"İçtihat Metni"
DİRENME
KARARI VEREN
YARGITAY DAİRESİ : 9. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Ceza
SAYISI : 512-638
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanık ...'in cinsel taciz suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 105/1, 43/1 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Aydın 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 31.05.2016 tarihli ve 70-419 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 28.01.2021 tarih ve 11217-643 sayı ile; "Sanığın işlediği cinsel taciz suçunun üst sınırının iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektirmesi ve mahkemece mahkumiyet hükmü kurulmasının ardından 17.10.2019 tarihinde yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanunla yeniden düzenlenen 5271 sayılı CMK’nın 251. maddesindeki basit yargılama usulüne dair kanuni düzenlemeden sonra 7188 sayılı Kanunun geçici 5. maddesinin 1/c bendine yönelik olarak 19.08.2020 günlü, 31218 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 25.06.2020 tarih ve 2020/16 Esas-2020/33 sayılı Kararı ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa 7188 sayılı Kanunun 31. maddesiyle eklenen geçici 5. maddesinin (d) bendinde yer alan 'kovuşturma evresine geçilmiş' ibaresinin, aynı bentte yer alan 'basit yargılama usulü' yönünden Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmesi karşısında, anılan karara istinaden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Aydın 2. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda sanığın, TCK'nın 105/1-1. cümlesi, 105/2-d, 43/1 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 326. maddesi uyarınca kazanılmış hakkı gözetilerek 1 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve TCK'nın 53. maddesi uyarınca hak yoksunluğuna ilişkin verilen 13.09.2021 tarih ve 187-680 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 12.05.2022 tarih ve 28396-4400 sayı ile; "Mahkemece bozma öncesi gerçekleştirilen yargılama sonucunda verilen ilk mahkumiyet kararının temyiz incelemesinde 17.10.2019 tarihinde yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanunla yeniden düzenlenen 5271 sayılı CMK’nın 251. maddesindeki basit yargılama usulüne dair kanuni düzenlemenin ardından 7188 sayılı Kanunun geçici 5. maddesinin 1/c bendine yönelik olarak 19.08.2020 günlü, 31218 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 25.06.2020 tarih ve 2020/16 Esas-2020/33 sayılı Kararı ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa 7188 sayılı Kanunun 31. maddesiyle eklenen geçici 5. maddesinin (d) bendinde yer alan 'kovuşturma evresine geçilmiş' ibaresinin, aynı bentte yer alan 'basit yargılama usulü' yönünden Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmesi karşısında, anılan karara istinaden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğundan bahisle bozulması üzerine söz konusu ilama uyan mahkemece esasen ceza miktarı itibarıyla sanığın lehine olan basit yargılama usulünün tatbiki suretiyle hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde uygulama yapılması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Aydın 2. Asliye Ceza Mahkemesi ise 26.09.2022 tarih ve 512-638 sayı ile;
"...Sanığın üzerine atılı suç CMK 251 maddesinde düzenlenen basit yargılama usulüne (BYU) tabii suçlardan ise de, kanun koyucunun bu usulü getirmesindeki maksadın mahkemelerin iş yükünü azaltmak olduğu, basit işlerde bu usulün uygulanmasının amaç edinildiği, bu yöndeki değerlendirmenin dosyanın mahkemenin önüne geldiği ilk andaki durumuna göre hakimince değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılarak Yargıtay'ın ilk bozma ilamından sonra tensip zaptı hazırlanırken bu yönde bir değerlendirmeye gidilmiş ve (ilk andaki haliyle) davanın çekişmeli ve delillerin huzurda tartışılması gereği karşısında sanık hakkında basit yargılama usulünün uygulanmasının hukuken yerinde olmayacağı ve duruşmalı yargılamanın bu davada esas olması gerektiği sonucuna varılmakla duruşma açılmıştır. (Mahkememizin genel uygulamasında, aksi yönde bir değerlendirme yapıldığında bozma ilamından sonra sanık hakkında duruşma açılmamakta, taraflara açıklamalı tebligatlar yapılmak suretiyle dosya üzerinden basit yargılama usulüne göre karar verilmektedir.)
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin bozma ilamı irdelendiğinde, basit yargılama usulünün uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi açısından sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğundan bahisle Mahkememiz kararının bozulduğu görülmektedir.
Dolayısıyla Mahkememizce Yargıtay bozma ilamına uyulması yönünde karar verilmiş olmasının, sanık hakkında basit yargılama usulünün (BYU) uygulanması gerektiği sonucunu doğurması hukuken mümkün değildir, zira Yargıtay 9. Ceza Dairesinin bozma ilamı bu yönde bir bağlayıcılık taşımamakta, 'değerlendirme yapılması' gereğine işaret etmektedir. Mahkememizce bu değerlendirme tensip zaptı hazırlanırken yapılmış ve bu davada duruşmalı yargılamanın esas olması gerektiği sonucuna varılmıştır. Duruşmalı yargılamaya devam edildikten sonra Kanunun öngörmediği şekilde sanığın netice cezasından BYU gereği 1/4 oranında ayrıca indirim yapılması ise kanaatimizce hukuki olmayacaktır." şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 20.11.2022 tarihli ve 139488 sayılı düzeltilerek onama istekli tebliğnamesi ile dosya 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesiyle değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 09.02.2023 tarih ve 15102-514 sayı ile direnme kararı yerinde görülmeyerek Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı cinsel taciz suçu bakımından, 5271 sayılı CMK'nın 251. maddesine 7188 sayılı Kanun'un 24. maddesiyle getirilen basit yargılama usulüne ilişkin düzenlemenin lehe olduğundan bahisle basit yargılama usulünün uygulanmasının zorunlu olup olmadığının belirlenmesine ilişkin olup Yerel Mahkemece sanık hakkında TCK’nın 105/2-d maddesinin uygulanması karşısında basit yargılama usulünün uygulanma koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği öncelikle değerlendirilecektir.
