"İçtihat Metni"
YARGITAY DAİRESİ : Ceza Genel Kurulu
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 11-20
Silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan sanık hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 30.09.2019 tarih ve 65-138 sayı ile; sanığın TCK'nın 314/2, 3713 sayılı Kanun'un 5/1, TCK'nın 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 13 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba karar verilmiştir.
Hükmün, sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 17.02.2022 tarih ve 57-96 sayı ile; "...Sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan açılan kamu davasında, ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından yapılan yargılamanın 05.11.2018, 08.04.2019, 11.06.2019 ve 01.07.2019 tarihli oturumlar ile hükmün verildiği 30.09.2019 tarihli oturumuna Daire Üyesi ...'ın başkan olarak iştirak ettiği, sanık tarafından sunulan 11.06.2019 tarihinde adı geçen hakkında hâkimin reddi talebinde bulunulması üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesince aynı tarihli oturumda CMK'nın 25. maddesinin ikinci fıkrası ile 31. maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentleri uyarınca hâkimin reddi talebinin geri çevrilmesine karar verildiği, sanık tarafından 17.06.2019 tarihli dilekçe ile anılan karara itiraz edildiği, sanığın usulüne uygun itirazına rağmen söz konusu itiraz usulüne uygun şekilde karara bağlanmaksızın yargılamaya devam olunarak 30.09.2019 tarihinde nihai hükmün kurulduğu, sanık ve müdafisinin temyiz istemlerinde duruşmayı yöneten heyet başkanı hakkında yaptıkları itiraz ve şikayetlerin dikkate alınmadığının ve somut gerekçelerle reddi istenen hâkimin davaya katılım sağladığının belirtildiği olayda;
5271 sayılı Kanun'un 31. maddesinin üçüncü fıkrasında hâkimin reddi isteminin geri çevrilmesine ilişkin kararlara itiraz edilebileceğinin belirtilmesi karşısında Yargıtay 9. Ceza Dairesince verilen hâkimin reddi isteminin geri çevrilmesine ilişkin karara sanık tarafından yapılan itirazın ilgili Kanun'da yöntemi belirtildiği şekilde mercisince incelenmesi sağlanmadan yargılamaya devam olunarak eksik inceleme ile hüküm kurulması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı kararı ile dosyanın devredildiği Yargıtay 3. Ceza Dairesince yapılan yargılamada bozma kararına uyulmasına karar verilerek yeniden yapılan yargılama neticesinde 01.12.2022 tarih ve 11-20 sayı ile sanığın TCK'nın 314/2, 3713 sayılı Kanun'un 5/1, TCK'nın 62/1, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık ve müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının onama istemli 09.03.2023 tarihli ve 28876 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Hükmolunan ceza miktarı yönünden yasal şartları oluşmadığından sanık ve müdafilerinin duruşmalı inceleme istemlerinin CMK'nın 299/1. maddesi uyarınca takdiren reddine oy birliğiyle karar verilmiştir.
Ceza Genel Kurulunca, sanık hakkında silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan cezalandırılma istemiyle açılan davada, İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 3. Ceza Dairesinde yapılan yargılama sonunda, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki yönüne ilişkin temyiz incelemesi yapılacaktır.
I) TEMYİZ EDENLERİN SIFATI, BAŞVURULARIN SÜRESİ VE TEMYİZ NEDENLERİNE GÖRE YAPILAN İNCELEMEDE:
A) Uygulanacak Temyiz Hükümleri:
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmekle birlikte 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 7 nolu protokolün "Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı" başlıklı 2. Maddesinin "Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir. 2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir." hükmü doğrultusunda, bazı kamu görevlilerin özel yetki kuralları uyarınca Yargıtayda veya Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanmaları hâlinde istisna getirebilme olanağına rağmen iç hukukumuzda, ilk derece olarak Yargıtayda yargılanacak kişiler bakımından verilen hükümlerin temyiz edilebileceği öngörülerek, iki dereceli sistem benimsenmiştir.
B) Temyiz Süresi ve Neden Bildirme Yükümlülüğü:
Hüküm fıkrasında, verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağı bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresinin, mercisi ve şekillerinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilerek hazır bulunan sanığa ve müdafisine bildirilmesi gerekmektedir.
Temyiz istemi, tutuklu bulunan sanıklar hakkında CMK'nın 263. madde hükmü saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasından itibaren eğer temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılmasının gerekliliği, temyiz sebebinin ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabileceği gözetilerek, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorunda olduğu, başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
C) Temyiz Nedenleri ve İncelemenin Kapsamı:
İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK'dan farklı şekilde resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Gerekçeli temyiz dilekçesi (ek dilekçe, temyiz layihası), temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir.
Bir muhakemede, çözümü amaçlanan iki temel sorun vardır. Bunlar, maddi sorun ve hukuki sorundur. Maddi sorun, 'olgusal dünya'ya; hukuki sorun, 'normatif dünya'ya aittir. Mahkemede önce maddi sorun, sonra hukuki sorun çözülür. Maddi sorunun çözümü geçmişte yaşanmış bir olayın temsili, nasıl gerçekleştiğinin tespitidir. Bu çözüm de sadece hukukun izin verdiği yöntemlerle gerçekleşecektir. Maddi olayın gerçeğe uygun temsil edilebilmesi öncelikle, eksiksiz soruşturma yapılması ve toplanan tüm delil araçlarının doğru değerlendirilmesine bağlıdır. Hâkim; delil araçlarını, akıl yürütmek ve bu arada tecrübe kurallarına başvurmak suretiyle, vicdanına göre değerlendirecektir. Yine akıl yürüterek boşlukları dolduracaktır. Dolayısıyla vicdani kanaate sezgilerle değil akıl yoluyla ulaşılacaktır.
Temyiz denetiminde, maddi olayın tespitinde ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüzyüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir ederken, delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından somut dosya üzerinden görüşülüp incelenebileceği gibi maddi sorunla ilgili vaka değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıkları da gerekçe üzerinden denetlenebilecektir.
Temyiz dilekçesinde bir temyiz nedeni var olmasına rağmen muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesi kapsamındaki hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda bu aykırılıklara işaret edilmekle yetinilecektir.
Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezai yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.
CMK'nın 289. maddesinde yazılı olan "Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır" kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda, mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, bu nedenler kabul edilmese dahi 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmün bozulması mümkündür.
D) Temyiz istemlerinin süresinde ve geçerli olup olmadığının değerlendirilmesi;
a) Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatıyla gerçekleştirilen yargılama sonucunda 01.12.2022 tarihinde yapılan oturumda hüküm özünün, hazır bulunan sanık ve müdafisine, karara karşı başvurulacak kanun yolu, süresi, mercisi ve şekilleri de belirtilmek suretiyle açıkça okunup usulen anlatıldığı,
Mahkûmiyet hükmüne yönelik olarak sanığın 01.12.2022, sanık müdafilerinin ise 01.12.2022 ve 08.12.2022 tarihli ve süresi içerisinde sundukları dilekçelerle temyiz kanun yoluna başvurdukları,
b) Temyiz dilekçeleri içeriklerinden; sanık ve müdafilerinin kararın usul ve yasaya aykırı olması nedenine dayanmak suretiyle gerekçeli kararın kendilerine tebliğ edilmesini talep ettikleri,
c) Gerekçeli kararın sanığa 27.02.2023 ve müdafilerine ayrı ayrı 21.02.2023 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edildiği,
Sanık müdafilerinin 17.02.2023 ve 28.02.2023, sanığın 23.02.2023 tarihinde ve süresi içerisinde ek temyiz dilekçelerini sundukları,
Görülmekle sanık ve müdafilerinin temyiz taleplerinin süresinde ve geçerli olduğu anlaşılmıştır.
II) İDDİA:
''...Şüpheli ...'ın savunması, yukarıda ayrıntıları açıklanan tanık beyanları, ByLock içerikleri, HTS Baz Analizine göre;
HSYK dönemi
2010 yılı HSYK seçimlerinin, demokratik her adayın serbestçe yarıştığı bir seçim olduğu düşünülürken, tablonun bu anlayışın çok ötesinde örgütlü bir faaliyete dönüştürüldüğü ortaya çıkmıştır. Şöyle ki;
(... ID), ..., kod adlarını kullanan ... 'nın organizesinde, (..., IMEI numarasının; ...) ile ByLock kullanıcısı olduğu tespit edilen şüpheli ... , (... ID), '..., ..., ..., ...' kod adlarını kullanan ..., (... ID), '...' kod adlarını kullanan ..., (... ID, (... ID ), '..., ..., ...' kod adlarını kullanan ..., (... ID), '...' kod adlarını kullanan ... , (... ID), 'sami, ...' kod adlarını kullanan ..., ..., (... ) verisi ile çok sayıda ByLock bağlantısı tespit edilmiş olan ... olmak üzere yaklaşık 20 örgüt mensubunun, ... 'nın evinde toplanarak, seçim stratejisinin belirlenmeye çalışıldığı, masrafları örgüt tarafından karşılanan seçim gezileri yapılmasının kararlaştırıldığı, toplantıların seçime kadar devam ettiği, şüpheli ...'ın da bu seçim gezilerine katıldığı,
Örgüt liderinin talimatları doğrultusunda, 2008 yılından itibaren takiyye yöntemi ile sızılan Yargıçlar ve Savcılar Birliğinin HSYK seçimi gibi bazı operasyonlarda kullanıldığı,
...2010 yılında yapılan HSYK seçimlerinden önce ... başkanı ... ile bakanlık listesinde bulunan yapılanma içerisindeki ..., ..., ..., ... ... , ... ve ...'in Adalet Bakanlığında bir araya geldikleri, görüşmenin konusunun, ... içinde örgüt mensuplarının sayısı, konumu ve hareket tarzları olduğu ... Arslan'ın bu toplantıda örgüt mensubu olan 300-400 kişinin ... içerisinde bulunduğunu belirttiği, ...'da etkili olmaya başlayan örgüt mensuplarının tek oy düzenlemesinin iptali yönünde girişimlerde bulundukları, ... üzerinden muhalefet parti yetkililerini ikna ettikleri ve muhalefet partisinin Anayasa Mahkemesine açtığı dava sonucu bu seçimlerde tek oy verilmesi şeklinde düzenlemenin iptal edilerek seçilecek aday sayısı kadar oy kullanılması (liste biçiminde) şeklinde düzenlemenin geldiği, bütün bu sürecin,
... tarafından; '... Arslan...yargı içinde önemli bir potansiyele sahip olduklarını, toplam sayılarının ...’ın üye sayısına (1500-2000 civarında) aşağı yukarı eşit olduğunu, kendi arkadaşlarının da aday gösterilmesi ve birlikte hareket edilmesi durumunda seçimi kazanma ihtimalinin artacağını, Yargı içinde ...’dan sonra en kalabalık ve en etkili gücün kendileri olduğunu,... ’dan ... tarihte başkan yardımcısı... ’ın genel kurul toplantılarına 500-600 civarında hakim ve savcının geldiğini, bu sayının en fazla 700’e ulaştığını, üyelerin çoğunluğunun o zamanki kurula yakın gözükerek önemli görevlere gelmek veya yüksek mahkeme üyesi olmak için ...’a katıldıklarını, genel kurul toplantılarına bile gelmediklerini, isterlerse ...’da her türlü yönetim değişiklikliğini yapabileceklerini...görüşme sırasında ..., ... ve ...’ın da olduğunu hatırlıyorum...'şeklindeki ifadenin bütün bu gelişmeleri teyit eder nitelikte olduğu,
Seçimlerde haklarında örgüt mensubiyeti nedeniyle soruşturma/kamu davası açılmış bulunan ..., ..., ..., ..., ..., ... , ..., ... HSYK üyesi olarak seçildikleri ve birlikte faaliyet yürüttükleri sayısal çoğunluklarını avantaj olarak kullanmak suretiyle hakim ve savcılar hakkında atama ve nakletme, geçici yetki verme, kadro dağıtma gibi önemli görevleri olan HSYK Birinci Dairesi'nin Başkanlığına şüpheli ...'un üyeliklerine ..., ..., ...'nin, 2. Daire Başkanlığına ..., üyeliklerine, ..., 3. Daire Başkanlığına ..., üyeliklerine ..., ... , ...'ın getirilmesini sağladıkları,
Yargıtay eski üyesi sanık İlhami Dal'ın, '..2010 yılı HSYK seçimleri öncesi...örgüt mensubu tarafından 'HSYK adaylarını, bizzat Hoca efendi belirleyecek, kimse itiraz etmesin, abiler itiraz edilmesini istemiyor' şeklinde talimat verildiği, seçimler öncesi üyeleri belirlemede etkin olan yukarıda anılan isimlerin önemli bir bölümünün, Gaziantep'te İlhami Dal'ın evinde toplantı gerçekleştirdikleri, üye seçildikten sonra hareket tarzları konusunda uyarıldıkları,
Yüksek yargıya üye seçimleri gündeme geldiğinde olması gerekenin, böylesi bir tasarrufun referandum sonrası oluşturulan HSYK yapısı içerisinde, yüksek yargıdan gelen ve kendilerinden olmayan üyelerin tamamının katılımı ile Yargıtay ve Danıştay'a açılan davaların niteliği ve sayısı dikkate alınarak, objektif bir değerlendirme ile Devlet teamüllerinin gereği ve kurum kültürlerinin de işe koşulması suretiyle kıdemin, liyakatın kriter olarak esas alındığı, herkesin serbestçe oyunu kullandığı, Demokratik bir seçim olması gerekirken, Aralık 2010 tarihinde boş olan Yargıtay üyelerinin seçiminde, ... 'nın evinde yapılan gizli örgütsel toplantıya (... ID, ... ID), 'servet, aber, berberabi' kod adlarını kullanan ..., ..., ..., (... ID) ile '..., ..., ..., ...' kod adlarını kullanan ..., (GSM hattı; ..., IMEI numaralarının;..., ...) ile bağlantısı tespit edilen ..., (... ID) ve '...' kod adını kullanan ..., (GSM hattı; ..., IMEI numarasının; ...) ile bağlantısı tespit edilen ..., ..., (v ID) ile '..., ..., ...' kod adlarını kullanan ..., (... ID) ile '..., ..., ...' kod adlarını kullanan ..., (... ID) ile v, ..., ..., ... abi, ... a, ...' kod adlarını kullanan ..., (... ID, ... ID) ile '..., ..., ... Yeni' kod adlarını kullanan ..., örgüt yöneticisi olmaktan kamu davası açılmış bulunan ... ile ByLock abone listesinin 67186’ncı satırında kaydı bulunan ... 'nın ile birlikte (... ID) 'HSYS-RY' kod adlarını kullanan ...'ın da katıldığı, örgüt mensuplarından oluşan 350-400 kişinin, projektör kurularak isimlerin ekrana yansıtılıp sunum yapılarak sayının belirlenmeye çalışıldığı, örgüt lideri ile direkt iletişim kurulup, talimatlarının alındığı atmosfer içerisinde üye belirlemesinin yapılmaya çalışıldığı,
...'nin evinde yapılan toplantıya da eski kurul üyeleri ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... , ..., ... ile ... , ..., ..., ..., ..., ... ve ..., ... ile birlikte şüpheli ...'ın da katıldığı,
Yüksek yargıya üye belirlenmesi aşamasında, sadece örgüt mensuplarının iştiraki ile gizliliğe en üst seviyede riayet edilmek suretiyle gerçekleştirilen toplantılar sonrasında örgüt mensubu üyelerin belirlendiği, seçimlerin meşru zeminde gerçekleştirildiği algısının yaratılması bağlamında, önce üyelik yeterliliğine sahip beşbine yakın hakim savcının talepleri alınarak oluşturulan listelerin, yapılan Genel Kurul toplantısında üyelere dağıtıldığı, yüksek yargıdan gelen üyelerin verilen listelerden isimleri henüz işaretlediği sırada, şüphelinin içinde bulunduğu grubun, hazır oy pusulaları ile sembolik olarak seçime katıldıkları, tanıklık eden yüksek yargı üyelerinin söylemlerinden anlaşılmış olup, bu bilginin, şüpheli ile aynı dönemde çalışmış olan yüksek yargıdan atanan üyelerin tanıklığı ile teyidinin mümkün olduğu,
Şüpheli ...'ın, HSYK üyesi seçildikten sonra da HSYK eski Genel Sekreteri ... tarafından organize edilen örgütsel toplantılara ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... , ... ile birlikte katıldığı, toplantılara HSYK üyesi olmayan kişilerin de çağrıldığı, Balyoz ve Ergenekon ile ilgili olmak üzere başka kişilerin de çağrıldığı, şüphelinin himmet verdiği, bütün bu süreçlerin başka dosya sanığı ... tarafından da açıkça ifade edildiği, HSYK eski üyesi ...'nun ise bu toplantılara ilişkin olarak 'devlet işlerinin yargı işlerinin bu şekilde evlerde konuşulması bende hep bir rahatsızlık yaratmıştır' yönündeki ifadesi ile de teyit edildiği,
HSYK yapılanması içerisinde örgüt mensuplarının evlerinde Balyoz, Ergenekon gibi ülke gündemini meşgul eden davaların, bu örgütsel toplantılarda, diğer kurul üyeleri dışlanarak örgütün istem ve talepleri doğrultusunda şekillendirilmesi hususunda faaliyet yürütüldüğü, bu toplantılara ... ve ...'in de katıldığı, bu hususun bizzat ... tarafından ifade edildiği, ayrıca HSYK eski üyesi ... tarafından 'abilik' görevinin ... tarafından yürütüldüğünü, ...'nin talimatları doğrultusunda oy kullandıklarını, özellikle Balyoz, Ergenekon, Askeri Casusluk, MİT Tırlarının Durdurulması gibi davalarda görev yapan cemaat mensubu hakim ve savcılar hakkında yapılacak soruşturmalarda 'Aleyhe kararlara muhalefet yazın, arkadaşları küstürmeyelim' dediğini, bu talebin FETÖ/PDY'nin isteği olduğunu bildiğini ve Dere'nin talimatlarını kararlarına yansıttıklarını ifade ettiği,
Yargıtay eski üyesi örgütün HSYK üst sorumlusu ...'nin, örgüt içinde bulunan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinden aldığı bilgileri örgütün yüksek yargı içinde görevlendirilen yöneticilerine aktardığı, telefon, tablet, hat vb araçları sağladığı, oluşan sorunları giderdiği, örgüt ile iltisaklı kurum ve kişiler ile ilgili olarak ByLock yazışmasında; ... (... ID)..'Mesleğe kabulde aleyhe oy kullanacağınız birisi varmış onun ismini de gönderdim ama daha zamanı var inş bir fırsat olursa görüşürüz' şeklinde açıkça talimat vermekten çekinmediği, Danıştay'da örgüt üyeleri tarafından açılacak davaların dilekçelerinin hazırlanması ve dava sürecinin takibi konusunda bir heyet oluşturulmasının dahi planlandığı, bu şekilde HSYK'da yapılan toplantıların gündemi, sonuçları, görüşme içeriklerinin, kararname süreçlerinin örgüt tarafından takip ve kontrol altında tutulduğu, örgütün talimatları doğrultusunda verilen kararlara yazılan muhalefet şerhlerinin düzenli olarak örgütün yurtdışı birimine aktarıldığı, kurul başkan vekilinin kim olacağı ile seçim süreçlerinin bloke edilmesi de dahil olmak üzere seçim süreçlerinin takip edilerek örgütsel stratejinin belirlendiği,
Şüpheli ...'ın, HSYK 3. Daire üyesi olduğu dönemde birlikte çalıştığı örgüt mensubu üyelerle ilgili hazırlanan fezleke ve iddianamelerde, FETÖ/PDY'nin çalışmalarıyla HSYK üyeliklerine seçildikleri, ...'nin verdikleri talimatlar doğrultusunda oy kullandıkları, 'sohbet' olarak nitelendirilen örgüt toplantılarına katıldıkları, 'himmet' adıyla örgüte para verdikleri, örgütün yargı mensuplarından sorumlu sivil imamı ... ve ... ve daha çok sayıda sivil imam ile irtibatlı oldukları, Anlaşılmıştır.
HSYK Genel Kurulu Kararları
02.10.2013 gün ve 2013/739 sayılı kararı; Ergenekon soruşturmasındaki Avukat ... ; CMK'nın 250 maddesi ile görevli
İstanbul Cumhuriyet Başsavcı eski vekilleri ve savcıları; ByLock abone listesinin 90441’inci satırında kaydı bulunan ... ... , (... ID, ... ID) ile '... Bey, ...' kod adlarını kullanan ..., (... ID) ile '..., ..., ..., ... bey' kod adlarını kullanan ..., ByLock abone listesinin (102747.) satırında kaydı bulunan Nihat Taşkın,
CMK'nın 250. maddesi ile görevli İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ..., (... ID) ile üye hakimler '..., ...' kod adlarını kullanan ...,
Hakkındaki iletişimin tespiti, dinlenmesine ilişkin iddialarının, daha önce çoğunluğu örgüt mensuplarından oluşan şüphelinin üyesi olduğu 3. Dairede 'işleme konulmamasına,' 3. Daire kararına yönelik şikayetçinin itirazının ise 'herhangi bir durum ve delilin bulunmadığı' gerekçesiyle şüpheli ...'ın da içerisinde bulunduğu örgütsel yapı tarafından oy çokluğu ile reddine,
07.05.2014 tarih, 2014/259 sayılı kararı;
... , İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi ilgili başkan ve üyeleri (..., ...) hakkında; belgelerin sahte olduğuna, delillerin basına verilerek soruşturmanın gizliliğinin ihlal edildiği iddiasının, şüpheli ...'ın da içerisinde bulunduğu örgütsel yapı tarafından oy çokluğu ile reddine,
02.07.2014 tarih, 2014/495 sayılı kararı;
... ve ... hakkındaki şikayetlerin de yüksek yargıdan gelen üyelerin 'otel kayıtları ve faturalar üzerinde araştırma yapılması' gerekçesiyle muhalefet şerhi koymasına rağmen şüpheli ...'ın da içerisinde bulunduğu örgüt şüphelisi/sanığı konumundaki üyeler tarafından herhangi bir araştırma soruşturmaya gerek duyulmaksızın, evrak üzerinden reddine karar verildiği,
ByLock veri havuzunun incelenmesinden; (... ID, ... ID) '... bey, ... kod' adlarını kullanan ..., (... ID) ile 'murater32,mmrakkş' kod adlarını kullanan ...'ın, örgütün sivil imamı olmaktan hakkında soruşturma bulunan (... ID) ile '..., ...' kod adlarını kullanan ... , ByLock üzerinden oluşturduğu grubun üyesi oldukları,
02.07.2014 tarih, 2014/494 sayılı kararı;
... İlker Başbuğ vekilinin, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi başkan ve üye hakimleri hakkındaki şikayetinin, şüpheli ...'ın üyesi bulunduğu 3. Daire tarafından işleme konulmaması kararına itiraz edildiği, örgüt şüphelisi/sanığı konumundaki üyeler tarafından itirazın ret edildiği, yüksek yargıdan gelen örgüt mensubiyeti bulunmayan üyelerin ise 'maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılama yapılabilmesi için, sanığın lehine ve aleyhine olan tüm delillerin toplanarak muhafaza altına alınması, savunma hakkı ve hak arama hürriyetinin ihlal edilmemesi gerektiği' gerekçesiyle muhalefet şerhi koydukları,
02.07.2014 tarih, 2014/496 sayılı kararı;
... vekilinin, futbolda şike iddialarına ilişkin İstanbul eski Cumhuriyet savcısı ... ... hakkındaki şikayeti ile ilgili olarak; şüphelinin içinde bulunduğu grup tarafından reddine karar verildiği, yüksek yargıdan gelen örgüt mensubiyeti bulunmayan üyeler tarafından ise 'tarafsızlığını yitirdiği ve kişisel duygulara kapılarak görev yaptığı' gerekçesiyle muhalefet şerhi konulduğu,
02.07.2014 tarih, 2014/497 sayılı kararı;
...'nın, CMK'nın 250. maddesi ile görevli İstanbul 9, 16. ve Ankara ilgili Ağır Ceza Mahkemesi ilgili başkan ve üye hakimleri hakkındaki şikayetinin, şüpheli ...'ın içinde bulunduğu grup tarafından reddine karar verildiği, yüksek yargıdan gelen örgüt mensubiyeti bulunmayan üyeler tarafından ise 'Anayasa Mahkemesinin, müştekinin bireysel başvurusu ile ilgili olarak hak ihlali yapıldığı yönündeki kararı göz önüne alınarak' iddiaların incelenmesi gerektiği gerekçesiyle muhalefet şerhi konulduğu,
Nitekim şikayetçi ... ile ilgili olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine 16. Ceza Dairesi'nin, 30.04.2015 gün, 2015/3344 Esas, 2015/926 sayılı kararı ile beraatine karar verilmesi gerektiği noktasından bozulduğu,
Bu itirazları ret eden üyelerin, örgüt mensubiyeti nedeniyle şüpheli/sanık konumunda bulunan ..., ..., ..., ..., ..., ... , ..., ... ile şüpheli ...'dan oluşması ve ret kararına konu olan yargı eski mensuplarının tamamının ByLock kullanıcısı veya örgüt şüpheli/sanığı konumunda bulunmasının örgütsel faaliyetin ulaştığı boyutları ortaya koyduğu,
02.07.2014 tarih, 2014/482 sayılı kararı;
Örgütün, Demokratik Anayasal sistemi yok etmek amacıyla yargıyı araç olarak kullanarak gerçekleştirdiği operasyonlarda şüpheli ...'ın aktif olarak görev yaptığı örneğin,
Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Selam Tevhid, 17/25 Aralık gibi kumpas davaları ve soruşturmalarını yürüten yargı eski mensupları; ..., ..., ..., ... , ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ..., ..., ... ...'ün,
İzmir Askeri Casusluk gibi kumpas davaları ve soruşturmaları yürüten yargı eski mensupları ... , ... , ... , ... ,
KPSS soruşturmasını yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcı eski vekili ...'ın,
MİT tırları soruşturmasında yer alan savcı ve hakimlerden, ... , ..., ... , kamuoyunda 'Okyanus' davası olarak bilinen örgütün kumpasları doğrultusunda gerçekleştirilen davada mahkeme başkanı olarak görev yapan ... ,
Örgütün, 2010 yılından itibaren HSYK'da çoğunluğu ele geçirmesi üzerine Ergenekon, Balyoz, Selam Tevhid, MİT müsteşarının ifadeye çağrılması, 17/25 Aralık operasyonları ile MİT tırları soruşturmaları gibi çok sayıda önemli soruşturma ve yargılamayı yürütme görev ve yetkisinin ByLock kullanıcısı ve FETÖ/PDY şüphelisi/sanığı konumunda bulunan kişilere bırakıldığı, sözkonusu operasyonların gerçek amacının fark edilerek Devletin varlık mücadelesi kapsamında gerçekleştirdiği refleks ile tamamı ByLock kullanıcısı ve FETÖ/PDY şüphelisi/sanığı konumunda bulunan bu kişilerin, soruşturma ve davalardan uzaklaştırılmasına karar verildiği,
İlgili şahıslar tarafından itiraz edildiğinde, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun, 02.07.2014 gün ve 482 sayılı itirazın reddine ilişkin kararına, diğer örgüt şüpheli/sanıkları ..., ..., ..., ..., ..., ... , ..., ... ile şüpheli ...'ın da muhalefet şerhi koyarak Devlet'in yanında yer almayıp Milli Güvenlik Kararı ile silahlı terör örgütü kabul edilmiş bulunan örgütün yanında yer aldığı, (Ek 7/486-509)
Örgüt iltisakı nedeniyle Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı ve Cumhuriyet Başsavcılığı görevlerine, şüphelinin dahil olduğu örgüt tarafından getirilen mensupların, görev yerlerinde kalmaları ve mevcut ünvanlarını korumaları yönünde konulan muhalefet şerhlerinin, yapılan şikayetler ile ilgili işleme konulmama kararları ile bu kararların, HSYK Genel Kurulu'nda görüşülmesi sırasında verilen itirazların reddine ilişkin oyların, takdir hakkının kullanılmasından öte örgütsel faaliyet olduğu, öyle ki bütün bu faaliyetlerin sonucu olarak örgüt mensubu olmayan yargı mensupları ile toplumun bütün katmanlarında, Fetullah ... yapılanması içerisinden olmanın; görev alma, atama ve yükselmede yeterli tek kriter olduğu bir dönemin yaşandığı, bu ve benzer çok sayıda faaliyet ile yargının etkin kadrolarının örgütün kontrolüne geçtiği,
Anlaşılmıştır. (Ek 7/486-682) Şöyle ki;
22.02.2011 tarihinde HSYK Genel Kurulu kararı ile Kurul Genel Sekreterliğine (... ID) ile -... ---cık kod adlarını kullanan ... 'nın,
Genel Sekreter Yardımcılıklarına; (222178 ID) ile 'merve3406' kod adını kullanan ... ile ByLock abone listesinin 43760. satırında kayıtlı ... ,
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun, 28.12.2011 gün ve 467 sayılı kararı ile HSYK Genel Sekreterliğine (71852 ID) numaralı 'MAHİR, muzo, mahir a' kod adlarını kullanan ...'ın, şüphelinin içinde bulunduğu örgüt mensupları tarafından aday olarak önerildiği, bilahare 27.01.2012 tarihinde ...'ın,
Genel Sekreter yardımcılığına, 30.12.2011 gün ve 470-471 sayılı Genel Kurul kararı ile örgüt şüphelisi Havva Bağlı Gürgen'in,
Atandıkları anlaşılmıştır.
Bu şekilde oluşturulan kurulda, FETÖ/PDY terör örgütü mensubu olmayan bir çok müfettişin, başka yerlere gönderildiği ve teftiş içerisinde kalmalarına izin verilmediği, yeni görevlendirilen müfettişlerin ise tümüne yakınının, daha önce görev yapan müfettişlerin ise çoğunluğunun FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensubu oldukları, örgütün nihai amaç ve politikaları içinde bir silah gibi kullanıldığı, bu kapsamda;
30.12.2011 gün ve 470-471 sayılı Genel Kurul kararı ile Teftiş Kurulu Başkan Yardımcılıklarına; ByLock abone listesinin 83185. satırında kaydı bulunan ... ve FETÖ/PDY şüphelisi ... ,
HSYK Genel Kurulu'nun, 21.06.2011 gün ve 204-205 sayılı kararı ile kurul müfettişliğine;
ByLock abone listesinin 71995. satırında kaydı bulunan ... ,
ByLock abone listesinde 112012’nci satırda kaydı bulunan ... olmak üzere ByLock kullanıcısı veya örgüt mensubiyeti nedeniyle ihraç edilen, kararnamenin tamamını oluşturan 7 kişi,
HSYK Genel Kurulu'nun, 12.07.2011 gün ve 221 sayılı kararı ile (147693 ID) numaralı serkan, mushi kod adlarını kullanan ... olmak üzere ByLock kullanıcısı veya örgüt mensubiyeti nedeniyle ihraç edilen, kararnamenin tamamını oluşturan 3 kişi, HSYK Genel Kurulu'nun, 19.10.2011 gün ve 288 sayılı Genel Kurul kararı ile,
ByLock abone listesinin 53734-53735. satırlarında kayıtlı ... ,
ByLock abone listesinin 95818. satırında kayıtlı ... ,
ByLock abone listesinin3779. satırında kayıtlı ... ,
ByLock abone listesinde 120177. satırda kayıtlı ... ,
(87779 ID) ile tahsin bey kod adını kullanan ... olmak üzere ataması yapılan 23 müfettişten tespit edilebildiği kadarıyla 16'sının ByLock kullanıcısı ve örgüt mensubiyeti nedeniyle ihraç edilmiş şahıslardan oluştuğu,
HSYK Genel Kurulu'nun, 16.11.2011 gün ve 382 sayılı kararı ile HSYK Tetkik Hakimliğine;
ByLock abone listesinin 16834. satırında kaydı bulunan ... ,
ByLock abone listesinin 30191. satırında kaydı bulunan ... ,
ByLock abone listesinin 427. satırında, 428’inci satırında kaydı bulunan ... olmak üzere ByLock kullanıcısı veya örgüt mensubiyeti nedeniyle ihraç edilen, kararnamenin tamamını oluşturan 4 kişi,
HSYK Genel Kurulu'nun, 15.06.2012 gün ve 346 sayılı kararı ile HSYK Tetkik Hakimliğine;
Örgüt şüphelisi ...,
ByLock abone listesinin 2145. satırında kaydı bulunan ... ...,
ByLock abone listesinde121422. satırda kaydı bulunan ...,
ByLock abone listesinin 87367. satırında kaydı bulunan ...,
ByLock abone listesinde 4733. satırında kaydı bulunan ... ...,
ByLock abone listesinin 44429. satırında kaydı bulunan ...
ByLock abone listesinin 65274’ncü satırında kaydı bulunan ... olmak üzere ataması yapılan 28 tetkik hakiminden tespit edilebildiği kadarıyla 26'sının ByLock kullanıcısı ve örgüt mensubiyeti nedeniyle ihraç edilmiş şahıslardan oluştuğu,
HSYK Genel Kurulu'nun, 30.06.2011 gün ve 208 sayılı kararı ile
ByLock abone listesinin 108300. satırında kaydı bulunan ...,
ByLock abone listesinin 407. satırında kaydı bulunan ...,
(75007 ID)'yi kullanan ... ... ,
ByLock abone listesinin 69706. satırında kaydı bulunan ...,
ByLock abone listesinde 56240. satırda kaydı bulunan ... olmak üzere biri hariç atanan tüm tetkik akimlerinin, örgüt mensubuyeti nedeniyle meslekten ihraç edilen Bylock kullanıcısı olan hakimlerden görevlendirildiği,
Türkiye Cumhuriyet Devleti'nin üst yargı kurumlarından, HSYK kurumu içerisinde müfettiş, tetkik hakimi sıfatı ile yer alarak devletten maaş alan ancak örgütsel faaliyet yürüten ByLock kullanıcısı oldukları tespit edilen ..., ..., ... ..., ... ..., ..., ..., ... ...'ın ve daha çok sayıda örgüt mensubunun, görevlerinden uzaklaştırılarak taşraya atanmalarına ilişkin tasarruflara ilgililerin itirazlarının 02.07.2014 tarihli Genel Kurulda reddine karar verildiği, şüpheli ... ve diğer örgüt mensuplarının bu karara da aynı örgütsel saik ile karşı çıktıkları
Anlaşılmıştır. (Ek 7/451-474)
Adana Cumhuriyet Başsavcısı ..., Gaziantep Cumhuriyet Başsavcısı ... ..., Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı ...'in, bu görevlerinden alınmaları yönündeki tasarrufun da akim bırakılması yönünde şüphelinin de içerisinde bulunduğu örgüt mensupları tarafından faaliyet yürütüldüğü, bu bağlamda;
Örgüt şüpheli/sanığı konumundaki Şeyhmus Şat bu hususta alınan ifadesinde: '2013 - 2014'lü yıllarda 17-25 aralık öncesinde Ankara ilinde iki kez toplantı yapıldığını hatırlıyorum. İlyas beyin beni yönlendirdiği bu toplantılarla amaçlanan bölgelerin zamanla aynı şeyleri konuşarak monotonlaşmanın doğurduğu olumsuz sonuçları kişileri motive ve onure ederek gidermekti. Ayrıca böylelikle alt kademedeki cemaat mensuplarının üst kademedekilerle tanışmalarına da zemin hazırlanmış oluyordu. Bu iki toplantıya ... (o zamanki HSYK üyesi), ... (o dönem HSYK Genel Sekreteri), o dönem Adana Başsavcısı ..., o dönem Gaziantep Başsavcısı ... ..., o dönem Diyarbakır Başsavcısı ..., o dönem İstanbul Başsavcı vekili ... ve ben katılmıştık. bu toplantıların biri son HSYK seçimlerine cemaat listesinden aday gösterilen ...'ın evinde yapılmıştı. bu toplantılarda HSYK seçimlerine henüz zaman olduğu için seçimlerde ne tür strateji belirlenmesi gerekeceği...2010 yılındaki gibi ortak bir liste ile mi yoksa teker teker bağımsız adaylar şeklinde mi seçime girilmesinin fayda sağlayacağı ...kendinizi cemaatten olduğunuzu hissettirmeden oy toplamaya bakın..söz edilmişti.' (Ek 5/2.kl/207 )
Şeklindeki ifade ile HSYK'nın kurumsal yapısına ilişkin istatistiki veriler ışığında, HSYK üyeliği ünvanı ile takdir hakkı gibi lanse edilen tasarrufların, örgütsel faaliyet olduğu tüm açıklığı ile ortaya çıktığı,
HSYK Genel Kurulu'nun, 05.11.2014 tarih, 2014/626 sayılı kararı ile kurul üyelikleri sona eren ..., ..., ..., ..., ..., ... , ...'ın, Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı, Danıştay Savcılığı ve Ankara Hakimliğine atanma taleplerinin oy çokluğu ile reddine ilişkin kararlara, muhalefet edenlerin de, yine FETÖ/PDY şüphelisi/sanığı olan HSYK üyeleri ..., ..., ..., ..., ... gibi isimlerden oluşması örgütsel faaliyetin, seçimler sonrasında da devamlılık arzettiğini ve iştirak iradesini göstermesi bakımından önemli olduğu, (Ek 7/518-521)
Bu şekilde 2010 yılından 2014 yılının ikinci yarısına kadar olan süreçte yargı erki içerisinde yer alan Cumhuriyet Başsavcılığı, Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığı gibi organların tamamına yakını ByLock kullanıcısı ve örgüt şüphelisi/sanığı olan şahıslara bırakılmak suretiyle örgütün amaçları doğrultusunda, paralelinin oluşturularak, Anayasal sistemin yok edilmesi yönündeki faaliyetlere destek verildiği, diğer örgüt mensupları ile iştirak içerisinde süreklilik ve çeşitlilik arzeder şekilde örgütle organik bağ içerisinde gerçekleştirildiği,
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı ...'in, 'Fetullahçılar olarak bilinen grup ile ilgili olarak TCK 220. Maddesi kapsamında 'İzinsiz Eğitim Kurumu Açma Yardım Toplama Kanunu'na Muhalefet' suçlarından yürüttüğü bir soruşturma nedeniyle, FETÖ/PDY örgütüne mensup olan Erzurum özel yetkili Cumhuriyet savcıları ile emniyet görevlileri tarafından, makam odasında gözaltına alındığı, soruşturmanın Fetullah ... yapılanmasına ilişkin olduğunu gizlemek amacıyla kamuoyunun yanıltılarak soruşturmanın başka bir cemaatle ilgili olarak yürütüldüğü algısının oluşturulmaya çalışıldığı, Cumhuriyet Başsavcısı ...' in 16/02/2010 tarihinde 'Ergenekon Terör Örgütüne Üye Olmak vb. suçlardan tutuklanmasına karar verildiği, soruşturma sürecinde başka bir eylemi nedeniyle hakkında yer değiştirme istemli disiplin soruştuması yürütülen ve soruşturmadan kurtulmak amacıyla meslekten istifa eden İliç Cumhuriyet Savcısı ...' un araç olarak kullanıldığı, Cumhuriyet Başsavcısı hakkındaki soruşturma ve kovuşturmada gizli tanık olarak ifadesine başvurulduğu, gizli tanığın isminin ... olarak değiştirildiği, üyelerinin büyük çoğunluğunu FETÖ/PDY mensuplarının oluşturduğu HSYK tarafından, mesleğe kabul işlem dosyasında bulunan bazı bilgiler örgüt mensubu olmayan kurul üyelerinden gizlenerek, gizli tanığın mesleğe kabul işleminin gerçekleştirildiği,
... vekili tarafından, Erzurum eski savcısı ... ... (FETÖ/PDY ihraç), ... hakkında, işlenmediğini bildikleri suçun delillerini uydurdukları ve tedarik etmeye çalıştıkları, ... tarafından ifadeleri alınan gizli tanıkların yeniden ifadesine başvurdukları, bir kısım mühimmatları temin etmeye çalıştıkları, delilleri kararttıkları iddiası ile ilgili olarak yapılan şikayete şüpheli ...'ın da üyesi bulunduğu HSYK 3. Dairesi tarafından soruşturma izni verilmemesi üzerine bu karara itiraz edildiği, şüphelinin içinde bulunduğu FETÖ/PDY şüpheli/sanığı konumundaki o dönem HSYK başkanvekili olan ..., üyeler ..., ..., ..., ..., ..., ... , ..., ..., ... ile birlikte şüpheli ...'ın da bulunduğu HSYK Genel Kurulu'nda reddedildiği, bu karara yüksek yargıdan gelen üyeler ..., ..., ..., ... tarafından konulan muhalefet şerhinde gerekçe olarak; 'daha önce ifadeleri alınan gizli tanıkların yeniden tam zıt yönde ifadelerinin alınmış olması, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 6136 sayılı Kanun kapsamında kaldığı değerlendirilen olayın, CMK'nın 250 ile yetkili Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından telefonla aranmak suretiyle alınmış olması ve bu dosyanın seyrinin ilk durumundan farklı yönde ilerlemesi, bir grubun yasalara aykırı eğitim kurumları açtığı iddiası ile ilgili başlatılan soruşturmada, yeterince derinleştirilmeden bir çok kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş olması, özellikle kolluk gücü olarak jandarma yerine emniyetin kullanılmış olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, soruşturma izni verilecek mahiyet ve ağırlıkta olduğu,'
Orgeneral Yaşar Büyükanıt hakkında, örgüt liderinin emir ve talimatları ile içeriği dönemin Van Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Yargıtay eski üyesi FETÖ/PDY silahlı terör örgütü sanığı İlhan tarafından hazırlandığı belirlenen iddianameye imza koyan Van eski Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya hakkında mesleğe kabul işleminin gerçekleştirildiği,
İlker Başbuğ'un vekilinin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi başkan ve üyeleri hakkında yaptıkları şikayetlere 3. Daire soruşturma izni vermemesi üzerine 02/07/2014 tarihinde genel kurula yapılan itirazın incelenmesinde, şüpheli ...'ın diğer örgüt mensupları ile birlikte soruşturma açılmaması yönünde oy kullanarak disiplin sürecinin işletilmesini engellediği,
Bütün bu açıklamalar ışığında, sözkonusu tasarrufların, takdir hakkı kapsamında, değerlendirilemeyeceği,
Anlaşılmıştır.
