Logo

Ceza Genel Kurulu2018/150 E. 2021/515 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Sanığın eylemlerinin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu mu yoksa silahlı terör örgütüne yardım etme suçunu mu oluşturduğu hususunda yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Sanığın örgüte öz geçmiş raporu vermesi, aylık muhasebe kayıtlarının bulunması, örgüte adam kazandırma faaliyetleri kapsamında camide faaliyet göstermesi gibi eylemlerinin çeşitlilik ve yoğunluk arz etmesi ve bu suretle örgütle organik bağ kurduğu gözetilerek silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın itirazı reddedilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

Kararı Veren

Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 16. Ceza Dairesi

Mahkemesi :Ağır Ceza (CMK’nın mülga

250. maddesiyle görevli)

Sayısı : 39-68

Hizbullah silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık ...'nın TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5, TCK’nın, 62, 53 ve 58/9. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin ... (Kapatılan) 4. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK’nın mülga 250. maddesiyle görevli) verilen 02.03.2007 tarihli ve 39-68 sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 12.03.2008 tarih ve 1040-1495 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 27.04.2017 tarih ve 17383 sayı ile;

“...

1- Sanık tüm aşamalarda Hizbullah silahlı terör örgütü üyesi olmadığını, örgüte öz geçmiş raporu vermediğini, aleyhine olan örgütsel dokümanları kabul etmediğini, suçsuz olduğunu beyan etmiştir. Soruşturma ve yargılama sırasında ..., ... ve ... adlı kişilerin gerçekte var olup olmadıkları ortaya konulamamıştır. Bilirkişi incelemesi sonucunda sanık tarafından düzenlendiği iddia olunan el yazılı öz geçmişteki el yazısının sanığa aidiyeti tespit olunamamıştır. El yazılı öz geçmişte ve sanığın adı geçen diğer örgütsel dokümanlarda adının dahi yanlış yazılmış olması, bu dokümanların sanığın bilgisi dışında başkaları tarafından düzenlendiğini ortaya koymaktadır. Sanığın adı ... olduğu hâlde, örgütsel dokümanlardaki kişinin adı ... olarak geçmektedir. Sanığın adı geçen diğer örgütsel dokümanlar ise, bilgisayar çıktısı olup, asıllarının bulunmaması, sanığın el yazısını içermemesi, adli makamlar tarafından el konulup, onların gözetim ve denetiminde, yemini yaptırılmış uzman bilirkişiler tarafından çıktı ve çözüm işlemlerinin yapıldığının bilinmemesi nedeniyle, üzerlerinde oynama yapılması her zaman mümkün olduğundan delil olma nitelikleri bulunmamaktadır. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2001/929 esas ve 2001/1855 karar sayılı ilâmında, 'sanığa ait öz geçmiş raporu ve faaliyet raporlarının ne şekilde elde edildiği, kimler tarafından deşifre edildiği yeterince araştırılmadan, onaysız fotokopi niteliğinde olan bu belgelere itibar edilerek eksik inceleme ile hüküm kurulması'nı; 2000/2879 esas ve 2000/2973 karar sayılı ilâmında da 'Evde yapılan aramada ele geçirilen, sanıklarla ilgili bilgisayar kayıtlarının çözümünün yöntemine uygun şekilde uzman bilirkişilere yaptırılması yerine, kime yada kimlere yaptırıldığı ve yeminlerinin de verilip verilmediği belirtilmeden, yapılmış çözüm belgelerinin hükme dayanak yapılması'nı bozma nedeni yapmıştır.

2- Diğer terör örgütlerinden farklı olarak bir kişi hakkında öz geçmiş raporu bulunması bu kişinin bizatihi Hizbullah terör örgütü üyesi olduğunu göstermemektedir. Örgüt bunu üye olsun, olmasın toplayabildiği herkesten toplamıştır. Öz geçmiş raporu olmayan örgüt üyeleri de mevcuttur. Çeşitli örgütsel dokümanlarda bunun fark edilmeden toplanması yönünde talimat olduğu görülmektedir. 'Hayreddin'e verilen çözümler' başlıklı örgütsel dokümanda, 'Özgeçmiş veren arkadaşlardan ehliyet ve kimlik fotokopisi alınsın. İyi arkadaş olup mahkûmiyeti olmayanlardan ayrıca alınsın. Ayrıca sempatizan ve avamların ki de uygun arkadaşlar vasıtasıyla getirilmeye çalışılsın. Bunlar yapılırken dikkat çekmeden ve yavaş yavaş yapılsın', 'Hafızın Çözümleri' başlıklı örgütsel dokümanda da, '10- Herhangi bir şahıs hakkında öz geçmiş istense bile sanki genel sosyal araştırma yapılıyormuş gibi bilgi istensin' gibi.