III. OLAY VE OLGULAR:
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında, Aydın Cumhuriyet Başsavcılığının 04.01.2016 tarihli ve 17-15 sayılı iddianamesi ile TCK'nın 105/1, 43, 53 ve 58. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, iddianamenin 13.01.2016 tarihinde kabulüne karar verilerek kovuşturma evresine geçildiği, Aydın 2. Asliye Ceza Mahkemesince 31.05.2016 tarih ve 70-419 sayı ile; TCK'nın 105/1, 43/1 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği, hükmün sanık tarafından temyiz edildiği,
Dosyanın temyiz incelemesinin yapılmasından önce, 24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun'un 24. maddesi ile CMK'nın 251. maddesinde basit yargılama usulünün düzenlendiği, adı geçen Kanun'un 31. maddesi ile CMK'ya eklenen; geçici madde 5/1-c hükmü uyarınca; basit yargılama usulünün "01.01.2020 tarihinden itibaren" uygulanacağının, geçici madde 5/1-d uyarınca ise; 01.01.2020 tarihi itibarıyla (geçmişe dönük olarak) "kovuşturma aşamasına geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda" basit yargılama usulünün geçerli olmayacağının açıkça düzenlenmesi suretiyle bu usule ilişkin istisnaların da sınırlı şekilde sayılarak belirtildiği ancak CMK'nın geçici 5/1-d maddesinde, basit yargılama usulünün uygulanamayacağını öngören "...kovuşturma aşamasına geçilmiş..." ibaresinin, Anayasa Mahkemesinin 25.06.2020 tarihli ve 16-33 sayılı kararıyla, Resmî Gazete'de yayımlandığı 19.08.2020 tarihinden itibaren; basit yargılama usulünün uygulanamayacağı öngörülen kararlara ilişkin "...hükme bağlanmış..." ibaresinin ise, Anayasa Mahkemesinin 14.01.2021 tarihli ve 81-4 sayılı kararıyla; Resmî Gazete'de yayımlandığı 16.03.2021 tarihinden itibaren iptal edilerek madde metninden çıkartıldığı, aynı maddede yer alan "...kesinleşmiş..." ibaresi yönünden yapılan itiraz başvurusunun ise reddine karar verildiği,
Dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 28.01.2021 tarih ve 11217-643 sayı ile; cinsel taciz suçu bakımından TCK'nın 105/1. maddesinde öngörülen cezanın üst sınırının iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektirmesi ve mahkemece mahkûmiyet hükmü kurulmasının ardından 24.10.2019 tarihinde yürürlüğe giren basit yargılama usulü yönünden Anayasa Mahkemesince CMK'nın geçici 5. maddesinin (d) bendinde yer alan "kovuşturma evresine geçilmiş" ibaresinin Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmesi karşısında, anılan karara istinaden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğundan bahisle bozulmasına karar verildiği, bozmaya uyan Aydın 2. Asliye Ceza Mahkemesince tensiple basit yargılama usulü uygulanılmamasına karar verilerek yapılan yargılama sonucunda sanığın TCK'nın 105/1-1. cümlesi, 105/2-d, 43/1 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay, CMUK'nın 326. maddesi uyarınca kazanılmış hakkı gözetilerek 1 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin kurulan 13.09.2021 tarihli ve 187-680 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 12.05.2022 tarih ve 28396-4400 sayı ile; önceki bozma ilamına uyan mahkemece esasen ceza miktarı itibarıyla sanığın lehine olan basit yargılama usulünün tatbiki suretiyle hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde uygulama yapılması isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,
Aydın 2. Asliye Ceza Mahkemesinin ise 26.09.2022 tarih ve 512-638 sayı ile; "Yargıtay bozma ilamına uyulması yönünde karar verilmiş olmasının, sanık hakkında basit yargılama usulünün (BYU) uygulanması gerektiği sonucunu doğurması hukuken mümkün değildir, zira Yargıtay 9. Ceza Dairesinin bozma ilamı bu yönde bir bağlayıcılık taşımamakta, 'değerlendirme yapılması' gereğine işaret etmektedir. Mahkememizce bu değerlendirme tensip zaptı hazırlanırken yapılmış ve bu davada duruşmalı yargılamanın esas olması gerektiği sonucuna varılmıştır. Duruşmalı yargılamaya devam edildikten sonra Kanunun öngörmediği şekilde sanığın netice cezasından BYU gereği 1/4 oranında ayrıca indirim yapılması ise kanaatimizce hukuki olmayacaktır." gerekçesiyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar verdiği,
Anlaşılmaktadır.
IV. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun'un 24. maddesi ile yeniden düzenlenen CMK'nın 251. maddesi;
"Basit yargılama usulü
Madde 251- (1) Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir.
(2) Basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verildiği takdirde mahkemece iddianame; sanık, mağdur ve şikâyetçiye tebliğ edilerek, beyan ve savunmalarını on beş gün içinde yazılı olarak bildirmeleri istenir. Tebligatta duruşma yapılmaksızın hüküm verilebileceği hususu da belirtilir. Ayrıca, toplanması gereken belgeler, ilgili kurum ve kuruluşlardan talep edilir.
(3) Beyan ve savunma için verilen süre dolduktan sonra mahkemece duruşma yapılmaksızın ve Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaksızın, Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesi dikkate alınmak suretiyle, 223 üncü maddede belirtilen kararlardan birine hükmedilebilir. Mahkûmiyet kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir.
(4) Mahkemece, koşulları bulunması hâlinde; kısa süreli hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilebilir veya hapis cezası ertelenebilir ya da uygulanmasına sanık tarafından yazılı olarak karşı çıkılmaması kaydıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir.
(5) Hükümde itiraz usulü ile itirazın sonuçları belirtilir.
(6) Mahkemece gerekli görülmesi hâlinde bu madde uyarınca hüküm verilinceye kadar her aşamada duruşma açmak suretiyle genel hükümler uyarınca yargılamaya devam edilebilir.
(7) Basit yargılama usulü, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik hâlleri ile soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı olan suçlar hakkında uygulanmaz.
(8) Basit yargılama usulü, bu kapsama giren bir suçun, kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde uygulanmaz.",
24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun'un 25. maddesi ile yeniden düzenlenen CMK'nın 252. maddesi;
"Basit yargılama usulünde itiraz
Madde 252 - (1) 251 inci madde uyarınca verilen hükümlere karşı itiraz edilebilir. Süresi içinde itiraz edilmeyen hükümler kesinleşir.
(2) İtiraz üzerine hükmü veren mahkemece duruşma açılır ve genel hükümlere göre yargılamaya devam olunur. Taraflar gelmese bile duruşma yapılır ve yokluklarında 223 üncü madde uyarınca hüküm verilebilir. Taraflara gönderilecek davetiyede bu husus yazılır. Duruşmadan önce itirazdan vazgeçilmesi hâlinde duruşma yapılmaz ve itiraz edilmemiş sayılır.
(3) Mahkeme, ikinci fıkra uyarınca hüküm verirken, 251 inci madde kapsamında basit yargılama usulüne göre verdiği hükümle bağlı değildir. Ancak, itirazın sanık dışındaki kişiler tarafından yapıldığı hâllerde 251 inci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca yapılan indirim korunur.
(4) İtiraz üzerine verilen hükmün sanık lehine olması hâlinde, bu hususların itiraz etmemiş olan diğer sanıklara da uygulanma olanağı varsa bu sanıklar da itiraz etmiş gibi verilen kararlardan yararlanır.
(5) İkinci fıkra uyarınca verilen hükümlere karşı genel hükümlere göre kanun yoluna başvurulabilir.
(6) Birinci fıkradaki itirazın, süresinde yapılmadığı veya kanun yoluna başvuru hakkı bulunmayan tarafından yapıldığı mahkemesince değerlendirildiğinde dosya, 268 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderilir. Mercii bu sebepler yönünden incelemesini yapar ve kararını gereği için mahkemesine gönderir.",
7188 sayılı Kanun'un 31. maddesi ile yeniden düzenlenen CMK'nın geçici 5. maddesi ise;
"Geçici Madde 5- (1) Bu maddeyi ihdas eden Kanunla;
a) 102 nci maddede yapılan düzenleme, bu maddenin yayımlandığı tarihten itibaren üç ay sonra uygulanır.
b) 236 ncı maddenin dördüncü ve beşinci fıkralarında yapılan düzenleme uyarınca kurulması gereken merkezler, en geç 1/9/2020 tarihine kadar faaliyete geçirilir. Bu tarihe kadar mevcut uygulamaya devam olunur.
c) 250 nci maddede düzenlenen seri muhakeme usulü ile 251 ve 252 nci maddelerde düzenlenen basit yargılama usulüne ilişkin hükümler, 1/1/2020 tarihinden itibaren uygulanır.
d) 1/1/2020 tarihi itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü uygulanmaz.
e) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla, kovuşturma evresine geçilmiş dosyalarda kamu davasının açılmasının ertelenmesi hükümleri uygulanmaz.
f) 286 ncı maddenin üçüncü fıkrasında yapılan düzenleme, bu maddenin yayımlandığı tarihten itibaren on beş gün içinde talep etmek koşuluyla aynı suçlarla ilgili olarak bölge adliye mahkemelerince verilmiş kesin nitelikteki kararlar hakkında da uygulanır. Bu bendin uygulandığı hâlde, cezası infaz edilmekte olan hükümlülerin, 100 üncü madde uyarınca tutukluluğunun devam edip etmeyeceği hususu, hükmü veren ilk derece mahkemesince değerlendirilir.
g) 308/A maddesinde yapılan değişiklikle bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığınca yapılan itirazların incelenmesine ilişkin getirilen usul, bu maddenin yayımlandığı tarihten önce itiraz yoluna başvurulup reddedilmiş olan itirazlar hakkında uygulanmaz.
h) Aile mahkemeleri ile çocuk ve çocuk ağır ceza mahkemelerinde görev yapan psikolog, pedagog ve sosyal çalışma görevlilerine ilişkin düzenlemeler, bu maddenin yayımlandığı tarihten itibaren altı ay sonra uygulanır."