HSYK 3. Dairesindeki Faaliyetleri
2010 yılı Anayasa referandumu sonrası HSYK'nın teşkilatlanması içerisinde 3. Dairenin görevleri; hakim ve savcıların, mesleğe kabulü, görevlerini kanun, tüzük, yönetmelik ve genelgelere uygun olarak yapıp yapmadıklarına ilişkin Teftiş Kurulu'na denetim yaptırma, ihbar ve şikayetleri inceleyerek inceleme ve soruşturma işlemleri için teklifte bulunma, mesleğe tekrar atanma, meslekten çekilme, çekilmiş sayılma ve görevin sona ermesi hakkında karar verme şeklinde düzenlenmiştir.
Şüpheli ...'ın, Anayasal sistemdeki 3 temel erkten biri olan yargı erkinin örgütün amaçları doğrultusunda dizayn edilmesinde son derece kritik öneme haiz HSYK 3. Dairesinin üyeliğini yaptığı,
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 3. Dairesi'nin;
04.07.2013 gün ve 2013/57 esas, 2013/5284 sayılı kararı;
CMK'nın 250. maddesi ile görevli şike soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcısı ... ...'in bir gazeteye yaptığı açıklamalar ile tarafsızlığını yitirdiği yönündeki iddiaların, yüksek yargıdan gelen üyeler tarafından 'ileri sürülen iddianın mahiyet ve önemi gereği incelenmesi gerektiği' yönündeki muhalefete rağmen şüpheli ...'ın da içinde bulunduğu ekip tarafından işleme konulmadığı,
18.02.2014 gün ve 2013/5991 esas, 2014/506 sayılı kararı;
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ..., ..., (... ID) kullanıcısı '..., ..., ... ..., ....-...' kod adlarını kullanan ... ve ... hakkında;
Kamuoyunda 'Ergenekon' olarak bilinen dava kapsamında reddi hakim talepleri sonrası hükme katılacak hakimlerin isimlerini bildirmedikleri, eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner'in, duruşmada hazır olmasına rağmen beyanını almadıkları, yargılamaya katılan hakimlerin, soruşturmayı yürüten ve yakın zamanda kolluk personeliyle yemek yedikleri' konularını içeren şikayete, verilen 'Olur'a istinaden yapılan inceleme sırasında, HSYK Teftiş Kurlu Başkanlığı'nın 'Bilgi, belge talebi' konulu yazısı ve HSYK Başmüfettişliğinin 'inceleme hk' konulu yazısına, yüksek yargıdan gelen üyelerin 'CMK'nın 24/2 maddesine aykırı davranılması, savunma ve adil yargılanma hakkı kapsamında konunun incelenmesi' gerektiği muhalefetine rağmen şüpheli ...'ın da içinde bulunduğu grup tarafından işleme konulmama kararı verdiği,
24.04.2014 gün ve 2013/8649 esas, 2014/3/2 sayılı kararı;
Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet savcıları ..., ... , ... ..., ... ... ile ilgili olarak; HSYK kurul başmüfettişinin istemi üzerine,
(... ID, ... ID) ile '... Bey, ...' kod adlarını kullanan ...'ün bu soruşturmalardan alındıktan sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğüne giderek kolluk görevlilerini tehdit ettiği, ... ve ByLock abone listesinin 55289’uncu satırında kaydı bulunan ... ...'ün, masrafları iş adamları tarafından karşılanan tatil yaptıkları,
(106285 ID) ile 'kubra96 kod adlarını kullanan ... ... ve (... ID) ' ..., ..., ... bey, cllkr' kod adlarını kullanan ... 'nın, yaptığı işler ve davranışlarıyla görevini doğru ve tarafsız yapamayacağı kanısını uyandırdıkları,
... 'nın, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ... ... tarafından iki Cumhuriyet savcısının daha soruşturmaya dahil edildiği ve en az ikisinin aynı yönde görüşü olmadan işlem yapılamayacağını belirtmesine rağmen bu kurala riayet etmeden işlem yaptığı belirtilerek verilen soruşturma iznine, örgüt mensubiyeti nedeniyle şüpheli/sanık konumunda bulunan HSYK eski üyeleri ... ve ... ile birlikte şüpheli ...'ın da muhalefet şerhi koyduğu,
29.05.2014 gün ve 2014/4068 esas, 2014/4363 sayılı kararı;
İstanbul eski Cumhuriyet Başsavcı vekili ...'ün 17 Aralık soruşturmasına ilişkin hakkındaki iddialarla ilgili basın açıklamasında, Başbakan ...'a iftira attığına ilişkin şikayete, yüksek yargıdan gelen üyelerin 'öne sürülen iddianın mahiyet ve ağırlığı gereği, konunun incelenmesi gerektiği' yönündeki muhalefetine karşın şüpheli ...'ın içinde bulunduğu grubun 'işleme konulmama' kararı verdiği
26.06.2014 gün ve 2013/3443 esas, 2014/5962 sayılı kararı;
İstanbul eski Cumhuriyet Başsavcı vekili ..., Malatya Cumhuriyet savcısı ByLock abone listesinin 4998. satırında kaydı bulunan ..., İstanbul hakimi (... ID) kullanıcısı 'erdal' kod adını kullanan ... hakkında; ...'ün, 'zirve yayınevi' davası ile ilgili aldığı tanık beyanını dosyanın bulunduğu Malatya Cumhuriyet Başsavcılığına göndermek yerine yetkisiz olarak soruşturma başlattığı, gizli tanık beyanını Gazeteci ...'a vermek suretiyle soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiğine, ...'in yetkisiz savcılık tarafından talep edilen dosyada tutuklama kararı verdiği, ...'un ise gizli tanık beyanını Gazeteci ...'a vermek suretiyle soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiğine ilişkin şikayet ile ilgili olarak; yüksek yargıdan gelen üyelerin muhalefetine rağmen şüpheli ...'ın içinde bulunduğu grup tarafından işleme konulmama kararı verildiği,
26.06.2014 gün ve 2013/2345 esas, 2014/5961 sayılı kararı;
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Savcısı ... ile ilgili olarak ... tarafından yapılan şikayete ilişkin olarak, yüksek yargıdan gelen üyelerin 'iddiaların mahiyet ve ağırlığı gereği inceleme izni' verilmesi gerektiği yönündeki muhalefetine rağmen şüpheli ...'ın içinde bulunduğu grup tarafından 'işleme konulmama' kararı verildiği
10.04.2014 gün ve 2014/2334 esas, 2014/1388/1 sayılı kararı;
(474280 ID) ile 'Halid3444, ..., ..., ... bey' kod adlarını kullanan İstanbul Cumhuriyet eski savcısı ... ile ilgili olarak; bir kısım milletvekilleri, Teftiş kurulu başkan yardımcısı, HSYK Başmüfettişi, hakim, savcılar ile müfettişlerin bulunduğu çok sayıdaki kişiyi usulsüz dinledikleri gerekçesiyle yapılan şikayete ilişkin olarak verilen soruşturma iznine, örgüt şüphelisi ... ile birlikte şüpheli ...'ın da muhalif kaldığı,
Anlaşılmıştır. (Ek 7/1-250)
HSYK Genel Kurulu faaliyetleri
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 04.05.2011 gün ve 2011/126 esas, 2011/191 sayılı kararında;
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün hakkında; Eski Adalet Bakanı ... ... ve Avukat ... ile görüşme yapması noktasındaki iddialara ilişkin olarak;
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu'nun, 07.11.2012 gün ve 2011/126 esas, 2012/626 sayılı kararında; İlgilinin yer değiştirme cezasına itirazının da, yüksek yargıdan gelen üyelerin 'isnat edilen soruşturma maddelerine konu eylemlerin ilgiliye disiplin cezası verilmesini gerektirmediği, iddia edilen kişilerle yaptığı görüşmelerin, bu kişiler hakkında dava açılmadan önce gerçekleştiği, elde edilen kanıtlara göre yaptığı görüşmelerin, mesleğin şeref ve nüfuz ile şahsi onur ve saygınlığını yitirecek nitelikte olmadığı ve görevini doğru ve tarafsız yapamayacağı kanısını uyandıracak mahiyette olmadığı' gerekçesiyle muhalefetine karşın itirazı ret edilerek Bolu'ya geçici olarak yetkilendirilmesine karar verildiği,
Bu soruşturmalar sonrasında, HSYK 1. Dairesinin, 30/04/2013 tarih, 711 sayılı adli yargı atama kararnamesinde, Düzce hakimliğine ataması yapılarak ünvanlı görevden ve Ergenekon dava sürecinden uzaklaştırılması sağlanan İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün hakkında, HSYK Genel Kurulu'nun, 08.01.2015 29.04.2015/519 sayılı kararı ile anılan cezalara gerekçe yapılan hususların dayanaksız olduğu belirlenerek ceza tayinine yer olmadığına karar verildiği,
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı ... hakkında;
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesinin 14/07/2011 tarih, 2011/457 sayılı kararıyla kınama, uyarma, kademe ilerlemesini durdurma cezaları ile cezalandırılmasına dair karar verildiği, bu karara karşı yeniden inceleme talebi,
HSYK Genel Kurulu'nun, 07.11.2012 gün ve 2010/3, 2012/630 sayılı kararı ile yüksek yargıdan gelen üyelerin 'soruşturmaya konu teşkil eden genelgenin kanuni dayanağının bulunmaması sebebiyle aykırı davranılmasının da cezalandırılamayacağı, 3. maddesi yönünden, söz konusu yazılarda kurumlar arası yazışmalara aykırı bir husus bulunmadığı, muhatabını küçük düşürücü ve nezaketsiz ifadeler içermediği, 4. maddesi yönünden, Cumhuriyet Başsavcısı olan ilgilinin, görevini aksatmayacak şekilde çevre il ve ilçeler ile adliyelere ziyarete gitmesi görevinin gereği olup disiplin cezasını gerektirmediği dolayısıyla da bu soruşturma maddelerinden de itirazın kabulü ile hakkında ceza tayinine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği' gerekçesiyle muhalefetine rağmen şüpheli ...'ın içerisinde bulunduğu grup tarafından reddine karar verildiği belirlenmiştir.
06/11/2012 gün ve 667 sayılı kararı ile 68/b yer değiştirme cezası verildiği, HSYK Genel Kurulu'nun, 03.07.2013 gün ve 539 sayılı kararları ile yeniden inceleme isteminin, yüksek yargıdan gelen üyelerin muhalefetine karşın şüpheli ...'ın da içinde bulunduğu grup tarafından ret edildiği,
Anayasal kurumları tamamen ele geçirmeyi amaçlayan FETÖ/PDY terör örgütüne bu gücü veren etkin faktörlerden birinin şüpheli ve diğer örgüt mensubu HSYK eski üyelerinin tasarrufları olup, Yüksek yargıyı örgütün talimatları doğrultusunda dizayn ettikleri
Anlaşılmıştır.
Öyle ki, Örgütün, 07/02/2012 tarihinde MİT soruşturmasıyla yargıyı kullanarak, MİT'i ele geçirmek, Hükümetin, Güneydoğu sorununu çözmek amacıyla başlattığı barış sürecini durdurmak için harekete geçtiği, MİT yöneticilerini, Hükümeti ve Başbakanı terör örgütüne yardımla suçlamak istendiği gerçeğinin teyidi bağlamında;
(187421 ID)--'..PKK çakallarına teslim eden bu hükümet ve yargı. Önemli olan, Savcıları bu soruşturmalarla uğraştırmak ve görevi ihmallerini belgelettirmek. ... Bu anlamda kullanılabilir, pkk ile müşterek hareket ettikleri iddiasıyla yapılacak suç duyuruları terör savcılarına gideceği için bizim meslektaş abiler için de bir sıkıntı olmaz, top sadece onların kucağına düşer....suç duyurusu konusunda, savcı ve ceza hakimi abilerden bylock aracılığıyla örnek dilekçeler yazması istenebilir. her abi, 5 tane dilekçe yazabilir. farklı ellerden yazılmış gibi. hükümet üyeleri özellikle de oligarşik kadrodakiler hakkında, 2008 yılında he. nin yanında bulundum 15 gün kalmak nasip oldu.'
Görüşme içeriklerinde FETÖ/PDY isimli örgüt özellikle 2015 yılından sonra Türkiye Cumhuriyetinin, PKK ile ortak hareket ettiği iddiasının yaygınlaştırılması ve uluslararası kuruluşlar nezdinde olumsuz algı yaratılması için ...'ı kullandığı bu kapsamda; Yargının sivil imamlarından olan 'Emin' kodlu ... Yüksektepe (481727 ID) ile (187421 ID) kullanıcısı yargı eski mensubu ... Tank arasındaki 16.01.2016 tarihli yazışmalarda ...'ın belirttikleri konuda kullanılabileceğini ifade ettikleri, şüpheli ...'ın içinde bulunduğu örgüt mensupları tarafından 2010 yılında HSYK seçimleri gündeme geldiğinde, örgütsel niteliğini bildikleri ...'a ilişkin tespitlerini paylaşmadıkları gibi ortak hareket ederek örgütün, HSYK seçimlerinde çoğunluğu ele geçirmesinin ve yargıyı dizayn etmesinin önünü açtıkları,
Nitekim HSYK kurumunun, örgüte müzahir kişilerin başta özel yetkili mahkemelere olmak üzere ünvanlı atamalarda değerlendirilmesi, şüphelinin üyesi bulunduğu HSYK 3. Dairesinin, teftiş kurulunun örgüt amaçları doğrultusunda kullanılması sağlanarak, örgüt mensubu olmayan kişilerin bu mahkemelerden şikayet ve teftiş görünümü altında pasifize edilmeye çalışılması nedeniyle terör ve örgütlü suçlarla mücadelede zaafiyet oluştuğu,
Bütün bu gelişmelerin üzerine terör ve örgütlü suçlarla mücadelede zaafiyet oluşmaması amacıyla 7 Şubat 2012 tarihinde MİT müsteşarının ifadeye çağrılması olayı sonrası özel yetkili mahkemelerin, yetkilerinin sınırlanacağı yeni bir modele dönüştürülerek, bu çerçevede savcının soruşturması sırasında şüpheli ile ilgili arama, takip, dinleme ve tutuklama gibi özgürlüğü sınırlayıcı kararları, davaya bakan hâkimin değil, insan hakları konusunda uzmanlaşmış başka bir hâkimin 'Özgürlük hâkimi'nin almasını sağlayacak bir yasal düzenleme yapıldığı ve Terörle Mücadele Kanununun 10. maddesi gereğince yetkili yeni mahkemeler kurulduğu, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu örgütün elinde olduğundan yeni kurulan mahkemelerin de örgütün denetiminde oluşturulduğu, bu kapsamda 11 Temmuz 2012'de şüpheli ...'ın 3. Daire üyesi olduğu çoğunluğunu örgüt mensuplarının oluşturduğu HSYK tarafından Bylock kullanıcısı FETÖ/PDY şüphelileri (201871 ID) ile 'slymnkrçl' kod adını kullanan, 17 Aralık soruşturma savcısı ... ile görüştüğü tespit edilen ..., '... ID) ile 'nesibe0034, ...' kod adlarını kullanan, sivil imamlar ..., ... ile kozmik ... savcısı ... Bilgili ile görüştüğü tespit edilen ... gibi isimlerin atandığı belirlenmiştir.
HSYK Bildirisi
Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığınca, 21.12.2013 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Adlî Kolluk Yönetmeliğinde, 21.12.2013 tarihli değişiklik öncesi yönetmeliğin 3. Maddesinde; 'Adlî kolluk görevlileri: ....soruşturma işlemlerini yapmak üzere, tâbi oldukları atama usulüne göre görevlendirilen komutan, âmir, memur ve diğer görevlileri' şeklinde tanımlanırken, değişiklik sonrası Adlî kolluk sorumlusu statüsü getirilerek, adli kolluk sorumlusunun, mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından görevlendirilen adlî kolluğun komutanı, amiri veya sorumlusu olduğunun düzenlendiği,
Değişikliğin 2. Maddesi ile 5. Maddedeki 'savcıları' ibaresi 'başsavcılığı' olarak değiştirilmiş, eklenen c bendi ile en üst dereceli kolluk amirinin, adli olayları suç işlenmesini önlemek ve kamu düzenini korumak adına mülki idare amirine derhal bildirme görevi verilmiştir. 6. Maddenin ikinci fıkrası; 'Adli kolluk görevlilerine kendilerine yapılan bir suça ilişkin ihbar veya şikayetleri, el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri derhal Cumhuriyet Başsavcılığına ve en üst dereceli birim amirine bildirme yükümlülüğünün getirildiği,
İdarenin, bu değişiklik ile Cumhuriyet Başsavcısına, Cumhuriyet Savcıları üzerinde gözetim ve denetim yetkisi verdiği, bu refleksin gösterilme sebebinin, örgütün amaçları doğrultusunda, mensuplarınca örgütten olmayan Cumhuriyet Başsavcılarının bilgisi dışında operasyon yapmalarını önlemek amacına yönelik olduğu bir başka deyişle örgütün gerçek hedefinin Devletin Demokratik Anayasal sistemi olduğu,
HSYK eski üyeleri ..., ..., ...'nun aşamalarda değişmeyen ve birbirini teyit eden ifadelerinden, FETÖ/PDY şüphelisi İstanbul Cumhuriyet eski savcısı ... tarafından protesto niteliğindeki basın açıklaması ile kullanılan ibarelerin dahi birebir örtüştüğü 26.12.2013 tarihli HSYK Genel Kurulu tarafından yayınlanan bildirinin, ..., ...'ün iştiraki ile hazırlanarak Genel Kurul gündemine alınması ve yayınlanmasını örgütsel faaliyet kapsamında gerçekleştirdiği,
Yukarıda ayrıntıları açıklanan ve Devlete başkaldırı niteliğindeki tasarruflar, TBMM'ni HSYK'nın yapısını değiştiren kanunu çıkartmaya zorlamış, HSYK Başkanı da olan Adalet Bakanına geniş yetki veren kanunun yürürlüğe girmesiyle HSYK'da Genel Sekreter ve Genel Sekreter yardımcılarının da aralarında bulunduğu örgüte müzahir çok sayıda personelin, görevlerinin sona erdirilebildiği,
HSYK bünyesinde 1.Dairede görevli üyelerden ... ile ...'nun görev yeri değiştirilerek, 3. Daire Üyesi ... ile 2. Daire Üyesi ...'un 1. Daire'de görevlendirildiği, ...'tan boşalan 2. Daire Üyeliğine ... atanırken ...'den boşalan 3. Daire Üyeliğine ...'nin getirildiği, bu şekilde HSYK'nın yapısı;
1. Daire: ... (Başkan), ..., ..., ..., ..., ..., ...,
2. Daire: ... (Başkan), ..., ... ..., ..., ..., ... ..., ...,
3. Daire: ... (Başkan), ..., ..., ... , ..., ..., ... dan oluşturulduğu,
Şüpheli ...'ın da içinde bulunduğu örgüt mensuplarının çoğunluğunu oluşturan HSYK yapısı içerisinde Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, Cumhuriyet Başsavcılığı, Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığı konumlarının örgüt mensubiyeti kriter alınarak belirlendiği, bu ünvandaki örgüt mensupları hakkındaki şikayetlerin işlemsiz bırakılarak, teftiş kurumunun işletilmediği, örgüt mensubu olmayan bu ünvanda görevli yargı mensuplarının ise usulsüz şikayet dilekçeleri, ön yargı ile başlatılan teftişler sonrası verilen disiplin cezaları ile mağdur edilmesi şeklindeki tasarrufların, şüpheli ...'ın 3. Daire üyesi olduğu HSYK döneminde gerçekleştirildiği ve takdir hakkının kullanılmasından öte bir örgütsel faaliyet olduğu, bütün bu faaliyetlerin sonucu olarak da örgüt mensubu olmayan yargı mensupları ile toplumun bütün katmanlarında, Fetullah ... yapılanması içerisinden olmanın; görev alma, atama, yükselme ve soruşturmaya maruz kalmamak için yeterli tek kriter olduğu bir dönemin yaşandığı,
Anlaşılmıştır.
Milli Güvenlik Kurulunun FETÖ/PDY Hakkındaki değerlendirmesinde;
26/2/2014 tarihli toplantıda; 'Ulusal güvenliğimizi tehdit eden yapılanmalar ve faaliyetler, 30/4/2014 tarihinde, 'Ulusal güvenliğimizi tehdit eden yapılanmalar ve bunlara yönelik olarak alınan tedbirler' 26/6/2014 tarihinde; 'Devlet içindeki illegal yapılanmalara yönelik olarak yürütülen adli ve idari işlemler, 30/10/2014 tarihinde, 'Milli güvenliğimizi tehdit eden ve kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar ve illegal oluşumlar ile yürütülen mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceği 30/12/2014 tarihinde 'Paralel devlet yapılanması ve illegal oluşumlarla yürütülen mücadele, 26/2/2015 tarihli toplantıda; 'Paralel devlet yapılanması ve legal görünüm altında faaliyet gösteren illegal oluşum, 29/4/2015 tarihinde; 'Milli güvenliği tehdit eden paralel devlet yapılanması ve illegal oluşumlara karşı yürütülen mücadele hakkında tafsilatlı bilgi arz edilmiş, mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesine vurgu yapılmış, 29/6/2015 Tarihli toplantıda, 'Milli güvenliğimizi tehdit eden, başta paralel devlet yapılanması, 2/9/2015 Tarihli toplantıda, 'Paralel devlet yapılanmasıyla, yurt içinde ve yurt dışında, illegal ekonomik boyutu da dâhil olmak üzere sürdürülmekte olan mücadelenin kararlılıkla devam ettirileceği, 21/10/2015 Tarihli Toplantıda, Milli güvenliğimizi tehdit eden ve terör örgütleriyle işbirliği içerisinde hareket eden paralel devlet yapılanmasına karşı yürütülen kararlı mücadelenin çok yönlü olarak sürdürüleceği, 18/12/2015 Tarihli Toplantı da, 'Paralel devlet yapılanmasıyla yurt içinde ve yurt dışında sürdürülmekte olan mücadelenin devam ettirileceği, 27/1/2016 Tarihli Toplantıda, 'Millî güvenliğimize yönelik iç ve dış tehditler ile … paralel devlet yapılanmasına … karşı yurt içinde ve yurt dışında sürdürülen mücadele, 24/3/2016 Tarihli Toplantıda, 'Vatandaşlarımızın huzur ve güvenliği ile kamu düzeninin sağlanması amacıyla yürütülen faaliyetler kapsamlı şekilde görüşülmüş, 26/5/2016 Tarihli Toplantıda 'Vatandaşlarımızın huzur ve güvenliği ile kamu düzeninin sağlanması amacıyla yürütülen faaliyetler, terör ve teröristle mücadelede gelinen aşama, millî güvenliğimizi tehdit eden ve bir terör örgütü olan paralel devlet yapılanmasına karşı alınan tedbirlerin görüşüldüğü açıklanmıştır.
Ulusal güvenliğimizi ilgilendiren hususlarda Milli Güvenlik Kurulu'nun yıllardır yaptığı yukarıdaki açıklamalar, örgütün tasfiyeye yönelik yaptığı soruşturma ve kumpaslar ile bu yapılanmanın gerçek amacının, devleti ele geçirmek olduğu, bu amaçla tüm kamu kurum ve kuruluşlarında; özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), mülki idare birimleri, yargı teşkilatı, kolluk birimleri, eğitim kurumları gibi yerlerde kadrolaştığı ve bu kişilerin devletin amaçlarından ziyade yapılanmanın amaçları doğrultusunda faaliyette bulundukları iddialarına öteden beri kamuoyunca vakıf olunmuş, Devletin en yetkili birimlerinde yapılan tehdit algılamaları ve tedbirler öteden beri alınmaya çalışılmıştır.
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmek nihai hedefine ulaşabilecek gücü elde ettiğine inanarak başlattığı süreçte mülkiye, askeri, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelleri sistem dışına çıkararak, bir süreç ve basamak olarak gördüğü yargısal mekanizmalara egemen olma faaliyetleri kapsamında, görev yaptıkları alanlara örgütün amaçları doğrultusunda elemanlarını yerleştirdiği,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarının ele geçirilmesi stratejisinin uygulanması sürecinde, şüphelinin, kritik ve önemli görevlerde bulunduğu, örgütsel amaçların gerçekleştirilmesine yönelik örgütsel motivasyon ile hareket ederek örgüt adına faaliyet yürüttüğü, görev aldığı daire ve icraatlarının, Anayasal sistemin üç temel erkinden biri olan yargı erkinin örgüt amaçları doğrultusunda dizayn edilmesine yönelik olduğu, bu nedenle örgütün bu amaç ve politikalarının bir başka deyişle sahip olduğu statüler itibariyle yürüttüğü görevlerin niteliği, kapsamı ve yargı erkinin tümü üzerindeki etki alanı dikkate alındığında, örgüt amaçları doğrultusunda serbestçe tasarrufta bulunma ve faaliyet yürütme yetkisi ve imkanına haiz olduğu, bunun sonucu olarak da, şüpheli ve iştirak iradesi ile faaliyet yürüttüğü örgüt mensuplarının, HSYK nezdindeki tasarruflarından anlaşılması gerekenin, Demokratik Anayasal sistemin özü kavranarak sistemin adeta paralelinin yaratılmaya çalışıldığı,
Bu nedenle şüpheli hakkında örgüt faaliyeti kapsamında işlendiği belirtilen dava konusu eylemlere iştirak ettiğine dair nitelendirme ile kamu davası açıldığı, failin yöneticisi olduğu FETÖ/PDY örgütünün, 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olup, TCK'nın 309 maddesi kapsamındaki Anayasayı ihlal suçunun örgüt tarafından işlendiği, şüphelinin eyleminin ise bu vehamete giden süreçte geçitli suç niteliğinde olan silahlı terör örgütü yöneticisi olmak suçunu oluşturduğu,
Şüpheli hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma sonrasında TCK'nın 309/1 maddesinde düzenlenen Anayasayı İhlal suçunu işlediği değerlendirilerek fezleke düzenlenmiş ise de;
TCK'nın 309/1 maddesinden düzenlenen Anayasayı ihlal suçunun, bir örgüt faaliyeti kapsamında işlenmesinin mümkün olmasına rağmen, bu durumun suçun unsuru olmadığı, maddede düzenlenen amaçları gerçekleştirmeye yönelik araç fiilin icrai suç niteliğinde olabileceği gibi ihmali suç niteliğinde de olabileceği, ihmali fiillerle bu suçun işlenebilmesi için failin gerçekleştirilmekte olan icrai fiilleri görevi gereği önleme yükümlülüğünün bulunması gerektiği, teşebbüs suçu olmasına rağmen suç oluşturan fiilin hazırlık hareketleri aşamasından geçip icra aşamasına ulaşması gerektiği, araç fiilin işlenmesine yönelik icra hareketinin, hem araç suçun, hem de amaç suçun fiil unsurunu oluşturması gerektiği, terör örgütlerinin 'Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyet Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırma veya bu düzen yerine başka bir düzen getirme veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önleme' şeklindeki nihai amacının örgütün her kademesindeki mensuplarca biliniyor olmasının, hiçbir ayrım yapmadan tüm üyelerinin bu suçtan cezalandırılmaları için yeterli olmadığı, bu suça iştirak ettikleri anlamına gelmeyeceği, üyelik ve yöneticilik fiillerinin bağımsız suçlar olarak TCK'nın 314. Maddesinde düzenlenerek yaptırıma bağlandığı, fiilen işleneceği konusundaki bilginin iştirak bakımından önemli olmadığı, iştirak için icrai yada ihmali bir davranışla suçun işlenmesine katkıda bulunmak gerektiği hususlarının uygulamada ve teoride kabul edildiği belirlenmiştir.
Şüphelinin, örgütsel konumu ile ilgili anlatımlar içeren tanık beyanları, HSYK Genel kurul kararları, Bylock yazışma içerikleri, Bylock irtibat analizi, grafikler ile HTS kayıtları, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesinin, 16.07.2016 tarih ve 2016/4 tedbir ve 2016/345 sayılı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu'nun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararlarındaki tespitler, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. ve 3. Daire bilgileri ile tüm dosya kapsamından;
Şüpheli ...'ın, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü içerisinde yer aldığı, mensubiyetinin mesleğe girişte mevcut olduğu gibi icrası sırasında da devam ettiği, gizliliğe riayet ile gerçekleştirilen sivil imamların iştirak ettiği örgütsel toplantılara katıldığı, örgüt içerisindeki etkinliği ve konumu nedeniyle, örgütün stratejisi ve talimatları doğrultusunda hareket edilmek suretiyle mensubu olmayan üyelerin liste dışında kalmasının sağlandığı 2010 yılı HSYK seçimlerinde adının öne çıktığı, seçim öncesi diğer örgüt mensupları ile yapılan gizli toplantılara ve seçim gezilerine örgütün yöneticisi sıfatı ile katıldığı, bu hususların; HSYK eski üyelerinden;
... tarafından '2010 yılı Anayasa referandumunda Fetullah ...'in mezardaki ölüleri bile sandığa götürün talimatı üzerine, Çin'den dahi insanların gelip oy kullandığını biliyorum.'
... tarafından ' 2010 yılı HSYK seçim çalışmalarını yürütürken..idari yargıdaki aday arkadaşlar ile bakanlıkta buluşuyor,.... ve ... cemaatin kendi listesinde oy vereceği....iddialarını şiddetle reddediyorlardı.... hizmet gerektiriyorsa başkaları ile yaptıkları sözleşmelerin ve ahitlerin hiç bir kıymeti yoktu.'
Şeklinde ifade edildiği,
Şüphelinin, HSYK 3. dairesinde üye olarak görev yaptığı sırada yüksek yargıya üye belirlemeye dönük diğer HSYK üyelerinin katılımı sağlanmaksızın ... ve ...'nin evinde örgüt liderinin talimatı altında yapılan toplantılara katıldığı, seçici kurul içerisinde yer aldığı, Danıştay üyelerinin seçiminde ... ile birlikte örgüt adına temsilci sıfatı ile muhatap alındığı, bu hususların HSYK eski üyeleri;
... tarafından 'Bu toplantılara Fetullah ... cemaati mensubu olmayan ..., ... ..., ..., ... ..., ..., ..., ... ..., ..., ...'nu çağırmadık.'
..., ..., ... tarafından 'toplantıda bulunan Fetullah ... cemaatine mensup kurul üyesi ... ile birlikte ..., ..., ... evin holüne doğru gittiler, yaklaşık 3-4 dakika sonra geri geldiler. ... bize dönerek 'hoca efendiye danışılmış, arkadaşların 140'tan aşağı razı olmaması gerektiğini' belirten söz sarfetti.'
... tarafından ayrıca '37000 sicilliler açısından bu çok erken olur. İkincisi 32000-33000 sicilli...ehliyet ve liyakat sahibi...arkadaşları nasıl atlayacaksınız dedim..... ve ... Beylerin yüzünde söylediklerimin hiç bir etkisini göremedim..Ben ertesi sabah belirlediğimiz saatte ...’ün evine gittim...arkadaşlarla aramızda görüştük ( o görüştük dedi de ben bir yerlere sorduklarını düşünüyorum) bu konu tartışma dışı, eğer 37000 sicilliler olmayacaksa biz bu işte yokuz dedi...'
