Logo

Ceza Genel Kurulu2022/477 E. 2023/224 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: İlk hükmü temyiz etmeyen sanıkların, diğer sanıkların temyizi üzerine hükmün bozulması ve sirayet etmesi sonucu haklarında kurulan ikinci hükmü temyiz edip edemeyecekleri.

Gerekçe ve Sonuç: Hükmü temyiz etmeyen sanıkların, lehe bozma kararından CMK m. 306 uyarınca yararlanmalarının, kendilerine bir kez kanun yoluna başvurma hakkı tanıdığı, ikinci hükmün temyiz edilmesinin ise usul hukukunun temel ilkeleriyle bağdaşmadığı gözetilerek, sanıkların ikinci hükmü temyiz taleplerinin reddine karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

YARGITAY DAİRESİ : 6. Ceza Dairesi

Silahla yağma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanık ... ile inceleme dışı sanıklar ... ve ...'nın, 765 sayılı TCK'nın 497/2, 59/2, 31 ve 33. maddeleri uyarınca 16 yıl 8 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmalarına, sanık ...'ın ise 765 sayılı TCK'nın 497/2, 55/3 ve 59/2. maddeleri uyarınca 11 yıl 1 ay 10 gün ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun'un 40. maddesi uyarınca sanıklar ve inceleme dışı sanıklar hakkında mahsuba ilişkin ... 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 01.04.1992 tarihli ve 43-60 sayılı karar sanık ... bakımından temyiz edilmeksizin, sanık ... ile inceleme dışı sanıklar ... ve ... bakımından ise resen temyize tabi olması nedeniyle dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 17.08.1992 tarih ve 5935-5638 sayı ile onanmak suretiyle kesinleşmiştir.

... Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Ağır Ceza İlamat ve İnfaz Bürosunun 15.06.2015 tarihli ve 4644 sayılı yazısı ile sanık ...'ın deneme süresi içerisinde suç işlemiş olması nedeniyle şartla tahliye kararının geri alınmasına esas olmak üzere ilamın 5237 sayılı TCK açısından değerlendirilmesinin talep edilmesi üzerine Yerel Mahkemece tüm sanıklar bakımından yapılan uyarlama yargılaması neticesinde sanık ... ile inceleme dışı sanıklar ... ve ...'nın 5237 sayılı TCK'nın 149/1-a-c-h, 62/1 ve 53. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına, sanık ...'ın ise 5237 sayılı TCK'nın 149/1-a-c-h, 31/3, 62/1 ve 53. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun'un 63. maddesi uyarınca sanıklar ve inceleme dışı sanıklar hakkında mahsuba ilişkin verilen 04.09.2015 tarihli ve 43-60 sayılı kararın sanık ... ve inceleme dışı sanıklar ... ile ... müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 14.01.2020 tarih ve 3467-36 sayı ile; "I- Hükümlü ...'ın temyiz isteminin incelenmesinde;

05.08.2017 gün ve 30145 (Mükerrer) sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 20.07.2017 gün ve 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle, 5271 sayılı CMK'nın 291/1. maddesindeki 'Yedi gün' olan temyiz süresinin '15 gün' olarak değiştirildiği, ancak temyiz sürelerine ilişkin olarak yapılan değişikliklerin, kanunun yürürlüğe girdiği tarih ve sonrasında verilen kararlar hakkında uygulanacağı da dikkate alındığında;

... 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 04.09.2015 gün ve 1990/43 Esas, 1992/60 sayılı kararının, 11.09.2015 tarihinde bizzat kendisine tebliğini müteakip, yasal yedi günlük süre geçtikten sonra 21.09.2015 tarihli dilekçe ile temyiz talebinde bulunan hükümlü ...'ın vaki temyiz isteminin CMK'nın 298/1. maddesi uyarınca, tebliğnameye uygun olarak reddine,

