"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 16. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza (CMK’nın mülga 250. maddesiyle görevli)
Sayısı : 89-383
Hizbullah silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık ...’in TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5, TCK’nın, 62, 53 ve 58/9. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin ... (Kapatılan) 4. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK’nın mülga 250. maddesiyle görevli) verilen 20.11.2007 tarihli ve 89-383 sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 17.03.2010 tarih ve 7681-3212 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 27.04.2017 tarih ve 14783 sayı ile;
“...
1- Sanık tüm aşamalarda suçlamayı kabul etmemiş, 1993-1994 yıllarında Kuran kursuna gittiğini ve buradan da dipolama gibi kursiyer belgesi aldığını, el yazılı öz geçmişten bilgisinin olmadığı gibi, kardeşinin eski nişanlısı tanık ...'den de öz geçmiş istemediğini, tanıkla yüzleşmek istediğini beyan etmiştir. Bilirkişi incelemesi sonucunda sanık tarafından düzenlendiği iddia olunan el yazılı öz geçmişteki el yazısının sanığa aidiyeti tespit olunamamıştır. Sanığın adı geçen diğer örgütsel dokümanlar ise, bilgisayar çıktısı olup, asıllarının bulunmaması, sanığın el yazısını içermemesi, adli makamlar tarafından el konulup, onların gözetim ve denetiminde, yemini yaptırılmış uzman bilirkişiler tarafından çıktı ve çözüm işlemlerinin yapıldığının bilinmemesi nedeniyle, üzerlerinde oynama yapılması her zaman mümkün olduğundan delil olma nitelikleri çok zayıftır. Nitekim hakkındaki suçlamaları kabul edip, pişmanlık yasasından faydalanma talebinde bulunan ...'de dijital belgelerdeki kendisi hakkındaki bazı bilgilerin doğru olmadığını beyan etmiştir. Özel Daire ilâmında, 'sanığa ait özgeçmiş raporu ve faaliyet raporlarının ne şekilde elde edildiği, kimler tarafından deşifre edildiği yeterince araştırılmadan, onaysız fotokopi niteliğinde olan bu belgelere itibar edilerek eksik inceleme ile hüküm kurulması'nı; başka bir ilâmında ise 'Evde yapılan aramada ele geçirilen, sanıklarla ilgili bilgisayar kayıtlarının çözümünün yöntemine uygun şekilde uzman bilirkişilere yaptırılması yerine, kime yada kimlere yaptırıldığı ve yeminlerinin de verilip verilmediği belirtilmeden, yapılmış çözüm belgelerinin hükme dayanak yapılması'nı bozma nedeni yapmıştır.
Ayrıca diğer terör örgütlerinden farklı olarak bir kişi hakkında öz geçmiş raporu bulunması bu kişinin bizatihi örgüt üyesi olduğunu göstermemektedir. Örgüt bunu üye olsun, olmasın toplayabildiği herkesten toplamıştır. Özgeçmiş raporu olmayan örgüt üyeleri de mevcuttur. Çeşitli örgütsel dokümanlarda bunun fark edilmeden toplanması yönünde talimat olduğu görülmektedir. 'Hayreddin'e verilen çözümler' başlıklı örgütsel dokümanda, 'Öz geçmiş veren arkadaşlardan ehliyet ve kimlik fotokopisi alınsın. İyi arkadaş olup mahkûmiyeti olmayanlardan ayrıca alınsın. Ayrıca sempatizan ve avamların ki de uygun arkadaşlar vasıtasıyla getirilmeye çalışılsın. Bunlar yapılırken dikkat çekmeden ve yavaş yavaş yapılsın', 'Hafızın Çözümleri' başlıklı örgütsel dokümanda da, '10- Herhangi bir şahıs hakkında özgeçmiş istense bile sanki genel sosyal araştırma yapılıyormuş gibi bilgi istensin' gibi.
