Logo

Ceza Genel Kurulu2022/381 E. 2023/576 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Sanık hakkında kasten öldürme suçundan haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı.

Gerekçe ve Sonuç: Sanığın kızı ve oğlunun evlilik birliğinin maktul tarafından bozulması, çocuklarının bu durumdan kaynaklı rahatsızlıklarının artması ve maktulün uyarılara rağmen eylemlerine devam etmesi nedeniyle sanığın hiddet ve şiddetli elem altında kaldığı gözetilerek haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiği kabul edilerek bozma kararı verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

İtirazname No : 2021/99202

YARGITAY DAİRESİ : 1. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Ceza Dairesi

SAYISI : 1030-1125

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Kasten öldürme suçundan sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 81/1, 62, 53, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 25 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin Denizli 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 07.01.2021 tarihli ve 236-13 sayılı, resen istinafa tabi hükme yönelik olarak sanık ve müdafii ile katılanlar vekili tarafından da istinaf başvurusunda bulunulması üzerine dosyayı inceleyen Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 13.04.2021 tarih ve 1030-1125 sayı ile istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

Bu hükmün de sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 10.02.2022 tarih, 11652-1035 sayı ve oy çokluğu ile temyiz istemlerinin esastan reddi ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.

Daire üyeleri T. Ateş ve A. O. Dağ ; "Sanık lehine asgari oranda haksız tahrik uygulanması gerektiği,” düşüncesi ile karşı oy kullanmışlardır.

II. İTİRAZ SEBEPLERİ

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 29.04.2022 tarih ve 99202 sayı ile; "...Üç çocuğuyla aynı apartmanda farklı dairelerde ikamet eden sanık ...'in, suç tarihinden yaklaşık 3 yıl önce damadı olan maktul ... ve gelini ...arasında ilişki olduğunu öğrenmesi nedeniyle, konunun kapanması için oğlu ve gelinini yanına alarak birlikte oturmaya başladığı, daha sonra söz konusu ilişkinin tamamen bitmiş olduğuna inanıp, oğlu ve gelinin de bu yöndeki talebi üzerine kendi dairelerine geçmelerine izin verdiği,

Evlerini ayırdıktan sonra, gerek gelinin damadı maktul ile mesajlaşmaya devam ettiğini ve maktulün kredi kartını kullanarak alış veriş yaptığını öğrenmesi, gerekse bu durumu fark eden oğlunun 16.0.12020 tarihinde boşanma davası açmak zorunda kalması üzerine 18.01.2020 tarihinde maktulü, oturduğu daireye giderek av tüfeği ile ateş ederek öldürdüğü olayda;

Her ne kadar uygulamada, eşler arasında 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 185.maddesi hükmünde 'birbirine sadık kalmak' şeklinde belirtilen sadakat yükümlülüğünün ihlal edilmesi gibi durumlarda haksız tahrik hükümlerinin uygulanabileceği kabul edilmekte ve somut olayda maktulün sanığa karşı sadakat yükümlülüğü bulunmamakta ise de; sanık hakkında sadakat yükümlülüğünün ihlali nedeni ile değil hem kızının hem de oğlunun evlilik birliğinin bozulması, her iki çocuğunun mevcut rahatsızlarının bu yüzden artması, daha da artma ihtimalinin bulunmasından duyduğu öfke, kızgınlık ve üzüntüyle hareket ettiği dikkate alınarak, asgari oranda haksız tahrik hükmünün uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi usul ve yasaya aykırı olduğu," görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 21.06.2022 tarih, 5321-5463 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

III. UYUŞMAZLIK KONUSU

Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.

