yerini, tarihini, karşılıklı yerine getirmeleri gereken hususları içeren tutanak, avukatlar ile müvekkilleri tarafından birlikte imza altına alınır. Bu tutanaklar 09.06.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesi anlamında ilâm niteliğindedir.' hükmü yer almaktadır.”

“6325 sayılı Kanunun 18 inci maddesine eklenen beşinci fıkra ile, arabulucu huzurunda anlaşılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamayacağı hüküm altına alınmaktadır. Anlaşılan hususların bilahare dava edilemeyeceği dikkate alındığında arabulucu tarafından düzenlenecek ve taraflar ve varsa temsilcileri veya avukatları tarafından imzalanacak anlaşma tutanağında 'anlaşılan hususların' net bir şekilde ortaya konulmasında zorunluluk bulunmaktadır. Örneğin işçi ve işveren tarafı kıdem ve ihbar tazminatı ile fazla mesai ücreti konusunda anlaştıklarında arabulucunun bu kalemleri ayrıca ve açıkça tutanağa bağlamasında fayda görülmektedir. Anlaşma tutanağının içeriğinden 'anlaşılan hususlar' net bir şekilde görülebilmeli ve bilahare dava açma yasağına tâbi olan bu hususlar tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça tespit edilebilmelidir.” şeklindedir.

Arabuluculuk anlaşma tutanağının ilâm niteliğinde belge kabul edilmesi, “Anlaşılan hususlarda taraflarca dava açılamaz.” şeklindeki hüküm, 18. maddenin 4 ve 5. fıkralarının gerekçesi ve 6325 sayılı Kanun'un TBMM’de 07.06.2012 tarihinde kabul edilen ilk metninde yer almayan 18. maddenin 4 ve 5. fıkralarının görülen ihtiyaç ve lüzum üzerine yaklaşık beş yıl sonra çıkarılan 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 24. maddesiyle Kanun'a eklenmiş olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, kanun koyucunun açık iradesinin arabulucu önünde konuşulup anlaşma tutanağına bağlanan hususların, arabuluculuk anlaşma tutanağı hukuken geçerliliğini yitirmeden hiçbir şartta dava konusu edilmesine müsade etmemek olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır.

Hiç kuşkusuz anlaşma tutanağındaki imzanın sahteliğinin veya taraflardan birisinin iradesinin fesada uğratılmış olduğunun veya arabuluculuk görüşmesinin usulüne uygun yapılmadığının tespiti durumunda, anlaşma tutanağının iptal edilmesi mümkündür ve iptal kararının kesinleşmesi ile birlikte yukarıda değinilen dava açma yasağı ortadan kalkacağından iptal edilen anlaşma tutanağındaki hususlar dava konusu edilebilecektir.

Anlaşma tutanağının sahteliği veya irade fesadı ile sakatlığı veya arabuluculuk görüşmesinin usulüne uygun yapılmadığı iddiası, doğrudan doğruya açılacak bir alacak veya işe iade davasında görülmesi mümkün bir ön sorun mudur yoksa işe iade veya alacak davasından önce ve bağımsız bir dava olarak açılması zorunlu mudur sorusunun cevabı uyuşmazlığın özüne tekabül etmektedir.

Kanunun anlaşılan hususlarda dava açılamaz şeklindeki net ve emredici hükmü ile aynı doğrultudaki gerekçesi ve anlaşma tutanağını ilâm niteliğindeki belgelerden sayan yaklaşımı karşısında, dava açma yasağı ortadan kalkmadan yani arabuluculuk tutanağı iptal edilip bu karar kesinleşmeden anlaşma tutanağına konu hususlarda dava açılması mümkün olmadığından, bu hususun doğrudan doğruya açılacak işe iade veya alacak davası içerisinde ön sorun olarak tartışılıp karara bağlanmasına yasal olanak bulunmamaktadır. Kanunun açık hükmünün olduğu yerde yorum veya işçi lehine yorum gibi argümanlarla açık kanun hükmü boşa çıkarılamaz. Bu aşamada hemen belirtmek gerekir ki, eğer 6325 sayılı Kanun ilk çıkarıldığı hâliyle kalsaydı yani yaklaşık beş yıl sonra 7036 sayılı Kanun'un 24. maddesi ile 18. maddeye eklenen 5. fıkra olmasaydı hiç kuşkusuz arabuluculuk anlaşma tutanağının geçerli olup olmadığı ilgisine göre açılacak işe iade veya alacak davasında ön sorun olarak incelenebilirdi. Ancak açıkça belli ki kanun koyucu tam da bu olasılığı engellemek için bilinçli bir tercihle yukarıda değinilen ek maddeyi 6325 sayılı Kanun'a monte etmiştir. Kanun koyucunun iradesi ve kanun hükmü bu kadar açıkken bu yasal değişiklik yapılmamış gibi davranmaya devam etmenin de izahı yoktur.