Hükümlerini içermekte iken;
CMK'nın geçici 5/1-d maddesinde, basit yargılama usulünün uygulanamayacağını öngören "kovuşturma aşamasına geçilmiş" ibaresi, Anayasa Mahkemesinin 25.06.2020 tarihli ve 16-33 sayılı kararıyla, Resmî Gazete'de yayımlandığı 19.08.2020 tarihinden itibaren iptal edilerek madde metninden çıkartılmıştır. Anılan hükümdeki, basit yargılama usulünün uygulanamayacağı öngörülen kararlara ilişkin "hükme bağlanmış" ibaresi ise Anayasa Mahkemesinin 14.01.2021 tarihli ve 81-4 sayılı kararıyla; Resmî Gazete'de yayımlandığı 16.03.2021 tarihinden itibaren iptal edilerek madde metninden çıkartılmış, aynı maddede yer alan "kesinleşmiş" ibaresi yönünden yapılan itiraz başvurusunun ise reddine karar verilmiştir.
14.07.2021 tarihinde yürürlüğe giren 7331 sayılı Kanun'un 23. maddesi ile CMK'nın 251. maddesinin birinci fıkrasına "175 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca duruşma günü belirlendikten sonra basit yargılama usulü uygulanmaz." cümlesi eklenmiştir.
Anayasa Mahkemesinin 21.04.2022 tarihli ve 87-44 sayılı kararıyla; 7188 sayılı Kanun’un 31. maddesiyle eklenen geçici 5. maddenin (d) bendinde yer alan "kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış" ibarelerinin "seri muhakeme usulü" yönünden de Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş ve böylece adı geçen madde metinleri son şeklini almıştır.
7188 sayılı Kanun'un teklif metninin genel gerekçesinde;
"...İyi ve etkin işleyen etkin bir ceza adalet sisteminin oluşturulması, hukuk devletinin temel amaçlarından birisidir. Bu amacın gerçekleşmesi bakımından, toplumdaki uyuşmazlıkların en kısa sürede, en az masrafla, en etkili ve tarafları tatmin eder bir biçimde sonuçlandırmak için alternatif çözüm yöntemlerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, adil yargılanma hakkı ihlal edilmeksizin basit ve hızlı yargılama usullerinin geliştirilmesi yönünde mevzuat değişiklikleri yapılmaktadır.
Kovuşturmanın mecburiliği ilkesine istisna oluşturan alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri, belirli bir ceza eşiğinin altında kalan suçlarda, mağdurun haklarının korunması ve tatminini sağladığı gibi failin eyleminin oluşturduğu haksızlık içeriği ile yüzleşmesine ve bunu telafi etmesine imkân sağlamaktadır. Hızlı ve maliyet-etkin çözümler üreten bu usuller özellikle ilk kez suç işleyenlere bir şans tanıyarak failin ceza muhakemesinin erken aşamalarında yeniden sosyalleşmesini kolaylaştırmaktadır. Ayrıca geleneksel dava yollarına karşı geliştirilen alternatif yöntemler, yargı mercilerinin artan iş yükünün hafifletilmesi amacına da hizmet etmekte, daha karmaşık ve ağır suçlar için ihtiyaç duyulan zaman ve mali kaynağa tasarruf sağlamaktadır...",
Anılan Kanun'un teklif metninin 24. maddesine dair gerekçede;
"...Ceza yargılaması sistemimizde tek bir yargılama usulü öngörülmüş olup ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlar bakımından uygulanan yargılama usulü ile bir ay hapis cezası öngörülen suçlar için uygulanan yargılama usulü aynıdır. Başka bir ifadeyle, basit suçlarla ağır suçlar arasında bir ayrım yapılmadan duruşma açmak suretiyle aynı yargılama usulünün tüm prosedürlerinin uygulanması kabul edilmiştir. Bu durum ağır suçların yargılamasına daha az vakit ve emek ayrılmasına sebebiyet vermektedir.
Mukayeseli hukukta suçların önem derecesi, olayların karmaşık olup olmaması, çözümünde hukuki ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması, tanık dinletmenin zorunlu olup olmaması gibi hususlar nazara alınarak farklı yargılama usullerine ilişkin düzenlemeler yer almaktadır...
...Artan iş yükü karşısında ceza yargılaması sistemimizde değişiklik yapılarak bazı suçlar yönünden alternatif yargılama usullerinin getirilmesi bir zorunluluk haline gelmiştir. Alternatif yargılama usullerinin getirilmesinin, yargılamayı hızlandıracağı, yargının iş yükünü hafifleteceği ve kaynakların verimli kullanılmasına katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir...",
Teklif metninin 31. maddesine ilişkin gerekçede ise; "...Ceza Muhakemesi Kanununun 250, 251 ve 252. maddelerinde ilk defa düzenlenen yargılama usullerine ilişkin hükümlerle ilgili olarak uygulamacı hakim ve savcıların eğitimlerinin tamamlanabilmesine imkân tanımak amacıyla söz konusu hükümlerin uygulama tarihi altı ay sonraya bırakılmaktadır. Aynı süre içinde 250'inci maddeye göre çıkarılması öngörülen yönetmeliğin de hazırlanması öngörülmektedir. Diğer yandan bu usullerin uygulanmaya başlandığı tarihten önce genel hükümlere göre kovuşturulmasına başlanarak duruşma açılan veya karar verilen dosyaların yine genel hükümlere göre sonuçlandırılması gerekmektedir. Tüketilmiş evreler bakımından bu usullerin uygulanması söz konusu olmayacaktır...",
Şeklindeki açıklamalara yer verilmek suretiyle; basit yargılama usulünün getirilme amacının, nispeten hafif ceza öngörülen bazı suçların yargılamaları sırasında, mahkemelerin iş yükünün azaltılması ve kaynakların verimli kullanılması ile yargılamanın taraflarının tatmin edilmesini sağlayacak şekilde hızlı ve adil sonuçlar elde edilmesi olduğu belirtilmiş, bu kuralların tüketilmiş evreler bakımından uygulanmayacağına işaret edilmiştir.
Basit yargılama usulü, genel hükümlere göre yürütülen soruşturma neticesinde düzenlenen iddianamenin asliye ceza mahkemesi tarafından kabul edilmesinden sonra, CMK'nın 175. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca duruşma günü belirlenmesinden önce ve sanığın üzerine atılı suçun kanunda öngörülen yaptırımının adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektirmesi durumunda mahkemenin takdirine bağlı olarak uygulanan, uygulanması hâlinde mahkemece iddianamenin sanık, mağdur ve şikâyetçiye tebliğ edilerek, beyan ve savunmalarını on beş gün içinde yazılı olarak bildirmelerinin istendiği, aynı zamanda mahkemenin bu süre içerisinde toplanması gereken belgeleri, ilgili kurum ve kuruluşlardan talep ettiği, neticesinde mahkemece duruşma yapılmaksızın ve Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaksızın, TCK’nın 61. maddesi dikkate alınmak suretiyle, CMK’nın 223. maddesinde belirtilen kararlardan birine hükmedilen ve sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilmesi hâlinde sonuç cezadan dörtte bir oranında indirim yapılan alternatif bir çözüm yöntemidir.