IV. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

Sanık ...'in tanıklar ..., ... ve ...'in babası olduğu, maktul ...’in tanık ... ile 10 yıldır; tanık ...’in ise tanık ... (...) ile 7 yıldır evli oldukları, maktulün sanık tarafından tanık ... adına alınan minibüs hattında şoför olarak çalıştığı, sanık ile çocuklarının olayın gerçekleştiği Melis Apartmanı'nda ayrı dairelerde altlı üstlü olarak oturdukları, olay tarihinden yaklaşık dört yıl önce 2017 yılı içerisinde damadı maktul ile gelini tanık ... arasında duygusal birliktelik yaşandığının ortaya çıkması üzerine sanığın aile büyüğü olarak olaya müdahale ettiği, tanıklar ... ve ...’in evliliklerini kurtarmak için adı geçenleri üç yıl süreyle kendi ikametine aldığı, ardından tanıklar ... ve ...’i aynı apartmanın dördüncü katında bulunan dairelerine geri gönderdiği, olaydan üç hafta kadar önce yılbaşı gecesi tanık ...’in telefonunun çaldığı, telefonda kalp işareti gören tanık ...’in tanık ...’den telefonunu incelemek üzere istediği, maktulün tanık ... ile görüşmeye devam ettiğinden şüphelenen sanığın, maktulün abisi ve ablasının da bulunduğu bir üst kattaki maktule ait ikamete gittiği ve tanık ... ve maktulün telefonla görüştüklerini söylediği, maktulden tanık ... ile görüşmemesi hususunda söz alması üzerine de ikametten ayrıldığı, 15.01.2020 tarihinde sanık ile tanık ...’in elektrik dükkânına araçla gittikleri sırada aracın içerisinde bir kargo fişi gördükleri, kargo fişinin 100 TL’lik iç çamaşırı alımına dair olduğunu, bu alışverişin maktulün kredi kartı kullanılarak yapıldığını, kargonun alıcısının da tanık ... olarak göründüğünü fark etmeleri üzerine maktul ve tanık ...’in görüşmeye devam ettiklerini anladıkları, sanığın tanık ...’e boşanma davası açmasını söylediği, bu doğrultuda tanıklar ... ve ...’in anlaşmalı boşanma talebiyle 16.01.2020 tarihinde Denizli 6. Aile Mahkemesinde boşanma davası açtıkları, emekli olduğu için oğulları olan tanıklar ... ve ...’in elektrik dükkânında kendilerine yardımcı olan sanığın, oğlunun evliliğinin sona ermesine yol açtığı için damadı maktule çok sinirlenmesi ve tanık ...’in hastalanarak psikolojisinin bozulması ve maktul için; "Yuvamı yıktı deyyüs!" demesi nedeniyle dayanamayıp 18.01.2020 tarihinde akşam yemeğini yedikten sonra Bereketli Mahallesi’nde bulunan ikametine gittiği, burada bulunan ruhsatlı çift kırma av tüfeğini alarak ikamet ettiği Melis Apartmanı'na geri döndüğü, elinde av tüfeği ve fişekleri olduğu hâlde üst katında oturan maktulün ikametine çıkarak kapıyı çaldığı, kapıyı tanık ...’nın açtığı, içeri giren sanığın kapıyı kapatmak suretiyle kızı ... ve torununu ikametin dışında bıraktığı, ardından oturma odasında bulunan maktulün yanına gittiği, elinde bulunan tüfeği maktule doğrultarak yaklaşık dört metre mesafeden bir el ateş ettiği, bunun üzerine maktulün camlı balkona doğru koşmaya başladığı, bu esnada sanığın, arkasından bir el daha ateş etmesi nedeniyle, maktulün balkondan aşağı atladığı, sanığın balkona çıkarak bahçede yerde yatar vaziyette bulunan maktule iki el daha ateş ettiği, ardından kendi ikametine inerek aile bireylerine polise haber vermelerini söylediği, sanığın gelen görevlilere suçta kullandığı av tüfeği ile birlikte teslim olduğu, 19.01.2020 tarihli ölü muayene ve otopsi tutanağından anlaşılacağı üzere atışlar sonucu üç isabet alan maktulün olay yerinde av tüfeği saçma tanelerinin yol açtığı göğüs ve batın içi organ yaralanması ile buna bağlı iç ve dış kanama sonucu öldüğü İlk Derece ve Bölge Adliye Mahkemelerince kabul edilmiş olup bu kabulde Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.

V. GEREKÇE

A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Hukuki Açıklamalar

İnsanın dış dünyaya yansıyan davranışlarını esas alan ceza hukuku, onun davranışlarında iç dünyasının, o anki ruh hâlinin ve genel psikolojik özelliklerinin önemi bulunduğunu kabul ederek bu psikolojik durumlara belli bir hukuki değer vermektedir. Bu itibarla modern ceza hukuku sadece işlenen suçu değil, suçun işlenmesinde etkili olan nedenleri göz önünde bulundurarak cezalandırma yoluna gitmektedir (Devrim Aydın, Yeni Türk Ceza Kanunu'nda Haksız Tahrik, AÜHFD, 2004, C. 54, s.225).

