"İçtihat Metni"
Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan silahlı örgüte yardım etme suçundan sanıklar ... ve ...’nun TCK’nın 220/7. maddesi uyarınca aynı Kanun’un 220/2-3 ve 62/1. maddeleri gereğince 1 yıl 15 gün hapis cezası; nitelikli yağma suçundan sanık ...’ın TCK’nın 38/1. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 149/1-c-f-g ve 62/1. maddeleri gereğince 10 yıl hapis cezası; teşebbüs aşamasında kalmış nitelikli yağma suçundan sanık ...’nun TCK’nın 37. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 149/1-c-f-g, 35/2 ve 62/1. maddeleri gereğince 5 yıl hapis cezası; tehdit suçundan sanık ...’nun TCK’nın 37/2. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 106/2-c-d, 43/1-2 ve 62/1. maddeleri gereğince 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, ayrıca sanıkların TCK'nın 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca hak yoksunluklarına, cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin İstanbul (Kapatılan) 12. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK’nın 250. maddesi ile görevli) verilen 27.06.2008 tarihli ve 228-184 sayılı hükümlerin, sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 03.01.2012 tarih ve 4425-1 sayı ile; onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 18.12.2012 tarih ve 287541 sayı ile;
“1- Alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektiren yağma suçundan yargılanan sanığın bizzat duruşmada, müdafisi de hazır bulundurulmak suretiyle savunması alınmadan, talimatla alınan savunması ile yetinilmek suretiyle CMK’nın 193, 196 ve 150/3. maddelerine aykırı davranılması,
2- Alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezası gerektiren suçtan yargılanan sanığın, baro tarafından atanan müdafisinin ilk celseye katılmasından sonra, duruşmaları takip etmediği ve görevini yerine getirmekten kaçındığının anlaşılması karşısında, CMK’nın 151/1. maddesine göre, mahkemece derhal başka bir müdafi görevlendirilmesi için gerekli işlemi yapması gerekirken yargılamaya devamla ve müdafisinin yokluğunda hüküm kurulmak suretiyle sanığın savunma hakkının kısıtlanması,
3- İddianamede 5237 sayılı TCK’nın 106/2-d. maddesinin uygulanması istendiği halde, ek savunma hakkı verilmeden, aynı Kanun’un 149/1-c,f,g. madde ve fıkraları ile uygulama yapılarak 5271 sayılı CMK’nın 226. maddesine aykırı davranılması,” isabetsizliklerinden dolayı sanık ... hakkında kurulan mahkûmiyet hükümlerinin bozulması gerektiği görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 11.01.2013 tarih ve 28956-52 sayı ile; itiraz nedenleri yerinde görülerek sanık ... Söğütoğlu hakkında kurulan mahkûmiyet hükümlerinin,
“1- Alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektiren yağma suçundan yargılanan sanığın bizzat duruşmada müdafisi de hazır bulundurulmak suretiyle savunması alınmadan, talimatla alınan savunması ile yetinilerek 5271 sayılı CMK'nın 193-196, 150/3. maddelerine aykırı davranılması,
2- Alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezası gerektiren suçtan yargılanan sanığın baro tarafından atanan müdafisinin ilk celseye katılmasından sonra duruşmaları takip etmediği ve görevini yerine getirmekten kaçındığının anlaşılması karşısında 5271 sayılı CMK'nın 151/1. maddesine göre, mahkemece derhal başka bir müdafi görevlendirilmesi için gerekli işlemi yapması gerekirken yargılamaya devamla ve müdafisinin yokluğunda hüküm kurulmak suretiyle savunma hakkının kısıtlanmış olması,
3- İddianamede 5237 sayılı TCK'nın 106/2-d (2 kez) maddesinin uygulanması istendiği halde ek savunma hakkı verilmeden, aynı Kanun’un 149/1-c-f-g, 35/2 madde ve fıkraları ile uygulama yapılarak 5271 sayılı CMK'nın 226. maddesine aykırı davranılması,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Yerel Mahkemece sanık ...’nun suç işlemek amacıyla kurulmuş olan silahlı örgüte yardım etme suçundan TCK’nın 220/7. maddesi uyarınca aynı Kanun’un 220/2-3, 220/7 ve 62/1. maddeleri gereğince 11 ay 7 gün hapis cezası; teşebbüs aşamasında kalmış nitelikli yağma suçundan TCK’nın 37. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 149/1-c-f-g, 35/1-2 ve 62/1. maddeleri gereğince 5 yıl hapis cezası; tehdit suçundan TCK’nın 37/2. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 106/2-c-d, 43/1-2 ve 62/1. maddeleri gereğince 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, ayrıca sanığın TCK'nın 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 26.11.2013 tarihli ve 105-189 sayılı hükümlerin, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 06.04.2016 tarih ve 14166-2834 sayı ile; TCK’nın 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 12.05.2016 tarih ve 45117 sayı ile;
“Dosyada mevcut adli sicil kayıtlarına göre sanık ... (Subaşı)'nın sabıka kaydı bulunmamaktadır. Sanık ...'nun sabıka kaydına konu mahkûmiyeti 30.09.1997 yılında infaz edilmiş 3167 sayılı Kanun’un 13/1 ve 765 sayılı TCK'nın 119. maddelerine aykırılık suçundan hükmedilen ağır (adli) para cezasıdır ve bu mahkûmiyeti tekerrüre esas oluşturmamaktadır.