... (Kapatılan) 4 numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesinin 2000/126 esas sayılı 12.12.2000 tarihli oturumunda tanık olarak dinlenen; uzun süreden beri örgüt lideri ...'nun yanında faaliyette bulunup, örgütsel dokümanların ve ...'nun ölü olarak ele geçirildiği Beykoz'daki örgüt evinde yakalanıp, mahkûm olan örgütün üst düzey yöneticileri ve bilgisayar merkezi sorumluları ... ve ... ile örgüt sorgucusu olup itirafçı olan ...'un beyanlarından da anlaşıldığı üzere, örgütün, istihbarat ve fişleme amacıyla, topladıkları zekatın kimlere verilebileceği gibi çok çeşitli amaçlarla, örgüt üyeleri dâhil, temin edebildiği, ulaşabildiği tüm kişilere ait bilgi, belge ve fotoğrafları depoladığı, okullardan, resmi kurumlardan ve kişilerden bunları çeşitli şekillerde temin ettikleri, okul ve baro albümleri gibi yayınlardan faydalandıkları, özellikle 90'lı yıllarda örgüt üyesi olmayan kişilerden de rızaen ya da rızası olmaksızın, kendisi ve çevresiyle ilgili ayrıntılı bilgiler içeren öz geçmiş ve fotoğraflar alındığını, öz geçmişlerin üyelik formu olmadığını beyan etmeleri ve mahkemenin bu tanık beyanlarının çoğaltılarak tüm Hizbullah dosyalarına konulmalarına karar verildiğinden de anlaşıldığı üzere, kişinin örgüt arşivinde fotoğraflı ya da fotoğrafsız öz geçmişinin bulunması, tek başına, kişinin örgüt üyesi olduğunu göstermemektedir. Hizbullah ana dava iddianamesinde de bunun sosyal araştırma formu olduğu belirtilmektedir.

3- Yine diğer terör örgütlerinden farklı olarak Hizbullah terör örgütünün bayan örgütlenmesi sadece cami faaliyetleri ile sınırlıdır. Ancak, camiye gelip ders alan herkesin örgüt üyesi olmadığı örgütsel dokümanlardan anlaşılmaktadır. Örneğin, '...'ın aylık faaliyet raporu- Eylül 1998' başlıklı örgütsel dokümanda, 'Camiye gelenlerin sayısı:332, cemaat mensubu sayısı:35, Ders durumları: Elifba 65, Cüz 76, Tecvid-Mevlit 2, Arapça 34, Kur'an-ı Kerim 67. Ders almayanlar 84' gibi görüldüğü üzere ders alanlar ile örgüt mensupları ayrı sınıflandırılmaktadır.