Haksız hareketin kişi üzerinde ve onun psikolojik aleminde bir tepki doğuracağını kabul eden modern ceza hukuku, failin bu durumunu değerlendirerek cezai sorumluluğunu azaltan bir sebep olarak görmektedir. Failin bu subjektif durumuna önem veren çeşitli ülkelerin ceza kanunlarında, failin cezasında belli oranlarda indirim yapılması esası kabul edilmiştir (M. Muhtar Çağlayan, Yargıtay İçtihatları Işığında Haksız Tahrik üzerine Bir İzah Denemesi, Adalet Dergisi, Ocak –Şubat, 1982, S.1, s.14).

5327 sayılı T.C.K’da haksız tahrik, “ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler” başlığı altında kusurluluğu etkileyen hal olarak düzenlenmiştir.

"Fail, haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin etkisi altında kalarak suçu işlediği takdirde, faili harekete geçiren saikler daha az vahim sayılarak olaya mağdurun sebep olması göz önünde tutulmuştur." (Yargıtay CGK 2002/1-247 esas 2002/414 karar sayılı ilamı)

Bu düşünceden hareketle TCK'nın 29. maddesinde de haksız tahrik;

"Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir." şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir.

Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.

Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;

a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,

b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,

c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,

d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sâdır olmalıdır.

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda, 765 sayılı Kanun'da yer alan ağır – hafif tahrik ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.

Tahrikin koşulları ayrıntılı olarak değerlendirildiğinde;

a) Tahrik teşkil eden bir fiilin varlığı: haksız tahrik uygulanabilmesi için tahrik teşkil eden bir eylemin bulunması zorunludur. Kanunumuzda fiilin yalnızca haksız olma niteliğinden bahsedilmiş bunun dışında tahriki oluşturan eylemlerin neler olduğu belirtilmemiş ve herhangi bir sınırlama getirmemiştir. Fiilin insan davranışından kaynaklanmış olması gerekmektedir. Hayvanlar tarafından gerçekleştirilen saldırıların tahrik kabul edilebilmesi için bu hayvan hareketlerinin insan tarafından yönlendirilmesi ya da tahrik eylemine hayvan sahibinin kusurlu davranışı sebebiyle neden olması gerekmektedir.

Objektif olarak bulunmayan yanılarak ya da yanıltılarak var sandığı bir eylemin doğurduğu hiddet veya şiddeti eylemin etkisi altında kişi pekâlâ suç işleyebilir. Böyle bir durumun varlığı halinde “mefruz tahrik” konusu gündeme gelecektir.

b) Fiilin haksız olması; tahrike konu olan fiil haksız olmalıdır. Zira hukuka uygun fiillere her ne sebeple olursa olsun herkesin tahammül etmesi zorunlu kılınmıştır. Haksız fiil kanunda tanımlanmış olmayıp içeriği uygulamaya bırakılmıştır. Bu nedenle tahrik teşkil eden fiilin haksız olması hususunda diğer hukuk dalları aracılığıyla ve fakat tamamen onlara bağlı kalmaksızın bir değerlendirme yapmak mümkündür. (Bostancı Bozbayındır, Gülşah, Ceza Hukukunda Haksız Tahrik, Sayfa, 183, Beta yayınları İstanbul 2013)

Borçlar hukuku anlamında dahi haksız fiil sayılması şart değildir. (Nuhoğlu, Ayşe, Namus İçin Adam Öldürme Suçlarında Haksız Tahrik Uygulaması, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2004, Sayfa:209)

Borçlar Hukuku anlamında haksız fiil olarak nitelendirilmeyecek olan bazı fiillerin tahrik teşkil etmesi bu bakımdan fail hakkında cezanın indirimine sebep olması mümkündür. Diğer taraftan fiilin haksızlık niteliğini tespit ederken suç teşkil etmesi de gerekli değildir. Bir fiil hukuk düzeni tarafından kabul görmüyorsa tahrik teşkil eden haksız bir fiil olarak kabul edilebilecektir. (Erem, Faruk, Ümanist doktrin açısından Türk Ceza Hukuku, Sayfa:54 Cilt 2, 10’ncu baskı, Ankara 1974)

Ancak ceza hukukunda suç olarak belirlenen davranışların haksız tahrik bakımından evveliyatla birer haksız fiil olarak kabul edilmelidir. Yargıtay uygulamalarına göre, fiilin haksız olup olmadığının değerlendirilmesi yapılırken yalnızca yazılı hukuk kuralları değil, hukuk düzeninin bütünü, toplumsal değer yargıları, davranış normları, ahlak ile örf ve adet kuralları dikkate alınmalıdır.