5237 sayılı TCK'nın 58/9. maddesinin, örgüt mensubu suçlu hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına hükmedileceği hükmünü içerdiği, anılan hükmün örgüt mensubu olma kanuni sonucundan mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak uygulanan infaza ilişkin bir düzenleme olduğu ve aynı Yasanın ‘Tanımlar’ başlıklı 6/1-j maddesine göre ‘örgüt mensubu suçlu’ deyiminden ‘bir suç örgütünü kuran, yöneten, örgüte katılan veya örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek başına suç işleyen kişinin’ anlaşılacağı, buna göre 5237 sayılı TCK’nın 220. maddesi kapsamındaki suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün üyesi olanlar hakkında 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 107/4. maddesinde gösterilen koşullu salıverilme süresi ve aynı maddede düzenlenen infaz rejiminin uygulanacağı dikkate alındığında; sanıklar ... (...) ve ... hakkında 5271 sayılı TCK'nın 58/9. maddesinin uygulanamayacağı, mahkemenin bu yöndeki uygulamasının hatalı olduğu,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 01.06.2016 tarih ve 3946-4630 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş olan silahlı örgüte yardım etme ve nitelikli yağma suçundan kurulan mahkumiyet hükümleri ile sanık ... hakkında tehdit, teşebbüs aşamasında kalmış nitelikli yağma ve suç işlemek amacıyla kurulmuş olan silahlı örgüte yardım etme suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suç tarihinde tekerrüre esas sabıkaları bulunmayan sanık ... hakkında teşebbüs aşamasında kalmış nitelikli yağma, tehdit ve suç işlemek amacıyla kurulmuş olan silahlı örgüte yardım etme; sanık ... hakkında ise nitelikli yağma ve suç işlemek amacıyla kurulmuş olan silahlı örgüte yardım etme suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri yönünden TCK'nın 58. maddesinin 9. fıkrası uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezalarının infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianameyle, kendisine “Dayı” diye hitap edilen inceleme dışı sanık ...’in liderliğinde silahlı suç örgütü kurulduğu, inceleme dışı sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...’ün bu örgüte üye oldukları, örgütte hiyerarşik bir yapı ve ortak eylem paylaşımı bulunduğu ve tüm eylemlerin örgüt lideri ...’in bilgi ve talimatı doğrultusunda gerçekleştirildiği, örgütün haksız kazanç elde etmek amacıyla muhataplarına cebir, şiddet ve baskı uyguladıkları, bu kapsamda birden fazla eylem gerçekleştirdikleri, örgüt faaliyeti çerçevesinde gerçekleştirildiği belirtilen bu eylemler arasında;
a- Sanık ...’nin, katılan ...’ın eşinin akrabası ve aynı zamanda eski iş ortağı olduğu, kendisine ait figürasyon alanında faaliyet gösteren şirketinin bulunduğu, Samanyolu Televizyonundan bazı yetkililerin katılan ...’ı arayarak, daha önce sanık ...’nin figürasyon şirketi ile çalıştıklarını, ancak onunla sorun yaşadıklarını söyleyip katılan ile çalışmak istediklerini bildirdikleri, bu durumdan haberdar olan sanık ...’nin, örgüt üyesi inceleme dışı sanık ... ile görüşerek katılanı tehdit edip bu işi almalarına engel olmalarını istediği, bunun üzerine ...in katılanı arayarak “Samanyolu Televizyonundan iş almışsınız, gel bu işi biraz konuşalım.” dediği, konuşmalardan tedirgin olan katılanın söz konusu işi almaktan vazgeçerek bu durumu ...e ilettiği, inceleme dışı sanık ...’in de ...e ait telefonla katılanı arayarak “Samanyolu Televizyonunun dizi konusu ne oldu? Bu konu ile ilgili görüşelim. Mineler, ...’e bu olayla ilgili bir araba almışlar.” diyerek katılanı tehdit ettiği, ayrıca 28.03.2006 tarihinde saat 22.54 sıralarında Kemal ile telefonda görüşerek “O zaman bunun bir aklını alalım.” diyerek katılanın tehdit edilmesi hususunda örgüt kapsamında hareket edeceklerini kararlaştırdıkları, ...in katılanı sürekli arayarak kendisine cep telefonu ve para göndermesi hususunda tehdit etmeye başladığı, inceleme dışı sanık ... hakkında “...’ı beynine yaz, Rizeli’dir, hemşehrim 50 kolpacıyı s....yl. bezbol topu gibi atar, bu adamı karşına değil arkana al.” diyerek gözdağı vermek suretiyle katılanın isteklerini yerine getirmesini sağlamaya çalıştığı, 30.05.2006 tarihinde de katılanı arayıp ...’ın kendisine 250.000 Dolar ceza kestiğini, ikinci el bir arabayı kendisine alması hâlinde cezayı kaldıracağını söylemek suretiyle örgütün korkutucu gücünü kullanarak yağmaya teşebbüs suçunu işlediği, ...’in katılan ile yaptığı telefon görüşmelerinde “Onlar sana 250.000 ceza keser, ben hepsini siliyorum, kardeşim bana hakkım olan parayı ve birde o emaneti (cep telefonunu) al gönder.” diyerek mensubu olduğu örgütün peşinde olduğunu söylemek suretiyle katılanı yanına çekip istediği paranın kendisine verilmesini sağlamaya çalıştığı, kendisine yönelik tehditlerden korkan katılanın, inceleme dışı sanıkları tanıyan Cemalettin isimli bir şahsı arabulucu olarak kullanmak istediği, ancak, bu şahsın da inceleme dışı sanıklarla birlikte hareket ederek katılanı baskı altına almaya çalıştığı, bu olaylardan sonra katılanın inceleme dışı sanık ...’