Logo

Ceza Genel Kurulu2022/363 E. 2024/238 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Sanığın, taşıt kredisiyle satın alıp banka lehine rehinli olan aracı, kredi borcunu ödeyemeyince başkasına devretmesi ve aracın daha sonra kaza yapması nedeniyle oluşan zararın, muhafaza görevini kötüye kullanma suçunu oluşturup oluşturmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Suça konu aracın, özel hukuk sözleşmesiyle sanığa teslim edilmiş olması ve yetkili kamu otoritesi tarafından resmen teslim edilmemiş olması nedeniyle, muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilerek yerel mahkemenin direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

DİRENME

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : 2. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Asliye Ceza

SAYISI : 1576-482

ŞİKÂYETÇİ : İstanbul Varlık Yönetim AŞ

I. HUKUKİ SÜREÇ

Sanığın muhafaza görevini kötüye kullanma suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 289/1-son cümle, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca hapisten çevrilen 740 TL ve doğrudan verilen 20 TL adli para cezaları ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin İstanbul Anadolu 70. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 22.10.2015 tarihli ve 295-610 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 17. Ceza Dairesince 30.06.2020 tarih ve 4398-6851 sayı ile; "TCK'nın 289. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun konusunun, 'resmen teslim olunan' mal olması, bankalar ile kredi talebinde bulunanlar arasında düzenlenen rehin sözleşmesi nedeniyle yapılan teslimlerde 'resmen teslim' keyfiyetinin gerçekleşmiş sayılmayacak olması karşısında, somut olayda muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun unsurları itibarıyla oluşmayacağı, eylemin diğer koşulların da varlığı hâlinde güveni kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği değerlendirilmeksizin, sanığın mahkûmiyetine karar verilmiş olması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Dosyanın devredildiği İstanbul Anadolu 1. Asliye Ceza Mahkemesi ise 30.03.2021 tarih ve 1576-482 sayı ile; "...Suça konu aracın muhafaza edilmek üzere rehinli olarak sanık tarafından teslim alındığı ve sanığın teslim amacı dışında tasarrufta bulunarak söz konusu araca zarar verdiği, sanığın, katılan banka lehine rehinli olan aracı rehin süresince muhafaza etmesi gerekirken aracın parçalarını sökerek zarar vermesi şeklindeki eyleminin muhafaza görevini kötüye kullanma suçunu oluşturduğu," şeklindeki gerekçe ile bozma ilamına direnerek önceki hüküm gibi sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.

Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.11.2021 tarihli ve 130491 sayılı bozma istekli tebliğnamesiyle dosya, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 307. maddesi uyarınca Yargıtay 2. Ceza Dairesine gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 02.06.2022 tarih ve 21786-11339 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

II. UYUŞMAZLIK KONUSU

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin niteliğinin belirlenmesine ilişkin olup bu bağlamda, eylemin suç oluşturup oluşturmadığı hususunun da değerlendirilmesi gerekmektedir.

III. OLAY VE OLGULAR

Katılan vekilinin 11.07.2013 tarihli dilekçesi ile vekili bulunduğu banka ile sanık arasında tüketici kredisi ve rehin sözleşmesi imzalandığı, sanığın vadesinde borcunu ödememesi nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi başlatıldığı, rehne konu aracın kazalı ve parçaları eksik şekilde ele geçirilerek yapılan satış sonrasında kredi borcunun bir kısmının karşılanabildiği, sanığın rehinli aracı muhafaza etmek hususundaki yükümlülüklerini yerine getirmediği, mevcudunu eksiltmek suretiyle alacaklı bankanın zarara uğramasına sebebiyet verdiği yönünde müracaatta bulunması üzerine soruşturmaya başlandığı,

Sanık ile Yapı Kredi Bankası Eskişehir Bağlar Şubesi Müdürlüğünce 18.11.2011 tarihinde imzalanan Tüketici Kredisi ve Teminat Sözleşmesi uyarınca ... plaka sayılı KIA marka aracın alımı amacıyla sanığa kredi kullandırıldığı, bu tarih itibarıyla alacaklı banka lehine rehin kaydı verilen aracın Bilecik Trafik Tescil Şube Müdürlüğünce 24.11.2011 tarihinde sanık adına tescil edildiği, kredi sözleşmesinin ekinde yer alan ödeme planına göre toplamda 52.598 TL kredi borcunun 19.12.2011 olan ilk ödeme tarihinden itibaren aylık 1.095 TL taksitlerle 48 ay vade ile geri ödenmesinin kararlaştırıldığı,