Şeklinde ifade edildiği,
HSYK üyesi seçildikten sonra da HSYK eski Genel Sekreteri ... tarafından organize edilen örgütsel toplantılara ..., ..., ..., ... , ..., ..., ..., ..., ..., ..., örgütün HSYK üst sorumlusu ..., Yargı imamı ... ile birlikte katıldığı, himmet verdiği, HSYK içerisinde görüşülmesi gereken iş ve işlemler ile ilgili izlenecek yöntemin, bu toplantılarda gizlilik içerisinde planlanarak ..., ... ve ...'nin örgütten getirdikleri talimatlar dikkate alınmak suretiyle uygulamaya konulduğu, bu hususun Danıştay eski üyesi ... tarafından 'İdari yargıda bu yapının aktif elamanlarından birisi olan ... bana hitaben; 'seçildiğimizde yukarıdan gelen talimatlara uyacağız, o yönde oy kullanıp karar vereceğiz' dedi. Ben 'yukarıdan' ifadesinin bu yapının üst kurulu olduğunu tahmin ediyorum.' şeklinde ifade edildiği,
Şüphelinin, HSYK'da görevli olduğu dönemde örgütün talimatları ile iş ve işlemler tesis ettiği, teftiş ile ilgili UYAP üzerinden denetim yapılması konusundaki projeye diğer örgüt mensupları ile birlikte karşı tutum sergilediği, örgüt üyesi olmayan yargı mensupları hakkında, yüksek yargıdan gelen üyelerin, 'suç oluşmadığına ya da muahezeneyi gerektirir bir durum olmadığı' yönündeki çok sayıda muhalefetine rağmen soruşturma izni verilmesi suretiyle ünvanlı görevlerden uzaklaştırılmalarını sağladığı, örgüt mensuplarının ülke gündemini oluşturan önemli dava ve soruşturmalarda yer almalarının temini ile disiplin müessesesinin işletilmeyerek yapılan şikayetlerin karşılıksız bırakılmasına neden olduğu, bu hususun şüphelinin çalıştığı HSYK 3. Dairesinden;
... tarafından 'Ben aynı zamanda 3. Daire Başkanıydım. Fetullah ... cemaati içerisinde bulunan ... ve ... aktif olarak İstanbul'dan gelen bu şikayetlerin cemaat mensuplarını korumak amacıyla karşı çıkardı. Tüm oyları hayırdı...Cemaatin talimatı ile bizim dairede hareket eden kişiler ... ile ... 'dır. Biz de cemaatin rüzgarı ile ve gönül vermişliğimiz nedeni ile cemaat mensupları lehine oy kullanıyorduk. '
... tarafından '17-25 Aralık 2013 olaylarından sonra başta ... olmak üzere 17-25 Aralık olayları, MİT tırları ile ilgili olarak...Soruşturma izni vermeyen diğer üyeler ise Fetullah ... cemaati mensubu olarak bilinen ..., ... ve ...'dır.. '
Şeklinde ifade edildiği,
Örgütün 2010 yılından sonra yargı teşkilatı içerisinde elde ettiği gücün korunması ve önceki uygulamaların devamını sağlamak için masrafları örgüt tarafından karşılanan seçim gezilerine şüphelinin de katılıp oy istediği, bu hususun, yargı eski mensubu ... tarafından '...'in aracıyla ... kod isimli şahsın..evine gittik...... kod isimli şahıs haricinde eski HSYK üyesi ..., HSYK eski Genel Sekreter yardımcısı ......'ı göstererek bu abilerin ayakları öpülesi abiler olduğunu, ne istediysek hepsini yaptıklarını söyledi.' şeklinde ifade edilerek teşhis edildiği,
HSYK' da Genel Sekreterlerin, Genel Sekreter yardımcılarının, Müfettişler ile Tetkik Hakimlerinin, sayısal olarak yüksek oranda FETÖ/PDY mensuplarından oluşturulduğu, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Sekreterliği'nin, 14.03.2018 gün ve 2018/3649/9873 sayılı yazı içeriğine göre, HSYK'da görev yapan tetkik hakimi ve müfettiş kadrosundaki yargı eski mensuplarının 93'ü hakkında ihraç kararı verildiği,
Şüpheli ...'ın, çalıştığı 3. Dairede, örgüt mensubiyeti bulunan hakim ve savcılar hakkındaki şikayetlere ilişkin olarak, teftiş müessesenin işletilmeyerek karşılıksız bırakıldığı, Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, İzmir Askeri Casusluk, Selam Tevhid, MİT müsteşarının ifadeye çağrılması, 17/25 Aralık operasyonları ile MİT tırları soruşturmalarını yürütme görev ve yetkisini ByLock kullanıcısı örgüt şüphelisi/sanıkları konumundaki ..., ..., ..., ... , ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ..., ..., ... ..., ... gibi daha çok sayıdaki örgüt mensuplarına bırakıldığı,
Örgütün, 'Şemdinli', 'Ergenekon', 'Balyoz', 'Askeri Casusluk', 'Devrimci Karargâh', '... TV' ve 'Şike' davaları gibi kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olan burada sayılmayan birçok davayı başta TSK olmak üzere farklı kamu kurum ve kuruluşlarındaki, örgüt mensubu olmayan kamu görevlilerini tasfiye etmek, etkisizleştirme amacıyla kullandığı yönündeki şikayetlerin, teftiş ve soruşturmaya teşmili noktasında korumacı örgütsel bir tavır izlenerek karşılıksız bırakıldığı,
ByLock kullandığı tespit edilen FETÖ/PDY şüphelisi ...'ın protestosu ile içerik ve zamanlama itibariyle birebir örtüşen ve bu şahsın adeta 'büyüklerimden destek bekliyorum' yönündeki talebini karşılayan Aralık 2013 tarihinde, Adli Kolluk Yönetmeliği ile ilgili HSYK Genel Kurul kararına şüpheli ...'ın da imza koyduğu, HSYK Genel Kurulu kararının, Demokratik Anayasal sisteme müdahale niteliğinde bildiri olarak tanımlanması gerektiği, bu bildirinin, örgütten olmayan üyeler üzerinde herşeyin meşru zeminde Anayasal bir hakkın savunulması gibi yansıtılarak katılımlarının sağlandığı,
Tamamı ByLock kullanıcısı ve FETÖ/PDY şüphelisi/sanığı konumunda bulunan kumpas soruşturma ve davalarını yürüten örgüt mensuplarının bu soruşturma ve kovuşturmalardan uzaklaştırılması noktasındaki tasarruflara muhalefet şerhi koyduğu, bu şahısların örgütsel soruşturmalardan uzaklaştırılması noktasındaki Devlet refleksinin akim bırakılması yönünde aktif faaliyet yürüttüğü,
Şüpheli ... ve diğer örgüt mensubu HSYK üyelerinin, örgüt amaçları doğrultusunda gerçekleştirdiği Devlete başkaldırı niteliğindeki tasarruflar, TBMM'ni HSYK'nın yapısını değiştiren Kanunu çıkartmaya zorladığı, HSYK'da daire üyelerinin değişimi, Genel Sekreter ve Genel Sekreter yardımcılarının da aralarında bulunduğu örgüte müzahir çok sayıda personelin, görevlerinin ancak bu şekilde sona erdirilebildiği,
Bu suretle örgütün amaçları doğrultusunda, paralelinin oluşturularak, Anayasal sistemin yok edilmesi yönündeki faaliyetlere destek verdiği, ünvanlı kadrolara ataması yapılanlardan ihraç olanların sayısı düşünüldüğünde, engellenemeyecek düzeyde aşırılığa giden tasarrufların niteliğinin ortaya çıktığı, şüphelinin de bu tasarrufların odağında yer aldığı,
Şüphelinin örgütün gizli haberleşme sistemi ByLock'u telefonuna yüklediği (... ID) numaralı ByLock kullanıcısı olup, '..., HSYS -RY' kod adlarını kullandığı, Yargıtay, Danıştay eski mensupları ve örgütün sivil imamları ile irtibatlı, devre ve hsyk adı ile oluşturulan gruplarda üye olup, aktif kullanıcı durumunda bulunduğu,
Milli Güvenlik Kurulunun, FETÖ/PDY hakkındaki 26.02.2014 tarihi ve sonrasında çok sayıda kararında, 'Ulusal güvenliğimizi tehdit eden yapılanma, legal görünümde illegal yapılanma, paralel devlet yapılanmasına ilişkin olarak yıllardır yaptığı yukarıdaki açıklamalara rağmen örgütün tasfiyeye yönelik yaptığı soruşturma ve kumpaslara destek vermeye devam ettiği,
Şüphelinin, yakalama tedbirinin uygulanıp, temadinin sona erdiği tarihe kadar örgüt ile organik bağını koparıp, pişmanlık duyarak, yetkili yasal merciilere örgütün yapısı ve faaliyetlerini açıklayan, üyelerini deşifre eden, dağılmasını, meydana çıkartılmasını sağlayan bir başvurusunun bulunmadığı belirlenmekle örgütten çekilmiş sayılmasını gerektir bir vaziyette bulunmadığı,
Şüpheli, her ne kadar suçlamayı kabul etmemiş ve örgütle ilgisini olmadığını savunmuş ise de; örgütle bağlantısını ortaya koyan ifadeler ile bylock kullandığının belirlendiği,
Örgütün 2010 yılından itibaren örgütsel faaliyetleri kapsamında iki dönem HSYK üyeliği yapmış ve Yargıtay üyelerinin seçiminde, şüphelinin bulunduğu ortamda, örgüt liderinden aldığı talimatla üye sayısının 140 olmasını 'hocaefendi böyle istiyor 'diyebilecek oranda öne çıkmış HSYK üyesi ...' na ait (432728 ID) ile Yargıtay eski üyesi ve örgütün HSYK yapılanmasında üst sorumlu konumunda bulunan ... ile (52025 ID) arasındaki 17.12.2015 ve sonraki tarihli mesaj içeriklerinde, örgütsel faaliyetin boyutları HSYK ve Yargıtay, Danıştay üyelerinin örgüt liderinin yanında kamp yapacak kadar ileriye giden ilişkileri, uzun mesajların arasında 'bahar gelecek, ızdırap bitecek, hamlar haslar ayrılacak' yönündeki darbenin mesajlarını iletildiği bir oluşum,
Tespit edilmiştir.
HSYK 3. Dairesi'nin, mesleğe kabul, teftiş, ihbar ve şikayetler hakkında karar vermek gibi çok sayıda önemli işlevi içermesi nedeniyle bütün yargı mensupları üzerinde önemli bir tasarruf ve insiyatif alanı sağladığı, şüphelinin örgütteki temin ettiği güç ve sadakati ölçüsünde yükselip elde ettiği statüsüne eşdeğer/paralel olacak şekilde kamusal bürokrasi de konumlandırılmak suretiyle bağımsız hareket kabiliyetine kavuşturulduğu, iddianamenin bütününde işlenen örgütsel yapı ile şüphelinin dahil olduğu karar süreçleri ve yürüttüğü faaliyetler nazara alındığında, verilen özel bir yetki ile örgüt adına görev icra ettiğinin anlaşıldığı,
Örgüt içerisindeki konumu ve örgütün, adeta silah olarak kullandığı yargı yapılanmasının en üstünde yer alan mahrem sınıf olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 3. Daire üyeliği sıfatları ve unvanları itibarı ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yargı içerisindeki hiyerarşik yapılanmasında, örgüt ve kamusal yapı içerisindeki konumu, temadi eden örgütsel ve etkin nitelikteki faaliyetleri nazara alındığında;
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün deşifre olmasını engellemek, örgüt mensupları hakkında yapılan soruşturmaların sonuçsuz kalmasını sağlamak, örgüt faaliyetlerinin belli bir disiplin içinde istikrarlı bir şekilde devamı için diğer örgüt yöneticileriyle birlikte fikir ve eylem birliği içinde hareket etmek suretiyle hiyerarşik yapıya dahil olduğu, sıkı bir disiplinle, örgütün stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve amacına uygun hareket ettiği, haiz olduğu görev ve sorumluluk alanları ile emir ve talimat verme noktasındaki yetkileri gözetildiğinde, FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütünün, hücre yapılanmasında, HSYK kurumu içerisinde özel göreve haiz yönetici sıfatında olduğu sonucuna ulaşılmıştır.'' ifadelerine yer verilerek sanık hakkında silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan cezalandırılması talebiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.
III) SAVUNMA:
Sanık bozmadan önceki savunmalarında özetle; HSYK kararlarına karşı yargı yoluna başvurulamayacağını ancak iddianamenin bu kararları konu ettiğini, bu hâliyle iddianamenin kabul edilmemesi gerektiğini, görevsizlik kararı verilerek dosyanın Anayasa Mahkemesine gönderilmesini, hakkında ağır cezalık suçüstü hâlinin bulunmadığını, suçüstü hâlinin bulunduğunun kabul edilmesi durumunda ise ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerindeki soruşturmanın genel hükümlere göre yürütüleceğini ve durumun derhal Genel Kurula bildirilmesi gerektiğini, soruşturma sonucunda düzenlenen fezlekenin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderileceğini, Başsavcılık tarafından iddianame düzenleninceye kadar Yargıtay Kanunu hükümlerinin uygulanması gerektiğini, hakkındaki iddiaların açıkça görevle ilgili olduğunu ve görevle ilgili suçlarda kovuşturmanın Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesince yapılması lazım geldiğini, soruşturmanın usulüne uygun olarak başlatılıp yürütülmediğini, tutuklandığında hakkında hiçbir delilin bulunmadığını, görevsiz ve yetkisiz sulh ceza hâkimliğince tutuklandığını ve tutukluluğun devamı kararlarının verildiğini, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının hakkında soruşturma yapmakla yetkili ve görevli olmadığını, yetkisiz savcılıkça yapılan işlemlerin hükümsüz olduğunu, HSYK üyeliği seçimlerinde cemaatin adayı olmadığını, adı geçen yapı tarafından aday gösterilmediğini, ..., ... ve ...'in isteğiyle HSYK üyeliğine aday olduğunu, adı geçenlerin tanık olarak dinlenmelerini talep ettiğini, tanık ...'in beyanlarının da bu hususu doğruladığını, hatta tanığın cemaatin ilk başta kendisinin adaylığını istemediğini de anlattığını, tanıklar ... ve ...'nin de ifadelerinde bu durumu doğruladıklarını, o dönem hakkındaki cemaate yakın olduğu algısının çocuğunun cemaat okuluna gidiyor olmasından kaynaklanmış olabileceğini, 2011 yılındaki Danıştay ve Yargıtay üyeliği seçimlerinde kanunda öngörülenin dışında kısıtlama getirilmesine kanuna aykırı olduğu için karşı çıktığını, amacının üye seçiminde objektif kriterler belirlemek olduğunu, bu süreçte seçimler için HSYK üyeleri olarak toplantılar ve görüşmeler yapmalarının doğal olduğunu, bu şekilde toplantılar yaptıklarını ancak ... 'nın evinde yapıldığı iddia edilen toplantıya kesinlikle katılmadığını, hatta toplantıdan sonradan haberi olduğunu, tanık ...'nun bunu doğrular beyanlarda bulunduğunu, "37 binler yoksa biz de yokuz" gibi bir söz söylemediğini, bu hususta toplantıya katıldığı iddia edilen ve itirafçı olmayan en azından birkaç üyenin tanık olarak dinlenmesini talep ettiğini, HSYK'ya gelen şikâyetlerle ilgili olarak hukuk ne gerektiriyorsa onu yaptığını, kimseden emir ve talimat almadığını, kanuna aykırı ve suç oluşturan hiçbir eyleminin bulunmadığını, 17-25 Aralık sonrası yapı mensupları ile birlikte hareket ettiği iddiasının gerçek olmadığını, üye seçildikten sonra hep aynı çizgide kararlar verdiğini, herhangi bir örgütsel toplantıda bulunmadığı gibi HSYK üyeliği döneminde de bir cemaat toplantısına katılmadığını, bu dönemdeki bir araya gelmelerinin rutin cemaat sohbetleri değil, olağan meslektaş ziyaretleri olduğunu, Bylock programını indirmediğini ve kullanmadığını, HTS ve CGNAT kayıtlarının birbirleriyle uyuşmadığını, tanıkların talimatla dinlenmemelerini talep ettiğini, huzurda dinlenmek suretiyle kendilerine tanıklara soru sorma hakkı tanınması gerektiğini, talimatla dinlenen tanıkların beyanlarının hükme esas alınamayacağını, büyük kısmı etkin pişmanlıktan yararlanan tanıkların artık davanın tarafı konumunda bulunduklarını, tutuklanma kaygısı ve işe dönme vaadiyle tanıkların ifadelerinin sakatlandığını, dolayısıyla beyanlarının hükme esas alınamayacağını, tanık ...'in ifadesinde anlattığının aksine tanıkla hiçbir toplantıda bir arada bulunmadıklarını, ayrıca adı geçen tanıkla aralarında husumet bulunduğunu, bu nedenle tanığın beyanlarına itibar edilmemesi gerektiğini, tanık ..., çocuğuyla ilgilendiğini söylemişse de zaten çocuklarının cemaat okuluna gittiğini, dolayısıyla böyle bir durumda buna zaten gerek duymayacağının açık olduğunu, tanık ...’in ifadesinde belirttiği seçim çalışması yaptığı iddiasının gerçek dışı olduğunu, tanıkların beyanlarında doğrudan kendisine yönelik bir suçlamanın olmadığını, mahkeme heyetinin kanuna uygun olarak teşekkül etmediğini, kıdemsiz üyenin heyete başkanlık etmesinin kanuna aykırı olduğunu, Yargıtay Kanunu'nun 40 ve 25. maddelerine göre mahkeme başkanı olmadan yapılan duruşmaların ve işlemlerin yok hükmünde olacağını, savunmasını kanuna uygun olarak oluşturulan heyet önünde yapmak istediğini, üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini,
Bozmadan sonraki savunmalarında ise; daha önceki savunmalarına ilaveten somut gerekçelerle reddi istenen hâkimin katıldığı duruşmaların yok hükmünde olduğunu ve bunların Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bozma kararı doğrultusunda yenilenmesi gerektiğini, bu hususta Yargıtay 4. Hukuk Dairesine açtığı tazminat davasının da sonucunun beklenerek dikkate alınmasını istediğini, ilk tutukluluk kararına karşı başvuruda bulundukları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu hususta ihlal kararı verdiğini, bu kararda yargılama sebebinin görev suçundan kaynaklanması durumunda dosyanın Anayasa Mahkemesine gönderilmesi gerektiğinin ve olayda suçüstü hâli olmadığının belirtildiğini, bu nedenle görevsizlik kararı verilerek dosyanın Anayasa Mahkemesine gönderilmesi gerektiğini, Yargıtay 9. Ceza Dairesinde yapılan duruşmaların yok hükmünde olduğunu, kendisine yönelik olarak ... ’nın evindeki toplantıya katılması, Bylock kullanması ve 2014’te cemaatin adayı olduğu iddialarının bulunduğunu ancak ... ’nın evindeki toplantıya katılmadığını, toplantıda olduğuna dair sadece üç kişinin beyanının bulunduğunu, etkin pişmanlıktan faydalananların bu toplantıya 18 kişinin katıldığını beyan ettiği dikkate alınarak katılan diğer kişilerin de kendisinin toplantıda bulunup bulunmadığı hususunda dinlenmesini talep ettiğini, tanık ...’in hakkındaki üç suçlamanın üçünden de beraat ettiğini ancak tanıkla kendisinin eylemlerinin ortak olduğunu, o nedenle tanık ... kararının dosyaya getirtilmesini istediğini, tanık ...’in beraat kararında kendisinin 2010 yılında aday gösterilmesinin tanığın cemaatle mücadelesi olarak kabul edildiğini, ... 'nın evinde yapılan toplantıya çağrılmamasının sebebinin de zaten bu olduğunu, cemaatin hükûmete karşı mücadelesine dair kararlar olarak anılan HSYK basın bildirisine, ... toplantısına ve MİT tırları dosyasına katılmadığını, HSYK üyeliği döneminde yapıldığı belirtilen cemaat toplantıları hususunda kendisinin olduğu her yerde tanık ...’in de olduğunu ve adı geçenin beraatine ilişkin gerekçeli kararda bu toplantıların hoş geldin ve hayırlı olsun ziyaretleri olduğunun yazıldığını, bir suç işlemediğini, suç işlediğinin kabul edilmesi hâlinde hakkında hata hükümlerinin uygulanması gerektiğinin açık olduğunu,
İfade etmektedir.
IV) MAHKEME KABULÜ:
"...38019 sicil numarası ile Konya Vergi Mahkemesi üyesi olarak göreve başlayan daha sonra İstanbul İdare Mahkemesi üyeliği, HSYK üyeliği ve en son Ankara 4. Vergi Mahkemesi hakimliği yapan sanığın HSYK Genel Kurulu’nun; 16/07/2016 tarih ve 2016/345 sayılı kararı ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı bulunduğu değerlendirilerek görevden uzaklaştırılmasına, 24/08/2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararı ile de meslekten çıkaıılmasına karar verildiği sanık beyanları ve dosya kapsamındaki belgelerden tespit edilmiştir.
Tanıklardan ... aşamalardaki beyanlarında 1995 -1998 yılları arasında sanıkla beraber staj yaptıklarını ve bu dönemde cemaatin toplantılarında sanıkla aynı grupta olduklarını, kendisinin 2004 yılında Teftiş Kurulu Başkanlığında müfettiş olarak çalışmaya başladığını ve denetime gideceği yere gitmeden önce yapı tarafından gideceği yerdeki cemaat mensuplarının listesinin kendisine verildiğini, 2006 ve 2010 yıllarında sanığın görev yaptığı İstanbul’a denetime gitmeden önce yapı tarafından verilen listede sanığın adının da cemaat mensubu olarak yazdığını, tanık ... ise sanıkla İstanbul Vergi Mahkemesinde birlikte çalıştıklarını, o dönemde sanıkla aynı sohbet grubunda olmadıklarını ancak sanığın cemaat mensubu olduğunu bildiğini beyan ettikleri görülmüş bu beyanlardan sanığın meslek stajına başladığı 1994 yılından itibaren yapı içerisinde bulunduğu, staj döneminde katıldığı sohbet adı altındaki örgütsel toplantılara mesleğe başladıktan sonra da devam ettiği, bu şekliyle sanığın örgütle ilişkisinin çok uzun süredir devam ettiği anlaşılmıştır.
Tanık ..., 2010 yılı HSYK seçimlerinden önce Bakanlık müsteşarı ile görüşmesi neticesinde hem kendisinin aday olduğunu, hem de diğer idari yargı adaylarının belirlenmesi sürecinde yer aldığını, bu dönemde çevresindekilerle istişarede bulunduğu zaman İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde görev yapan ...’nın kendisine İstanbul büyük şehir buradan bir aday belirleyin dediğini ve sonrasında sanığın ismini önerdiğini, bunun üzerine Bakanlıktaki yapı mensubu kişilerle bunu paylaştığında sanığın dışa dönük olması nedeniyle birtakım itirazların olduğunu ancak kendi ısrarı neticesinde sanığın aday olarak belirlendiğini beyan etmiş, tanıklar ... ve ... beyanlarıyla da bu husus doğrulanmıştır. Tanık ... aşamalardaki beyanlarında 2010 HSYK seçimlerinde o zamanki adıyla cemaat denen yapı ile ortak 5 kişilik liste oluşturulduğunu ve bu listede sanığın da yer aldığını,yapı tarafından liste içerisinden iki aday yönünden özellikle Ankara, İstanbul ve İzmir dışında kısmen oy verilmek suretiyle sanığın ilk üç asıl aday arasında seçilmesinin sağlandığını, yapı tarafından bilinçli olarak bu şekilde bir tercih yapıldığını söylemiş, tanık ... de 2010 seçimlerinde ortak liste belirlendiğini, yakın arkadaşı ... ...’un ve ...’un aday listesinde olmalarına rağmen seçim sonuçlarında yedek bırakıldığını, bu seçim döneminde sanıkla karşılaştıklarında sanığın kendisine 'yukarıdan gelen talimatlara uyacağız, o yönde oy kullanacağız' benzeri söylemlerde bulunduğunu, yaşanan olaylar nedeniyle sanığın söylediklerini üst bir kuruldan gelecek kararların uygulanacağı anlamında yorumladığını beyan etmiş, tanık ... ...; sanığın cemaat listesi diye tabir edilen listeden seçildiğini ifade etmiş, tanıklar ... ve ... ise kendi katıldıkları sohbet gruplarında seçim öncesinde cemaat adayı olarak sanığa oy verilmesinin söylendiğini bildirmişlerdir.
İhtilafların çözümünde yargının nihai belirleyici olması özelliğinden yararlanmak isteyen örgütün yargı yapılanmasına özel önem atfettiği bilinen bir gerçektir. Keza örgütün yargı yapılanması içerisinde yer alan mensupları vasıtasıyla, kamuoyunda gündem olan davalara müdahale ederek siyaseti ve toplumu şekillendirmeye çalıştığı da düşünüldüğünde örgütün hiyararşik yapısına dahil olmayan bir kişinin örgüt tarafından sahiplenilerek HSYK üyeliği gibi kritik bir göreve getirilmesinin mümkün olmadığı, sanığın da bu kapsamda örgüt tarafından sahiplenildiği ve örgüt talimatıyla HSYK'ya üye seçildiği dairemizce kabul edilmiştir. Her ne kadar sanık, ... aday olarak kendi adını önerdiğinde Bakanlıktaki yapı içerisinde olan kişilerin dışa dönük olması nedeniyle adaylığına itiraz ettiklerini söyleyerek yapının desteği ile aday olmadığını öne sürmüşse de dinlenen tanık anlatımlarından ve mahkememizde görülen davalardan, Fetö/Pdy silahlı terör örgütünün mahrem yapı alanlarından biri olan yargıda çoğunluğu ele geçirme amacıyla farklı taktikler sergilediği keza 2010 HSYK seçim sonuçlarının da örgütün bu taktiksel planları neticesinde yapı mensubu adayların asıl üye seçilmesi ile sonuçlandığı dikkate alındığında sanığın adaylığı hususunda yapı mensupları tarafından verilen tepkilerin de taksiksel olduğu değerlendirilmiş ve sanığın itirazlarına itibar edilmemiştir.
Sanığın HSYK üyesi seçildikten sonra da örgütle bağını koparmadığı,hatta çocuğunu da örgüt talimatına uyarak yetiştirmeye çalıştığı, örgüt mensuplarının yargı içerisinde daha üst konumlara yerleşmesi için çabaladığı, bu durumun özellikle Yargıtay ve Danıştay seçimleri öncesinde iyice ön plana çıktığı, sadece örgüt mensuplarının iştiraki ile gizliliğe en üst seviyede riayet edilerek gerçekleştirilen ... ’nın ve ...’nin evinde yapılan toplantılara katıldığı, örgüt liderinin talimatlarının doğrudan iletildiği bu toplantılar sonucunda da yüksek yargıya seçilecek örgüt mensubu adayların belirlendiği dosyada dinlenen tanık anlatımlarından anlaşılmıştır. Tanık ... örgütün kendisini hakim ve savcı çocukları ile ilgilenmekle görevlendirdiğini, sanığın çocuğu ile ilgilenmek için Çukurambar’daki evlerine gittiğini beyan etmiş, tanık ..., Yargıtay ve Danıştay seçimleri gündeme geldiğinde ... ’nın ve ...’nin evlerinde yapılan toplantılarda sanığın da yer aldığını, ... ’nın evinde yapılan toplantıda sıra idari yargı adaylarını belirlemeye geldiğinde 37 ve 38 bin sicillilerden bahsedilince kendisinin itiraz ettiğini, itirazı üzerine sanık ve ...’nun kendilerinin de 37 bin sicilli olduğunu, üst kurula seçilebildiklerine göre Danıştay’a da bu sicildekilerin seçilebileceğini, bu sicillerdekilerin beklenti içerisinde olduğunu beyan ederek itiraz ettiklerini, bunun üzerine ... ve ... ... ’nın fikrinin de alınması teklifinde bulunduğunu, sanığın da yarın bizde toplanıp bu konuyu kahvaltıda konuşalım dediğini, ertesi gün kahvaltıya gittiğinde kendisinden başka kimsenin gelmediğini ve sanığın kendisine 'başka hiç kimse gelmeyeceğini, 37 bin sicilliler konusunun tartışmaya kapalı olduğunu' söylediğini aktarmış, dinlenen tanık ... aynı şeyleri ...’den duyduğunu belirtmiş, ... ise yaşanan bu durum sonucunda 37bin ve 38 bin sicillilerin kabul edildiğini, bu sicillerden seçilen yaklaşık 19 kişinin daha sonra cemaatle bağlantılı olduğunun ortaya çıktığını söylemiştir. Tanık ..., ... ’nın evinde yapılan toplantıda Yargıtay tetkik hakimlerinin isimleri geçmeye başlayınca sayının 80 civarında olduğunun anlaşıldığını,bunun üzerine yapıya mensup ..., ...,... ve ... ’nın evin holüne doğru gidip 3-4 dakika sonra geri geldiklerini,...’nun kendilerine dönerek 'hoca efendiye danışılmış, arkadaşların 140’tan aşağı razı olmaması gerektiğini' söylediğini belirttiğini beyan ederek bu toplantılarda örgüt liderinin talimatlarının da iletildiği hususunu teyit etmiştir.
Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçilmesinden sonraki dönemde de örgütsel gizliliğe riayet edilerek yapılan toplantıların devam ettiği, ... organizesinde gerçekleştirilen ve Fattullah ... kitapları okunup namaz kılınan bu örgütsel toplantılara sanığın da katılmaya devam ettiği, bu toplantılarda ülke gündemini meşgul eden davaların örgüt talimatları doğrultusunda şekillendirilmesi hususunda faaliyetler yürütüldüğü, örgütün gerçek yüzünün anlaşılmaya başladığı 17/25 aralık sürecinden sonra da sanığın örgüt talimatıyla hareket etmeye devam ettiği, örgütün HSYK 3.Dairesindeki görünen yüzü olduğu tanıklarca doğrulanmıştır. Dinlenen tanık ... sanıkla aynı dairede 4 yıl çalıştıklarını, Fettullah ... sohbeti amacıyla akşam oturumlarında kendi evinde de sanığın evinde de toplandıklarını, 17/25 Aralık sürecinden sonra ... hakkındaki soruşturma, MİT tırları soruşturması gibi yaklaşık 40-50 kararda sanığın ... ve ... ile aynı yönde oy kullandığını, kendisinin aksi yönde oy kullandığını beyan etmiş, tanık ... de Yargıtay ve Danıştay üye seçimleri bittikten sonra sohbet toplantıları yaptıklarını, ... koordinesinde yapılan bu sohbetlere sanığın da katıldığını, aynı dairedeyken verilen kararlarda sanığın da kendisi ile aynı yönde oy kullandığını ancak 17/25 Aralık süreci sonrasında usulsüz dinlemeler veya hakim savcılar hakkında oy kullanılması, Ergenekon ve Balyoz davalarında yapılan hakim ve savcı şikayetlerinde dairenin ikiye bölündüğünü ve sanığın ... ve ... ile aynı yönde oy kullandığınıikendisinin ise aksi yönde oy kullandığını söyleyerek diğer tanığı doğrulamıştır. Tanık ... de sanığın HSYK’ya üye seçildikten sonraki süreçte bu yapı mensuplarıyla birlikte hareket ettiğini, cemaat sohbetlerine katıldığını duyduğunu söylemiştir.
2014 yılında HSYK seçim çalışmaları başladığında sanığın yapı içerisinde kalmaya devam ettiği, örgütün yargı teşkilatı içerisindeki gücünün korunması için seçim gezilerine katıldığı ve örgütün oyunun artması yönünde çalışmalarda bulunduğu, tanık ...’in 2014 yılında Tekirdağ Cumhuriyet Savcısı olduğu dönemde Eylül ya da Ağustos ayında ... kod adlı kişinin kendisini ve Silivri hakimi olan ...’i İstanbul’da bulunan evine çağırdığını, gittiklerinde HSYK Genel Sekreter Yardımcısı ... ve sanığın da evde olduğunu, ...’ün sanığı kastederek 'bu abiler ayakları öpülesi abiler biz ne istiyorsak hepsini yapıyorlar, Allah razı olsun dediği' şeklinde beyanından anlaşılmıştır. Tanık ..., 2014 yılı başında hükümetin HSYK içerisinde Fetullah ... mensuplarının gönderilmesi amacıyla bir kanun tasarısı hazırladığını ve bunun üzerine genel sekreterin, teftiş kurulu müfettişlerinin ve tetkik hakimlerinin gönderilmesine karar verildiğini, bu hususu görüşmek üzere toplanan genel kurula cemaat mensupları olan ... , ..., ..., ..., ... ve sanığın katılmayarak genel kurulun yapılmasını engellediğini beyan ederek sanığın halen örgütün hiyerarşik yapısı içerisinde kaldığını doğrulamıştır.
Dosya içerisinde yer alan 127651 ID’ye ait Bylock Tespit ve Değerlendirme Tutanağında kullanıcı adının sanığın adı ve memleketi olan Giresun ilinin plaka kodu olan 28’in birleşmesinden oluşan 'resul28' , şifresinin ise '0203' olduğu, sanığın adına kayıtlı ve kullanımında olan 505.....29 nolu hattan ... ID’ye ait bylock kullandığının tespit edildiği, listesinde HSYK Genel Sekreter eski yardımcısı ..., Danıştay eski hakimi ..., Danıştay eski hakimi ..., sivil imam ...’nün yer aldığı anlaşılmıştır.
Sanığın örgütün sivil imamı olduğu iddiasıyla haklarında kovuşturma olan kişilerle baz çakışması tespit edilmişse de baz çakışmasının yol güzergahlarına yakın yerlerden olması da dikkate alındığında sanığın bu kişilerle görüştüğü hususunu her türlü şüpheden uzak şekilde ispatlayamadığı anlaşıldığından bu delile itibar edilmemiştir.
Tüm bu hususlar çerçevesinde tanık anlatımları ve diğer delillerin bir bütün halinde değerlendirilmesinde; Mesleğe başlamadan henüz adaylık dönemindeyken örgütle iltisakı olan sanığın, mesleğe girdiği yıllarda örgütün 'mahrem alan' kabul ettiği yargı yapılanması faaliyetleri kapsamında sadece hakim ve savcılara yönelik düzenlediği sohbet adı altındaki örgütsel toplantılara katıldığı, ilerleyen dönemlerde örgüt tarafından da sahiplenilerek örgüt kontenjanından 2010 yılında HSYK üyeliğine seçildiği, seçildikten sonra mahrem yapı içerisinde kalmaya devam ederek örgüt mensuplarının yargı da kadrolaşmasını artırmak amacıyla Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimlerinde temsilci rolünü üstlenerek örgüt tarafından gizliliğe üst seviyede riayet edilerek düzenlenen örgütsel toplantılara katıldığı, bu toplantılarda örgüt lehine olacak şekilde kararlar alınmasında etkili olduğu, bu seçimler sonrasında da HSYK bünyesinde yer alan yapı içerisindeki üyelerle ... koordinesinde düzenlenen ve örgüt liderinin talimatlarının doğrudan iletildiği sohbet adı altında düzenlenen örgütsel toplantılara katılmaya devam ettiği, örgütün gerçek yüzünün ortaya çıkmaya başladığı 17/25 Aralık sürecinden sonra da örgütle bağını koparmayarak görev yaptığı dairede örgüt talimatına uygun kararlar çıkması yönünde diğer örgüt mensuplarıyla birlikte hareket ettiği ve örgütün kriptolu haberleşme aracı olan bylock adlı programı kullandığı hususları nazara alındığında; sanığın eylemlerindeki çeşitlilik, yoğunluk ve süreklilik itibariyle FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğu ve silahlı terör örgütü üyesi olduğu hususunda tam vicdani kanaatine varıldığı anlaşılmakla, sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkumiyetine karar vermek gerekmiştir.
Anayasanın 138/1. maddesi hükmü, TCK'nın 61/1. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle aynı Kanunun 3/1. maddesi uyarınca; suçun işleniş biçimi, işlendiği yer ve zaman, meydana gelen tehlikenin ağırlığı göz önünde bulundurulup sanığın eylemi, faaliyetleri, kastının yoğunluğu da göz önüne alınarak alt sınırdan uzaklaşılarak cezalandırılması yoluna gidilmiş, duruşmalardaki olumlu tavırları nedeniyle hakkında TCK'nın 62. maddesi uyarınca takdiri indirim uygulanmıştır." şeklindeki ifadelerle mahkûmiyet kararının gerekçesi açıklanmış ve sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir.
