Logo

Ceza Genel Kurulu2022/567 E. 2024/28 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Sanık lehine yapılan temyiz üzerine bozma kararı sonrası yerel mahkemece verilen adli para cezasının, önceki hükümde hapis cezasının seçenek tedbire çevrilmiş olması nedeniyle aleyhe bozma yasağına aykırı olup olmadığı ve seri muhakeme usulünün uygulanıp uygulanmayacağı hususları.

Gerekçe ve Sonuç: Sanık lehine temyiz edilen önceki hükümde hapis cezasının seçenek tedbire çevrilmiş olması, kazanılmış hak sayıldığından, bozma sonrası yapılan yargılamada yerel mahkemece adli para cezasına hükmedilmesinin aleyhe bozma yasağına aykırı olduğu ve ayrıca Anayasa Mahkemesinin seri muhakeme usulüne ilişkin iptal kararı gözetilerek sanığın hukuki durumunun bu husus bakımından da yeniden değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle, yerel mahkemenin direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

DİRENME

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : 8. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Asliye Ceza

SAYISI : 487-116

I. HUKUKİ SÜREÇ

Hakkı olmayan yere tecavüz suçundan sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 154/2. maddesi delaletiyle aynı Kanun'un 154/1, 62/1, 52/4 ve 58. maddeleri uyarınca 6 ay 20 gün hapis ve 200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, para cezasının ödenmesi için mehil verilmesine, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve aynı Kanun’un 50/1-d maddesi uyarınca da hapis cezasının 6 ay 20 gün süre ile kahvehanelere gitmeme seçenek tedbirine çevrilmesine ilişkin Torul Asliye Ceza Mahkemesince verilen 17.02.2015 tarihli ve 665-42 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 10.10.2019 tarih ve 23757-12091 sayı ile;

"Gereği görüşülüp düşünüldü:

Suça konu taşınmaza ilişkin tapu kaydının getirtilip taşınmazın hangi nitelikte kayıtlı olduğunun belirlenmesi, mera, yaylak, kışlak şeklinde kayıt ya da tahsis kararının bulunmaması durumunda mahallinde keşif yapılıp mahalli bilirkişiler dinlenerek öteden beri mera, yaylak, kışlak ya da köylünün ortak kullanımında bir yer olup olmadığının belirlendikten sonra veya suç duyurusunda bulunulan Torul Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/213 Esas, 2013/8 Karar sayılı dosya içerisinde hükme esas alınan keşif tutanağı, bilirkişi raporu, olay görgü ve zarar tespit tutanağı gibi belgelerin denetime olanak sağlayacak şekilde aslı veya onaylı sureti getirtilmeden, eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kabule göre;

1- 5237 sayılı TCK'nın 50. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendindeki düzenlemenin, 'belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanma'yı öngördüğü, yasada geçen 'etkinlik' kavramının ise, '...insanın, çevresiyle arasındaki ilişkileri düzenleyen her türlü eylem-çalışma, iş yapma, işlerlik ve devinimi' ifade ettiği, bu fıkraya göre belirli yerler ve etkinlikler; temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunmayan sanığın suç işlemesinde, suça yönelmesinde ya da zararlı alışkanlıklar edinmesinde veya bağımlılık yapan maddeler kullanmasında çevresel, psikolojik, sosyal veya ekonomik etkisi bulunan ya da sanığın yeniden suç işlemesine yol açan etkenleri tetikleyecek yerler veya etkinliklerdir. Bu bağlamda sanık hakkında hükmedilecek seçenek yaptırımın infazı ile ulaşılmak istenilen temel amacın, sanığın yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak, sanığın sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak niteliğinde olması gerektiği gözetilmeden, sanık hakkında hükmedilen hapis cezasının, 5237 sayılı TCK'nın 50/1-d maddesi uyarınca soyut ifadelerle infazda kuşkuya neden olacak şekilde, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayacak şekilde '6 ay 20 gün süre ile kahvehanelere gitmeme' tedbirine çevrilmesi,

2- Seçenek yaptırımdan ibaret mahkûmiyet kararına tekerrür hükümlerinin uygulanması suretiyle, 5271 sayılı TCK'nın 58/2. maddesine aykırı davranılması,