ı ... ile görüştürdüğü, yapılan görüşme sonucunda ...’in katılana hakkında 10.000 Dolar ceza kesildiğini, 5.000 Dolar ödemesi hâlinde sorunun çözüleceğini söyleyerek, suç örgütü lehine para istediği, ...’in telkinleri sonucunda katılanın, 2006 yılı Temmuz ayının ilk haftası 3.000 Dolar, ikinci haftası 2.000 Dolar olmak üzere, ...’e toplam 5.000 Dolar gönderdiği, ..., ... ve ...’in yukarıda izahı yapılan tehdit ve baskılar sonucu katılanı kendilerine ikinci el araba almaya zorlayarak yağmaya teşebbüs ve katılandan zorla 5.000 Dolar almış olmakla yağma suçunu işledikleri, sanık ...’nin de katılanın tehdit edilmesi hususunda ...’i azmettirmek suretiyle örgüte iş sağladığı,
b- Sanık ...’ın, şikâyetçi ...’dan 1.000.000 Amerikan Doları alacağı olduğunu söyleyerek, bu alacağının tahsil edilmesi için inceleme dışı sanık ... liderliğindeki suç örgütünü azmettirdiği, bunun üzerine 2005 yılı Kasım ayında inceleme dışı sanıklar ..., ..., ... ve ...’ün şikâyetçi ...’ın Bursa’da bulunan benzin istasyonuna gittikleri, ...’in burada bulunan mağdura “Senin ...’na 1.000.000 Dolar borcun varmış, bunu tahsil etmeye geldik.” dediği, ...’in de “Biz bu parayı bir şekilde senden tahsil ederiz.” diyerek tehdit içeren sözler kullandığı, ...’ın ise “Böyle bir borcum yok, borcum varsa Yılmaz kendisi gelsin.” şeklinde karşılık verdiği, ... ve ...’nın da “Biz sana inanmıyoruz, bu borcu bize ödeyeceksin.” dedikleri, beş dakika sonra benzinliğe gelen sanık ... ile ...’ın görüştükleri, ardından hep birlikte şikâyetçinin yanından ayrıldıkları, bu olaydan bir hafta sonra ...’in adamları ile birlikte ...’ın iş yerine tekrar gelerek ona hitaben “Sen bu parayı bize ödeyeceksin, bu parayı senden alacağız.” deyip örgütün korkutucu gücüyle ...’ı tehdit ettiği, böylece örgütün faaliyeti çerçevesinde yağmaya teşebbüs suçunun işlendiği,
c- Sanık ...’ın, 1994 yıllarında yaptıkları ticaretten doğan borcu nedeniyle şikâyetçi ...’ya gayrimenkulünü devrettiği, o dönem aralarında yaptıkları sözlü anlaşma uyarınca, sanık ...’ın 250.000 Dolar ödemesi hâlinde söz konusu gayrimenkulü geri alabilecek olduğu, sanık ...’ın bu durumu arkadaşı olan inceleme dışı sanık ...’a anlattığı, ...’ın da bacanağının ortağı olan inceleme dışı sanık ... ve arkadaşlarının bu durumu çözebileceğini sanık ...’a bildirdiği, sanık ... ve ...’ın, örgüt üyesi olan ve aynı zamanda örgütün avukatlığını yapan inceleme dışı sanık ... ile görüştükleri, ...’nın da bilahare bu işi mensubu olduğu örgüte anlattığı, inceleme dışı sanıklar ... ve ...’ın şikâyetçi ... ile gayrimenkulün satışı konusunda görüştükleri ve 7 Aralık 2005 tarihine kadar 250.000 Doların verilmesi hâlinde taşınmazın tapuda sanık ...’a devredilmesini kararlaştırdıkları, ancak bu süre zarfından belirlenen bedelin ödenmemesi nedeniyle ...’in gayrimenkulü satmaktan vazgeçtiği, bu hususu şirket çalışanlarından duyan ...’in telefonla görüştüğü şirket çalışanı ...’a ...’e iletilmek üzere “Bak ben söylüyorum, Reisicumhura, Allahuekber’e ve Peygamber gitse canlar feda olsun. Hacı anamı vereceğim, benim adım ... göreceksiniz.” şeklinde sözler söyleyerek ...’i tehdit ettiği, daha sonra ... ve inceleme dışı sanık ...’in birkaç kez şikâyetçi ...’ı arayarak ... ile görüşmek istediklerini bildirdikleri, ancak, yurt dışında bulunan ... ile görüşemedikleri, bunun üzerine telefonda görüştükleri ...’a “Bizi ... ile görüştürün, siz kiminle uğraştığınızı zannediyorsunuz, söyle babana çıksın gelsin, bu işin sonu iyi olmaz.” diyerek gözdağı verip onu tehdit ettikleri, tüm bu gelişmeler üzerine 2005 yılı Ağustos ayında inceleme dışı sanıklar Kemal ve ..., şikâyetçilere ait Gemlik’te bulunan tomruk deposuna giderek şirket ortağı ve genel müdürü olan şikâyetçi ... ile görüştükleri, ...’ın ...’a hitaben “Siz bizim telefonlarımızdan nasıl kaçarsınız, reis arıyor ve sen telefona çıkmıyorsun, ...’ta telefona çıkmıyor, siz kimsiniz, biz iki ekip yola çıktık, birinci ekip buradayız, ikinci ekip ...’ı alacak.” diyerek mensubu olduğu örgütün korkutucu gücüyle tehdit ettiği, ...in de “Bak o zaman senin anlayacağın dilden anlatacağım, ...’ı bir kaybederiz 40 yıl daha bulamazsınız.” diyerek ... ile gıyabında ...’ı tehdit ettiği, Kemal ve ...’ın “...’ya ilet, onu bizimle görüştür. ...’nun Rusya’ da ki yerini biliyoruz, bunu uzatırsanız onu da orada bulur icabına bakarız.” diyerek tehditlerine devam ettikleri, böylece inceleme dışı sanıklar ..., ..., ... ve ...in, ... ile gayrimenkulün kendilerine satışı hususunda önceden yaptıkları sözde anlaşmaya uyulması ile ilgili ..., ... ve ...’ı örgütün korkutucu gücünü kullanarak tehdit ettikleri, sanık ...’ın da bu eylemin gerçekleştirilmesi için inceleme dışı sanıkları azmettirdiği,