4- Yukarıda bahsedildiği üzere, Hizbullah silahlı terör örgütünün eylemlerinde kadın tetikçi, gözcü veya korumaya rastlanmayıp, örgütün bayan örgütlenmesi sadece cami faaliyetleri ile sınırlıdır. Yargıtay 9. Ceza Dairsinin 2001/1605 esas ve 2001/2107 karar sayılı ilâmında, 'sanıkların sabit olan camide ders vermek ve örgüte maddi yardımda bulunmak şeklindeki eylemlerinin TCK'nın 169. maddesi kapsamında örgüte yardım suçunu oluşturduğu'nu belirtmiştir. Sanığın öz geçmişi düzenlediği ve cami faaliyetlerinde bulunduğu kabul edilse bile, sanığın bu faaliyetlerinin örgüt üyeliği kabul edilecek düzeye ulaşmadığı, bu nitelikte süreklilik ve çeşitlilik gösteren örgütsel faaliyet yürüttüğü yolunda somut, yeterli ve inandırıcı kanıt bulunmadığı, kod adı aldığı ve nitelikli örgütsel faaliyette bulunduğu yolunda teyitli ve yeterli kanıt yer almadığı, faaliyetlerinin (mülga) 765 sayılı TCK'nın 169. maddesi kapsamında örgüte yardım ve yataklık suçu boyutunda kaldığı, örgütsel doküman içerikleri, öz geçmiş raporu içerikleri ile dosyada mevcut diğer tüm bilgi ve belgeler değerlendirildiğinde; sanığın 1999 yılından sonra örgütsel faaliyette bulunduğunun tesbit edilmemesi nedeniyle hüküm tarihinde, suç tarihi itibariyle (mülga) 765 sayılı TCK’nın 102/4 ve 104/2 maddelerindeki dava zaman aşımı süresini doldurduğu anlaşıldığından, sanık hakkında açılan kamu davasının (mülga) 765 sayılı TCK’nın 102/4 ve 104/2 ve 5271 sayılı CMK'nın 223/8. maddesi uyarınca düşürülmesine karar verilmesi gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesince 05.02.2018 tarih ve 1394-289 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı eylemin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu mu yoksa silahlı terör örgütüne yardım etme suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin olup silahlı terör örgütüne yardım etme suçunun oluştuğunun kabülü hâlinde dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından,

17.01.2000 tarihinde yasa dışı Hizbullah silahlı terör örgütünün “İlim” kanadına yönelik olarak ... Emniyet Müdürlüğünce Beykoz Kavacık Kaptanlar Mahallesi'ndeki örgüt evine yapılan operasyon neticesinde örgütün lideri ...’nun ölü olarak ele geçtiği, aynı evde örgüt arşivinin de tahrip edilmiş bir şekilde bulunduğu, söz konusu örgüt arşivine yönelik bilgisayar CD ve disketlerin çözümü sonucu yapılan soruşturmada;

“... 5542” sayılı dokümanda; “... (24, ...'ın eşi Lise mz.): Samimi, itaatkar, fedakardır. Çok yumuşaktır, otoriter değil ama verilen işleri yapıyor. Bu ay muhasebeye düzenli katıldı. Bedir camii sorumlusudur” şeklinde yazı bulunduğu,

“... 5545” sayılı dökümana göre; ...'nın Bedir Camisi muhasebe dersi faaliyet raporunun bulunduğu, raporun içeriğinde sanığın ders yaptığı ve ders verdiği bayanlar hakkında değerlendirmeler yaparak rapor düzenlediği,

“... 2656 “sayılı dokümanda "..." isminin yazılı olduğu,

“... 1396” sayılı dokümanda; ...'nın aylık muhasebe raporunun bulunduğu,

“Ağustos 2000-2 ...” başlıklı örgütsel dokümanda; Aziziye Camisi ve Bedir Camisi sorumlusunun ... olduğunun belirtildiği,

Dosyada bulunan öz geçmiş raporunda; ...'nın doğum yeri, doğum tarihi, oturduğu adres, okuduğu okullar ve ailesine ait bilgilerin bulunduğu, örgüte ... isimli bayan vasıtasıyla girdiği, 1992 yılında ... ile evlendiği, ...'ın hanımından boşanmış ve dört çocuğunun bulunduğu, ...'la bir yıl, ... ile üç yıl, ... ile bir yıl ve ... ile ders yaptığı, Bedir Camisine gittiği, ayağının özürlü olduğunun yazılı olduğu,

Anlaşılmaktadır.

Sanık aşamalarda suçlamayı kabul etmediğini, Hizbullah terör örgütü üyesi olmadığını, örgüte öz geçmiş raporu vermediğini, öz geçmiş raporundaki bilgilerin doğru olduğunu, aleyhine olan örgütsel dokümanları kabul etmediğini, suçsuz olduğunu savunmuştur.

Uyuşmazlığın çözümü için 765 sayılı (mülga) TCK’nın 168. maddesinde düzenlenen örgüte üye olma ile aynı Kanun’un 169. maddesinde düzenlenen örgüte yardım etme suçunun açıklanması gerekemektedir.

765 sayılı (mülga) TCK'nın 168. maddesinde yer alan; "Her kim, 125, 131, 146, 147, 149 ve 156 ncı maddelerde yazılı cürümleri işlemek için silahlı cemiyet ve çete teşkil eder yahut böyle bir cemiyet ve çetede amirliği ve kumandayı ve hususi bir vazifeyi haiz olursa onbeş seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezasına mahküm olur.

