"İçtihat Metni"
YARGITAY DAİRESİ : 6. Ceza Dairesi
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Nitelikli hırsızlık suçundan suça sürüklenen çocuk ...’ın TCK’nın 142/2-h, 31/3, 32/2, 62/1 ve 51. maddeleri uyarınca 2 yıl 3 ay 23 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve cezasının ertelenmesine ilişkin ... Asliye Ceza Mahkemesince verilen 31.03.2016 tarihli ve 454-296 sayılı hükmün, suça sürüklenen çocuk müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 28.09.2022 tarih ve 16415-12557 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 12.10.2022 tarih ve 14707 sayı ile; "...Suça sürüklenen çocuk hakkında uygulanması istenen bir indirim hükmünün kendisi aleyhine olacak şekilde uygulanmaması hâlinde ek savunma hakkı verilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Dolayısıyla, TCK'nın 145. maddesinin uygulanmama ihtimaline binaen suça sürüklenen çocuğa ek savunma hakkı tanınması gerektiği hâlde bu hak tanınmadan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ‘Adil yargılanma hakkı’ başlıklı 6. maddesine, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ‘Hak arama hürriyeti’ başlıklı 36. maddesine ve CMK'nın 226. maddesine muhalefet edilerek mahkûmiyet hükmü kurulmasının savunma hakkının ihlali olduğu," görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 15.11.2022 tarih ve 11271-15999 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU İLE ÖN SORUN
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; iddianamede suça sürüklenen çocuk hakkında uygulanması istenen TCK’nın 145. maddesinin ek savunma hakkı verilmeden uygulanmamasının, CMK’nın 226. maddesine aykırılık oluşturup oluşturmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; soruşturma evresinde zorunlu müdafi olarak atanan ve kovuşturma evresindeki hiçbir oturuma katılımı olmayan suça sürüklenen çocuk müdafisinin temyiz dilekçesinin, suça sürüklenen çocuğa usulüne uygun şekilde tebliğ edilerek temyize muvafakatı olup olmadığının açıkça sorulmasının gerekip gerekmediği değerlendirilecektir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Suça sürüklenen çocuk hakkında TCK'nın 142/2-h, 145 ve 31/3. maddeleri uyarınca nitelikli hırsızlık suçundan kamu davası açıldığı,
Resen açılan ikinci oturuma katılan ve bu tarihte 18 yaşını doldurmuş olan suça sürüklenen çocuğa, iddianame okunarak kanuni haklarının hatırlatıldığı, haklarını anladığını beyan eden suça sürüklenen çocuğun müdafi istemediğini ve savunmasını kendisinin yapacağını beyan ettiği,
Yerel Mahkemece akıl hastalığı bulunup bulunmadığının tespiti için hastaneye sevk edilen suça sürüklenen çocuk hakkında düzenlenen 18.03.2016 tarihli heyet raporunda; suça sürüklenen çocuğun, hafif derecede zekâ geriliğinin bulunduğunun, olay tarihindeki işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabildiğinin ancak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış olduğunun ve bu durumunun TCK’nın 32. maddesinin 2. fıkrası kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinin bildirildiği,
Soruşturma evresinde suça sürüklenen çocuk hakkında CMK’nın 150. maddesinin 2. fıkrası uyarınca zorunlu müdafi olarak ... atandığı ve onun eşliğinde savcılıkta savunmasını yaptığı, tensip zaptında ve gerekçeli kararda da aynı müdafinin isminin yazılmasına rağmen Yerel Mahkemece söz konusu müdafinin kovuşturma aşamasında ayrıca görevlendirilmediği gibi duruşmalara da davet edilmediği, müdafinin de hiçbir oturumda katılımı olmadığı,
Gerekçeli kararın suça sürüklenen çocuk ve müdafisine tebliğ edilmesi üzerine, suça sürüklenen çocuk müdafisi tarafından 31.10.2016 tarihli temyiz dilekçesi ile temyiz talebinde bulunulduğu, söz konusu talebe hasren yapılan inceleme sonucunda da Özel Dairece onama kararı verildiği,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
CMK’nın "Müdafiin Görevlendirilmesi" başlıklı 150. maddesi; "(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.
(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.
(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir" şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin 1. fıkrasında isteğe bağlı müdafilik düzenlenmiş, 2. ve 3. fıkralarında ise zorunlu müdafii tayin edilmesi gereken hâller düzenlenmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında; çocuk, kendisini savunamayacak derece malul, sağır ve dilsizse istemi aranmaksızın müdafii görevlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Kanun koyucu bu maddede sayılan hâllerde sanıklar hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda savunma zafiyeti yaşanmaması için müdafii görevlendirilmesi gerektiğini hüküm altına almıştır.
Üçüncü fıkrada da alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezası gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda müdafii görevlendirilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmış olup alt sınırı beş yıl olan suçlar bu kapsam dışına bırakılmıştır.