II- Hükümlüler ... ve ... savunmanlarının temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- Oluşa ve dosya içeriğine göre; hükümlü ...'in, yakalanmasının ardından, suç konusu kol saatini evinde sakladığını beyan etmesi üzerine, 18.01.1990 günü anılan yerde ele geçirilen eşyanın katılana iadesinin sağlandığının anlaşılması karşısında;

Katılan ...'ten, kısmi iade nedeniyle soruşturma aşamasında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına muvafakatı bulunup bulunmadığı sorulup, sonucuna göre hükümlüler hakkında TCK'nın 168/3. maddesinde öngörülen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulama koşullarının takdiri gerektiğinin gözetilmemesi,

2- Mahkûmiyet hükmünün doğal sonucu olan TCK'nın 53. maddesine ilişkin Anayasa Mahkemesinin, 24.11.2015 günlü Resmî Gazete'de yayımlanan, 08.10.2015 gün, 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile ortaya çıkan değişikliğin karar yerinde yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş, hükümlüler ... ve ... savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye uygun olarak bozulmasına, bozmanın, diğer hükümlüler ... ve ...’a sirayetine; infaz aşamasında verilen uyarlama kararlarının kazanılmış hak oluşturmayacağının gözetilmesine," karar verilmiştir.

Bozmaya uyan Yerel Mahkemece 30.09.2021 tarih ve 43-60 sayı ile; sanık ... ve inceleme dışı sanıklar ... ile ...'nın 5237 sayılı TCK'nın 149/1-a-c-h, 168/3, 62/1 ve 53. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına, sanık ...'ın ise 5237 sayılı TCK'nın 149/1-a-c-h, 168/3, 31/3, 62/1 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun'un 63. maddesi uyarınca sanıklar ve inceleme dışı sanıklar hakkında mahsuba karar verilmiştir.

Bu hükümlerin de sanıklar ve inceleme dışı sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 07.06.2022 tarih ve 25713-8822 sayı ile; "Bozmanın sirayeti sebebiyle mahkemesince kurulan hükümlerin sanık Sebahattin Nas tarafından temyiz edilip edilemeyeceği ön sorun olarak incelenmiştir.

Adil yargılanma hakkının en önemli başlıklarından birini oluşturan savunma hakkı, temel bir insanlık hakkı olarak İHAS 6 ve 2709 sayılı Anayasamızın 36. maddeleriyle 5271 sayılı CMK'nın çeşitli hükümlerinde güvence altına alınmıştır.

Kanun yoluna başvurma hakkı da, savunma hakkının en önemli bölümlerinden birini oluşturmaktadır.

Kanun yoluna başvurma hakkı, aynı zamanda hak arama özgürlüğü ile erişim hakkının da önemli alt başlıklarından birisidir.

Öte yandan; 7 No'lu Ek Protokolün 'Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı' başlıklı 2. maddesi uyarınca; kural olarak herkes aleyhine verilen mahkûmiyet hükmünü yüksek bir mahkemede yeniden inceletebilme hakkına sahiptir.

CMK'nın 267. maddesi uyarınca, hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde mahkeme kararlarına karşı itiraz kanun yoluna gidilebilir.

Aynı Kanun'un 272 ve devamı maddeleri uyarınca, (Suçluların iadesi ile 5320 sayılı CMK'nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesinde belirtilen istisnalar dışında) ilk derece mahkemesinden verilen bütün nihai kararlar yâni hükümler, kural olarak istinaf kanun yolu denetimine tâbidir.

(CMK'nın 272/3. maddesinde belirtilen istisna kapsamında kalan hükümler ise; kesindir.)

CMK'nın 286/1. maddesi uyarınca, istinaf mahkemesinin verdiği bozma dışındaki kararlar ile aynı maddenin 2 ve 3. fıkrası kapsamında belirtilen istisnalar dışındaki bütün istinaf mahkemesi kararları temyiz kanun yolu denetimine tabidirler.

