Logo

Ceza Genel Kurulu2018/324 E. 2024/210 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Sanığın nüfusa kaydedildiği tarih ile Adli Tıp Kurumu raporuna göre belirlenen yaşı arasında uyuşmazlık olması sebebiyle, ceza indirimi uygulanıp uygulanmayacağı hususunda yaş tespitinin nasıl yapılacağına ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Sanık hakkında düzenlenen Adli Tıp Kurumu raporunda belirtilen yaş ile nüfusa kayıt tarihi arasında uyuşmazlık olması ve mahkemenin sadece nüfusa kayıt tarihini esas alarak sanığın yaşı ile ilgili ceza indirimi uygulamamasının usul ve yasaya aykırı olması gözetilerek yerel mahkemenin direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

DİRENME

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : (Kapatılan) 16. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Ağır Ceza

SAYISI : 158-187

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Sanığın, Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 302/1 ve 62/1. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına; tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirilmesi suçundan TCK’nın 174/1, 174/2, 62/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 6 yıl 11 ay 10 gün hapis ve 250 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına; kasten adam öldürmeye teşebbüs etme suçundan TCK’nın 82/1-c, 35/2, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5/1, TCK’nın 62/1. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 3 kez 18 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, mahkûmiyete konu hükümler bakımından bakımından TCK’nın 53/1, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 28.04.2016 tarihli ve 117-178 sayılı hükmün, sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 23.01.2017 tarih ve 5913-249 sayı ile; "Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunun 28.04.2014 tarihli raporunda sanığın olay tarihi itibarıyla on beş yaşını bitirmiş olup on altı yaşı içerisinde olduğu ve on altı yaşını bitirmediğinin kabulünün uygun olacağının belirtilmiş olması karşısında, tescilin sahteliğinin ileri sürülmemiş olduğu ve tescil tarihi itibarıyla da 18 yaşını doldurmamış olduğu gözetilerek, CMK'nın 218. maddesi ile Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesi uyarınca, anılan rapor mucibince yaşının tashihine karar verilerek sonucuna göre hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise 16.05.2017 tarih ve 158-187 sayı ile; "… sanığın belirtilen rapora göre yaşının suç tarihi itibariyle 16 olacak şekilde düzeltilmesi mümkün değildir. Zira sanık nüfusa 29/03/1995 tarihinde 13/01/1195 tarihinde doğmuş gibi tescil edilmiştir. Kişi doğmadan nüfusa tescil edilemeyeceğine göre sanık nüfusa tescil tarihi olan 29/03/1995 tarihinde hayattadır. Sanığın babası Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesinde 13/09/2013 tarihinde alınan beyanında oğlunun 16-17 yaşlarında olduğunu belirtmiş ise de bu beyan soyut nitelikli beyanlardır ve ayrıca ilgili duruşma tutanağında da belirtildiği üzere sanığın babası çocuklarının bırakınız yaşını büyüklük küçüklük durumunu dahi net olarak söyleyememiştir. Öte yandan sanığın ölen ancak nüfusa ölüm kaydı işlenmeyen bir kardeşinin kimlik bilgileri ile yaşadığına ilişkin bir iddia veya beyanda bulunmamaktadır. Sanık hakkında dosyada düzenlenen adli ve tıbbi raporlarda fiziksel ve zihinsel gelişiminde cezai sorumluluğunu etkilemeyecek şekilde ise de emsallerine nazaran gerilik olduğu anlaşılmaktadır. Sanık hakkındaki yaşa ilişkin raporu da buna göre değerlendirmek gerekmektedir. Sonuç olarak kişi doğmadan nüfusa tescil edilemeyeceğinden ve sanığın ölen bir kardeşinin nüfusu ile hayatını idame ettirdiği de iddia edilmediğinden sanığın nüfusa tescil edildiği 29/03/1995 tarihinde dahi 18 yaşını tamamladığı anlaşıldığından, sanığın yaşı düzeltilmemiş ve sanık hakkında TCK 31/3. maddesi uygulanmamıştır. Nitekim nüfus temsilcisi de aynı gerekçeler ile sanığın yaşının düzeltilmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir," şeklindeki gerekçe ile bozmaya direnerek sanık hakkında yaş küçüklüğü nedeniyle indirim uygulamadan ilk hüküm gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.

Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 31.01.2018 tarihli ve 41830 sayılı bozma istekli tebliğnamesiyle dosya kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 14.05.2018 tarih ve 1004-1506 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

II. UYUŞMAZLIK KONUSU

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 13.01.1995 tarihinde doğmuş gibi 29.03.1995 tarihinde nüfus kütüğüne tescil edilen sanığın yaşının, bilimsel raporlara istinaden daha küçük olarak tespit ve tescilinin mümkün olup olmadığı ve bu suretle eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III. UYUŞMALIK KONUSUNA İLİŞKİN BİLGİLER

İncelenen dosya kapsamından;

Adana Cumhuriyet Başsavcılığının (TMK’nın mülga 10. maddesi ile yetkili ve görevli) 09.05.2013 tarihli ve 92-81 sayılı iddianamesi ile sanığın 27.02.2013 tarihli eylemi nedeniyle devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, kasten adama öldürmeye teşebbüs etme, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme, mala zarar verme ve silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçlarından cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasının, Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesinin (TMK’nın mülga 10. maddesi ile görevli ve yetkili) 2013/98 esas sayılı dosyası üzerinde yapılan yargılamasının 13.09.2013 tarihli 3. celsesinde sanığın hazır edildiği, yargılama esnasında mahkeme heyetince, "Sanık üzerinde yapılan gözlemde 1.55-1.60 metre boylarında, 50-55 kg ağırlığında olduğu, görünüş itibari ile 16-17 yaşlarında gösterdiği, savunması sırasında çok hafif bir şekilde konuşma güçlüğü çektiği ancak meramını anlatabildiği görüldü." şeklindeki gözlemin tutanağa kaydedildiği, babasına sanığın yaşının, büyükten başlayarak kaçıncı çocuk olduğunun ve çocuklarının yaşları sorulduğunda, babasının 8 çocuğun olduğunu söylediği, daha sonra çocuk sayısının 9 olduğunu belirttiği ve çocukların yaşları ve büyüklük küçüklük durumlarını net olarak söylemediğinin tespit edildiği ayrıca "Oğlum Ömer 16-17 yaşlarındadır. Doğduktan bir süre sonra yazıldığından büyük yazılmıştır. Onun bir büyüğü de 18-19 yaşlarındadır." şeklinde beyanda bulunması üzerine sanığın gerçek yaşı konusunda tereddüt meydana geldiğinden, bu konunun açıklığa kavuşturulması amacıyla en yakın sağlık kurumuna sevk edilerek suç tarihindeki yaşının tespiti amacıyla rapor alınmasına karar verildiği,

Nüfus kayıt örneğinde sanıkla beraber kardeşi olan ...’ün de 29.05.1995 tarihinde nüfusa tescilinin yapıldığı,

Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Altıncı Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun 28.04.2014 tarihli ve 1962 karar sayılı raporunda; yapılan radyolojik kemik yaşı değerlendirmesinde, genetik, hormonal, coğrafik yaşam alanı, beslenme farklılıkları gibi etkenlere bağlı olarak değişkenlik gösterebilmekle birlikte sanığın Gök ve Greulich&Pyle atlasları referanslarına göre grafi çekim tarihinde (23.09.2013) 16 (on altı) yaşını bitirmiş olup 17 (on yedi) yaşı içerisinde olduğu ve olay tarihinde (27.02.2013) 15 (on beş) yaşını bitirmiş olup 16 (on altı) yaşı içerisinde olduğunun kabulünün uygun olacağının belirtildiği,

Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesince 28.04.2016 tarih ve 117-178 sayı ile verilen kararda ise "sanık nüfusa 29.03.1995 tarihinde 13.01.19195 tarihinde doğmuş gibi tescil edilmiştir. Kişi doğmadan nüfusa tescil edilemeyeceğine göre sanık nüfusa tescil tarihi olan 29.03.1995 tarihinde hayattadır. Sanığın babası Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesinde 13.09.2013 tarihinde alınan beyanında oğlunun 16-17 yaşlarında olduğunu belirtmiş ise de bu beyan soyut nitelikli beyanlardır. Ve ayrıca ilgili duruşma tutanağında da belirtildiği üzere sanığın babası çocuklarının bırakınız yaşını, büyüklük küçüklük durumunu dahi net olarak söyleyememiştir. Öte yandan sanığın ölen ancak nüfusa ölüm kaydı işlenmeyen bir kardeşinin kimlik bilgileri ile yaşadığına ilişkin bir iddia veya beyanda bulunmamaktadır. Sanık hakkında dosyada düzenlenen adli ve tıbbi raporlarda fiziksel ve zihinsel gelişiminde cezai sorumluluğunu etkilemeyecek şekilde ise de emsallerine nazaran gerilik olduğu anlaşılmaktadır. Sanık hakkındaki yaşa ilişkin raporu da buna göre değerlendirmek gerekmektedir. Sonuç olarak kişi doğmadan nüfusa tescil edilemeyeceğinden ve sanığın ölen bir kardeşinin nüfusu ile hayatını idame ettirdiği de iddia edilmediğinden sanığın nüfusa tescil edildiği 29.03.1995 tarihte dahi 18 yaşını tamamladığı anlaşıldığından sanığın yaşı düzeltilmemiş" şeklindeki gerekçe ile sanık hakkında TCK’nın 31/3. maddesinin uygulanmamasına karar verildiği,

Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 23.01.2017 tarih ve 5913-249 sayı ile verilen kararda Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 36. maddesi uyarınca, anılan rapor mucibince sanığın yaşının tashihine karar verilerek sonucuna göre hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizliğinden verilen kararın bozulmasına karar verilmiş ise de Yerel Mahkemece önceki hükümde direnilmesine karar verildiği,

Anlaşılmaktadır.

IV. GEREKÇE

TCK'nın "Yaş küçüklüğü" başlıklı 31. maddesinin 3. fıkrası şöyledir;

"Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz."

TCK'nın 31. maddesinin gerekçesi ise şöyledir;

"Kişinin, fiziksel gelişimine paralel olarak, toplumun değer yargılarını, bunların anlam ve içeriğini algılama yeteneği gelişmektedir. Yine bu gelişim sürecinde algılama yeteneğinin yanı sıra, ayrıca toplumdaki ölçü davranış kurallarının gerekleri doğrultusunda hareketlerini yönlendirebilme (irade) yeteneği de gelişmektedir.

Suç oluşturan fiili işlediği sırada henüz oniki yaşını bitirmemiş olan çocukların ceza sorumluluğu bulunmamaktadır. Fiili işlediği sırada henüz oniki yaşını bitirmemiş olması, çocuk açısından kusurluluğu mutlak surette ortadan kaldıran bir neden olarak kabul edilmiştir.

İzlenen suç ve ceza politikasının gereği olarak, bu gruba giren yaş küçüklerinin ceza sorumluluğunun olmadığı normatif olarak kabul edilmiştir. Çünkü, bu çocuklar hakkında ceza yaptırımının uygulanması, cezanın özel önleme ve yeniden topluma kazandırma işlevi bakımından tamamen ters etki gösterecektir. Hatta, bu çocuklarla ilgili olarak ceza kovuşturmasına ilişkin işlemlerin yapılması, psikolojik gelişimleri üzerinde olumsuz etkiler meydana getirebilmektedir. Bu nedenle, suç yoluna sürüklenmiş olan bu çocuklarla ilgili olarak, sadece koruyucu ve eğitici nitelikte olan güvenlik tedbirlerine başvurulabilir.

Çocukluktan gençliğe geçiş sürecinde bulunan oniki yaşını doldurmuş ve fakat henüz onbeş yaşını tamamlamamış kişiler, genellikle işlediği fiilin bir haksızlık oluşturduğunun bilincinde olmakla beraber, bazı durumlarda fiili işlemekten kendini alıkoyamamakta ve bazı davranışlar açısından iradesine yeterince hâkim olamamaktadır. Bu nedenle, suç oluşturan bir fiili işlediği sırada oniki yaşını bitirmiş olup da henüz onbeş yaşını bitirmemiş olan kişilerin, işlediği suç açısından davranışlarını yönlendirebilme yeteneğine sahip olduğunun belirlenmesi hâlinde, ceza sorumluluğunun olduğu kabul edilmiştir.