Cemiyet ve çetenin sair efradı on yıldan onbeş yıla kadar ağır hapisle cezalandırılır" şeklindeki düzenlemenin birinci fıkrasında, Kanun’un 125, 131, 146, 147, 149 ve 156. maddelerinde yazılı cürümleri işlemek için silahlı cemiyet ve çete oluşturmak veya böyle bir cemiyet ve çetede amirlik, yöneticilik ve hususi bir vazife üstlenmek eylemleri yaptırıma bağlanmıştır. Silahlı cemiyet ve çetenin sair efradı olmanın cezai müeyyidesi de maddenin 2. fıkrasında düzenlenmiş olup birçok yargısal kararda vurgulandığı üzere; silahlı cemiyet ve çetede amirlik, yöneticilik ve hususi bir görev almayan, çeteye basit şekilde katılan, ulaşılmak istenen amaca ait konularda irade birliği içinde olan, çeteye katılırken çetenin niteliğini bilen ve çetenin ulaşmak istediği amacı kendi amacına uygun görenler ise cemiyet ve çetenin sair efradıdır.

Silahlı cemiyet ve çeteye yardım suçu ise 765 sayılı (mülga) TCK'nın 169. maddesinde; "64 ve 65 inci maddelerde beyan olunan hal haricinde her kim, böyle bir cemiyete ve çeteye hal ve sıfatlarını bilerek barınacak yer gösterir veya yardım eder yahut erzak veya esliha ve cephane veya elbise tedarik ...ederse üç seneden beş seneye kadar ağır hapis ile cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiştir. Madde metninde yer alan; "eder veya her ne suretle olursa olsun hareketlerini teshil” ibaresi, suç tarihinden önce 30.07.2003 tarih ve 4963 sayılı Kanunun 2. maddesiyle metinden çıkarılmıştır.

765 sayılı (mülga) TCK’nın 169. maddesinde, aynı Kanun’un 64 ve 65. maddelerinde öngörülen iştirak hâlleri dışında, 168. maddesinde sayılan suçları işlemek amacıyla oluşturulan silahlı çeteye, seçimlik olarak sayılmış özel yardım hâlleri suç olarak düzenlenmiştir. Bu suçun oluşması için failin, 168. maddede nitelikleri belirtilen silahlı cemiyet ve çete mensuplarının eylemlerine iştirak etmeksizin, onların hal ve sıfatlarını bilerek barınacak yer göstermesi veya yardım etmesi, yahut erzak, silah, cephane veya giysi temin etmesi gerekmektedir. Suçun oluşması için silahlı çeteye, silahlı çete mensuplarının hâl ve sıfatlarını bilerek ve isteyerek yardım edilmelidir.

Gelinen noktada 5237 sayılı TCK’da düzenlenen silahlı terör örgütüne üye olma ve silahlı terör örgütüne yardım etme suçlarının da ifade edilmesi gerekecektir.

Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesinde terörü; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”; aynı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu, "Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi..." şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.

Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında; 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.

18.07.2006 tarihli ve 26232 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5532 sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 17. maddesiyle, terör örgütünün tanımını yapan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun birinci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış; madde gerekçesinde, Türkiye'nin de taraf olduğu Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 2. maddesinin (a) bendine uygun olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinde suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt tanımlaması yapıldığı için, Terörle Mücadele Kanunu'nda ayrıca örgüt tanımlaması yapılmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.

TCK'nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendine göre örgüt mensubu suçlu; suç işlemek için örgüt kuran, yöneten, bu örgüte katılan veya örgüt adına suç işleyen kişidir.

TCK'nın “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinde;

“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.

(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.

(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur...” hükmüne yer verilmiştir.