Böylece sanıklar Mine ve Yılmaz’ın iş sağlamak suretiyle örgüte bilerek ve isteyerek yardım ettikleri iddiası ile kamu davası açıldığı,
Yapılan yargılama sonucunda Yerel Mahkemece; sanık ... hakkında, katılan ...’a karşı gerçekleştirilen gasp eyleminde inceleme dışı sanık ...’i azmettirdiğinden bahisle nitelikli yağma suçundan; sanık ... hakkında ise, alacağının tahsili için şikâyetçiler ..., ... ve ...’ün tehdit edilmesi hususunda inceleme dışı sanıklarla anlaştığı, örgüt üyelerini atılı suçun işlenmesinde araç olarak kullandığı ve talimat vermek suretiyle suçun kanuni tanımında yer alan fiili onlarla birlikte gerçekleştirdiğinden bahisle tehdit suçundan, ayrıca şikâyetçi ...'dan 1.000.000 Dolar alacağının olduğunu söyleyerek ... liderliğindeki örgütten tahsil konusunda yardım istediği, bu şekilde azmettirdiği inceleme dışı sanıkların şikâyetçi ...'ın benzin istasyonuna giderek onu tehdit ettikleri, şikâyetçinin böyle bir borcunun olmadığını söylemesi üzerine de sanık ...’ın benzin istasyonuna geldiği, ancak parayı alamadan oradan ayrıldıkları, bu şekilde sanık ...’ın inceleme dışı sanıklarla iştirak hâlinde işlediği teşebbüs aşamasında kalmış nitelikli yağma suçundan mahkûmiyet hükümleri kurulduğu, ayrıca her iki sanık hakkında da örgüt içerisindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım ettiklerinden bahisle suç işlemek amacıyla kurulmuş olan silahlı örgüte yardım etme suçundan mahkûmiyet hükümleri kurulduğu, sanıkların örgüt mensubu suçlu oldukları kabulüyle haklarında TCK’nın 58. maddesinin 9. fıkrası uyarınca cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, cezalarının infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verildiği,
Sanıklar ... ve ...’nun adli sicil kayıtları incelendiğinde, suç tarihi itibarıyla sanık ...’nin sabıka kaydının, sanık ...’ın ise tekerrüre esas sabıka kaydının bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi için öncelikle tekerrür, özel tehlikeli suçlular, mükerrirlere özgü infaz rejiminin mahiyeti ve uygulanma şartları üzerinde durulması gerekmektedir.
TCK'nın "Suçta tekerrür ve özel tehlikeli suçlular" başlıklı 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasında "Mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kişi veya örgüt mensubu suçlu hakkında da uygulanmasına hükmedilir" düzenlemesi yer almaktadır.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 108. maddesinde düzenlenen mükerrirlere özgü infaz rejimi; özel bir infaz rejimi olmayıp, tekerrür veya özel tehlikeli suçluluk hâllerinde hükümlünün şartlı salıverilmeden yararlanabilmesi için infaz kurumunda geçirmesi gereken süreyi uzatan özel bir durumdur. Maddeye göre, mükerrir ve özel tehlikeli suçlular, mahkûm oldukları ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının otuz dokuz yılını, müebbet hapis cezasının otuz üç yılını ve süreli hapis cezasının dörtte üçünü infaz kurumunda iyi hâlli olarak geçirmeleri durumunda şartlı salıvermeden yararlanabilecektir. Bununla birlikte, TCK’da tekerrür, mahkûm olduğu hapis cezasının infazından sonra kişi hakkında denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasının nedeni olarak görülmüştür.
5275 sayılı Kanun’un 107. maddesinin dördüncü fıkrası da "Suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkûmiyet hâlinde; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuzaltı yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını, süreli hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar cezalarının dörtte üçünü infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler..." şeklinde düzenlenmiştir.
Özel tehlikeli suçlular düzenlenmesine ilk kez 5237 sayılı TCK'da yer verilmiş olup, kanun koyucu itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kişi ve örgüt mensubu suçluyu özel tehlikeli suçlu olarak kabul etmiştir. Özel tehlikeli suçlular bakımından, mükerrerliğin şartları oluşmaksızın mükerrirlere özgü infaz rejimi ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması esası getirilmek suretiyle, cezanın özel önleme amacı ön plana çıkarılmıştır. Söz konusu kişilerin özel tehlikeli olarak kabulünün sebebi ise diğer suç faillerine göre suça eğilimlerinin yüksek olmasıdır.
Konumuza ilişkin olarak, özel tehlikeli suçlular arasında sayılan "örgüt mensubu suçlu" TCK'nın "Tanımlar" başlıklı 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendinde;
"Örgüt mensubu suçlu deyiminden; bir suç örgütünü kuran, yöneten, örgüte katılan veya örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek başına suç işleyen kişi, anlaşılır” şeklinde tanımlanmıştır. Bu bakımdan söz konusu kavramın kapsamının belirlenmesi için öncelikle 5237 sayılı TCK'nın “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesine değinmek gerekmektedir.