... (Kapatılan) 4 numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesinin 2000/126 esas sayılı dosyasının 12.12.2000 tarihli oturumunda tanık olarak dinlenen; uzun süreden beri örgüt lideri ...'nun yanında faaliyette bulunup, örgütsel dokümanların ve ...'nun ölü olarak ele geçirildiği Beykoz'daki örgüt evinde yakalanıp örgüt üyeliğinden mahkûm olan örgütün üst düzey yöneticileri ve bilgisayar merkezi sorumluları ... ve ... ile örgüt sorgucusu olup itirafçı olan ...'un beyanlarından da anlaşıldığı üzere, örgütün, istihbarat ve fişleme amacıyla, topladıkları zekatın kimlere verilebileceği gibi çok çeşitli amaçlarla, örgüt üyeleri dâhil, temin edebildiği, ulaşabildiği tüm kişilere ait bilgi, belge ve fotoğrafları depoladığı, okullardan, resmi kurumlardan ve kişilerden bunları çeşitli şekillerde temin ettikleri, okul ve baro albümleri gibi yayınlardan faydalandıkları, özellikle 90'lı yıllarda örgüt üyesi olmayan kişilerden de rızaen ya da rızası olmaksızın, kendisi ve çevresiyle ilgili ayrıntılı bilgiler içeren öz geçmiş ve fotoğraflar alındığını, öz geçmişlerin üyelik formu olmadığını beyan etmeleri ve mahkemenin bu tanık beyanlarının çoğaltılarak tüm Hizbullah dosyalarına konulmalarına karar verildiğinden de anlaşıldığı üzere, kişinin örgüt arşivinde fotoğraflı ya da fotoğrafsız öz geçmişinin bulunması, tek başına, kişinin örgüt üyesi olduğunu göstermemektedir. Hizbullah ana dava iddianamesinde de bunun sosyal araştırma formu olduğu belirtilmektedir.
2- Tanık ... kolluk beyanında, 'nişanlısı ...'ın, öz geçmişini vermesi gerektiğini söylediğini, sanığın kendisine söylemesi üzerine, öz geçmişini yazıp sanığa verdiğini' beyan ettiği hâlde, yargılama sırasında tanık sıfatıyla verdiği ifadesinde, 'ben öz geçmiş raporumu kendi elimle yazarak sanığın evine bıraktım ancak o mu verdi sanığın abisi mi verdi bilmiyorum' şeklinde beyan etmek suretiyle çelişkili ve hayatın olağan akışına aykırı beyanda bulunmuştur. Yine ... kolluk beyanında, hiçbir şekilde ... ile ilişkili olmadığını, aynı camide çalışmadıklarını, aralarında ast üst ilişkisinin bulunmadığını söylemektedir. Hizbullahın genel yapısı ve itirafçıların beyanları gözetildiğinde, öz geçmiş raporunun şahsın sorumlusu tarafından alındığı görülmektedir.
3- Dosya kapsamından, sanığın ağabeyi, tanık ...'nin eski nişanlısı ...'ın, Hizbullah terör örgütü üyeliğinden tutuklandığının anlaşılmasına göre, bu kişinin ...'nin öz geçmişini isteyip istemediği ve öz geçmişi kimin örgüte ulaştırdığı konusunda tanık sıfatıyla beyanına başvurulması gerektiği düşünülmeden eksik inceleme ve soruşturma ile karar verilmiştir.
4- Diğer terör örgütlerinden farklı olarak Hizbullah terör örgütünün bayan örgütlenmesi sadece cami faaliyetleri ile sınırlıdır. Ancak camiye gelip ders alan herkesin örgüt üyesi olmadığı örgütsel dokümanlardan anlaşılmaktadır. Örneğin, '...'ın aylık faaliyet raporu- Eylül 1998' başlıklı örgütsel dokümanda, 'Camiye gelenlerin sayısı:332, cemaat mensubu sayısı:35, Ders durumları: Elifba 65, Cüz 76, Tecvid-Mevlit 2, Arapça 34, Kur'an-ı Kerim 67. Ders almayanlar 84' gibi görüldüğü üzere ders alanlar ile örgüt mensupları ayrı sınıflandırılmaktadır.
