Logo

Ceza Genel Kurulu2018/129 E. 2022/781 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Hapis cezası verildikten sonra adli para cezasına çevrilmesinin TCK 50/2’ye aykırı olması nedeniyle kanun yararına bozma kararı verilen bir olayda, yerel mahkemede yeniden yargılama yapılıp yapılmayacağı hususunda çıkan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkumiyet hükmünün kanun yararına bozulmasının sanık aleyhine sonuç doğurmaması gerektiği ve hükmün esasına ilişkin bir aykırılık nedeniyle TCK’nın 309/4. maddesindeki hallerden birinin uygulanamayacağı gözetilerek hükmün, CMK 309/3 uyarınca aleyhe sonuç doğurmamak ve yeniden yargılama yapılmamak üzere bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

Kararı Veren

Yargıtay Dairesi : (Kapatılan)14. Ceza Dairesi

Mahkemesi :Asliye Ceza

Sayısı : 80-480

Cinsel taciz suçundan sanık ...’ın TCK’nın 105/1, 105/2-d, 43/1, 62, 50/1-a ve 52/4. maddeleri uyarınca 2.800 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin Alanya 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.11.2016 tarih ve 80-480 sayılı hüküm kanun yollarına başvurulmaksızın kesinleşmiştir.

Bu karara yönelik olarak Adalet Bakanlığının 05.05.2017 tarihli ve 1801 sayılı kanun yararına bozma talebine istinaden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 29.05.2017 tarihli ve 33193 sayılı ihbarname ile dosyanın gönderildiği Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 24.10.2017 tarih ve 2968-4981 sayı ile;

"5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 50/2. maddesinde yer alan, 'Suç tanımında hapis cezası ile adlî para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hâllerde, hapis cezasına hükmedilmişse bu ceza artık adlî para cezasına çevrilmez' şeklindeki düzenleme nazara alındığında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 105/1. maddesinde öngörülen seçimlik cezalardan hapis cezasının tercih edilmesi karşısında, verilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca bozulması lüzumu Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 05.05.2017 gün ve 94660652-105-07-1801-2017-Kyb sayılı kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla incelenerek gereği düşünüldü:

Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarname içeriğinin yerinde olduğu anlaşıldığından, Alanya 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 24.11.2016 gün ve 2016/80 Esas, 2016/480 sayılı Kararının, 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi uyarınca bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde merciince yapılmasına ve dosyanın mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine," karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 18.12.2017 tarih ve 33193 sayı ile;

"İtirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık; Mahkeme tarafından 5237 sayılı TCK'nun 105/1. maddesinde öngörülen seçimlik cezalardan hapis cezasının tercih edilmesinden sonra, verilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilerek TCK'nun 50/2. maddesine muhalefet edildiği gerekçesiyle, hükmün CMK'nun 309. maddesi uyarınca bozulmasına karar verilmesi halinde, 'müteakip işlemlerin mahallinde merciince yapılmasına karar verilip verilmeyeceğinin, yani mahkeme kararlarının kanun yararına bozulması durumunda, bozmanın aleyhe sonuç doğurup doğurmayacağının belirlenmesine ilişkindir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma kurumu; hakim veya mahkemelerce verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlayan olağanüstü bir yasa yoludur.

5271 sayılı Kanun’un 309. maddesinin 4. fıkrasında, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler, bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ve bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak ayrıntılı olarak gösterilmiştir.

Düzenlemede; kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken, öncelikle 'karar' ve 'hüküm' ayrımı gözetilmiş ayrıca mahkumiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.

Bozma nedenleri;

5271 sayılı Yasanın 223 üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hakim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.

Mahkumiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hakim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.

Davanın esasını çözen mahkumiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, 'tekriri muhakeme' yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.

4’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.

Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya mahkemece yeni bir inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılmayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu maddede sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Kanuni düzenleme ile kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama belirlenirken 'karar' ve 'hüküm' ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkumiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.

Yargılamanın değişik aşamalarında gerek hakimlik makamı gerekse mahkemeler tarafından farklı nitelikte kararlar verilmektedir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223.maddesinde bu kararlardan hangilerinin hüküm olduğu açıklanmıştır. Buna göre; 'mahkumiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararları' birer hükümdür. Yine 'adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları' da yasa yolu bakımından hüküm sayılır.

