"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ:Asliye Ceza
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanık ...'ın kişisel verilerin kaydedilmesi suçundan TCK'nın 135/2. maddesi delaletiyle aynı Kanun'un 135/1, 62 ve 51 ve 51/3. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezasının ertelenmesine ve bir yıl süre ile denetime tabi tutulmasınailişkin Bolu 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.03.2015 tarihli ve 569-185 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 07.02.2018 tarih ve 8969-1158 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 20.02.2019 tarih ve 14554 sayı ile; “...Avukat olan sanığın, bürosunda sekreter olarak bir süreden beri çalışmakta olan katılanın günlük faaliyetlerine dair, kişisel yorumlardan ibaret el yazısı ile tutmuş olduğu notların kişisel veri kapsamında değerlendirilemeyeceği, bu itibarla atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 10.04.2019 tarih ve 2478-4883 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa yüklenen kişisel verilerin kaydedilmesi suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; sanığın el yazısı ile tutmuş olduğu katılana ilişkin kişisel verilere yer verilen ve mahkûmiyet kararına esas alınan notların hukuka aykırı delil olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususunun ele alınması gerekmektedir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Bolu Cumhuriyet Başsavcılığının 21.10.2014 tarihli ve 2242-1229 sayılı iddianamesi ile; avukat olan sanık ...’ın, bürosunda sekreter olarak bir süreden beri çalışmakta olan katılan ... ilgili olarak el yazısı ile tutmuş olduğu notların ve kişisel veri kapsamında olduğundan bahisle TCK’nın 135/2. maddesi delaletiyle 135/1 ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına karar verilmesi istemiyle kamu davası açıldığı,
Katılan tarafından soruşturma evresinde sunulan ve el konulmasına karar verilen sanık tarafından el yazısı ile tutulmuş olduğu ileri sürülen suça konu üç sayfadan ibaret notların dosyada mevcut olduğu;
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... savcılıkta; 2014 yılının Mart ayından itibaren avukat olan sanığın bürosunda sekreter olarak çalıştığını, 06.08.2014 tarihinde saat 10.00 sıralarında ... yerine gittiğini,alacağı ücreti hesaplamak amacıyla şahsi dosyasına baktığında sanığın el yazısı ile hakkındaki tüm kimlik bilgileri ve kişisel hayatındaki bilgileri not aldığını gördüğünü, merak ederek bu notları okuduğunu, özellikle “31.07.2014 günü büroya geldiğimde odama geldiğimde ikili kanepenin önünde yerde sümüksü bir madde gördüm. Meniye çok benziyordu attım. Perşembe günü arkadaşlarıyla .’ya gideceğini söylemişti, gitmemiş, bence ... günü veya gecesi veya Perşembe günü sabahı büroya gelip birisiyle cinsel ilişkiye girmiş, arkadaşının menisi yere akmış, beli de o ilişki sırasında incinmiş olabilir. Doğru mu bilemem, güçlü şüphe var. Doğru değilse böyle düşündüğüm için Allah beni affetsin.” şeklindeki yazının onur zedeleyici ve kırıcı olduğunu, bu yazıları okuduğu sırada büroya gelen sanığa bu tür hakaretlerde bulunamayacağını söyleyerek ... yeri anahtarını bırakıp büroyu terk ettiğini, sanığın kendisini engellemeye çalışarak elinden söz konusu notların bulunduğu kâğıtları almaya çalıştığını ancak notları vermeyerek şikâyetçi olmak için savcılığa geldiğini,
Mahkemede; beyninde tümör olduğunu, bu nedenle ayda iki kez iğne vurulduğunu, iğneye gittiği günlerde ayağa kalkmakta zorlandığını bu nedenle büroya gidemediği günler olduğunu, merdivenlerden düştüğü hususun da doğru olduğunu ancak sanığın tüm bunları başka bir şekilde yorumlayarak hakkında notlar tuttuğunu,
İfade etmiştir.