Hizbullah terör örgütünün eylemlerinde kadın tetikçi, gözcü veya korumaya rastlanmaz. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2001/1605 esas ve 2001/2107 sayılı ilâmında, 'sanıkların sabit olan camide ders vermek ve örgüte maddi yardımda bulunmak şeklindeki eylemlerinin TCK'nın 169. maddesi kapsamında örgüte yardım suçunu oluşturduğu'nu belirtmiştir. Sanığın, ağabeyi ...'ın isteği üzerine ...'den öz geçmiş düzenlemesi istediği ve ders verme gibi cami faaliyetlerinde bulunduğu kabul edilse bile, sanığın bu faaliyetlerinin örgüt üyeliği kabul edilecek düzeye ulaşmadığı, bu nitelikte süreklilik ve çeşitlilik gösteren örgütsel faaliyet yürüttüğü yolunda somut, yeterli ve inandırıcı kanıt bulunmadığı, kod adı aldığı ve nitelikli örgütsel faaliyette bulunduğu yolunda teyitli ve yeterli kanıt yer almadığı, faaliyetlerinin (mülga) 765 sayılı TC'K'nın 169. maddesi kapsamında örgüte yardım ve yataklık suçu boyutunda kaldığı, örgütsel döküman içerikleri, öz geçmiş raporu içerikleri ile dosyada mevcut diğer tüm bilgi ve belgeler değerlendirildiğinde; sanığın 1998 yılından sonra örgütsel faaliyette bulunduğunun tespit edilmemesi nedeniyle hüküm tarihinde, suç tarihi itibarıyla (mülga)765 sayılı TCK’nın 102/4 ve 104/2. maddelerindeki dava zamanaşımı süresini doldurduğu anlaşıldığından, sanık hakkında açılan kamu davasının (mülga) 765 sayılı TCK’nın 102/4 ve 104/2 ve 5271 sayılı CMK'nın 223/8. maddesi uyarınca düşürülmesine karar verilmesi gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesince 13.02.2018 tarih ve 1399-285 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı eylemin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu mu yoksa silahlı terör örgütüne yardım etme suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin olup silahlı terör örgütüne yardım etme suçunun oluştuğunun kabülü hâlinde dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından,
17.01.2000 tarihinde yasa dışı Hizbullah silahlı terör örgütünün “İlim” kanadına yönelik olarak ... Emniyet Müdürlüğünce Beykoz Kavacık Kaptanlar mahallesindeki örgüt evine yapılan operasyon neticesinde örgütün lideri ...’nun ölü olarak ele geçtiği, aynı evde örgüt arşivinin de tahrip edilmiş bir şekilde bulunduğu, söz konusu örgüt arşivine yönelik bilgisayar CD ve disketlerin çözümü sonucu yapılan soruşturmada;
... ili, Beykoz ilçesinde Hizbullah silahlı terör örgütüne yönelik düzenlenen operasyonda ele geçirilen örgüt arşivinde bulunan belgeler arasında sanığa ait olduğu iddia edilen el yazısı ile yazılmış 6 sayfalık öz geçmiş raporunun ele geçirildiği, rapordaki bilgilerin içeriğinin sanığın kimlik bilgileri ve geçmişi ile uyumlu olduğu,
Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığı ... Kriminal Polis Laburatuvarı tarafından düzenlenen 15.12.2006 tarihli ekspertiz raporunda; sanığın mukayese amacı ile el yazılarının alınması sırasında yazılarının kısmen de olsa serbest şahsi kaligrafiden uzaklaşma gayreti içersinde olduğunun belirtildiği,
Ağustos 2000 tarihli örgütsel dokümana göre; sanık ...’in (...) örgüt içersinde cami sorumluluğu görevini üstlendiği, sanığın abisinin duruşmasına gitme isteğini örgüte bildirdiği, cami sorumlu grubuna alınıp alınmaması hususunda görüş istendiği,
Anlaşılmaktadır.
Tanık ... ... TEM Şube Müdürlüğünde süpheli sıfatıyla alınan beyanında; sanık ...’in soyadını “...” olarak bildiğini, sanığın abisi olan Murat ile 10 yıl önce nişanlandığını, sanığın camide Kuran-ı Kerim dersi verdiğini duyduğunu, kendisine ait olan öz geçmiş raporunu sanığın evine bıraktığını, öz geçmiş raporunun örgüt tarafından istendiğini kendisine sanık ...’in söylediğini, kendisinin de nişanlısı Murat'tan çekindiği için öz geçmiş raporunu el yazısı ile yazıp sanığın evine bıraktığını,
Cumhuriyet savcısı huzunda şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinde ve ... (Kapatılan) 3 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesinde sanık sıfatıyla alınan ifadesinde; TEM Şube Müdürlüğünde alınan beyanını tekrar ettiğini,
Beyan etmiştir.
Sanık aşamalarda suçlamayı kabul etmediğini, örgüte öz geçmiş raporu vermediğini, cami sorumluluğu yapmadığını, sadece resmî olarak Aksakal Camisinde Kuran-ı Kerim dersi aldığını bunun dışında hiç bir camiye gitmediğini, iddianamede belirtilen camilerde örgütsel amaçlı ders vermediğini, sorumluluk üstlenmediğini, örgüte faaliyet raporu vermediğini, ...'nin abisinin eski nişanlısı olduğunu ancak kesinlikle ...'den özgeçmiş raporu alıp örgüte vermediğini, tanığın kendisi ile ilgili beyanlarının iftiradan ibaret olduğunu savunmuştur.