3- Sanık hakkında hükmedilen adli para cezası 5237 sayılı TCK'nın 52/4 ve 5275 sayılı Yasa'nın 109. maddesi ve bu maddeye dayanılarak çıkarılan Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Tüzüğün 51. maddelerine aykırı olarak infaz yetkisini kısıtlar şekilde 'mahkememiz kararının kesinleşmesinden itibaren 1 yıl içinde peşin olarak ödemesine' karar verilmesi," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Bozmaya uyan Torul Asliye Ceza Mahkemesince 19.11.2020 tarih ve 248-199 sayı ile sanığın TCK'nın 154/2. maddesi delaletiyle aynı Kanun'un 154/1, 62, 50/1-a, 52/2 ve 52/4. maddeleri uyarınca hapisten çevrilen 3.000 TL ve doğrudan verilen 80 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hapisten çevrilen adli para cezasının taksitlendirilmesine karar verilmiş, bu hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 02.11.2021 tarih ve 13176-20082 sayı ile; "Ceza Genel Kurulunun 03.04.2018 tarih ve 2017/853 Esas, 2018/135 Karar sayılı ilamı ve 09.02.2016 tarih ve 2014/71 Esas, 2016/42 Karar sayılı ilamı da gözetildiğinde; bozmadan önce verilen ve yalnızca sanık tarafından temyiz edilen Torul Asliye Ceza Mahkemesinin 17.02.2015 tarihli kararı ile hükmedilen hapis cezasının TCK'nın 50/1-d maddesi uyarınca tedbire çevrildiği ve aleyhe temyiz olmadığı, 1412 sayılı CMUK'un 326/son madde ve fıkrası uyarınca sanık lehine kazanılmış hak oluşması nedeniyle, son hükümde verilen hapis cezasının TCK'nın 50/1-d maddesi uyarınca başka bir tedbire çevrilmesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmeden yazılı şekilde adli para cezasına hükmedilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Torul Asliye Ceza Mahkemesi 05.04.2022 tarih ve 487-116 sayı ile; "TCK'nın 50. maddesinin birinci fıkrası '1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre; a) Adlî para cezasına, b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine, c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye, d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya, e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya, f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya, çevrilebilir.' hükmünü içermektedir. Madde başlığının 'kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar' olması ve yukarıda belirtilen maddede kanun koyucu bir öncelik sırası belirtmediğinden, kısa süreli hapis cezası suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre belirtilen seçenek yaptırımlardan herhangi birine çevrilebilir. Bu nedenle seçenek yaptırımların biri diğerine göre daha ağır sonuç doğurmamaktadır. Nitekim TCK'nın 50. maddesinin 3. fıkrasında da 'Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.' denilmektedir. TCK'nın 50/1. maddesinde belirtilen seçenek yaptırımlardan biri diğerine göre daha ağır bir yaptırım olarak belirlenmiş olsaydı TCK'nın 50/3. maddesinde uygulanabilecek seçenek yaptırımlar daha ağır veya daha hafif olarak sınıflandırılmak üzere açıkça belirtilirdi. Oysa ki madde metni 'birine çevrilir' ifadesiyle bitmektedir. Bu ifade de seçenek tedbirlerin birbirleri arasında daha ağır veya daha hafif yaptırımlar olarak kabul edilemeyeceğini göstermektedir. TCK'nın 50/3. maddesinden çıkarılacak sonuç; daha önceden hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası hakkında TCK'nın 50. maddesi uyarınca seçenek tedbir uygulanması gerektiği ve kanun metnindeki 'birine çevrilir' ifadesinden de anlaşıldığı üzere bu tedbirler bir bütün olarak TCK'nın 50. maddesi kapsamında değerlendirildiğinden birinin diğerine göre ağır sonuç doğurmadığıdır.

Sanık hakkında 2014/665 E, 2015/42 K. sayılı dosyada yapılan yargılamaya nazaran 2019/248 E, 2020/199 K. sayılı dosyada verilen hükümde alt sınırdan uzaklaşılmayarak daha az bir ceza olan neticeten 5 ay hapis cezası ve 80 TL adli para cezasına hükmolunmuş, hapis cezası da yine bir önceki yargılamada olduğu gibi TCK'nın 50/1. maddesi uyarınca seçenek yaptırıma çevrilmiş, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 2017/23757 E, 2019/12091 K. sayılı bozma ilamındaki bozma sebebi de göz önünde bulundurularak adli para cezası seçenek yaptırımı tercih edilmiştir. Mahkememizce 2019/248 E, 2020/199 K. sayılı hükümde suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre TCK'nın 50/1-a maddesi gereğince adli para cezası seçenek yaptırımı tercih edilmiştir. Sonuç olarak yukarıdaki paragrafta belirtilen açıklamalar doğrultusunda, TCK'nın 50. maddesinde belirtilen seçenek yaptırımlar arasında birinin diğerine göre daha ağır sonuç doğurmayacağı, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre hâkim tarafından uygun bir seçenek yaptırımın belirlenebileceği ve bu nedenle de verilen hükmün kazanılmış hak ilkesine aykırılık oluşturmayacağı," gerekçesiyle bozmaya direnerek, sanığın önceki hüküm gibi mahkûmiyetine karar vermiştir.

Direnme kararına konu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.07.2022 tarihli ve 96011 sayılı bozma istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 15.11.2022 tarih ve 3600-16670 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

II. UYUŞMAZLIK KONUSU

Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; temel cezası teşdiden 8 ay hapis ve 12 gün adli para cezası olarak belirlenen sanığın TCK’nın 154/2. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 154/1, 62/1, 52/4 ve 58. maddeleri uyarınca 6 ay 20 gün hapis ve 200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, para cezasının ödenmesi için kendisine mehil verilmesine, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve aynı Kanun’un 50/1-d maddesi uyarınca da hapis cezasının 6 ay 20 gün süre ile kahvehanelere gitmeme tedbirine çevrilmesine ilişkin ilk hükmün, sanık tarafından temyiz edilip bozulması üzerine bu kez Yerel Mahkemece temel cezası alt sınırdan 6 ay hapis ve 5 gün adli para cezası olarak belirlenen sanığın TCK’nın 154/2. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 154/1, 62, 50/1-a, 52/2 ve 52/4. maddeleri uyarınca hapisten çevrilen 3.000 TL ve doğrudan verilen 80 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hapisten çevrilen adli para cezasının taksitlendirilmesine karar verilmesinin 1412 sayılı CMUK'un 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca hâlen yürürlükte bulunan 326/son maddesine aykırı olup olmadığının belirlenmesine ilişkin olup ayrıca direnme kararından sonra, 02.08.2022 tarihli ve 31911 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 21.04.2022 tarihli ve 87-44 sayılı kararı ile Ceza Muhakemesi Kanunu’na 17.10.2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 31. maddesiyle eklenen geçici 5. maddenin (d) bendinde yer alan "...kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış..." ibaresinin "...seri muhakeme usulü..." yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verildiği gözetilerek, seri muhakeme usulünün uygulanması bakımından sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

III. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamına göre;