Sanık ... savcılıkta; katılanın 2014 yılının Mart ayında bürosunda sekreter olarak çalışmaya başladığını, 06.08.2014 tarihinde de kendi isteğiyle işten ayrıldığını, bürosunda çalışan sekreterler hakkında performanslarına ve ahlaki temayüllerine ilişkin notlar tuttuğunu, bu notları da çekmecesinde sakladığını ve kimsiyle paylaşmadığını, katılan hakkında da işe girdiği tarihten itibaren notlar tuttuğunu, katılanın çalıştığı süre boyunca dönem dönem hastaneye gideceğini söyleyerek izin aldığını ancak aldığı bu izinlere gerekçe gösterdiği hususların doğru olmadığını tespit ederek bunları not ettiğini, bu süreç boyunca katılanın kişisel, ailevi, sosyal ve ... problemlerinin olduğunu görerek bunları da not aldığını, bu notları katılanı bürosunda sürekli çalıştırıp çalıştırmayacağı hususunda kanaat oluşturması için tuttuğunu ve çekmecesinde dosya içerisinde sakladığını, kimseyle paylaşmadığı, katılanın, el yazısı ile yazdığı suça konu notların bulunduğu dosyayı masanın üzerine koyduktan sonra dosyanın içinden soruşturma dosyası içerisindeki fotokopisi olan belgeleri alarak işten ayrıldığını, notların gizli belge olduğunu ve bırakması gerektiğini söylediğinde “Getirmiyorum eğer üstüme gelirsen kendimi pencereden atarım rezillik çıkartırım.” diyerek bürodan ayrıldığını,suça konu üç sayfadan ibaret katılanın ahlaki temayüllerine ilişkin bilgiler içeren notları kendisinin yazdığını, ancak katılanın masasının çekmecesinde bulunan söz konusu bu notları rızası hilafına alıp kullandığını, bu delillin usulüne uygun ele geçirilmediğini, dolayısıyla hukuki kıymete haiz olmadığını,
Mahkemede; çalıştırdığı kişiler hakkında notlar tuttuğunu, deneme süresi içerisinde işe almadığı takdirde tuttuğu notları imha ettiğini, işe alması hâlinde de işe aldığı tarihte bu notları imha ettiğini, notları saklamadığını, söz konusu bu dosyaların odasındaki özel çekmecede saklı olduğunu,
Savunmuştur.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Ön Soruna İlişkin Görüşler
İstikrar kazanmış yargı kararlarında vurgulandığı ve öğretide de ifade edildiği üzere, ceza muhakemesinin amacı usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak biçimde kesin olarak belirlenmesidir. Maddi gerçeğe ulaşılmasında kullanılan ... delillerdir. Anayasanın 38/6. maddesine göre kanuna aykırı elde edilmiş delil hükme esas alınamaz. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Delilleri takdir yetkisi" başlıklı 217. maddesinin ikinci fıkrasındaki; "Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir" şeklindeki hükümle, ceza muhakemesinde kullanılacak delillerin hukuka uygun bir şekilde elde edilmesi gerektiği açıkça belirtilmiş ve delillerin serbestliği ilkesine de vurgu yapılmıştır. Buna göre bütün deliller hukuka uygun olarak elde edilmeli ve değerlendirilmelidir.
Vicdani kanaat, Anayasa ve Yasalara uygun olarak elde edilen delillerin değerlendirilmesi sonucunda tecelli eder.
Ceza muhakemesinde bir hususun hangi delille ispat olunacağı konusunda sınırlama bulunmayıp yargılamayı yapan hâkim, hukuka uygun şekilde elde edilen delilleri kullanmak suretiyle, sanığın aleyhine olduğu kadar lehine delilleri de araştırıp değerlendirerek, her türlü şüpheden arınmış bir neticeye ulaşmalıdır. Dolayısıyla yargılamaya konu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her ... delil olarak kabul edilmiştir. Ancak maddi gerçek, her ne pahasına olursa olsun değil, hukuk kuralları içerisinde, şüpheli ve sanığın hakları korunarak araştırılmalıdır.