TCK'nın “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinin suç tarihinde yürürlükte bulunan hâli;
“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur.
(5) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.
(6) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan dolayı cezalandırılır.
(7) Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır..." şeklinde düzenlenmişken, 05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un 85. maddesiyle, 220. maddenin 6. fıkrasına “Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir”, 7. fıkrasına da "Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir" cümleleri; 30.04.2013 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 85. maddesiyle de; 220. maddenin 6. fıkrasına “Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır” cümlesi eklenmiştir.
Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında da belirtildiği üzere, TCK'nın 220. maddesi anlamında bir örgütten bahsedilebilmesi için,
a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir.
b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.
c) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibarıyla somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.
d) Örgüt niteliği itibariyle devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.
e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.
TCK’nın 220. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Bu nedenle örgüte üye olma suçunda kastın varlığı için fail, örgütün, kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek ve isteyerek üye olma iradesine sahip bulunmalıdır (..., Suç Örgütleri, 10. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2017, s. 25). Buna göre failin; örgütün kurucu, yönetici ve diğer üyeleriyle kurduğu ilişki ve irtibatı, örgüt amacına sunduğu katkı ve dış dünyaya yansıyan diğer hareketleri, eylemlerini gerçekleştirdiği yer ve zaman ile dosya kapsamındaki diğer deliller somut olayın şartlarına göre bir bütünlük içerisinde değerlendirilerek örgüt üyesi olup olmadığı hiç bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenmelidir.
Öte yandan, örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişilerin örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı hüküm altına alınırken, örgüte yardım sayılan eylemlerin TCK'nın 220. maddesinin yedinci fıkrasının ilk hâlinde nitelik bakımından örgüt üyeliğine denk sorumluluğu gerektirdiği kabul edilmiştir. Buna göre, örgüt üyesi olmaksızın, bilerek ve isteyerek örgütün bir iş, görev ya da hizmetinin yerine getirilmesi eylemi örgüt üyeliği olarak cezalandırılmakta iken; anılan fıkrada 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, yapılan yardımın niteliğine göre cezanın üçte birine kadar indirilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte yardım fiilinin oluşması için, failin örgüt üyeleriyle önceden bir anlaşma yapması veya yapılan planlara dahil olması zorunlu değildir. Yardım fiilinin örgüt üyelerinin tamamına veya üyelerden birine yapılması arasında bir fark bulunmamaktadır. Fakat, örgütün amacı ve kolektif faaliyetleri bilinerek ve istenerek yardım edilmesi zorunludur ...,....,..,..,..,.,..,..,.,.,.,.., Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 8934). Yardım edenler zamanlarının büyük bir bölümünü örgüte hasretmiş kişiler olmayıp kendi hayatlarının akışı içerisinde bazen örgüte ait işleri kabul eden şahıslardır.
Örgüte yardım etme suçuna ilişkin olarak öğretide; “Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte bilerek ve isteyerek yardım edilmiş olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yardım fiilinin örgütün suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğu bilinerek gerçekleştirilmiş olması gerekir. Fıkra metninde geçen 'bilerek' ibaresi doğrudan kastı ifade eder. Doğrudan örgüte değil de örgüt mensuplarına yardım edilmesi hâlinde, yardım edilen kişilerin suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt mensubu olduklarının da bilinmesi gerekmektedir. Örgüt mensuplarına yapılan yardım, aynı zamanda örgüte yapılan yardım olarak değerlendirmek gerekir. Ancak, bu yardımın örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden bir yardım olması gerekmektedir” (..., s. 41.); “Yardımın maddî bir yardım olması gerekli değildir. Örneğin suç örgütüne belli bir hususta bilgi ve belge sağlanması da yardım olarak kabul edilmelidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus yardımın örgüte yapılmasıdır. Kanun koyucu, yardımın niteliğini belirlemediği için örgüte bilerek ve isteyerek herhangi bir yardımda bulunan kişi bile bu durumda örgüt üyesi olarak cezalandırılacaktır. Örgüte sadece bir kez önemsiz nitelikte bir yardımda bulunan kişi bile, örneğin örgüt üyeleri arasında bir kez iletişim sağlayan kişi, bu hüküm nedeniyle örgüt üyesi gibi cezalandırılabilecektir” (..., Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Eğitim Modülü, s. 70.) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
Bu açıklamalara ek olarak, örgüt mensubu suçlu kavramına dahil olan kişiler arasında “örgüte katılan”, diğer bir ifadeyle TCK’nın 220. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen örgüte üye olma suçunu işleyen kişilerin sayılması ve aynı maddenin yedinci fıkrasında düzenlenen suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte yardım etme suçunun yaptırımı yönünden örgüte üye olma suçuna atıf yapılmış olması karşısında, örgüte yardım etme eyleminin normatif niteliğinin de irdelenmesi gerekmektedir.
TCK’nın 220. maddesinin yedinci fıkrasının gerekçesi; “...Örgüte hâkim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden kişinin, örgüt üyesi olarak kabul edilerek cezalandırılması öngörülmüştür. Bu nedenle ‘örgüte yardım ve yataklık’ adıyla ayrı bir suç tanımlaması yapılmamıştır. Bu kavram altında söz konusu edilen fiiller, nitelik bakımından örgüte üye olmak dolayısıyla sorumluluğu gerektirmektedir.”, bu fıkrada 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin gerekçesi ise; “...Örgüt üyesi olmaksızın, örgütün niteliğini bilerek örgütün yararına herhangi bir iş, göre veya hizmet yapılması örgüt üyeliği ile eşdeğer kabul edilmekte ve örgüt üyeliği ile benzer şekilde cezalandırılmaktadır. Mevcut düzenlemeler göz önüne alındığında, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan bir örgütün hiyerarşik yapısına dahil olarak, bu örgütün amaçları doğrultusunda diğer üyelerle birlikte veya tek başına aktif olarak suç işleyen örgüt üyelerine verilecek ceza ile söz konusu hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgütün çağrısı üzerine herhangi bir eyleme katılana örgüt üyesi gibi ceza verilmesi, ceza adaleti yönünden uygun görülmemiştir. Bu itibarla maddede yapılan değişikliklerle bu adaletin sağlanması amaçlanmaktadır" şeklinde ifade edilmiştir.