CMK'nın 306. (1412 sayılı CMUK'nın 325) maddesi uyarınca, hüküm sanık lehine bozulmuşsa ve bu hususların temyiz isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanma olanağı varsa, bu sanıklar da temyiz isteminde bulunmuşcasına hükmün bozulmasından yararlanırlar.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 21.05.2019 ve 171-453 sayılı kararında da belirtildiği üzere; önceki hükmü temyiz etmeyen sanığın sirayet üzerine verilen kararı temyiz edilemeyeceği görüşündedir.

Dairemiz ise; yukarıda açıklanan gerekçeler ile Any. m. 36, AİHS m. 6, (7) No'lu Ek Protokol m. 2/1, 5320 SK m. 8/1 ve 5271 sayılı CMK'nın m. 306, 260 ve devamı hükümleri uyarınca önceki hükmü temyiz etmeyen sanığın sonradan verilen hükmü temyiz edebileceğini kabul etmektedir.

Nihayet Anayasamız ve AİHS hükümlerine göre hak ve özgürlükler asıl, kısıtlamalar ise istisnadır. Sınırlama ve kısıtlamalar ise; belli koşularda ve ancak kanunla yapılabilir. Hak arama özgürlüğü ve erişim hakkı kapsamında olduğu tartışmasız olan kanun yoluna başvurma hakkının içtihat yoluyla daraltılması, somut olayda olduğu gibi temyiz hakkının kullanılmasının engellenmesi, 5271 sayılı CMK'nın 289 (1)-h maddesi bağlamında hukuka kesin aykırılık hâlidir.

Bu itibarla önceki hükümleri temyiz etmeyen sanıklar ... ve ... müdafiilerinin bozma sonrası kurulan hükümleri temyiz edebileceği kabul edilerek yapılan incelemede;

I) Hükümlüler ..., ... ve ... müdafiilerinin kurulan hükümlere yönelik temyiz istemlerinin incelemesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, uyulan bozmaya, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hâkimler Kurulunun takdirine göre, sanıklar ..., ... ve ... müdafiilerinin temyiz istemleri yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin tebliğnameye kısmen uygun kısmen aykırı olarak onanmasına,

II) Hükümlü ... hakkında kurulan hükme yönelik temyiz isteminin incelemesine gelince;

Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Fiili işlediği tarihte on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan hükümlünün cezasından, suç tarihi nazara alındığında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 31/3. maddesinin, 08.07.2005 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanun'un 5. maddesi ile yapılan değişiklikten önceki metnine göre 1/2 oranında indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, hükümlü müdafiinin temyiz istemi bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye aykırı olarak bozulmasına, infaz aşamasında verilen uyarlama kararlarının kazanılmış hak oluşturmayacağının gözetilmesine," karar verilmiştir.

II. İTİRAZ SEBEPLERİ

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 28.06.2022 tarih ve 136625 sayı ile;

"Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımız arasında oluşan uyuşmazlık; ilk hükmü temyiz etmeyen hükümlü ... ile ilk hükmü süresinde temyiz etmeyen hükümlü ...'ın, diğer hükümlüler ... ve ...'nın temyizi üzerine hükmün lehe bozulmasının ardından, sirayet nedeniyle hakkında kurulan ikinci hükmü temyiz etmelerinin olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

Çok sanıklı dosyalarda, sanıkların her biri birbirlerinden bağımsız olarak kanun yoluna başvurma hakkına sahiptir. Kural olarak sanıklardan birinin verilen karara karşı yaptığı kanun yolu başvurusu, diğer sanıklar hakkında verilen hükümleri kapsamaz. Kanun yoluna başvurulmayan diğer sanıklar hakkında verilen hüküm, kanun yoluna başvurma için öngörülen sürenin sonunda kesinleşir. Bu durum, 'davasız yargılama olmaz' ilkesinin bir sonucudur.