Basit yargılama usulünün uygulanabilirliğine ilişkin temel ölçütlere CMK’nın 251. maddesinde yer verilmiştir. Bunlardan bazıları suçun vasfına ilişkin objektif ölçütler iken, bazıları sanığın şahsına ait kusurluluğu etkileyen hâller, diğer bir kısmı ise yargılama makamının değerlendirmesi ve takdirine bağlı ölçütlerdir. Maddenin bir, yedi ve sekizinci fıkralarında basit yargılama usulünün uygulanacağı suçlara dair objektif sınırlar çizilmiştir. Buna göre basit yargılama usulünün uygulanabilirliği için;
a- İddianamenin kabulü ile birlikte kovuşturma evresine geçilmesi ve CMK'nın 175. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca duruşma gününün belirlenmemiş olması (f.1),
b- İddianameye konu suçun;
1- Yargılamasının asliye ceza mahkemesince yapılıyor olması (f.1),
2- Adli para cezası ve/veya üst sınırı iki yıl ya da daha az süreli hapis cezası ile cezalandırılması (f.1),
3- Soruşturulması veya kovuşturulmasının izne ya da talebe bağlı olmaması (f.7),
4- Basit yargılama usulü kapsamına girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmiş olmaması (f.8)
Şeklindeki objektif şartlar gerekmektedir.
Ayrıca mezkûr maddenin yedinci fıkrasında ise yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ile sağır ve dilsizlik hâllerinde basit yargılama usulünün uygulanması kabul edilmemiştir. Kusurluluğu etkileyen bu hâllerde, faillerin özel durumları sebebiyle delillerin duruşmada tartışılmasının ve taraf beyanlarının bizzat hâkim tarafından alınmasının gerekli görüldüğü gerekçesiyle basit yargılama usulünün uygulanamayacağı düzenlenmiştir.
Basit yargılama usulüne dair objektif şartlarının sağlanması ve kusurluluğu etkileyen hâllerin de olmaması durumunda aranacak son ölçüt, mahkemece basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilmesi diğer bir deyişle duruşma açılmasının gerekli görülmemesidir. Zira basit yargılama usulünün uygulanmasını tercih etmek mahkemenin takdirindedir. Kanun koyucu, her somut olayda duruşma açılmasının gerekip gerekmediğini gözetemeyeceği için duruşma gerekliliğine dair tercihi isabetli olarak hâkime bırakmıştır. Bu kapsamda, mahkemece basit yargılama usulünün tercih edilmesinden sonra gerekli görülmesi hâlinde hüküm verilinceye kadar her aşamada bu usulden vazgeçilmesine ve duruşma açılarak genel hükümler uyarınca yargılamaya devam edilmesine de imkân tanınmıştır (İsmail Şahin, Ceza Muhakemesinde Basit Yargılama, Doktora Tezi, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Ankara 2022, s. 98-99).
CMK'nın 251. maddesinin birinci fıkrasında yer verilen "Asliye ceza mahkemesince" iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebileceğine ilişkin düzenlemede açıkça belirtildiği üzere basit yargılama usulü, asliye ceza mahkemelerine hasredilmiş özel bir muhakeme usulüdür. Bu nedenle, CMK’nın 251. maddesinde belirtilen adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlardan olsa da yargılamanın asliye ceza mahkemeleri haricindeki diğer mahkemelerde yapılması durumunda basit yargılama usulü uygulanamayacaktır. Kanun koyucunun bilinçli bir şekilde tercihte bulunarak kaleme aldığı madde metni doğrultusunda, CMK’nın 251. maddesinde belirtilen suçların, ancak yargılamanın asliye ceza mahkemesince yapılıyor olması hâlinde basit yargılama usulüne tabi olacağı kabul edilmelidir.
Bu noktada uyuşmazlığın çözümü için, cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli hâllerin basit yargılama usulünün uygulanma şartı olarak düzenlenen iki yıllık sürenin hesaplanmasında dikkate alınıp alınmayacağının da ayrıca değerlendirilmesi ve suçun nitelikli hâline ilişkin TCK'da yer alan düzenlemelere de değinilmesi gerekmektedir.
765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun sisteminde, suçun temel şekline göre cezanın artırılmasını veya azaltılmasını gerektiren hususlara "ağırlaştırıcı sebepler" ve "hafifletici sebepler" denilmekte iken 5237 sayılı TCK'da, suçun temel şekline göre cezanın artırılmasını veya azaltılmasını gerektiren nedenler nitelikli hâl olarak düzenlenmiştir. Bunun sonucu olarak da nitelikli hâller yalnızca daha ağır cezayı veya cezada artırımı gerektirmemekte, kanunda daha az cezayı gerektiren nitelikli hâller de yer almaktadır (Kayıhan İçel-Füsun Sokullu Akıncı-İzzet Özgenç- Adem Sözüer-Fatih Selami Mahmutoğlu-Yener Ünver, Suç Teorisi, 2. Bası, İstanbul, 2002, s. 89; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. Bası, Ankara, 2010, Seçkin Yayınevi, s. 199-200; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. Bası, Ankara, 2012, Seçkin Yayınevi, s. 128-129).
5237 sayılı TCK'nın bazı maddelerinde suçun nitelikli hâli için, bağımsız yaptırım öngörülmüş iken (örneğin; 94/2-3, 105/1-son, 106/2, 109/2, 149/1. maddeleri), bazı maddelerinde suçun temel şekli için belirlenen cezanın belli oranlarda artırılması yöntemi tercih edilmiş (örneğin; 86/3, 102/3, 103/3-4, 105/2, 109/3, 158/3. maddeleri), bazılarında ise suçun nitelikli hâlleri için hem bağımsız bir ceza öngörülmüş (örneğin; 109/2. maddesi), hem de aynı maddenin müteakip fıkralarında yer alan nitelikli hâller için cezanın belirli bir oranda artırılması esası kabul edilmiştir (örneğin; 109/3. maddesi).
Kanunda, suçun nitelikli hâlleri için bazı maddelerde bağımsız bir ceza öngörülmesi, bazılarında ise cezanın belirli bir oranda artırılması esasının kabulü, sistematik olmayıp uygulamada birtakım zorluklara neden olsa da, bu tercih bütünüyle kanun koyucunun takdirindedir. Bununla birlikte bu takdir, kanunda cezanın belirli bir oranda artırılmasının öngörüldüğü hâllerin nitelikli hâl olmayıp ağırlaştırıcı neden olduğu anlamına da gelmemektedir.
Kanun koyucu, 5237 sayılı TCK'da, özel hükümlerin yanı sıra genel hükümlerde de suçun nitelikli hâllerine ilişkin düzenlemeler yapmış, bu bağlamda TCK'nın 66. maddesinin 3. fıkrasındaki; "Dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde bulundurulur." düzenlemesi ile ister bağımsız bir yaptırım öngörülmüş olsun isterse belirli bir oranda artırım yapılması yöntemi tercih edilmiş olsun, dava zamanaşımı süresinin daha ağır cezayı gerektiren tüm nitelikli hâller göz önüne alınarak belirleneceğini hüküm altına almıştır.