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuyla korunan hukuki yarar kamu güvenliği ve barışıdır. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye soktuğu ve araç niteliğindeki suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede büyük bir kolaylık sağladığından, bu suç nedeniyle kamu güvenliği ve barışın bozulması bireyin güvenli, barış içinde yaşamak hakkını da zedeleyeceğinden, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller ayrı ve bağımsız suçlar olarak tanımlanmıştır. Böylece bu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasa'da güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmıştır. Bu amaçla henüz suç işlenmese dahi, sadece suç işlemek amacıyla örgüt oluşturmuş olmaları nedeniyle örgüt mensubu faillerin cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Bunun asıl nedeni suç işlemek için örgüt kurmanın, kamu barışı yönünden ciddi bir tehlike oluşturmasıdır. Kanun koyucu bu düzenleme ile öncelikle gelecekte işlenebilecek suçları engellemek istemiştir.

Bu suçun mağduru ise; öncelikle kamu güvenliği ve barışını sağlamakla yükümlü olan devlet ve toplumu oluşturan bireylerdir.

TCK'nın 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından sözedebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı olarak amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir.

Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki barındırmaktadır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Oluşturulan bu ilişki sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Bu nedenle niteliği itibarıyla devamlılık arzeden örgütün varlığı için ileride ihtimal dahilindeki suç/suçları işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir. Buna karşın, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde ise örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur.

Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında da belirtildiği üzere, TCK'nın 220. maddesi anlamında bir örgütten bahsedilebilmesi için,

a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir.

b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.

c) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.

d) Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.

e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.

Yukarıda belirtildiği üzere kanunların suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli yapılara suç örgütü denmektedir. Terör örgütleri ise ideolojik amaçları olan suç örgütleridir. Terör örgütlerini, suç örgütlerinden ayıran bu ideolojik amaç; 3713 sayılı Kanun'un 1. maddesinde gösterilen Cumhuriyetin Anayasa'da belirtilen niteliklerine karşı olabileceği gibi, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Türk Devleti ve Cumhuriyetin varlığına, Devlet otoritesini zaafa uğratmaya veya yıkmaya ya da ele geçirmeye, Devletin iç ve dış güvenliğine, kamu düzeni veya genel sağlığa ya da temel hak ve hürriyetlere yönelik de olabilmektedir.

3713 sayılı Kanun'un "Terör örgütleri" başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hükmü ile TCK'nın 314. maddesine atıf yapılmıştır.

TCK'nın 314. maddesinde tanımlanan "Silahlı örgüt" suçu ise;

"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.

(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır." şeklinde düzenlenmiştir.

Örgütlü suçluluğun özel bir türü olarak öngörülen, TCK'nın "Silahlı Örgüt" başlıklı 314. maddesinde; TCK'nın ikinci kitap dördüncü kısmının dördüncü bölümünde yer alan devletin güvenliğine karşı suçlar ile beşinci bölümünde yer alan anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran, yöneten ve örgüte üye olanların cezalandırılmaları öngörülmüş ve maddenin son fıkrasında; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümlerin, bu suç açısından aynen uygulanacağı düzenlenmiştir.

765 sayılı Türk Ceza Kanunu sistematiğinden tamamen farklı bir anlayışla düzenlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda, örgütün faaliyetleri doğrultusunda işlenen suçlardan da ayrıca sorumluluk esası kabul edilmiş, yardım etme eylemleri de yaptırım açısından örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilerek, bağımsız bir şekilde örgüte yardım suçuna yer verilmemiştir.

Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişilerin örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı hüküm altına alınırken, örgüte yardım sayılan eylemlerin nitelik bakımından örgüt üyeliğine denk sorumluluğu gerektirdiği kabul edilmiştir. Buna göre, örgüt üyesi olmaksızın, bilerek ve isteyerek örgütün bir iş, görev ya da hizmetinin yerine getirilmesi eylemi örgüt üyeliği olarak cezalandırılmakta iken; TCK'nın 220. maddesinin 7. fıkrasında 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, yapılan yardımın niteliğine göre cezanın üçte birine kadar indirilebileceği hüküm altına alınmıştır.

Silahlı terör örgütüne yardım fiilinin oluşması için, failin örgüt üyeleriyle önceden bir anlaşma yapması veya yapılan planlara dahil olması zorunlu değildir. Yardım fiilinin örgüt üyelerinin tamamına veya üyelerden birine yapılması arasında bir fark bulunmamaktadır. Fakat, örgütün amacı ve kollektif faaliyetleri bilinerek ve istenerek yardım edilmesi zorunludur (Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, Adalet Yayınevi, ..., 2014, s. 8934). Yardım edenler zamanlarının büyük bir bölümünü örgüte hasretmiş kişiler olmayıp kendi hayatlarının akışı içerisinde bazen örgüte ait işleri kabul eden şahıslardır.