Ancak temyiz kanun yolu bakımından, gerek 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nda gerekse 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda, ilgili hükümlerdeki koşullar oluştuğu takdirde, temyiz edenler lehine oluşacak durumdan, temyiz yoluna başvurmayan, süresinden sonra başvuran veya temyize başvurmakla beraber başvurusu kabul edilmeyen sanıkların da yararlanmaları kabul edilmiştir. Buna; 'bozmanın sirayeti', 'bozma kararının genişleme etkisi' ya da 'teşmili (yayılma) etkisi' denilmektedir.

1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 'Hükmün bozulmasının diğer maznunlara sirayeti' başlıklı 325. maddesi; 'Hüküm, cezanın tatbikatında kanuna muhalefet edilmesinden dolayı maznun lehine olarak bozulmuşsa ve bozulan cihetlerin temyiz talebinde bulunamamış olan diğer maznunlara da tatbikı kabil olursa bu maznunlar dahi temyiz talebinde bulunmuşcasına hükmün bozulmasından istifade ederler.' şeklinde,

Benzer düzenlemeyi içeren 5271 sayılı CMK'nın 'Hükmün bozulmasının diğer sanıklara etkisi' başlıklı 306. maddesi ise; 'Hüküm, sanık lehine bozulmuşsa ve bu hususların temyiz isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanması olanağı varsa, bu sanıklar da temyiz isteminde bulunmuşçasına hükmün bozulmasından yararlanırlar.' biçiminde düzenlenmiş olup, hükmü temyiz etmeyenlerin veya temyiz istemi reddedilenlerin, temyiz edenlerden daha ağır bir ceza ile cezalandırılmaları adaletsizliğini gidermek amacı ile yasaya konmuştur. Bu suretle temyiz edenler lehine oluşacak durumdan, temyiz etmeyenlerin de istifadesi sağlanmış olacaktır. Bozmanın sirayetinde yerel mahkeme hükmü, temyiz etmeyen sanık yönünden bozulmamakta, anılan maddeler uyarınca sanık, bozma kararının sonucundan yararlandırılmaktadır.

Hükmü temyiz etmeyen ya da temyiz istemi reddedilen sanık, bozma kararının sonucundan yararlanacağı için, öncelikle bozmaya uyulması ve cezanın uygulanmasında temyiz eden sanık lehine yeni bir karar verilmesi zorunludur. Lehe bozma bu takdirde, hükmü temyiz etmeyen sanığa sirayet ettirilecektir. Bunun sonucu olarak önceki kararda direnilmesi halinde, sirayetten söz edilemeyecektir. Aksi takdirde temyiz davası açan sanık için kabul edilmeyen bir bozma nedeninin, kanun yoluna başvurmayan sanık lehine kabulü gibi bir sonuca ulaşılacaktır. Bu sonuç ise, temyiz edenin aleyhine, temyiz etmeyenin lehine olup çelişkili bir uygulamaya neden olacağından sirayet müessesesinin amacına aykırıdır.

Uygulamada, Ceza Genel Kurulunun 12.07.1948 gün, 163-121 ve 07.12.1987 gün, 322-588 sayılı ve Özel Dairelerin yerleşmiş kararları ile, önceki hükmü temyiz etmeyen veya temyiz istemi reddedilen, ancak lehe bozmadan 1412 sayılı CMUK'nın 325. maddesi uyarınca faydalanan sanığın, bozmadan sonra yeniden kurulan hükmü temyize yetkisi bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Öğretide de; 'Temyiz etmişcesine faydalanma kabul edilmesi, bu kimselerin bozmadan sonra verilecek yeni son kararları da temyiz edebilmelerinin kabul olunması demek değildir.' (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-... Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Onsekizinci Bası, s. 1771.) denilmek suretiyle uygulamadaki bu görüş benimsenmiştir.