Sanık tarafından ibraz edilen ve iki tanık huzurunda düzenlenen 12.11.2012 tarihli harici devir sözleşmesine göre, suça konu ... plaka sayılı araç yanında ... ve ... plaka sayılı araçların 2012 yılı Aralık ayından itibaren kredi borçlarının ödenmesi amacıyla tüm haklarının ve zilyetliklerinin sanık tarafından ...’e devredildiği, kredi borçlarının tamamen ödenmesi durumunda araçların tanık adına tescil edileceği, bu süre zarfında doğacak hasarlardan tanığın sorumlu olacağı, sözleşmeye aykırı davranması durumunda fesih tarihinden geriye dönük tüm kredi taksitleri, sigorta ve kasko bedelleri, tamir, bakım masrafları gibi araç için yapılan bütün harcamaları tanığa ödemeyi sanığın taahhüt ettiği,

18.09.2012, 18.10.2012 ve 19.11.2012 tarihli taksitlerin vadesinde ödenmemesi nedeniyle Gebze 6. Noterliğinin 26.11.2012 tarihli ve 240368 yevmiye numaralı ihtarnamesinin sanığa tebliğ edilerek muaccel hâle gelen bakiye 33.046 TL ana para ve ferîleri olmak üzere toplamda 33.151 TL kredi borcunun tahsili amacıyla Beykoz İcra Müdürlüğünün 08.02.2013 tarihli ve 2013/1387 esas sayılı dosyası ile sanık aleyhine rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takibine geçildiği, ödeme emrinin tebliğine rağmen sanık tarafından itiraz edilmeyen takibin kesinleştiği, suça konu aracın Soğukpınar Mahallesi Adnan Kahveci Caddesi ... İstanbul adresinde bulunan bir otoparkta ele geçirildiği, İstanbul Anadolu 18. İcra Müdürlüğünce 26.03.2013 tarih ve 440 sayı ile mahallinde yapılan kıymet takdirinde, önden kazalı olan aracın tamponunun bulunmadığının, farların aracın içinde olup bazı parçalarının eksik olduğunun tespit edilerek 14.05.2013 tarihinde yapılan birinci açık artırmada 18.000 TL karşılığında Pelit Otomotiv Ltd Şti’ne ihale edildiği, ancak alacaklı bankanın 27.629 TL daha alacağının kalması nedeniyle rehin açığı belgesinin düzenlenip borçlu sanığın menkul ve gayrimenkul tüm mal varlığı değerlerine fiilî haciz uygulandığı,

Anlaşılmaktadır.

Katılan vekili aşamalarda; sanığın kötü niyetli olarak alacaklı bankayı zarara uğrattığını, suç nedeniyle meydana gelen zararın tamamen giderilmediğini,

Temyiz aşamasında 02.01.2024 tarihinde sunduğu dilekçe ile sanık hakkındaki şikâyetlerinden vazgeçtiklerini,

Tanık ...; sanığın, kiralama şirketlerinde kullanılmak üzere kredi karşılığında çok sayıda araç aldığını, kendisine üç tane hasarlı araç getirerek "Hasarlarını yaptır, krediyi öde, sonra da araçlar senin olsun." dediğini, bu şekilde anlaştıklarını ancak araçlardan birinin kredisini ödeyebildiğini,

Beyan etmişlerdir.

Sanık aşamalarda; bankalardan kredi çekmek suretiyle 9 tane araç aldığını, birisini kullandığını, askeri personel olması nedeniyle sıkıntı yaşadığından geri kalan 8 aracı Eskişehir’de bulunan oto kiralama şirketlerine devrettiğini, buna ilişkin sözleşmeleri de sunduğunu, aralarında yaptıkları sözleşmeler uyarınca geriye kalan kredi borçlarının kiralama şirketleri tarafından ödenecek olduğunu, karşılığında da araçları başka şahıslara kiralamak suretiyle gelir elde edeceklerini, suça konu ... plaka sayılı aracı Eskişehir’de bulunan ve tanık ...’in işlettiği Sena Oto Rent A Car şirketine devrettiğini, daha sonra tanığın kendisini arayarak aracı kiraladığı müşterisinin kaza yaptığını söylediğini, bunun üzerine araca bakmaya gittiğini, hatta aracın bulunduğu otoparkı banka görevlisine kendisinin söylediğini, yalnızca sol ön çamurlukta bir hasar olduğunu, onun dışında araçta eksik bir parça bulunmadığını, kazaya kendisinin sebebiyet vermediğini, bu nedenle hasara ilişkin bir sorumluluğunun olmadığını, aracı yediemin sıfatıyla ya da başka bir görevle almadığını, aracın sahibi olduğunu, aracını kiralayan şirketlerin geri kalan kredi borçlarını ödememesi nedeniyle icra takipleri başlatıldığını, sonradan görevine son verildiğini, araçlar yüzünden çok mağdur olduğunu savunmuştur.