Örgüte yardım etme suçuna ilişkin olarak öğretide;“Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte bilerek ve isteyerek yardım edilmiş olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yardım fiilinin örgütün suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğu bilinerek gerçekleştirilmiş olması gerekir. Fıkra metninde geçen 'bilerek' ibaresi doğrudan kastı ifade eder. Doğrudan örgüte değil de örgüt mensuplarına yardım edilmesi halinde, yardım edilen kişilerin suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt mensubu olduklarının da bilinmesi gerekmektedir. Örgüt mensuplarına yapılan yardım, aynı zamanda örgüte yapılan yardım olarak değerlendirmek gerekir. Ancak, bu yardımın örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden bir yardım olması gerekmektedir” (İzzet Özgenç, Suç Örgütleri, Seçkin Yayıncılık, 7. Baskı, s. 38-39); “Yardımın maddî bir yardım olması gerekli değildir. Örneğin suç örgütüne belli bir hususta bilgi ve belge sağlanması da yardım olarak kabul edilmelidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus yardımın örgüte yapılmasıdır. Kanun koyucu, yardımın niteliğini belirlemediği için örgüte bilerek ve isteyerek herhangi bir yardımda bulunan kişi bile bu durumda örgüt üyesi olarak cezalandırılacaktır. Örgüte sadece bir kez önemsiz nitelikte bir yardımda bulunan kişi bile, örneğin örgüt üyeleri arasında bir kez iletişim sağlayan kişi, bu hüküm nedeniyle örgüt üyesi gibi cezalandırılabilecektir” (Feridun Yenisey, Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Eğitim Modülü, s. 70) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

17.01.2000 tarihinde yasadışı Hizbullah silahlı terör örgütünün “İlim” kanadına yönelik ... Emniyet Müdürlüğünce Beykoz ilçesi, Kavacık Kaptanlar Mahallesindeki örgüt evine yapılan operasyonda örgütün lideri ...’nun ölü olarak ele geçtiği, aynı evde örgüt arşivinin de tahrip edilmiş bir şekilde bulunduğu, söz konusu örgüt arşivine yönelik bilgisayar CD ve disketlerin çözümü sonucu “... 5542” sayılı dokümanda yazılı olan “... (24, ...'ın eşi Lise mz.): Samimi, itaatkar, fedakardır. Çok yumuşaktır, otoriter değil ama verilen işleri yapıyor. Bu ay muhasebeye düzenli katıldı. Bedir camii sorumlusudur” şeklindeki bilgiler ile “Ağustos 2000-2 ...” başlıklı örgüt belgesi ile ve dosyada bulunan öz geçmiş raporunun birbirlerini desteklediği, operasyonda ele geçen el yazması öz geçmiş raporu ile de sanığın kendisi ve ailesine ilişkin bilgilerin uyuştuğu, sanığın okuduğu okullar, bir ayağının özürlü olması, evlendiği kişinin boşanmış ve dört çocuklu olduğunun belirtilmesi ve sanığın eşi ...'nın getirtilen nüfus aile kayıt tablosunda da sanıktan önceki eşinden dört çocuğunun bulunduğunun anlaşılması ve operasyonda bulunan “... 1396” ibareli dokümanda ...'nın aylık muhasebe raporunun bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde;

Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 09.10.1995 tarihli ve 4933-5230 sayılı kararı ile silahlı terör örgütü olduğuna karar verilen Hizbullah silahlı terör örgütüne özgeçmiş raporu veren, aylık muhasebe kayıtları bulunan, örgüte adam kazandırma faaliyetleri kapsamında camide faaliyet gösteren sanığın eylemlerinin çeşitlilik ve yoğunluk arz ettiği ve bu suretle örgütle organik bağ kurduğu anlaşılan sanığın hukuki durumunun TCK'nın 314/2. maddesinde tanımlanan silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar vermek gerekmiştir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; dosya kapsamında bulunan delillere göre sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetine karar verilemeyeceği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.

Ulaşılan bu sonuç karşısında dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği hususu değerlendirilmemiştir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 02.11.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.