Sirayet kurumunun, koşulları oluştuğu takdirde, hükmü temyiz edenler lehine oluşacak durumdan, temyiz yoluna başvurmayan, süresinden sonra başvuran veya temyize başvurmakla beraber başvurusu kabul edilmeyen sanıkların da yararlanmalarının sağlanması suretiyle, bu kişilerin temyiz edenlerden daha ağır bir ceza ile cezalandırılmaları adaletsizliğini giderme amacını taşıması ve bozmanın sirayetinde, yerel mahkeme hükmünün temyiz etmeyen hükümlüler ... ve ... yönünden bozulmayıp sadece bozma kararının sonucundan yararlandırılması karşısında; ilk hükmü temyiz etmeyen hükümlü ... ile süresinde temyiz etmeyen ...'ın yalnızca inceleme dışı hükümlüler ... ve ...'nın hakkındaki lehe bozmanın sonucundan yararlanması nedeniyle, yerel mahkemece kurulan ikinci hükmü temyiz etme haklarının bulunmadığının kabulü gerekmektedir.

Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 31.01.2017 gün ve 2016/13-982 Esas, 2017/29 Karar, 21.05.2019 gün ve 171-453 sayılı kararı da aynı yöndedir.

Bu nedenle hükümlü ... müdafii ve ... müdafiinin temyiz isteminin reddine karar verilmelidir." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 27.09.2022 tarih ve 6300-12493 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU

İtirazın kapsamına göre inceleme sanıklar ... ve ... hakkında nitelikli yağma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; ilk hükmü temyiz etmeyen sanıklar ... ve ...'ın, inceleme dışı sanıklar ... ve ...'in temyizi üzerine hükmün lehe bozulmasının ardından, sirayet nedeniyle haklarında kurulan ikinci hükmü temyiz etmelerinin olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

IV. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

Yerel Mahkemece yapılan uyarlama yargılaması sonucunda 04.09.2015 tarih ve 43-60 sayılı ek kararla sanıklar ... ve ... ile inceleme dışı sanıklar ... ve ...'nın silahlı yağma suçundan mahkûmiyetlerine karar verildiği, sanık ... ve müdafisinin yüze karşı verilen hükmü temyiz etmedikleri, sanık ...'ın temyiz isteminin süresinden sonra yapılması nedeniyle Özel Dairece reddedildiği, inceleme dışı sanıklar ... ile ...'nın temyiz taleplerine yönelik yapılan incelemede ise Özel Dairece, sanıklar hakkında TCK'nın 168/3. maddesinde öngörülen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulama koşullarının takdiri gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden hükümlerin bozulmasına ve bozmanın sanıklar ... ve ...'a sirayetine karar verildiği, Yerel Mahkemece, lehe bozma sebebinin ilk hükmü temyiz etmeyen sanık ... ile temyiz isteminin reddine karar verilen ...'a da sirayet ettirilerek devam olunan yargılama sonucunda, sanıklar ve inceleme dışı sanıkların mahkûmiyetlerine karar verildiği, kurulan hükümlerin bu kez, sanıklar tarafından da temyiz edildiği anlaşılmaktadır.

V. GEREKÇE

A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Hukuki Açıklamalar

Çok sanıklı dosyalarda, sanıkların her biri birbirlerinden bağımsız olarak kanun yoluna başvurma hakkına sahiptir. Kural olarak sanıklardan birinin, verilen karara karşı yaptığı kanun yolu başvurusu, diğer sanıklar hakkında kurulan hükümleri kapsamaz. Kanun yoluna başvurmayan diğer sanıklar hakkında verilen hüküm, kanun yoluna başvurma için öngörülen sürenin sonunda kesinleşir. Bu durum, davasız yargılama olmaz ilkesinin bir sonucudur.

Ancak temyiz kanun yolu bakımından, gerek 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nda gerekse 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda, ilgili hükümlerdeki koşullar oluştuğu takdirde, temyiz edenler lehine oluşacak durumdan, temyiz yoluna başvurmayan, süresinden sonra başvuran veya temyize başvurmakla beraber başvurusu kabul edilmeyen sanıkların da yararlanmaları kabul edilmiştir. Buna; bozma kararının sirayeti, genişleme etkisi ya da teşmili (yayılma) etkisi denilmektedir.