Hakkı olmayan yere tecavüz suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda Torul Asliye Ceza Mahkemesince 17.02.2015 tarih ve 665-42 sayı ile; temel cezası teşdiden 8 ay hapis ve 12 gün adli para cezası olarak belirlenen sanığın TCK’nın 154/2. maddesi delaletiyle aynı Kanun'un 154/1, 62/1, 52/4 ve 58. maddeleri uyarınca 6 ay 20 gün hapis ve 200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, para cezasının ödenmesi için kendisine mehil verilmesine, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve aynı Kanun’un 50/1-d maddesi uyarınca da hapis cezasının 6 ay 20 gün süre ile kahvehanelere gitmeme seçenek tedbirine çevrilmesine karar verildiği,

Bu hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 10.10.2019 tarih ve 23757-12091 sayı ile; eksik araştırma ile hüküm kurulması, kabule göre de; seçenek tedbirin infazı ile ulaşılmak istenilen amaca aykırı olacak ve temel hak ve özgürlükleri kısıtlayacak şekilde kısa süreli hapis cezasının "6 ay 20 gün süre ile kahvehanelere gitmeme" tedbirine çevrilmesi, kısa süreli hapis cezasının tedbire çevrilmesine karşın sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanması suretiyle TCK'nın 58/2. maddesine aykırı davranılması ve doğrudan verilen adli para cezasının infaz yetkisini kısıtlar biçimde "mahkememiz kararının kesinleşmesinden itibaren 1 yıl içinde peşin olarak ödemesine" karar verilmesi isabetsizliklerinden bozulmasına karar verildiği,

Bozmaya uyan Torul Asliye Ceza Mahkemesince 19.11.2020 tarih ve 248-199 sayı ile; sanığın TCK'nın 154/2. maddesi delaletiyle aynı Kanun'un 154/1, 62, 50/1-a, 52/2 ve 52/4. maddeleri uyarınca hapisten çevrilen 3.000 TL ve doğrudan verilen 80 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hapisten çevrilen adli para cezasının taksitlendirilmesine karar verildiği,

Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 02.11.2021 tarih ve 13176-20082 sayı ile; CMUK'un 326/son madde ve fıkrası uyarınca sanık lehine kazanılmış hak oluşması nedeniyle, son hükümde verilen hapis cezasının TCK'nın 50/1-d maddesi uyarınca başka bir tedbire karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde adli para cezasına hükmedilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,

Torul Asliye Ceza Mahkemesi ise 05.04.2022 tarih ve 487-116 sayı ile bozmaya direnerek sanığın önceki hüküm gibi mahkûmiyetine karar verdiği,

15.01.2020 tarihinde istinabe olunan mahkemede emekli olduğunu ve aylık 1.900 TL geliri bulunduğunu beyan eden sanığın 17.12.2020 tarihli temyiz dilekçesinde adli para cezasına mahkûm edilmesinin yaşı, sağlık sorunları ve ekonomik durumu dikkate alındığında hakkaniyetle bağdaşmadığını belirttiği,

Anlaşılmıştır.

IV. GEREKÇE

A- Yerel Mahkemece CMUK'un, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca hâlen yürürlükte bulunan 326/son maddesine aykırı davranılıp davranılmadığı:

1- İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar

Aleyhe bozma yasağı; "Temyiz davası yalnızca sanık veya müdafii ya da sanık lehine Cumhuriyet savcısı veya sanığın eşi ya da yasal temsilcisi tarafından açıldığında, hükümde, yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir deyişle, aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın, sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olamaması" şeklinde tanımlanmaktadır.

Latince reformatio in pejus olarak adlandırılan, öğreti ve uygulamada ise, "Lehe kanun yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, aleyhe bozma yasağı, aleyhe bozmama zorunluluğu, yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe yasağı, yaptırımı ve sonuçlarını ağırlaştıramama kuralı" olarak ifade edilen bu ilkenin amacı; hükmün aleyhine de bozulabileceğini düşünen sanığın, bazı davalarda istinaf ya da temyiz kanun yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.

Anılan kural, CMUK'un 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca hâlen yürürlükte bulunan 326. maddesinin son fıkrasında; "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz." şeklinde kanuni düzenlemeye kavuşturulmuştur. Ceza muhakeme hukukumuzda bu madde dışında yaptırım ve cezayı aleyhe değiştirmeme yasağını düzenleyen başka bir hüküm de bulunmamaktadır. Buna göre ceza hukukunda genel anlamda kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği, yalnızca CMUK’un 326. maddesinin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek bir cezayı aleyhe değiştirememe ilkesi veya aleyhte düzeltme yasağının söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir.

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK'nın 307/4. maddesinde de; "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262. maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz." düzenlemesine yer verilmek suretiyle, aleyhe bozmama ilkesi korunmuştur.

Kanun'un açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere; yaptırım ve sonuçlarını aleyhe değiştirme yasağının kapsamı yalnızca ceza ve yaptırım miktarı ile sınırlıdır. Kanun koyucu suçun niteliği veya adı yönünden sanık yararına kazanılmış bir hak tanımamıştır.

Ceza miktarı yönünden kazanılmış hak ise; sanık veya onun lehine ilgililer tarafından temyiz davası açıldığında, bozma üzerine yeniden kurulan hükümle belirlenen cezanın ve sonucun önceki hükümle belirlenen cezadan ve sonuçtan daha ağır olmamasıdır.

Gerek bozma ilamında, gerekse yerel mahkemece bozmadan sonra kurulan hükümde aleyhe değiştirme yasağına bir aykırılığın söz konusu olup olmadığı, önceki ve sonraki hükümlerde yer alan ceza ve yaptırımların sanığın sosyal ve ekonomik durumu da gözönüne alınarak tüm yönleri ile karşılaştırılması suretiyle belirlenecektir.

