Logo

Ceza Genel Kurulu2019/197 E. 2024/33 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Sanığın eyleminin olası kastla öldürme, bilinçli taksirle ölüme neden olma veya kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçlarından hangisini oluşturduğuna ilişkin yargılama.

Gerekçe ve Sonuç: Sanığın, yüksekten düşmenin ölümle sonuçlanabileceğini öngörmesine rağmen, kavga sırasında kendisinin de düşerek yaralanması nedeniyle ölüm sonucunu kabullenmediğinin, sanığın eyleminde bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiğinin ve yerel mahkemenin taksirle ölüme neden olma suçundan verdiği hükmün bozulması gerektiğinin anlaşılması üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın itirazı kabul edilerek, yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

İTİRAZ

İtirazname No : 2015/288473

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : 12. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Ağır Ceza

SAYISI : 100-276

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Sanık hakkında kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanığın eyleminin taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85/1, 62, 50/1-a, 52/2-4. ve 63. maddeleri uyarınca 15.200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye ve mahsuba ilişkin Niğde Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.05.2015 tarihli ve 100-276 sayılı hükmün, sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 02.10.2018 tarih, 12104-9046 sayı ve oy çokluğu ile; "...Olay tarihinde sanık ...'nın, arkadaşı olan dosya tanıklarından ...'nın çağırması üzerine beraberce Niğde Kalesi'ne gittiği, ölen ...'ın da diğer dosya tanıklarından... ve ...'un çağırması üzerine kendileri ile aynı yere gittiği, belirtilen buluşmanın akraba olan dosya tanıkları ... ve...'nun aralarındaki ailevi sorun hakkında konuşmak üzere olaydan bir gün önce tanıklar ... ve... tarafından planlandığı, buluşma noktasına gelindiğinde iki ayrı grup olarak olay yerinde bulunan tarafların yerden 6.70 metre yüksekliğindeki, kenarlarında koruyucu bulunmayan, çimle kaplı ve nemli sur duvarı üzerine çıktıkları ve konuşmaya başladıkları, tanıklar ..., ... ve ...'nın kendi aralarında konuşmak için sur üzerinde bulunan diğer arkadaşlarından bir miktar uzaklaştıktan sonra kavga etmeye başladıkları, bunun üzerine kavgaya tutuşan tanıklardan... ve ...'un arkadaşı... ile ...'nın arkadaşı sanık ...'nın da aralarında itişmeye başladıkları ve takiben beraberce sur zeminine düştükleri, sur zemini üzerinde ve yatar vaziyette devam eden kavganın devamında... ve ...'nın beraberce sur kenarına gelerek yere doğru düşmeye başladıkları, önce surun kenarında park halinde bulunan bir minibüsün üstüne, takiben de yere düştükleri, düşme neticesinde...'ın dosya kapsamında bulunan Adli Tıp Kurumu raporunda belirtildiği üzere genel beden travmasına bağlı beyin kanaması, beyin doku harabiyeti, iç organ kanamasından kaynaklı iç kanama nedenlerine bağlı olarak öldüğü, sanık ...'nın da düşme neticesinde hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı, ölen ve sanığın beraberce surdan aşağı düştükleri anda sur üzerinde bulunan dosya tanıklarının bu esnada kendi aralarında kavgaya tutuştukları için düşme anını net olarak görmediklerini beyan ettikleri, ancak tanıklardan...'nun beyanında ölen ... ile sanık ... arasında zemin üzerinde devam eden boğuşma esnasında sanık ...'nın ölen ...'ın üzerinde olduğunu gördüğünü ve sanık ...'nın ölen ...'dan daha iri yapılı olduğunu belirttiği olayda, olay tarihi itibari ile yirmi yaşında ve tanık beyanına göre ölenden daha iri yapılı ve beş yaş büyük olan sanığın, sur zemini üzerindeki boğuşma esnasında kendisi ile birlikte ölenin de 6,70 metre yükseklikten yere düşmesine sebebiyet verdiği, sanığın kavga hâlinde olduğu...'ın yukarıda belirtilen fiziki özelliklere sahip kale surundan aşağı düşmesinin her an mümkün olabileceğini ve düşmesi hâlinde ölebileceğini öngörmesine veya tahmin etmesine rağmen eylemine devam edip meydana gelecek neticeyi kabullendiği, neticenin meydana gelmemesi için önlem almadığı anlaşılmakla, sanığın eylemini olası kast ile işlediği ve olası kast hükümleri uygulanmak suretiyle cezalandırılması yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Çoğunluk görüşüne iştirak etmeyen Daire Üyeleri S. Yıldırım ve ...; "Dinlenen Tanık beyanları, olayın oluş şekli ve dosya kapsamına göre; sanık ... ve ölen ...'in kavga ettiği surların üzerindeki alanın dar oluşu, surların aşağıya doğru eğimli, zeminin ıslak ve çimle kaplı olması, ölen ile sanık aşağıya doğru meyilli alanda sanık geri geri giderken ölenin sanığı iteklemesi, sanığın spor ayakkabısının kayması sonucu sırtüstü yere düşmesi, ölenin sanığın üzerine atlaması, baş ve boyun bölgesi surlardan aşağıya doğru taşacak vaziyette sırt üstü yatmakta olan sanığın ölene tutunarak onu kendine çekmesi sonucu ölen ve sanığın birlikte surlardan aşağıya düşmeleri ve bu düşme sonucunda ...'in ölmesi sanık ...'in hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanması şeklindeki olayda;