V) TEMYİZ:
Sanık müdafileri temyizlerinde özetle; kararın hukuka, usule ve yasalara aykırı olduğu, hükmün gerekçeyi içermediği, gerekçeli kararda kovuşturma usulü başlığı altındaki değerlendirmelerin itirazlar dikkate alınmaksızın yapıldığı ve ayrıca hukuk ve yasaya aykırı kabule dayandığı, eski HSYK üyesi olan sanık hakkındaki suçüstü hâlinin hukuki dayanaktan yoksun şekilde ve anlaşılmaz biçimde genişletilerek yetkisiz ve görevsiz Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılıp yürütülmesinin Anayasa'ya ve yasalara aykırı olduğu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının başlattığı soruşturma ve soruşturma aşamasında verilen kararların yetkisizlik nedeniyle yok hükmünde olduğu, suçüstü hâli bulunmaksızın genel hükümlere göre soruşturma başlatılmasının, yakalama, gözaltı, arama, el koyma ve tutuklama kararları verilmesinin açıkça hukuka aykırı bulunduğu, bu kararların dayanağı olarak ileri sürülen CMK'nın 161/8. maddesinin üst norm olan Anayasa'nın 159. maddesine ve özel kanun olan 6087 sayılı Kanun'a aykırı olarak uygulanmasının mümkün olmadığı, temadi eden suç tanımlaması yapılarak terör örgütü üyeliği için suçüstü hükümlerinin uygulanmasına imkân bulunmadığı, sanık hakkında anayasal düzene karşı işlenen suçlar yönünden herhangi bir isnadın bulunmadığı, TCK'nın 309. maddesi yönünden de tutuklanmasına karar verildiği hâlde ilerleyen süreçte bahse konu suçla ilgili herhangi bir işlemin yapılmadığı, CMK'nın 223/8. maddesi gereği dosya hakkında durma kararı verilmesi ve yasada belirtilen usul dahilinde yeniden soruşturma yürütülmesinin gerektiği, bu husustaki bütün itirazlarının göz ardı edilmesinin hukuka aykırı olduğu, ayrıca sanığın tutuklama kararına yönelik olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yaptığı başvuru neticesinde AİHM İkinci Dairesi tarafından verilen 23.11.2021 tarihli ... ve diğerleri-Türkiye (Başvuru No. 75805/16 ve 426 diğerleri) kararı ile ... v. Türkiye başvurusundaki tutuklama sebebiyle suçüstü hâlinin mevcut olduğuna ilişkin varsayımın özel soruşturma usullerine ilişkin teminatları boşa çıkardığına ve amaçlanan güvencelerin gerçekleşmesine aykırı olduğuna dair benzer gerekçelerle sanığın özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine karar verildiği, bahse konu kararın AİHM Büyük Dairesinin 04.04.2022 tarihli kararıyla kesinleştiği, ilk derece mahkemesinin ise soruşturma yönünden sanık hakkında uygulanma olanağı bulunmayan ve aynı mahkeme tarafından yargılanan eski Yargıtay üyeleri hakkında oluşturduğu gerekçeleri belirttiği, sanığın HSYK üyeliğinin 2014 yılında sona erdiğine ayrıca değinmediği gibi HSYK üyeleri hakkında yürütülmesi gereken işlemler yönünden de bir değerlendirme yapmadığı, suçun işlendiği iddia edilen tarihten sonra 680 ve 690 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 46. maddesinin değiştirildiği, yürütme organı tarafından yapılan bu düzenlemelerle kaynağını yasalardan almaksızın açıkça hukuksuz şekilde başlayan soruşturmalar bakımından apar topar bir kılıf uydurulmaya ve hukuka aykırı başlatılan sürecin hukuka uygun hâle getirilmeye çalışıldığı, bahse konu düzenlemelerin sanık aleyhine olduğu, bu sebeple anılan KHK'ların hukuken uygulanma olanağı bulunmadığından Yargıtay Dairesine dava açılmasının hukuka uygun olmadığı, ayrıca 690 sayılı KHK ile yapılan değişiklik sonucu soruşturma dosyası bir fezlekeyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiğine göre 15.07.2016 tarihinden 690 sayılı KHK tarihi olan 02.01.2017 tarihine kadar geçen süre içinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında soruşturmanın nasıl yürütüldüğünün de belirsiz olduğu, HSYK üyeliği dönemine ilişkin eylemler yönünden sanıkla ilgili soruşturma yürütülüp dava açılacak idiyse Anayasa'nın 159 ve 6708 sayılı Kanun'un 38. maddesindeki usul ve esaslara uyulması gerektiği ve bu hâlde görevli mahkemenin Anayasa Mahkemesi olduğu, dolayısıyla görevsizlik kararı verilerek dosyanın Anayasa Mahkemesine gönderilmesi gerektiği, eğer kişisel suçtan kaynaklanan suçüstü hâli kabul edilecek olursa bu durumda da temadinin kesildiği anda sanık Ankara Vergi Mahkemesi hâkimi olarak görev yaptığından ve kişisel suç yönünden davaya bakmaya yetkili mahkeme mevcut uygulamada Hâkimler ve Savcılar Kanunu'na aykırı olsa da ağır ceza mahkemeleri olarak kabul edildiğinden sanığın Ankara Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanması zorunluluğunun bulunduğu, ancak yargılama aşamasında ileri sürdükleri görev itirazlarının reddedildiğinden ve görevsiz mahkeme tarafından yargılama yürütüldüğünden CMK'nın 7. maddesi gereği yenilenmesi mümkün olmayan işlemler dışında yargılamanın hükümsüz olduğu, ilk derece mahkemesinin doğal yargı yeri/tabii hâkim ilkelerine aykırı olarak teşekkül ettiği, isnat edilen suç kişisel suç olsa dahi doğal yargı yerinin Yargıtay Ceza Gelen Kurulu olduğu, zira Ceza Genel Kurulunun derece ve üye sayısı bakımından daha güvenceli nitelik arz ettiği, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin kuruluşuna dayanak 680 sayılı KHK'nın 5. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu, Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı kararıyla devam etmekte olan bir kovuşturmanın yargılamayı yürüten Daireden alınarak başka bir Daireye tevzisinin sağlandığı, bu durumun da tabii hâkim ilkesine aykırı olduğu, soruşturmanın başlangıcından itibaren masumiyet karinesinin ihlal edildiği, bütün tutukluluk incelemelerinin matbu ve basmakalıp ifadelerle yapıldığı, bu yönüyle adil yargılanma hakkının mütemadiyen ihlal edildiği, gerek mahkeme gerek temyiz mercisi olan Ceza Genel Kurulunun bağımsız ve tarafsız olmadıklarının ve bağımsız ve tarafsız yargılama yürütülemeyeceğinin açık olduğu, 15.07.2016 tarihinden itibaren Türkiye tarihinde eşine rastlanmamış olağanüstü durumların yaşandığı, bu kapsamda yayınlanan kanun hükmünde kararnameler ile mevzuatta keyfi düzenlemeler yapıldığı, idari ve adli organlar tarafından yasal dayanak olmasa dahi olağanüstü hâl gerekçesiyle birçok hukuka aykırı işlem gerçekleştirildiği, yürütme, yargı ve yasama faaliyetlerinin demokratik toplum düzeninin aksine bir hâle büründüğü, yargının siyasi iradenin etkisi altında olmadığını söylemenin mümkün olmadığı, yargılamayı yapan mahkemenin hukuka aykırı olarak teşekkül ettiği, kıdemsiz üyenin daha kıdemli üyelerin varlığına rağmen heyete başkanlık yaptığı, reddi istenen hâkimin hükme katıldığı, bozma ilamından sonra Yargıtay 3. Ceza Dairesince bozma ilamına uyulmasının ardından hâkimin reddi talebine ilişkin itiraz hakkında düzeltme yapılmasına yer olmadığına karar verildiği, dolayısıyla yasa gereği artık bu karara ilişkin itirazı incelemeye yetkili mercinin Yargıtay 10. Ceza Dairesi değil, 4. Ceza Dairesi olduğu ancak yasaya aykırı olarak itirazın incelenmek üzere Yargıtay 10. Ceza Dairesine gönderildiği, bu Dairenin de hukuka ve yasaya açıkça aykırı şekilde itirazın reddine kesin olarak karar verdiği, delillerin eksik tartışıldığı ve değerlendirildiği, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin kararda belirtilmediği, dosyada bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmediği, dava dosyasında yer alan tanık beyanlarının aynı suçtan şüpheli veya sanık olan kişilerin ifadelerinden ibaret olduğu, bu kişiler hakkında da yetkisiz ve görevsiz makamlar tarafından soruşturma yürütüldüğü, hukuka aykırı başlatılan süreç içerisinde darbe suçlamasına maruz bırakılan kişilerin etkin pişmanlık adı altında ifade vermeye zorlandığı, tanıkların CMK'nın 48 ve 50. maddelerine aykırı biçimde hakları hatırlatılmaksızın ve yemin verdirilerek dinlenildikleri, soruşturma aşamasında şüpheli sıfatıyla alınan ifadelerinin CMK'nın 148. maddesine aykırı biçiminde elde edildiği, dolayısıyla bu beyanların hükme esas alınması imkânının bulunmadığı, tanık beyanları genel olarak somut bilgi ve görgüye dayanmadığı gibi söylentiden ve subjektif değerlendirmelerden ibaret olduğu, tanık ... ile sanık arasında husumet bulunduğu, bu husumetin mahkeme tarafından değerlendirilip tartışılmadığı ve somut itirazlarının görmezden gelindiği, tanığın beyanlarının hayal ürünü ve iftira niteliğinde olduğu, eşitlik ve hakkaniyete açıkça aykırı şekilde tanığın ikrar içeren beyanlarına karşı adli makamlarca özellikle korunduğu, tanıklar ... ve ...'ın beyanlarının istinabe yöntemiyle alındığı, çelişmeli yargı ilkesinin ve adil yargılama hakkının ihlal edildiği, beyanlarının hükme dayanak yapılmasının hukuka aykırı olduğu, mahkemece tanıkların duruşma esnasında verdikleri lehe ifadeler değil, soruşturma aşamasındaki ifadelerinin hükme dayanak yapıldığı, sanığın yargılama boyunca ısrarlı biçimde vurguladığı üzere ... 'nın evinde yapılan toplantılara katılmadığı, etkin pişmanlık kapsamında ifade veren tanık beyanlarında dahi sanığa isnat olunan suçlamaya yönelik somut bir ifadenin bulunmadığı, ifadelerin büyük çoğunluğunun şeklen dahi geçerliliğinin şüpheli olduğu, hükmün hukuka aykırı olarak toplanan delillere dayandığı, Bylock iletişim programına ilişkin delillerin elde ediliş şekli itibarıyla hukuka aykırı olduğunun tartışmasız olduğu, CMK'nın 230/1-b hükmüne aykırı olarak mahkemece delilin hukukiliğinin tartışılmadığı, Bylock verilerinin hükme esas alınmasında isabet bulunmadığı, CGNAT (HIS) verileri yasaya aykırı olarak temin edildiği için yasak delil kapsamında oldukları, zorlama bir yöntemle dayanak gösterilen MİT Kanunu'nun ilgili maddesi gereği Bylock programına ilişkin verilerin Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından bilinmeyen bir şekilde ele geçirildiği ve bu verilerin incelendikten sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, mahkeme kararı olmaksızın ve yetkisi bulunmayan bir kurum tarafından ele geçirilen verilerin mahkûmiyet kararına gerekçe olarak gösterilmesinin açıkça hukuka aykırı olduğu, hakkında Bylock tespiti yapılan kişi sayısının devamlı surette değiştiği, mahkemenin Bylock konusundaki kabulünün Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 24.04.2017 tarihli ve 2015/3-2017/3 sayılı kararında belirtilen unsurlar bakımından da hatalı olduğu, ayrıca Bylock'a ilişkin ham verilerin getirtilerek bilirkişi tarafından incelenmesi taleplerinin mahkemece reddedildiği ve eksik incelemeyle hüküm kurulduğu, sanığın Bylock uygulamasını kullanmadığı, Bylock programını kullandığı kesin olarak ispatlanmadığı hâlde hüküm kurulduğu, gerekçesiz biçimde alt sınırdan uzaklaşılarak ceza verildiği, Milli Güvenlik Kurulu, Bakanlar Kurulu ya da devlet idari teşkilatlarından herhangi birinin kararıyla bir grup veya yapının terör örgütü ilan edilmesinin mümkün olmadığı, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün varlığına ilişkin yüksek yargı tarafından verilip kesinleşmiş ve içtihat birliğine varılmış bir karar olmadığı gibi uluslararası camiada ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Terör Örgütü Olarak Tanımlanmış Örgütler Listesinde de FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü şeklinde bir terör örgütünün bulunmadığı, silah kullanma yetkisine sahip kamu görevlilerinin salt bir grup ya da yapıya maddi veya manevi bağlılığının o yapının silahlı gücü bulunduğu anlamına gelmeyeceği, sanığın üzerine atılı silahlı terör örgütü üyeliği suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı, dosya kapsamında sanığın FETÖ/PDY'ye üye olduğu iddiasına ilişkin hiçbir kanıt bulunmadığı, suçu kabul etmemekle birlikte mahkeme tarafından TCK'nın 30. maddesi yönünden yetersiz ve soyut değerlendirme dışında herhangi bir değerlendirme yapılmadığı, bu yönüyle de hükmün gerekçesiz ve hukuka aykırı olduğu, zira cemaat adı verilen yapılanmanın sanık tarafından silahlı terör örgütü olarak bilinmediğinin duruşmalar aşamasında ifade edildiği, yalnızca sanık değil devlet yönetiminin de bu yapılanmanın silahlı terör örgütü olduğunu 15.07.2016 tarihli askerî darbe girişimi ile anladığı, gerekçeli kararda zımnî biçimde örgütsel faaliyete gerekçe olarak gösterilen HSYK kararlarının, yargılamanın sanığın görevi sebebiyle gerçekleştirdiği fiiller yönünden yapıldığının kabulü niteliğini taşıdığı, bu hâliyle görevli mahkemenin yargılamayı yapan Daire değil Anayasa Mahkemesi olduğunun açık olduğu, bahse konu HSYK kararlarında sanığın başka üyelerin aksi yönünde de hukuki görüşe sahip olmasının, savunduğu hukuki düşüncelerinde siyasetteki değişikliğe uygun olarak değişiklik göstermemesinin, Anayasa ve yasalarla verilen görevleri yapmasının, yargı kısıntısı içinde bulunan eylemler gerçekleştirmesinin ve hukuki görüş belirtmesinin mahkemece terör örgütü üyeliğinin gerekçesi yapıldığı, aynı karara aynı yönde imza koyan kişilerden bir bölümü terör örgütü üyesi olarak suçlanırken, bir kısmının yüksek yargı üyesi yapıldığı ve hâlen görevine devam ettiği ancak mahkemenin bu hususa hiç değinmediği, soruşturma ve kovuşturma usullerine uyulmaması, suçüstü kavramı bulunmadığı hâlde tüm aşamalarda suçüstü varsayımıyla hareket edilmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin sanığın tutuklanmasıyla ilgili karara yönelik yapılan başvuruda suçüstü hâlinin bulunduğunun kabul edilemeyeceğine ilişkin değerlendirmelerle verdiği ihlal kararının görmezden gelinmesi, usule yönelik somut itirazlarının dikkate alınmaması, bunların gerekçesiz olarak reddedilmesi, mahkemenin hukuka aykırı biçimde teşekkül etmesi, reddi istenen hâkimin hükme katılması, bozma ilamına konu hususların gereği gibi yerine getirilmemesi, hâkimin reddine itirazın yetkisiz ve görevsiz merciye gönderilmesi, hâkimin somut gerekçelerle reddedilmesine karşın bu gerekçelerin mahkemece ve itiraz mercisince dikkate alınmaması, mahkemenin kanuna aykırı olarak kendini davaya bakmaya yetkili ve görevli görmesi, tabii hâkim ilkesine aykırı hareket edilmesi, hükmün gerekçeyi içermemesi, tanık beyanlarının eksik tartışılıp değerlendirilmesi, tanıkların aynı zamanda itirafçı sanık pozisyonunda bulunan ve hukuki menfaate sahip kişiler olması, yasal hakları hatırlatılmaksızın tanıkların beyanlarının alınması, hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen tanık beyanlarına dayanması, Bylock haberleşme uygulamasına ilişkin hukuka aykırı delillerin karar gerekçesinde ayrıca ve açıkça gösterilmemesi, hükmün Bylock haberleşme programına ilişkin hukuka aykırı delillere dayanması, BTK tarafından gönderilen CGNAT kayıtlarına ve diğer Bylock verilerine ilişkin bilirkişi incelemesi yaptırılmaması, Bylock haberleşme programına ilişkin olarak Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 2015/3-2017/3 sayılı kararında belirlenen esaslar yönünden delillerin hatalı şekilde değerlendirilmesi, savunma hakkının kısıtlanması, yargı kısıntısı kapsamındaki geçmişe yönelik HSYK kararlarının mahkûmiyet gerekçesi yapılması, TCK'nın 30. maddesi yönünden gerekçeli bir değerlendirme yapılmaması, alt sınırdan uzaklaşılarak ceza verilmesi, sanığın örgüt talimatları doğrultusunda gerçekleştirdiği hiçbir faaliyetinin ve örgütten aldığı hiçbir talimatın varlığının ispat edilememesi ve dolayısıyla örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girdiğini gösterebilecek delil bulunmaması, örgütün, kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğunu sanığın bildiğini ve bu suçları işlemek kast ve iradesiyle örgüte mensup olduğunu gösteren her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delilin bulunmaması nedenleriyle sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği,
Sanık temyizinde özetle; davanın Yargıtay 9. Ceza Dairesinde görülen davanın devamı niteliğinde olması nedeniyle Yargıtay 9. Ceza Dairesi kararının temyizi aşamasında belirttiği taleplerini aynen tekrar ettiği, davanın Yüce Divan sıfatı ile Anayasa Mahkemesinde görülmesi gerektiği, ilk gözaltına alınmasına yönelik işlem hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde yaptığı bireysel başvuruda AİHM tarafından olayda suçüstü hâli bulunmadığından ve hâkim ve savcılar hakkındaki soruşturmanın Anayasa ve kanunlarla tanınan güvencelere uygun olarak başlatılmadığından bahisle hak ihlali kararı verildiği, Yargıtay Ceza Genel Kurulunda görev yapan üyelerin bir kısmı ile aralarında husumet bulunduğu, zira Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 46. maddesi kapsamında hâkimlerin sorumluluğundan kaynaklı olarak Hazineye karşı açtığı ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinde derdest bulunan tazminat davasında Dairece resen yapılan ihbar ile isimleri tensip zaptında yazılı Yargıtay Ceza Genel Kurulu üyelerinin davaya taraf yapıldıkları, yargılama sırasında bu durumun dikkate alınması gerektiği, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bozma kararına Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından uyma yönünde karar verilmiş olmasına rağmen uyulmadığı, Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından yapılan yargılamanın kanuna aykırı olarak oluşturulan ve yönetilen heyet tarafından gerçekleştirildiği, oturumların kanuna uygun olarak Daire Başkanı tarafından yönetilen heyetçe yapılması hâlinde taraflı ve ön yargılı hareket eden, duruşmanın sevk ve idaresinde duygusal, fevri ve agresif davranışlarda bulunan heyet başkanı ile yargılama sırasında yaşadıkları sıkıntıların gerçekleşmeyeceği, Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılan yargılamaların yok hükmünde olduğu, dolayısıyla bu yargılamadaki duruşmalar sırasında dinlenen tanık beyanları dikkate alınarak karar verilemeyeceği, TCK'nın 314/2. maddesinin Anayasa'ya aykırılığını öne sürdükleri ancak bu iddiaları hakkında bir hüküm kurulmadığı, tanık ...'in ifadelerinin gerçeğe aykırı olduğu, ayrıca tanıkla aralarında husumet bulunduğu, tanık ...'ın talimatla dinlendiği, tanığa soru sorma imkânı tanınmadığı, etkin pişmanlıktan yararlanan tanığın ifadesinin aksine İstanbul'da vergi mahkemesinde hiç görev yapmadığı, tanıklar ..., ... ve ...'nin ifadelerinde 2010 yılındaki HSYK seçimlerinde cemaat adına hareket eden kişilerin kendisinin üyeliğine karşı çıktıklarını anlattıkları ancak mahkemenin bunu taktiksel bir tavır olarak değerlendirmek suretiyle hakkında mahkûmiyet hükmü tesis ettiği, heyetin bu tutumuyla bağımsız ve tarafsız bir yargı mercisi olmaktan ziyade olaya taraf olan ve öncesinde oluşturduğu karara gerekçe arayan bir tutum ve davranış sergilediği, Anayasa'ya göre HSYK kararlarına karşı yargı yolunun kapalı olduğu, buna rağmen kendisinin HSYK'da görev yaptığı dönemin eleştiri konusu yapılarak mahkûmiyet kararına gerekçe gösterildiği, 2014 yılındaki HSYK seçimlerinde bazı adayları desteklemesinin ya da desteklememesinin mahkûmiyet kararına gerekçe yapıldığı ancak 20. yüzyılda bir hukuk devletinde seçime giren adayların desteklenip desteklenmemesinin suç olarak değerlendirilmesini anlamanın mümkün olmadığı, dosyadaki çelişkili yazı ve belgelere rağmen Bylock kullanıcısı olduğunun kabul edildiği, taleplerine rağmen bilirkişi incelemesi yaptırılmadığı, Bylock üzerinden herhangi bir görüşme yaptığına veya mesaj attığına ya da aldığına ilişkin bir iddianın dahi bulunmadığı, yargılama giderleri hakkındaki hükmün hukuka aykırı olduğu, zira gözaltına alındığı sırada yanında bulunan IPAD üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde herhangi bir suç unsuruna rastlanılmamasına karşın bilirkişi masraflarının hukuka aykırı olarak kendisine yüklendiği,
Hususlarını beyan etmişlerdir.
VI) USULE İLİŞKİN İTİRAZLAR, RESEN İNCELENMESİ GEREKEN HUSUSLAR VE GENEL AÇIKLAMALAR:
1) SORUŞTURMA USULLERİ VE KOVUŞTURMA MERCİSİ:
a) Genel Olarak:
Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. Anayasa'nın 142. maddesinde, mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği öngörülmekle birlikte; yargı kollarında yer alan Yüksek Mahkemeler yönünden kanunilik esasının ötesinde bu mahkemelerin niteliklerine, üyelerin ne şekilde atanacağına ya da seçileceğine, görev ve yetkilerinin neler olduğuna dair konular doğrudan doğruya Anayasa'da hüküm altına alınmıştır.
Ülkemizdeki yargı kolları arasında yer alan adli yargı; diğer yargı kollarının (anayasa yargısı ve idari yargının) görevine girmeyen davaların çözümlendiği olağan ve genel yargı kolu olup teşkilât yapısı ilk derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay olmak üzere üç derecelidir.
Kamu görevinin etkin ve kesintisiz biçimde sürdürülmesi ve soruşturulmasında kamu yararı bulunmayan kimi iddialarla ilgili gereksiz işlem yapılmasının önüne geçilmesi amacıyla kamu görevlilerinin bağlı bulundukları yasalara göre özel soruşturma usulleri öngörülmüştür.
Hâkimlerin suç işlemeleri hâlinde cezai sorumluluklarının bulunduğu, çağdaş hukuk sistemlerinin ortak kabulüdür. Bir hâkimin göreviyle ilgili ya da kişisel bir suç işlemesi mümkün olup bu durumda kişinin hâkim olması nedeniyle işlediği suçun yaptırımsız kalması düşünülemez. Bu nedenledir ki, hukuk sistemimiz içinde hâkimlerin görevleriyle ilgili ya da kişisel nitelikte işledikleri ve suç oluşturan eylemlere ilişkin Anayasa, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu, 2575 sayılı Danıştay Kanunu ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu gibi kanunlarla kural olarak özel soruşturma ve kovuşturma usulleri ve mercileri öngörülmüştür.
Suçun görev sebebiyle işlendiğinin kabulü için, eylemin memuriyet işleriyle ilgili olması, diğer bir anlatımla suçu doğuran fiil ile görev arasında illiyet bağı bulunması, görevle bağlantılı olması ve görevin sağladığı imkânlardan faydalanılarak işlenmesi gerekir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.02.2004 tarihli ve 2004/2-10 Esas 2004/40 Karar sayılı kararında 'Görev sebebiyle işlenen suç kavramının, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçları ifade eder.' şeklinde kabul edilmiştir. Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre kamu görevlilerinin herhangi bir suç örgütüne üye veya yönetici olmaları kişisel suç niteliğindedir.
Özel soruşturma ve kovuşturma usulleri öngören düzenlemelerden; yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa'nın 83. maddesi, hâkim ve Cumhuriyet savcılarına ilişkin 2802 sayılı Kanun'un 94. maddesi, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine ilişkin 6087 sayılı Kanun'un 38. maddesi, 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesi ile diğer kamu görevlilerine ilişkin 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 2. maddesinde 'ağır cezalık suçüstü hâli' ortak bir kavram olarak kullanılmaktadır. Aynı kavram, suç tarihinden sonra 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesine 680 sayılı KHK ile eklenen ve 7072 sayılı Kanun'la aynen kabul edilerek kanunlaşan altıncı fıkrada da yer almaktadır.
5271 sayılı CMK'nın 'Tanımlar' başlıklı 2. maddesinin (j) bendinde de 'Suçüstü hâli'nin;
'1. İşlenmekte olan suçu,
2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu' ifade ettiği öngörülmüştür.
Belli bir suçun bulunması, failin yakalanmış olması ve failin suçu işlediği an ile yakalandığı an arasında uzun sürenin geçmemiş olması, suçüstü hâlidir.
Öte yandan, suçüstü hâlinin varlığı açısından hukukî düzenlemelerde açıkça bir zaman sınırı öngörülmediği göz önüne alındığında, bir zaman sınırlaması getirmek mümkün değildir. Bir olayın hangi ana kadar 'suçüstü' olarak nitelendirilebileceği, o olayın özelliklerine, işlenen suça, türüne, işlenme biçimine, icra ile yer ve zaman bakımından gerçekleşen illiyet bağına göre takdir edilmelidir.
Suçüstü hâli doktrinde, dar anlamda ve geniş anlamda suçüstü olmak üzere ikili ayrıma tabi tutulmuştur (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku, 5. Bası, Sevinç Matbaaası, Ankara, 1978, s. 692, 693). Konumuza ilişkin olarak, asıl suçüstü ya da dar anlamda suçüstü, CMK'nın 2. maddesinin (j) bendinde yer alan (1) numaralı alt bentteki 'işlenmekte olan suç'u ifade etmektedir.
b) Mütemadi Suçlarda Suçüstü Hâli:
Doktrinde genel kabul gören görüş; mütemadi suçlar suçüstü hâlinde işlenebilen suçlardır. Mütemadi suçlarda, temadi devam ettikçe suçüstü hâlinin devam ettiği, icra hareketlerinin tamamlanmasının gerekmediği, mütemadi suçu oluşturan icra hareketlerinin bir kısmında sanığın geniş anlamda yakalanmasının yeterli olduğu, kanuni düzenlemelerde bu konuda bir ayrıma gidilmediği ve suçüstü hâlinde temadinin sona ereceğine ilişkindir.
Türk Hukukundaki silahlı örgüt suçuna ve usul hukukuna ilişkin düzenlemelere ayrıca değinilecek olmakla birlikte, faile atılı mütemadi suçun niteliği, suçun işlenme şekli ve geniş anlamda yakalama şartlarının her olayda ayrı ayrı değerlendirilmesi koşuluyla, mütemadi suçlarda genel olarak failin o suça ilişkin devam eden icra hareketlerinin, bu hareketlerin meydana getirdiği hukuka aykırılığın devam ettiğinin, böylelikle o suçun işlenmekte olan bir suç olduğunun ve geniş anlamda yakalama sonucunda somut olayda dar anlamda suçüstü hâlinin var olabileceğinin kabulü gerekmektedir.
c) Terör Suçlarında Özel Soruşturma Usulleri:
Kamu görevlilerinin görev nedeniyle işledikleri suçlar bakımından haklarında doğrudan soruşturma yapılabilmesi, fiilin ağır ceza mahkemesinin görevine girmesi ve failin suçüstü hâlinde yakalanması terör suçları bakımından gerekli görülmemiştir.
Demokratik yaşama ciddi tehdit oluşturan terör suçlarının soruşturulması usulüne ilişkin uzun yıllardan beri yürürlükte olan özel düzenlemeler söz konusudur. Nitekim, 16.06.1983 tarih ve 2845 sayılı yasa ile kurulan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 'Görev' başlıklı ikinci bölümünün 'Devlet güvenlik mahkemelerinin görevleri' başlıklı 9. maddesi;
'Devlet Güvenlik Mahkemeleri aşağıdaki suçlarla ilgili davalara bakmakla görevlidir.
a) Türk Ceza Kanununun 125 ila 139 uncu maddelerinde; 146 ila 157 nci maddelerinde; 161, 168, 169, 171, 172, 174 üncü maddelerinde; 312 nci maddenin 2 nci fıkrasında; (...); 499 uncu maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar,
Yukarıda belli edilen suçları işleyenler ile bunların suçlarına iştirak edenler, sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılanırlar.
Ancak, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hali dahil Askeri Mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.'
Şeklindedir.
'Soruşturma usulü' başlıklı 10. maddesinde;
'...Bu Kanun kapsamına giren suçlar hakkında, suç görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılıklarınca doğrudan doğruya takibat yapılır.' hükmü yer almaktadır.
5271 sayılı CMK'nın 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile ilga edilen 250. maddesi;
'(1) Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç),
Dolayısıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür.
...
(3) Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile (…) askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.',
Aynı Kanun'un 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile ilga edilen 'Soruşturma' başlıklı 251. maddesi ise;
'(1) 250 nci madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet Başsavcılığınca 250 nci madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez....'
Şeklindedir.
'Görev ve yargı çevresinin belirlenmesi, soruşturma ve kovuşturma usulü' başlıklı 3713 sayılı Terörler Mücadele Kanunu'nun 10. maddesinin 21.02.2014 tarihli 6526 sayılı Kanun'un 19. maddeleriyle yürürlükten kaldırılmadan önceki hâli;
'Bu Kanun kapsamına giren suçlar dolayasıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayabilecek şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür. Bu mahkemelerin başkan ve üyeleri adlî yargı adalet komisyonunca, bu mahkemelerden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak;
a) Soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet başsavcılığınca başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
b) Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316'ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 01.11.1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26'ncı maddesi hükmü saklıdır' biçimindedir.
Mülga hükümlerin incelenmesinde de görülmektedir ki; silahlı terör örgütüne üye olma suçuyla ilgili olarak Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'la kural olarak, soruşturmanın genel hükümlere göre, bu kanun uyarınca kurulmuş mahkemelerde görev yapan Cumhuriyet savcıları tarafından yapılacağı kabul edilmektedir. Devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasından sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 250. maddesi ile de bu genel kural aynen korunmuştur.
05.07.2012 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesinin 3. fıkrasının (b) bendi ile TCK'nın 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316 maddelerinde yazılı olup 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesi uyarınca doğrudan terör suçu kabul edilen suçlar hakkında görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet Savcıları tarafından doğrudan soruşturma yapılacağı hüküm altına alınmış olup aynı Kanun maddesinin bendinde 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 26. maddesi hükmünü saklı tutmuştur.
Daha sonra 06.03.2014 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun'un 19. maddesi ile 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesi yürürlükten kaldırılmış ve aynı Kanun'un 15. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesine 'Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ıncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır.' hükmü 8. fıkra olarak eklenmiştir. Suç tarihinde bu hüküm yürürlüktedir.
Dolayısıyla suç tarihinde 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı terör suçları yönünden yapılacak soruşturmalarda görev ya da kişisel suç olup olmadığına bakılmaksızın Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve HSK üyelerine yönelik kendi özel kanunlarına ilişkin özel bir koruma öngörülmemiştir.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5235 sayılı Kanun'un 'Ağır ceza mahkemesinin görevi' başlıklı 12. maddesinde ağır ceza mahkemesinin görevine giren davaların istisnası olarak yer verilen 'Anayasa mahkemesi Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler askeri mahkemelerin görevine giren hükümler ile çocuklara özgü kovuşturma hükümleri saklıdır.' şeklindeki hüküm de kovuşturma aşamasında görevli mahkemenin belirlenmesine ilişkin olup soruşturmanın usulüne ilişkin düzenleme içermemektedir.
Bu bağlamda ele alınması gereken ve 2575 ile 2797 sayılı Kanun'ların yürürlük tarihinden sonra, somut olayımızda suç tarihinden önce 06.03.2014 tarihli ve 28933 sayılı mükerrer Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 15. maddesiyle, 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesine eklenen sekizinci fıkrada 'Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır.' hükmüne ilişkin düzenlemede, aralarında silahlı örgüt suçunun da sayıldığı bazı suçların vahameti ve bu suçlarla korunan hukuki değer dikkate alınarak 2937 sayılı Kanun'da sayılan kişilere yönelik istisna haricinde, bu suçların soruşturmasının genel hükümlere göre yürütüleceği açıkça hüküm altına alınmıştır. Buna göre Yargıtay Kanunu'nun 46. maddesinin 6. fıkrasında belirtilen kişisel suç ağır cezalık olmasa ve fail suçüstü hâlinde yakalanmasa dahi, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrası gereğince doğrudan soruşturulabilecektir. Dolayısıyla TCK'nın 314. maddesinde yazılı silahlı terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle genel hükümlere göre soruşturma yapabilmek için suçüstü hâlinin bulunmasına gerek yoktur.
Ayrıca, 15.07.2016 tarihinde ülke genelinde başlayan ve 19.07.2016'e kadar devam eden hükûmeti devirmeye ve Anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs edilmesi sebebiyle ve demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla ilan edilen olağanüstü hâlin varlığı, ülkede terör saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşen 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün ulusal güvenlik üzerinde oluşturduğu tehdit ve tehlikenin boyutu, darbe teşebbüsünde bulunan terör örgütünün tüm unsurlarıyla ve süratle bertaraf edilmesi amacıyla yapılan işlemlerin uygulanabilmesi ve demokrasinin korunarak hukuk devleti ilkesine bağlılığın sağlanması için ihtiyaç duyulan süre darbenin yapıldığı günle sınırlı olmamıştır. Mevcut iktidar tarafından Anayasal düzeni korumakla görevli kolluk güçleri ile soruşturma ve yargılama organları üzerindeki terör örgütünün kontrolünün boyutu bilinmediğinden zira üst düzey yöneticilerin en yakınındaki görevlilerin örgüt mensubu olduğunun anlaşıldığı ortamda, çağrı üzerine halkın günlerce meydanlarda demokrasi nöbeti tutarak güvenliğin sağlanmaya çalışıldığı bir süreçte; 15.07.2016 tarihinde başlayan ve sonrasında da devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sürecinde sanığın yakalanıp gözaltına alındığı ve tutuklandığı hususları dikkate alındığında; sanığa isnat edilen suça ilişkin suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma ve kovuşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğu kabul edilemeyecektir.
d) Hâkim ve Savcılar Sınıfı:
Hâkim ve savcılarla ilgili olarak 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun 82 ve müteakip maddelerine göre 'görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçlardan dolayı' soruşturma yapılması izne bağlanmış, aynı Yasa'nın 90. maddesi gereğince birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcılar için Yargıtayın ilgili ceza dairesi, birinci sınıfa ayrılmayan hâkim ve savcılar için de bağlı bulundukları yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesi kovuşturma mercisi olarak belirlenmiştir. Hâkim ve savcıların kişisel suçları ile ilgili soruşturma, görev yerlerine en yakın Ağır Ceza Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılır. Bu suçlar yönünden kovuşturma mercisi aynı yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesidir. (2802 sayılı Kanun'un 93. maddesi). Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlinde ise soruşturma genel hükümlere göre bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından yapılacaktır. (Aynı Yasa'nın 94. maddesi) Hâkim ve savcıların görev suçları yanında görev sırasında işledikleri suçlar yönünden de özel soruşturma usulü benimsenmiştir. Ancak bu kuralın iki istisnası bulunmaktadır: ağır cezalık suçüstü hâli ve Türk Ceza Kanunu'nun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316. maddelerinde yer alan suçların işlendiği iddiasıyla yapılan soruşturmalardır. (CMK'nın 161/8. maddesi)
Görev suçlarında soruşturma sırasında alınması gerekli koruma tedbirleri bakımından 2802 sayılı Yasa'nın 85. maddesinde 'Soruşturma sırasındaki tutuklama istemleri, son soruşturma açılmasına karar vermeye yetkili merci tarafından incelenir ve karara bağlanır.' şeklinde açık biçimde düzenlenmiş iken, şahsi suçlar yönünden özel bir hüküm bulunmadığından kanun koyucu burada genel kuraldan ayrılmamış olup bu hâlde soruşturma yapan Cumhuriyet Başsavcılığının yargı çevresindeki sulh ceza hâkimleri yetkili olacaktır.
e) Yargıtay Başkanı ve Üyeleri:
Hukuk devletinin en önemli unsurlarından birini kanuni hâkim güvencesi oluşturmaktadır. Bu ilke Anayasal bir hak olarak korunmuş olup Anayasa'nın 37. maddesinde 'Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz' şeklinde ifade edilmiştir.
Yargıtay, adli yargı içerisinde Anayasal boyutta bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olarak düzenlenmiş olup adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı mercisine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercisidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmakla görevli kılınmıştır. Yargıtay Başkan ve Üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili ve özel kanunlarında belirtilen kimseler aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına ve kişisel suçlarına ait ceza davalarına ve kanunlarda gösterilen diğer davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmak bu görevler kapsamındadır.
Bilindiği üzere, 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün savuşturulmasından hemen sonra Milli Güvenlik Kurulu 20.07.2016 tarihinde yaptığı toplantıda 'demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla' hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunmayı kararlaştırmıştır. Bunun üzerine, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20.07.2016 tarihinde, ülke genelinde 21.07.2016 Perşembe günü saat 01.00'den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21.07.2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Olağanüstü hâl ilan edilmesine ilişkin karar, aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti 21.07.2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'ne; Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine ise Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'ye (MSHUS) ilişkin derogasyon (askıya alma/yükümlülük azaltma) beyanında bulunmuştur. Olağanüstü hâlin uzatılmasına ilişkin kararlar da Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine bildirilmiştir.
Olağanüstü hâl, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 05.10.2016, 03.01.2017 ve 17.04.2017 tarihlerinde alınan kararlarla üçer ay daha uzatılmıştır.
Olağanüstü hâl döneminde çıkarılan KHK'lar ile bazı yasalarda değişiklikler yapılmıştır.
2797 sayılı Kanun'un; Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı yapılacak inceleme, soruşturma ve kovuşturma usullerini düzenleyen 46. maddesi suç tarihi itibarıyla;
'Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık Kurulunun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir.
Birinci Başkanlık Kurulu kendisine intikal eden veya ettirilen ihbar ve şikayetleri inceleyerek soruşturma açılmasını gerektirir nitelikte gördüğü takdirde, ilk soruşturma yapılması için ceza dairesi başkanlarından birini görevlendirir. Aksi takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verir. Bu karar kesindir.
Soruşturma ile görevlendirilen başkan, soruşturmayı ikmal ettikten sonra evrakı Birinci Başkanlık Kuruluna gönderir.
Soruşturmayı yapan ceza dairesi başkanı sorgu hakiminin yetkisini haiz olup Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk soruşturmaya ait hükümlerini uygular. Vereceği tutuklama ve tutuklamanın kaldırılması veya kefaletle salıvermeye ait kararları Birinci Başkanlık Kurulunun onaması ile tekemmül eder.
Birinci Başkanlık Kurulu, incelediği evrakı eksik bulursa soruşturmayı yapan başkana tamamlattırır. Son soruşturmanın açılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına, aksi halde son soruşturmanın açılmasına karar verir ve görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda Yargıtay Ceza Genel Kuruluna tevdi olunmak üzere dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Evrakın işlemden kaldırılmasına dair verilen kararlar kesindir.
Sanık, Ceza Genel Kurulunca verilen kararın tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde yeniden incelenmesini isteyebilir.' şeklinde düzenlenmişken, bu maddenin beşinci fıkrasında 680 sayılı KHK'nın 5. maddesiyle değişiklik yapılarak bu kişilerin kişisel suçlarında kovuşturma makamı 'Yargıtay Ceza Genel Kurulu' yerine 'Yargıtay ilgili ceza dairesi' olarak yeniden belirlenmiş ve maddenin altıncı fıkrası da yürürlükten kaldırılmıştır. Bu değişiklik 7072 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Son olarak, 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesinin yürürlükten kaldırılan altıncı fıkrası bu kez 690 sayılı KHK'nın 2. maddesiyle yeniden düzenlenmiş ve bu fıkra;
'Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.' biçiminde son hâlini almış ve bu düzenleme de 7072 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Söz konusu değişikliklerle birlikte, 2797 sayılı Kanun'un 'Dairelerin Görevleri' başlıklı 14. maddesinde yine 680 sayılı KHK'nın 3. maddesiyle yapılan ve 7072 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşan değişiklik sonucunda bu maddeye 'Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalarda, iş yoğunluğunun zorunlu kılması halinde Birinci Başkanlık Kurulu bir veya birden fazla daireyi sadece bu işlere bakmak amacıyla görevlendirebilir. Bu durumda, görevlendirilen dairenin bakmakta olduğu işler, bir sonraki takvim yılı beklenmeksizin Birinci Başkanlık Kurulu tarafından başka dairelere verilebilir.' biçiminde (f) bendi eklenmiştir.
2797 sayılı Kanun'un 14 ve 46. maddelerinde yapılan değişiklikler üzerine toplanan Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca öncelikle 11.07.2017 tarih ve 245 sayı ile; söz konusu düzenlemelere yer verildikten sonra 'kovuşturma işlemlerini yürütmek üzere Yargıtay 9. Ceza Dairesinin görevlendirilmesine' karar verilmiş ve bu karar 18.07.2017 tarihli ve 30127 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Gelinen aşamada, suç tarihi itibarıyla Yargıtayın ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılayacağı kişilerin, şahsi suçları bakımından kovuşturma makamı Yargıtay Ceza Genel Kurulu iken, sonradan olağanüstü hâl döneminde yürürlüğe konulan 680 sayılı KHK ile bu makamın Yargıtay ilgili ceza dairesi olarak değiştirilmesinin ve yargılamanın bu doğrultuda Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasının tabii hâkim ilkesi bağlamında incelenmesi gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.10.2018 tarihli ve 389-420 sayılı kararında; Yargıtay Daireleri arasındaki görev ilişkisinin, adli yargı ilk derece mahkemeleri arasında var olan ve kamu düzenine ilişkin bulunan görev ilişkisi niteliğinde olmayıp 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 6545 sayılı Kanun'la değişik 14. maddesinde yer alan 'hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi aralarında iş bölümü esasına göre çalışır' şeklindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere idari nitelikte iş bölümü ilişkisi olduğu, ancak kamu düzenine ilişkin görev ve bu husustaki uyuşmazlığın değerlendirilmesi açısından ilk derece yargılamasına konu dosyayı ele alan ve davaların birleştirilmesi hususunda farklı görüş bildiren Özel Dairelerin birbirinden farklı mahkemeler değil, istisnai hâllerde ilk derece yargılaması yapan 'Yargıtay', dolayısıyla tek mahkeme olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Terör suçlarına ilişkin davalara yönelik kanun yolu incelemeleri Yargıtay 16. Ceza Dairesince yapılmakta iken, bu suçlardan kaynaklanan davalardaki artış, bu artışın Yargıtayın tali ve istisnai görevi olan ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapma görevine de yansıması ve bu nedenle oluşan ciddi iş yoğunluğu, beraberinde daireler arasında bu hususta da iş bölümü yapılması sonucunu doğurmuştur. Bu bağlamda 2797 sayılı Kanun'da ve diğer özel kanunlarda sayılan kişilerin kişisel suçlarında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapılması hususunda Yargıtay 9. Ceza Dairesi görevlendirilmiş, Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanınca hazırlanan Çalışma Yönergesi'ne göre ise iş yoğunluğu nedeniyle Dairede birden fazla heyet oluşturularak çalışma usulüne gidilmiştir.