Öğretide; "Hukuka aykırı delillere dayanma yasağı, hem kişi hak ve hürriyetlerini hem de toplumsal değerlerin korunması amacına hizmet eden bir ilkedir. Ceza yargılaması kural tanımaz bir şekilde suçun ve suçlunun ispatını hedeflemesi. Suçlulukla mücadele adına, suçla mücadele araçlarına sınırsız bir biçimde başvurulması, toplumu (bireyleri) işlenen suçtan çok daha sıkıntıya sokabilecektir. (Öztürk, Tezcan, Erdem, Sırma, Kırıt, Saygılar, Özaydın, Akçan, Erdem, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Güncellenmiş 8. baskı, s. 398.). Nitekim, adil yargılanma hakkının bir uzantısı olan dürüst işlem ilkesi de delillerin hukuka uygun ele geçirilmesini ve ispatın hukuka (hukuk devleti esaslarına) uygun, hukukun cevap verdiği araçlarla yapılmasını zorunlu kılmaktadır" (Ünver/Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2013 baskı, Cilt II, s. 165.).
"Ceza muhakemesinde delilleri elde etmek amacıyla kullanılan soruşturma işlemlerinin ve yöntemlerinin çoğunluğuyla, koruma tedbirlerinin tamamı, kişilerin temel hak ve özgürlüğüne müdahaleyi gerektirir. Ceza muhakemesi toplumun suçun aydınlatılmasındaki menfaati ile bireylerin temel hak ve özgürlüklerine dokunulmasındaki çıkarının dengelenmesi esasına dayanır. Özellikle soruşturma aşamasında maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla delil elde edilmeye çalışılırken, insan onuru ve insan hakları ile hukukun ve ceza muhakemesinin temel ilkelerinden ödün verilemez" denilmektedir (... Volkan Dülger, Ceza Muhakemesi Hukukunda Dışlama Kuralı ve Hukuka Aykırı Delillerin Uzak Etkisi, Seçkin Yayınları, ... 2014, s. 38.).
CMK'nın 206. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde; ortaya konulmak istenen delilin kanuna aykırı olarak elde edilmesi hâlinde reddolunacağı belirtilmiş, 217. maddesinin ikinci fıkrasında ise, "Yüklenen suçun, hukuka uygun olarak elde edilmiş her türlü delille ispat edilebileceği" hüküm altına alınmıştır. Madde metninden anlaşılacağı üzere, hukuka uygun olarak elde edilmeyen deliller, ceza yargılama sistemimizde ispat aracı olarak kullanılamayacaktır. CMK'nın 230/1. maddesi uyarınca, hükmün gerekçesinde delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan veya reddedilen delillerin belirtilmesi, bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi zorunludur.
Ceza muhakemesinin amacı olan maddi gerçeğe ulaşabilmek için, delil elde edilmesi aşamasında şahsi ve toplumsal değerlerin korunması da gereklidir. Kanun koyucu bu amaçla, delil serbestliği ilkesine, öğreti ve uygulamada delil yasakları olarak adlandırılan bir takım sınırlamalar getirmiştir. Delil yasakları; delil elde etme ve değerlendirme yasakları olarak ikiye ayrılmaktadır. Delillerin elde edilme şekline ilişkin yasaklara delil elde etme yasakları hukuka uygun olarak elde edilmiş bulunsa bile bir delilin yargı mercilerince ortaya konulup değerlendirilebilmesine ilişkin yasaklara ise delil değerlendirme yasakları denilmektedir.
İfade alma ve sorgunun yasak usullerle gerçekleştirilmesi, tanıklıktan çekinme hakkı olanlara bu hakkın hatırlatılmaması, aramanın herhangi bir karara dayanmadan yapılması, ses veya görüntülerin montajlanması delil elde etme yasağına; tanıklıktan çekinen şahidin önceki ifadelerinin okunamaması, iletişimin denetlenmesi sırasında tesadüfen elde edilen delillerin CMK'nın 135/6. maddesinde sayılanlar dışındaki bir suçun soruşturma ve kovuşturulmasında kullanılamaması ise delil değerlendirilmesi yasaklarına örnek olarak gösterilebilir.