Bu grup yaş küçüklerinin ceza sorumluluğunun olup olmadığı, çocuk hâkimi tarafından tespit edilir. Ancak, bu belirlemeden önce, yaş küçüğünün içinde bulunduğu aile koşulları, sosyal ve ekonomik koşullar ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kişilerce rapor hazırlanması istenir. Çocuk hâkimi, hazırlanan bu raporları, ceza sorumluluğunun belirlenmesiyle ilgili olarak yapacağı değerlendirmede dikkate alır.

Kusur yeteneği bulunmayan yaş küçüğü hakkında ceza tertibine yer olmadığına karar verilir. Ancak, bu kişiler hakkında koruyucu, eğitici ve yeniden topluma kazandırıcı nitelikte güvenlik tedbirlerine hükmedilir.

Çocuk hâkimi, işlediği suç açısından ceza sorumluluğunun olduğunu kabul ettiği yaş küçüğü hakkında ise kural olarak indirilmiş cezaya hükmedecektir.

Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş ve fakat henüz onsekiz yaşını tamamlamamış gençler, normal koşullarda, gerçekleştirdikleri davranışların hukukî anlam ve sonuçlarını kavrama yeteneğine sahip olmakla birlikte; bu kişilerin, davranışlarını yönlendirme yetenekleri yeterince gelişmemiş olabilmektedir. Bu nedenle, suç yoluna girmiş olan gençlerin, işledikleri suçlar bağlamında irade yeteneğinin zayıf olduğu normatif olarak kabul edilmiştir. Azalmış kusur yeteneğine sahip bulunan gençler hakkında kural olarak indirilmiş cezaya hükmedilir."

CMK'nın "Ceza mahkemelerinin ek yetkisi" 218. maddesi ise şöyledir;

"(1) Yüklenen suçun ispatı, ceza mahkemelerinden başka bir mahkemenin görev alanına giren bir sorunun çözümüne bağlı ise; ceza mahkemesi bu sorunla ilgili olarak da bu Kanun hükümlerine göre karar verebilir. Ancak, bu sorunla ilgili olarak görevli mahkemede dava açılması veya açılmış davanın sonuçlanması ile ilgili olarak bekletici sorun kararı verebilir.

(2) Kovuşturma evresinde mağdur veya sanığın yaşının ceza hükümleri bakımından tespitiyle ilgili bir sorunla karşılaşılması halinde; mahkeme, ilgili kanunda belirlenen usule göre bu sorunu çözerek hükmünü verir."

Madde gerekçesi ise şu şekildedir; "Dava konusu uyuşmazlığın çözülmesi, diğer bir deyişle bir eylemin suç olup olmadığının veya niteliğinin saptanması, ceza hukukunun kapsamına girmeyen bir meselenin çözümüne bağlı ise ceza mahkemesinin önünde üç seçenek bulunmaktadır:

1. Ceza davasının bir an önce sonuca ulaşmasını sağlamak için bu sorun hakkında da ceza hukukundaki usul ve deliller için geçerli kurallara göre karar vermek.

Kuşkusuz ceza mahkemesinin bu sorun hakkında verdiği karar, sadece dava konusu uyuşmazlık yönünden geçerli olmak üzere ve esas dava bakımından gerekli olduğu ölçüde verilmiş bir karar sayılacaktır.

2. Çözülmesi uzmanlığı gerektiren bir sorunun söz konusu olduğunu saptadığında, mahkeme yargılamaya ara vererek sorunun konusuna göre hukuk davası veya idarî dava açılması için ilgililere süre verebilecektir.

3. Yetkili mahkemede bu hususta bir dava açılmışsa bu mahkemenin kararını da bekleyebilecektir.

Özetlemek gerekirse, ceza mahkemesi dava konusu uyuşmazlığın çözümünde etkili bulunan ve ceza hukuku dışında kalan bir sorun hakkında gerekli hâllerde kendisi karar verecek, sorunun nitelik ve kapsamına göre bu sorunun çözümünü bekletici sorun kabul ederek ilgililere süre de verecektir.

Duruşma sırasında, suçtan zarar görenlerle sanıkların yaşları bakımından gerekli görülecek düzeltmelerin yerine getirilmesi 5/5/1972 tarihli ve 1587 sayılı Nüfus Kanunundaki usullere göre ceza mahkemesince yapılacaktır. Bu hususta verilecek karara karşı maddede yazılı kanun yollarına başvuru hakkı tanınmıştır.