Suç tarihinden önce ve sonrasında da 2018 yılının Eylül ayına kadar Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise 2797 sayılı Kanun'da ve Yargıtay İç Yönetmeliği'nde düzenlenen çalışma usulleri gereğince, değişken üyelerle haftada ancak bir kez toplanabilen ve zamanaşımı yakın, tutuklu iş niteliğinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının mahiyeti ve infaza dair olası hukuki sonuçları vb. nedenlerle önceliği bulunan dosyaların yoğun olarak görüşüldüğü bir karar organı olarak faaliyet göstermekteydi. Söz gelimi, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen sayısal verilere göre; 2017 yılında özetle 271'i itiraz, 877'si direnme olmak üzere esasa kaydedilen toplam 1148 dosyanın toplam 524'ü karara bağlanmış, karara bağlanan dosya sayısı 2018 yılında da 698 olarak ortaya çıkmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunda suç ayrımı yapılmaksızın tüm dairelerden gelen dosyaların karara bağlanmasına, derdest dosyaların çokluğu ve niteliğine, çalışma usulleri gereği önceden değişken tek heyet, sonradan ise sabit tek heyet hâlinde ve haftada en fazla 1-2 gün toplanabilmesine karşın, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin bir uzmanlık mahkemesi biçiminde faaliyet göstermesi, bu Dairenin dahi yargılamaların makul sürede tamamlanabilmesi için haftanın bir çok günü ve birden fazla heyetle toplanarak yargılama yapıyor olması, mevcut çalışma prensipleri ve suç tarihinden sonra ortaya çıkıp belirginleşen iş yoğunluğu da dikkate alındığında, kişisel suçları nedeniyle Yargıtayda yargılanacak kişilerin kovuşturma makamının Yargıtay Ceza Kurulu olarak belirlenmesi, bu Kurulun önceden istisnai görevi olarak öngörülen yargılama yapma yetkisini asli görevi hâline getireceği, bu nedenle hem derdest dosyaların hem de kovuşturma yapılmak üzere gelen dosyaların adil yargılanma hakkına uygun olarak makul sürede tamamlanmasının imkânsızlaşacağı, dolayısıyla kovuşturma yapma yetkisinin Yargıtay ilgili ceza dairesine devredilmesine dair düzenlemenin, salt Yargıtay Ceza Genel Kurulunca bu görevin yerine getirilmesindeki zorluk yerine adil yargılanma hakkının sağlanması ve davaların makul süre içinde sonuçlandırma gibi evrensel hukuk ilke ve kuralları açısından uluslararası üst normlardan kaynaklanan zorunluluğun gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu değişiklik üzerine kovuşturmanın Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılmasının usul ve kanuna uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
23.06.2021 tarih ve 31520 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak 01.07.2021 tarihinde yürürlüğe giren Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 22.06.2021 tarih ve 196 sayılı kararının;
I bendinin 2. ve 3. maddeleri;
'...2) 28.01.2020 tarih ve 31022 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 23.01.2020 tarih, 2020/1 sayılı kararıyla 9. Ceza Dairesine bırakılan ve hâlihazırda dairede yargılaması devam eden ilk derece dosyalarına 9. Ceza Dairesinde bakılmasına devam edilmesine,
3) 28.01.2020 tarih ve 31022 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 23.01.2020 tarih, 2020/1 sayılı kararıyla ilk derece yargılama görevi 9. Ceza Dairesine verilen “Yargıtay 16. Ceza Dairesinin görev alanına giren ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakılması gereken işler”e 01.07.2021 tarihi itibariyle 16. Ceza Dairesi tarafından bakılmasına,
NOT: Daha önce 9. Ceza Dairesince ilk derece yargılaması olarak bakılmış dosyalardan kanun yolu incelemesinden dönenlere de 16. Ceza Dairesi tarafından bakılacaktır.'
İ bendi;
'İ) 3713 sayılı Kanunun 4. maddesinde sayılan ve terör amacı ile işlenen suçlara ilişkin işlerin temyiz incelemesi ve ilk derece yargılamalarının suç tiplerine göre ilgili Dairelerince yapılmasına,'
II/1-a maddesi;
'Yargıtay 16. Ceza Dairesi numarasının Yargıtay 3. Ceza Dairesi olarak değiştirilmesine' şeklinde düzenlenmiştir.
Bu nedenle; dava konusu olayda sanığa atılı suç nedeniyle yargılamanın Yargıtay 9. Ceza Dairesinde, bozma sonrası yargılamanın da Yargıtay 3. Ceza Dairesince yapılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır.
f) Danıştay Başkanı ve Üyeleri:
Danıştay üyelerinin hukukî durumları 2575 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un 3. maddesinde Danıştay Başkanı, Danıştay Başsavcısı, Danıştay başkanvekili, daire başkanları ile üyelerin 'Danıştay Meslek Mensupları'nı ifade ettiği, 4. maddesinde de bu görevlilerin yüksek mahkeme hâkimleri olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kanunların kendilerine sağladığı teminat altında görev yapacakları belirtilmiştir.
2575 sayılı Kanun'un 'Soruşturma' başlıklı 76. maddesi;
'1-Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işlemiş bulundukları suçlardan dolayı, Danıştay Başkanının seçeceği bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından ilk soruşturma yapılır.
2-Danıştay Başkanı hakkında soruşturma, kendisinin katılmayacağı Başkanlık Kurulunca seçilecek bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından yürütülür.
3-Kurul, soruşturma sonunda düzenleyeceği fezlekeyi ve buna ilişkin evrakı Danıştay Başkanına, soruşturma Danıştay Başkanı hakkında ise fezlekeyi ve evrakı başkanvekiline verir. Bu husustaki dosya Danıştay Başkanı veya vekili tarafından gerekli karar verilmek üzere İdari İşler Kurulu Başkanlığına tevdi edilir. Bu Kurulun vereceği kararlar sanığa ve varsa şikayetçiye tebliğ olunur.
4-Yargılamanın men'i kararı kendiliğinden ve son soruşturmanın açılmasına dair kararlar itiraz üzerine İdari İşler Kurulu Başkan ve üyelerinin katılmayacağı Danıştay Genel Kurulunda incelenir.
5-Danıştay Genel Kurulunun bu toplantılarında yeter sayı en az otuzbirdir. Toplantıda hazır bulunanlar çift sayıda ise en kıdemsiz üye toplantıya katılmaz.' ,
Aynı Kanun'un 'Soruşturma dosyasının yargı yerlerine gönderilmesi' başlıklı 79. maddesi;
'76 ncı madde gereğince verilen son soruşturmanın açılmasına dair kararlar üst kurulca onanmak veya itiraz olunmamak suretiyle kesinleştikten sonra, soruşturma dosyası, gereği yapılmak üzere Danıştay Başkanı veya vekili tarafından Cumhuriyet Başsavcısına gönderilir.',
Aynı Kanun'un 'Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun uygulanacağı haller' başlıklı 81. maddesi;
'...belirtilen bu maddelere göre yapılacak soruşturmalarla verilecek kararlarda, bu Kanun'da hüküm bulunmayan hallerde, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun soruşturmaya ilişkin hükümleri uygulanır.
2. Soruşturma kurulları sorgu hakiminin yetkilerini haizdir.'
Şeklinde düzenlenmiştir.
'Şahsi suçların kovuşturma usulü' başlıklı 82. maddesinin birinci fıkrasında ise Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin şahsi suçlarının takibinde Yargıtay Başkanı, Cumhuriyet Başsavcısı ve üyelerinin şahsi suçlarının takibiyle ilgili hükümlerin uygulanacağı öngörülmüştür.
Söz konusu hukuki düzenlemeler ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde;
Danıştay üyelerine atılı kişisel suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da 'ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli' kapsamında işlenmesi durumunda, soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 2797 sayılı Kanun'da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
g) Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Seçimle Gelen Üyeleri:
Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerinin hukukî durumları 6087 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un 'Haklarındaki Soruşturma ve Kovuşturmalar' başlıklı beşinci kısmında yer alan 'Üyelerin Hukuki Durumları' başlıklı birinci bölümünde düzenlenen 34. maddesi uyarınca, Kurulun seçimle gelen üyelerinir görevleri süresince Yargıtay daire başkanı için ilgili mevzuatta öngörülen tüm malî ve sosyal haklardan yararlanacakları hüküm altına alınmıştır.
Yine, 6087 sayılı Kanun'un Beşinci Kısmında yer alan 'Üyeler Hakkındaki Soruşturma ve Kovuşturmalar' başlıklı İkinci Bölümde, üyeler hakkında disiplin ve adli yönden yürütülecek soruşturma ve kovuşturma işlemlerine dair düzenlemelere yer verilmiştir.
6087 sayılı Kanun'un 'Üyelerin adli suçlarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturma usulü' başlıklı 38. maddesi;
'(1)(Değişik: 18/6/2014-6545/100 md.) Kurulun seçimle gelen üyelerinin görevleriyle ilgili suçları ile kişisel suçları hakkındaki soruşturma ve kovuşturma izni işlemleri Genel Kurul tarafından, kovuşturma açılması kararı ve kovuşturma mercilerinin belirlenmesi ise gösterilen yetkili merciler tarafından bu Kanun hükümleri uyarınca yapılır.
(2) Kurulun seçimle gelen üyeleri hakkında yapılan ihbar ve şikâyetlerde Başkan, işi Genel Kurula götürmeden önce daire başkanlarından birine ön inceleme yaptırabilir. Görevlendirilen bu daire başkanı, incelemesini yaptıktan sonra, durumu bir raporla Başkana bildirir.
(3) Başkan suç ihbar veya şikâyetini doğrudan ya da inceleme yaptırdıktan sonra Genel Kurula sunar. Yapılan görüşme sonucunda; soruşturma açılmasına yer olmadığına ya da soruşturma açılmasına karar verilir. Soruşturma açılmasına karar verilmesi hâlinde, Genel Kurul tarafından soruşturma yapmak üzere gizli oyla bir üye seçilir.
(4) Soruşturma için seçilen üye, 5271 sayılı Kanuna göre işlem yapar ve kanunların Cumhuriyet savcısına tanıdığı bütün yetkileri kullanır. Soruşturma sırasında hâkim kararı alınması gereken hususlarda ilgililer hakkında isnat edilen suçun niteliğine göre belirlenmiş bulunan kovuşturma mercilerine başvurur.
(5) Soruşturmayı yürüten üye, soruşturmayı tamamladıktan sonra kovuşturma açılmasına yer olup olmadığı hakkındaki kanaatini belirten bir rapor hazırlayarak, rapor ve eklerini Genel Kurula sunulmak üzere Başkana verir.
(6) Genel Kurul, dosyayı inceledikten ve varsa eksiklikleri tamamlattıktan sonra, kovuşturma yapılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına karar verir; aksi hâlde kovuşturma yapılmasına izin verir.
(7) Kovuşturma yapılmasına ilişkin verilen iznin kesinleşmesi üzerine dosya;
a) Görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesine,
b) Kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesine,
kamu davası açılmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
(8) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iddianamesini düzenleyerek evrakı, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmak üzere Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda ise Yargıtay ilgili ceza dairesine gönderir.
(9) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür ve durum hemen Kurula bildirilir. Soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezleke ile birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Başsavcılık tarafından yerine getirilecek müteakip iş ve işlemlerde 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46 ncı maddesinin altıncı fıkrası hükümleri uygulanır. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesince, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır....'
Biçiminde son hâlini almıştır.
Söz konusu hukuki düzenlemeler ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar incelendiğinde;
Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine atılı suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da 'ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli' kapsamında işlenmesi durumunda, görev suçu ya da kişisel suç olup olmadığının önemi bulunmamaktadır. Bu hâlde soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 6087 sayılı Kanun'da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
ğ) AİHM Kararı Işığında Suçüstü Hâlinin Uygulanmaması Durumunda Uygulanacak Usul Hükümleri:
Suçun işlendiği tarihte yüksek yargı mensubu olarak görev yapan sanığın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin suçüstü hâline ve mütemadi suça ilişkin kararı doğrultusunda, örgüt üyeliği eylemini suçüstü koşulları altında gerçekleştirmediğinin kabulü hâlinde hakkında uygulanacak hükümlerin değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
Kişisel suçlar bakımından 2802 sayılı Hâkimler Savcılar Kanunu'nda olduğu gibi Yargıtay Kanunu, Danıştay Kanunu ile Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun'da özel düzenlemelere yer verilmiştir. Sanık, anılan kanunlar gereğince yukarıda açıklandığı üzere özel soruşturma usulüne tabidir. Suç işlediği şüphesinin Yargıtay veya Danıştay Birinci Başkanlık Kurulu tarafından öğrenilmesi hâlinde bu işin ön incelemesini yapmak üzere ilgiliden daha kıdemli bir üye veya başkan görevlendirilerek gerekli soruşturmanın yapılacağı, soruşturma sonrasında adli veya idari yönden bir suç işlendiği kanaatine varılması hâlinde düzenlenecek raporların Birinci Başkanlık Kuruluna sunulacağı, Başkanlık Kurulunca düzenlenecek talepnameyle ilgili hakkında dava açılacağı anlaşılmakta ise de sanığın mensup olduğu iddia edilen terör örgütünün Anayasal düzene yönelik darbe girişimi sonrasında açığa alınan ve hakkında disiplin soruşturması başlatılan sanık istifaya davet edilmiş, bu daveti kabul etmemesi üzerine görevine son verilmek suretiyle disiplin suçu bakımından en ağır yaptırım uygulanmıştır. Bu arada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma yürütülüp sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğince de tutuklandığı anlaşılmaktadır. Yargılamada gelinen bu aşamada yukarıda izah edilen özel soruşturma hükümlerinin uygulanmamasının, yargılamanın durması için bir neden teşkil edip etmeyeceği değerlendirildiğinde; usule ilişkin hakkın özüne dokunan ihlal gerçekleşmediği takdirde kovuşturma aşamasından soruşturma aşamasına dönülemeyeceği ilkesi gözetilip diğer taraftan ilgili mevzuata göre en ağır yaptırım gerektiren fiili işlemiş olması nedeniyle görevden sürekli şekilde uzaklaştırılmış bulunan sanık hakkında tekrar soruşturma izninin verilmesini talep etmenin yargılamayı uzatacağı ve yasanın kamu görevlileri hakkında özel soruşturma usulü konulmasındaki amacına hizmet etmeyeceği açık olup bu nedenle yargılamanın durdurulmasına gerek görülmemiştir.
2) SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ SUÇUNUN HUKUKİ NİTELENDİRİLMESİ:
Yargıtayın yerleşik uygulaması ve öğretideki ağırlıklı görüşlere göre örgüt kurma, yönetme ve üyelik suçları;
a) Genel Olarak:
Yapılanma biçimi ne olursa olsun kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla oluşturulmuş örgütlere suç örgütü denmektedir.
Örgüt kurma ve yönetme suçunda genel hükümlerden ayrı olarak kanun koyucu hazırlık hareketlerini suç sayarak kamu düzeninin ve güvenliğinin korunmasını sağlamak amacıyla bağımsız bir suç düzenlemesi yapmıştır. Bu suç somut tehlike suçudur.
Düzenleme ile amaç suçtan bağımsız olarak, hazırlık hareketlerini cezalandıran bir suç tipine yer verilmiştir.
Devletin şahsiyetine karşı cürümlere müteveccih çok kişinin iradesinin birleşmesinin doğuracağı ağır tehlikeyi ve ciddi bir suçun işlenmesi ihtimalinin muhakkaklığını göz önünde bulundurarak bu kolektif suç tehlikesini müstakil suç olarak cezalandırmış ve icra hareketlerine geçilmeden bir fiilin cezalandırılmayacağı prensibinden ayrılmıştır.
Devletin şahsiyetine karşı suçların çoğu teşebbüs suçudur, teşebbüs dahi tamamlanmış suç gibi kabul edildiğinden, zaten tehlike suçudur; bu bakımdan hazırlık hareketlerinin cezalandırılması 'tehlike tehlikesinin cezalandırılması' şeklinde kabul edilmektedir. (Manzini, 1950, 606, atfen, Özek, ege. s. 348)
b) Örgüt kurma:
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir yapının, ast-üst ilişkisinin, emir-komuta zincirinin hâkim olduğu yapılanmayı ifade eder. Böylece örgüt, mensupları üzerinde hakimiyet tesis eden bir güç kaynağı mahiyetini kazanmaktadır. Bu bağlamda bir organize güç aracından, organize güç enstrümanından söz edilebilir.
Suç örgütünün varlığından söz edebilmek için belli bir amaç, maksat etrafındaki bir fiili birleşme yeterlidir. Bu örgütler mahiyetleri itibariyle devamlılık arz ederler. Bu itibarla belli bir suçu işlemek için bir araya gelme hâlinde bir suç örgütünün varlığından bahsedilemez.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, somut bir tehlike suçu olduğu için oluşturulan örgütün üye sayısı ve malzeme donanımı itibariyle güdülen amaçları gerçekleştirme açısından somut bir tehlike arzedip arzetmediği hâkim tarafından yapılacak değerlendirmeyle belirlenecektir. Somut zarar tehlikesini oluşturmaya uygunluk için 'amacı gerçekleştirmeye yeterli üye'nin, 'hiyerarşik örgüt yapısı'nın, 'şiddete dayanan eylem programı'nın varlığını aramak gerekir.
Örgütün silahlı olup olmaması ve sahip olunan silahların cins, nitelik ve miktarı somut tehlikenin belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Örgütün, silahlı örgüt vasfını kazanması için mensuplarının silah sahibi olmaları gerekmez. Silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının olması gerekli ve yeterlidir.
c) Örgüt yönetme:
Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda iş bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda ve icrasında harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.
Örgüt yönetme, örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.
Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
d) Örgüt üyeliği:
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği; örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemedeki ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.
Bu ilkeler ışığında iç hukukumuzdaki düzenlemelere göz atıldığında;
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesinde terörü; 'Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.' aynı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu; 'Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi...' şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
TCK'nın 314. maddesi bakımından bir oluşumun veya yapılanmanın, silahlı terör örgütü sayılabilmesi için;
Yöntem: Terör örgütü, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle hareket eden bir örgüt tipidir.
Amaç-Saik: Silahlı terör örgütü, siyasi maksatla faaliyet gösteren örgütleri ifade eder. Bu bakımdan 3713 sayılı Kanun'un birinci maddesinde sayılan amaca yönelik ve Devletin Anayasal düzenine veya güvenliğine karşı bir suç işlemek amacıyla faaliyet gösterir.
Elverişlilik: Silahlı terör örgütünün, TCK'nın İkinci Kitabının Dördüncü Kısmının Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçları amaç suç olarak işlemek üzere kurulmuş ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da bu silahları kullanabilme imkânına sahip bulunması gerekir. Amaca matuf kavramı ise silahlı terör örgütünün yapısının, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olmasını ifade eder.
Araç-gereç: Örgüt mensuplarının tamamı olmasa bile bir kısmının silahlı olması silahlı terör örgütünün oluşması için yeterlidir. Örgüt, bu silahları gerektiğinde kullanma imkânına sahip ise silahlı olduğu kabul edilmelidir. Silahlı terör örgütünün elinde bulunan silahın devlete ait olması ya da bu silahların hukuka aykırı yollardan elde edilmesi bu suçun oluşması açısından önem taşımaz.
Türk halkı 40 yılı aşkın süredir etnik, ideolojik veya dini temellere dayalı çeşitli terör örgütleri tarafından yapılan saldırılara muhatap olmuş, binlerce insan hayatını kaybetmiş veya ağır şekilde yaralanmıştır. İnsanların refahı için harcanması gereken parasal kayıp hesap edilemeyecek boyuttadır. Örgütün baskısı yüzünden bazı insanlar en temel hak ve özgürlüklerini kullanamaz hâle gelmiş, yaşadıkları yerleri terk etmek ya da örgütün talimatları doğrultusunda hareket etmek zorunda kalmışlardır. Devlet, bu tehdidin devam ettiği zamanlarda dahi insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeleri imzalayarak kişisel hak ve özgürlükleri korumak iradesini ortaya koymuştur. Nitekim bu sözleşmelerdeki hakların, hiyerarşik olarak kanunlar üstü biçimde uygulanacağına dair Anayasal hüküm kabul edilmiş olması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisinin tanınması bu iradenin somut örneklerinden birisidir. 1991 yılında yürürlüğe giren Terörle Mücadele Kanunu'nda 29 kez genel olarak özgürlükleri genişletme yönünde değişiklik yapılmıştır. Amaç suçlar bakımından tehlikelilik hâlinin somutlaşıp yakınlaşması durumunda halkta oluşan güvenlik kaygısının artmasına paralel kısıtlayıcı tedbirlere başvurulduğu görülmekle birlikte kişilerin barış ve güven içinde yaşama hakkına yönelik tehdidin azaldığı dönemlerde özgürlükleri genişleten düzenlemeler hız kazanmıştır.
Terörle Mücadele Kanunu'nun terör örgütlerini tanımlayan 7/1. maddesinde 29.06.2006 tarihinde 5532 sayılı Kanun'un 5. maddesiyle yapılan değişiklik sonrası oluşan hukuki durumun değerlendirilmesinde fayda görülmektedir. İlgili maddenin önceki hâli 'Madde 7- “3 ve 4 üncü maddelerle Türk Ceza Kanununun 168. 169, 171, 313, 314 ve 315 inci maddeleri hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu Kanunun 1 inci maddesinin kapsamına giren örgütleri her ne nam altında olursa olsun kuranlar veya bunların faaliyetlerini düzenleyenler veya yönetenler beş yıldan on yıla kadar ağır hapis ve ikiyüzmilyon liradan beşyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası, bu örgütlere girenler üç yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve yüzmilyon liradan üçyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar' şeklindeki iken 2006 yılında yapılan değişiklik sonrası '7/1. cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.' hâlini almıştır.
Bu değişiklik karşısında; Terörle Mücadele Kanunu'nunda yapılan örgüt tanımı ile TCK'nın 314/1-2. maddesindeki örgüt tanımı çelişmekte midir; mevzuatta silahlı veya silahsız iki ayrı örgüt varlığını sürdürmekte midir soruları gündeme gelmektedir. Başka deyimle Terörle Mücadele Kanunu'nun 7/1. maddesinin, TCK'nın 314. maddesine atfının unsur atfı mı yoksa ceza yaptırımına mı olduğu ortaya konulmalıdır. Silahlı terör örgütü suçunun unsurlarına TCK'nın 314. maddesinde yer verilmiştir. Yukarıda izah edildiği şekilde örgüt kurma, yönetme ya da üye olma, amaç suç bakımından hazırlık hareketi niteliğinde somut tehlike suçudur. Somut tehlike suçları zarar suçu niteliğinde olmayıp hazırlık hareketlerini cezalandıran istisnai düzenlemeler olması nedeniyle cebir ve şiddet içeren faaliyetlerde bulunma zorunluluğu yoktur, yeter ki cebre yönelik bir irade ortaya konulsun. Zira 5237 sayılı TCK'nın 221. maddesinin 1. bendinde örgüt kuran kişilerin, herhangi bir suç işlemeden örgütü dağıtmaları hâlinde cezai yaptırıma muhatap olmayacakları şeklindeki düzenleme bu görüşü doğrulamaktadır. Bu nedenle 3713 sayılı Kanun'un 7/1. maddesinde yapılan değişiklikle, failin örgüt üyesi olduğunun kabulü için cebir ve şiddet gerektiren fiili işlemesi zorunluluğu getirildiği ileri sürülemeyecektir. Bu değişiklik TMK'nın 1. maddesinde yazılı amaç suçların gerçekleştirilmesinde şiddetin gerekliliğini vurgulamanın yanında kurulan, yönetilen veya üyesi olunan örgütün cebir ve şiddeti araç olarak kullanma gerekliliğini ifade etmektedir. Aksi takdirde bu suçun tehlike suçu olma vasfını ortadan kaldırmış ve TCK'nın 220 ve 314. maddelerindeki unsurlarla çelişilmiş olacaktır.
e) Hata Hükümleri Çerçevesinde Silahlı Terör Örgüt Üyeliği Suçunun Değerlendirilmesi:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün aşağıda açıklanan yapı ve görüntüsü itibariyle suçların manevi unsurunun tespiti bağlamında kusur ilkesi ve suçun kast unsurunun değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
5237 sayılı TCK'ya esas alınan suç teorisi üç ilkeye dayanmaktadır. Bunlar: kusur ilkesi, hukuk devleti ilkesi ve insanilik ilkeleridir.
Kusur ilkesi; kusursuz ceza olmaz prensibine dayanmaktadır. Failin işlemiş olduğu suçtan dolayı şahsen kınanabildiği hâllerde cezalandırılmasını ifade eder. İlke ile amaçlanan, cezanın kusuru gerektirdiği ve kusurlu hareket etmeyen kişinin cezalandırılmayacağıdır. Bu ilkeden çıkarılacak birinci sonuç, netice sorumluluğunun kaldırılmış olması; ikinci sonuç ise cezanın kusur derecesini aşmayacağı yani ceza hukukunda kusurla orantılı ceza tayininin esas alınacağıdır.
Hata (yanılma); genel olarak kişinin tasavvuru ve zihinden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu, dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şeyin olduğundan farklı bir biçimde algılanması hâlinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi hâlinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası, bir algılama hatası olduğu hâlde; yasak hatası, bir değerlendirme hatasıdır.
Failin ceza sorumluluğuna gidilebilmesi için kusurlu olması şarttır. Kusur, kınanabilirliktir. Kusurun ifade ettiği değersizlik yargısı ile fail hukuka uygun davranmaması, haklı olan lehine karar verebilme ve hukuka uygun davranma imkânına sahip olmasına rağmen haksız olan davranışı tercih etmesi nedeni ile kınanmaktadır. Kusur yargısının temeli insanın özgür iradesidir. İnsan, özgür iradeye sahip bir varlık olması nedeniyle haklı olan davranış ile haksızlık arasında bir tercih yapma ve haklı olan davranış lehine karar verebilme, davranışlarını hukuk düzeninin gereklerine göre yönlendirebilme ve hukuk düzeninin yasakladığı davranışlardan sakınma yeteneğine sahiptir. Kusur yargısının temelini oluşturan irade özgürlüğü, haksızlık bilincinin varlığını gerekli kılar. Çünkü insanın haklı olan davranış ile haksızlık arasında tercih yapabilmesi için bunu bilmesi şarttır. Fail, haksızlık bilincine sahipse ve özgür iradesiyle haksız olan davranışı tercih ediyor ise kusurludur. Fakat yasak yanılgısı her zaman failin kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz. İnsan, hukuk toplumunun bir üyesi olarak hukuka uygun davranmak ve haksız olan davranışlardan sakınmak yükümlülüğü altındadır. Failin açıkça yasak olduğunu bildiği davranışlardan sakınması bu yükümlülüğü yerine getirdiği anlamına gelmez. Fail, aynı zamanda davranışlarının hukuk düzeninin gerekleri ile uyumlu olup olmadığını sorgulamakla yükümlüdür. Fail bu husustaki şüphesini tefekkür etmek veya bir uzmana danışmak yoluyla bertaraf etmek zorundadır. Ayrıca fail vicdan muhasebesi de yapmalıdır. Failden beklenen vicdan muhasebesinin ölçüsü, somut olayın koşulları ile onun sosyal ve mesleki çevresidir. Fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesine rağmen davranışının haksızlığını idrak etmeye muktedir değilse yanılgısı kaçınılmazdır. Bu durumda fail kusurlu addedilemez. Buna karşılık fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesiyle davranışının haksızlığını idrak edebilecek idiyse yasak yanılgısı kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz; fail kusurludur, ancak kusuru azalmıştır.
Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluğu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır. Suçun maddi unsurlarında (TCK'nın 30/1. maddesi), suçun nitelikli hâllerinde (TCK'nın 30/2. maddesi), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında (TCK'nın 30/1-3. maddesi) hata kastı kaldırır. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata (TCK'nın 30/3. maddesi) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (TCK'nın 30/4. maddesi) kusurluluğu etkileyen hata şekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir. (TCK'nın 27/1. maddesi).
İlgisi nedeniyle suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı) üzerinde durmak gerekecektir.
TCK'nın 30/1. maddesinde 'suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlara ilişkin bilgisizliğin kastı ortadan kaldıracağı' belirtilmiştir. Unsur yanılgısının konusunu suçun maddi unsurları oluşturmaktadır. Unsur yanılgısı kastı ortadan kaldırdığına göre, böyle bir yanılgı ancak kastın kapsamında kalan konular hakkında olabilir. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilinmesini gerektirdiğinden, maddi unsurların bilinmemesi hâlinde kasten işlenen bir haksızlıktan bahsedilemez.
Unsur yanılgısı; haksızlığa temel teşkil eden, haksızlığı tipikleştiren objektif unsurlarda, yani suçun maddi unsurlarında yanılgıdır. Bu durumda haksızlığın kasten işlendiğinden söz edilemez. Fiilin taksirle işlenmiş şekli suç olarak tanımlanmış ise fail ancak taksirli suçtan sorumlu olur.
Bir suç örgütü, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş illegal bir yapı olduğunu eylem ve söylemleriyle açıkça ortaya koyabileceği gibi legal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan bir suç örgütüne, hatta terör örgütüne dönüşmesi de mümkündür. Bu kapsamda önceden var olan ancak hakkında karar verilmediği için kamuoyu tarafından varlığı bilinmeyen örgütün hukuki varlık kazanması mahkemeler tarafından verilecek karara bağlı ise de örgütün kurucusu, yöneticileri ya da üyeleri, kuruluş tarihinden veya meşru amaçlarla kurulup daha sonra suç örgütüne dönüştüğü andan itibaren ceza hukuku bakımından sorumlu olacaklardır.
Failin, isnat olunan suçun maddi unsurlarına ilişkin hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail TCK'nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu hatasından yararlanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve suçun taksirle işlenmesi hâli de kanunda cezalandırılmıyor ise CMK'nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir.
Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararında da belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Devletin Anayasal düzenini cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olan nihaî amacını gerçekleştirmek için 'mahrem alan' şeklinde örgütlenmesi ve Devletin silahlı kuvvetlerindeki unsurları dikkate alındığında gerekli ve yeterli örgütsel güce sahip olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Örgütün bu amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının örgütteki konumları gözetilerek cezalandırılacağı da açıktır. Örgütlenme piramidine göre beş, altı ve yedinci kat ve kural olarak üç ve dördüncü katlarda bulunan örgüt mensuplarının bu durumda olduklarının kabulü gerekmektedir. Ancak önce dinî bir kült, ardından da terör örgütü hâline dönüşen FETÖ/PDY'nin, başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve genellikle böyle algılanması, örgütün gayrı meşru amaçlarını gizleyip alenen kriminalize olmamaya çalışması ve örgütün kurucusu ve yöneticisi Fetullah ... hakkında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen beraat kararının onanarak kesinleşmesi karşısında, özellikle örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan diğer katlardaki örgüt mensupları tarafından bilinip bilinmediğinin olaysal olarak TCK'nın 30. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda söz konusu değerlendirme yapılırken, ülke çapında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile ilgili dava dosyalarında yer alan belgeler, mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları, tanık beyanları ve benzer pek çok kaynakta yer aldığı üzere; örgüt mensubu olan kamu görevlileri tarafından örgütün nihaî amacının açıkça ortaya konularak devleti ve hükûmeti açıkça hedef alan terör faaliyetlerinin icra edilmesi, bu faaliyetlerin örgüt liderinin açıklamaları ve basın yayın araçlarıyla üstlenilmesi gibi sansasyonel olayların kamuoyunun gündemini uzunca bir süre meşgul edip yoğun bir şekilde tartışılması, Milli Güvenlik Kurulu'nun 30 Ekim 2014, 29 Nisan 2015 ve 26 Mayıs 2016 tarihli toplantılarında alınan ve kamuoyu ile paylaşılan kararlarda sözde 'hizmet hareketi' adlı legal görünümlü illegal yapının, paralel bir devlet kurma amacında olan, devletin varlığına ve Anayasal düzenine karşı ciddi tehdit oluşturan bir örgüt olarak kabul edilmesi, aynı tespit ve açıklamaların Devlet ve Hükûmet yetkililerince de en üst düzeyde benimsenip kamuoyu ile paylaşılması gibi olguların da gözardı edilmemesi gerekir.
3) FETÖ/PDY SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ YAPILANMASI:
a) Genel olarak:
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı, 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı ile 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararları ve bu suçların temyiz incelemesi ile görevli 16. Ceza Dairesinin kararlarında ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; 'Altın Nesil' adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütüdür.
İstişare kurulu, ülke, bölge, il, ilçe, semt, ev imamları gibi hiyerarşik bir yapı içeren insan gücünü ve finans kaynaklarını örgütsel menfaat ve ideolojisi çerçevesinde kullanıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirme amacı taşıyan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü 'gizli yaşamak, her zaman korkmak, doğruyu söylememek, gerçeği inkâr etmek' üzerine kuruludur.
FETÖ/PDY'nin Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet Teşkilatına ve MİT'e sızan militanları, şeklen kamu görevlisi gibi gözükse de bu kişilerin örgüt aidiyetleri diğer tüm aidiyetlerinden önce gelmektedir. FETÖ/PDY'nin devletin tasarrufunda bulunması gereken kamu gücünü, kendi örgütsel çıkarları lehine kullanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli aşamalardan geçirildikten sonra güçlü örgütsel bağlarla bağlandığı FETÖ/PDY'nin bir neferi olarak TSK, Emniyet Teşkilatı ve Milli İstihbarat Teşkilatında meslek hayatlarına başlayan örgüt mensupları, sahip oldukları silah ve zor kullanma yetkilerini FETÖ/PDY'deki hiyerarşik üstünden gelen emir doğrultusunda seferber etmeye hazır olacak şekilde bir ideolojik eğitimden geçirilmektedir. Nitekim hiyerarşik ilişki bakımından sıkı bir disiplinin hâkim olduğu Türk Silahlı Kuvvetlerinde dahi FETÖ/PDY mensuplarının darbeye teşebbüs sırasında genel olarak öğretmenlerden oluşan mahrem imam olarak adlandırılan sivil kişilerden aldıkları talimatlara göre hareket ettikleri veya alt rütbedeki subayların emirlerine uydukları birçok dava dosyasında görülmüştür.
Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde ve TSK'da yapılanan FETÖ/PDY, Emniyet ve TSK birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. Örgüt mensuplarının silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının bulunması, silahlı terör örgütü suçunun oluşması için gerekli ve yeterli olmakla birlikte; 15.07.2016 tarihinde meydana gelen kalkışma esnasında TSK içerisinde yapılanıp görünürde TSK mensubu olan ve ancak örgüt liderinin emir ve talimatları ile hareket eden örgüt mensuplarınca silah kullanılmış, birçok sivil vatandaş ve kamu görevlisi öldürülüp yaralanmıştır.
Söz konusu terör örgütü, nihaî amaçlarına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelin sistem dışına çıkarılmasını sağlayarak örgüt elemanlarını bu makamlara getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihaî hedefi bulunan FETÖ/PDY, söz konusu ele geçirme süreci tamamlandıktan sonra devlet, toplum ve fertlere dair ne varsa ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü yönetmek ve aynı zamanda uluslararası düzeyde büyük ve etkili siyasi/ekonomik güç hâline gelmek amacıyla hareket etmektedir.
Örgütte sıkı bir disiplin ve eylemli bir işbirliğinin bulunduğu, örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet edildiği, illegal faaliyetleri gizleyebilmek için hiyerarşik yapıya uygun hücre sistemi içinde yapılanarak grup imamları tarafından emir talimat verilmesi ve üyeleri arasında haberleşmenin sağlanması için ByLock gibi haberleşme araçlarının kullanıldığı, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkın gizlendiği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasa'da öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükûmet ve diğer Anayasal kurumları feshedip iktidarı ele geçirmek olduğu, bu amaçla Emniyet, Jandarma, MİT ve Genelkurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisini haiz kurumlara sızan mensupları vasıtasıyla, kendisinden olmayan güvenlik güçlerine, kamu görevlilerine, halka, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Meclis binası gibi simge binalar ve birçok kamu binasına karşı ağır silahlarla saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme ve yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirdiği, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüt faaliyetleri kapsamında işlenen diğer bir kısım eylemlere ilişkin bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, bu davalarda verilen mahkeme ve Yargıtay kararları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında;
FETÖ/PDY, küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzere kurulan bir maşa olarak; Anayasa'da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkıp ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt, kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri Fetullah ... tarafından belirlenen ideoloji doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek için hareket etmiştir. Gerçekleştirilen eylemlerde kullanılan yöntem, bir kısım örgüt mensuplarının silah kullanma yetkisini haiz resmi kurumlarda görevli olması, örgüt mensuplarının bu silahlar üzerinde tasarrufta bulunma imkânlarının var olması ve örgüt hiyerarşisi doğrultusunda emir verilmesi hâlinde silah kullanmaktan çekinmeyeceklerinin anlaşılması karşısında tasarrufunda bulunan araç, gereç ve ağır harp silahları bakımından 5237 sayılı TCK'nın 314. maddesi kapsamında bir silahlı terör örgütüdür.
b) Örgütün Yargı ve Yargıtay Yapılanması, HSK ve Yüksek Mahkeme Üyelikleri Seçimleri:
Örgütsel kadrolaşma açısından; FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü tarafından kendi mensuplarına hâkimlik ve Cumhuriyet savcılığı sınavlarına girmeleri konusunda telkinlerde bulunulduğu, örgüt mensubu öğrencilere hâkimlik ve savcılık sınavını kazanmaları hâlinde örgütün kendilerine referans olacağının söylendiği, mülakatı geçip staja başlayan örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcısı adaylarının Adalet Akademisi ve staj döneminde de yine örgüt tarafından koordine edildiği, söz konusu adayların örgüt mensubu olduklarının anlaşılmaması için kendi başlarına fakat örgütle irtibatı koparmayacak şekilde ev tutmalarının tavsiye edildiği, adayların beşer kişilik kapalı gruplar hâlinde örgüt tarafından finanse edilen evlerde kalmalarının sağlandığı, bu kapsamda örgüt kurallarına göre iki evin irtibat hâlinde olmasının istendiği, bu evlere murakıp adı verilen örgüt mensubu kişilerin gelerek evde kalan adaylardan bilgi alıp tavsiyelerde bulundukları, bununla birlikte örgüte ait ışık evlerinin il bazında eyalet adı altında birden çok bölgeye ayrıldığı, her bölgenin sekiz ilâ on evi kapsadığı, bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi/ablası adı verildiği, örgütün Türkiye Adalet Akademisi stajındaki adayları staj dönemlerine göre ayırdığı, bazı örgüt mensubu adaylara Türkiye Adalet Akademisi yurdunda kalmaları tavsiye edilerek bu kişilerden, örgüt lehine ya da aleyhine konuşan aday arkadaşlarının bildirilmesinin istendiği, her dönemin sorumlu abisinin/ablasının bulunduğu, evlere gelen örgüt mensubu murakıpların adaylara dinsel ve sosyal davranışları açısından telkinde bulundukları, örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcılarının T1, T2, T3, T4 ve T5 şeklinde kategorize edilerek taşra ve devre yapılanmasının oluşturulduğu, bu yapılanmalarda belirli aralıklarla organizasyon ve görüşmelerin gerçekleştirildiği,
Eski Yargıtay üyelerinin görev yapmakta oldukları hukuk ve ceza dairelerine göre gruplar oluşturulduğu, eski yüksek yargı üyelerinin kod isimleri dikkate alındığında (H1, H2, H3, C1, C2, C3, C4) şeklinde gruplandırıldıkları, eski Yargıtay üyelerinin görevde bulundukları zaman içerisinde görev yaptıkları Yargıtay Daireleri göz önünde bulundurulduğunda 'H' kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Hukuk Dairelerinde, 'C' kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Ceza Dairelerinde görev yaptıkları, isimlendirmelerde yer alan 0, 1, 2, 3 rakamlarının grup içerisindeki hiyerarşiye ilişkin sıralamayı, '0' ile kodlamanın ise grup sorumlusunu gösterdiği, harf ve rakam ile gruplandırmalardan sonra (C3, H2 vb.) bazı isimlendirmelerde kullanıcının adı ve soyadının baş harflerinin eklenmesi suretiyle kod adı oluşturulduğu anlaşılmıştır.
c) 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Teşebbüsü:
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443-4758 sayılı kararında açıklandığı üzere;
15 Temmuz 2016 günü Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzeninin değiştirilmesi amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olan ve/veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8.000'in üzerinde askeri personel tarafından savaş uçakları dahil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74'ü tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000'e yakın hafif silahın kullanılarak; Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edilmiş, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere birçok stratejik merkez bombalanmış, Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere Devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılarak 4'ü asker, 63'ü polis ve 183'ü sivil olmak üzere toplam 250'den fazla kişi şehit edilmiş; 23'ü asker, 154'ü polis ve 2.558'i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi de yaralanmıştır.