Suçun nitelikli hâllerinin dikkate alınmayacağına ilişkin açık bir düzenlemenin yer aldığı 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un "Mahkemenin görevinin belirlenmesi" başlıklı 14. maddesi ise; "Mahkemelerin görevlerinin belirlenmesinde ağırlaştırıcı veya hafifletici nedenler gözetilmeksizin kanunda yer alan suçun cezasının üst sınırı göz önünde bulundurulur." şeklinde düzenlenmiştir.
Öte yandan, CMK'nın 150/3. maddesinde alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda, şüpheli veya sanığa müdafi görevlendirilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmakla birlikte müdafi görevlendirilmesinde yalnızca temel cezanın mı gözetilmesi gerektiği yoksa hapis cezasında belirli bir oranda artırım yapılmasını öngören nitelikli hâllerin de dikkate alınıp alınmayacağına ilişkin Kanun’da açık bir düzenlemeye yer verilmemiş olup Ceza Genel Kurulunun 10.05.2022 tarihli ve 155-321 sayılı kararında; "...Çağdaş ceza adaletini tam manasıyla temin etmek, savunma hakkının daha etkin bir şekilde kullanımına imkân sağlamak bakımından aleyhte yorumda bulunmak için haklı ve gerektirici bir nedenin olmaması, Kanun'da aksi yönde bir düzenlemeye de yer verilmemesi karşısında, ceza adalet sistemimizde, bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekillerinin, aynı suç sayılacağı ilkesi de gözetildiğinde, aynı suç sayılan bir suçun nitelikli hâlinin ve benzer şekilde fiilin ağırlaştırıcı neden altında işlenen şeklinin, 5271 sayılı CMK'nın 150. maddesinin üçüncü fıkrasında belirlenen ve zorunlu müdafi atanması için gerekli olan beş yıllık sürenin belirlenmesinde esas alınması,"; benzer şekilde, kanunda açık bir düzenlemenin bulunmadığı uzlaştırma konusunda Ceza Genel Kurulunun 16.01.2018 tarihli ve 1-5 sayılı kararında da; "...Bağımsız yaptırım öngören nitelikli hâller yönünden, uzlaşma açısından, nitelikli hâlin cezasının alt sınırı dikkate alınıp, artırım veya indirim öngören maddelerde ise bu artırım veya indirim nazara alınmaksızın, suçun temel şeklinin cezasının nazara alınması eşitsizlik ve adaletsizliğe yol açabilecektir. Bu nedenle, nitelikli hâller açısından Kanun koyucunun tercih ettiği yaptırım sistemi nazara alınmaksızın, ister bağımsız bir yaptırım öngörülmüş olsun, isterse belirli bir oran dahilinde artırım yöntemi tercih edilmiş olsun, uzlaşma hükümlerinin uygulanmasında tüm nitelikli hâller dikkate alınarak uygulama yapılması gerektiği"; yine CMK'nın 286. maddesinin ikinci fıkrasının (g) bendinde on yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararların temyiz edilemez olduğu hükme bağlanmakla birlikte on yıl veya daha az hapis cezasını gerektiren suçlara ilişkin cezanın belirlenmesinde yalnızca temel cezanın mı gözetilmesi gerektiği yoksa hapis cezasında belirli bir oranda artırım yapılmasını öngören nitelikli hâllerin de dikkate alınıp alınmayacağına ilişkin Kanun'da açık bir düzenlemeye yer verilmemiş ise de Ceza Genel Kurulunun 01.11.2023 tarihli ve 58-565 sayılı kararında da; "CMK'nın 286. maddesinin ikinci fıkrasının (g) bendinin hem uluslararası sözleşmeler ve Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen 'hak arama özgürlüğü'ne ilişkin temel hak ve özgürlükler kapsamında kalması, hem de istisnai bir norm olma özelliği taşıması ancak ceza adalet sistemimizde, bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekillerinin, aynı suç sayılacağı ilkesi de gözetildiğinde aynı suç sayılan bir suçun nitelikli hâlinin ve benzer şekilde fiilin ağırlaştırıcı neden altında işlenen şeklinin, on yıl veya daha az hapis cezasını gerektiren suçlara ilişkin beraat hükmüne yönelik bölge adliye mahkemesince verilen istinaf isteminin reddi kararının temyiz yoluna tabi olup olmadığının belirlenmesinde esas alınmasının istisnai normların geniş yorumlanmaması gerektiği ilkesiyle de bağdaşması, on yıl veya daha az hapis cezasını gerektiren suçlara ilişkin cezanın belirlenmesinde nitelikli hâllerin dikkate alınıp alınmayacağına ilişkin Kanun'da açık bir düzenlemeye yer verilmemiş olması, aksine CMK'nın 286. maddesinin ikinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde yer alan 'beş yıl veya daha az hapis cezaları' ibarelerinden kanun koyucunun sonuç cezayı esas alması nedeniyle de söz konusu maddenin uygulanmasında uyum sağlanmasının gerekmesi hususları dikkate alındığında; bölge adliye mahkemesi ceza dairelerince CMK'nın 286. maddesinin ikinci fıkrasının (g) bendi kapsamında on yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektiren bir suçtan beraat kararına yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararın temyiz yoluna tabi olup olmadığı bakımından suçun temel veya nitelikli hâllerinin uygulanması arasında fark bulunmadığı," sonuçlarına ulaşılmıştır.
Açıklamalar çerçevesinde, basit yargılama usulünün uyuşmazlıkları en kısa sürede, en az masrafla, en etkili ve tarafları tatmin eder bir biçimde sonuçlandırmak için getirilen alternatif bir çözüm yöntemi olduğuna, basit suçlarla ağır suçlar arasında bir ayrım yapılmaksızın duruşma açılarak aynı yargılama usulünün tüm prosedürlerinin uygulanmasının ağır suçların yargılamasına daha az vakit ve emek ayrılmasına sebebiyet verdiğine, alternatif yargılama usullerinin getirilmesinin, yargılamayı hızlandıracağı, yargının iş yükünü hafifleteceği ve kaynakların verimli kullanılmasına katkı sağlayacağına ilişkin 7188 sayılı Kanun teklif metninin genel gerekçesi ile 24. maddesine dair gerekçe de göz önünde bulundurulduğunda Kanun'da açık bir düzenlemeye yer verilmemiş ise de soruşturma ve kovuşturma zamanaşımı sürelerinin hesaplanmasında dikkate alınan nitelikli hâllerin, isnat edilen suç bakımından öngörülen cezayı da etkileyecek olması nedeniyle, adalet ve eşitlik ilkeleri gereğince cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli hâllerin basit yargılama usulünün uygulanma şartı olarak düzenlenen iki yıllık sürenin hesaplanmasında dikkate alınması gerekmektedir.
Bu aşamada uyuşmazlığın sağlıklı şekilde çözüme kavuşturulması bakımından, ceza normu ile muhakeme normu farkı, derhal uygulanırlık ilkesi ve Anayasa Mahkemesinin ceza muhakemesi normuna ilişkin olarak verdiği iptal kararlarının geçmişe yürüyüp yürümeyeceği konularına doktrin ve yargı kararları çerçevesinde kısaca değinilmesinde fayda bulunmaktadır.