Kendisi de hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanan sanığın meydana gelen neticeyi hem öngördüğü hem de istediğinin dolayısıyla olası kast ile hareket ettiğinin değerlendirilemeyeceği ancak, sanığın sırtüstü düşmüş ve baş ve boyun bölgesi surlardan taşacak şekilde iken elleriyle ölene, ayağa kalkabilmek için tutunması, öleni bu niyetle kendine doğru çekmesi ve bırakmaması şeklindeki davranışı ile, ölen ile birlikte duvardan düşebileceklerini öngörmesine rağmen meydana gelen neticeyi istemediği değerlendirildiğinden, sanığın, ...'in ölmesinde bilinçli taksir haliyle hareket ettiğinin kabulü gerektiğinden,

Sanık ...'in TCK'nın 23/1 ve 22/2. maddeleri yollamasıyla TCK'nın 85/1 ve 22/3. maddesi uyarınca cezalandırılması görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz." görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

II. İTİRAZ SEBEPLERİ

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 02.12.2018 tarih ve 288473 sayı ile; "Sanık ... ve ölen ...'in kavga ettiği surların üzerindeki alanın dar oluşu, surların aşağıya doğru eğimli, zeminin ıslak ve çimle kaplı olması, ölen ile sanık aşağıya doğru meyilli alanda sanık geri geri giderken ölenin sanığı iteklemesi, sanığın spor ayakkabısının kayması sonucu sırtüstü yere düşmesi, ölenin sanığın üzerine atlaması, baş ve boyun bölgesi surlardan aşağıya doğru taşacak vaziyette sırt üstü yatmakta olan sanığın ölene tutunarak onu kendine çekmesi sonucu ölen ve sanığın birlikte surlardan aşağıya düşmeleri ve bu düşme sonucunda ...'in ölmesi sanık ...'in hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanması şeklindeki olayda;

Kendisi de hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanan sanığın meydana gelen neticeyi hem öngördüğü hem de istediğinin dolayısıyla olası kast ile hareket ettiğinin değerlendirilemeyeceği ancak, sanığın sırtüstü düşmüş ve baş ve boyun bölgesi surlardan taşacak şekilde iken elleriyle ölene, ayağa kalkabilmek için tutunması, öleni bu niyetle kendine doğru çekmesi ve bırakmaması şeklindeki davranışı ile, ölen ile birlikte duvardan düşebileceklerini öngörmesine rağmen meydana gelen neticeyi istemediği değerlendirildiğinden, sanığın, ...'in ölmesinde bilinçli taksir haliyle hareket ettiğinin kabulü gerektiğinden, sanığın bilinçli taksirle hareket ederek ölüme neden olduğu anlaşılmıştır.

Böylece sanığın istemediği bir netice meydana gelmiştir. Sanığın kasti bir suç işlemek amacıyla hareket etmediği sabittir. Meydana gelen netice suç bakımından taksir söz konusudur. Bu taksirde bilinçli taksir düzeyindedir. Bu gerekçelere bağlı olarak sanığın, gerçekleşen ölüm neticesini istememesinin ancak sonucun gerçekleşmesinin bilinçli taksir suçunu oluşturduğu anlaşılmaktadır." görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 25.02.2019 tarih ve 8041-2483 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

III. UYUŞMAZLIK KONUSU

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin olası kastla öldürme, bilinçli taksirle ölüme neden olma ve kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçlarından hangisini oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.

IV. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

13.02.2015 tarihli olay yeri inceleme raporuna göre; olayın sokak girişinin sol tarafında bulunan kale duvarı üst kısmındaki kısmen taşlık yeşil alan içerisi ile 6.70 cm yüksekliğindeki kale duvarı zemininde bulunan kaldırım üzerinde meydana gelmiş olduğu, kale duvarı zemininde kaldırım kenarında park hâlinde bir minibüs bulunduğu, kale duvarının çevresinde herhangi bir koruma unsuru olmadığı, minibüs üzerinde muhtemelen yaralıların düşmesi neticesi yeşil renkli ot parçalarının olduğu, minibüs ile kale duvarı arasında kaldırım üzerinde kan lekelerinin bulunduğu, genel ve yakın mesafelerden fotoğrafla görüntü tespitinin yapıldığı,

20.02.2015 tarihli ölü muayene ve otopsi tutanağına göre; suç tarihinde 15 yaşında 1.75 cm boyunda ve 65-70 kg ağırlığında olan ölende herhangi bir kesici, delici alet yarasına, ateşli silah yaralanmasına, ası, boğulma ve bunun gibi bir patolojiye rastlanılmadığı, meydana gelen ölüm nedeninin yüksekten düşmeye bağlı olarak beyin kanaması ve boyun kırığı sonucu oluştuğunun tespit edildiği,