Somut darbe teşebbüsü, TCK'nın 309. maddesinde sayılan amaçlara matuf zarar tehlikesi doğuran vahim eylem vasfını aşarak Anayasal düzeni doğrudan ortadan kaldırma neticesine yönelmiş, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden istifade edilerek planlanıp uygulanmış, neticesi ve başarısı eş zamanlı, senkronize hareketlere bağlı hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya çıkmıştır.
d) 15 Temmuz 2016 Tarihindeki Darbe Teşebbüsünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü İle İlişkisi:
Anayasa Mahkemesinin 30.06.2017 tarihli ve 30110 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 20.06.2017 tarihli ve 2016/22169 başvuru numaralı kararında ayrıntılı olarak yapılan tespitler, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 03.03.2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı, E.2017/26 sayılı ve 2006/103583 soruşturma sayılı iddianamelerindeki belirlemelere göre; 'Yurtta Sulh Konseyi' üyesi olan, 'sıkıyönetim komutanı' olarak görevlendirilen, 'sıkıyönetim mahkemeleri'ne ve 'kritik önemdeki askerî ve sivil makamlara' ataması planlanan kişilerin büyük bölümünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olduğunun, bu görevlendirmelerin yapılmasında örgüt içindeki hiyerarşinin dikkate alındığının ve haklarında örgüte üye olma suçundan işlem yapılan bazı emniyet mensupları ile mülki idare yetkililerinin darbe girişimi sonrasında ilan edilecek sıkıyönetim döneminde atanacakları resmî devlet kuruluşlarına gittiklerinin saptandığına dair bulgular, tanık olarak dinlenen Genelkurmay Başkanı ile İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca dinlenen gizli tanıklar (... ve ...)'ın anlatımları, şüpheli olarak dinlenen Deniz Piyade Tugay Komutanı Tuğamiral H. İ. Y., Genelkurmay Başkanı'nın emir subayı olan Yarbay L. T., Jandarma Genel Komutanlığında görev yapmakta olan Binbaşı H. H., Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığında görev yapmakta olan Yarbay F. E., Yüzbaşı F. T. Ç., Müşterek İstihbarat Koordinasyon Merkezi Başkanlığında görev yapan Jandarma Yarbay A. K., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Analiz Yönetim Başkanı Tuğgeneral G. Ş. S., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Üretim Analiz Merkezinde görev yapmakta olan Yüzbaşı A. P., Kuvvetleri Tayin Daire Başkanlığında astsubay olarak görev yapmakta olan T. F. D., TSK'da pilot olarak görev yapan Yarbay İ. A., Akıncı 4. Ana Jet Üssü Komutanlığında pilot olarak görev yapan Teğmen M. M. gibi çok sayıda şüphelinin itiraf içeren beyanları, açık kaynak bilgileri, 15 Temmuz darbe kalkışması ile ilgili verilen mahkeme kararları, derdest bulunan dava dosyaları ve yürütülen soruşturmalar ile resmî kurumların tespitleri değerlendirildiğinde; 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün, daha önce de bir çok kez yaşandığı üzere uluslararası güç odaklarının da desteğiyle, esas itibariyle Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca gerçekleştirildiği, kalkışmaya başka unsurların da katılmış olma ihtimalinin darbe teşebbüsünün bu karakterini değiştirmeyeceği değerlendirilmiştir. (Yargıtay 16. CD'nin 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443-4758 sayılı kararı).
4) HÜKME ESAS ALINAN BAZI DELİLLERİN HUKUKİ NİTELİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
A) BYLOCK İLETİŞİM SİSTEMİ:
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı ile 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı kararlarında da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
Gelişen teknolojiyle beraber hayatın her alanında kullanılan bilişim teknolojisi, muhakeme konusu olayların aydınlatılmasında etkin rol oynayan deliller arasında ön sıralarda yer almaktadır.
Kural olarak kişiler arasındaki haberleşme gizlidir. Ancak terör örgütlerinin yasa dışı amaçlarını gerçekleştirirken, mensuplarının ve faaliyetlerinin kolluk güçleri tarafından tespit edilememesi için çağın şartlarına uygun teknik olarak daha gelişmiş haberleşme sistemleri kullandıkları sıklıkla görülmektedir. Nitekim ByLock iletişim sistemi, global bir uygulama görüntüsü altında belli bir tarihten sonra yenilenen ve geliştirilen hâliyle münhasıran FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanımına sunulmuş bir programdır. Benzer iletişim araçlarında olduğu gibi sisteme dahil olup kullanmak kişilerin istekleriyle değil örgüt yöneticilerinin inisiyatifi ile gerçekleşmiştir. Üyeler arasındaki haberleşmede zaman zaman gündelik işlerle ilgili mesajlar paylaşılsa da ağırlıklı olarak örgütsel talimatların iletildiği, faaliyetlerin değerlendirildiği, örgüt mensupları arasındaki bağlılığı artırıcı ve motive edici haberlerin paylaşıldığı bir sisteme dönüştüğü anlaşılmış olup ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu terör örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren bir delil olacağı kabul edilmiştir.
ByLock sisteminin kullanılması için indirilmesi yeterli olmayıp özel bir kurulum gerektiren, güçlü bir kriptolama yoluyla internet bağlantısı üzerinden iletişim sağlamak üzere, gönderilen her bir mesajın farklı bir kripto anahtarı ile şifrelenerek iletilmesine dayanan bir tasarıma sahiptir. Bu şifrelemenin, kullanıcıların kendi aralarında bilgi aktarırken üçüncü kişilerin bu bilgiye izinsiz şekilde (hack) ulaşmasını engellemeye yönelik bir güvenlik sistemi olduğu tespit edilmiştir.
2014 yılı başlarında işletim sistemlerine ait uygulama mağazalarında yer alıp bir süre herkesin ulaşımına açık olan ByLock'un, bu mağazalardan kaldırılmasından sonra geliştirilen ve yenilenen sürümünün ancak örgüt mensuplarınca harici bellek, hafıza kartları ve Bluetooth yoluyla yüklenildiği yürütülen soruşturma ve kovuşturma dosyalarındaki ifadeler, mesajlar ve e-postalardan anlaşılmıştır.
ByLock iletişim sisteminin hukuki alt yapısı;
2937 sayılı MİT Kanunu'nun 6. maddesinin 'g' bendinde; telekomünikasyon kanallarından geçen dış istihbarat, millî savunma, terörizm ve uluslararası suçlar ile siber güvenlikle ilgili verileri toplayabileceği, 4. maddesinin 'i' bendinde ise dış istihbarat, millî savunma, terörle mücadele ve uluslararası suçlar ile siber güvenlik konularında her türlü teknik istihbarat ve insan istihbaratı usul, araç ve sistemlerini kullanmak suretiyle bilgi, belge, haber ve veri toplamak, kaydetmek, analiz etmek ve üretilen istihbaratı gerekli kuruluşlara ulaştırmakla görevli olmanın yanında Devletin güvenliğini ilgilendiren ve suç işlendiği şüphesi doğuran somut verileri terörle mücadele konusunda görevli idari ve adli birimlere ulaştırmakla yükümlüdür. Nitekim, ByLock uygulamasına ait sunucular üzerindeki veriler hakkında düzenlenen teknik analiz raporu ve dijital materyallerin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına ve Emniyet Genel Müdürlüğüne ulaştırıldığı görülmektedir. Bu aşamadan sonra adli sürecin başlatılması ve bu noktadan sonra CMK hükümlerine göre soruşturma işlemlerinin yapılması zorunludur. Nitekim Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ByLock ile ilgili dijital materyallerin teslim edilmesi üzerine 2016/104109 sor. ve 2016/180056 numara üzerinden başlattığı soruşturma kapsamında, CMK'nın 134. maddesine göre gönderilen dijital materyallerle ilgili 09.12.2016 tarihli ve 2016/104109 soruşturma sayılı yazısı ile Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğine Milli İstihbarat Teşkilatınca teslim edilen 1-1 adet Sony marka HD-B1 model, üzerinde bBW3DEK69121056 seri numaralı ve ön yüzünde 1173d7a09195cf0274ce24f0d69ede96 yazılı harddisk, 2-1 adet Kingston marka DataTraveler, uç kısmında DTIG4/8GB 04570- 700.A00LF5V 0S7455704 yazılı flash bellek üzerinde CMK'nın 134. maddesi gereğince inceleme yapılmasına, 2 adet kopya çıkartılmasına, kopya üzerinde kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine karar verilmesini istendiği, Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğince bu talep kabul ederek 09.12.2016 tarihli ve 2016/6774 D. İş nolu karar ile dijital materyaller üzerinde inceleme yapılması, kopya çıkarılması ve kopya üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak metin hâline getirilmesine ve bir kopyasının Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir.
Soruşturma aşamasında olayın aydınlatılması amacıyla el konulan veya talep edilen elektronik verilerden doğrudan suçla ilgili olanlar elektronik delil olarak kabul edilmektedir. Bir suçun işlendiği iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında, dijital veri ve delil elde etmek amacıyla bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüğünde, bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütüklerinde ve çıkarılabilir donanımlarda arama yapılması gerekebilir. Bu konuda uygulanacak iki kural vardır. Birisi CMK'nın 134. maddesi, diğeri de 27.07.2016 tarihinde ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında çıkartılan 667 ve 668 sayılı KHK'larla Türk Ceza Kanunu'nun ikinci kitap, dördüncü kısım, dördüncü, beşinci, altınca ve yedinci bölümde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve bu suçlar kapsamına girip girmediğine bakılmaksızın, toplu yani en az üç kişinin iştiraki ile işlenen suçlarda uygulanabilecek 668 sayılı KHK'nın 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendidir. Bu düzenleme, 6755 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler İle Bazı Kurum Ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendinde aynen yer almıştır. Bu sebeple bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda CMK'nın 134 ve 6755 sayılı Kanun'un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendi birlikte uygulanacaktır. Bu uygulama sırasında 6755 sayılı Kanun'un 'soruşturma ve kovuşturma işlemleri' başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında sayılan suçlar yönünden öncelik aynı Kanun'un 3/1-j maddesi olacak, burada hüküm bulunmayan hâlde CMK'nın 134. maddesine göre hareket edilecektir. Olağanüstü hâl kaldırıldığı anda bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda öngörülen istisnai tedbirin uygulaması son bulacaktır. Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma koruma tedbiri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 134'üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu koruma tedbiri, CMK'nın 116 ve 123. maddelerinde düzenlenen 'arama' ve 'el koyma' koruma tedbirlerinin özel bir görünümünü oluşturmaktadır. Buna göre, bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması hâlinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına ve bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine hâkim tarafından karar verilir. Bilgisayar, bilgisayar programları ve bilgisayar kütüklerine şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması hâlinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi için bu araç ve gereçlere el konulabilir. CMK'nın 134. maddesindeki 'bilgisayar kütükleri' ifadesi teknik anlamda sadece masaüstü ve dizüstü bilgisayarlarda bulunanları değil; CD, DVD, flash disk, disket, harddisk vs. tüm çıkarılabilir bellekler, telefon vb. dijital tabanlı mobil cihazlarda dahil olmak üzere herhangi bir bilgi işlem veya veri toplama araç ya da gerecinde bulunabilecek tüm dijital dosyaları kapsamaktadır. Adli Ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 'bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma' kenar başlıklı 17. maddesinde el koyma sırasında zorunlu kılınan yedekleme işleminin, 'bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütükleri ile çıkarılabilir donanımlar hakkında da' uygulanmasının dayanağı budur.
10 Kasım 2010 tarihinde Türkiye tarafından imzalanan, 22.04.2014 tarihinde ve 6533 sayılı 'Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi' adı ile onaylanıp 02.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren ve Anayasa'nın 90. maddesi gereğince iç hukukumuzun bir parçası olarak kabul edilen Avrupa Siber Suçlar Sözleşmesi'nde bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüklerinde, bilgisayar ağları ve verilerin saklandığı depolarda ve uzak bilgisayar kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbirlerinin uygulanabileceği kabul edilmiştir. Bilgisayar kütükleri (computer files) yalnızca kullanıcının kendi bilgisayarında yer alan bir bilgisayar programı aracılığıyla kullanılabilen, verilerin saklandığı depolama araçlarıyla sınırlı değildir. Bunun yanında bir bilgisayar aracılığıyla ağ üzerinden ulaşılabilen gerek kullanıcıya ait gerekse kullanıcıya ait olmayıp ancak ortak paylaşıma ve kullanıma açık diğer bilgisayarlardaki veri depolama araçlarına ulaşabilmek mümkündür. CMK'nın 134/1. maddesinde 'şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde' arama ve kopyalama işleminin yapılabileceği belirtilmiştir. Kanun koyucu, söz konusu maddede arama ve kopyalama işlemlerinin yapılacağı araçların şüpheliye ait olmasını aramamış, şüphelinin fiilen bu araçları kullanıyor olmasını yeterli görmüştür. Maddede özellikle 'şüphelinin kullandığı' ifadesine yer verilmiştir; zira üzerinde arama ve kopyalama işlemi yapılacak bilişim sisteminin şüpheliye ait olması gerekmez. Şüphelinin maliki olduğu, kiraladığı, ödünç aldığı ya da ortak kullanıma açık bir bilgisayarı eylemini gerçekleştirirken kullanması bu tedbirin uygulanması için yeterlidir. Ancak delile ulaşmak için sadece failin kullandığı bilişim sisteminde arama yapılması yeterli değildir. Bilgisayarlarda, bilgisayar programları, bilgisayar kütükleri veya diğer araçlarda yapılacak aramanın konusu 'elektronik veri'dir. Bu araçlarda arama işleminde amaç suçla bağlantılı her türlü elektronik veriye ulaşmaktır. Bu kapsamda bilgisayardaki mevcut klasördeki dokümanların tümü taranabilir. Bilgisayarda, şüpheli veya sanığın internet ortamında çeşitli programlar ya da sosyal iletişim siteleri (... Messenger, ..., ... vb.) vasıtasıyla gerçekleştirdiği iletişime ilişkin kayıtların aranması, CMK'nın 135. maddesine göre değil CMK'nın 134. maddesine göre yapılabilir. Zira CMK'nın 135. maddesinde düzenlenen telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi koruma tedbiri, teknik araçlarla iletişimin tespitini, dinlenmesini ve kayda alınmasını kapsamaktadır. CMK'nın 135. maddesine göre yapılan iletişimin dinlenmesi ve kaydı, geçmişe dönük olarak değil geleceğe dönük olarak yapılabilir. Diğer bir ifadeyle geçmişte gerçekleşen iletişimin dinlenebilmesi, kayda alınabilmesi mümkün değildir. Ancak internet ortamında gerçekleştirilen iletişime ilişkin kayıtlar, bilgisayar kütüğünde kayıt altına alındığından bu iletişim kayıtları hakkında CMK'nın 134. maddesindeki koruma tedbiri kapsamında arama, kopyalama ve elkoyma tedbirleri uygulanabilir. Bireyin e-posta, yazışma ve haberleşmeleri CMK'nın 135. maddesi kapsamında değerlendirilirken, bireyin kendisine e-posta ile gelen bir yazı, resim, görüntü veya ek dosyayı kullandığı bilgisayara veya taşınır belleğe kaydettiğinde, artık bu belge haberleşme hürriyetinin dolayısıyla iletişimin denetlenmesinden çıkıp CMK'nın 134. maddesi kapsamında bilişim cihazına kayıtlı bilgi ve belgeye dönüşecektir. Kriptolu haberleşme sonucunda silinmiş mesajların gerek bilgisayarda gerekse sistem üzerinde ele geçirilmesi de telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim denetimi kapsamında olmayıp bu gibi hâllerde CMK'nın 134. maddesinde düzenlenen bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbiri söz konusu olabilir.
Sonuç olarak, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının dijital materyaller üzerinde CMK'nın 134. maddesi gereğince Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden aldığı inceleme kopyalama ve çözümleme kararına istinaden Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanlarınca düzenlenen 18.02.2017 tarihli ByLock raporu, açık kaynaklar, dosyadaki diğer bilgi ve belgeler, yasa, Anayasa ve uluslararası sözleşmeler göz önüne alınarak yapılan tespit ve değerlendirmeler sonucunda; MİT tarafından yasal olarak elde edildiği kabul edilen dijital materyaller üzerinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebi ile CMK'nın 134. maddesi gereğince Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden alınan 'inceleme kopyalama ve çözümleme' kararına istinaden bilgisayardaki ve bilgisayar kütüklerindeki iletilerin tespiti işleminde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Haklarında soruşturma işlemi başlamamış ya da soruşturması devam eden yüz binden fazla şüphelinin delil niteliğinde kişisel bilgisi bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanları tarafından üzerinde çalışma yapılan ByLock ana serverının, henüz haklarında soruşturma işlemlerine başlanmamış kişiler açısından terör örgütü soruşturmasının selameti, diğer kişilerin ise masumiyet karinesinin korunması bakımından, ana serverdeki bilgilerin sanıklara teslim edilmemesinde yasaya aykırılık görülmemiştir. Ancak yargılama sürecinde tarafların bu delile karşı somut itirazlarının inceleme ve değerlendirmeye tabi tutulması, gerektiği takdirde bilirkişi incelemesi yapılması zorunluluğu gözden kaçırılmamalıdır.
B) SABİT HATLARDAN ARAMA VE ARDIŞIK ARAMA YÖNTEMİ:
B-1) FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Askeri Mahrem Yapılanması:
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 2017/956 Esas 2017/370 Karar sayılı kararı ile onanarak kesinleşen 16. Ceza Dairesinin ilk derece sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarihli ve 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı ve aynı Dairenin temyiz mercii olarak verdiği 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443 Esas 2017/4758 Karar sayılı kararlarında nitelikleri ve özellikleri açıklanan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı tarafından 2019 yılı Ocak ayında düzenlenen rapora göre;
a) Genel Olarak Mahrem Hizmetler ve Mahrem Yapılanma:
Mahrem hizmetler, Devletin en kritik ve operasyonel birimlerine sızarak örgüt hesabına yürütülen gizli faaliyetleri ifade eder. Bu kurumlarda örgüt adına kadrolaşma, abinin veya imamın emrine göre organize hareket edip örgüt amacına yönelik verilen görevleri ifa etmektedir.
Mahrem hizmetlerde, Fetullah ... veya örgütün üst yönetim katından gelen talimatları, doğruluğunu veya akla uygunluğunu, dini, hukuki, ahlakiliğini sorgulamadan yerine getirecek 'mutlak itaat ve teslimiyet gösteren özel seçilmiş' örgüt mensupları kullanılmaktadır.
Mahrem hizmetlerde istihdam edilecek örgüt mensuplarının, zihin kontrollerinin sağlanması, örgütün değerlerini ölümüne savunması, kör bir itaatkârlığa ulaşması zaman almaktadır. Bu nedenle örgüt, ağacın yaşken eğildiğinin bilincinde olarak, mahrem hizmetlerde ihtiyaç duyduğu tipte insanları, genellikle ortaokul/lise döneminden itibaren kazanmaya çalışmaktadır. Örgüt içinde en önemli iş; bu şahısların bulunması, örgüte kazandırılması, yetiştirilmesi, mahrem hizmetlere yönlendirilmesi ve yerleştirilmesidir.
Bu şekildeki bir sürecin ardından TSK içerisine sızdırılan örgüt mensubu sayısının zamanla artması ile birlikte FETÖ/PDY, TSK birimlerini yönlendirebilecek ve kontrol altında tutabilecek bir güce kavuşmuştur. Sözde TSK yapılanması, Emniyet ve MİT yapılanması ile birlikte örgütün 'silahlı kanadı'nı oluşturmuştur.
15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi; örgütün, mensupları sayesinde TSK'nın her türlü imkân ve silah gücünü gerektiğinde çıkarları doğrultusunda kendi halkına ve halkının iradesine karşı kullanmaktan çekinmeyeceğini açıkça göstermiştir.
Örgüt dilinde mahrem yerler:
-TSK (Genelkurmay ve Kuvvet Komutanlıkları),
-Emniyet (EGM ve il emniyet müdürlükleri),
-Yargı (Adalet Akademisi, hâkimler/savcılar, HSK),
-MİT,
-Mülkiye (valiler/kaymakamlar),
-Bazı özel kurumları (TİB, ÖSYM, TÜBİTAK),
İfade eder.
Özel Hizmet Birimleri; TSK, Yargı, Emniyet, Mülkiye, MİT gibi kurumlardaki yapılanmadır. Örgüt asıl operasyonel gücünü bu birimlerden almıştır.
Örgütün gerek 17-25 Aralık 2013 öncesi ve sürecinde yapılan operasyonel faaliyetler gerekse 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminin planlama ve uygulaması Özel Hizmet Birimleri tarafından yürütülmüştür.
Özel Hizmet Birimlerinde hücresel yapılanma söz konusudur. Bu birimlerin deşifre olmasını önlemek için uygulanan hücresel yapılanmada bir örgüt mensubunun, en fazla bir üst sorumlusunu ve/veya bir altında bulunan örgüt mensubunu tanıması amaçlanmaktadır.
b) Mahrem Yapılanmanın İşleyişi:
Örgüt için en önemli kurumlar olan TSK, Emniyet, MİT ve Yargı organlarına yerleştirilecek öğrenciler, 'Talebe İmamları' tarafından belirlenmekte ve durumlarına göre sınıflandırılarak o yönde ders çalışmaları sağlanmaktadır.
Bu öğrenciler talebe evlerinden alınarak mahrem yapı dışındaki kişilerin bilmediği ve sadece mahrem hizmetlerde kullanılan 'Özel Evlere' yerleştirilmektedir.
Evlere yerleştirilen öğrencilere kod isim verilmekte ve özel derslere tâbi tutulmaktadır.
Örgütün mahrem yapısı tarafından ele geçirilen Askeri Liselere Giriş ve Polis Koleji Giriş Sınav soruları Talebe İmamları aracılığıyla bu okullar için hazırlanan öğrencilere ezberletilerek sınavlarda başarılı olmaları sağlanmaktadır.
Bu okullara giriş için yapılan çalışmaların boşa gitmemesi için öğrencilerin sağlık durumları önceden örgüt tarafından incelenmekte ve engel hâli bulunmayanlar seçilmektedir.
Her şeye rağmen sağlık raporunda bir sorun çıkması hâlinde ilgili hastanelerdeki örgüt mensupları aracılığı ile uygun raporun verilmesi sağlanmaktadır.
1985 yılında örgüte mensup bazı öğrencilerin askeri liselerden atılması üzerine örgüt tarafından strateji ve sistem değişikliğine gidilerek, askeri liselere ve Polis Kolejine yerleştirilen öğrencilerin bu okullardaki öğrenimleri süresince de kendilerini bu okullara hazırlayan 'Talebe İmamı' tarafından takibi sağlanmıştır.
Talebe İmamı, sorumlu olduğu öğrenciyi genelde on beş günde bir kez ziyaret etmekte, ziyaret gerçekleşmezse ikinci buluşmanın ne zaman ve nerede gerçekleşeceği mutlak surette belirlenmektedir. Bu görüşmeler, katı kurallarla belirlenmiş yüksek gizlilik içerisinde gerçekleştirilmektedir.
15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi sonrası TSK içerisindeki yapılanmaya yönelik yapılan soruşturmalar akabinde alınan ifadeler ve yapılan tespitler sonucu gün yüzüne çıkarılan bilgilere bakıldığında; 'Örgütün TSK içerisinde farklı bir yapılanmaya gittiği, tamamen hücre tipi, birbirinden habersiz ve bağımsız üniteler oluşturulduğu, bu ünitelerin sivil abilerin/imamların sorumluluğunda üst düzey komutanlar (general, albay, yarbay, binbaşı), alt rütbede subaylar (yüzbaşı, üsteğmen, teğmen) ve astsubay gruplarından oluştuğu' tespit edilmiştir.
c) Kadrolaşma Süreci:
Örgüt tarafından seçilerek yetiştirilen elemanlar, örgütün hedefleri doğrultusunda kamu ve özel sektörde istihdam edilmektedir. Kamudaki örgütlenme anlayışı, herhangi bir cemaatin üyelerinin devletin kademelerinde yer almasının ötesindedir.
Devletin kamu kurumlarına yerleşme, her vatandaşın hakkı olarak görülse ve Fetullah ... tarafından bu hak kılıf olarak kullanılmaya çalışılsa da gizlenmeye çalışılan bir gerçek vardır. Bu gerçek; FETÖ/PDY'nin sınav sorularını çalması, kumpas davalarıyla örgüt mensubu olmayanları tasfiye etmesi ve örgütün devlette monopol olmaya çalışması, hizmet asabiyetinin sonucu olarak örgüt mensuplarının hizmet aidiyetini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından üstün görmesi, sadakatin devlete değil örgüte sunulması, devlet hiyerarşisi yerine örgüt hiyerarşisinin konulması, emirlerin sivil örgüt imamlarından alınması gibi birçok somut olayda görülmektedir.
Bu gibi somut olaylar da göstermektedir ki FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubunun devletin kamu kurumlarına yerleşmesi/yerleştirilmesi değil, sızması ve halk tabiriyle ayrık otu gibi bulunduğu yerleri işgal etmesi söz konusudur.
15.07.2016 tarihindeki darbe girişimini gerçekleştiren FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki yapılanmasının 'Mahrem Hizmetler' olarak isimlendirildiği ve yapılanmada gizliliğe azami derecede riayet edildiği bilinmektedir.
Genellikle ortaokul/lise döneminde kazanılan ve örgütsel ideolojiye uygun olarak yetiştirilerek örgüt mensuplarınca özel bir sınavdan geçirilen bu şahısların, örgütün mahrem yapılanmasını oluşturan birimlerde istihdam edilmesine örgütün oldukça önem verdiği ve mahrem hizmetlerde kullandığı görülmektedir.
Askeri mahrem yapılanmada yer alan bir örgüt mensubunun hayatını dört evrede özetlemek mümkündür:
-Birinci evre; Işık evi,
-İkinci evre; Hususi/özel ev,
-Üçüncü evre; Askeri okullardaki eğitim süreci,
-Dördüncü evre; Birim yapılanması,
Çocuk yaşta örgüte kazandırılan öğrenciler, talebe evlerinden alınarak mahrem yapı dışındaki kişilerin bilmediği ve sadece mahrem hizmetlerde kullanılan özel evlere yerleştirilmektedir.
Örgüt mensupları, ortaokul ve lise dönemlerinden itibaren düzenli olarak örgüt liderinin ses veya görüntü kaydı hâline getirilmiş vaazlarını, kitaplarını sohbet toplantılarında dinlemekte, izlemekte ve okumaktadır. Sohbet toplantıları, örgüt tarafından masum dini faaliyetler gibi gösterilmeye çalışılarak ardındaki örgütsel fikir ve idealler gizlenmektedir. Oysaki bu toplantılarda, dini kılıf altında ya da buz dağının görünmeyen yüzünü oluşturan kısımlarında örgütsel bir bakış açısı kazandırılmaktadır.
Bir örgüt mensubunun bütün bu hayat evreleri, sohbet toplantılarına katılmakla geçer. Örgütün temel direği, olmazsa olmazı bu toplantılardır. Nitekim terör örgütü lideri bu konuda şunları söylemiştir:
'Evvela kendimiz bu hizmetin büyüklüğünü kabul edelim, başkalarına anlatmadan. Evet, yani bu öyle bir hizmettir ki bunu mütevelli toplantısındaki bir akşam bile hiçbir şeye feda edilemez. Ne kadar feda edilemez yani? Mesela annemiz babamız ölse feda edilemez. Gider geçer, belli bir fasıldan sonra başında durur kaldırırız. Ama buraya gelinir. Çünkü bir arkadaş iki arkadaş buraya gelmeyince gelenlere gelinmiyor olabileceği fikri verilir. Gelenlerin şevki söndürülür. Kuvveyi maneviye si kırılır. Biz her bir yerlerimiz şu cemaatin Kuvveyi maneviye sini takviye etmek üzere el ele tutup omuz omuza verme mecburiyetindeyiz. İhlası salesinde buna temas ediyor. Birisinin geriye durması diğer arkadaşları (...) sarsabilir. Allah’ta diyor, o fabrikayı katar karıştırır, o saatin çarklarını katar karıştırır diyor. Demek biz öyle fabrikanın çarkları öyle saatin çarkları hâline gelmişiz ki bu çarklardan bir tanesi dursa muvakkaten bu durgunluk, duraklama bütün çarklara sirayet ediyor. Birbirimizle çok bütünleşmişiz. Bu bütünleşmenin manevi keyfiyetini yani tablonun öbür yanını ben göremiyorum, tahminde edemiyorum. Fakat Allah bir araya gelmeyi böyle bu bütünleşme adına çok önemli sayıyor. Önemli kabul buyuruyorsa şayet bizim için bu çok önemli olmalıdır. Biz burada bir cemaat teşkil ediyoruz ve Allah’ın eli cemaatle beraberdir. (...) Arkadaşlarımız cennete giden yollardaki tıkanıklıkları açacak, herkesi gelmeye mecbur edecekler. (...) O zaman bu fedakâr arkadaşlarımıza bir gece gelmemeye bir şey takdir edelim. Bir gece mütevelliye gelmezse acaba ne takdir edelim? Bugünkünü muaf tutacağız. Mesela Nejat Bey yok, (X) yok, mesela ... bey de yok. Başınız sağ olsun. O aksatmazdı da benim şeyimdi o, izin alması lazım giderken, manevi şeyin yanında bir şey takdir edelim. Veremezlerse ben vereyim onu. Öyle bir şey söyleyelim ki ben veremeyeyim onu. ... Bey diyor ki bir senelik burs versin. (Konuşmalar) Bir kere atlatana bir senelik burs takdir edelim. Ne güzel şey yine cennete giden yolda tıkanıklık açılıyor.'
Sohbet toplantılarını, çeşitli alt başlıklar altında incelemek ve sınıflandırmak mümkündür. Ortaokul döneminde irtibata geçilen çocuk yaştaki kişilerin katıldığı sohbet toplantıları 'keyfiyet' odaklıdır. Bu toplantı türünde, evlere gelenlere yoğun ideolojik eğitim programı uygulanmaktadır. Bunun haricinde sivil/bölge yapılanmalarında ve mahrem yapılanmalarda gerçekleştirilen toplantılar ise iki genel kısımdan oluşmaktadır. Birincisi keyfiyet denilen örgütsel bağ oluşumunu sağlayan, destekleyen ve geliştiren kısım, ikincisi ise örgüt idaresi ve stratejileri ile alakalı 'iş/meslek' konularının görüşülmesi kısmıdır.
Keyfiyet odaklı toplantıların işleyişine bakıldığında;
-'Pırlantalar' olarak adlandırılan Fetullah ...'in kitaplarını okuma,
-Önceden kayda alınmış sesli ve görüntülü kayıtlarını dinleme ve izleme,
-Haftalık Bamteli sohbeti, Sızıntı, Çağlayan dergisi vb. yazılarını okuma/izleme,
-Örgüt mensubu yazarların kitaplarından ve yazılarından kesitler okunması, anlatılması,
Gibi faaliyetlerle örgütsel değerler aşılanmaktadır.
Daha önce de açıklandığı gibi bu faaliyetler rastgele değildir; belli bir plan ve sistem dahilinde zamana yayılarak ışık evlerine gelmesi sağlanan herkese uygulanmaktadır. Bu toplantıların belli bir takvime göre, önceden belirlenmiş hedeflere ulaşılacak şekilde ayarlandığı ele geçirilen belgelerde açıkça görülmektedir. Bir yıl içinde sohbet toplantılarına katılan kişilere örgütün temel değerlerinin hemen hemen hepsinin eğitiminin verildiği anlaşılmaktadır. Ondan sonraki süreçte de her yıl, yine belli bir plan ve program doğrultusunda bu değerler çerçevesinde 'ideolojik örgüt eğitimi'nin verilmeye devam ettiği görülmektedir.
Sohbet toplantılarının fonksiyonlarına ve verilen ideolojik eğitimin içeriğine bakıldığında;
-Olağanüstü kişilik bilincinin aşılanması (Fetullah ...'in insanüstü özelliklere sahip, ilahi irade tarafından seçilmiş ve özel bir misyonla dünyaya gönderilmiş, her dediği ilahi iradenin isteklerini yansıtan ve yanlış olması mümkün olmayan bir kişi olduğuna iman edilmesi),
-Kutsal dava fikrinin yerleştirilmesi (Fetullah ...'in olağanüstülüğüne iman etmiş kişilerin, ona verilen kutsal görevleri, ona bağlanan kutsal ordusuyla başaracağına olan inanç),
-Ham olarak gelen hedef şahısların örgüt elemanına dönüştürülmesi, bu hedef şahıslara örgütün ideolojisi ile öğretilerinin empoze edilmesi,
-Toplantıya katılanların bireysel dönüşümlerinin sağlanması ve radikalleştirilmesi,
-Grup aidiyetinin keskinleştirilmesi,
-Dayanıklılık, katı disiplin ve mutlak itaatin sağlanması,
-Bağlılık, güven ve sadakatin oluşturulması,
-Birlik ruhunun sağlanması,
-Örgüt idealleri doğrultusunda mücadele ederken başa gelebilecek her türlü zorluk ve acıya (örgüt içinde imtihan olarak adlandırılır) karşı insanı kayıtsız kılan bir dayanıklılık kazanılması, psikolojik olarak önceden hazırlanılması,
-Hizmet uğruna ölmenin erdemi ve mükâfatının cennet olduğu bilincinin yerleştirilmesi,
-Moral değerlerin ve mücadele kapasitesinin yükseltilmesi,
Şeklinde olduğu görülmektedir.
Sohbet toplantılarının örgütün temellerinin dayandığı en önemli taşıyıcı sütun olması dolayısıyla gizlenmesi ve dış müdahalelere karşı çeşitli şekillerde korunması gerekmektedir. Örgüte hâkim olan gizlilik ilkesi, diğer uygulama ve faaliyetlerde olduğu gibi sohbet toplantılarının da koruyucu kalkanıdır. Bu toplantıların ne zaman, nerede yapıldığı açık ve şeffaf değildir. Özellikle mahrem hizmetler toplantılarının gizliliği için birçok tedbir uygulanmaktadır. Yine gizlilik ilkesi gereği bu toplantılar 'dini faaliyet, dini sohbet' kılıfı altında hedef saptırma yöntemi kullanılarak ardındaki örgüt gerçekleri saklanmaya çalışılmaktadır.
Örgütün toplantılara bakışı gayet nettir. Elemanların örgüt içi değerinin toplantılara katılma durumuna göre belirlendiği örgütten ele geçirilen bütün belge ve dokümanlarda açıkça görülmektedir.
Toplantılara aksatmadan, düzenli katılanlar ele geçirilen bütün fişleme belgelerinde en sadık, en yüksek mertebede yer alan kişiler olarak nitelendirilmektedir. Ara sıra aksatanlar, bir alt basamakta yer almakta ve kendi içinde aksatma sıklığına göre sıralanmakta/sıralanabilmektedir. Aksatma sıklığı artanlar ve gelmemeye başlayanlar 'Ümit' pozisyonuna düşürülmekte, bunlar da kendi içinde kategorilere ayrılarak tekrardan kazanılmak amacıyla özel stratejilerle yaklaşılmaktadır. Bu çabaların da sonuçsuz kalması ve kişinin irtibatı keserek toplantılara katılmaması örgütten çıkma anlamına gelmektedir.
Diğer terör örgütleriyle mukayese edilemeyecek ölçüde gizliliğe büyük önem veren FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün; yasa dışı faaliyetlerinin bilinmesinin önüne geçmek ve meçhulde kalmasını sağlamak, örgüt mensubunun güvenliğini gerçekleştirmek ve kriptolanması ile deşifre olmasını engellemek, yapılması planlanan eylemin veya yasa dışı faaliyetin başarıya ulaşmasını temin etmek, yasa dışı faaliyetlerin akabinde mümkün olduğunca az iz ve emare bırakmak amacına yönelik olarak kod ad kullanılmakta ve yine mahrem hizmetlerde kullanılan evlere yerleştirilen öğrencilere özellikle kod adı verilerek özel derslere tabi tutulmaktadır.
Örgütün neredeyse tüm uygulamalarında olduğu gibi gizlilik de istismar edilen dini kavramlarla kamufle edilmekte, örgüt jargonunda tedbir olarak adlandırılmaktadır.
d) Örgütsel Toplantılar İçin İletişim Kurma Yöntemleri:
Dünya genelinde 160 ülkede faaliyet gösteren ve binlerce mensubu olan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü açısından iç haberleşme; talimatların alınıp verilmesi, gelişmelerin güvenli ve zaman kaybetmeksizin aktarılması ve faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi bakımından hayati öneme sahiptir.
Faaliyet alanlarının çeşitliliğine paralel olarak örgütün haberleşme yöntemleri de farklılık arz etmektedir. Örgütün neredeyse tüm uygulamalarında olduğu gibi haberleşme yöntemlerinde de gizlilik içerisinde iletişim sağlamaya özen gösterilmektedir.
Örgütün iletişimde kullandığı yöntemlerin;
-Yüz yüze/buluşma,
-Canlı kurye,
-Kriptolu IP hattı,
-Not ile haberleşme,
-Basın yayın üzerinden talimat verme,
-Sosyal medya (..., ... vb.),
-Telefon (GSM, operasyonel hat, ankesör/büfe arama),
-İletişim/haberleşme programları (ByLock vb.),
Olduğu anlaşılmaktadır.
Canlı kurye kullanılması, en sağlıklı haberleşme yöntemlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Talimat almak ve faaliyetler hakkında bilgi vermek amacıyla doğrudan ABD/Pensilvanya'ya gidilerek örgüt lideri ile yüz yüze görüşülmekte ve talimatlar bizzat alınmaktadır. FETÖ/PDY elebaşısının 'çok önemli hususların yüz yüze (Ru Be Ru) görüşülmesi' yönünde talimatlarının olduğuna dair bilgiler mevcuttur. Örgüt toplantılarında verilen talimatlar ufak kâğıtlara yazılmakta hatta bunların lüzumu hâlinde yok edilebilmesi için yenilebilir özellikte olması sağlanmaktadır.