Bu hususta bir diğer görüş de iptal davasının ön sorun olarak ele alınamayacağını benimseyip müstakil dava niteliğini kabul etmekle birlikte, anlaşma tutanağının iptali davası ile duruma göre anlaşma tutanağının konusunu oluşturan işe iade veya alacak davasının birlikte açılabileceği ancak bu durumda müstakil iki davanın varlığı nedeniyle her ikisi bakımından da (işin doğası gereği önce iptal davası ile ilgili karar verilecektir) ayrı ayrı hüküm kurmak gerektiği şeklindedir ki, bu görüşe de katılmak mümkün değildir. Şöyle ki; yukarıda da izah olunduğu üzere anlaşma tutanağının hukuken varlığını sürdürdüğü herhangi bir zaman dilimi içerisinde kanundan kaynaklanan dava açma yasağı nedeniyle anlaşma tutanağının konusu olan hususların dava konusu edilmesi mümkün değildir. İlgili kanun hükmü bu durumu açıkça ve yoruma imkan bırakmayacak netlikte düzenlemiştir. Meseleyi bir örnek üzerinden açıklamak gerekirse örneğin, arabuluculuk anlaşma tutanağına bağlanmış kıdem tazminatı bakımından, hem arabuluculuk anlaşma tutanağının irade fesadı nedeniyle iptali ve hem de bakiye kıdem tazminatının tahsili talepli davada, anlaşma tutanağının konusu kıdem tazminatının dava edildiği tarih nedir? Hiç kuşkusuz anlaşma tutanağının iptalinin istendiği tarihtir. Peki bu tarih itibarıyla arabuluculuk anlaşma tutanağı hukuken geçersiz midir? Yine hiç kuşkusuz henüz iptal edilip bu yöndeki karar kesinleşmediği için arabuluculuk anlaşma tutanağı hukuken geçerliliğini devam ettirmektedir. Peki arabuluculuk anlaşma tutanağı hukuken geçerliyken anlaşma tutanağına konu husus dava konusu edilebilir mi? 6325 sayılı Kanun'un 18/5 hükmündeki açık ve kesin emredici düzenleme nedeniyle edilemez.

Meselenin tartışılması gereken bir diğer yönü de davanın miktarı veya türü bakımından kesinlik hususudur.