c) Fail öfke ve şiddetli eylemin etkisi altında kalmalı; tahrik nedeniyle indirim yapılabilmesi için sadece tahrikin varlığının tespit edilmesi yeterli değildir. Haksız hareketin failde hiddet veya şiddetli elem duygusu oluşturup oluşturmadığı da her somut olay bakımından ayrıca değerlendirilmelidir. Bunun dışında, “kompleksler, kıskançlıklar, failin kişilik bozuklukları, intikam duyguları, stresli olma durumu, ya da fazla alınganlık gibi duygular tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektirmez.” (Duran, Gökhan Yaşar, Ceza Hukukunda Haksız Tahrik, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Sayfa:150)

Hiddet; kişinin kendisini kontrol etmesini sağlayan mekanizmasını işlevsiz bırakan kuvvetli bir heyecan hali olarak tanımlanabilir. Hiddet iradeye şiddet ve süratle tesir ederek, bireyde iyi düşünmek için gereken zaman ve sükûna imkân bırakmayan haldir. (Epözdemir age, sayfa:224)

“Elem”, Türk Dil Kurumuna göre; “acı, üzüntü, dert, keder” anlamında kullanılmaktadır. Şiddetli elem de; bu duyguların ileri derecede ve yoğun hallerini ifade etmektedir. Tahrik teşkil eden haksız fiilin failde hiddet veya şiddetli elem meydana getirmesi koşulu, esasında haksız tahrik kurumunun tamamen psikolojik temeli ile ilgilidir. Dolayısıyla tahrik fiilin ortaya çıkarttığı heyecan halinin etkisinde kalarak iradesi zayıflayan failin psikolojik durumu normal bir insandan farklıdır. (Erem, Faruk, Adalet Psikolojisi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara 1977, sayfa:34)

Faile yüklenen suçun işlenmesi sırasında bu etkinin varlığını mutlaka araştırmak gerekir.(Dönmezer, Sulhi/Erman, Sahir Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Hükümler, 10. Baskı Beta Yayınları, Cilt:2, İstanbul 1994, sayfa:434) Nitekim bu görüş Yargıtay içtihatlarında da yer almıştır. “Sanığın, mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunlu bulunan hallerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.”(Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2015/1-695 esas, 2019/128 26.10.2019 tarih, karar sayılı ilamı)

d) İşlenen suç ile tahrik teşkil eden haksız fiil arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Yani failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalıdır. Esasında, failde meydana gelen hiddet veya şiddetli elem halinin başka bir sebepten ileri gelmesi halinde hakkında haksız tahrik uygulanmaması gerekecektir. Önceden suç işleme kararı alan fail hakkında tahrik teşkil eden bir hareket bulunsa dahi bu eylemin onu suça sürüklediği kabul edilemez. . Tahrik teşkil eden fiile karşı gösterilen tepkinin kişiden kişiye farklılık göstereceği açıktır. Ayrıca haksız hareketin bizzat faile yönelik bulunmasına ilişkin koşulun somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmesi gerekmektedir.

e) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır; haksız tahrik uygulanabilmesi koşullarından birisi de haksız fiilin mağdurdan sadır olması veya mağdurun o fiili önleme yükümlülüğünün bulunmasıdır. (CGK 17.01.219 tarih, 2015/6-1219 esas, 2019/13 karar sayılı ilamı) Mağdurun tahrik teşkil eden haksız fiili bizzat gerçekleştirmesi şart değildir. Üçüncü bir kişiyi araç olarak kullanmak suretiyle haksız fiil gerçekleştirmiş olabilir. Ayrıca mağdurun tahrik teşkil eden fiili önleme yükümlülüğü bulunmasına rağmen önlememesi ya da zımnen bu haksız fiili onaylaması halinde haksız tahrik hükümlerinin uygulanması mümkündür.

f) Suçun tahrik teşkil eden haksız fiili gerçekleştirene karşı işlenmesi; tahrik teşkil eden haksız fiili gerçekleştiren kişiyle suçun mağdurunun aynı kişi olması gereklidir. Daha genel ifadeyle suç, tahrik edenin zararına işlenmiş olmalıdır. Haksız tahrik sayılabilecek eylemin etkisi altında kalan kişinin Devlete veya topluma karşı bir suç işlemesi durumunda tahrik hükümleri uygulanamayacaktır.