"Delil yasakları ve hukuka aykırı bir şekilde elde edilen delillerin kullanılmasının yasaklanmasının temelinde 'hukukun uygulanması' ya da 'hukukun meşru gördüğü araçlarla maddi gerçeğin ortaya çıkarılması' gayesi bulunduğuna göre, delildeki hukuka aykırılığın kim tarafından ve ne şekilde meydana getirildiğinin bir önemi bulunmamalıdır"
Kişilerin temel hak ve hürriyetlerini ihlal ederek delil elde eden kimse kamu görevlisi olabileceği gibi özel bir kişi de olabilecektir. Hukuka aykırılığın kimden geldiği ya da gerçekleştirme gayesi önemli olmayıp, bizatihi gerçekleştirilmiş olması yeterlidir" (Fatih Birtek, Ceza Muhakemesinde delil ve ispat 2. baskı s. 319.).
Nitekim Anayasa Mahkemesi de 22.06.2001 tarih, 1999/2 Esas, 2001/2 sayılı kararında "hukuka aykırı biçimde sağlanan delillerin hükümde göz önüne alınmaması amaçlandığından söz konusu delillerin üçüncü kişiler tarafından sağlanması hukuka aykırılığı ortadan kaldırmaz" şeklindeki kararıyla bu düşünce teyit edilmiştir.
"CMK'da delillerin mutlaka adli makamlar tarafından toplanabileceği yönünde bir sınırlama olmadığı gibi, hukuka aykırı delillerin sadece adli makamlar tarafından elde edilenlerle sınırlı olduğuna dair bir kuraldan söz edilemez" (Devrim ..., Ceza Muhakemesinde Deliller, ... 2014, s. 212.).
"Soruşturma ve Kovuşturma organları için yasaklanan delil elde etme ve değerlendirme yöntemleri, özel kişiler için evveliyette yasaklanmıştır" (Veli ... Özbek, Ceza Muhakemesi Hukukunda Delil Yasakları, ... 2010, s. 925.).
"Özel kişiler tarafından sunulan delil ancak hukuka uygun ise yani herhangi bir temel hak ve hürriyeti ihlal etmeksizin elde edilmiş ise hükme esas alınabilecektir" (Ünver ve Hakeri, s. 216.).
Özel kişiler tarafından elde edilen bulguların delil olarak kabul edilip edilmemesi konusundaki tartışmalar çoğunlukla görüntü ve ses kayıtları konusunda yoğunlaşmaktadır. Özel kişiler tarafından yapılan görüntü ve ses kayıtlarına ilişkin öğretide bu kayıtlar yoluyla özel hayata yapılan müdahalenin haklı görülebildiği hâllerde delil olarak kullanılabileceği görüşü savunulmaktadır (Özbek, Delil Yasakları s. 925; Özbek, Kambur, Doğan, Bacaksız, ..., s. 736-737.). Bu tür kayıtların meşru müdafaa, zorunluluk hali, suç kastının yokluğu nedeniyle hukuka aykırı saymama ve iddiayı ispat için delil bulma mahiyetinde olduğu öne sürülmüştür (Birtek, s. 323.).
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 21.06.2011 tarih, 2010/5-187 Esas, 2011/131 sayılı kararında; ani gelişen durumlarda, haberleşmenin tarafı olan kimsenin yaptığı kaydın, sonradan ele geçirilmesi mümkün olmayan delillerin muhafazası ve şikâyet hakkının kullanılması amacını taşıdığından hukuka aykırı bulmamıştır. Ancak ani gelişen durum olmaksızın, plan yaparak ya da bir kurgu oluşturarak muhataplarının görüntülerinin veya seslerinin kayda alınması halinde bu kayıtların delil niteliği bulunmadığı gibi, alınan kayıtlar özel hayatın gizliliği kapsamında suç teşkil edebilecektir (13. Ceza Dairesinin 16.03.2012 tarih, 2012/7180 Esas, 2012/8523 Karar; 12. Ceza Dairesi 12.01.2015 tarih, 2014/11623 Esas, 2015/20 Karar.).
