"İçtihat Metni"
DİRENME
KARARI VEREN
YARGITAY DAİRESİ : 1. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 1471-1774
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçundan sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 81/1, 35/2, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesince 23.10.2020 tarih ve 190-280 sayı ile kurulan hükme yönelik sanık müdafii ile katılan vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Konya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 18.01.2021 tarih ve 44-26 sayı ile hükmün; "(...)Yargılandığı suçtan dolayı aynı mahkemenin yargı çevresi içinde tutuklu bulunan sanığın yüzyüzelik ilkesi gereğince duruşmada bizzat hazır bulundurulması ve savunma imkanı sağlandıktan sonra hükmün kurulması gerekirken, SEGBİS sistemi ile katılımının sağlanması suretiyle duruşma yapılarak CMK'nun 193/1 ve 196/4 maddelerine aykırı davranılması,
Kabul ve uygulamaya göre; mağdurun perikartta ve sağ ventrikül ön yüzünde kesiye, hemopnömotoraksa neden olacak şekilde yaralandığı anlaşılmakla, 9 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası öngören TCK'nun 35.maddesi uyarınca üst sınıra çok yakın bir ceza verilmesi yerine, 12 yıl hapis cezası verilerek eksik ceza tayini(...)" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesince 18.05.2021 tarih ve 83-127 sayı ile; sanığın teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçundan TCK’nın 81/1, 35/2, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin hükme yönelik sanık müdafii ile katılan vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Konya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince duruşmalı olarak yapılan inceleme sonucu 07.07.2021 tarih ve 1302-1329 sayı ile; İlk Derece Mahkemesince kurulan hükmün kaldırılarak sanığın teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçundan TCK'nın 81/1, 35/2, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl 1 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verilmiş, bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 06.04.2022 tarih ve 13131-2611 sayı ile; "(...)Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre, aralarında önceye dayalı sebebi belli olmayacak şekilde husumet bulunan sanık ile katılanın olay günü tanık ...'ın iş yerinde karşılaştıkları, iş yerinden dışarı çıktıklarında ise aralarında çıkan tartışma esnasında sanığın adli emanetteki bıçakla katılanın göğüs sol üst kısmına bir kez vurarak perikartta (kalp) ve sağ ventrikül ön yüzünde yaklaşık 1 cm lik kesi sebebiyle hayati tehlike geçirmesine neden olacak şekilde yaraladığı anlaşılan olayda;
1)Sanık hakkında teşebbüs nedeniyle 9 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası öngören TCK'nin 35. maddesi ile yapılan uygulama sırasında, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı göz önünde bulundurularak makul sınırdan uzaklaşılarak ceza tayini yerine, yazılı şekilde üst sınıra yakın şekilde uygulama yapılması suretiyle sanığa fazla ceza tayini,
2)Görgüye dayalı bilgi sahibi tanığın bulunmadığı olayda, sanığın aşamalarda, katılanın sinkaflı sözlerle küfür edip, yumrukla yüzüne vurduğunu ifade ettiği, katılanın ise, tartışmayı doğruladığı ancak ortada hiç bir sebep yokken sanığın bıçakla kendisini yaraladığını ifade etmesi karşısında, olayın başlangıç aşamasının tam olarak belirlenemediği ve ilk haksız hareketin hangi taraftan geldiği hususunda taraflar arasında farklı beyanların bulunduğu, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.10.2002 tarih ve 2002/4-238 Esas 367 Karar sayılı kararı uyarınca ve bu kararla uyumlu Dairemizin yerleşmiş ve süreklilik gösteren kararlarında da kabul edildiği üzere, ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığı şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenemediğinde şüpheli kalan bu halin sanık lehine 5237 sayılı TCK'nin 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükmünün asgari oranda uygulanması gerekirken, yerinde olmayan gerekçe ile uygulanmayarak sanığa fazla ceza tayini(...)" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Konya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 06.07.2022 tarih ve 1471-1774 sayı ile; "(...)Katılanın hemopnömotoraksa, perikartta ve sağ ventikül ön yüzde kesilere neden olacak şekilde yaralandığı anlaşıldığından 9 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasını öngören TCK'nun 35. maddesi uyarınca meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı gözetilerek 14 yıl 6 ay hapis cezası belirlenmesinin hakkaniyete uygun olduğu,
Sanığın kollukta alınan savunmasında katılan ile karşılaştıklarını, aralarında sözlü tartışma başladığını, katılanın kendisine yumruk salladığını, yumruğun gözüne denk geldiğini savunduğu, ilk derece mahkemesinde ise katılanın kendisini seninle bir şey konuşacağım diyerek 40-50 metre uzağa götürdüğünü, "a...a koyduğumun çocuğu, sen kimsin benimle muhatap oluyorsun, seni öldürürüm" gibi sözler söylediğini, gözüne ve yüzüne eliyle vurduğunu, üzerine gelince yere düştüğünü, bıçağını çıkarttığını, bunun üzerine katılanın "sen beni bıçakla korkutacağını mı sanıyorsun a...a koyduğumun çocuğu" dediğini savunduğu, sanığın aşamalardaki savunmalarının kendi içerisinde çelişkili olduğu, ilk beyanında katılanın küfürlü sözler söylediğine dair anlatım bulunmadığı, sanığın alınan raporunda darp ve cebir izine ait lezyon bulunmadığının belirtildiği dikkate alındığında sanığın cezayı azaltmaya yönelik olduğu anlaşılan savunmalarına Dairemizce itibar edilmesinin mümkün olmadığı(...)" şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnilerek sanığın önceki hüküm gibi mahkûmiyetine karar verilmiştir.