Fail tahrik teşkil eden haksız fiili gerçekleştiren kişiye karşı işlediğini zannediyorsa ve bu kastla hareket etmişse fakat suç kastedilen ve zannedilen kişiden başka üçüncü bir kişi ise tahrik hükümlerinden yararlanıp yararlanamayacağı “hatta hükümleri” çerçevesinde çözüme kavuşturulmalıdır. Nitekim TCK’nun 30’uncu maddesinin 3’üncü fıkrasında “ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi bu hatasından yararlanır” hükmünün uygulama alanı bulunduğu görülmektedir. Bu durumda hatanın kaçınılmaz olması gereklidir. Kaçınılmazlık hali takdir edilirken, failin gereken dikkat ve özeni göstermesi durumunda bu hataya düşüp düşmeyeceği belirlenerek uygulama yapılmalıdır. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 24.12.2013 tarih, 2013/1-664 esas, 2013/622 karar sayılı ilamı)

Uyuşmazlık konusuyla ilgisi bakımından 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’ndaki bazı maddelere değinilmesinde fayda bulunmaktadır.

Medeni Kanun’un “Zina” başlıklı 161. maddesi;

“Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir.

Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.

Affeden tarafın dava hakkı yoktur.”,

Evlilik birliği içerisinde sadakat yükümlülüğünün düzenlediği “Haklar ve yükümlülükler” üst başlığını taşıyan "Genel olarak" alt başlıklı 185. maddesi; “Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler. Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar.”

Şeklinde düzenlenmiştir.

B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

Sanığın damadı olan maktul ile gelini olan tanık ...'in bütün uyarılara rağmen eşlerini aldatmaya devam etmeleri, olay sebebiyle sanığın çocukları olan tanıklar ... ve ...'nın evliliklerinin sona erme noktasına gelmesi tanık ...'in olaydan üç gün önce tanık ...'e boşanma davası açması ve hastalanması, sanığın yanında sürekli maktulü kastederek; "Yuvamı yıktı deyyüs!" demek suretiyle üzüntüsünü belirtmesi, sanığın aşamalardaki savunmalarında; maktulün yaptığı haksız harekete çok içerlediğini ve sinirlendiğini, oğlu ...'in psikolojisinin bozulmasına ve aşırı üzülmesine dayanamadığını ve bir anlık öfkeyle maktule yönelik eylemi gerçekleştirdiğini ileri sürmesi hususları hep birlikte değerlendirildiğinde; aynı çatı altında oturduğu maktulü öldürmesi için başka bir sebep bulunmayan, oğlu ve kızının evliliklerinin sonlanması tehlikesi oluşturan, eşlerin sadakat yükümlülüğüne aykırlığı nedeniyle kanunen yasaklanan ve toplumsal değerler bakımından gayri ahlaki olduğu kabul edilen bu eylemin, baba olan sanığın kusurluluğunu etkilemeyecek hoşgörüyle karşılanması gereken hal olarak kabulünün mümkün olmadığı anlaşılmakla; sanık hakkında, maktulden kaynaklanan ve uyarılara rağmen devam eden haksız davranışların meydana getirdiği hiddet ve şiddetli elemin etkisiyle hareket etmesi nedeniyle TCK'nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükmünün uygulanması, sanığa yönelen haksız hareketlerin ulaştığı boyut dikkate alınarak da bu indirimin asgari oranda yapılması gerektiği kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne, Özel Dairenin temyiz istemlerinin esastan reddine dair kararının kaldırılmasına, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince verilen istinaf bavurularının esastan reddine dair kararın bozulmasına, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle, karşı oy kullanmışlardır.

VI. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 10.02.2022 tarihli ve 11652-1035 sayılı temyiz istemlerinin esastan reddi ile hükmün onanmasına ilişkin kararının KALDIRILMASINA,

3- Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince verilen 13.04.2021 tarihli ve 1030-1125 sayılı istinaf istemlerinin esastan reddine dair kararın, sanık hakkında maktule yönelik kasten öldürme eyleminde haksız tahrik nedeniyle asgari oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

4- Dosyanın, CMK’nın 304/2-a maddesi uyarınca, gereği için kararı veren Denizli 6. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin ise Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.10.2023 tarihli birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından 08.11.2023 tarihli ikinci müzakerede oy çokluğu ile karar verildi.