Adli Tıp Kurumu Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulunca düzenlenen 25.03.2015 tarihli rapora göre; ölen ve sanığın üzerinde bulundukları yerin hafif meyilli ve ıslak olduğu, kavga sırasında sanığın öleni kendisine doğru çektiği, ölenin ise kendisini kurtarmaya çalıştığı sırada her ikisinin kale duvarının üzerine düştüğü, sanığın altta ölenin ise sanığın üzerinde olduğu, akabinde aniden ve birlikte yaklaşık 670 cm yükseklikteki kale duvarından kaldırıma düştükleri, ölen ve sanığın olay yerine gelen ambulans ile Niğde Devlet Hastanesi’ne kaldırıldıkları, ölenin ilk muayenesinde genel durumu kötü, bilincinin kapalı olduğu, entübe edildiği, yapılan tetkiklerinde çok sayıda kafa kemik kırığı, yaygın travmatik SAK, her iki akciğerde kontuzyon, pnömotoraks, sol böbrekte kontuzyon tespit edildiği, yoğun bakıma alındığı ve 20.02.2015 tarihinde hayatını kaybettiği, olayın oluş şekli, ifadeler, otopside elde edilen bulgular birlikte değerlendirildiğinde, ölümün yaralanmadan gelişen iç kanama ve pnömotoraks sonucu meydana gelmiş olduğu, ölenin suç tarihinde meydana gelen yaralanması ile ölümü arasında tıbben illiyet bağı bulunduğu, ölenin götürüldüğü Niğde Devlet Hastanesi'ndeki muayene bulguları, takip ve görüntüleme raporları ile otopside tanımlanan travmatik değişimlerin lokalizasyonu, ağırlığı ve nitelikleri birlikte değerlendirildiğinde, ölenin ölümüne neden olan travmatik değişimlerin sert ve künt bir cismin direkt havalesi ile oluşabileceği gibi özellikleri tanımlanan olay yerinden düşerek vücudunu çarpmasıyla da oluşabileceği bunlar arasında kesin bir ayrım yapılamamakla birlikte daha ziyade yüksekten düşme ve/veya düşürülme sonucu meydana gelmiş olduğu, otopsisinde ölenin vücudunda, meydana gelen lezyonlardan hangisi ya da hangilerinin düşme öncesinde yaşanan arbede ve darp olayı esnasında meydana geldiğinin tıbben ayrımı yapılamadığı,

Anlaşılmaktadır.

Katılan ...; ölenin babası olduğunu, olayı görmediğini, sanıktan şikâyetçi olduğunu,

Tanık ...; olay günü saat 12.30 sıralarında Perşembe Pazarı içerisinde bulunan park yerindeki arabasına evrak koyduktan sonra iş yerine doğru giderken Niğde Kalesinin tuvalet bölümlerin olduğu yerde bağırma sesleri duyduğunu, altı erkek şahsın birbirlerine ana avrat küfür ederek kavga etmeye başladıklarını gördüğünü, balıkçı olan esnaf arkadaşı tanık İlkay’ın bu gençlere doğru "Ayrılın, aşağıya düşeceksiniz." diye bağırdığını, gençlerden ikisinin birbirine sarılmış vaziyette kavga ettikleri sırada yaklaşık 8-10 metre yüksekliğindeki kale duvarından düştüklerini gördüğünü, hemen polisi ve ambulansı arayarak yardım istediğini, kısa bir süre sonra olay yerine gelen polis ve ambulans ekiplerince duvardan düşen gençlerin hastaneye sevk edildiğini,

Tanık ...; olay günü saat 12.45 sıralarında iş yerinin dışında bulunduğu sırada, Niğde Kalesi’nin tuvaletlerinin olduğu yerde altı erkek şahsın bulunduğunu, bunların içinden dört erkek şahsın ikişer ikişer olmak üzere tekme ve tokat kavga ettiklerini görmesi üzerine olayın olduğu yere doğru koşup şahıslara bağırarak kavga etmemelerini söylediğini, ancak şahısların kendisini duymadıklarını, kavga eden şahıslardan birisinin 18 yaşlarında 1.60 boylarında ve şişman yapılı, diğerinin ise 1.70 boylarında, zayıf uzun yapılı ve yine 18 yaşlarında olduğunu, bu iki şahsın kavga ettikleri yerin hafif meyilli olması nedeniyle her ikisinin yere düşüp yuvarlanarak Kale duvarından aşağı beton zemine düştüklerini, şişman yapılı şahsın kafasını yere çarmış olduğunu, kafasından, ağzından ve burnundan kan geldiğini, şuurunun kapalı olduğunu, sorduğu sorulara cevap veremediğini, zayıf yapılı şahsın ise yüz kısmında çizik ve ufak yaraların olduğunu, yüz kısmının mor ve şuurunun kapalı olduğunu gördüğünü,