Ancak yukarıda (2) numaralı paragrafta da açıklandığı üzere, mahkemenin ceza davasını beklemeye alması, ancak çok zorunlu ve uzmanlığa ilişkin bir husus söz konusu olduğunda karar verilebilecek bir hâl sayılmalıdır. Aksi takdirde davanın makul sürede bitirilmesi ilkesi ihlâl edilmiş olur."

Anayasa Mahkemesi 30.03.2012 tarih ve 34-48 sayılı ile; "25.04.2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinin ‘Aynı konuya ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi davası ancak bir kere açılabilir.’ biçimindeki cümlesinin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline" karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesinin zikredilen iptal kararı sonrasında 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesi şu şekildedir;

"(1) Mahkeme kararı ile yapılan kayıt düzeltmelerinde aşağıdaki usûllere uyulur:

a) Nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılır. Kayıt düzeltme davaları nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru huzuru ile görülür ve karara bağlanır.

b) Haklı sebeplerin bulunması hâlinde aynı konuya ilişkin düzeltme yapılması hâkimden istenebilir. Ad değişikliği halinde, nüfus müdürlüğü bu kişinin çocuklarının baba veya ana adına ilişkin kaydı, soyadı değişikliğinde ise eş ve ergin olmayan çocukların soyadını da düzeltir.

c) Tespit davaları, kaydın iptali veya düzeltilmesi için açılacak davalara karine teşkil eder.

(2) Kişilerin başkasına ait kaydı kullandıklarına ilişkin başvurular Bakanlıkça incelenip sonuçlandırılır.".

TCK'nın 31. maddesinin gerekçesi gerçek yaşın tespitinin, sanığın/suça sürüklenen çocuğun hukuki statüsünün belirlenmesi bağlamında zaruriyetinin ortaya konması bakımından başkaca izahata gerek bırakmayacak kadar açıktır.

Hukukun üstünlüğüne dayanan devlet, hukuk düzeninin tekliği ve bütünlüğü merkezli bir uygulamayı gerekli kılar. Bu nedenle farklı yargı kolları ile alakalı olsa da mahkeme kararlarının da kamu vicdanında ma'kes bulacak bir ahenk içinde olması beklenir. Bu cümleden olarak nüfus ve tapu kütüklerinin hukuki değer/güven itibarıyla özel bir korumaya tabi tutulması mahkemelerce de gözetilmelidir.

Ne var ki ceza muhakemesinin amacı, maddi gerçeğe ve adalete insan onuruna yaraşır biçimde ulaşmaktır. Hukuk devleti ilkesi kapsamında; maddi hakikatin, şekli (varsayılan) hakikate, masumiyet ilkesi ve ceza adaletinde tecelli edecek kamu yararının, bahsi geçen diğer yararlara nispeten üstünlüğü her türlü tartışmadan varestedir.

Kovuşturma evresinde mağdur veya sanığın yaşının ceza hükümleri bakımından tespitiyle ilgili bir sorunla karşılaşılması hâlinde; mahkeme, ilgili kanunda belirlenen usule göre bu sorunu çözerek hükmünü verir (CMK madde 218). Anayasa Mahkemesinin sözü edilen iptal kararı ile daha önce mahkeme kararı ile değişiklik yapılmış olsa dahi sanık veya mağdurenin gerçek yaşının nüfus kaydından farklı olduğunun iddia edilmesi durumunda, yaşlarının yeniden araştırılıp belirlenmesi ve gerektiğinde düzeltilmesi ya da mevcut yargılama ile sınırlı olarak tespitine karar verilmesi olanaklı hâle gelmiştir.