Bu açıklamalardan sonra uyuşmazlığın isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi için, TCK'nın 50. maddesindeki kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımların hukuki niteliği üzerinde durulması gerekmektedir.

TCK'nın "Yaptırımlar" başlıklı üçüncü kısmının, "Cezalar" başlıklı birinci bölümünde yer alan "Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar" başlıklı 50. maddesi;

"(1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;

a) Adlî para cezasına,

b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,

c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,

d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,

e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,

f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,

Çevrilebilir.

(2) Suç tanımında hapis cezası ile adlî para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hâllerde, hapis cezasına hükmedilmişse; bu ceza artık adlî para cezasına çevrilmez.

(3) Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.

(4) Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı hâlinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir hâlinde uygulanmaz.

(5) Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adlî para cezası veya tedbirdir.

(6) Hüküm kesinleştikten sonra Cumhuriyet savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek yaptırımın gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesi hâlinde, hükmü veren mahkeme kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen infazına karar verir ve bu karar derhâl infaz edilir. Bu durumda, beşinci fıkra hükmü uygulanmaz.

(7) Hükmedilen seçenek tedbirin hükümlünün elinde olmayan nedenlerle yerine getirilememesi durumunda, hükmü veren mahkemece tedbir değiştirilir." şeklinde düzenlenmiş iken 01.03.2008 tarihli ve 26803 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5739 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile anılan maddenin altıncı fıkrasında yer alan "yaptırımın" ibaresi "tedbirin"; 15.04.2020 tarihli ve 31100 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7242 sayılı Kanun'un 8. maddesi ile de söz konusu maddenin altıncı fıkrasında yer alan "hükmü veren mahkeme" ibaresi "infaz hâkimliği" ve yedinci fıkrasında yer alan "hükmü veren mahkemece" ibaresi "infaz hâkimliğince" şeklinde değiştirilerek madde son şeklini almıştır.

Hürriyeti bağlayıcı cezanın seçenek yaptırımlara çevrilmesi, cezanın sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören kişiselleştirme kurumudur. Kanun koyucu bu kapsamda hâkime belli şartlar çerçevesinde hükmolunan hapis cezasının adli para cezasına ya da diğer seçenek yaptırımlara çevrilip çevrilmeyeceğini belirleme yetki ve görevini yüklemiştir.

Kanun'da seçenek yaptırımlardan adli para cezasının "ceza" niteliğinde olduğu açıkça vurgulanmış iken diğer seçenek yaptırımların "güvenlik tedbiri" niteliğinde olup olmadıklarına tam bir açıklık getirilmeden sadece "tedbir" niteliğinde oldukları belirtilmekle yetinilmiştir.

Ceza kanunumuzda suç karşılığı olarak uygulanabilecek yaptırımlar, ceza ve güvenlik tedbirleri olarak belirlenmiştir. TCK'nın 45. maddesinin madde metni ve gerekçesinde açıkça belirtildiği üzere ceza olarak sadece hapis ve adli para cezası öngörülmüştür. Şu hâlde adli para cezası dışındaki diğer seçenek yaptırımların her biri aynı nitelikte olmamakla birlikte "güvenlik tedbiri" olduğu kabul edilmelidir. Nitekim 5352 sayılı Adlî Sicil Kanunu’nun 4/1-d maddesinde açıkça adli para cezası dışındaki seçenek yaptırımların "güvenlik tedbiri" niteliğinde olduğu belirtilmiştir.

Ancak TCK'nın 50. maddesindeki seçenek yaptırım olarak öngörülen güvenlik tedbirleri ile TCK'nın "Güvenlik Tedbirleri" başlıklı ikinci bölümünde 53-60. maddeler arasında düzenlenen klasik güvenlik tedbirleri arasında bir fark bulunduğu da bir gerçektir. Güvenlik tedbirlerinin uygulanabilmesi için kusurun tespit edilmesine gerek yokken seçenek yaptırım olan güvenlik tedbirleri ancak kusurlu bulunan kişi hakkında uygulanabilmektedir. Bu bakımdan TCK'nın 50. maddesindeki seçenek yaptırım niteliğindeki güvenlik tedbirleri kısa süreli hapis cezasının yerine uygulanmaktadır (İkame sistemi). Mahkemece hapis cezası yerine seçenek yaptırım olarak tedbire hükmedilmesi hâlinde faile ayrıca ceza verilemeyecektir.

Aleyhe değiştirme yasağı münhasıran cezalar ile ilgili ve sınırlı olup TCK'nın 50. maddesindeki güvenlik tedbiri niteliğindeki seçenek yaptırımların yasak kapsamda değerlendirilemeyeceği ileri sürülebilir ise de; aleyhe değiştirme yasağının amacı, sanık veya sanık lehine kanun yoluna başvuran kişilerin, aleyhe bir sonuç ile karşılaşacakları korkusu yaşamaksızın kanun yollarına başvurmalarını temin etmek olup aleyhe temyiz bulunmayan ahvalde sanığın bozma kararından sonraki durumunun kanun yoluna başvurmadan önceki durumundan daha kötü olmaması gerekir. Bu nedenle ceza olmamakla beraber ceza yerine hükmolunan TCK'nın 50. maddesindeki seçenek tedbirlerin de, CMUK'un 326. maddesinin son fıkrası kapsamında ceza gibi kabul edilmesi gerekir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 24.03.2015 tarihli ve 162-65 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

Hukuki nitelikleri bu şekilde belirlenen seçenek yaptırımların sonuçları üzerinde de durulmasında fayda bulunmaktadır.