Tanık ...; tanık ...’nın halasının oğlu olduğunu, adı geçen tanığın annesi olan halasının eşi ile ayrılma kararı aldığı için yaklaşık üç aydır kendileriyle birlikte yaşadığını, bu nedenle tanık ...’nın kendilerine kin güttüğünü ve zaman zaman kendisini ve aile fertlerini arayarak tehdit ettiğini, olay gününden bir gün önce akşam saatlerinde abisi tanık...’nun, tanık ...’yı arayarak olay günü yani 13.02.2015 tarihinde Niğde’nin merkezinde bulunan Kale’ye gelmesini söylediğini, olay günü sabah saatlerinde abisi ile birlikte Niğde merkezine geldiklerini, okula rapor vermeye gittiğinde sınıftan yakın arkadaşı olan öleni gördüğünü, ölene "Saat 12’de kavgam var benimle gelir misin?" diye sorduğunu, kabul etmesi üzerine de Kale’ye doğru gittiklerini, orada tanık ...’yı gördüklerini, adı geçen tanığın yanında amcasının oğlu olarak bildiği sanık ile arkadaşları tanık ...’ın da bulunduğunu, tanık ...’nın abisi tanık...’ya "Gel başbaşa konuşalım." dediğini, bunun üzerine birlikte Kale’nin üst kısmında duvarlara yakın bir yere doğru gittiklerini, sanık, ölen ve tanık ...’ın da peşlerinden geldiğini, konuşma esnasında tanık ...’nın abisinin boğazını sıkması ve kendisinin de bu duruma müdahale etmesi üzerine üçünün birlikte yere düştüklerini, sanığın kendisine vurması nedeniyle de ölenin müdahalede bulunduğunu, kendisi, tanık ... ve abisi...’nun yerde olduğu sırada sanık ile ölenin kavga ettiklerini, kavga ettikleri yerin eğimli ve ıslak çimle kaplı olduğunu, kavgaya karışmayan tanık ...’ın "Kavgayı bırakın... ile ... aşağıya düştüler." demesi üzerine kavgayı bırakarak ölen ile sanığın düştükleri yere doğru koştuklarını, ölenin yerde kanlar içinde yattığını, ağzından kan geldiğini gördüğünü, sanığın da yarı baygın bir şekilde yerde yattığını, ölenin kendi arkadaşı olduğunu, ölenin daha önceden tanık ... ve sanığı tanımadığını ve olay yerine kendisinin çağırması üzerine geldiğini, sanığın sadece ölen ile kavga ettiğini, her ikisinin kavga esnasında dengelerini kaybederek yere düştüklerini, kimsenin onları aşağıya itmediğini, yerin ıslak ve eğimli olması nedeni ile bu kazanın meydana geldiğini,

Tanık ...; tanık ...’nın halasının oğlu olduğunu, tanık ...’ı tanımadığını, halasının bir süredir eşinden ayrı olarak kendi evlerinde yaşadığını, olay gününden bir gece önce tanık ...’nın kendisine telefonda ağza alınmayacak şekilde hakaret ettiğini ve telefonuna "Telefonu aç, ananı sikerim, yarın saat 12’de Kale’ye gel." şeklinde mesajlar attığını, mesajlara karşılık vermediğini ancak durumu kardeşi tanık ...’a anlattığını, kardeşinin "Yalnız gitme bende geleyim." dediğini, olay günü saat 12.15 sıralarında Niğde merkezindeki Kale’ye kardeşi tanık ... ile kardeşinin arkadaşı olan ölen ile birlikte gittiklerinde orada halasının oğlu tanık ..., sanık ve tanık ...’ı gördüklerini, kendisi, tanık ... ve kardeşi tanık ...’un konuşmak için diğer şahıslardan yaklaşık 5-10 metre uzaklaştıklarını, konuştukları sırada tanık ...'nın bir anda boğazına sarılarak kendisini yere yatırmaya çalıştığını kardeşi tanık ...’un da kendisini kurtarmak için ...'yı üzerinden almaya çalıştığını, sanığın yanlarına geldiğini görmediğini, bir süre sonra tanık ...’ın yanlarına gelerek "Kavgayı bırakın ... ile... yere düştü." demesi üzerine kavgayı bırakarak ölen ile sanığın yanına gittiklerini, sanığın ve ölenin yerde yattığını, ölenin ağzının ve yüzünün kanlar içinde olduğunu gördüğünü, akabinde polis ve ambulansın olay yerine geldiğini, sanık ile ölenin kavga ettiklerini ve nasıl yere düştüklerini görmediğini,

Tanık ... kollukta; olay gününden bir gün önce arkadaşı tanık ...’nın kendisini arayarak "Yarın Niğde’ye gidelim bizim bir ailevi meselemiz var konuşalım." dediğini, olay günü sabah saatlerinde de kendisi, tanık ... ve sanığın birlikte Niğde’ye geldiklerini, aynı gün saat 12.00 sıralarında da yine hep birlikte Niğde merkezde bulunan Kale’ye gittiklerini, orada bekledikleri sırada daha önceden tanıdığı tanıklar..., ... ve daha önceden tanımadığı ismini sonradan öğrendiği ölenin yanlarına geldiğini, tanık ..., sanık, tanıklar... ve ...’un yanlarından 5-10 metre uzaklaştıktan sonra kendi aralarında konuşurken bir anda birbirlerine vurmaya başladıklarını, yanında bulunan ölenin de kavga başlaması üzerine diğer şahısların yanına gittiğini, tanıklar... ile ...’nın birbirlerine vurduklarını, sanık ile ölenin de birbirlerinin ellerinden tutmuş hâlde itekleştiklerini, sanığın ayağının kayması üzerine yere düştüğünü, ölenin o esnada ayakta olduğunu, ayağı kayan sanığın kale duvarının üzerinde başı aşağıya doğru sarkık hâlde olduğunu, kendisinin bağırdığını ancak bir anda ölenin sanığın yakasından tutmaya çalıştığını, bunun üzerine duvardan aşağıya ikisi birlikte yere düştüklerini, hemen tanıklar... ile ...’nın yanına giderek kavgayı bırakmalarını söylediğini,