Doktrinde, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesinde bağımsız bir suç tipi olarak düzenlenen “örgüt üyelerine yardım ve yataklık” fiilinin 5237 sayılı TCK’da örgüt üyeliği kapsamında değerlendirildiği şeklinde yorumlanarak örgüte yardım eden fail “örgüt üyesi” olarak kabul edildiği gibi (..., s. 39), örgüte yardım etmenin kişiyi örgüt üyesi yapmayacağı, bu kişinin sadece cezalandırma bakımından örgüt üyesine verilen ceza ile cezalandırılacağı, TCK’nın 220. maddesinin yedinci fıkrasındaki indirim sebebinin suç örgütü üyeliği açısından kabul edilmemesinin, ikinci ve yedinci fıkralarda farklı iki kurumun düzenlendiğini gösterdiği (Önder Tozman, Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Haziran 2017, s. 326-327.), dolayısıyla bu suçun bağımsız bir suç tipi olarak düzenlendiği, ancak kanun koyucunun bu suçu işleyen kimseler açısından uygulanacak yaptırım noktasında suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma suçuna atıf yaptığı ve yine de bu suç için öngörülen ceza miktarının örgüte yardım fiili için uygulaması aşamasında indirim yapılmasına imkân tanıdığı, kanun koyucunun etkin pişmanlık ve infaz rejimi açısından da ilgili hükümlerde bu suç tiplerini ayrıca zikretme gereği duyduğu da belirtilmektedir (Erkan Sarıtaş, Suç İşlemek Amacıyla Örgütlenme Suçları (TCK m. 220-221), İstanbul Ceza Hukuku ve Kriminoloji Arşivi, Yayın No:13, On İki Levha Yayıncılık, 1. Baskı, İstanbul, 2018, s. 179-180, 676.).
Yine doktrinde, TCK’nın 220. maddesinin yedinci fıkrasında yapılan değişiklik ve bu değişikliğe ilişkin gerekçe birlikte değerlendirildiğinde, örgüte yardım fiilinin “örgüt üyeliği ile benzer şekilde cezalandırıldığı” ve örgüte yardım eden kimselere “örgüt üyesi gibi ceza verilmesi” gerektiği ifadelerine yer verilmesi ve hatta bu durumun ceza adaleti açısından uygun görülmemesi de örgüte yardım fiilinin örgüt üyeliği kapsamında değil, bağımsız bir suç tipi olma vasfını muhafaza edecek şekilde düzenlendiğini ve kanun koyucunun tipik hareketlerini belirlediği bu suç tipi açısından, münhasıran yaptırım noktasında örgüte üye olma suçuna atıf yaptığını gösterdiği ifade edilmektedir (..., s. 178-179). Buna göre örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden failin; fiilin niteliği itibarıyla “örgüt üyesi” kabul edilmeyeceği, yalnızca ceza tatbiki yönünden “örgüt üyesi gibi” muamele göreceği değerlendirilmektedir (..., Suç Örgütü, Seçkin Yayıncılık, Mayıs 2018, Ankara, s. 200.).
Bununla birlikte, TCK’nın 220. maddesinin 6352 sayılı Kanun'la değişik yedinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla açılan iptal davasında Anayasa Mahkemesince verilen iptal isteminin reddine ilişkin 04.07.2012 tarihli ve 100-84 sayılı kararda değinilen; “...Dava konusu kuralda, örgütlü suçlarla etkin mücadele edilmesinin sağlanması amacıyla örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olmasa bile örgütün amacına ulaşmasını sağlamak üzere örgüte bilerek ve isteyerek yardım edenler yönünden bağımsız bir suç tipi oluşturulmakta ve bu fiil örgüte üye olmakla ortaya çıkan tehlikeye eşdeğer görülerek, örgüt üyeliği suçuyla aynı şekilde cezalandırılmaktadır. Dolayısıyla kuralda aynı eyleme ilişkin mükerrer bir yargılama ve cezalandırmanın söz konusu olmadığı açıktır. Bu yönüyle kanun koyucunun izlediği ceza politikası uyarınca yaptığı değerlendirme sonucunda örgüte yardım etme eylemini bağımsız bir suç olarak nitelemesi ve bu eylemi suç olarak tanımladığı başka bir eylemle aynı tehlikede görerek aynı şekilde cezalandırmasında Anayasa'ya ve ceza hukukunun genel ilkelerine aykırı bir yön bulunmamaktadır.” şeklindeki anlatımda da suç örgütüne yardım etme suçunun bağımsız bir suç tipi olduğu açıkça vurgulanmıştır.