Bu hususta da iki farklı görüş ortaya çıkmış olup Dairemizin çoğunluk görüşü, iptal davası ile duruma göre işe iade veya alacak davası birlikte açılmış ve mahkemenin de iptal istemi ve sonrasındaki dava bakımından ayrı ayrı hüküm kurduğu hâl ile arabuluculuk anlaşma tutanağının neden geçersiz olduğunu izahla birlikte ayrıca iptal talebinde bulunulmayan ve doğrudan işe iade veya alacak talep edilen davalarda, mahkemenin arabuluculuk anlaşma tutanağının geçersizliği iddiasını ön sorun olarak inceleyip bu yönde hüküm fıkrası kurmadan doğrudan diğer taleple ilgili karar verdiği durumda, arabuluculuk anlaşma tutanağının geçersizliği hususunun bağımsız bir dava olmayıp diğer davada değerlendirilmesi gereken ön sorun olduğu, buna bağlı olarak da ön sorun olarak incelenecek bağımsız bir dava olmayan geçersizlik hususunun kesinliğe etkisi olmadığı şeklindedir ki kanaatimizce burada ulaşılan sonuçta hukuka uygun değildir. Konunun daha iyi anlaşılması bakımından yine örnek vermek gerekirse, işe iade hususunda arabulucuya gitmiş ve arabuluculuk görüşmesi anlaşma ile sonuçlanmış işçinin, iradesinin fesada uğratıldığını iddia edip arabuluculuk anlaşma tutanağının iptalini ve işe iadesini veya geçersizliğin nedenlerini açıkladıktan sonra arabuluculuk anlaşma tutanağının iptalini istemeden doğrudan işe iadesine karar verilmesini istediği bir davada, mahkeme iptal/geçersizlik hususunu ister ön sorun olarak değerlendirmiş isterse iptal/geçersizlik hususu ile işe iadeyi ayrı iki dava olarak niteleyip iki ayrı hüküm kurmuş olsun, bölge adliye mahkemelerinin işe iadeye dair verecekleri kararlar tür itibarıyla temyizi kabil kararlardan olmadığı için bu kararın Yargıtay tarafından incelenemeyeceği yönündedir. Keza konu işe iade değilde alacak ise bu defada temyiz edenin sıfatına göre bakılması gereken ret veya kabul miktarı temyiz sınırının altında ise temyiz incelemesinin miktar bakımından kesinlik nedeniyle yapılamayacağı yönündedir.

Yukarıda birkaç kez izah edildiği üzere arabuluculuk anlaşma tutanağına bağlanan hususlarda söz konusu anlaşma tutanağı açılacak bağımsız bir davada iptal ettirilip kararın kesinleşmesi sağlanmadan dava açılamaz. Davanın bağımsız iptal davası olarak açılması hâlinde verilecek karar tür itibarıyla temyize tâbi olduğu gibi bir miktar söz konusu olmadığı için miktar bakımından kesinliğe de takılmayacak ve her hâlde temyizen incelenmesi mümkün olacaktır. Bizce birlikte dava açılması yine yukarıda izah ettiğimiz üzere mümkün olmamakla birlikte bir an için mümkün olduğunu düşündüğümüzde de tek başına iptal davası iken temyizi kabil olan bir kararın yanına ilave bir dava geldi diye temyizi kabil olmaktan çıktığını düşünmenin hukuki ve mantıki bir dayanağı da bulunmamaktadır.

Yine yukarıda izah edildiği üzere birlikte açılan davalarda iptal/geçersizlik hususunun ayrı bir dava olmayıp diğer davada çözümlenmesi gereken ön sorun olduğu görüşüne katılmamız ve temyiz/kesinlik meselesine bu gözle bakmamız mümkün değildir.

Kabul ettiğimiz görüşün, müstakil açılacak iptal davasının yıllar sonra kesinleşeceği gerçeği karşısında, işçinin bu zaman zarfında alacaklarının zamanaşımına uğrama riski ile alacağına oldukça geç kavuşma riskini barındırması hususunda gelmesi muhtemel eleştiriler bakımından da konunun açıklığa kavuşturulmasında fayda vardır. Öncelikle açık ve kesin bir kanun hükmünün uygulanmasından sosyal kaygılarla imtina edilemez. Diğer taraftan dava açmanın kanunen yasak olduğu dönem bakımından dava zaman aşımının işlemeye devam ettiği de işin mahiyeti gereği düşünülemez; kaldı ki 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 153/6 hükmü de bu konu bakımından değerlendirilmeli ve tartışılmalıdır.