Direnmeye konu mahkûmiyet hükmünün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.10.2022 tarihli ve 115810 sayılı ve bozma istemli tebliğnamesi ile dosya, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 13.12.2022 tarih ve 10120-9920 sayı ile direnme kararının yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; sanık hakkında, teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçu nedeniyle kurulan hükümde;
1- TCK’nın 35/2. maddesi uyarınca takdir edilen ceza miktarının isabetli olup olmadığının,
2- TCK’nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükmünün uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
Sanığın, babasının kasap dükkanında çırak olarak çalıştığı, yan dükkanda çalışan katılan ile önceden beri tanıştıkları, katılanla sanık arasında geçmişe dayalı bir husumet bulunduğunun dosya kapsamındaki delillerle ortaya konulamadığı, ancak ortak arkadaşları tanık Güven’in anlatımına göre katılanın sanıkla birlikte gezmemesi konusunda tanığı daha önce uyardığının bilindiği, olay günü saat 19.30 civarında sanığın yanında bileyletmek için taşıdığı bıçakla birlikte tanık Güven’in çalıştırdığı iş yerine uğradığı, sanıktan hemen sonra katılanın da aynı iş yerine tanıktan bir kart almak amacıyla geldiği, tanığın dükkânın alt katına indiği sırada katılanın sanığı dışarıya davet ettiği, 25-30 metre ilerideki kaldırım üzerinde tarafların birbirleriyle önce sözlü olarak tartışmaya ve küfürleşmeye başladıkları, tartışmanın büyümesi üzerine de sanığın yanında taşıdığı bıçakla katılanın sol göğüs kısmına bir kez etkili şekilde vurduğu, perikart ve sağ ventrikül üzerinden kalbe nafiz aldığı darbenin etkisiyle katılanın hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı, hastaneye kaldırılmasıyla acil operasyona ve akabinde yoğun bakıma alınan katılanın, tedavisinin bitmesi üzerine taburcu edildiği, sanığın alınan adli raporunda darp-cebir izine rastlanmadığının belirtildiği hususunda Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
IV. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Ön Soruna İlişkin Görüşler
TCK'nın suç ve karar tarihi itibarıyla yürürlükte olan hâliyle "Kasten öldürme" başlıklı 81. maddesi; "Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır." şeklinde düzenlenmiştir.
Kasten öldürme suçu, mağduru öldürülen insan olan neticeli bir zarar suçudur. Ölüm neticesini meydana getirmeye elverişli herhangi bir hareketle suçun işlenmesi mümkündür. Bu suçla korunan hukuki yarar kişinin yaşama hakkıdır. Suçun manevi unsuru ise kasttır.
TCK'nın "Suça teşebbüs" başlıklı 35. maddesinde; "Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur." hükmü yer almaktadır.
Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kastolunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir.
Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna subjektif unsur denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini belirleyebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir (İçel Suç Teorisi, Kayıhan İçel, Füsun Sokullu-Akıncı, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, Fatih S. Mahmutoğlu, Yener Ünver 2. Kitap, 2. Baskı, İstanbul, 2000, s.315).
Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 765 sayılı TCK'nın yürürlükte olduğu dönemde verilmiş olup kabul edilen ilkeler açısından TCK'nın teşebbüse ilişkin 35. maddesi yönüyle de varlığını devam ettiren 04.06.1990 tarihli ve 101-156 sayılı kararında da; "Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasıttır." şeklinde açıklanmıştır.
İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında açıklandığı üzere, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüsü oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesinde; fail ile mağdur arasında husumet bulunup bulunmadığı, varsa husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda yara meydana gelmiş ise bu yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânı olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmalıdır.
Öte yandan, TCK’nın "Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi" başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki; "Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur." biçimindeki hüküm ile de işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında orantı bulunması gerektiği vurgulanmıştır.
Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, TCK’nın 61/1. maddesine uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır.
İnsanın dış dünyaya yansıyan davranışlarını esas alan ceza hukuku, onun davranışlarında iç dünyasının, o anki ruh hâlinin ve genel psikolojik özelliklerinin önemi bulunduğunu kabul ederek bu psikolojik durumlara belli bir hukuki değer vermektedir. Bu itibarla modern ceza hukuku sadece işlenen suçu değil, suçun işlenmesinde etkili olan nedenleri göz önünde bulundurarak cezalandırma yoluna gitmektedir (Devrim Aydın, Yeni Türk Ceza Kanunu'nda Haksız Tahrik, AÜHFD, 2004, C. 54, s.225).