1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca ilk karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken "Hükmün bozulmasının diğer maznunlara sirayeti" başlıklı 325. maddesi; "Hüküm, cezanın tatbikatında kanuna muhalefet edilmesinden dolayı maznun lehine olarak bozulmuşsa ve bozulan cihetlerin temyiz talebinde bulunamamış olan diğer maznunlara da tatbikı kabil olursa bu maznunlar dahi temyiz talebinde bulunmuşcasına hükmün bozulmasından istifade ederler." şeklinde,

Benzer düzenlemeyi içeren 5271 sayılı CMK'nın "Hükmün bozulmasının diğer sanıklara etkisi" başlıklı 306. maddesi ise "Hüküm, sanık lehine bozulmuşsa ve bu hususların temyiz isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanması olanağı varsa, bu sanıklar da temyiz isteminde bulunmuşçasına hükmün bozulmasından yararlanırlar." biçiminde düzenlenmiş olup hükmü temyiz etmeyenlerin veya temyiz istemi reddedilenlerin, temyiz edenlerden daha ağır bir ceza ile cezalandırılmaları adaletsizliğini gidermek amacı ile yasaya konmuştur. Bu suretle temyiz edenler lehine oluşacak durumdan, temyiz etmeyenlerin de istifadesi sağlanmış olacaktır. Bozmanın sirayetinde yerel mahkeme hükmü, temyiz etmeyen sanık yönünden bozulmamakta, anılan maddeler uyarınca sanık, bozma kararının sonucundan yararlandırılmaktadır.

Hükmü temyiz etmeyen ya da temyiz istemi reddedilen sanık, bozma kararının sonucundan yararlanacağı için, öncelikle bozmaya uyulması ve cezanın uygulanmasında temyiz eden sanık lehine yeni bir karar verilmesi zorunludur. Lehe bozma bu takdirde, hükmü temyiz etmeyen sanığa sirayet ettirilecektir. Bunun sonucu olarak önceki kararda direnilmesi hâlinde, sirayetten söz edilemeyecektir. Aksi takdirde temyiz davası açan sanık için kabul edilmeyen bir bozma nedeninin, kanun yoluna başvurmayan sanık lehine kabulü gibi bir sonuca ulaşılacaktır. Bu sonuç ise temyiz edenin aleyhine, temyiz etmeyenin lehine olup çelişkili bir uygulamaya neden olacağından sirayet müessesesinin amacına aykırıdır. Diğer taraftan temyiz incelemesi sırasında, bozma nedeninin hükmü temyiz etmeyen sanığa sirayet ettirilmesine işaret edilmesi de zorunlu olmayıp lehe bir bozma sebebinin bulunması durumunda mahkemelerce bu hususunun kendiliğinden dikkate alınması gerekmektedir.

Nitekim, Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış 12.07.1948 tarihli ve 163-121 sayılı, 07.12.1987 tarihli ve 322-588 sayılı, 31.01.2017 tarihli ve 982-29 sayılı ve Özel Dairelerin yerleşmiş kararları ile önceki hükmü temyiz etmeyen veya temyiz istemi reddedilen, ancak lehe bozmadan 1412 sayılı CMUK'nın 325. maddesi uyarınca faydalanan sanığın, bozmadan sonra yeniden kurulan hükmü temyize yetkisi bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Öğretide de; "Temyiz etmişcesine faydalanma kabul edilmesi, bu kimselerin bozmadan sonra verilecek son kararları da temyiz edebilmelerinin kabul olunması demek değildir" (..., Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Onsekizinci Bası, s. 1771.) denilmek suretiyle uygulamadaki bu görüş benimsenmiştir.