Uyuşmazlığın çözümü için 765 sayılı (mülga) TCK’nın 168. maddesinde düzenlenen örgüte üye olma ile aynı Kanun’un 169. maddesinde düzenlenen örgüte yardım etme suçunun açıklanması gerekemektedir.
765 sayılı (mülga) TCK'nın 168. maddesinde yer alan; "Her kim, 125, 131, 146, 147, 149 ve 156 ncı maddelerde yazılı cürümleri işlemek için silahlı cemiyet ve çete teşkil eder yahut böyle bir cemiyet ve çetede amirliği ve kumandayı ve hususi bir vazifeyi haiz olursa onbeş seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezasına mahküm olur.
Cemiyet ve çetenin sair efradı on yıldan onbeş yıla kadar ağır hapisle cezalandırılır" şeklindeki düzenlemenin birinci fıkrasında, Kanun’un 125, 131, 146, 147, 149 ve 156. maddelerinde yazılı cürümleri işlemek için silahlı cemiyet ve çete oluşturmak veya böyle bir cemiyet ve çetede amirlik, yöneticilik ve hususi bir vazife üstlenmek eylemleri yaptırıma bağlanmıştır. Silahlı cemiyet ve çetenin sair efradı olmanın cezai müeyyidesi de maddenin 2. fıkrasında düzenlenmiş olup birçok yargısal kararda vurgulandığı üzere; silahlı cemiyet ve çetede amirlik, yöneticilik ve hususi bir görev almayan, çeteye basit şekilde katılan, ulaşılmak istenen amaca ait konularda irade birliği içinde olan, çeteye katılırken çetenin niteliğini bilen ve çetenin ulaşmak istediği amacı kendi amacına uygun görenler ise cemiyet ve çetenin sair efradıdır.
Silahlı cemiyet ve çeteye yardım suçu ise 765 sayılı (mülga) TCK'nın 169. maddesinde; "64 ve 65 inci maddelerde beyan olunan hal haricinde her kim, böyle bir cemiyete ve çeteye hal ve sıfatlarını bilerek barınacak yer gösterir veya yardım eder yahut erzak veya esliha ve cephane veya elbise tedarik ...ederse üç seneden beş seneye kadar ağır hapis ile cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiştir. Madde metninde yer alan; "eder veya her ne suretle olursa olsun hareketlerini teshil” ibaresi, suç tarihinden önce 30.07.2003 tarih ve 4963 sayılı Kanunun 2. maddesiyle metinden çıkarılmıştır.
765 sayılı (mülga) TCK’nın 169. maddesinde, aynı Kanun’un 64 ve 65. maddelerinde öngörülen iştirak hâlleri dışında, 168. maddesinde sayılan suçları işlemek amacıyla oluşturulan silahlı çeteye, seçimlik olarak sayılmış özel yardım hâlleri suç olarak düzenlenmiştir. Bu suçun oluşması için failin, 168. maddede nitelikleri belirtilen silahlı cemiyet ve çete mensuplarının eylemlerine iştirak etmeksizin, onların hal ve sıfatlarını bilerek barınacak yer göstermesi veya yardım etmesi, yahut erzak, silah, cephane veya giysi temin etmesi gerekmektedir. Suçun oluşması için silahlı çeteye, silahlı çete mensuplarının hal ve sıfatlarını bilerek ve isteyerek yardım edilmelidir.
Gelinen noktada 5237 sayılı TCK’da düzenlenen silahlı terör örgütüne üye olma ve silahlı terör örgütüne yardım etme suçlarının da ifade edilmesi gerekecektir.
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesinde terörü; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”; aynı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu, "Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi..." şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında; 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
18.07.2006 tarihli ve 26232 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5532 sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 17. maddesiyle, terör örgütünün tanımını yapan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun birinci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış; madde gerekçesinde, Türkiye'nin de taraf olduğu Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 2. maddesinin (a) bendine uygun olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinde suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt tanımlaması yapıldığı için, Terörle Mücadele Kanunu'nda ayrıca örgüt tanımlaması yapılmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.
TCK'nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendine göre örgüt mensubu suçlu; suç işlemek için örgüt kuran, yöneten, bu örgüte katılan veya örgüt adına suç işleyen kişidir.