Savcılıkta; tanıklar ..., ... ve ...’un boğuştukları sırada ölen ile sanığın ayakta birbirlerinin ellerinden tutarak karşılıklı itiştiklerini, kavga edilen yerin Kale duvarının 2-3 metre yanı olduğunu, ölen ile sanığın birbirini ittirdikleri sırada sanığın ayağındaki spor ayakkabının ıslak çimlerde kaydığını ve sanığın geriye doğru sırtının üzerine düştüğünü, bu sırada ölenin de sanığın üzerine atladığını ve bir dakika gibi kısa bir sürede ikisinin birlikte Kale duvarından aşağı yere düştüklerini,

Tanık ...; olay günü saat 12.00 sıralarında Niğde Kalesine sanık ve tanık ... ile birlikte gittiklerini, daha sonra Kale’ye tanıklar... ve ...’un üç kişiyle birlikte geldiklerini, tanık... ile sözlü olarak tartışmaya başladığını, akabinde adı geçen tanığa yumruk attığını, onun da kendisine vurduğunu, birlikte yere düştüklerini, kavga ettikleri sırada sanık ile ismini sonradan öğrendiği ölenin duvardan nasıl düştüklerini görmediğini,

Tanık ... kollukta; olay günü okulda olduğu sırada sınıfta arkadaşı tanık ...’un yanına gelerek öğlen arası halasının oğlu ile konuşacakları ailevi bir sebep olduğunu söyleyip kendisinin de yanında gelmesini istemesi üzerine, öğlen yemek sonrası tanıklar ..., ..., ... ile birlikte yaya olarak Kale’ye doğru gittiklerini, bu sırada tanık ...’un cep telefonu ile öleni aradığını ve ona Kale’ye gelmesini söyleyerek telefonu kapattığını, Kale’ye çıktıktan 5-10 dakika sonra yanlarına ölenin de geldiğini, daha sonra bulundukları yere sanık ile tanıklar ... ve ...’ın geldiğini gördüğünü, tanıklar ... ve...’nun, halalarının oğlu tanık ...’nın yanına yaklaşık 10 veya 15 metre ileriye giderek konuşmaya başladıklarını, kendisinin, ölenin, tanıklar ... ve ...’ın onları beklediklerini, sanığın da kendisinin tam karşısında beklediğini, bu sırada birden tanık ...’nın tanık...'ya yumruk ile vurduğunu, tanık...’nun yere düştüğünü, bunun üzerine tanık ...’un da tanık ...’ya yumruk ile vurmaya başladığını, yanlarında bekleyen sanığın tanık ...'a doğru hızlı bir şekilde giderken ölenin sanığı kavgaya gitmemesi için tuttuğunu, sanığın öleni silkeleyip kendine doğru çektiğini, ikisinin de birbirlerini tuttuklarını, ardından dengelerini kaybederek bayırdan aşağı yuvarlanmaya başladıklarını ve Kale duvarının kenarına geldiklerini, sanığın altta ölenin ise sanığın üstünde olduğunu, bir anda baş aşağı Kale duvarından yere düştüklerini, bu sırada tanıklar ..., ... ve ...’nın tekme ve yumruklar ile birbirlerine vurduklarını,

Savcılıkta; bir anda tanıklar... ve ... ile ... arasında kavga çıktığını, tekme ve yumruk vurmak suretiyle birbirlerini darp ettiklerini, yanlarında olan sanığın bu kavgaya müdahil olmak amacıyla yanlarından ayrıldığı sırada, ölenin sanığı kavgaya müdahil olmaması için tuttuğunu, sanık ile ölen arasında bu sebeple tartışma çıktığını, sanığın öleni kendisine doğru çektiğini ve bu nedenle geri geri gitmeye başladıklarını, ölenin sanıktan kendisini kurtarmaya çalıştığını, ikisinin bulunduğu yerin hafif meyilli, çimlerin üzerinin de yaş olduğunu, akabinde ikisinin birlikte Kale duvarının üzerine düştüklerini, birbirlerini tutar vaziyette ve tartıştıkları yer meyilli olması nedeniyle Kale duvarının üzerine yaklaşık 30 saniye içerisinde düştüklerini, Kale duvarının üzerine düştüklerinde de hâlen birbirlerini tutar vaziyette olduklarını, sanığın öleni bırakmış olması hâlinde her ikisini de aşağıya düşmeyeceğini,