Bir kuralın ceza muhakemesi hukukuna mı yoksa maddi ceza hukukuna mı dâhil olduğunu anlamak için kuralın hangi yasada yer aldığına bakmak yeterli değildir. Kural olarak suç ve yaptırımları öngören normlar ceza hukuku normları, suç iddiasının araştırılıp ceza verilmesinde izlenecek yöntemi gösteren kurallar ise muhakeme hukuku kurallarıdır. Ceza muhakemesi işlemlerini düzenleyen kuralların büyük bir kısmı sadece usul ilişkisini düzenlerken bir kısmı da usul ilişkisiyle birlikte aynı zamanda ceza ilişkisini de karma olarak düzenlerler. Kural olarak muhakeme kurallarının zaman bakımından uygulanmasında derhal uygulanma ilkesi geçerlidir. Ancak bu ilkenin, eski ve yeni hâl arasında haksızlıklara yol açacağı öngörülüyorsa, en doğru yolun geçiş dönemi için yasayla istisnai hükümler konulması olacağı kabul edilebilir (Nur Centel/Hanife Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Kitabevi, 19. Baskı, İstanbul, 2020, s.61).
Ceza kanunlarının zaman bakımından uygulanmasını gösteren TCK'nın 7. maddesinde iki önemli ilkeden söz edilebilir; ceza hukuku kuralları yürürlüğe girdiği andan itibaren ileriye etkili olarak uygulanırken yeni suç yaratan veya failin durumunu ağırlaştıran kanunlar geçmişe etkili olmaz; ancak eski ve yeni kanunda failin lehine olan kanun geçmişe etkili sonuç doğurur. Ceza muhakemesi hukukuna ilişkin bir kanun yürürlüğe girdiği zaman ise kural olarak failin lehine veya aleyhine olduğuna bakılmaksızın derhal uygulanır. Muhakeme hukukuna dair bu kuralın istisnası; yeni durumda ortaya çıkacak birtakım haksızlıkların önlenmesi için kabul edilen kazanılmış haklardır. Örneğin; eski muhakeme kuralının uygulandığı hâlde usulen belirlenen süre bir hafta iken sonraki durumda bu süre 5 güne indirilmişse ve başvuru hakkı sahibi eski hâldeki süreye güvenerek başvuru yapmamış ise ortaya çıkan adil olmayan durum nedeniyle kazanılmış haktan bahsetmek mümkün olabilecek, süre 15 güne çıkarılmışsa bu kez henüz kullanılmamış olan başvuru hakkı yeni duruma göre değerlendirilebilecektir (Timur Demirbaş, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, 16. Baskı, Ankara, 2021, s.143-149).
Anayasa Mahkemesinin bir normun Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle vermiş olduğu iptal kararı, iptal edilen hükmün yürürlükten kaldırılmasının yanı sıra yürürlük sonrasında uygulanmasını da önleyerek tesir eder. Anayasa'nın 153/5. maddesi, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının, kuralın iptal edilmeden önce uygulandığı zamanlara (geçmişe) dokunmayacağını (yürümeyeceğini) hüküm altına almıştır. Muhakeme normları ile muhakeme dışı normların zaman bakımından uygulanması arasında fark vardır. Muhakeme dışı normlar TCK'nın 7. maddesinde düzenlenen yürürlük öncesi uygulanırlık ile yürürlük sonrası uygulanırlık hâllerinde eski yeni kanun karşılaştırması sonucu lehe kanun ilkesine tâbi iken, muhakeme normları için söz konusu olan yürürlük sonrası uygulanırlık ya da derhâl uygulanırlık kuralıdır. Derhâl uygulanırlık kuralının istisnası her ne kadar kazanılmış hak olarak kabul edilse de bu hâlde daima lehe sonuç doğuracak bir durum akla gelmekte, hâlbuki önceden yapılmış bir muhakeme işlemi lehe de olsa aleyhe de olsa geçerli sayılmalı ve yeni kanuna göre tekrarlanmamalıdır (Feridun Yenisey/Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, 9. Baskı, Ankara, 2021, s.106-108).
Ceza Genel Kurulunun 26.03.2013 tarihli ve 1515-102 ile 05.04.2011 tarihli ve 262-35 sayılı kararlarında açıkça belirtildiği üzere; Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş hükümleri nasıl etkileyeceği sorunu, usul kanunlarının zaman bakımından uygulanması ile ilgilidir.
Usul kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında genel ilke usul işlemlerinin, işlemin yapıldığı sırada yürürlükte bulunan usul kanununa tabi olacağıdır. Bir usul işlemine o sırada yürürlükte bulunan usul kanunu hükümlerinin uygulanmasına derhâl uygulama ilkesi denilmektedir.
Bir usul işlemine sonradan yürürlüğe giren usul kanununun uygulanması geçmişe yürüme (makable şümul), yürürlükten kaldırılan eski usul kanunu hükümlerinin, sonraki usul işlemlerine uygulanması ise eski kanunun ileriye yürümesi ilkesi olarak adlandırılmaktadır.
Ceza yargılamasında kural, derhâl uygulamadır. O hâlde ceza yargılaması sırasında kanun değişikliği olduğunda yeni kanun uygulanmalıdır. Ancak, bu durum eski usul kanunu zamanında yapılmış işlemlerin geçersiz sayılması sonucunu doğurmaz. Yeni kanunun eski kanuna göre daha mükemmel olduğu görüşünden hareketle, eski kanuna göre yapılmış işlemlerin yenilenmesi kabul edilirse, birçok işlemin yeniden yapılamayacağı gerçeği maddi olarak ortaya çıkar, zira birçok işlemin yeni kanuna göre tekrar yapılma imkânı artık ortadan kalkmış olabilir. Kaldı ki eski kanun zamanında yapılmış işlemlerin yenilenmesi, uyuşmazlıkları tekrar canlandıracak, bundan da kamu düzeni zarar görecektir.
Usul kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan ve aksi kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmadıkça hemen ve derhâl uygulanma ilkesinin sonucu olarak;
a- Usul işlemleri kural olarak yürürlükteki kanuna göre yapılacaktır.
b- Yürürlükte olan kanuna göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren bir kanun nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.
c- Yeni kanunun yürürlüğünden ya da Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra yapılması gereken usul işlemleri ise yeni kanuna ya da iptal kararıyla ortaya çıkan usule tâbi olacaktır.
d- Muhakeme usulüne ilişkin çıkarılan yeni kanunun uygulanmasında, bu kanun veya değişikliğin sanığın lehine ya da aleyhine sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.
Bu açıklamalar ışığında; kanun koyucu tarafından 7188 sayılı Kanun'un 24. maddesi ile CMK'nın 251. maddesinde yeniden düzenlenen basit yargılama usulünün uygulanmasına dair kurallar muhakeme normu olarak, 7188 sayılı Kanun'un 31. maddesi ile eklenen CMK'nın geçici 5/1-d maddesi ise seri ve basit yargılama usulünün uygulanmasını engelleyen, muhakeme normunu uygulayacak yargı makamının yetkisini sınırlayan bir geçiş hükmü olarak değerlendirilmelidir.
CMK'nın gerek 251. maddesini gerekse geçici 5/1-d maddesini düzenleyen 7188 sayılı Kanun'un 24.10.2019'da yürürlüğe girdiği, buna göre basit yargılama usulünün "01.01.2020 tarihi itibarıyla kovuşturma aşamasına geçilmiş, hükme bağlanmış ve kesinleşmiş" dosyalar bakımından uygulanmayacağının öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilen CMK'nın geçici 5/1-d maddesinin ilgili kısımlarının, CMK'nın 251. maddesinde düzenlenen şartları içeren ve bir muhakeme normu olan basit yargılama usulüne dair bir norm değil, 7188 sayılı Kanun'la basit yargılama usulü ile aynı anda yürürlüğe giren bir nevi geçiş hükmü mahiyetinde olduğu, geçiş hükmünün tamamen iptali hâlinde dahi CMK'nın 251/1. maddesi uyarınca basit yargılama usulünün uygulanmasının kanunen zorunlu değil, hâkimin takdirine bağlı bir uygulama olarak düzenlendiği, keza CMK'nın 251. maddesinde yazılı basit yargılama usulünün; yargılama sırasında uygulanması zorunlu bir süreç olmadığı, itiraz hâlinde genel hükümlere göre yargılamaya devam edilmesini öngördüğü, her hâlükârda sanık lehine sonuç doğurması kesin olan hükümler içermediği görülmektedir.