TCK'nın “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinde;
“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur...” hükmüne yer verilmiştir.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuyla korunan hukuki yarar kamu güvenliği ve barışıdır. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye soktuğu ve araç niteliğindeki suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede büyük bir kolaylık sağladığından, bu suç nedeniyle kamu güvenliği ve barışın bozulması bireyin güvenli, barış içinde yaşamak hakkını da zedeleyeceğinden, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller ayrı ve bağımsız suçlar olarak tanımlanmıştır. Böylece bu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasa'da güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmıştır. Bu amaçla henüz suç işlenmese dahi, sadece suç işlemek amacıyla örgüt oluşturmuş olmaları nedeniyle örgüt mensubu faillerin cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Bunun asıl nedeni suç işlemek için örgüt kurmanın, kamu barışı yönünden ciddi bir tehlike oluşturmasıdır. Kanun koyucu bu düzenleme ile öncelikle gelecekte işlenebilecek suçları engellemek istemiştir.
Bu suçun mağduru ise; öncelikle kamu güvenliği ve barışını sağlamakla yükümlü olan devlet ve toplumu oluşturan bireylerdir.
TCK'nın 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından sözedebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı olarak amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir.
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki barındırmaktadır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Oluşturulan bu ilişki sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Bu nedenle niteliği itibarıyla devamlılık arzeden örgütün varlığı için ileride ihtimal dahilindeki suç/suçları işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir. Buna karşın, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde ise örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur.
Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında da belirtildiği üzere, TCK'nın 220. maddesi anlamında bir örgütten bahsedilebilmesi için,
a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir.
b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.
c) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.
d) Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.
e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.
Yukarıda belirtildiği üzere kanunların suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli yapılara suç örgütü denmektedir. Terör örgütleri ise ideolojik amaçları olan suç örgütleridir. Terör örgütlerini, suç örgütlerinden ayıran bu ideolojik amaç; 3713 sayılı Kanun'un 1. maddesinde gösterilen Cumhuriyetin Anayasa'da belirtilen niteliklerine karşı olabileceği gibi, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Türk Devleti ve Cumhuriyetin varlığına, Devlet otoritesini zaafa uğratmaya veya yıkmaya ya da ele geçirmeye, Devletin iç ve dış güvenliğine, kamu düzeni veya genel sağlığa ya da temel hak ve hürriyetlere yönelik de olabilmektedir.
3713 sayılı Kanun'un "Terör örgütleri" başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hükmü ile TCK'nın 314. maddesine atıf yapılmıştır.
TCK'nın 314. maddesinde tanımlanan "Silahlı örgüt" suçu ise;
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır." şeklinde düzenlenmiştir.
Örgütlü suçluluğun özel bir türü olarak öngörülen, TCK'nın "Silahlı Örgüt" başlıklı 314. maddesinde; TCK'nın ikinci kitap dördüncü kısmının dördüncü bölümünde yer alan devletin güvenliğine karşı suçlar ile beşinci bölümünde yer alan anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran, yöneten ve örgüte üye olanların cezalandırılmaları öngörülmüş ve maddenin son fıkrasında; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümlerin, bu suç açısından aynen uygulanacağı düzenlenmiştir.
765 sayılı Türk Ceza Kanunu sistematiğinden tamamen farklı bir anlayışla düzenlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda, örgütün faaliyetleri doğrultusunda işlenen suçlardan da ayrıca sorumluluk esası kabul edilmiş, yardım etme eylemleri de yaptırım açısından örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilerek, bağımsız bir şekilde örgüte yardım suçuna yer verilmemiştir.
Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişilerin örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı hüküm altına alınırken, örgüte yardım sayılan eylemlerin nitelik bakımından örgüt üyeliğine denk sorumluluğu gerektirdiği kabul edilmiştir. Buna göre, örgüt üyesi olmaksızın, bilerek ve isteyerek örgütün bir iş, görev ya da hizmetinin yerine getirilmesi eylemi örgüt üyeliği olarak cezalandırılmakta iken; TCK'nın 220. maddesinin 7. fıkrasında 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, yapılan yardımın niteliğine göre cezanın üçte birine kadar indirilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Silahlı terör örgütüne yardım fiilinin oluşması için, failin örgüt üyeleriyle önceden bir anlaşma yapması veya yapılan planlara dahil olması zorunlu değildir. Yardım fiilinin örgüt üyelerinin tamamına veya üyelerden birine yapılması arasında bir fark bulunmamaktadır. Fakat, örgütün amacı ve kollektif faaliyetleri bilinerek ve istenerek yardım edilmesi zorunludur (Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, Adalet Yayınevi, ..., 2014, s. 8934). Yardım edenler zamanlarının büyük bir bölümünü örgüte hasretmiş kişiler olmayıp kendi hayatlarının akışı içerisinde bazen örgüte ait işleri kabul eden şahıslardır.