Son olarak değinilmesi gereken bir husus da 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 208/3 hükmündeki “Bir belgenin sahteliğini iddia eden kimse, bunu aynı mahkemede ön sorun şeklinde ileri sürebileceği gibi, bu konuda ayrı bir dava da açabilir” hükmüdür. Buradaki düzenleme “bunu aynı mahkemede ön sorun olarak ileri sürebileceği gibi” ifadesinden de açıkça anlaşılacağı üzere görülmekte olan bir davada taraflardan birisi tarafından sunulan delil niteliğindeki belgeye ilişkin olup, ilâm niteliğindeki belgelerden sayılan ve dava açma engeli teşkil eden arabuluculuk anlaşma tutanağının bu kapsamda değerlendirilmesi kanaatimizce mümkün değildir. Çünkü birisi dava açılmasına engel teşkil etmeyen ama davanın sonucunu etkileyebilecek bir delilken, diğeri doğrudan doğruya davanın açılmasına kanunen engel olan ilâm niteliğinde bir belgedir. Mahiyeti gereği de açılmış bir davada sonradan ileri sürülmesinden ziyade dava açılırken başlangıçta davacı tarafından getirilmesi beklenir. Aynı zamanda bu düzenleme sadece sahtecilik (imza inkarı) iddiasına ilişkin olup irade fesadı iddiasını ve diğer hususları kapsamaz. Diğer taraftan 6100 sayılı Kanun'un bu hükmü karşısında özel hüküm olduğu tartışmasız olan 6325 sayılı Kanun'un 18/5 hükmünün varlığı karşısında uygulanma imkânı yoktur ve anılan madde hükmü nedeniyle arabuluculuk anlaşma tutanağının iptaline ilişkin davanın müstakil bir dava olarak açılması zorunludur.

Sonuç olarak toparlamak gerekirse;

6325 sayılı Kanun'un 18. maddesinin 5. fıkrasındaki açık hüküm nedeniyle, arabuluculuk anlaşma tutanağına bağlanan konularda sahtecilik, irade fesadı veya arabuluculuk sürecinde usulsüzlük iddiasında bulunarak dava açmak isteyen kimse öncelikle müstakil bir arabuluculuk anlaşma tutanağının iptali davası açmalı, eğer tutanağın iptaline karar verilir ve bu karar kesinleşirse ancak bu kesinleşmeden sonra arabuluculuk anlaşma tutanağına konu hususlarda dava açılabilmelidir.

Arabuluculuk anlaşma tutanağının geçersizliği doğrudan açılmış bir alacak veya işe iade davasında ön sorun olarak değerlendirilemez.

Arabuluculuk anlaşma tutanağının iptali ile buna bağlı olarak işe iade veya alacak talepli iki dava, dava yığılması şeklinde birlikte açılamaz ve görülemez. Birlikte açılan davalar bakımından hukuki vasıflandırma adı altında veya başka bir yöntemle iptal istemli dava diğer davanın ön sorunu olarak nitelendirilemez.

Birlikte açılan davalarda duruma göre işe iade veya alacak davası tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmeli ve bu talep bakımından dava tarihi itibarıyla 6325 sayılı Kanun'un 18/5 hükmünün dava açılmasına izin vermemesi gerekçe gösterilerek usulden ret kararı verilmelidir.

Arabuluculuk anlaşma tutanağının iptali/geçersizliği hususu, bağlantılı diğer davada değerlendirilmesi gereken ön sorun olamayacağından, her ne şekilde açılırsa ve her ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın, sadece arabuluculuk tutanağının iptali istemli bağımsız bir dava kabul edilmesi gereken talep nedeniyle verilecek her türlü karara karşı her durumda temyiz yolunun açık olduğu kabul edilmelidir.

Arabuluculuk görüşmesi sonrasında anlaşmaya varılamadığına dair düzenlenmiş tutanak eklenerek açılan davada aynı talepler bakımından daha önce arabuluculuk anlaşma tutanağı düzenlendiğinin yargılama esnasında ortaya çıkması durumunda 6325 sayılı Kanun'un 18/5 hükmünün dava açılmasına izin vermemesi gerekçe gösterilerek usulden ret kararı verilmelidir. Bu durum dava dilekçesinde açıklanıp anlaşma tutanağının iptali istendikten sonra anlaşmaya varılamadığına dair tutanağa bağlı olarak talepte bulunulmuş olması hâlinde ise iptal istemi tefrik edilip ayrı bir esasa kayıtla davaya devam olunmalı diğer dava ise yine aynı şekilde yukarıdaki gerekçeyle usulden reddolunmalıdır.

Usulüne uygun şekilde bağımsız olarak açılacak iptal davasının görülmesi süresince zamanaşımı süresinin durduğu kabul edilmelidir.

Somut olay özelinde ise, arabuluculuk anlaşma tutanağının iptali ile işe iade davasının birlikte açılabileceği ve bu davada arabuluculuk anlaşma tutanağının iptali isteminin ön sorun olarak değerlendirilebileceği şeklindeki sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.