Öte yandan, basit yargılama usulünde, ceza muhakemesi usulü olmasının yanı sıra, sanığın mahkûmiyeti hâlinde sonuç cezadan 1/4 oranında indirim yapılmasına imkân sağlaması yönünde maddi ceza hukukuna ilişkin düzenlemeler de mevcut olduğundan, basit yargılama usulünün, hem şekli hem de maddi ceza hukuku kuralları içeren karma nitelikte bir kurum olduğu kabul edilebilir. Bu nedenle, asliye ceza mahkemesince, CMK'nın 251 ve geçici 5/1-d maddelerinin ilgili kısımları ile Anayasa Mahkemesinin iptal kararları dikkate alınarak basit yargılama usulünün uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin değerlendirme yapılması gerekmektedir. Basit yargılama usulünün uygulanabilirliğine ilişkin temel ölçütler gerçekleşmiş ise; genel hükümlere göre yargılamaya geçilmiş olsa dahi basit yargılama usulü değerlendirilip uygulanmama gerekçesi ortaya konulmalıdır. Basit yargılama usulünün uygulanıp uygulanmaması değerlendirilirken, ceza muhakemesinin temel hedefi olan maddi gerçeğe sağlıklı bir şekilde ulaşılması bakımından her bir dosyanın özelliğine göre farklı sonuçlara ulaşılabilecektir.
Diğer taraftan 7331 sayılı Kanun'un 23. maddesi ile CMK'nın 251. maddesinin birinci fıkrasına eklenen "175 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca duruşma günü belirlendikten sonra basit yargılama usulü uygulanmaz." cümlesinin yürürlüğe girdiği 14.07.2021 tarihinden sonra asliye ceza mahkemesince CMK'nın 175. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca duruşma günü belirlenmiş ise basit yargılama usulünün uygulanamayacağı hususunun da dikkate alınması gerekmektedir.
11.10.2023 tarihli ve 32336 sayılı Resmî Gazete'de yayımlandıktan dokuz ay sonra yürürlüğe gireceği kabul edilen Anayasa Mahkemesinin 22.06.2023 tarihli ve 79-113 sayılı kararıyla; CMK'nın 17.10.2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un; 24. maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 251. maddesinin; (1), (2), (3), (4), (5) ve (6) numaralı fıkraları ile (7) numaralı fıkrasında yer alan "yaş küçüklüğü" ibaresinin ve 25. maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 252. maddesinin (1) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına, (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin ise Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline, aynı fıkranın diğer cümleleri ile maddenin (3), (4), (5) ve (6). fıkralarının iptallerine karar verilmiştir. CMK'nın 251. maddesinin (1) ve (6) numaralı fıkralarının Anayasa'ya aykırı olup olmadığı hususunda değerlendirme yapan Anayasa Mahkemesi anılan kararında;
"74. 5271 sayılı Kanun’un 251. maddesinin itiraz konusu (1) ve (6) numaralı fıkralarında basit yargılama usulüne ilişkin şartlar ve usulün uygulanacağı aşama ile bu usulün uygulanmasından vazgeçme anı ile sonuçları düzenlenmiştir.
75. Kanun’un 251. maddesinin itiraz konusu (1) numaralı fıkrasında asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebileceği, 175. maddenin (2) numaralı fıkrası uyarınca duruşma günü belirlendikten sonra basit yargılama usulünün uygulanamayacağı, itiraz konusu (6) numaralı fıkrasında ise mahkemece gerekli görülmesi hâlinde 251. madde uyarınca hüküm verilinceye kadar her aşamada duruşma açmak suretiyle genel hükümler uyarınca yargılamaya devam edilebileceği belirtilmiştir.
...
77. Kurallarda objektif şartların gerçekleşmesi hâlinde dahi basit yargılama usulünün uygulanması konusunda hâkime geniş bir takdir yetkisinin verildiği görülmektedir. Söz konusu takdir yetkisinin soruşturma aşamasında toplanan delillerin vicdani kanaate ulaşmak için yeterli olup olmadığı, başka bir ifadeyle dosyanın mevcut delillere göre duruşma yapılmadan hüküm kurmaya elverişli nitelikte olup olmadığı hususuna yönelik olduğu açıktır. Nitekim Kanun’un 251. maddenin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin gerekçesinde basit yargılama usulüyle ilgili karar verilirken dosya kapsamı itibarıyla yargılamaya konu olayların karmaşık olup olmaması, çözümünde hukuki ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılıp karşılaşılmaması, tanık dinlemenin, keşif yapmanın ya da bilirkişi raporu almanın zorunlu olup olmaması gibi hususlara dikkat edilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
78. Bu itibarla basit yargılama usulünün uygulanmasına ilişkin şartlar öngören kuralların kapsam, hüküm ve sonuçları itibarıyla herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açık, net ve öngörülebilir nitelikte oldukları anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kurallarda hukuki öngörülebilirlik ve belirlilik ilkelerine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
79. Öte yandan kurallar, Kanun’un 175. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca duruşma günü belirlendikten sonra basit yargılama usulüyle ilgili karar verilemeyeceğini, basit yargılama usulü çerçevesinde yargılama yürütülürken mahkemece gerekli görülmesi hâlinde hüküm verilinceye kadar her aşamada duruşma açılmak suretiyle genel hükümler uyarınca yargılamaya devam edilebileceğini öngörmektedir.
...
81. Hukuk devletinde kanun koyucunun anayasal ilkelere bağlı kalmak şartıyla cezai uyuşmazlıklarında alternatif uyuşmazlık çözüm yolu öngörüp öngörmeme veya hangi suçlara söz konusu kurumların uygulanacağını, bunların şartlarını, yöntemini, kişi veya kurum yönünden kapsam ve sınırlarını belirleme konusunda takdir yetkisi bulunmaktadır.
82. Ayrıca Anayasa’nın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında 'Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.' denilmek suretiyle davaların makul bir süre içinde bitirilmesi gerekliliği açıkça ifade edilmiştir. Bu nedenle devlet, yargılamaların gereksiz yere uzamasını engelleyecek etkin çareler oluşturmak zorundadır (AYM, E.2013/4, K.2013/35, 28/2/2013).
83. Kurallarda basit yargılama usulünün uygulanmasına ancak kovuşturmanın ilk aşamasında karar verilebilmesi ve bu suretle duruşma günü belirlendikten sonra yargılamanın genel hükümlere göre sonuçlandırılmasının zorunlu kılınması, basit yargılama usulüne ilişkin belirliliği oluşturma ve bu kapsamda duruşma yapılmaksızın uyuşmazlığın sona erdirilmesi mümkün olan dosyaların süratle karara bağlanmasını sağlama amacına hizmet etmektedir.
84. Bununla birlikte kurallarda basit yargılama usulü hükümleri uygulanırken mahkemece gerekli görülmesi hâlinde karar verilinceye kadar her aşamada duruşma açmak suretiyle genel hükümler uyarınca yargılamaya devam edilebilmesinin, dosya kapsamı itibarıyla gerçekten delillerin toplanması gereken durumlarda ceza muhakemesinin temel hedefi olan maddi gerçeğe sağlıklı bir şekilde ulaşılarak suç ve suçlularla etkin mücadele edilmesine, suç işlenmesinin önlenmesine ve kamu düzeninin sağlanmasına katkı sunduğu anlaşılmaktadır.