Gelinen aşamada ifade etmek gerekir ki, kamu davasının her iki tarafı bakımından yasa yollarına başvurmak olmazsa olmaz bir hak ise de bunun kurallara ve sürelere tabi olması da gelişmiş toplum düzeni ve hukuk devletinin bir gereğidir. Burada sanık açısından savunma; katılan açısından ise iddia hakkının kısıtlanmasından değil ilgilinin hukukun işleyiş kuralına riayet etmemesinden bahsedilebilir. İlk hükmü temyiz etmeyen sanık bozmanın sirayeti yoluyla sanki hükmü temyiz etmişcesine kanun yoluna başvurma hakkından bir kez yararlandırılmıştır. Bu kapının ister sanık isterse katılan açısından tekrar açılması usul hukukunun denetlenebilirlik ve öngörülebilirlik; maddi ceza hukukunun ise hukuki kesinlik ilkeleri ile bağdaşmaz. Asıl bu durum sanıklara ilanihaye hak sağlayacağı için suçun mağdurlarının daha fazla mağdur olmasının yolu açılmış olur. O hâlde, somut olaydaki uyuşmazlığın isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi için, kararı temyiz etmesinde sanığın hukuki menfaatinin bulunup bulunmadığı değil, sirayet sonrası kurulan hükmün temyiz edilebilir nitelikte bir hüküm olup olmadığı bağlamında bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

B. Somut Olayda Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Değerlendirme

İnceleme dışı sanıklar ... ve ...'nın temyizi üzerine 04.09.2015 tarihli hükümlerin lehe bozulmasının ardından, Yerel Mahkemece sirayet nedeniyle kurulan 30.09.2021 tarihli hükümlerin bu kez sanıklar ... ve ... tarafından temyiz edildiği anlaşılan olayda;

Sirayet kurumunun, koşulları oluştuğu takdirde hükmü temyiz edenler lehine oluşacak durumdan, temyiz yoluna başvurmayan, süresinden sonra başvuran veya temyize başvurmakla beraber başvurusu kabul edilmeyen sanıkların da yararlanmalarının sağlanması suretiyle, bu kişilerin temyiz edenlerden daha ağır bir ceza ile cezalandırılmaları adaletsizliğini giderme amacını taşıması ve bozmanın sirayetinde, yerel mahkeme hükmünün temyiz etmeyen sanık yönünden bozulmayıp sanığın sadece bozma kararının sonucundan yararlandırılması, aksi düşüncenin kabulünün usul hukukundaki belirsizliği önlemeye yönelik temyiz ve itiraz sürelerinin konuluş amacı ile bağdaşmayacak ve kesinleşme sürecinin öngörülebilirliğini ortadan kaldıracak olması karşısında, kanun yoluna başvurmayan, süresinden sonra başvuran veya temyize başvurmakla beraber başvurusu kabul edilmeyen sanık hakkında kurulan hükmün de bozulacağını ve yeniden kurulan hükmün temyiz denetimine tabi olacağını açıkça düzenleme imkânı bulunan kanun koyucunun bilinçli bir tercih göstererek bu yönde bir düzenlemeye yer vermemesi hususu da dikkate alınarak, adil yargılanma ilkesi çerçevesinde etkin bir şekilde temyiz kanun yoluna başvurma hakkı olduğunda bir tereddüt bulunmayan ancak yöntemine uygun tebliğe rağmen ilk hükmü temyiz etmeyen sanıklar ... ve ...'ın inceleme dışı diğer sanıkların temyizi üzerine hükmün lehe bozulmasının ardından, sirayet nedeniyle kurulan, temyiz edilemez nitelikteki ikinci hükmü temyiz etme haklarının bulunmadığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle karşı oy kullanmışlardır.

VI. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 07.06.2022 tarihli ve 25713-8822 sayılı bozma kararının sanıklar ... ve ... yönünden KALDIRILMASINA,

3- Sanıklar ... ve ...'ın ... 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.09.2021 tarihli ve 43-60 ek karar sayılı hükümlerine yönelik temyiz taleplerinin REDDİNE,

4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.04.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.