Kaldı ki hukuk mahkemesince hüküm verilmiş olsa bile ceza hâkiminin yapacağı nispi muhakeme sonunda gerçek yaşı tespit etmesi gerekir. (Ceza Genel Kurulu 30.03.1981 tarih 5-2/106). Gerçek yaşın tescili ile ceza yargılaması ile ilgili ve sınırlı olarak tespitinin farklı kurumlar olduğu da gözetilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:

Adana Cumhuriyet Başsavcılığının (TMK’nın mülga 10. maddesi ile yetkili ve görevli) 09.05.2013 tarihli ve 92-81 sayılı iddianamesi ile açılan kamu davasının, Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesinin (TMK’nın mülga 10. maddesi ile görevli ve yetkili) 2013/98 esas sayılı dosyası üzerinde yapılan yargılamasının 13.09.2013 tarihli 3. celsesinde sanığın hazır edildiği, yargılama esnasında mahkeme heyetince sanık üzerinde yapılan gözlemde 1.55-1.60 metre boylarında, 50-55 kg ağırlığında olduğu, görünüş itibari ile 16-17 yaşlarında gösterdiğinin tutanak altına alındığı ve yapılan tarama testi sonucunda Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Altıncı Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun 28.04.2014 tarihli ve 1962 karar sayılı raporunda sanığın 16 (on altı) yaşını bitirmiş olup 17 (on yedi) yaşı içerisinde olduğu ve olay tarihinde (27.02.2013) 15 (on beş) yaşını bitirmiş olup 16 (on altı) yaşı içerisinde olduğunun kabulünün uygun olacağının belirtildiği, Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesince 28.04.2016 tarih ve 117-178 sayı ile verilen kararda ise "...kişi doğmadan nüfusa tescil edilemeyeceğinden ve sanığın ölen bir kardeşinin nüfusu ile hayatını idame ettirdiği de iddia edilmediğinden sanığın nüfusa tescil edildiği 29.03.1995 tarihte dahi 18 yaşını tamamladığı anlaşıldığından sanığın yaşı düzeltilmemiş" şeklindeki gerekçe ile sanık hakkında TCK’nın 31/3. maddesinin uygulanmamasına karar verildiği, Özel Dairece sanığın yaşının düzeltilerek sonucuna göre karar verilmesine ilişkin bozma kararı sonrası Yerel Mahkemece aynı gerekçelerle sanık hakkında yaş küçüklüğü nedeniyle indirim yapılmayarak direnme kararı verilen dosyada;

Toplumumuzda geçmişten günümüze süregelen bir anlayışla kişilerin nüfusa geç bildirildiği, hâliyle de nüfusa geç kaydedildikleri bir olgu olduğu gibi ağabeyin ya da ablanın ölümünün bildirilmeyerek vefat edenin kimliği de kullandırılabilmektedir. Öte yandan yaş büyütme ve yaş küçültme davalarında mahkeme yaşın tespit edilmesi için Adli Tıp Kurumu tarafından kemik testi yapılmasını isteyebilir. Kemik testi, yaş tespiti konusunda kesin sonuç vermektedir. Ancak 25 yaşından büyükler için kemik testi gerçek yaşı verememektedir. Nüfus kayıtlarının doğru tutulması kamu düzeni ile ilgilidir. Hâkim, yaşın düzeltilmesine ilişkin değişikliği uygularken mevcut nüfus kayıtlarıyla çelişki oluşturmayacak şekilde hüküm kurmak zorundadır. Dosya kapsamında 25 yaşından küçük olup hakkında kemik taraması sonucu rapor düzenlenen ve nüfus kayıtları ile yaşı uyuşmayan sanık hakkında Yerel Mahkemece öncelikle nüfus kaydının elverişli olup olmadığı, saklı kayıtlar ve mükerrer kayıtların bulunup bulunmadığı araştırılıp gerektiğinde kayıtların düzeltilmesi sağlanarak, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yalnızca tescil tarihi esas alınarak sanık hakkında yaş küçüklüğü nedeni ile indirim yapılmamasına karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yerel Mahkemenin sanık hakkında TCK'nın 31/3. maddesinin uygulanmamasına ilişkin direnme gerekçesinin isabetli olmadığından hükmün bozulmasına karar verilmelidir.

V. KARAR

Açıklanan nedenlerle,

1- Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesinin direnme kararına konu hükmünün gerekçelerinin İSABETLİ OLMADIĞINA,

2- Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 16.05.2017 tarihli ve 158-187 sayılı direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün, Adli Tıp Kurumu tarafından kemik testi ile yapılan tespite rağmen yalnızca tescil tarihi esas alınarak sanık hakkında yaş küçüklüğü nedeni ile indirim yapılmamasına karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

3- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.06.2024 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.