Bunlardan mahkumiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine dair hükümlerin uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler oldukları konusunda öğretide genel bir mutabakat bulunmaktadır.

03.06.1936 gün ve 129-11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da; zamanaşımı, genel af ve davadan vazgeçme gibi düşme nedenlerinden birine dayanılarak verilen mahkeme kararlarının da davanın esasını çözümleyen ve suçlular hakkında kazanılmış hak sağlayan kararlardan olduğu vurgulanmıştır.

Adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları, yasa yolu bakımından hüküm sayılmakla birlikte, davanın esasını çözen nitelikteki kararlardan değildir. Ayrıca, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinde sayılan hüküm çeşitleri arasında yer almayan durma kararlarının da davanın esasını çözen kararlardan olmadığı açıktır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi gereğince bozma, aynı Kanun’un 223.maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise kararı veren hakim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Kararı veren mahkeme veya hakimce bozma doğrultusunda yeniden bir karar verilmesi yasa gereği zorunludur. Ayrıca bu tür kararların kanun yararına bozulmasının ilgililer aleyhine sonuç doğurmayacağına dair bir kurala ilgili maddede yer verilmemiştir. Uygulamada Yargıtay tarafından (a) bendi kapsamına giren kararların kanun yararına bozulmasına ve anılan bent uyarınca bozma kararı doğrultusunda kararı veren hakim veya mahkemece gereken kararın verilmesini sağlamak üzere 'müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine' karar verilmektedir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309.maddesinin 4.fıkrasının (c) bendi gereğince kanun yararına bozma istemi, davanın esasını çözüp de mahkumiyet dışında kalan hükümlere ilişkin ise, aleyhe sonuç doğurmaz ve yeniden yargılama da yapılamaz.

Mahkumiyet hükmünde, bozma sonrası yapılacak uygulamalar bozma nedenine göre farklı düzenlendiği halde, mahkumiyet dışındaki davanın esasını çözen kararların bozulmasının sonuçları açısından bozma nedenine göre bir ayrım yapılmamıştır. Mahkumiyet hükmü dışında kalan davanın esasını çözen hükümlerin hangi nedenle olursa olsun kanun yararına bozulması, aleyhe tesir etmeyecek ve yeniden yargılama yapılmasını da gerektirmeyecektir. Bu hükümlerin, kanun yararına bozulmasının aleyhe sonuç doğurmayacağı ve yeniden yargılama yapılmayacağı yasanın açık hükmü gereğidir. Bununla beraber mahkumiyete ilişkin hükümlerin de aleyhe sonuç doğurmayacak bir biçimde bozulmasının mümkün olduğunun kabulü gerekmektedir.

Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.06.2005 gün ve 55-64; 04.07.2006 gün ve 185-175; 21.11.2006 gün ve 2006/3-246-261; 21.11.2006 gün ve 2006/3-215-259; 29.09.2009 gün ve 2009/8-145-214; 02.02.2010 gün ve 2009/4-236-2010/12 sayılı kararları ile özel dairelerin yerleşmiş içtihatlarında vurgulandığı üzere; sanık/hükümlü aleyhine yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulabilmesi mümkündür; fakat, bu halde hükmün aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozulması gerekir.

Yukarıda ayrıntılarıyla açıklandığı üzere, yerel mahkemece 5237 sayılı TCK'nun 105/1. maddesinde öngörülen seçimlik cezalardan hapis cezasının tercih edilmesinden sonra, verilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilerek TCK'nun 50/2. maddesine muhalefet edildiğinde, sanığın kazanılmış hakkı gözetilerek, kararın Özel Dairece, CMK’nun 309. maddesi uyarınca aleyhe tesir etmemek ve yeniden yargılama yapılmamak üzere kanun yararına bozulmasına karar verilmesi gerekirken, CMK’nun 309. maddesi uyarınca bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde merciince yapılmasına karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu," görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 06.02.2018 tarih ve 10087-723 sayı ile itiraz nedeni yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Yerel Mahkeme tarafından 5237 sayılı TCK'nın 105/1. maddesinde öngörülen seçimlik cezalardan hapis cezasının tercih edilmesinden sonra, verilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilerek TCK'nın 50/2. maddesine muhalefet edildiği gerekçesiyle, hükmün CMK'nın 309. maddesi uyarınca bozulmasına karar verilmesi hâlinde, "müteakip işlemlerin mahallinde merciince yapılmasına" karar verilip verilmeyeceğinin, yani mahkeme kararının kanun yararına bozulması durumunda, bozmanın aleyhe sonuç doğurup doğurmayacağının ve yeniden yargılama yapılıp yapılmayacağının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Sanık hakkında cinsel taciz suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, TCK’nın 105/1, 105/2-d, 43/1, 62, 50/1-a ve 52/4. maddeleri uyarınca 2.800 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verilen hükmün kanun yollarına başvurulmaksızın kesinleştiği,