Anılan suça ilişkin kanuni düzenlemeler ve yapılan değişiklikler, bu değişikliğin hukuki mahiyeti ve gerekçesi ile Anayasa Mahkemesinin kararı birlikte değerlendirildiğinde; suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte yardım etme suçunun, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma suçunun seçimlik hareketlerinden biri olmayıp unsurları itibarıyla bağımsız bir suç tipi olduğu, yalnızca bu suça ilişkin temel cezanın belirlenmesi açısından örgüt üyeliğine ilişkin öngörülen cezaya atıf yapıldığı, dolayısıyla örgüte yardım eden kişinin TCK'nın 220. maddesinin ikinci fıkrası anlamında örgüt üyesi olarak kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte yardım etme suçunun normatif niteliği itibarıyla bağımsız bir suç tipi olduğunun belirlenmesi karşısında, bu suçtan mahkûmiyetine karar verilen failin “örgüt mensubu suçlu” olarak kabul edilip edilmeyeceğinin irdelenmesine gelince;
TCK'nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendinde örgüt mensubu suçlular arasında sayılan “örgüte katılan” kişi tabirinin TCK’nın 220. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen örgüt üyeliği suçuna yönelik olduğu, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte örgüte yardım eden kişinin de örgüt üyesi ve bu hâliyle de “örgüte katılan” olarak kabul edilemeyeceği anlaşılmakla, örgüte yardım eden kişinin örgüt mensubu suçlu olarak kabul edilip edilmeyeceği hususunun, failin bu tanımda gösterilen diğer kişilerden olup olmadığına göre değerlendirilmesi gerekmektedir.
Doktrinde örgüte yardım eden kişinin TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendinde belirtilen örgüt mensubu suçlular arasında sayılmadığı, dolayısıyla bu suçtan mahkûm olan fail hakkında TCK’nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanamayacağı görüşü hâkim olup (Ersan Şen, s. 715, Erkan Sarıtaş, s. 678) Özel Dairelerin istikrarlı uygulamalarında da TCK’nın 220. maddesinin yedinci fıkrası gereğince suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte yardım etme suçundan mahkûm olan kişilerin benzer gerekçeyle örgüt mensubu suçlu sayılamayacakları, bu nedenle TCK’nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca haklarında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanamayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Örgütün faaliyeti çerçevesinde işlendiği ve neticeleri itibarıyla failin örgüte yaptığı yardım kapsamında olduğu kabul edilen araç suçlar yönünden TCK’nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesinde ise;
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda suça iştirakte, faillik ve şeriklik ayrımı öngörülmüş, azmettirme ve yardım etme şeriklik kavramı içinde değerlendirilmiştir.
Aynı Kanun’un "Bağlılık kuralı" başlıklı 40. maddesi de;
"(1) Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.
(2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.
(3) Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir" biçiminde düzenlenmiştir.
Suçun icrasına iştirak etmekle birlikte, işlenişine bulunduğu katkının niteliği gereği kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen diğer suç ortaklarına “şerik” denilmekte olup, 5237 sayılı TCK’da şeriklik, azmettirme ve yardım etme olarak iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre, kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen veya özel faillik vasfını taşımadığı için fail olamayan bir suç ortağı, gerçekleşen fiilden 5237 sayılı Kanun’un 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı uyarınca sorumlu olmaktadır.
Ancak, söz konusu sorumluluk işlenen ya da iştirak edilen suça ilişkin cezai sorumluluğa yönelik olup anılan kural aralarında tekerrüre ilişkin hükümlerin de yer aldığı ve TCK’da “güvenlik tedbirleri” başlığı altında düzenlenen hükümleri kapsamamaktadır. Güvenlik tedbirleri, işlenen suçun ağırlığıyla orantılı olarak değil, failin tehlikelilik durumu göz önünde bulundurularak uygulanan ceza hukuku yaptırımları olduğundan, söz konusu tehlikelilik; kural olarak işlenen suçun niteliği yerine, kanunda o tedbire ilişkin uygulama şartları dikkate alınarak belirlenecektir. Aksi hâlde bağlılık kuralının kapsamının, örneğin iştirak hâlinde işlenen bir suçta tekerrüre esas sabıkası bulunan faillerden biri hakkında uygulanan tekerrür hükümlerinin, sabıkası bulunmayan diğer fail hakkında da uygulanacağı şeklinde yorumlanması, güvenlik tedbirlerinin kanuniliği ve şahsiliği ilkeleri ile kanun koyucunun amacına aykırı olacaktır.
Bununla birlikte, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 17. maddesi;
“Bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkûm olanlar hakkında, koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması bakımından 13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 nci maddesinin dördüncü fıkrası ile 108 inci maddesi hükümleri uygulanır.
...” şeklinde düzenlenmiş olup bu maddeye ilişkin Komisyon gerekçesi de;
“Terörle Mücadele Kanununun, Tasarının çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen 17 nci maddesinin birinci fıkrasında, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 nci maddesine yapılan yollamanın, bu maddenin dördüncü fıkrasıyla sınırlandırılmasına yönelik değişiklik yapılmıştır. Böylece, örgüt mensubu suçlu olmasalar bile, Terörle Mücadele Kanununun örneğin 6 ncı maddesi ile 7 nci maddesinin ikinci fıkrasında tanımlanan suçların failleri hakkında da Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 nci maddesinin örgüt mensubu suçlulara ilişkin koşullu salıverilme ve hatta, mükerrirlere özgü güvenlik tedbirlerine ilişkin hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.” biçiminde ifade edilmiştir. Bu hükümde açık bir ifadeyle TCK'nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasından söz edilmemekle birlikte, bu fıkrada öngörülen infaz koşullarını düzenleyen 5275 sayılı Kanun'un 107 ve 108. maddelerine yapılan atıf karşısında, 3713 sayılı Kanun’da sayılan suçların işlenmesi amacıyla kurulan silahlı örgütler açısından özel ve istisnai düzenleme getirildiği, dolayısıyla bu Kanun'da sayılan suçları işleyen faillerin tehlikelilik durumları dikkate alınarak haklarında söz konusu infaz usulünün uygulanabilmesi için “örgüt mensubu suçlu” olma şartının aranmadığı anlaşılmaktadır.