85. Bu itibarla kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında basit yargılama usulünde uygulanacak usule ilişkin düzenlemeler içeren kurallarla kamu yararı dışında bir amacın gözetildiği söylenemez. Ayrıca uyuşmazlığın esasının tüm yönleriyle aydınlatılması ihtiyacı ortaya çıktığında karar verilinceye kadar genel yargılama usulüne dönülmesinin yargısal sürecin uzamasına bu suretle Anayasa’nın 141. maddesine aykırılık oluşturacağı ileri sürülemez.
86. Başvuru kararlarında ayrıca basit yargılama usulünün belirli suçları kapsamına alması veya hâkime verilen takdir yetkisine bağlı olarak aynı suçu işleyenler arasında usulün uygulanıp uygulanmaması konusunda farklı uygulama yapılmasının bir kısım sanıkların fazla bir kısmının ise daha az ceza almaları sonucunu ortaya çıkaracağı, bu durumun Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
...
90. Kurallarda basit yargılama usulünün uygulanması ve indirimden faydalanmasına ilişkin şartlar objektif olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla kuralların kapsamına giren suçları işleyenler ile şartları oluşmadığı için haklarında basit yargılama usulü uygulanmayan kişilerin usul uygulanarak indirimden faydalanan sanıklarla aynı hukuki konumda oldukları değerlendirilemez. Dolaysıyla kuralların eşitlik ilkesine aykırı bir yönü bulunmamaktadır." şeklindeki benzer gerekçelerle anılan fıkraların Anayasa'nın 2, 10 ve 141. maddelerine aykırı olmadığına hükmetmiştir.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Sanık hakkında, Aydın Cumhuriyet Başsavcılığının 04.01.2016 tarihli ve 17-15 sayılı iddianamesi ile TCK'nın 105/1, 43, 53 ve 58. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, iddianamenin 13.01.2016 tarihinde kabulüne karar verilerek kovuşturma evresine geçildiği, Aydın 2. Asliye Ceza Mahkemesince 31.05.2016 tarih ve 70-419 sayı ile; TCK'nın 105/1, 43/1 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği, hükmün sanık tarafından temyiz edildiği, dosyanın temyiz incelemesi yapılmasından önce, 24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun'un 24. maddesi ile CMK'nın 251. maddesinde basit yargılama usulünün düzenlendiği, adı geçen Kanun'un 31. maddesi ile CMK'ya eklenen; geçici madde 5/1-c hükmü uyarınca; basit yargılama usulünün "01.01.2020 tarihinden itibaren" uygulanacağının, geçici madde 5/1-d uyarınca ise; 01.01.2020 tarihi itibarıyla (geçmişe dönük olarak) "kovuşturma aşamasına geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda" ise basit yargılama usulünün geçerli olmayacağının açıkça düzenlenmesi suretiyle bu usule ilişkin istisnaların da sınırlı şekilde sayılarak belirtildiği ancak CMK'nın geçici 5/1-d maddesindeki "kovuşturma aşamasına geçilmiş" ibaresinin, Anayasa Mahkemesinin 25.06.2020 tarihli ve 16-33 sayılı kararıyla, Resmî Gazete'de yayımlandığı 19.08.2020 tarihinden itibaren; "hükme bağlanmış" ibaresinin ise Anayasa Mahkemesinin 14.01.2021 tarihli ve 81-4 sayılı kararıyla; Resmî Gazete'de yayımlandığı 16.03.2021 tarihinden itibaren iptal edilerek madde metninden çıkartıldığı, dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 28.01.2021 tarih ve 11217-643 sayı ile; cinsel taciz suçu bakımından TCK'nın 105/1. maddesinde öngörülen cezanın üst sınırının iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektirmesi ve mahkemece mahkûmiyet hükmü kurulmasının ardından 24.10.2019 tarihinde yürürlüğe giren basit yargılama usulü yönünden Anayasa Mahkemesince CMK'nın geçici 5. maddesinin (d) bendinde yer alan "kovuşturma evresine geçilmiş" ibaresinin Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmesi karşısında, anılan karara istinaden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği, bozmaya uyan Aydın 2. Asliye Ceza Mahkemesince tensiple basit yargılama usulü uygulanılmamasına karar verilerek yapılan yargılama sonucunda sanığın TCK'nın 105/1-1. cümlesi, 105/2-d, 43/1 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay, CMUK'nın 326. maddesi uyarınca kazanılmış hakkı gözetilerek 1 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin kurulan 13.09.2021 tarihli ve 187-680 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 12.05.2022 tarih ve 28396-4400 sayı ile; önceki bozma ilamına uyan mahkemece esasen ceza miktarı itibarıyla sanığın lehine olan basit yargılama usulünün tatbiki suretiyle hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde uygulama yapılması isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği anlaşılan dosyada;
CMK'nın 251. maddesinin birinci fıkrasında yer verilen asliye ceza mahkemesince iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya "üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını" gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebileceğine ilişkin düzenlemede açıkça belirtildiği üzere basit yargılama usulünün uygulanabilmesi için sanığa atılı suç için kanunda öngörülen hapis cezasının üst sınırının iki yıl veya daha az süreli olmasının gerekmesi, ceza adalet sistemimizde, bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekillerinin, aynı suç sayılacağı ilkesi de gözetildiğinde aynı suç sayılan bir suçun nitelikli hâlinin basit yargılama usulünün uygulanma şartı olarak düzenlenen iki yıllık sürenin hesaplanmasında dikkate alınmasının adalet ve eşitlik ilkelerinin sağlanmasına da hizmet etmesi, böylelikle nitelikli hâl nedeniyle çözümü görece karmaşık bir hâl alan suçlar bakımından genel muhakeme usulünün uygulanmasının kanun koyucunun iradesiyle de örtüşmesi, CMK'nın 251. maddesinde yazılı basit yargılama usulünün; yargılama sırasında uygulanması zorunlu bir süreç olmayıp kanun koyucu tarafından uygulanıp uygulanmamasının hâkimin takdirine bırakılması, düzenlemenin itiraz hâlinde genel hükümlere göre yargılamaya devam edilmesini öngörmesi, her hâlükârda sanık lehine sonuç doğurması kesin olan hükümler içermemesi, basit yargılama usulünün uygulanabilirliğine ilişkin CMK’nın 251. maddesinde yer verilen temel ölçütlerin gerçekleşmesi durumunda asliye ceza mahkemesince basit yargılama usulünün uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin değerlendirme yapılarak bu konuda bir karar verilmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında; sanığa atılı cinsel taciz suçu bakımından, 5271 sayılı CMK'nın 251. maddesine 7188 sayılı Kanun'un 24. maddesiyle getirilen basit yargılama usulüne ilişkin düzenlemenin lehe olduğundan bahisle sanık hakkında basit yargılama usulünün uygulanmasının zorunlu olmadığı gibi kanunun açık hükmüne göre somut dosyada sanık hakkında TCK'nın 105/2. maddesinin (d) bendinde yer alan suçun "Posta veya elektronik haberleşme araçlarının sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle" işlenmesi hâlini düzenleyen ve verilecek cezanın yarı oranında artırılmasını öngören nitelikli hâli uygulayan Yerel Mahkemece basit yargılama usulünün uygulanamayacağı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin basit yargılama usulü uygulanmamasına ilişkin direnme gerekçesinin isabetli olduğuna, dosyanın esası incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
V. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Aydın 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.09.2022 tarihli ve 512-638 sayılı hükmündeki, basit yargılama usulü uygulanmamasına ilişkin direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, esasının incelenmesi için Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.12.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.