TCK'nın 50. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbir olacaktır. Dolayısıyla kişi hakkında hapis cezasına mahkûmiyete bağlı sonuçlar doğmayacaktır. Bu da daha sonra işlediği suç nedeniyle verilen hapis cezasının ertelenmesine veya kamu davasının açılmasının ertelenmesine engel teşkil etmeyecektir. Yine kısa süreli hapis cezasının tedbire çevrilmesi hâlinde daha sonra işlediği suç nedeniyle tekerrür hükümlerinin uygulanması mümkün olmayacaktır.

Öte yandan, hüküm kesinleştikten sonra Cumhuriyet savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek tedbirin gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesi hâlinde, TCK'nın 50. maddesinin altıncı fıkrası uyarınca infaz hâkimliğince kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen infazına karar verilip bu karar derhâl infaz edilecektir. Bu durumda, beşinci fıkra hükmü uygulanmayacaktır. Ancak hükmedilen seçenek tedbirin hükümlünün elinde olmayan nedenlerle yerine getirilememesi durumunda ise aynı maddenin yedinci fıkrası uyarınca infaz hâkimliğince tedbir değiştirilebilecek ve hükmolunan kısa süreli hapis cezası anılan maddenin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca adli para cezasına çevrilemese de aynı fıkrada yer alan diğer bir tedbire hükmedilebilecektir. Bu bağlamda kanun koyucu tarafından TCK'nın 50. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen seçenek tedbirlerin aynı fıkrada düzenlenen adli para cezasından ayrı tutulduğu ancak seçenek tedbirler arasında kazanılmış hakka konu olabilecek bir fark gözetilmediği kabul edilmelidir.

Diğer taraftan kısa süreli hapis cezası yerine hükmolunan adli para cezasının infazına ilişkin gereklerin yerine getirilmemesi hâlinde, TCK'nın 50. maddesinin altıncı fıkrasında 5739 sayılı Kanun'la yapılan değişiklik nedeniyle artık kısa süreli hapis cezasının infazına karar verilemeyecektir. Bu durumda, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un adli para cezasının infazına ilişkin 106. maddesi hükümlerinin uygulanması gerekecektir.

2- Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

Temel cezası teşdiden 8 ay hapis ve 12 gün adli para cezası olarak belirlenen sanığın TCK’nın 154/2. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 154/1, 62/1, 52/4 ve 58. maddeleri uyarınca 6 ay 20 gün hapis ve 200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, para cezasının ödenmesi için kendisine mehil verilmesine, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve aynı Kanun’un 50/1-d maddesi uyarınca da hapis cezasının 6 ay 20 gün süre ile kahvehanelere gitmeme tedbirine çevrilmesine ilişkin ilk hükmün, sanık tarafından temyiz edilip bozulması üzerine bu kez Yerel Mahkemece temel cezası alt sınırdan 6 ay hapis ve 5 gün adli para cezası olarak belirlenen sanığın TCK’nın 154/2. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 154/1, 62, 50/1-a, 52/2 ve 52/4. maddeleri uyarınca hapisten çevrilen 3.000 TL ve doğrudan verilen 80 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hapisten çevrilen adli para cezasının taksitlendirilmesine karar verildiği anlaşılan olayda;

TCK'nın 50. maddesinde düzenlenen seçenek yaptırımlar arasında yer alan adli para cezasının ceza, diğer seçenek yaptırımların ise güvenlik tedbiri niteliğinde kabul edilmesi, anılan maddenin beşinci fıkrası uyarınca uygulamada asıl mahkûmiyetin bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbir olması, seçenek tedbirlerden farklı olarak adli para cezasının tekerrüre esas teşkil etmesi, sanığın sosyal ve ekonomik durumu ile adli para cezasına mahkûm edilmesinin yaşı, sağlık sorunları ve ekonomik durumu dikkate alındığında hakkaniyetle bağdaşmadığına yönelik beyanı göz önünde bulundurulduğunda güvenlik tedbirinin aksine adli para cezasının infazının sanık için ekonomik bir külfet yükleyecek nitelikte bulunması ve "Hükmedilen seçenek tedbirin hükümlünün elinde olmayan nedenlerle yerine getirilememesi durumunda, infaz hâkimliğince tedbir değiştirilir." şeklinde düzenlenen TCK'nın 50. maddesinin yedinci fıkrası göz önünde bulundurulduğunda anılan maddenin birinci fıkrasında hüküm altına alınan seçenek tedbirler arasında kanun koyucu tarafından kazanılmış hakka konu olabilecek bir fark gözetilmemesi hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanık bakımından kısa süreli hapis cezasının adli para cezası yerine seçenek tedbire çevrilmesinin daha lehe olduğu ve yalnız sanık lehine temyiz edilen önceki hükümde sanık hakkında hükmolunan kısa süreli hapis cezasının seçenek tedbirin infazı ile ulaşılmak istenilen amaca aykırı olacak şekilde ve temel hak ve özgürlükleri sınırlandıracak biçimde 6 ay 20 gün süre ile kahvehanelere gitmeme seçenek tedbirine çevrilmesi nedeniyle de bozmadan sonra yapılan yargılamada kısa süreli hapis cezasının TCK'nın 50. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen diğer bir seçenek tedbire çevrilmesi gerektiği gözetilmeden, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca hâlen yürürlükte bulunan CMUK'un 326. maddesinin son fıkrasında hüküm altına alınan aleyhe değiştirme yasağı ilkesine aykırı olacak bir biçimde adli para cezasına çevrilmesinde isabet bulunmamaktadır.

Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün bu uyuşmazlık konusu bakımından bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; Yerel Mahkemenin direnme gerekçesinin isabetli olduğu görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

B. Direnme kararından sonra, 02.08.2022 tarihli ve 31911 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 21.04.2022 tarihli ve 87-44 sayılı kararı ile Ceza Muhakemesi Kanunu’na 17.10.2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 31. maddesiyle eklenen geçici 5. maddenin (d) bendinde yer alan "...kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış..." ibaresinin "...seri muhakeme usulü..." yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verildiği gözetilerek, seri muhakeme usulünün uygulanması bakımından sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunup bulunmadığı:

1. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler

24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun'un 23. maddesi ile CMK'nın mülga 250. maddesi başlığı ile birlikte;

"Seri muhakeme usulü

(1) Soruşturma evresi sonunda aşağıdaki suçlarla ilgili olarak kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmediği takdirde seri muhakeme usulü uygulanır:

a) Türk Ceza Kanununda yer alan;

1. Hakkı olmayan yere tecavüz (madde 154, ikinci ve üçüncü fıkra),

2. Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması (madde 170),

3. Trafik güvenliğini tehlikeye sokma (madde 179, ikinci ve üçüncü fıkra),

4. Gürültüye neden olma (madde 183),

5. Parada sahtecilik (madde 197, ikinci ve üçüncü fıkra),

6. Mühür bozma (madde 203),

7. Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan (madde 206),

8. Kumar oynanması için yer ve imkan sağlama (madde 228, birinci fıkra),

9. Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması (madde 268),

suçları.

b) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun 13 üncü maddesinin birinci, üçüncü ve beşinci fıkraları ile 15 inci maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarında belirtilen suçlar.

c) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 93 üncü maddesinin birinci fıkrasında belirtilen suç.

d) 13/12/1968 tarihli ve 1072 sayılı Rulet, Tilt, Langırt ve Benzeri Oyun Alet ve Makinaları Hakkında Kanunun 2 nci maddesinde belirtilen suç.

e) 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun ek 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde belirtilen suç.

(2) Cumhuriyet savcısı veya kolluk görevlileri, şüpheliyi, seri muhakeme usulü hakkında bilgilendirir.

(3) Cumhuriyet savcısı tarafından seri muhakeme usulünün uygulanması şüpheliye teklif edilir ve şüphelinin müdafii huzurunda teklifi kabul etmesi hâlinde bu usul uygulanır.

(4) Cumhuriyet savcısı, Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen hususları göz önünde bulundurarak, suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında tespit edeceği temel cezadan yarı oranında indirim uygulamak suretiyle yaptırımı belirler.

(5) Dördüncü fıkra uyarınca sonuç olarak belirlenen hapis cezası Cumhuriyet savcısı tarafından, koşulları bulunması hâlinde Türk Ceza Kanununun 50 nci maddesine göre seçenek yaptırımlara çevrilebilir veya 51 inci maddesine göre ertelenebilir.

(6) Bu maddeye göre belirlenen yaptırımlar hakkında, Cumhuriyet savcısı tarafından, koşulları bulunması hâlinde 231 inci madde kıyasen uygulanabilir.

(7) Bu madde kapsamında yaptırım uygulanması, güvenlik tedbirlerine ilişkin hükümlerin uygulanmasına engel teşkil etmez.

(8) Cumhuriyet savcısı, şüpheli hakkında seri muhakeme usulünün uygulanmasını yazılı olarak görevli mahkemeden talep eder. Talep yazısında;

a) Şüphelinin kimliği ve müdafii,

b) Mağdur veya suçtan zarar görenlerin kimliği ile varsa vekili veya kanuni temsilcisi,

c) İsnat olunan suç ve ilgili kanun maddeleri,

d) İsnat olunan suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,

e) Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri,

f) İsnat olunan suçu oluşturan olayların özeti,

g) Üçüncü fıkrada belirtilen şartların gerçekleştiği,

h) Belirlenen yaptırım ile beşinci ve altıncı fıkra uygulanmış ise bunlara ilişkin hususlar ve güvenlik tedbirleri,

gösterilir.

(9) Mahkeme, şüpheliyi müdafii huzurunda dinledikten sonra üçüncü fıkradaki şartların gerçekleştiği ve eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olduğu kanaatine varırsa talepte belirlenen yaptırım doğrultusunda hüküm kurar; aksi takdirde talebi reddeder ve soruşturmanın genel hükümlere göre sonuçlandırılması amacıyla dosyayı Cumhuriyet başsavcılığına gönderir. Mazeretsiz olarak mahkemeye gelmeyen şüpheli, bu usulden vazgeçmiş sayılır.

(10) Seri muhakeme usulünün herhangi bir sebeple tamamlanamaması veya soruşturmanın genel hükümlere göre sonuçlandırılması amacıyla Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesi hâllerinde, şüphelinin seri muhakeme usulünü kabul ettiğine ilişkin beyanları ile bu usulün uygulanmasına dair diğer belgeler, takip eden soruşturma ve kovuşturma işlemlerinde delil olarak kullanılamaz.

(11) Suçun iştirak hâlinde işlenmesi durumunda şüphelilerden birinin bu usulün uygulanmasını kabul etmemesi hâlinde seri muhakeme usulü uygulanmaz.

(12) Seri muhakeme usulü, yaş küçüklüğü ve akıl hastalığı ile sağır ve dilsizlik hâllerinde uygulanmaz.

(13) Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması hâlinde, seri muhakeme usulü uygulanmaz.

(14) Dokuzuncu fıkra kapsamında Cumhuriyet savcısının talebi doğrultusunda mahkemece kurulan hükme itiraz edilebilir.

(15) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenir." şeklinde yeniden düzenlenmiş, 31. maddesiyle de CMK'ya;

"(1) Bu maddeyi ihdas eden Kanunla;

...

c) 250 nci maddede düzenlenen seri muhakeme usulü ile 251 ve 252 nci maddelerde düzenlenen basit yargılama usulüne ilişkin hükümler, 1/1/2020 tarihinden itibaren uygulanır.

d) 1/1/2020 tarihi itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü uygulanmaz.