İştirak hâlinde işlenen suçlarda sorumluluk rejimine ilişkin TCK'nın 40. maddesinde öngörülen bağlılık kuralının güvenlik tedbirleri açısından uygulama alanının bulunmaması, bunun yanında 3713 sayılı Kanun'da yer alan infaz usullerine ilişkin düzenlemenin bu Kanun'da sayılan suçları işleyen faillerin özel tehlikelilik hâlleri öngörülerek getirilen istisnai bir düzenleme olması karşısında, uygulama alanının 3713 sayılı Kanun'da sayılmayan suçlar yönünden kıyasen genişletilememesi hâli birlikte değerlendirildiğinde; 3713 sayılı Kanun kapsamında olmayan suç örgütüne yardım ettiği kabul edilen failin, neticeleri itibarıyla bu yardım kapsamında işlediği ya da iştirak ettiği suç yönünden tehlikelilik durumu da, örgüt mensupları hakkında uygulanan güvenlik tedbirlerinden bağımsız biçimde kendi hukuki durumuna, bu bağlamda da sonuç olarak “örgüt mensubu suçlu” olarak kabul edilip edilmemesine göre belirlenmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ...’ın katılan ...’a karşı gerçekleştirilen yağma eyleminde inceleme dışı sanık ...’i azmettirdiği; sanık ...’nun da şikâyetçi ... ile aralarındaki alacak sorunu nedeniyle, inceleme dışı sanıkları araç olarak kullanıp talimat vermek suretiyle tehdit suçunun kanuni tanımında yer alan fiili onlarla birlikte gerçekleştirdiği, ayrıca şikâyetçi ...’dan 1.000.000 Dolar alacağı olduğundan bahisle inceleme dışı sanıklardan tahsil konusunda yardım istediği, inceleme dışı sanıkların şikâyetçi ...'ın benzin istasyonuna giderek onu tehdit ettikleri, şikâyetçinin böyle bir borcunun olmadığını söylemesi üzerine de kendisinin de benzin istasyonuna gittiği, ancak parayı alamadan oradan ayrılarak inceleme dışı sanıklarla birlikte iştirak hâlinde teşebbüs aşamasında kalmış nitelikli yağma suçunu işlediği, bu şekilde sanıkların ... tarafından kurulan suç örgütüne hiyerarşik yapı içerisinde üye olmamakla birlikte örgütün yapısını bilerek ve isteyerek yardım ettikleri, dolayısıyla eylemlerinin TCK'nın 220/7. maddesi yollamasıyla 220/2. maddesi kapsamında kaldığı Yerel Mahkemece kabul edilen ve eylemlerin sübut bulduğu hususunda Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında bir uyuşmazlık bulunmayan olayda; Yerel Mahkemece sanık ... hakkında yağma ve silahlı örgüte yardım etme; sanık ... hakkında ise tehdit, teşebbüs aşamasında kalmış nitelikli yağma ve silahlı örgüte yardım etme suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri yönünden TCK'nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezasının infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmiş ise de 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun aksine TCK'da örgüte yardım etme suçunun örgüte üye olma suçundan ayrı ve bağımsız bir suç tipi olarak düzenlendiği, örgüte yardım eden kişinin aynı Kanun'un 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendinde belirtilen örgüt mensubu suçlular arasında sayılmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde; suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım eden sanıkların "özel tehlikelilik" hâlinin varlığından bahsedilemeyeceğinden örgüt mensubu olmayan sanıklar hakkında TCK'nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanma imkânının bulunmadığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 03.01.2012 tarihli ve 4425-1 sayılı ilamının, sanık ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş silahlı örgüte yardım etmek ve nitelikli yağma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına ilişkin kısmının KALDIRILMASINA,
3- İstanbul (Kapatılan) 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK'nın 250. maddesi ile görevli) 27.06.2008 tarihli ve 228-184 sayılı, sanık ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş silahlı örgüte yardım etmek ve nitelikli yağma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin, suç işlemek amacıyla kurulmuş silahlı örgüte yardım eden sanığın "örgüt mensubu suçlu" olarak kabul edilemeyeceği gözetilmeden hükmolunan hapis cezalarına yönelik olarak TCK'nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezasının infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
Ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususun, 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün görüldüğünden, sanık ... hakkındaki hüküm fıkralarındaki TCK'nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanmasına ilişkin bölümlerin çıkartılması suretiyle hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
4- Sanık ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş silahlı örgüte yardım etmek, tehdit ve teşebbüs aşamasında kalmış nitelikli yağma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerine yönelik Yargıtay 6. Ceza Dairesince verilen 06.04.2016 tarihli ve 14166-2834 sayılı düzeltilerek onama kararına "...ibaresinin iptal edilmiş olması," kısmından sonra gelmek üzere söz konusu paragrafa "suç işlemek amacıyla kurulmuş silahlı örgüte yardım eden sanık ...'nun 'örgüt mensubu suçlu' olarak kabul edilemeyeceği gözetilmeden hükmolunan hapis cezalarına yönelik olarak TCK'nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezasının infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi,"; bir sonraki paragraftaki "...cümlesinin yazılması," kısmı ile "diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan" kısmı arasına ise "sanık ... hakkındaki hüküm fıkralarındaki TCK'nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanmasına ilişkin bölümlerin çıkartılması suretiyle," ibarelerinin EKLENMESİNE,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 12.10.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.