Tanık ... kollukta; tanıklar ... ile... ve ...’un kendilerinden yaklaşık 10 veya 15 metre ileriye giderek konuşmaya başladıklarını, kendisinin de tanık ... ile konuşmaya başladığını, sırt kısmının adı geçen tanıklara dönük olması nedeniyle kimin kiminle kavga ettiğini görmediğini, bu sırada tanık ...’in bağırarak ölenin aşağıya düştüğünü söylediğini, bunun üzerine tanık ...'in arkasından koşmaya başladığını, sanık ile ölenin yerde yattıklarını gördüğünü, yere nasıl düştüklerini görmediğini, kendisinin ve arkadaşı tanık ...’in kavgaya katılmadıklarını,

Savcılıkta; sanık, tanıklar ..., ... ve ölen ile birlikte bekledikleri sırada kendilerinden 10-15 metre uzakta konuşan tanıklar..., ... ve ...’nın birbirlerine tekme ve yumrukla vurmaya başladıkların, bunun üzerine ölenin "Siz akrabasınız ne kavga ediyorsunuz." diye bağırdığını, yanlarında bulunan sanığın yanlarından ayrılarak hızlı bir şekilde tanık ...'un üzerine doğru gitmeye başladığını, ölenin de sanığın bu kavgaya karışmasını engellemek amacı ile sanığı tuttuğunu ancak daha sonra bıraktığını, bu kez sanığın öleni tutup kendine doğru çekmeye başladığını, ölenin kendisini sanığın kollarından kurtarmak amacı ile sanığı iteklediğini, ancak sanığın öleni bırakmadığını, kavga ettikleri yer meyilli ve çimlerin ıslak olması nedeniyle ikisinin kale duvarının üzerine düştüklerini, kale duvarının üzerinde bile birbirlerini bırakmadıklarını, kale duvarının üzerinde de ölenin sanığın ellerini kendisini bırakması için iteklediğini, ancak sanığın bırakmadığını, bir anda her ikisinin de kale duvarından aşağıya düştüğünü, düşme olayının aniden geliştiğini, ölen ile sanık arasında bir husumet olmadığını, birbirlerini bırakmadıkları için aşağıya düştüklerini,

Beyan etmişlerdir.

Sanık; tanık ...’nın amcamın oğlu olduğunu, olaydan bir gün önce saat 22.30 sıralarında adı geçen tanığın kendisini arayarak "Yarın sabah bir meselem var benimle birlikte Niğde Merkez’e gelir misin?" diye sorduğunu, kabul etmesi üzerine olay günü saat 11.00 sıralarında otobüsü ile tanık ... ve köyden arkadaşları olan tanık ...’ın birlikte Niğde merkeze doğru yola çıktıklarını, öğlen saat 12.00 gibi Kale’ye çıktıklarını, yaklaşık 10 dakika sonra da bulundukları yere tanıklar... ve ...’un, yanlarında tanımadığı 3-4 kişi ile birlikte geldiğini, tanık ...’nın tanıklar... ve ...’u Kale’nin duvar dibine doğru götürdüğünü, kendisinin de onlarla birlikte gittiğini, konuştukları sırada ne olduğunu hatırlamadığını, gözünü hastanede açtığını, nasıl ve ne şekilde düştüğünü bilmediğini, en son hatırladığı şeyin duvar dibinde tanıklar..., ... ve ... ile kavga etmeden tartıştıkları olduğunu, daha sonrasını hiçbir şekilde hatırlamadığını, olay yerine konuşmak için gittiğini, yaşanan olay sebebiyle kendisinin de ölebileceğini, öleni öncesinden tanımadığını ve aralarında da bir husumet bulunmadığını savunmuştur.

V. GEREKÇE

A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler

TCK’nın "Kasten Öldürme" başlığı altında düzenlenen 81. Maddesi; "Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır" hükmünü içermektedir.

"Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama" başlıklı 87. maddesinin 4. fıkrası ise suç ve karar tarihindeki hâli ile;

"Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.", şeklinde iken 15.04.2020 tarihli ve 31100 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürülüğe giren 7242 sayılı Kanun’un 12. maddesiyle, bu fıkrada yer alan "onaltı" ibaresi "onsekiz" şeklinde değiştirilmiş, TCK’nın 87. maddesinin 4. fıkrası "Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur." şeklinde yeniden düzenlenmiştir.

Konuya ilişkin TCK'nın 87. maddesinin gerekçesinde ise;"Dördüncü fıkrada, kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiş olması hâline ilişkin hükme yer verilmiştir. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış bu kasten yaralama hâllerinde, failin bu ağır neticeden sorumlu tutulabilmesi için, ‘Genel Hükümler Kitabı’nda yer alan netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara ilişkin hükümler, burada da geçerlidir." açıklamasına yer verilmiştir.

765 sayılı TCK’da objektif sorumluluk esasına dayanan düzenlemelere yer verilmiş iken, TCK’da objektif sorumluluk esası benimsenmemiştir. Suçu,"Kanunda tanımlanmış bir haksızlık" olarak öngören yeni suç teorisinde, bir hareketi yapan kişi, bu hareketin tüm sonuçlarından her şartta sorumlu tutulmamakta, bir başka anlatımla kusursuz sorumluluk terk edilmiş olmaktadır (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, s.161).

765 sayılı TCK’daki objektif sorumluluk esasının yerine TCK’da haksızlığın bir gerçekleştirilme şekli olarak kast-taksir kombinasyonuna, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara yer verilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü için, TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde, suçun manevi unsurları arasında gösterilen kast-taksir kombinasyonu, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suç üzerinde durulmalıdır.