IV. GEREKÇE

Uyuşmazlıkla ilgili yasal düzenlemeler ve gerekçeleri şöyledir:

TCK'nın "Güveni kötüye kullanma" başlıklı 155. maddesi:

"(1) Başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyetliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkâr eden kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adli para cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi hâlinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.",

Madde gerekçesi; "Bu suçla mülkiyetin korunması amaçlanmaktadır. Ancak, söz konusu suçun oluşabilmesi için eşya üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen kişi (fail) arasında bir sözleşme ilişkisi mevcuttur. Bu ilişkinin gereği olarak taraflar arasında mevcut olan güvenin korunması gerekmektedir. Bu mülahazalarla, eşya üzerinde mevcut sözleşme ilişkisiyle bağdaşmayan kasıtlı tasarruflar, cezai yaptırım altına alınmıştır. Suçun konusunu oluşturan mal üzerinde belirli bir şekilde kullanmak üzere fail lehine zilyetlik tesisi gerekir. Bu nedenle, güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için hukuken geçerli bir sözleşme ilişkisinin varlığı gereklidir.",

TCK'nın "Adliyeye Karşı Suçlar" bölümünde yer alan "Muhafaza görevini kötüye kullanma" başlıklı 289. maddesi:

"Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir nedenle el konulmuş olan mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Kişinin bu malın sahibi olması hâlinde, verilecek ceza yarı oranında indirilir.",

Madde gerekçesi; "Madde metninde tanımlanan suç, esas itibarıyla güveni kötüye kullanma suçunun özel bir şeklini oluşturmaktadır. Ancak, malın kişiye özel bir görevin gereği olarak teslim edilmiş ve kişinin bunları olduğu gibi muhafaza ile ödevlendirilmiş olması nedeniyle, fiil aynı zamanda bir görevin kötüye kullanılmasını da ifade etmektedir.

Birinci fıkraya göre, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunulması, bu suçu oluşturacaktır. Teslim amacı muhafaza olduğuna göre, suçun konusunu oluşturan malın örneğin satılması, başkasına verilmesi gibi bu amaçla bağdaşmayan davranışlar, söz konusu suçun oluşumuna neden olacaktır. Bu bakımdan, söz konusu suç, serbest hareketli suç görüntüsü arz etmektedir. Failin suç konusu eşyanın sahibi olması, cezanın indirilmesini gerektiren bir neden olarak kabul edilmiştir.",

2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun "Alacaklısını zarara sokmak kastıyla mevcudunu eksilten borçluların cezası" başlıklı 331. maddesi:

"Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu; alacaklısını zarara sokmak maksadıyla, mallarını veya bunlardan bir kısmını mülkünden çıkararak, telef ederek veya kıymetten düşürerek hakiki surette yahut gizleyerek muvazaa yoluyla başkasının uhdesine geçirerek veya asıl olmayan borçlar ikrar ederek mevcudunu suni surette eksiltirse, aleyhine aciz belgesi aldığını veya alacaklı alacağını alamadığını ispat ettiği takdirde, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır...

Bu suçlar alacaklının şikâyeti üzerine takip olunur...".

Görüldüğü üzere kanun koyucu tarafından mülkiyetin korunması amacıyla getirilen güveni kötüye kullanma suçu, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak amacıyla zilyetliği kendisine devredilmiş olan taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunulması veya bu devir olgusunun inkâr edilmesiyle oluşmaktadır. Suçun faili, aralarında geçerli bir sözleşme ilişkisi gereğince malın zilyetliği kendisine devredilen kişi olup suç ancak zilyet tarafından işlenebilir. Bu nedenle güveni kötüye kullanma, faili bakımından özgü suç niteliğindedir.

TCK'nın 155. maddesinde sözü edilen zilyetlik kavramı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 973. maddesinin birinci fıkrasında; "Bir şey üzerinde fiili hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir." şeklinde açıklanmış, asli ve fer'i zilyetlik ise aynı Kanun'un 974. maddesinde; "Zilyet, bir sınırlı ayni hak veya bir kişisel hakkın kurulmasını ya da kullanılmasını sağlamak için şeyi başkasına teslim ederse, bunların ikisi de zilyet olur. Bir şeyde malik sıfatıyla zilyet olan aslî zilyet, diğeri fer'î zilyettir." biçiminde tanımlanmıştır.