Örgüte yardım etme suçuna ilişkin olarak öğretide;“Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte bilerek ve isteyerek yardım edilmiş olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yardım fiilinin örgütün suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğu bilinerek gerçekleştirilmiş olması gerekir. Fıkra metninde geçen 'bilerek' ibaresi doğrudan kastı ifade eder. Doğrudan örgüte değil de örgüt mensuplarına yardım edilmesi halinde, yardım edilen kişilerin suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt mensubu olduklarının da bilinmesi gerekmektedir. Örgüt mensuplarına yapılan yardım, aynı zamanda örgüte yapılan yardım olarak değerlendirmek gerekir. Ancak, bu yardımın örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden bir yardım olması gerekmektedir” (İzzet Özgenç, Suç Örgütleri, Seçkin Yayıncılık, 7. Baskı, s. 38-39); “Yardımın maddî bir yardım olması gerekli değildir. Örneğin suç örgütüne belli bir hususta bilgi ve belge sağlanması da yardım olarak kabul edilmelidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus yardımın örgüte yapılmasıdır. Kanun koyucu, yardımın niteliğini belirlemediği için örgüte bilerek ve isteyerek herhangi bir yardımda bulunan kişi bile bu durumda örgüt üyesi olarak cezalandırılacaktır. Örgüte sadece bir kez önemsiz nitelikte bir yardımda bulunan kişi bile, örneğin örgüt üyeleri arasında bir kez iletişim sağlayan kişi, bu hüküm nedeniyle örgüt üyesi gibi cezalandırılabilecektir” (Feridun Yenisey, Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Eğitim Modülü, s. 70) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
17.01.2000 tarihinde yasadışı Hizbullah silahlı terör örgütünün “İlim” kanadına yönelik ... Emniyet Müdürlüğünce Beykoz ilçesi, Kavacık Kaptanlar Mahallesi'ndeki örgüt evine yapılan operasyonda örgütün lideri ...’nun ölü olarak ele geçtiği, aynı evde örgüt arşivinin de tahrip edilmiş bir şekilde bulunduğu, söz konusu örgüt arşivine yönelik bilgisayar CD ve disketlerin çözümü sonucu, operasyonda ele geçirilen öz geçmiş raporu içeriğinin sanığın kimlik bilgileri ve geçmişi ile uyumlu olması, sanığın abisinin eski nişanlısı olan ve sanık ile aralarında dosyaya yanıyan bir husumet bulunmadığı anlaşılan ...’nin ... TEM Şube Müdürlüğünde süpheli sıfatıyla, ... (Kapatılan) 3 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesinde müdafisi huzurunda sanık sıfatıyla ve itiraz konusu yargılamada tanık sıfatıyla yeminli alınan istikrarlı ifadelerinde sanığın camide Kuran-ı Kerim dersi verdiğini duyduğunu, kendisine ait olan öz geçmiş raporunu sanığın evine bıraktığını, öz geçmiş raporunun örgüt tarafından istendiğini kendisine sanık ...’in söylediğini, kendisinin de nişanlısı Murat'tan çekindiği için öz geçmiş raporunu el yazısı ile yazıp sanığın evine bıraktığını beyan etmesi ve bu beyan ile örtüşen örgütsel doküman içerikleri de birlikte değerlendirildiğinde;
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 09.10.1995 tarihli ve 4933-5230 sayılı kararı ile silahlı terör örgütü olduğuna karar verilen Hizbullah silahlı terör örgütüne öz geçmiş raporu veren, başkaları adına öz geçmiş raporu alan, örgütün adam kazanma faaliyetleri kapsamında camide faaliyet gösteren sanığın eylemlerinin çeşitlilik ve yoğunluk arz ettiği ve bu suretle örgütle organik bağ kurduğu anlaşılan sanığın hukuki durumunun TCK'nın 314/2. maddesinde tanımlanan silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar vermek gerekmiştir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; dosya kapsamında bulunan delillere göre sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetine karar verilemeyeceği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Ulaşılan bu sonuç karşısında dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği hususu değerlendirilmemiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 02.11.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.