Adalet Bakanlığınca 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 50/2. maddesinde yer alan "Suç tanımında hapis cezası ile adlî para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hâllerde, hapis cezasına hükmedilmişse bu ceza artık adlî para cezasına çevrilmez" şeklindeki düzenleme nazara alındığında, aynı Kanun’un 105/1. maddesinde öngörülen seçimlik cezalardan hapis cezasının tercih edilmesi karşısında verilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesinde isabet görülmediğinden bahisle kanun yararına bozma yoluna başvurulduğu,

Özel Dairece kanun yararına bozma talebindeki düşünce yerinde görülerek Yerel Mahkeme hükmünün CMK'nın 309/4. maddesi uyarınca bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde merciince yerine getirilmesine karar verildiği,

Anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlığın isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle "kanun yararına bozma" kanun yolu, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri konularının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

Öğretide "olağanüstü temyiz" denilen, 5320 sayılı Kanun'un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK'da ise "yazılı emir" olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde "kanun yararına bozma" olarak yeniden düzenlenmiştir.

5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.

Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.

Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin dördüncü fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Buna göre bozma nedenleri;

CMK'nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.

Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.

Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.

Aynı Kanun maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.

Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hâllerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken "karar" ve "hüküm" ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.

CMK'nın 223. maddesinde kararlardan hangilerinin "hüküm" olduğu açıklanmıştır. Buna göre; "mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbiri, davanın reddi ve düşme kararları" birer hükümdür. "Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları" da kanun yolu bakımından hüküm sayılmaktadır. Belirtilen kararlardan "mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirine" dair hükümlerin "uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler" oldukları konusunda öğretide genel bir kabul de bulunmaktadır.

Öte yandan, Ceza Genel Kurulunun 21.11.2006 tarih ve 215-259 sayılı, 02.02.2010 tarih ve 236-12 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere; 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesindeki düzenlemeye göre, mahkûmiyet hükmünün kanun yararına bozulması, sanık aleyhine sonuç doğurmamalıdır. Yargıtay, bu durumda hukuka aykırılığa işaret edip aleyhe sonuç doğurmamak üzere hükmü kanun yararına bozmakla yetinmelidir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Yerel Mahkemece sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nın 105/1. maddesinde öngörülen seçimlik cezalardan hapis cezasının tercih edilmesinden sonra, verilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilerek aynı Kanun’un 50/2. maddesine muhalefet edilmesi isabetsiz olup Özel Dairece kanun yararına bozma isteminin kabulüne ve kararın bozulmasına karar verilmesi kanuna uygundur.

Olayda; kanun yararına bozmaya konu edilen hukuka aykırılık, mahkûmiyet hükmünün esasına dahil olan bir hususla ilgilidir. Dolayısıyla, söz konusu hukuka aykırılığın CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasında sayılan dört hâlden birisi içerisinde mütalaa edilebilmesi mümkün değildir. Şu hâlde; CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasındaki kararlardan birisi verilemeyeceğine göre, Özel Dairece; hükmün, aynı Kanun’un 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca "aleyhe sonuç doğurmamak ve yeniden yargılama yapılmamak üzere" bozulması yerine müteakip işlemlerin mahallinde merciince yapılmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.

Bu itibarla haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle,

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesinin 24.10.2017 tarih ve 2968-4981 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Alanya 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 24.11.2016 tarih ve 80-480 sayılı kararının TCK'nın 105/1. maddesinde öngörülen seçimlik cezalardan hapis cezasının tercih edilmesinden sonra, verilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilerek TCK'nın 50/2. maddesine muhalefet edilmesi nedeniyle aleyhe sonuç doğurmamak ve yeniden yargılama yapılmamak üzere BOZULMASINA,

4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 08.12.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.