..." şeklinde geçici 5. madde eklenerek 01.01.2020 tarihi itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulünün uygulanmaması öngörülmüştür.

14.07.2021 tarihli ve 31541 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7331 sayılı Kanun'un 22. maddesiyle CMK'nın 250. maddesinin dördüncü fıkrasına "temel cezadan" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve koşulları bulunduğu takdirde zincirleme suça ilişkin hükümler uygulandıktan sonra belirlenen cezadan" ibaresi, sekizinci fıkrasına "Bu fıkraya aykırı olarak düzenlendiği, belirlenen yaptırımda maddi hata yapıldığı, yaptırım hakkında 231 inci veya Türk Ceza Kanununun 50 nci ve 51 inci maddelerinin uygulanmasında objektif koşulların gerçekleşmediği ya da teklif edilen cezanın mahiyetine uygun bir güvenlik tedbiri belirtilmediği anlaşılan talep yazısı, eksikliklerin tamamlanması amacıyla mahkemece Cumhuriyet başsavcılığına iade edilir. Cumhuriyet savcısı tarafından eksiklikler tamamlandıktan ve hatalı noktalar düzeltildikten sonra talep yazısı yeniden düzenlenerek mahkemeye gönderilir.", onbirinci fıkrasına ise "Seri muhakeme usulü, bu kapsama giren bir suçun, kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde uygulanmaz." cümleleri eklenmiş, dokuzuncu fıkrasında yer alan "şartların gerçekleştiği ve eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olduğu kanaatine varırsa talepte belirlenen yaptırım doğrultusunda" ibaresi "şartların gerçekleştiği, eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olduğu ve dosyadaki mevcut delillere göre mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği kanaatine varırsa talep yazısında belirtilen yaptırımdan daha ağır olmamak üzere dört ila yedinci fıkra hükümleri doğrultusunda" şeklinde, ondördüncü fıkrası ise "Dokuzuncu fıkra kapsamında mahkemece kurulan hükme itiraz edilebilir. İtiraz mercii, itirazı üçüncü ve dokuzuncu fıkralardaki şartlar yönünden inceler." biçiminde değiştirilmiş ve madde son şeklini almıştır.

Seri muhakeme usulü, CMK'nın 250. maddesinde tahdidi olarak sayılan suçlarla sınırlı olmak üzere belirli şartlarda uygulanabilecek istisnai bir muhakeme yoludur. Bahse konu suçlarla ilgili yürütülen soruşturma evresinin sonunda kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmemesi ve anılan maddede yer alan şartların gerçekleştiğinin anlaşılması hâlinde Cumhuriyet savcısı veya kolluk görevlileri seri muhakeme usulü hakkında şüpheliyi bilgilendirecek, bu usulün uygulanması için Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan teklifin müdafi huzurunda şüpheli tarafından kabul edilmesi hâlinde ise bu usul uygulanacaktır. Dolayısıyla seri muhakeme usulü, belirli uyuşmazlıklarda uygulama girişiminde bulunulması zorunlu olan ve bu nedenle aynı zamanda muhakeme şartı oluşturan, özel bir ceza muhakemesi türüdür (Hakan Karakehya-Asuman İnce Tunçer, Seri Muhakeme Usulünün Adil Yargılanma Hakkı ve Diğer Bazı Anayasal İlkeler Açısından Değerlendirilmesi, Hakemli Makale).

Bu usulün uygulanması durumunda Cumhuriyet savcısı, TCK'nın 61. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen hususları göz önünde bulundurarak, suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında tespit edeceği temel cezadan ve şartları bulunduğu takdirde zincirleme suça ilişkin hükümler uygulandıktan sonra belirlenen cezadan yarı oranında indirim uygulamak suretiyle yaptırımı belirledikten sonra seri muhakeme usulünün uygulanmasını görevli mahkemeden talep edecektir. Mahkemece şüpheli müdafi huzurunda dinledikten sonra Cumhuriyet savcısı tarafından seri muhakeme usulünün uygulanmasının şüpheliye teklif edildiği, şüphelinin müdafi huzurunda teklifi kabul ettiği, eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olduğu ve dosyadaki mevcut delillere göre mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği kanaatine varılırsa talep yazısında belirtilen yaptırımdan daha ağır olmamak üzere CMK'nın 250. maddesinin dört ila yedinci fıkra hükümleri doğrultusunda hüküm kurulacak aksi hâlde talep reddedilip soruşturmanın genel hükümlere göre sonuçlandırılması amacıyla dosya Cumhuriyet başsavcılığına gönderilecektir.

Bu bağlamda seri muhakeme usulünün bir ceza muhakemesi kurumu olduğu açık ise de ceza miktarı üzerinde fail lehine olan etkisi nedeniyle maddi ceza hukukunu da ilgilendirdiği tartışmasızdır.

Bu aşamada suçta ve cezada kanunîlik ilkesinin üzerinde durulması gerekmektedir.

Latince Nullum crimen sine lege ve Nulla poena sine lege olarak ifade edilen kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi hukukun egemen olduğu tüm demokratik ülkelerce kabul edilmiş ve yasal güvenceye kavuşturulmuştur. Bu kapsamda Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 38. maddesinde de; "Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur." şeklinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 7. maddesinde; "Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez." şeklinde hüküm altına alınmıştır.