Kiralık hatlar vasıtasıyla kriptolu IP telefon kullanılması, özellikle yurt dışındaki okullarla irtibatta kullanılan yöntemlerdendir.
En kolay ve önemli haberleşme araçlarından biri GSM hatlarıdır. Bu hatlar, genel olarak başkası adına kayıtlı ya da örgüt kontrolündeki kurum/kuruluş adına kayıtlı olan, abone bilgilerinin gerçek kullanıcısına kolaylıkla ulaşılamayan hatlardır. Genellikle yaklaşık 3 ayda bir yeni GSM hattı temin edilmekte ve eski hatla birlikte telefon cihazı da değiştirilmektedir (Uygulanan tedbir şekline göre süre değişkenlik gösterebilir.).
Telefonların değiştirilmesi sürecinde eski telefonlar imha edilmekte ve parçalanarak farklı bölgelerdeki çöp kutularına atılmaktadır. Bu işlerin kamera olmayan yerlerde yapılmasına dikkat edilmektedir. Böylece tek numara ile görüşme yapan hat görüntüsünden uzaklaşılması ve örgütün kullandığı hatların tespitinin zorlaştırılması amaçlanmaktadır.
İletişimin telefonla kurulduğu dönemlerde (iletişim/haberleşme programlarının kullanılmadığı dönemlerde) telefonun akıllı olmaması ve internet bağlantısının bulunmamasına dikkat edilmiştir. Aynı zamanda mesaj atılması da istenmediği için yasaklanmıştır.
Örgüt mensuplarının kendi adlarına olmayan GSM hatları temin edip bunları belirli aralıklarla cihazlarıyla birlikte değiştirmeleri dahi legal olduğunu iddia ettikleri faaliyetlerinin illegal olduğunu ve bunları gizlemeye çalıştıklarını ortaya koymak açısından önemli bir veridir.
Türkiye'de Almanya, ABD ya da başka bir ülkeye kayıtlı GSM hatlarının kullanılması, örgütün üst düzey abilerinin kullandığı yöntemlerdendir. Abone bilgilerinden sadece hangi ülkeye ait olduğunun görülebilmesi nedeniyle zaman zaman tercih edilebilmektedir.
Örgüt mensupları, tedbir olarak haberleşme araçlarını değiştirdikleri gibi isim zikretmekten imtina ederek genel ifadeler kullanmaya özen göstermekte ve yaygın olarak 'KOD İSİM' kullanmaktadırlar. Örgütsel görüşmeler sırasında 'hizmet, şakirt, ..., cemaat' gibi kelimelerin telefonda zikredilmemesine özen gösterilmekte, buluşma yeri söyleneceği zaman şifreli ifadeler kullanılmasına önem verilmektedir.
Her ne kadar iletişimde esas olan usul 'randevulaşma sistemi' olsa da örgütün mahrem sorumlularının, sevk ve idaresi altındaki askeri personel ile deşifre olmayı engellemek maksadı ile irtibat kurma yollarından birisinin de 'Kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, iddia bayii ve lokanta gibi işletmelerde bulunan ve ücret karşılığı kullanılan sabit (kontörlü/voip) hatlar ile ...'a ait ankesörlü telefon hatlar' olduğu tespit edilmiştir.
Örgüt tarafından bu yöntemin kullanılma sebepleri ise;
-Pratik ve kolay ulaşılabilir bir iletişim modeli olması (Örneğin, operasyonel hat ile iletişim için gerekli olan 2. bir telefon, çevresi tarafından şahsın durumunu şüpheli hâle getirebilir),
-Anonim bir iletişim modeli olması (Açıklamaya ihtiyaç duyulduğunda gönül ilişkisi vb. bahaneler ileri sürülebilir),
-Teknolojik imkânların güvenilir olmadığı (ByLock serverlarının elde edilmesi vb. toplu deşifrasyon olmayacağı inancı),
-Arayan mahrem sorumlusunun kimliğinin deşifre olmayacağı,
Düşüncelerine dayanmaktadır.
e) Büfe/Ankesörlü Sabit Telefon Hatlarıyla İrtibat Kurma Yönteminin Özellikleri:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü 'sohbet' olarak adlandırdığı örgütsel toplantıları devam ettirmek için elzem olan askeri personel ile irtibatlarında gizliliğe çok önem verdiği hususuna yukarıda ayrıntılarıyla değinilmiştir.
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü kapsamında yürütülen soruşturmalardaki şüphelilerin hatları ile kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye ve lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesinde;
-Ardışık arama (Yakın zaman diliminde birbirini takip eden peşi sıra),
-Periyodik arama (Farklı tarih ve zaman diliminde belirli gün aralığı dahilinde),
-Tek arama,
Şeklinde iletişim gerçekleştirildiği ve irtibat sağlandığı saptanmıştır.
Birim içerisinde sorumlu düzeyde bulunan örgüt mensuplarının, kendilerine bağlı askerlere ait telefon numaralarını, telefonlarına farklı isimler kullanarak veya not kâğıtlarına GSM numaraları üzerinde belirli değişiklikler yaparak kaydettikleri, iletişim kurmak istedikleri zamanlarda ise kamuya açık ve birbirinden bağımsız market/büfe/lokanta vb. işletmelerde kurulu bulunan kontörlü/voip (sabit) hatlar ile ...'a ait ankesörlü telefonları kullanmak suretiyle kendilerine bağlı askerleri aradıkları belirlenmiştir.
Yapılan soruşturma ve kovuşturmalar sırasında elde edilen bilgilerden, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün 'Mahrem Yapısı' içerisinde faaliyet gösteren örgüt mensuplarının, kendi sorumlulukları altında bulunan özellikle asker ve diğer mahrem hizmetteki sivil şahısların telefon numaralarını, deşifre edilmelerinin önlenmesi ve örgütsel faaliyetlerinin sürdürülebilir olması amacıyla şifreleme metotları kullanarak kaydettikleri de tespit edilmiştir.
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca kullanılan ve şu ana kadar tespit edilebilen bazı şifreli kaydetme yöntemlerinin;
-On (10) Rakamına Tamamlama; Öğrencilerin telefon numaralarını telefona kaydetmek yasak olduğu için normal bir esnafın kartvizitinin arkasına veya herhangi bir kâğıda telefon numaralarının son dört rakamının her biri 10'a tamamlanarak kaydedilir. Yani kayıtlı telefon numarasının son dört rakamının her birini 10 sayısından çıkararak ortaya çıkan rakam yazılır. 10'a tamamlama sistemine örnek vermek gerekirse telefon numarasının son dört rakamı 46 05 ise not kâğıdına yazılan numaranın son dört rakama 64 05 olur. Bir başka örnekte ise telefon numarasının son dört rakamı 43 17 ise kartvizite yazılan numaranın son dört rakamı 67 93 olur.
-Sondan İkili Rakam Bloklarını Çapraz Yer Değiştirme; Telefon numarasının sondan rakam bloklarının yerlerinin çapraz olarak değiştirilmesi yöntemidir. Örneğin, 0 xxx 345 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 345 44 62 olarak kaydedilir.
-Rakam Bloklarını Ters Yazma; Telefon numarasının operatöre ait ilk 3 rakamları sabit kalmak şartıyla geri kalan rakamları ise rakam bloklarının kendi arasında ters yazılarak kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 345 62 41 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 543 26 14 olarak kaydedilir.
-Sondan 4 üncü Rakamı Dört (4) Arttırma; Telefon numarasının sondan dördüncü rakamına dört eklenerek kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx xxx 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx xxx 02 44 olarak kaydedilir.
-Sondan 2 nci ve 4 üncü Rakamı Yer Değiştirme; Telefon numarasının sondan ikinci ve dördüncü rakamlarının yerlerinin değiştirilerek kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx xxx 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx xxx 42 64 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamlara Bir Ekleme Bir Çıkarma; Telefon numarasını oluşturan rakamlara soldan başlayarak sırasıyla bir ekleme bir çıkarma yapılarak kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 444 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 535 53 35 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamları Kredi Kartı Numarasına Benzetme; Telefon numarasını oluşturan rakamlarının başına, sonuna rakamlar ekleyerek veya 16 haneli kredi kartı numarası şeklinde kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 444 62 44 telefon numarası 5410 xxx4 4462 4454 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamları Servis Sağlayıcı Operatör Kodunun İl Alan Koduna Değiştirme; Operatör kodunun herhangi veya faaliyet gösterdiği il kodu şeklinde kaydedilmesidir. Örneğin, 0 505 xxx xx xx numaralı telefon kaydedilirken 0 312 xxx xx xx olarak kaydedilir.
-99'a Tamamlama; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son iki hanesini 99'a tamamlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 45 32 şeklinde yazılması,
100'e Tamamlama; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son iki hanesini 100'e tamamlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 45 33 şeklinde yazılması,
-Çaprazlama metodu; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son dört hanesinin ikili gruplar hâlinde kendi içinde çaprazlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 76 54 şeklinde yazılması,
Şeklinde olduğu saptanmıştır.
Mahrem imamların, kendilerine bağlı muvazzaf askerlerin (öğrenci) telefon numaralarını ajandalarına kaydederken yukarıda açıklamaları verilen örnek şifreleme yöntemlerini kullanmakla birlikte 'bazı mahrem imamların arama yapmadan önce numaralara baktığında şifreleme yaptığını unutarak/kasten yazılı olan şifreli numarayı aradığı, daha sonra yanlış numara çevirdiğini fark ederek/kasten asker şahsı tekrar gerçek numarasından aradıkları da' sıklıkla gözlemlenmiştir.
Kolluk birimlerinin yapmış olduğu çalışmalar ve soruşturmalarda alınan ifadelerden;
'Mahrem imamların belirledikleri periyodik zaman diliminde grubunda bulunan askeri personelle sohbet adı altında örgütsel toplantıları düzenledikleri, bir sonraki toplantının yerinin-zamanının ve saatinin yapılan bu toplantılarda yüzyüze görüşülerek belirlendiği, toplantı günü ve saatinde değişiklik veya farklı bir gelişme olduğu zaman mahrem imam tarafından sabit hatlardan (ankesör-büfe-market vb.) askeri personelin cep telefonu aranmak suretiyle irtibatın gerçekleştirildiği, mahrem imam tarafından gerçekleştirilen bu görüşmelerin genellikle çok kısa tutulduğu ve şifreli olarak anlatılmak istenilenin söylendiği, bu telefon görüşmelerinin kısa tutulmasının sebebinin mahrem imamın ve sabit hatlardan aranan askeri personelin deşifre olmasını engellemek olduğu, askeri personelle mümkün olduğu kadar sabit hatlardan az irtibat kurulmaya özen gösterildiği, askeri personelin çok aranmasının o personelle ilgili bir sıkıntının yani toplantılara gelmeme, terör örgütü ile irtibatını koparmaya çalışma gibi etkenlere işaret ettiği, mahrem imam tarafından sürekli arama yapılarak askeri personelin ikna edilmeye çalışıldığı, askeri personelin az aranmasının ise o personelin toplantılara düzenli geldiğinin, gerçekleştirilen toplantılarda yüz yüze alınan kararlar sonucunda bir sonraki toplantıya düzenli katıldığının göstergesi olduğu, katalog evlilik yapan askeri personelin eşleri ile toplantılara katıldıkları örgüt imamlarının eşlerinin askeri personelin eşleri ile ilgilendikleri, bu şekilde mahrem imamlarca yapılan görüşmelerin 2017 yılına kadar devam ettiği, bu tarihten sonra sabit hatlardan askeri personelin aranmamasına dikkat edildiği, bunun sebebinin ise yapılan örgütsel faaliyetin deşifre olması ve mahrem imamların takip edilmesinden korku duyulmasından kaynaklı olduğu, bu süreçten sonra askeri personel ile görüşme yapılmak istenildiği zaman; lojmanlarda oturmayan ve FETÖ Silahlı Terör Örgütü içerisinde faaliyet gösteren askeri personelin evlerine gidilerek irtibat kurulduğu ya da asker şahsın mahrem imamın evine gitmesi şeklinde irtibat kurulmaya çalışıldığı, subay, astsubay veya askeri öğrenciler ile ilgilenen mahrem imamların birbirinden farklı olduğu, örneğin subay ve astsubayların aynı grup içerisine dâhil edilmediği'
Anlaşılmıştır.
Sonuç olarak;
Yukarıda izah edilen açıklamalar, olgular ve FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne yönelik yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda alınan ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine sızmış mensuplarının çok az kısmına kriptolu haberleşme programı Bylock ve Eagle gibi programlar yüklediği, geri kalan mensupları ile özellikle geçmiş yıllarda kullandıkları bir sistem olan büfe, market vb benzeri yerlerdeki ücretli telefonlar veya kontörlü telefonlar ile haberleştikleri, örgütsel irtibatta asıl olan iletişim metodunun yüz yüze görüşme olduğu ve bir sonraki görüşmenin tarih ve yerinin bu esnada belirlendiği, bu mümkün olmaz ise tedbir anlamında her asker şahsın farklı ankesör ya da sabit hatlardan (market-büfe-bakkal vb.) aranmak (GEZEREK) suretiyle örgütsel iletişimin kurulduğu, arama işleminin genellikle tek taraflı ve kısa süreli olduğu, sadece sorumlu şahısların ARAMA işlemini yaptığı (askeri şahıs tarafından karşı arama yapılmadığı, askeri personelin de çok sık olmamakla birlikte mahrem sorumlusuna ulaşmak istedikleri durumlarda aradığı), sorumlu şahıs tarafından aranan askeri personelin büyük kısmının rütbe/makam olarak genelde denk olduklarının tespit edildiği (Örneğin; aranan Astsubay ise ardışık aranan kişi de Astsubay, Subay ise ardışık aranan da Subay gibi), aynı şekilde kuvvetlerin de denk olduğu (Örneğin; aranan jandarma ise ardışık Jandarma, aranan KKK personeli ise ardışık KKK personelinin arandığı gibi), genel olarak her sivil yöneticinin sorumluluğunda birden fazla hücre bulunduğu ve hücrelerin 2-3 asker şahıstan (askeri öğrenci ve/veya muvazzaf personel) oluştuğu, bu asker şahısların da aynı kuvvete mensup olup aynı rütbede bulundukları (istisnai olarak farklı rütbe ve/veya kuvvetlere mensup asker şahıslardan bir hücre oluşabildiği, örneğin; sivil sorumlunun astsubaylardan oluşan grubunun yanında astsubaylıktan subaylığa geçen askeri personelle de ilgilenebileceği), tek ankesör ya da sabit hattan (market-büfe-bakkal vb.) farklı asker şahısların aranmasının arka arkaya arama (ARDIŞIK ARAMA) şeklinde olması durumunda aramanın örgütsel olduğu kanısını güçlendirdiği, ayrıca aynı ankesör/sabit (büfe-market vb.) hattan arka arkaya (ARDIŞIK) arama yapılmasının mahrem sorumlu şahsın tedbirsizliği ve işin kolayına kaçmasından kaynaklandığı, daha çok gizliliğe uymayan mahrem imamlar tarafından yapıldığı, aramaların kısa olmasının nedeninin ise askeri personelin daha önceden yeri ve zamanı kararlaştırılan görüşmeye gelinmemesi gerektiği veya gelip gelemeyeceğinin teyit edilmesi ya da görüşmeye gelmeyen kişiye gelecek görüşme yer ve zamanının bildirilmesi veya daha önceden kararlaştırılan yer/tarihin değişmesinden dolayı yapılan aramalar olmasından kaynaklı olduğu, aramaların genellikle mesai saatleri dışında yapıldığı, sorumlu şahsın askeri personeli aradıktan sonra tedbir amaçlı alakasız kişileri de ankesörle arayarak hedefin kaybolmasını amaçladığı, genellikle on beş gün, ayda veya iki ayda bir kez iletişime geçilerek buluşmaların/toplantıların gerçekleştirildiği, bu görüşmede bir sonraki buluşma tarihinin kararlaştırıldığı, bir aksaklık olmadığı müddetçe yeniden aramaya ihtiyaç duyulmadığı, bazen mahrem sorumlu tarafından sorumluluğundaki gruplarla ilgili grup içerisindeki tek şahsın arandığı ve bu şahıstan gruptaki diğer şahsa veya şahıslara bilgi vermesini istediği, aramanın sadece büfe, lokanta, market vs. kontörlü arama yapılabilen yerler olmadığı, ayrıca ankesörlü telefonlar ile kontörü olmadığından bahisle rica yolu ile iş yerlerinde mevcut sabit hattan da arama işlemi yapılabildiği, genel olarak yüzbaşı ve üstü rütbedeki subaylarda 'birebir sorumluluk' esasının geçerli olmasından dolayı birden fazla asker şahsın oluşturduğu hücre sisteminin tercih edilmediği, mahrem yapı sorumlusunun kural olarak sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğu, istisnai olarak sözde TSK yapılanmasının bölge esaslı teşkilatlanması nedeniyle yakın ilde bulunan hatlarla da iletişim kurulabildiği, mahrem yapı sorumlusunun sorumlu olduğu örgüt mensubu asker şahısları aramasından sonra belirlenen buluşma yerinde aranılan hatların takılı bulunduğu cihazların götürülmemesi veya götürülse bile kapatılmasına yönelik tedbir uygulanmaya çalışıldığı, bu tedbirin ortak yer baz istasyonundan sinyal verilmesini ve/veya dinleme yapılmasını önleme amaçlı olduğu, daha önceden kararlaştırılan noktaya gelinmediği takdirde ya da mahrem imam il dışında ise ve periyodik zamanlarla bir araya geliniyorsa (2 haftada bir Cumartesi gibi) bir gün önce mahrem imamın arayarak çağrı bıraktığı, arama işlemi sonrasında gizlilik (son aradığı numaranın telefon hafızasında kalmasını önlemek) ve tedbir amaçlı olarak ilgisiz rastgele numaraların çevrildiği ve redial (geri arama) tuşu ile son aranan kişinin tespitinin önlenmeye çalışıldığı, sivil yönetici unsurun sorumlusu olduğu asker şahsın numarasının son iki rakamını kendi telefon rehberinde '10', '100' veya '99' rakamına tamamlayacak şekilde kayıt etmesinin en fazla başvurulan tedbir yöntemlerinden biri olduğu, bu nedenle yanlışlıkla numaraların şifrelenmiş hâliyle yapılan aramaların da gerçekleşebildiği, yapılanmada her yönetici sivil unsurun deşifre olmamak amacıyla kendi tedbir ve iletişim metodunu kendisinin belirlediği, (Bu metotlardan birisine örnek vermek gerekirse kısa süreli arama, cevapsız çağrı bırakma, aynı hattan parça parça kısa süreli arama vb.), mahrem yapı içerisindeki irtibatın ve şifreleme tekniğinin deşifre olmaması amacıyla çok sayıda şifreleme tekniğinin kullanıldığı,
Belirlenmekle;
Günümüzde iletişim aracı olarak cep telefonlarının kullanılmasının hayatın olağan akışına uygun ve kabul edilen bir gerçek olmasına karşın, kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatlar üzerinden asker şahıslarla GEZEREK ya da ARDIŞIK şekilde yapılan aramaların; örgütün 'gizlilik' ve 'deşifre olmama' kuralına uygun olarak Askeri Mahrem Yapılanmasının irtibat kurma yöntemlerinden biri olup FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün MAHREM İMAMLARI tarafından örgütsel amaçlı, örgütsel haberleşmeyi sağlamak amacıyla gerçekleştirildiği sonucuna varılmıştır.
B-2) Bir İletişim Aracı Olarak Ankesörlü/Sabit Hatlardan Periyodik Veya Ardışık Aramaların Hukuki Niteliği:
a) Ulusal ve Uluslararası Mevzuat:
Konuyla İlgili Ulusal ve Uluslararası Düzenlemeler;
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi:
Madde 8 - Özel ve aile hayatına saygı hakkı
(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
Özel hayatın gizliliği ve korunması
Özel hayatın gizliliği
Madde 20- Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili mercin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
...
Haberleşme hürriyeti
Madde 22- Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.
Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar
Madde 38- (6)- Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.
Milletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulma
Madde 90/5- Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.
Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre;
İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması
Madde 135 – (1) (Değişik: 21/2/2014–6526/12 md.) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi (…) dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır. (Mülga son iki cümle: 24/11/2016-6763/26 md.)
...
(3) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
...
(6) (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu ve tedbirin süresi belirtilir. (Ek cümleler: 24/11/2016-6763/26 md.) Cumhuriyet savcısı kararını yirmi dört saat içinde hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde kayıtlar derhâl imha edilir.
...
(8) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanunu’nda yer alan;
...
15. (Değişik: 2/12/2014-6572/42 md.) Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak (madde 302),
16. (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
17. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları,
Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi
Madde 160 – (1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri
Madde 161 – (1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir.
(2) Adlî kolluk görevlileri, el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirler emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.
...
(4) Diğer kamu görevlileri de, yürütülmekte olan soruşturma kapsamında ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeleri, talep eden Cumhuriyet savcısına vakit geçirmeksizin temin etmekle yükümlüdür.
Delillerin Ortaya Konulması ve Reddi
Madde 206-(2) Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
(a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
..
Delillerin Takdir Yetkisi
Madde 217 – (2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.
Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar
Madde 230 – (1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
...
(b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
Hukuka Kesin Aykırılık Hâlleri
Madde 289 – (1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
...
(i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.
Şeklinde düzenlenmiştir.
b) Sabit/Ankesörlü Hatlardan Arama Sonuçlarının Delil Olarak Hukukiliği:
Çağımızda hukukun değişmez niteliği 'Evrensel, herkes için, bağımsız, tarafsız, insan haklarına saygılı, eşitlikçi, özgürlükçü, adil, haksızlığa karşı vazgeçilmez' oluşudur.
Bir ülkede bu ilkelerin benimsenip güçlendirilmesi ve içselleştirilmesi için demokratik düzenin bütün kurum ve kuruluşlarıyla oluşturulması, demokratik hakların etkin biçimde kullanılması, devletin bütün işlemlerinin hukuk sınırları içinde ve hukuk devleti ilkelerine uygun olması kadar çağdaş bir ceza yargılamasının sağlanması da gerekmektedir.
İstikrar kazanmış yargı kararlarında vurgulandığı ve öğretide ifade edildiği üzere, ceza yargılamasının amacı maddi gerçeğin insan onuruna yaraşır biçimde araştırılıp bulunmasıdır. Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 23.02.2016 tarihli ve 2014/5.MD-98 Esas 2016/83 sayılı ve 10.12.2013 tarihli ve 2013/359 sayılı kararlarına göre ceza muhakemesinin amacı usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak bir biçimde kesin olarak belirlenmesidir. Maddi gerçeğin belirlenmesinde kullanılan yegane araç deliller olup nitekim 5271 sayılı CMK'nın 'delillerin takdir yetkisi' başlıklı 217. maddesinin 2. fıkrasında 'yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir' denilerek aynı amaca işaret edilmiştir. Bu açıklama ile ayrıca delillerin serbestliği ilkesine de vurgu yapılmaktadır. Buna göre, ceza muhakemesinde hangi hususu hangi delillerle ispat olunacağı konusunda bir sınırlama bulunmayıp yargılama yapan hâkim, hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delili kullanmak suretiyle sanığın aleyhine olduğu kadar lehine olan delilleri de araştırıp değerlendirerek şüpheden arınmış bir sonuca ulaşmalıdır.
Ceza muhakemesinde maddi gerçek ortaya çıkarılırken, kişisel hak ve özgürlüklere saygı ile toplumsal düzenin sağlanması arasında bir denge kurulması temel amaçtır. Kanun koyucu bu amaçla, delil serbestliği ilkesine, öğretide ve uygulamada 'delil yasakları' olarak adlandırılan bir takım sınırlamalar getirmiştir. Anayasa'nın 38. maddesinin 6. fıkrasında, CMK'nın 206. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde, 217. maddesinin ikinci fıkrasında, 230. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde ve 289. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin esas alınamayacağı belirtilmiştir. Delilin hukuka aykırı bir yöntemle elde edilmiş olup olmadığına ise yargı makamı karar verecektir.
Delillerin yerindeliği incelemesi yapmayan ve bu konunun ulusal yargı organlarının takdirinde olduğunu belirten AİHM, elde edilen deliller dahil olmak üzere yargılamayı bir bütün olarak inceleyip bu çerçevede ilgilinin adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediğine karar vermektedir (AİHM, Khan/Birleşik Krallık, 12.05.2000, B.No:35394/97, &34). AİHM, delillerle ilgili olarak, başvurucuya delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğini esas almaktadır (Bykov/Rusya, 10.03.2009, B.No:4378/02, & 90; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, 25.07.2013, B.No:11082/06, 13772/05, & 700.).
Yargılama konusu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her araç delil olarak kabul edilir. Bu manada esas olan, delilin keyfi ve açıkça dayanaktan yoksun olacak şekilde sanık aleyhine kullanılmaksızın, yargılamanın bir bütün olarak adil yapılmasıdır.
Görüldüğü gibi delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ulusal mahkemelerin takdirindedir.
c) Mukayeseli Hukuk ve AİHM Kararı Bağlamında Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi Delillerin Niteliği ve Hukukiliği:
Karşılaştırmalı hukukta iletişimin tespitine ilişkin düzenlemeler farklılık göstermektedir. Örneğin Fransa, İngiltere ve Avusturya'da iletişimin tespitine ilişkin bilgiler denetim kapsamında kabul edilmemekte ve herhangi bir sınırlamaya tabi bulunmadan bu bilgiler soruşturma ve kovuşturmada kullanılmaktadır.
Avrupa Birliğince (AB) 24.10.1995 tarihinde 'Kişisel Verilerin İşlenmesinde Gerçek Kişilerin Korunması ve Serbest Dolaşımı'na ilişkin 95/46 nolu Yönerge kabul edilmiştir. Ancak söz konusu yönerge hükümlerinin savunma, kamu güvenliği veya ceza hukuku açısından uygulanmayacağı da belirtilmiştir. 95/46 nolu Yönerge temel alınarak düzenlenen telefon konuşmaları ve e-postaları da kapsayacak şekilde elektronik iletişimde özel yasanın gizliliği ve kişisel verinin korunmasına dair 2002/58 nolu Yönerge'nin amacı, Avrupa Birliğine üye ülkeler tarafından, haberleşmenin gizliliğine yetkisi bulunmayan kişilerce erişilmesini engellemek, kamu telekomünikasyon şirketleriyle ve kamuya açık telekomünikasyon servisleriyle sağlanan telekomünikasyon gizliliğini korumak amacıyla önlemlerin alınmasını sağlamaktır (Hayrünisa Özdemir, Haberleşmenin Gizliliği ve Kişisel Veriler, Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.13, S:1-2, 2009, s. 286.). Bununla birlikte bu yönerge; devletlerin elektronik iletişimi, hukuka uygun denetleme veya AİHS'ye uygun olarak önlem alma imkânlarını etkilememektedir (Saadet Yüksel, Özel Yaşamın Bir Parçası Olarak Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Gizliliğine Önleyici Denetimle Müdahale, Beta, 1. Baskı, 2012, s. 89-99.).
AİHM, kişisel verilerin elde edilmesini her durumda özel yaşamın gizliliği hakkına bir müdahale olarak görmemekte ve kişisel verilere ilişkin AİHS'nin 8. maddesi çerçevesinde iki aşamalı bir değerlendirme yapmaktadır. Öncelikle müdahalenin yasal dayanağı olup olmadığı ve ulaşılabilirliği, daha sonra ise ulusal güvenlik gibi meşru bir amaç bağlamında müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını değerlendirmektedir (Saadet Yüksel, a.g.e, s. 103.).
Bu bakımdan AİHM devletlerin, ulusal güvenliklerini korumak amacıyla, yetkililere kamunun ulaşamadığı kişisel verileri barındıran kayıtlarda bilgi toplama ve kaydetme yetkisini veren kanuni düzenlemeler yapmasını uygun görmektedir (Leander/İsveç, 26.03.1987, B.No: 9248/81, & 59.).
Nitekim AB'nin 95/46 ve 2002/58 nolu Yönerge'leri doğrultusunda tanzim edilen 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun 'İstisnalar' başlıklı 28. maddesinde de kişisel verilerin milli savunmayı, milli güvenliği, kamu güvenliğini, kamu düzenini sağlamak için kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşlar tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbari faaliyetler kapsamında veya soruşturma, kovuşturma, yargılama veya infaz işlemlerine ilişkin olarak yargı makamları veya infaz mercileri tarafından işlenmesi hâllerinde söz konusu kanun hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmiştir.
AİHM, bir devletin terörle mücadele etmek için önlem almadan önce felaketin gelip çatmasını beklemesinin mümkün olmadığını vurgulamıştır (A. ve Diğerleri/Birleşik Krallık, 19.02.2009, B.No: 3455/05, & 177.).
Görüldüğü üzere AİHM, Sözleşme'nin 8. maddesinde herkesin kendi özel yaşamına saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğunun açık bir şekilde belirtilmesine karşın terörle mücadele, terör saldırılarını engellemeye yardımcı olabilecek bilgilerin toplanması, terör şüphelilerinin yakalanıp yargılanması amacıyla özel gözetleme yöntemlerinin kullanmasına cevaz vermektedir.
d) Sabit/Ankesörlü Hatlardan Arama Sonuçlarının Delil Olarak Kabul Edilip Edilmeyeceğine İlişkin Hukuki Değerlendirme:
ByLock için yapılan değerlendirmeler ışığında; demokratik kurumlara, hukuk devletine, demokrasiye ve insan haklarına karşı 15.07.2016 tarihindeki darbe teşebbüsünü gerçekleştiren, pek çok insanın ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet verip bir çok ağır suçu organize şekilde işleyen FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün çok büyük bir önem verdiği silahlı kanadını oluşturan askeri mahrem yapılanmasına yönelik yapılan soruşturmada, şüphelilere ve suç delillerine ulaşılması amacıyla Ankara merkezli ve diğer illerde Cumhuriyet Başsavcılıklarının yasal yetkisine dayanarak hâkim kararıyla geçmişe dönük elde ettiği 'iletişimin tespiti (HTS)' kayıtlarının, hukuka uygun bir delil olarak hükme esas alınmasında herhangi bir hukuki isabetsizlik bulunmadığı, yapılan işlemin 'demokratik bir ülkede gereklilik' ve 'orantılılık' ilkelerine uygun olduğu, kanunda yazılı esas ve usullere göre bu tedbire başvurulmasının 'iletişim özgürlüğü' hakkının özünü ortadan kaldırmayacağı kanaatine varılmıştır.
İçeriğine müdahale edilmeden, iletişim araçlarının diğerleri ile kurduğu iletişime ilişkin arama, aranma, yer bilgisi ve kimlik bilgilerinin tespitine yönelik işlem olması ve daha çok dış bağlantı verilerini ifade etmesi nedeniyle 'iletişimin tespiti', Cumhuriyet savcısının soruşturma yetkisini düzenleyen CMK'nın 160 ve 161. maddeleri kapsamında istenebilecek delillerdendir. Cumhuriyet savcısı, soruşturmanın ayıklayıcılık ve kişilerin lekelenmeme hakkı ilkelerini dikkate alarak, delil toplarken Anayasa'da ve yasada düzenlenen 'orantılılık' ilkesini göz önüne almak durumundadır. İletişimin tespitinin istenmesi her zaman aleyhe sonuç doğurmaz. Bazen suça katılmayan kişilerin erkenden tespiti ile haklarında başkaca ceza muhakemesi tedbirine başvurmama imkânını da sağlayabilir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135/6. maddesindeki (Ek: 2/12/2014-6572/42 maddesi) şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Daha önce uygulamada Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 160 ve 161. maddelerinde düzenlenen Cumhuriyet savcısının delil toplama yetkisi kapsamında iletişimin tespitinin yapıldığı, yapılan değişiklikle bu yetkinin hâkime verildiği, gecikmesinde sakınca olduğu hâllerde Cumhuriyet savcısının bu yetkiyi kullanabileceği düzenlenmişti.
Ancak yeni ceza yargılaması sisteminde soruşturma evresi, suç işlendiği izlenimini veren hâlin öğrenilmesi ile başlar ve iddianamenin kabulü kararı verilinceye kadar devam eder. Soruşturma evresi üç aşamada gerçekleşir. Bunlar: başlangıç soruşturması, kısa soruşturma ve ara soruşturma aşamalarıdır. İlk aşama, Cumhuriyet savcısının 'araştırmalara' başlama kararı ile gerçekleşen 'başlangıç soruşturması'dır. Bu aşamada, kural olarak henüz suçun kim tarafından işlendiği konusunda bir bilgi mevcut bulunmadığı için 'şüpheli' de yoktur. Bu aşamada bir suç işlendiğine dair 'basit şüphe' oluşmazsa kovuşturmama kararı verilecektir. Aksi takdirde soruşturmanın diğer aşamalarına geçilip ortaya çıkan şüpheli/şüphelilere ilişkin deliller toplanarak suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenleyecektir.
Ayrıntıları ilgili bölümde açıklanan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün iletişim yöntemi olarak ankesörlü/sabit hatlardan periyodik veya ardışık aramalar yaptıkları yönündeki tespitlerden sonra, soruşturma makamlarınca başlangıç soruşturması kapsamında ve CMK'nın 160/1. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmalar sonucunda; FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının 'sohbet' olarak adlandırdıkları örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market, büfe vb. yerlerde kurulu bulunan ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatları özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmesi üzerine CMK'nın 135/6. maddesi gereğince sabit hat ve ankesörlü hatlara yönelik iletişimin tespiti kararları alınarak uygulamaya konulması, bu cümleden olarak şüpheli kişilerin hatlarıyla kamuya açık, birbirinden bağımsız büfe, market vb. yerlerde kurulu bulunan sabit veya ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesi, üçüncü kişilere ait verilerin ayıklanması ile yapılan analizler sonucunda şüphelilere ulaşılmasında hukuka aykırı yöntemlerin kullanıldığı ileri sürülemeyeceği gibi ihlal edildiği iddia edilen hakka nazaran kamu güvenliğinin korunması ve suçla mücadele için sağlanan yararın üstünlüğünden de kuşku duyulmaması gerekecektir.
Şüphelinin/sanığın mahrem yapıda yer alıp sabit hat ve/veya ankesörlü telefonlar üzerinden hücresel haberleşme ağına dahil olup olmadığının belirlenmesi ile soruşturma ve yargılama aşamasında hukuki durumunun ve konumunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından; suçun ispatı açısından belirleyici nitelikte olması nedeniyle bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında taraflar huzurunda tartışılması ve savunma argümanlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ayrıca bu delillerin teyidi açısından;
Mahrem imamların büfe/ankesörlü sabit telefon hattı ile hedef şahıslarla görüşmelerinde gizliliği sağlamak için genellikle kullandığı yöntem olarak belirlenen;
Hedef şahsın telefon numarasının deşifre edilmesinin önlenmesi amacıyla çeşitli şifreleme metotları kullanarak kaydedilmesi,
Bazı mahrem imamların arama yapmadan önce ajandada kayıtlı numaralara baktığında şifreleme yaptığını unutarak/kasten yazılı olan şifreli numarayı aradığı, daha sonra yanlış numara çevirdiğini fark ederek/kasten asker şahsı tekrar gerçek numarasından aramış olmaları,
Aramaların tek taraflı ve kısa süreli olması veya sadece çağrıdan ibaret bulunması,
Aranan askeri personel ise genellikle rütbe/makam olarak ve bağlı bulunduğu kuvvetlerin de denk olmaları,
Mahrem imamlar tarafından gerçekleştirilen arka arkaya aramanın (ardışık arama) örgütsel amaçlı olduğuna dair karine oluşturması,
Aramanın mesai saatleri dışında yapılması, sorumlu şahsın askeri personeli aradıktan sonra tedbir amaçlı alakasız kişileri de ankesörle arayarak bu bütün içerisinde hedeflerin kaybolmasını sağlama çabası,
Aramanın on beş gün, ayda veya iki ayda bir kez olmak üzere periyodik olması,
Mahrem imamın sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğunun gözetilmesi,
Asker şahısların hatların takılı bulunduğu cihazların toplantı yerine götürülmediği veya götürülse bile kapalı tuttukları,
Mahrem imamlarca hedef şahıs arandıktan sonra ilgisiz rastgele numaraların çevrilerek redial (geri arama) tuşu ile son aranan kişinin tespitinin önlenmeye çalışılması,
Hususlarını da ortaya koyan, bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında kişiselleştirilmiş, emniyet birimlerince büfe/ankesörlü sabit telefon hatlarıyla irtibat kurma yöntemine ilişkin olarak düzenlenen ayrıntılı analiz raporunun temin edilerek dosyaya konulması,
-Emniyet kayıtlarının yanı sıra BTK'dan alınan baz istasyonunu gösterir HTS kayıtlarının '0' saniyeli çağrılar da dahil olmak üzere getirtilmesi,
-Şüpheli/sanığın görev yaptığı diğer şehirlerde ardışık aramalarının olup olmadığı araştırılarak sabit hat ve ankesörlü telefon kullandığına ilişkin analiz raporunun da istenmesi,
-Şüpheli/sanıkla ilgili sabit hat veya ardışık aramaya ilişkin varsa itirafçı beyanlarının dosyaya getirilmesi, gerektiği takdirde tanık sıfatıyla dinlenilmeleri,
-Ardışık aramalar kapsamında diğer şahıslar hakkında bir soruşturma veya dava olup olmadığı araştırılıp varsa ifade örneklerinin dosyaya ibrazı sağlanarak değerlendirilmesi suretiyle maddi gerçeğin ortaya konulması,
Gerekmektedir.
Bu kapsamda;
Yukarıda açıklanan özellikler doğrultusunda; mahrem hizmetlerde görevlendirilen asker veya sivil şahsın, örgütün gizlilik ve deşifre olmama kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun bir delil olacağında kuşku yoktur.
C) HABERLEŞME İÇİN OPERASYONEL HAT KULLANILMASI:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün örgütsel toplantılar için iletişim kurma yöntemlerinden biri olan operasyonel (patates) GSM hatlarıyla görüşme yapıldığı yönünde şüphe oluşması durumunda soruşturma makamlarınca başlangıç soruşturması kapsamında ve CMK'nın 160/1. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmalar sonucunda örgüt mensuplarının 'sohbet' olarak adlandırdıkları örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market ve büfe gibi yerlerde kurulu olup ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar dışında operasyonel GSM hatlarını da özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmesi hâlinde şüphelinin/sanığın askeri mahrem hizmetler yapılanmasında veya sivil şahıslardan olup örgütteki konumu itibariyle operasyonel hat üzerinden hücresel haberleşme ağına dahil olup olmadığının belirlenmesi ile soruşturma ve yargılama aşamasında şüpheli/sanığın hukuki durumunun ve konumunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi bakımından; özellikle suçun ispatında belirleyici delil niteliğinde olması hâlinde bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda sabit hat veya ardışık arama için yapılan açıklamalar ışığında, taraflar huzurunda tartışılması ve savunma argümanlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Burada şüpheli/sanık tarafından kullanılan GSM hattı ile mahrem imam tarafından kullanılan hatlara ait HTS raporları karşılıklı mukayese edildiğinde her iki hattın ortak baz bilgileri bulunduğu, her iki GSM hattının da aynı tarih ve yakın saatler aralığında aynı yerde baz verdiği, görüşmelerin ağırlıklı olarak tek bir GSM numarasıyla olduğu hususlarının mevcudiyeti hâlinde başkası üzerine kayıtlı bu hattın operasyonel hat olarak kullanıldığının tespiti mümkün olabilecektir.