Güveni kötüye kullanma suçunda malın teslimi, belirli biçimde kullanılmak için hukuka ve yöntemine uygun, aldatılmamış özgür bir iradeye dayanılarak tesis edilmektedir. Söz konusu suçun oluşabilmesi için eşya üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen fail arasında bir sözleşme ilişkisi mevcut olmalı ve bu hukuki ilişkinin gereği olarak taraflar arasında oluşan güvenin korunması gerekmektedir. Bu amaçla, eşya üzerinde mevcut sözleşme ilişkisiyle bağdaşmayan kasıtlı tasarruflar ve devir olgusunu inkâr kanun koyucu tarafından cezai yaptırım altına alınmıştır. Eğer mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen fail arasında hukuken geçerli bir sözleşme ilişkisi yoksa usulüne uygun bir teslim olmayacağı için güveni kötüye kullanma suçu da oluşmayacaktır. Zira, hukuksal anlamda geçerli bir sözleşmeden söz edilebilmesi için tarafların iradelerinin aldatılmamış olması gerekmektedir.

Bu suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi hâlinde ise daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli söz konusu olacaktır.

Kanun’un 289. maddesinde düzenlenen "Muhafaza görevini kötüye kullanma" suçu ile korunan hukuki yarar, adli hizmetlerin güvenilir ve etkin biçimde icrasının temini bağlamında kamu otoritesidir.

Kamu idaresi tarafından kişiye verilen muhafaza görevi sonucunda kişinin söz konusu malı özenle koruması ve kanun gereği görevi ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirmesi suretiyle kamu görevinin düzenli bir şekilde yürütülmesi, otorite ve disiplinin sağlanması amaçlanmaktadır. Suçun faili, malın muhafaza edilmek üzere kendisine teslim edildiği kişidir. Teslimin, yetkili kamu otoritesi tarafından kanunda öngörülen koşullara uygun olarak yapılması gerekir. Kamu idaresince verilmeyen ve özel hukuk ilişkisi çerçevesinde malın teslim edildiği hâllerde bu suç oluşmaz. Failin, suça konu malın sahibi olması mümkün ise de, bu durum cezanın indirilmesini gerektiren bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Suçun konusunu oluşturan hacizli, rehinli ya da herhangi bir nedenle el konulmuş olan mal, faile resmen teslim edilmiş olmalıdır. Resmen teslim, yetkili kamusal organ tarafından mevzuat hükümlerine uygun olarak faile suça onu malın zilyetliğinin fillen devredilmiş olması anlamına gelir.

İİK'nın "Alacaklısını zarara sokmak kastıyla mevcudunu eksilten borçluların cezası" başlıklı 331. Maddesinde düzenlenen suçtan söz edebilmek için öncelikle haciz yoluyla icra takibinin varlığı gerekmektedir. Takip hukukuna özgü bu yola başvurulmadığı sürece suçun oluştuğundan bahsetmek mümkün olmadığı gibi seçimlik hareketli fiillerin belli bir zaman diliminde gerçekleşmiş olması da şarttır. Buna göre borçlunun haciz yoluyla takip talebinden sonra veya haciz yoluyla takip talebinden önceki iki yıl içerisinde Kanun’da sayılan eylemleri işlemesi gerekir. Ayrıca maddede seçimlik olarak belirtilen eylemlerin suç teşkil edebilmesi için genel kast yeterli olmayıp borçlunun alacaklısını zarara sokmak kastıyla hareket etmiş olması lazımdır. Borçlunun kredi sağlamak veya girişeceği yeni bir teşebbüs için mevcudu azaltması durumunda eylem suç teşkil etmez. Diğer taraftan borçlunun bu filleri nedeniyle alacaklının zarar görmüş olması da zorunludur. Borçlu, maddede suç olarak belirtilen filleriyle mevcudunu eksiltmekle birlikte kalan mevcudu ile veya başka bir yolla alacaklısına borcunu ödemişse bu madde uyarınca suç oluşmayacaktır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:

Sanığın, katılan banka ile 18.11.2011 tarihinde imzaladığı sözleşme uyarınca kullandığı kredi ile ... plaka sayılı aracı satın aldığı, toplamda 52.598 TL kredi borcunun 19.12.2011 tarihinden başlayacak aylık 1.095 TL tutarındaki taksitlerle 48 ay vade ile geri ödenmesinin kararlaştırıldığı, kredi borcu tamamen ödeninceye kadar aracın tescil bilgilerine katılan banka lehine rehin kaydı düşüldüğü, sanığın 10 aylık taksiti düzenli ödediği, sonraki tarihli borçlarını ise vadesinde yerine getiremediği, bu aşamada 12.11.2012 tarihli sözleşme ile geri kalan kredi borcunun ödenmesi için suça konu aracın zilyetliğini tanık ...’e devrettiği, 18.09.2012, 18.10.2012 ve 19.11.2012 tarihli taksitlerin ödenmemesi nedeniyle 26.11.2012 tarihinde gönderilen ihtarnamenin sanığa tebliğinden sonra muaccel hâle gelen 33.151 TL kredi borcunun tahsili amacıyla Beykoz İcra Müdürlüğünce 08.02.2013 tarihinde asıl borçlu olan sanık aleyhine rehnin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi başlatıldığı, bir otoparkta kazaya karışmış şekilde ele geçirilen suça konu aracın satışa çıkarılarak bir miktar borcun alacaklı katılan banka tarafından tahsil edildiği, bakiye borç için rehin açığı belgesi düzenlenip sanığın mal varlığı değerleri üzerinde fiili haciz kararı aldırıldığı kabul edilen olayda;

Sanığın eyleminin;

Güveni kötüye kullanma suçunun, aralarındaki hukuki ilişkiye uygun şekilde eşyanın kendisine teslim edildiği zilyet tarafından mülkiyet hakkına sahip olan kişiye karşı işlenebilmesi mümkün olduğundan sanığın suça konu aracın ruhsat sahibi/maliki olması nedeniyle TCK’nın 155. maddesinde düzenlenen güveni kötüye kullanma suçunu,

Bu suçun özel bir şeklini oluşturan aynı Kanun’un 289. maddesinin birinci fıkrasında hüküm altına alınan muhafaza görevini kötüye kullanma suçunda failin, suça konu eşyanın sahibi olması mümkün olmakla birlikte, hacizli, rehinli ya da herhangi bir nedenle el konulmuş olan eşyanın yetkili kamu otoritesi tarafından kanunda öngörülen koşullara uygun olarak sanığa resmen teslim edilmesinin gerektiği cihetle özel hukuk ilişkisi çerçevesinde (kullanılan taşıt kredisi uyarınca suça konu aracın tescil kaydına katılan banka lehine rehin şerhi konularak) malın teslim edildiği hâllerde resmen teslimden bahsedilemeyeceğinden, korunan hukuki yarar da gözetildiğinde muhafaza görevini kötüye kullanma suçunu,

Katılan bankayı zarara sokmak kastıyla aracı kıymetten düşürdüğüne dair delil mevcut olmadığı gibi sanık aleyhine rehnin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibinde bulunulduğundan "Haciz yolu ile takip"le ilgili bir suç düzenlemesi olan İİK’nın 331. maddesinde yer alan "Alacaklısını zarara sokmak kastıyla mevcudunu eksiltmek" suçunu

Oluşturmayacağının,

Sanığın, suça konu aracı haricî sözleşme ile tanık ...’in işlettiği oto kiralama şirketine devrettiğini, daha sonra tanığın kendisini arayarak aracı kiraladığı müşterisinin kaza yaptığını söylediğini, kazaya kendisinin sebebiyet vermediğini, bu nedenle hasara ilişkin bir sorumluluğunun olmadığını savunması, tanığın da sanık beyanlarını doğrulaması ile aracın muvazaalı bir şekilde tanığa devredildiğine dair bir delil bulunmadığı da dikkate alındığında, suça konu rehinli aracın, tanığa teslim edilmesinden sonraki bir tarihte kazaya karışması nedeniyle değer kaybına uğraması ve katılan bankanın rehnin paraya çevrilmesi yoluyla başlattığı takip kapsamında elde edilen satış bedelinden takibe konu alacağın bir kısmını alabilmesi şeklinde gerçekleşen ve suç teşkil etmeyen eylemin, özünde bir hakkı koruyan her ceza normunun haksızlık oluşturacağı ve fakat her haksızlığı bir suç olarak düzenleyip düzenlememenin, ceza yaptırım politikası bağlamında kanun vazıının takdir alanına giren bir husus olması nedeniyle özel hukuk hükümlerini ilgilendiren hukuki ihtilaf niteliğinde olduğunun kabulü gerekir.

Bu itibarla, isabetli bulunmayan Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmün bozulmasına karar verilmelidir.

V. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- İstanbul Anadolu 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 30.03.2021 tarihli ve 1576-482 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığa atılı muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı, hukuki ihtilaf niteliğinde olan eylemin başka bir suça da uymadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.09.2024 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.