"Özel hayatın gizliliği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. Maddesinde kenar başlığı 'özel yaşama ve aile yaşamına saygı hakkı' olmakla birlikte bu madde altında dört ayrı ancak birbiriyle bağlantılı hak güvence altına alınmıştır. Bu haklar sırasıyla 'özel yaşama saygı hakkı', 'aile yaşamına saygı hakkı', 'haberleşmeye saygı' ve 'konuta saygı hakkı'dır" (Gülay Arslan Öncü, Özel Yaşama Ve Aile Yaşamına Saygı Hakkı, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru, El Kitapları 8. Seri, s. 23.).
AİHS m. 8'de düzenlenen özel yaşama ve aile yaşamına saygı hakkı kapsamındaki haklar Anayasada farklı maddelerde güvence altına alınmıştır. Anayasanın "kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesi, "özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesi, "konut dokunulmazlığı" kenar başlıklı 21. maddesi ve "haberleşme hürriyeti" kenar başlıklı 22. maddesi, AİHS m. 8'deki haklara karşılık gelmektedir (Öncü, s. 23.).
Konut dokunulmazlığını ihlal etmek ceza kanununda suç olarak tanımlanmıştır. TCK. 116/2 maddesi gereğince açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan ... yerleri ve eklentileri konut olarak kabul edilmektedir. AİHS 8. maddesinde geçen konut terimi otonom/özerk bir kavramdır. Özerk olması şu anlama gelmektedir; AİHS, taraf devletlerin iç hukuklarında konut kavramını nasıl tanımladığı ve neleri konut olarak sınıflandırıldığına karışmamaktadır. Bir yerin konut olarak kabul edilip edilmeyeceği noktasında o yer ile yeterli ve devam eden bağlar şeklindeki olgusal ölçüt kullanılmaktadır (Öncü, s. 125.).
... yerleri, yani kişinin mesleğini yürüttüğü bürosu, konut olarak kabul edilmiştir (Niemietz v. Germany, Appl. No: 13710/88, 16.12.1992, s. 30; Miailhe v. France (No.1), Appl. No: 12661/87, 09.12.1994, s 28; Buck v. Germany, Appl. No: 41604/98, 28.04.2005, s 31;Petri Sallinen and Others v. Finland, Appl. No: 50882/99, 27.09.2005, s. 70.). Konuta saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal çıkarlar sadece konut dokunulmazlığını ihlal değildir. Özel yaşama saygı ve o konutta devam eden bir aile yaşamı var ise aile yaşamına saygı hakkı da korunmaktadır. Kimi durumlarda haberleşme hakkına da müdahale teşkil edebilir. AİHM, konut ve ... yerlerinin aranmasının ve belgelere el konulmasının şikayet konusu yapıldığı davalarda hem konuta saygı hakkına hem de haberleşmeye saygı hakkına müdahale tespit etmiştir (Niemietz v. Germany, Appl. No: 13710/88, 16.12.1992, s 33; Funke v. France, Appl. No: 10828/84, 25.02.1993, s 48; Cremieux v. France, Appl. No: 11471/85, 25.02.1993, s 31.).
Arama ve elkoyma tedbirine ilişkin genel ilke; "yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, ... yeri veya ona ait diğer yerler aranabilecektir (CMK 116.m.). Arama işlemi, Hâkim kararı ile, ancak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapılabilir. Ancak, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri gereklidir (CMK 119 m.).
Avukatların icra ettikleri görev nedeniyle bürolarında arama özel olarak düzenlenmiştir.