Öte yandan Anayasa Mahkemesince 21.04.2022 tarih ve 87-44 sayı ile;

"30. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında itiraz konusu kuralın bulunduğu bentte yer alan '...kovuşturma evresine geçilmiş...', '...hükme bağlanmış...' ibarelerinin 'basit yargılama usulü yönünden' iptaline karar vermiştir (AYM; E.2020/16, K.2020/33, 25.06.2020, §§ 23-27; E.2020/81, K.2021/4, 14/1/2021, §§ 27-28.). Anılan kararlarda, kesinleşmiş yargı kararıyla sonuçlanmamış yargılamalarda yeni muhakeme usulünün uygulanabilir olduğunun tespiti yapılmıştır. Bununla birlikte basit yargılama usulünün uygulanması durumunda sonuç cezanın sanık lehine indirilmesinin zorunlu olması nedeniyle kural için suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamında lehe kanunun geçmişe yürütülmesi ilkesinin geçerli olduğu ifade edilmiştir. Bu bağlamda söz konusu kararlarda belirli bir tarih itibarıyla kovuşturma aşamasında olan veya hükme bağlanmış dosyalarda lehe hükümler içeren basit yargılama usulünün uygulanmasını önleyen kuralın Anayasa’nın 38. maddesiyle bağdaşmadığı tespit edilmiştir.

31. Anayasa’nın 141. maddesinin son fıkrasında 'Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.' denilmek suretiyle davaların makul bir süre içinde bitirilmesi gerekliliği açıkça ifade edilmiştir. Bu hak gereğince devlet, yargılamaların gereksiz yere uzamasını engelleyecek etkin çareler oluşturmak zorundadır. Ancak bu amaçla alınacak kanuni tedbirlerin ve öngörülen çarelerin yargılama sonucunda işin esasına yönelik adil ve hakkaniyete uygun bir karar verilmesine engel oluşturmaması gerektiği de tartışmasızdır (AYM, E.2013/4, K.2013/35, 28.02.2013.).

32. İtiraz konusu kural, belirli bir tarih itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş ya da hükme bağlanmış dosyalarda seri muhakeme usulünün uygulanamayacağını öngörmektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere Kanun’un 250. maddesinin (4) numaralı fıkrası seri muhakeme usulünün uygulanması sonucunda yaptırımın yarı oranında indirilerek belirlenmesini öngörmektedir. Buna göre itiraz konusu kural yargılama aşamasında olup henüz kesinleşmiş hükümle sonuçlanmamış, dolayısıyla yeni yargılama usulünün uygulanabileceği dosyalarda ceza miktarı üzerinde fail lehine etkisi olan seri yargılama usulünün belirli bir tarih itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş veya hükme bağlanmış dosyalarda uygulanmamasını öngörmek suretiyle Anayasa’nın 38. maddesini ihlal etmektedir. Kuralın bu niteliği ve yargılama üzerindeki etkisi dikkate alındığında Anayasa Mahkemesinin 25.06.2020 tarihli ve E.2020/16, K.2020/33 ile 14/1/2021 tarihli ve E.2020/81, K.2021/4 sayılı kararlarında ulaştığı sonuçtan ayrılmayı gerektirir bir durum söz konusu değildir.

33. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 38. maddesine aykırıdır..." gerekçesiyle CMK'ya, 7188 sayılı Kanun’un 31. maddesiyle eklenen geçici 5. maddenin (d) bendinde yer alan "...kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış..." ibaresinin "...seri muhakeme usulü..." yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.

2. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

Sanığın hakkı olmayan yere tecavüz suçunu işlediği iddia ve kabul edilen olayda;

02.08.2022 tarihli ve 31911 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 21.04.2022 tarihli ve 87-44 sayılı kararı ile CMK'ya 7188 sayılı Kanun’un 31. maddesiyle eklenen geçici 5. maddenin (d) bendinde yer alan "...kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış..." ibaresinin "...seri muhakeme usulü..." yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmesi ve bu muhakeme usulünün bir ceza muhakemesi kurumu olduğu açık ise de ceza miktarı üzerinde fail lehine olan etkisi nedeniyle maddi ceza hukukunu da ilgilendirmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde; hakkı olmayan yere tecavüz suçuna ilişkin olarak seri muhakeme usulünün uygulanması bakımından sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğunun kabulü gerekmektedir.

Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün bu uyuşmazlık konusu bakımından bozulmasına karar verilmelidir.

V. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Torul Asliye Ceza Mahkemesinin 05.04.2022 tarihli ve 487-116 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanık bakımından kısa süreli hapis cezasının adli para cezası yerine seçenek tedbire çevrilmesinin daha lehe olduğu ve yalnız sanık lehine temyiz edilen önceki hükümde sanık hakkında hükmolunan kısa süreli hapis cezasının seçenek tedbirin infazı ile ulaşılmak istenilen amaca aykırı olacak şekilde ve temel hak ve özgürlükleri sınırlandıracak biçimde 6 ay 20 gün süre ile kahvehanelere gitmeme seçenek tedbirine çevrilmesi nedeniyle de bozmadan sonra yapılan yargılamada kısa süreli hapis cezasının TCK'nın 50. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen diğer bir seçenek tedbire çevrilmesi gerektiği gözetilmeden, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca hâlen yürürlükte bulunan CMUK'un 326. maddesinin son fıkrasında hüküm altına alınan "aleyhe değiştirme yasağı" ilkesine aykırı olacak bir biçimde adli para cezasına çevrilmesi isabetsizliğinden ve 02.08.2022 tarihli ve 31911 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 21.04.2022 tarihli ve 87-44 sayılı kararı ile CMK'ya 7188 sayılı Kanun’un 31. maddesiyle eklenen geçici 5. maddenin (d) bendinde yer alan "...kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış..." ibaresinin "...seri muhakeme usulü..." yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmesi karşısında hakkı olmayan yere tecavüz suçuna ilişkin olarak seri muhakeme usulünün uygulanması bakımından sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedeninden BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.01.2024 tarihinde yapılan müzakerede, (1) numaralı uyuşmazlık konusu bakımından oy çokluğuyla, (2) numaralı uyuşmazlık konusu bakımından ise oy birliğiyle karar verildi.