TCK’nın "Netice sebebiyle ağırlaşmış suç" başlıklı 23. maddesi;

"(1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir." şeklindedir.

Buna göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğinden daha ağır veya başka bir sonucun meydana gelmesi hâlinde, sorumlu tutulabilmesi için netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olmasının kabulü gerekmektedir. Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu tutulamıyorsa, objektif sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak, sadece nedensellik bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması için yeterli olmayacaktır.

Öğretide, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçun, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç ve görünüşte ya da gerçek olmayan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç olarak iki farklı şeklinin bulunduğu kabul edilmektedir. Gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, failin hareketi sonucunda kastettiğinden daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla bağımsız bir suç tipi ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yaralama suçunda mağdurun ölmesi, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hâlidir. Görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise, failin hareketi sonucunda suçun oluşması için aranan neticeden başka, niteliği de farklı olan daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla temel suç niteliği aynı kalmakla beraber yalnızca ceza ağırlaştırılmaktadır. Örneğin, cinsel saldırı suçunda mağdurun bitkisel hayata girmesi, görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hâlidir (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, 5. Bası, İstanbul 2015, s. 286 vd; Mehmet Emin Artuk, Ahmet Gökcen, A.Caner Yenidünya, TCK Şerhi, Turhan Kitabevi, Ankara 2009, c 3, s. 2484 vd.).

TCK’nın 23. maddesinde düzenlenmiş bulunan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suça ilişkin genel kuralın, özel hükümler arasında kendisine yer bulduğu maddelerin başında gelen TCK’nın 87. maddenin 4. fıkrasına göre, gerçekleştirilen kasten yaralama eylemi TCK’nın 86. maddesinin 1. fıkrası veya 1. fıkrası ile birlikte 3. fıkrası kapsamında bulunur ve bunun sonucunda da ölüm meydana gelirse, en azından taksirle hareket etmiş olmak şartıyla faile belirtilen cezaların verileceği öngörülmektedir.

Kasten yaralama sonucu mağdurun ölmesine ilişkin TCK'nın 87. maddesinin 4. fıkrasının uygulanması için;

a- Failin yaralama kastı ile hareket etmesi,

b- Mağdurun TCK’nın 86. maddesinin birinci maddesi kapsamında yaralanmış olması veya 86. maddenin birinci fıkrası kapsamındaki yaralama fiilinin üçüncü fıkra da ihlal edilmek suretiyle gerçekleştirilmesi,

c- Failin eylemi ile arasında illiyet bağı bulunacak şekilde mağdurun ölmesi,

d- Failin meydana gelen ölüm sonucuna ilişkin en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması,

Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.

Buna göre, fail mağduru yaralamak amacıyla hareket etmeli, mağdurun yaralanacağını bilmeli ve bu sonucu istemelidir. Bununla birlikte fail mağdurun yaralanmasını değil de, ölmesini istemiş ve ölüm meydana gelmiş ise bu durumda kasten öldürmeden sorumlu tutulacaktır.

Madde metnine göre faile verilecek ceza belirlenirken kasten yaralama suçunun düzenlendiği TCK'nın 86. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarına yollama yapılmıştır. O hâlde, mağdurun basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek dereceden daha ağır şekilde yaralanması gerekmektedir. Anılan maddenin ikinci fıkrasında karşılığını bulan basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde meydana gelen yaralamalarda 87. maddenin 4. fıkrası uygulanamayacaktır.

Üçüncü şart olarak mağdurun ölmesi ve failin eylemi ile mağdurun ölümü arasında uygun nedensellik bağının bulunması gerekir.

Son olarak, failin meydana gelen bu ölüm sonucundan, en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması gerekir.

Diğer yandan, TCK’nın "Kasten öldürme" başlığı altında 81. maddesinde düzenlenen suçun manevi unsuru öldürme kastı iken, 87. maddesinin 4. fıkrasına düzenlenen yaralama sonucunda ölüme neden olma suçunun manevi unsuru yaralama kastıdır. O hâlde, kasten öldürme suçu ile kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçu arasındaki ayırıcı kriterlerden en önemlisi manevi unsur farklılığı olacaktır. Dolayısıyla suçun vasıflandırılmasından önce çözülmesi gereken konu, failin kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğuna ilişkindir.

TCK'nın "Kast" başlıklı 21. maddesi;

"(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.

(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir." şeklinde düzenlenerek maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde doğrudan kast, ikinci fıkrasının birinci cümlesinde de olası kast tanımlanmıştır.

Olası kastın tanımlandığı TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasının gerekçesinde; "...Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.

Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat, buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.

Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.

Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir." şeklinde açıklamalara yer verilmiş ve olası kasta ilişkin örnek olaylar gösterilmiştir.

Buna göre, doğrudan kast; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi hâlinde doğrudan kastla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi hâlinde olası kast söz konusu olacaktır.

Olası kast ile doğrudan kast arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur, doğrudan kasttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kastla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir.

Olası kastı doğrudan kasttan ayıran diğer ölçüt; suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama, büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve olursa olsun düşüncesi ile göze almakta; neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kastta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir.