"Avukat büroları ancak mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısının denetiminde aranabilir" (CMK 130/1 m.).
Adli arama; suç işlenendiği şüphesi nedeniyle, delil elde etmek veya şüpheli ya da sanığın yakalanması için yapılan ve özel hayatın gizliliğine müdahale teşkil eden koruma tedbiridir. Arama kararı verilebilmesi için suç delilerinin elde edilebileceğine dair makul şüphe bulunmalıdır.
Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf yetkisine haiz olduğu bir hakka ilişkin rızası hukuka uygunluk nedenidir. Mağdurun avukatlık bürosunda görevi kapsamındaki faaliyetlerde bulunmasında ki hukuka uygunluk nedeni sanığın rızasıdır. Olağan hayat deneyimlerine göre, açık ve zımmı olarak yasaklanan ve görevin gereklerine uygun olmayacak şekilde bu alana yapılan müdahalede rızanın varlığından bahsedilemeyeceği gibi, özel hayatın gizliliğine ilişkin bir hakka tecavüz teşkil edebilecektir.
Kanuna aykırılıktan daha geniş bir içeriğe sahip olan hukuka aykırılık kavramının kapsam ve çerçevesi belirlenirken, gerek pozitif hukuk metinlerine, gerekse kişilerin temel hak ve hürriyetlerine ilişkin evrensel hukuk ilkelerine aykırılık bulunup bulunmadığı gözetilmeli ve aykırılığın varlığı durumunda, hukuka aykırılığın mevcudiyeti kabul edilmelidir.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Avukat olan sanığın, yaklaşık dört aydır bürosunda sekreter olarak çalışan katılanın çalışma koşulları, işe devamı gibi şahsi kişisel verilerinin de yer aldığı birtakım notlar tutarak, başkaları tarafından okunması ya da elde edilmemesi amacıyla çekmecesinde sakladığı, mağdurun bu notları inceleme yetkisi bulunmadığı hâlde, sanıktan izin almaksızın ele geçirmek suretiyle okuduğu, kendisiyle ilgili bir kısım kişisel verilerin yer aldığı düşüncesiyle şikâyette bulunarak soruşturma organına teslim ettiği olayda; her ne kadar söz konusu notlara, delil niteliğine sahip olduğu kanaatiyle Bolu Sulh Ceza Mahkemesinin 06.08.2014 tarihli ve 2014/214 değişi ... sayılı kararıyla el konulduğu, dosya içeriğinden sekreter olan katılanın sanığa ait çekmeceyi işi gereği açma yetkisine sahip olduğuna ilişkin sanığın açık veya örtülü bir rızasının bulunmadığı, ele geçen notlar ve sanığın savunmasına göre katılanın kişisel verilerinin yazılı olduğu anlaşılmış ise de; bir suçun ispatı amacını taşısa bile kamu görevlisi olmayan özel şahıs statüsünde bulunan katılanın, kamu görevlerine ilişkin hükümlere tabii olması nedeniyle suçüstü hâlinin gerçekleşmediği bir durumda, ... yeri dokunulmazlığı ve özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi suretiyle CMK. 116 ve 130/1 maddelerine aykırı şekilde delil ele geçirme yönteminin hukuka aykırı olduğu ve yasak delil niteliğindeki suça konu el notlarının Anayasanın 38/6. maddesi ve CMK’nın 206 ve 217. maddeleri uyarınca hükme esas alınamayacağı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, yasak delil niteliğindeki el notlarının dışlanarak dosyada mevcut diğer deliller doğrultusunda karar verilmek üzere dosyanın Yerel Mahkemeye gönderilmesi gerektiğinden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; mahkûmiyet kararına esas alınan notların hukuka aykırı delil olarak değerlendirilemeyeceği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,
2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 07.02.2018 tarihli ve 8969-1158 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Bolu 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.03.2015 tarihli ve 569-185 sayılı kararın, yasak delil niteliğindeki el notlarına dayanılarak hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 18.01.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.