1412 sayılı CMUK kişisel savunmada kural olarak ihtiyari müdafilik sistemini benimsemiş, sınırlı bazı hâllerde ise zorunlu müdafilik sistemini getirmiştir. 5271 sayılı CMK ise zorunlu müdafilik sistemini önemli ölçüde genişletmiştir. Bu kanuna göre; 150/2-3. maddesinde belirtilen durumlardan başka, resmî bir kurumda kusur yeteneğinin araştırılması için gözlem altına alınmasına karar verilecek olması (74/2. md.), tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilmesi (101/3. md.), davranışları nedeniyle hazır bulunması hâlinde duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokan sanığın yokluğunda duruşma yapılması (204/1. md.) ve kaçak sanık hakkında duruşma yapılması (247/3. md.) hâllerinde de şüpheli veya sanığın istemi bulunmasa, hatta açıkça müdafii istemediğini beyan etse bile müdafii görevlendirme zorunluluğu bulunmaktadır.
Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik'in "Görevin sona ermesi" başlıklı 7. maddesi;
"(1) Müdafi veya vekilin görevi;
a) Soruşturma evresinde; kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kesinleşmesi, yetkisizlik veya görevsizlik kararı, kamu davası açılması hâlinde ise iddianamenin kabulü kararı verilmesi,
b) Kovuşturma evresinde; yargılamanın yapıldığı il veya ilçe dışında yargılamayı gerektirir görevsizlik veya yetkisizlik kararı, esasa ilişkin hükmün kesinleşmesi ya da davanın nakline karar verilmesi,
c) Müdafi, vekil veya kendisine müdafi ya da vekil görevlendirilen kişinin ölmesi,
ç) Kişinin kendisine bir müdafi veya vekil seçmesi,
hâllerinde sona erer." şeklinde düzenlenmiştir.
Söz konusu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere soruşturma aşamasında, hangi sebeple olursa olsun (soruşturma veya kovuşturma engelinin bulunması, ön ödemenin kabul edilmiş olması, uzlaşmanın vaki olması, iddianame hazırlanmasını gerektirecek yeterli delilin bulunmaması gibi) "Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın" verilmiş olması ve bu kararın kesinleşmiş olması hâlinde soruşturma ve şüpheli sıfatı sona ereceğinden, hem seçilmiş hem de görevlendirilmiş müdafiin görevi de kendiliğinden sona erecektir. Ayrıca soruşturma aşamasında, yetkisizlik veya görevsizlik kararı verilmesi ya da iddianamenin mahkemece kabul edilmesi hâlinde, sadece baro tarafından görevlendirilmiş ihtiyari veya zorunlu müdafinin görevi kendiliğinden sona erecektir (Yrd. Doç. Dr. ... Bozdağ, Müdafiin görevinin sona ermesi ve hukuki sonuçları, ... Barosu Dergisi, 2014/2 sayılı, s. 62-63.).
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Soruşturma aşamasında zorunlu müdafi olarak görevlendirilen ancak iddianame ve tensip zaptında isminin yazmasına rağmen kovuşturma aşamasında görevlendirilmeyen bu nedenle hiçbir oturuma katılımı olmayan avukatın, suça sürüklenen çocuk hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünü temyiz ettiği dosya kapsamında; suça sürüklenen çocuğun savunmasını yaptığı ikinci oturumda 18 yaşını doldurmuş olup müdafi istemediğini ve savunmasını kendisinin yapacağını beyan etmesi, soruşturma aşamasında zorunlu müdafi olarak görevlendirilen müdafinin görevinin iddianamenin kabulü kararı ile sona erdiği halde; gerekçeli kararın suça sürüklenen çocukla birlikte soruşturma aşamasındaki zorunlu müdafiye de tebliğ edilmesi, müdafi tarafından da 31.10.2016 tarihli temyiz dilekçesi ile temyiz talebinde bulunulması, söz konusu temyiz talebinden suça sürüklenen çocuğun haberdar olduğuna dair de dosya kapsamında herhangi bir tespit bulunmaması karşısında, öncelikle 31.10.2016 tarihli temyiz dilekçesi usulüne uygun olarak suça sürüklenen çocuğa tebliğ edilip soruşturma aşamasında görev yapan kovuşturma aşaması ile yetkisi bulunmayan müdafinin temyizine muvafakati olup olmadığı açıkça sorularak sonucuna göre Özel Dairece temyiz incelemesi yapılması gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne karar verilmelidir.
Ulaşılan bu sonuç karşısında, iddianamede suça sürüklenen çocuk hakkında uygulanması istenen TCK’nın 145. maddesinin ek savunma hakkı verilmeden uygulanmamasının, CMK’nın 226. maddesine aykırılık oluşturup oluşturmadığına ilişkin uyuşmazlık konusu bu aşamada değerlendirilmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 28.09.2022 tarihli ve 16415-12557 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, 31.10.2016 tarihli temyiz dilekçesinin suça sürüklenen çocuğa tebliğinin sağlanarak söz konusu temyize muvafakati olup olmadığının sorulması için tevdi kararı verilmesi amacıyla Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 22.03.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.