TCK'nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde "kanunda tanımlanmış haksızlık" olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.

TCK'nın 22/2. maddesinde taksir; "Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir." şeklinde tanımlanmıştır.

Taksirli suçlarda, gerek icrai, gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.

Sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin olması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. TCK'da kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.

TCK'da taksir; basit ve bilinçli taksir olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuş, 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir; "Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi." şeklinde tanımlanmış, bu hâlde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.

Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırdedici ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir hâlinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.

Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hâli, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hâli ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.

TCK'nın 21. maddesinin ikinci fıkrasında; "Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi." şeklinde tanımlanıp başkaca ayırıcı unsura yer verilmeyen olası kast ile aynı Kanun'un 22. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Kişinin, öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır." biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da madde metninde yer vermediği "kabullenme" ölçüsünü aynı maddenin gerekçesinde; "Olası kast halinde suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir." şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.

Kast, olası kast, bilinçli taksir ve taksir arasındaki ilişkiyi kısaca özetlemek gerekirse; gerçekleşmesi muhakkak görünen neticenin failce bilinmesi ve istenmesi hâlinde doğrudan kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir, öngörülebilir neticenin özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş olması nedeniyle öngörülmediği hâllerde ise basit taksir söz konusu olacaktır.

B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

Tanıklar ... ve...'nun aralarındaki ailevi sorun hakkında konuşmak için olaydan bir gün önce Niğde Kalesi’nde buluşmayı planladıkları, olay tarihinde sanık ve tanık ...’ın arkadaşı olan tanık ...'nın, ölen ile tanıklar ... ve ...’in ise tanıklar... ve ...'un çağırması üzerine adı geçen tanıklarla birlikte aynı yere gittikleri, buluşma noktasına gelindiğinde iki ayrı grup olarak olay yerinde bulunan tarafların yerden 6.70 metre yüksekliğindeki, kenarlarında koruyucu bulunmayan, çimle kaplı ve nemli sur duvarı üzerine çıkarak konuşmaya başladıkları, tanıklar ..., ... ve ...'nın kendi aralarında konuşmak için sur üzerinde bulunan diğer arkadaşlarından kısa bir mesafe uzaklaştıktan sonra konuşmaya başladıkları, bir anda tanık... ile tanık ...’nın birbirlerine tekme ve yumruk vurmak suretiyle kavga etmeye başladıkları, tanık ...’un da bu kavgaya dâhil olduğu, tanıklar ..., ... ve ...'ın yanında bulunan sanığın da kavgaya müdahale etmek için kavga eden tanıkların yanına gitmeye çalıştığı esnada, kavganın büyümesini engellemek isteyen ölenin sanığı tuttuğu, bu sebeple sanık ile ölen arasında ayrı bir tartışma çıktığı ve aralarında bir arbede yaşandığı, sanık ile ölenin ayakta karşılıklı olarak birbirlerini iteklemeye başladıkları ve akabinde birlikte sur zeminine düştükleri, sur zemini üzerinde ve yatar vaziyette devam eden kavganın devamında ölen ve sanığın sur kenarına gelerek yere doğru düşmeye başladıkları, önce surun kenarında park hâlinde bulunan bir minibüsün üstüne, takibende yere düştükleri, düşme neticesinde ölenin genel beden travmasına bağlı beyin kanaması, beyin doku harabiyeti, iç organ kanamasından kaynaklı iç kanama nedenlerine bağlı olarak hayatını kaybettiği, sanığın ise hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı anlaşılan olayda;

Sanığın yerden 6.70 metre yüksekliğinde, kenarlarında koruyucu bulunmayan ve nemli sur duvarı üzerinde kavgaya tutuştuğu ölenin düşerek hayatını kaybedebileceğini öngörmesine karşın, kavga esnasında ölenle birlikte kendisinin de düşüp hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı dikkate alındığında, ölüm neticesini kabullendiğinden bahsedilemeyeceği cihetle şansına ve yeteneğine güvenerek gerçekleşmeyeceği düşüncesiyle hareket etmek suretiyle öngördüğü ancak istemediği netice dolayısıyla sorumluluğunun bilinçli taksir düzeyinde kaldığı, düşme olayı gerçekleşmeden önce sanık ve maktulün karşılıklı itişmeleri TCK'nın 86/2. maddesi kapsamında basit tıbbi müdahele ile yaralama niteliğinde kalması sebebiyle inceleme konusu olayda aynı Kanun'un 87/4. maddesinde düzenlenen kasten yaralama sonucu ölümden bahsedilmesinin mümkün olmadığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanığın eyleminin olası kastla öldürme suçunu oluşturduğu,

Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanığın eyleminin kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu oluşturduğu,

Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanığın eyleminin bilinçli taksirle ölüme neden olma suçunu oluşturmadığı,

Düşünceleriyle karşı oy kullanmışlardır.

V. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 02.10.2018 tarih ve 12104-9046 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Niğde Ağır Ceza Mahkemesinin 27.05.2015 tarihli ve 100-276 sayılı hükmünün, sanığın eyleminin bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin suç vasfında yanılgıya düşülerek taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.01.2024 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.