Bu kapsamda;
Sanığın FETÖ/PDY'nin operasyonel hat kullanmak suretiyle oluşturulan hücresel haberleşme ağında yer aldığının teknik verilerle belirlenmesi,
Sanığın kullandığı operasyonel hat ile örgüt mahrem imamının kullandığı hattın aynı baz istasyonunda sinyal alıp almadığının tespitinin yapılması,
Sanığın silahlı terör örgütünün mahrem imamları ve yöneticileriyle iletişim kurma yöntemleri, zaman aralıkları, çeşitlilikleri, sanığın asker mi sivil şahıs mı olduğu, irtibat kurduğu kişilerin örgütün mahrem imamı olup olmadıkları hususlarının tespiti,
Operasyonel hat olarak kullanılan telefon numarasının kimin adına, ne zaman, nerede alındığına ilişkin GSM operatörlerinden belgelerin getirtilerek belgelerin incelenmesi, bu hattın kim tarafından alındığına yönelik araştırma yapılıp gerekli tespitlerin yapılması,
Operasyonel hat olarak kullanılan GSM hattının faturalarının nerede, kim tarafından ve hangi yöntemlerle ödendiğine ilişkin tespitlerin yapılması,
Yine operasonel hattın kontürlu hat olarak kullanılması durumunda kontürlerin nerede, ne zaman, kim tarafından yüklendiği ve ücretlerinin nasıl ödendiğinin tespiti,
Operasyonel hat ile bu hattı kullanan askeri şahısların görüştüğü mahrem imamların GSM hatlarının HTS kayıtlarının ve diğer iletişim bilgilerinin getirilmesi,
Sanığın kullandığı operasyonel hat ile asker ve sivil imam şahısların kullandığı operasyonel hatların ortak bazlarının bulunup bulunmadığı ve mahrem imamlar tarafından kendisi gibi asker olan başka dosya şüphelileri ile farklı tarihlerde ardışık olarak aranıp aranmadığı, arama sayısı ve aramaların periyodik olup olmadığı, aramaların gerçekleştirildiği zaman, konuşma süreleri, sanığın farklı sabit hatlardan aranması, aranmaların makul görünüp görünmediği konusunda uzman teknik bilirkişiden inceleme raporu ve operasyonel hat/HTS veri analiz raporu alınması,
Gerektiğinde operasyonel hat ile mahrem imamın kullandığı hattın diğer iletişim bilgilerinden olan; abone ismi, adresi, abone kimlik bilgileri, telefon numarası, IMEI numarası sorgusu veya eşleştirmesi (IMEI numarasından kullanıcı, kullanım tarihi, kimlik ve adres bilgisi araştırması), IP sorgusu bilgileri, sim kart bilgisi ve eşleştirmesi, IMSİ bilgisi, PUK numarası bilgisi, kontör kartları bilgisi ve eşleştirmesi, Roaming bilgisi, telefonun açık olup olmadığı bilgilerinin temin edilmesi,
Sanıkla ilgili operasyonel hatla aramaya ilişkin varsa itirafçı beyanlarının dosyaya getirilmesi, gerektiği takdirde bu kişilerin tanık sıfatıyla dinlenmesi,
Operasyonel hat aramaları kapsamında diğer asker şahıslar (hücresel iletişim ağında yer alan) hakkında bir soruşturma veya dava olup olmadığı araştırılıp varsa ifade örneklerinin dosyaya getirilmesi,
Böylece elde edilen tüm bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilerek maddi gerçeğin ortaya çıkarılması,
Gerekmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ve tespitler doğrultusunda; sanığın, örgütün gizlilik ve deşifre olmamak kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla operasyonel (patates) hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı veya kendisinin aradığı her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun bir delil olacağı kabul edilebilecektir.
D) TANIKLIK:
a) Genel Olarak:
Ceza Muhakemesinde önemli yer tutan tanıklık, yargılamaya konu fiilin fail tarafından işlenip işlenmediği ya da nasıl işlendiği konusunda yargılama makamının kanaate ulaşmasını sağlayan kanıtlardan birisidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251 Esas 2013/454 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere tanık, kendisine karşı yürütülmeyen bir ceza soruşturmasında, olay hakkında beş duyu ile edindiği algılamaları ifadesiyle açığa vuran kişidir.
Kural olarak ceza muhakemesinde taraf sıfatı bulunanların tanık olarak dinlenmemesi gerekir. Bu nedenle davanın tarafı olan sanık ve şüphelinin tanık olarak dinlenmesini Ceza Muhakemesi Kanunu düzenlememiş ancak şeriklerin tanıklığına imkân sağlamıştır.
Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre, görülmekte olan davada yargılanan sanığın, suç ortağı hakkında tanık olarak dinlenilmesi mümkündür. CMK'nın 50. maddesinde soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar tanık olarak dinlenebilirler, ancak bu tanıkların yeminsiz olarak dinlenmeleri gerekmektedir. Suç ortağının vereceği ifade, kendisinin de suçlanması sonucunu doğuracaksa tanıklıktan çekinme olanağına sahiptir. CMK'nın 48. maddesinde temelini Anayasa'nın 38/5. maddesinden alan ve adil yargılanma hakkını güvenceye bağlayan bir düzenlemeye yer verilmiştir.
Çekinme hakkı hatırlatılmadan tanığa bu tür soruların yöneltilmesi sonucu alınan cevaplar hukuka aykırı biçimde elde edilen kanıt niteliğindedir (CMK'nın 206/a ve 217/2. maddeleri), hukuka aykırı delil de hükme esas alınamaz (Yargıtay CGK'nın 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251, 2013/454 sayılı kararı,),
Sanığın kendisinin de katıldığı suçlarla ilgili tanık sıfatıyla dinlenmemesi, sanığın açıklamalarının delil niteliği taşımayacağı anlamına gelmemektedir. Örneğin, diğer örgüt üyeleri kabul etmediği hâlde örgüt üyelerinden birisinin suçu birlikte nasıl işlediklerini samimi olarak anlatması ve destekleyici kanıtların da bulunması hâlinde elbetteki bu beyan delil olarak değerlendirilecektir. Bu bakımdan bir anlatımın 'tanık beyanı' veya 'sanık beyanı' olarak adlandırılmasının çok önemi de bulunmamaktadır.
b) Çağrı ve dinleme:
Sanık duruşmaya tanık getirebileceği gibi mahkemeye davet de ettirebilir (CMK'nın 179. maddesi).
Mahkeme tanığın dinlenmesi için belirlenen gün ve saati sanığa ve müdafisine bildirmelidir (CMK'nın 181/1. maddesi).
Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinlenme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçmez. (CMK'nın 210/1. maddesi)
Sanık ancak suç ortaklarının veya tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilmesi hâlinde, dinleme sırasında mahkeme salonundan çıkarılabilir, ancak tekrar getirildiğinde tutanaklar okunup ve gerektiğinde içeriği anlatılır (CMK'nın 200. maddesi).
Tanıktan, tanıklık edeceği konulara ilişkin bildiklerini söylemesi istenir ve tanıklık ederken sözü kesilmez. Tanıklık edilen konuları aydınlatmak, tamamlamak ve bilgilerinin dayandığı durumları gereğince değerlendirebilmek için tanığa ayrıca soru yöneltilebilir (CMK'nın 59. maddesi).
Tanık, bir hususu hatırlayamadığını söylerse önceki ifadesini içeren tutanağın ilgili kısmı okunarak hatırlamasına yardım edilir. Tanığın duruşmadaki ifadesiyle önceki ifadesi arasında çelişki bulunduğunda, evvelce alınmış ifadesi okunarak çelişkinin giderilmesine çalışır.
CMK'nın 201. maddesine göre, Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilir. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer soru sorabilir. Heyet hâlinde görev yapan mahkemelerde, heyeti oluşturan hâkimler birinci fıkrada belirtilen kişilere soru sorabilir.
c) Gizli tanıklık:
Kovuşturmanın aleniliği, yargılamanın doğrudan doğruyalığı ve kovuşturma aşamasında tüm yargılama süjeleri huzurunda delillerin tartışılıp maddi hakikate ulaşılması ilkelerine aykırı olmakla beraber kanun koyucu, suç örgütlerinin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda maddi gerçeğe ulaşmak adına bu prensiplerden vazgeçmeyi göze almıştır.
Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçların ortaya çıkarılması için başvurulabilecek tanıkların, muhatap oldukları tehlike nedeniyle temininde zorluk yaşanmaktadır. Bu nedenledir ki 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu'nda ve CMK'nın 58/2-5. fıkralarında tanıkların korunmasına ilişkin hükümlere yer verilmiş ve gizli tanıklığın esasları düzenlenmiştir. Gizli tanıklığa başvurabilmek için CMK'nın 58/5. maddesinde tanıklığa konu eylemin bir suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş bir eylem olması aranırken örgütün faaliyeti dışında işlenen tüm suçlar kapsam dışı bırakılmıştır. Tanık Koruma Kanunu'nda örgütlü suçlar için cezanın alt sınırının iki yıl ve daha fazla olması şartı getirilmiştir. Sadece terör örgütünün faaliyetleri kapsamında değerlendirilen suçlar için alt sınır konulmamıştır (TKK'nın 3/1-b maddesi). Bunun yanında örgüt kapsamında işlenmese bile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı on yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren tüm suçlar Tanık Koruma Kanunu kapsamında değerlendirilmiştir.
Tanığın taraflar huzurunda dinlenilmesi, tanık ya da yakınları adına ağır tehlike oluşturmalı ve bu tehlike başka türlü önlenemiyor olmalıdır. Tanık Koruma Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca tehlikenin ağır ve ciddi olması gerekmektedir. Tehlikenin niteliği, tanığın subjektif algılaması ile değil yetkili makamlarca her somut olayın özelliğine göre yapılacak değerlendirmeyle saptanmalıdır.
CMK'nın 58/2. maddesine göre gizli tanığın kimliğinin ortaya çıkmaması için mahkeme 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu'nun 9. maddesinde belirtilen tedbirlere başvurabilir.
Gizli tanık kovuşturma aşamasında, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan dinlenilebileceği gibi tarafların huzurunda ancak, duruşma salonunun dışında başka bir odada görüntü ve sesi salona aktarılarak gerektiğinde ses ve görüntüsü değiştirilerek ya da duruşma salonunda bulunmakla birlikte kabin, perde gibi tanınmasını engelleyecek şekilde tedbirler alınarak dinlenebilir.
Gizli tanık, tanıklık ettiği olayları hangi nedenle öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlü olduğu gibi bu bilgiyle de beyanının gerçeğe uygunluğu denetlenmeli, bunun yanında sanık ve tarafların tanığın kimliğini ortaya çıkaracak soru sorması engellenmelidir.
Tanık Koruma Kanunu'nun 9/8. maddesine göre gizli tanık beyanı tek başına hükme esas alınamaz. Özellikle mahkumiyet kararı, ek başka delil olmadıkça, yalnızca gizli tanık beyanı esas alınarak verilemez. Dinlenen gizli tanığın birden fazla olmasının da önemi yoktur. Delil türü olarak yalnızca gizli tanık beyanına dayanılarak mahkumiyet kararı kurulamaz.
Kovuşturma aşamasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için, kural olarak bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulması gerekir. Bu kural istisnasız olmamakla beraber eğer bir mahkumiyet sadece veya belirleyici ölçüde, sanığın soruşturma veya kovuşturma aşamasında sorgulama ve sorgulatma olanağı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları AİHS'nin 6. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olabilir. Olayın tek tanığı varsa ve sadece bir tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise bu tanık mutlaka duruşmada dinlenmeli ve taraflara soru sorma imkânı sağlanmalıdır.
AİHS'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ve aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi sanığa, aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına, tanık ifadesinin alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında itiraz imkânı tanınması gerektiğine işaret etmektedir (Sadak ve diğerleri/Türkiye; B. no;29900/96, 29901/96, 29902/96, 29903/96, s.67.).
Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dahil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi zorunludur. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli husus, tarafların tanık ve bilirkişi incelemesi de dahil dermeyan ettikleri delillerin değerlendirilmesi ve özellikle bu taleplerin reddi hâlinde yargılama makamınca bu karara ilişkin tutarlı şekilde gerekçe gösterilmesi gereğidir (AİHM Vidal/Belgium, B.No. 12351/86, 22/04/1992.).
d) Etkin Pişmanlık Hakkından Yararlanan Sanıkların Tanıklığı:
Örgütsel faaliyetlerin büyük bir gizlilik içinde yürütülmesi nedeniyle örgüt mensuplarının ve eylemlerinin tespitinde önemli zorluklar yaşanmaktadır. Bu suçların ispat araçlarından birisi de bizzat örgüt mensuplarının beyanlarıdır. Uygulamada itirafçı olarak adlandırılan bu tanıklar suçların aydınlatılması açısından önemli bir kaynaktır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.2008 tarihli ve 9-18-78 sayılı kararında; etkin pişmanlık hükümlerinin amacı, bir yandan terör ve örgütlü suçlarla mücadele bakımından stratejik önemi nedeniyle en etkili bilgi edinme ve mücadele araçlarından olan örgütün kendi mensuplarını kullanmak, diğer taraftan da suç işlemeyi önlemek, mensup olduğu yasa dışı örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olanları ve işlediği suçtan pişmanlık duyanları cezalandırmayarak ya da cezalarında belli oranlarda indirim yaparak yeniden topluma kazandırmaktır şeklinde açıklanmıştır.
Örgüt mensubu olup etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak amacı ile tanıklık yapanların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerekecektir.
CMK'nın 'Kendisi veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme' başlıklı 48. maddesi 'Tanık, kendisini veya 45 inci maddenin birinci fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap vermekten çekinebileceği önceden bildirilir' şeklinde hükümler içermektedir.
Tanıklıktan çekinmede, bütün hâlinde tanığın çekinme hakkı gündeme gelmekte; burada ise tanık, kendisine sorulan sorulardan kendisi ya da sayılan yakınlarını ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olanlar bakımından cevap vermeme takdirine sahiptir. Bu kapsam dışında kalan hususlarda tanığın, salt bu madde uyarınca çekinme hakkı bulunmamaktadır.
Diğer yandan, CMK'nın 'Yemin verilmeyen tanıklar' başlıklı 50. maddesi;
'(1) Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir:
a) Dinlenme sırasında onbeş yaşını doldurmamış olanlar.
b) Ayırt etme gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin niteliği ve önemini kavrayamayanlar.
c) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar' şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Doktrinde genel kabul gören görüşe göre örgütlü suçlar, anlaşma suçlarının bir türü olup çok failli suçlardandır. Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak da genel iştirak hükümlerinin ötesinde örgüt kurmak ve yönetmekten ayrı bir suç olarak düzenlenmiş ve cezai yaptırıma bağlanmıştır. Dolayısıyla, bu suç tipi açısından müşterek faillik suretiyle iştirak söz konusu olamayacaktır.
Bu bağlamda, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olduğu iddiasıyla farklı yürütülen bir muhakemenin şüpheli ya da sanık sıfatıyla süjesi olan failin, aynı örgüte üye olduğu iddiasıyla yargılanan diğer kişilerin varsa örgüt içerisindeki konumlarının ve örgütsel faaliyetlerinin tanığı konumunda olup bu kişiler hakkında görülmekte olan davalarda tanık sıfatıyla dinlenmesinde bir sakınca bulunmadığı gibi diğer sanığa atılı örgüt üyeliği suçuna müşterek fail sıfatıyla iştiraki de mümkün olmadığından, bu kişilerin eylemlerine ilişkin tanıklık yaptığı noktada tanıklıktan ve yeminden çekinme hakkı da söz konusu olmayacaktır.
Diğer yandan, 5237 sayılı TCK'nın 'Etkin pişmanlık' başlıklı 221. maddesinde; suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme veya bu amaçla kurulmuş örgüte üye olma suçlarını işledikten sonra soruşturma veya yargılama aşamasında etkin pişmanlık gösteren failler hakkında şahsi cezasızlık veya cezada indirim yapılmasını gerektiren hâller olarak kabul edilmiştir.
05.06.1985 tarihli ve 3216 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanun, 25.03.1988 tarihli ve 3419 sayılı Kanun ve 29.07.2003 tarihli 4959 sayılı Topluma Kazandırma Kanunu'na benzer şekilde 5237 sayılı TCK'nın 221. maddesinde yapılan düzenlemeyle; kanun koyucu, örgütlerle etkin mücadele edebilmek için, örgütleri ortaya çıkarıp dağıtmayı, örgüt elemanlarını devletin yanına çekerek bir yandan zayıflatıp diğer yandan da örgütlerin deşifre olmasını sağlayarak örgüt bünyesinde faaliyet gösteren failleri yakalamayı, 'etkin pişmanlık' hükümlerinden yararlanan sanıkları topluma kazandırmayı, örgüt bünyesinde gerçekleştirilen eylemleri açığa çıkarmayı ve benzer suçların tekrar işlenmesini önlemeyi amaçlamaktadır.
Etkin pişmanlık hükümleri kanunda failin cezasının kaldırılmasını veya cezada indirim yapılmasını öngören bir şahsi hâl olarak düzenlendiğinden, örgütlü suçluluk kapsamında savunmasının alınması sırasında kişiye bu hükümlerin hatırlatılması CMK'nın 148. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan 'kanuna aykırı bir vaat' niteliğinde olmadığı gibi kişinin de kendi iradesiyle bu hükümlerden yararlanmayı kabul ederek ifade vermesinde ve bu ifadenin başka kişiler hakkında görülmekte olan davalarda adil yargılanma hakkına uygun olarak o davaların sanığına etkin itiraz yolları tanınması suretiyle delil olarak kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Dosyanın incelenmesinde; beyanları hükme esas alınan tanıkların kendi haklarında yürütülen soruşturmalarda müdafileri huzurundaki ifadelerinde kendi iradeleriyle beyanda bulunmuş olmaları, aşamalarda herhangi bir kimse tarafından kendilerine kanuna aykırı vaatte bulunulduğuna ya da bu yönde zorlandıklarına dair delile dayanan somut iddialarının bulunmaması, kovuşturma aşamasındaki oturumlarda ayrıntıları SEGBİS kayıtlarından da anlaşılacağı üzere söz konusu tanıkların sanığa atılı suça ilişkin beyanda bulunmaları ve bu suça müşterek fail sıfatıyla iştirak etmemeleri nedeniyle tanıklıktan ve yeminden çekinme haklarının bulunmaması, bununla birlikte sanık ve müdafisinin de hazır olduğu ortamda beyanda bulunan tanıklara karşı sanık ve müdafisine tanıklara soru sorma ve bu beyanlara karşı savunma yapma haklarının etkin şekilde tanınmış olması hususları birlikte değerlendirildiğinde tanıkların dinlenilme usulleri ve bu beyanların değerlendirilerek hükme esas alınması açısından mahkeme hükmünün hukuka aykırı delile dayanmadığı anlaşılmaktadır.
Bazı hâllerde müdafisi huzurunda veya yargılandığı mahkemede etkin pişmanlık kapsamında beyanda bulunan şüpheli veya sanıklar, tanık sıfatıyla başka mahkemelerde dinlendiğinde, örgütten korkması veya değişik sebeplerle önceki anlatımından vazgeçtiği görülmektedir. Bu durumda hâkim önünde verilmiş bulunan ifadenin delil değeri yargılamayı yapan mahkemece tartışılıp değerlendirilmelidir.
Diğer delillerin ibrazında olduğu gibi beyan delili niteliğindeki tanıklar; kanuna aykırı olarak elde edilmiş ise, delille ispat edilmek istenen olayın karara etkisi yoksa veya istem sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa mahkemece reddedilebilecektir (CMK'nın 206/2. maddesi).
Delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez (CMK'nın 207/1. maddesi).
Somut olayda, bir kısım tanıkların dinlenilmesinin reddedilmesi, ispatı gereken olayın karara etkisi bulunmadığından hukuka aykırı görülmemiştir.
E) BANK ...:
Bank ..., ülkemizde faaliyet gösteren dört katılım bankasından biri olarak 24 Ekim 1996 tarihinde ... Kurumu A.Ş. unvanıyla kurulmuş ve 20.12.2005 tarihinde ise '... Kurumu A.Ş.' olan ünvanı '... Katılım Bankası A.Ş.' olarak değiştirilmiştir. Kuruluş itibariyle, ... Katılım Bankası A.Ş.'nin ödenmiş sermayesi 900.000 TL olup bunun 360.000 TL'si A grubu, 540.000 TL'si ise B grubu paylardan oluşmaktadır. Bank ...'nın halka açıklık oranı %54,04 olup 2014 yılı sonu itibariyle yaşadığı mali sıkıntılar sebebiyle aktif büyüklüğü ile sektörde 21. ve emsal grup (katılım bankaları) arasında ise 4. sıraya gerilemiştir.
Terör örgütleri faaliyetlerini devam ettirebilmek için paraya ihtiyaç duyarlar. Örgüte finansal olarak kaynak sağlamak için legal görünümlü ekonomik getirisi olan ticari işletmeler kurulabildiği gibi uyuşturucu veya silah ticareti, para aklamak şeklinde yasa dışı faaliyetler ile ya da mensupları ile sempatizanlarından bağış, himmet adı altında para toplayarak ekonomik kaynak sağlayabilmektedirler. FETÖ/PDY'nin de finansal gücünün en önemli ayaklarından biri olan ... Katılım Bankası A.Ş.'nin esasen ekonomik prensipler ve ticari hükümler çerçevesinde faaliyet göstermesi beklenmekte iken, kuruluş tarihinden itibaren örgütün yurt dışı ve yurt içi kurumlarının finansmanı amacıyla kullanıldığı, 2008 yılından itibaren başlayan birtakım mali ve kurumsal sıkıntıların yoğunlaştığı Aralık 2013- Ocak 2014 döneminde bankanın 29.05.2015 tarihinde fona devrine kadarki süreçte kamuoyu ve ekonomik çevrelerde kaybettiği itibar nedeniyle yaşadığı finansal krizi aşabilmek adına; rasyonel ekonomik gerekçelere ve kurumsal yönetim ilkelerine aykırı bir şekilde sözde örgüt liderinin ve örgütün yönlendirmesiyle mevduat toplama kampanyaları düzenlediği BDDK'nın 28.05.2015 tarihli mali analiz raporundan anlaşılmaktadır. Bankanın bahse konu finansal krizin aşılabilmesi için örgüt lideri Fettullah ... tarafından 25.12.2013 tarihinde Bank ...'ya para yatırılması yönünde talimat verildiği, söz konusu talimatın banka yönetimi tarafından Kamuyu Aydınlatma Platformunda tekzip edilmediği gibi bankanın Genel Müdürü ...'dan Yönetim Kurulu Başkanı ... ve Yönetim Kurulu Üyeleri ..., ..., ..., ..., ... ve ... ...'e 06.01.2014'te iletilen 05.01.2014 tarihinde banka çalışanı ...'in ...'a gönderdiği 'Affınıza mahçuben' konulu elektronik posta mesajının içeriğinde '....Bizim iklimimizden bir ağabeyim .... Bankamız için seferberlik ilan ettik, aynen 2001'de olduğu gibi, neyimiz varsa namusumuz bildiğimiz bankamız için yarından tezi yok getireceğiz .... Arkadaşlar evini arabasını satacak, gerekirse başka bankalardan kredi çekecek bankamıza mevduat koyacağız...' ifadeleri yer almaktadır. Bu doğrultuda talimat kapsamındaki ekonomik ve rasyonel saike dayanmayan bir şekilde hesabı olmayan kişilerin bankada hesap açtıkları, hesabı olan kişilerin ise cari ve katılım hesaplarında bulunan mevduatlarında artışa gittikleri veya muhtelif bankacılık işlemleriyle bankaya likidite sağladıkları anlaşılmaktadır.
İkinci talimat ise 28.08.2014 tarihi olup bu talimat sonrasında da Eylül - Ekim aylarında para yatırılmasına ilişkin yoğun bir kampanya gerçekleştirildiği görülmektedir.
Bank ...'ya para yatırılması talimatlarından üçüncüsü BDDK'nın bir kısım banka imtiyazlı pay sahibine tedbir uyguladığı ve akabinde fon yönetimi tarafından banka yönetiminin değiştirildiği tarih olan 04.02.2015'tir. Bu tarihte sosyal medya paylaşımları ve banka şubeleri önünde yapılan eylemlerle kişilerin bankaya para yatırılmaya yönlendirildiği ve sembolik (50-100 TL) olsa dahi yeni hesap açma ve para yatırma işlemlerinin gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
Rutin bankacılık işlemleri dışında talimat sonrası açılan hesap sayısı ve işlem hacmine ilişkin veriler aşağıda yer almış olup ortaya çıkan rakamlardan talimatın yerine getirildiği bankacılık işlemlerinde mutad olmayan artışların sağlandığı görülmektedir.
Yıl Ay Toplam Kendisi Eşi Eski Eşi Oğlu/Kızı Kardeşi Annesi Babası
2013 12 3809 1256 700 11 109 1073 145 287
2014 1 66483 25482 16847 204 2251 17350 2817 3176
2014 2 39654 15431 10069 129 1362 10568 2329 2454
2014 3 22361 8244 5018 85 665 5957 1400 1758
2014 4 15737 5552 3388 63 426 4205 839 1398
2014 5 13679 4614 2767 45 329 3668 616 1025
2014 6 12546 4441 2713 58 395 3510 587 911
2014 7 11560 4174 2431 36 441 3403 424 719
2014 8 20681 7159 4826 74 1090 5860 854 985
2014 9 65130 25807 18366 180 3496 17039 2613 2427
2014 10 38771 13486 8774 113 1990 11496 1689 2043
2014 11 42992 14032 9567 161 1985 11776 2055 2638
2014 12 13782 5379 3439 38 603 3758 546 778
2015 1 14257 5705 3617 39 548 3940 634 827
2015 2 41978 13729 10979 124 6125 10539 2179 1776
2015 3 17545 6699 4513 57 1059 4813 844 864
2015 4 12630 3794 3077 34 711 3452 628 778
2015 5 11623 4247 2954 21 618 3148 567 721
Tablodan anlaşılacağı üzere rutin bankacılık faaliyeti dışında örgüt liderinin talimatı doğrultusunda kişisel yarar amacı güdülmeksizin örgütün finans kaynaklarından olan bankanın krizden kurtarılması için örgüt liderinin talimatı doğrultusunda hareket edilip zaman zaman başka bankalardan kredi kullanmak suretiyle ...'ya para yatırılması örgüte ve liderine bağlılığı gösteren bir faaliyet olarak değerlendirilmiştir. Bu faaliyetin tek başına örgüt üyeliği için yeterli kriter olarak kabul edilmesi mümkün değil ise de terör örgütüne yardım etme olarak değerlendirilebilecektir.
VII) HÜKMÜN İSABETLİ OLUP OLMADIĞI HUSUSUNDA MADDİ HUKUKA İLİŞKİN YAPILAN TEMYİZ İNCELEMESİ:
Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi ve temyiz nedenleri bu şekilde değerlendirildikten sonra sanık hakkındaki mahkûmiyet hükmünün; sanığın fiilinin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı, hükmün doğru tesis edilip edilmediği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, dosyaya yansıyan ve hükme etki edebilecek delillerin karar yerinde tartılışıp tartışılmadığı, bu bağlamda maddi sorunun isabetli bir şekilde tespit edilip edilmediği gibi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılık iddiaları ile usul hükümlerine uygunluk bakımından ve 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden temyiz denetimine geçilmiş; silahlı terör örgütü suçunun özellikleri, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün mahiyeti ve yargı yapılanması, hükme esas alınan bazı delillerin hukuki niteliği hususlarında Ceza Genel Kurulunun 17.03.2021 tarihli ve 495-116 sayılı kararında belirtilen açıklamalara atıfla yetinilmiştir.
Sanık savunmalarında her ne kadar suçlamaları kabul etmemiş ise de dosya kapsamındaki tanık beyanları ile diğer bilgi ve belgelere göre; 1998 yılında hâkim olarak mesleğe başlayan, ilk görev yeri olan Konya Vergi Mahkemesinden sonra atandığı İstanbul İdare Mahkemesinde görev yaparken 2010 yılındaki HSYK seçimi neticesinde Ekim 2010-Ekim 2014 tarihleri arasında HSYK 3. Daire Üyeliği görevinde bulunan ve son olarak Ankara 4. Vergi Mahkemesi hâkimliği yapan sanığın; staj döneminde örgütsel nitelikteki sohbet toplantılarına katılarak ortaya koyduğu irtibatını hâkimlik görevi sırasında da sürdürdüğü, örgütün hiyerarşik yapısı içerisinde yer alan mahrem kişilerden olarak örgüt tarafından sahiplenilmek suretiyle 2010 yılında HSYK üyeliğine seçildiği, üyelik süresince eski HSYK Genel Sekreteri ... tarafından organize edilen ve örgüt mensubu olduğu belirtilen HSYK üyelerinin katıldığı örgütsel mahiyetteki sohbet toplantılarına iştirak ettiği, örgüt mensuplarının yargı teşkilatında kadrolaşması kapsamında 24.02.2011'de gerçekleştirilen Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimlerinden önce HSYK Genel Sekreteri ... ile HSYK Üyesi ...'nin evlerinde düzenlenen ve örgüt mensubu olduğu belirtilen HSYK üyelerinin bulunduğu gayriresmi toplantılara katılarak bu toplantılar neticesinde belirlenen büyük çoğunluğu örgüt mensubu hâkim ve savcılardan oluşan listenin kabul görmesini sağlamak üzere hareket ettiği, HSYK Genel Sekreteri ... 'nın evinde gerçekleştirilen toplantıda idari yargıda görev yapan 37 ve 38 bin sicilli hâkimlerin Danıştay üyesi olarak seçilmeleri hususunda ısrarcı olduğu, bu hususa yönelik itirazların görüşülmesi için evinde yapılması planlanan görüşmeye gelen tanık ...'e 37 bin sicillilerin seçilmesinin tartışmaya kapalı olduğu yönünde söylemde bulunduğu, örgütün yargı eliyle gerçekleştirdiği operasyonları resmî görevinin mahiyeti itibarıyla yakından görmesine ve bu operasyonların amacına vâkıf olmasına rağmen HSYK'da görev yaptığı dönemde alınan kararlarda örgüt mensubu hâkim ve savcıları koruma amacıyla lehlerine olacak şekilde örgüt mensubu olduğu belirtilen diğer HSYK üyeleriyle birlikte hareket ederek örgütsel tavırla faaliyet gösterdiği, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü tarafından örgüt üyelerinin gizli haberleşmesini sağlamak amacıyla oluşturulan Bylock programını kullandığı belirlenmiş olmakla silahlı terör örgütünde örgüt üyeliğinden kaynaklanan hiyerarşi içerisinde hareket ederek örgütün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihâi amacına ulaşmak için bir süreç ve basamak olarak gördüğü yargısal mekanizmalara egemen olma faaliyetleri kapsamında HSYK üyeliğine yerleştirildiği, örgütsel amaçların gerçekleştirilmesine yönelik örgütsel motivasyonla hareket ederek örgüt adına faaliyetlerde bulunduğu, bu suretle FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğu ve böylelikle silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine ilişkin dosya kapsamındaki delillere uygun kabulde isabetsizlik görülmemiştir.
İstinabe yoluyla dinlenen tanıkların duruşma tarihlerinin sanık müdafisine usulüne uygun olarak bildirildiği anlaşılmakla ve hükme esas alınan diğer deliller karşısında bu hususa ilişkin itiraz ve talepler sonuca etkili görülmemiş; ayrıca adı geçen Yargıtay üyelerinin davanın tarafı olmadıkları ve bu kapsamda davaya bakamayacağı veya tarafsızlığını şüpheye düşüren hâllerin mevcut olmadığı tespit edilmekle sanığın Hazine aleyhine açtığı ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinde görülen tazminat davasında Dairece resen yapılan ihbar üzerine isimleri tensip zaptında yazılı Yargıtay Ceza Genel Kurulu üyelerinin davaya taraf yapıldıkları ve yargılama sırasında bu durumun dikkate alınması gerektiği yönündeki itirazı kabule şayan bulunmamıştır.
Sanığın HSYK üyeliği döneminde gerçekleştirdiği bazı işlemler ve kullandığı oylardan dolayı suçlanması nedeniyle Anayasa Mahkemesinin görevli olduğuna dair vaki itiraz, işbu temyiz incelemesine konu davanın söz konusu işlem ve oylar sebebiyle görevi kötüye kullanma veya ihmal gibi göreve müteallik suçlardan açılmamış olması ve ayrıca örgüt yöneticisi/üyesi olma suçlarının görev suçu kapsamında kabul edilmesi imkânının bulunmaması karşısında yerinde görülmemiştir.
Suç tarihi itibarıyla FETÖ/PDY'nin silahlı terör örgütü olduğuna ilişkin kesinleşmiş bir mahkeme kararının bulunmaması, neticeyi bilerek ve isteyerek tipik hareketi gerçekleştiren sanığın kanuni yönden sorumlu tutulmasına engel teşkil etmeyecektir. Ayrıca örgüt piramidi içindeki konumu itibarıyla mahrem alan yapılanmasında yer alması, sanığın eğitim düzeyi, yaptığı görev nedeniyle edindiği bilgi ve tecrübeleri ile örgütteki konumu itibarıyla bu oluşumun bir silahlı terör örgütü olduğunu ve amaçlarını bilebilecek durumda olduğu anlaşıldığından; sanık hakkında TCK'nın 30. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen hata hükmünün uygulanmamasına ilişkin kabul yasaya aykırı görülmemiştir.
Bu itibarla, sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde sayılan hukuka kesin aykırılık hâlleri ile sanık ve müdafilerinin temyiz itirazları doğrultusunda incelenmesi sonucunda, yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği, sanığın örgütte kaldığı süre ve bu süre içerisindeki örgütsel eylemlerinin çeşitliliği itibarıyla suç kastının yoğun olması, örgütün mahrem yapılanmasında ve bu yapılanmanın da HSYK gibi örgüt tarafından büyük önem taşıyan Anayasal bir kurum içerisindeki örgütlenmesinde yer almış olması, bu örgütlenme içerisinde tanık beyanları ve diğer delillerle ispatlandığı şekilde örgütsel saikle hareket ettiği, gerçekleştirdiği eylemlerin vahameti karşısında işlediği suçla meydana gelen tehlikenin ağırlığı birlikte değerlendirildiğinde temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesi dosya kapsamına uygun olup TCK'nın 3. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen orantılılık ilkesine aykırılık oluşturmadığı, TCK'nın 62. maddesi uyarınca cezanın indirilmesi esnasında belirlenen takdiri indirim oranının yerinde olduğu anlaşılan Özel Daire kararı isabetli bulunmuştur.
Ancak, herhangi bir suç unsuruna rastlanılmayan dijital materyallerde yaptırılan inceleme için bilirkişilere ödenen 550 TL bilirkişi ücretinin yargılama gideri olarak hakkaniyete aykırı şekilde sanığa yüklenmesine karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Bu itibarla, ilk derece mahkemesi kararının 10. fıkrasının (a) bendindeki “550 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1077 TL'den ibaret” ibaresinin çıkarılması ve yerine “olmak üzere toplam 527 TL'den ibaret” ibaresinin yazılması suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Türk Ceza Kanunu’nun 'Cezanın Belirlenmesi' başlığı altındaki 61 inci maddenin birinci fıkrasına göre; 'Hâkim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g)Failin güttüğü amaç ve saiki, Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanunî tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.'
Türk Ceza Kanunu'nun 61 inci maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle aynı Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca; suçun işleniş biçimi, işlendiği yer ve zaman, meydana gelen tehlikenin ağırlığı göz önünde bulundurulup sanığın eylemi, faaliyetleri, kastının yoğunluğu da göz önüne alınarak alt sınırdan uzaklaşılarak cezalandırılması yoluna gidilmiş ise de yapılan teşdit yetersiz kalmıştır. Şöyleki;
38019 sicil numarası ile Konya Vergi Mahkemesi Hakimliği, İstanbul İdare Mahkemesi Üyeliği, HSYK 3. Daire Üyeliği, Ankara 4. Vergi Mahkemesi Hakimliği görevlerinde bulunduğu, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun, 16.07.2016 tarih ve 2016/345 sayılı kararı ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı bulunduğu değerlendirilerek hakkındaki soruşturmanın sonuçlanmasına kadar görevden uzaklaştırılmasına karar verildiği, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararı ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı bulunduğu değerlendirilerek meslekten çıkarılmasına karar verildiği anlaşılan sanığın, görüldüğü gibi yargı teşkilatı içinde sıradan bir hakim olmayıp silahlı terör örgütünün en çok önem verdiği HSYK üyeliği görevine getirilmiştir. Bu görev yargı teşkilatını yöneten en üst ve inisiyatifi yüksek bir görevdir. Bu nedenle sıradan örgüt üyeleri bu göreve getirilmez. Bu özel göreve getirilen ve verilen görevleri de yerine getiren bu nedenle yöneticiliğe yakın bir konumda bulunan sanık hakkındaki temel cezanın üst sınırdan belirlenmesi gekekirdi.
Ancak, temel ceza noksan belirlenmiş ise de sanık aleyhine temyiz bulunmadığından bu hususun eleştiri yapılmak suretiyle hükmün onanması gerektiği kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun eleştiri yapılmaksızın onama yönündeki kararının gerekçesine bu yönüyle katılmıyorum." şeklinde,
On dört Ceza Genel Kurulu Üyesi de; aleyhe temyiz bulunmayan hükmün, temel cezanın alt sınırdan daha fazla uzaklaşılarak tayin edilmesi gerektiği düşüncesiyle eleştirilerek onanması yönünde oy kullanmışlardır.
Açıklanan nedenlerle;
1)Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 01.12.2022 tarihli ve 11-20 sayılı; sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün, herhangi bir suç unsuruna rastlanılmayan dijital materyallerde yaptırılan inceleme için bilirkişilere ödenen 550 TL ücretin yargılama gideri olarak hakkaniyete aykırı şekilde sanığa yüklenmesine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmeden CMK’nın 303/1. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükmün 10. fıkrasının (a) bendindeki “550 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1077 TL'den ibaret” ibaresinin çıkarılması ve yerine “olmak üzere toplam 527 TL'den ibaret” ibaresinin yazılması suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
2)Dosyanın, Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.05.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.