Haksız hareketin kişi üzerinde ve onun psikolojik aleminde bir tepki doğuracağını kabul eden modern ceza hukuku, failin bu durumunu değerlendirmekte, cezai sorumluluğunu azaltan bir sebep olarak görmektedir. Failin bu subjektif durumuna önem veren çeşitli ülkelerin ceza kanunlarında, failin cezasında belli oranlarda indirim yapılması esası kabul edilmiştir (M. Muhtar Çağlayan, Yargıtay İçtihatları Işığında Haksız Tahrik üzerine Bir İzah Denemesi, Adalet Dergisi, Ocak –Şubat, 1982, S.1, s.14).
Bu düşünceden hareketle 5237 sayılı TCK'nın 29. maddesinde de haksız tahrik; "Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine on iki yıldan on sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir." şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir.
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sadır olmalıdır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren TCK'da, 765 sayılı Kanun'da yer alan ağır – hafif tahrik ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.
B. Somut Olaya Dair Hukuki Değerlendirme
1. Teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçu nedeniyle sanık hakkında TCK'nın 35/2. maddesi uyarınca takdir edilen ceza miktarının isabetli olup olmadığı;
Katılanın tek bıçak darbesiyle perikartta (kalp zarı) ve sağ ventrikülde (sağ toplar damar) meydana gelen yaralanmasının hayati tehlike geçirmesine, ameliyata ve yoğun bakıma alınmasına sebep olması, dosyada mevcut raporlarda katılanın tedavi altına alındığı hastaneden olaydan yaklaşık bir ay sonra taburcu edilmesi, sanığın katılanla arasında öldürmeyi gerektirecek bir husumet olmadığını ve katılanı öldürme kastıyla hareket etmediğini savunmasına rağmen; doğrudan katılanın sol göğsüne doğru ve tek bir darbeyle gerçekleştirdiği hareketin ölüme yol açabileceğini öngörüp hareketini dışarıdan gelen bir etkiyle değil kendiliğinden sonlandıran sanığın, katılanın yere düşmesi sonucu tanık Güven'in yanına geldiği sırada olay yerinde iken katılanın ayağa kalkması üzerine kaçarak uzaklaşması karşısında;
Olay anında alkollü olan sanığın kastının sürekli ve yoğun değil ani olması, yardıma gelenleri ve katılanın ayağa kalktığını görmesiyle birlikte olay yerinden uzaklaşması, hayati tehlike arz etmekle birlikte katılanın yaralanmasının sürekli yatakta bakım derecesine varan ağır sonuçlara yol açmaması, vücutta kalıcı bir hasara veya organlarından birinin sürekli işlevini yitirmesine veya kaybedilmesine sebebiyet vermemesi, bununla birlikte katılanın ameliyat olması ve yaklaşık bir ay devam eden tedavi sürecinde ifade veremeyecek durumda bulunması dolayısıyla meydana gelen zararın ağırlığı gözetildiğinde müebbet hapis cezasını gerektiren kasten öldürme suçunda teşebbüs nedeniyle takdir edilebilecek ve 9 ila 15 yıl aralığındaki ceza miktarının belirlenmesi bakımından; Bölge Adliye Mahkemesince üst sınıra yakın miktarda takdir edilen 14 yıl 6 ay temel cezanın isabetli olmadığı ve sanığın makul sınırdan (12 yıl) bir miktar uzaklaşılarak cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
2. Sanık lehine TCK'nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükmünün uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığı;
Suç tarihinden önce sanık ile katılan arasında bir husumet bulunup bulunmadığının açık bir şekilde anlaşılamamakla birlikte yirmili yaşlarda bulunan tarafların birbirlerine karşı iyi hisler beslemediklerinin, katılanın sanıkla gezmemesi hususunda tanık Güven'i uyarmasından anlaşıldığı, olay saatlerinde tanığın dükkânına sanığın ardı sıra giren katılanın sanığı bir şey söylemek için dükkanın dışına çağırdığı hususunun dosya kapsamındaki tanık beyanıyla da desteklendiği, sanığın; katılanın yolda kendisine önce küfredip sonra vurmaya başlaması nedeniyle cebindeki bıçağı çıkartıp salladığı yönündeki savunmasının katılan tarafından reddedildiği; ancak ortada hiçbir sebep yokken katılan tarafından dükkândan dışarı çağrılan sanığın doğrudan bıçağına davranmasının hayatın olağan akışına uygun düşmediği; öte yandan kasap çırağı olan ve o saatte katılanın arkasından dükkâna geleceğini bilmeyen sanığın bileyletmek amacıyla cebinde taşıdığı bıçağı çıkarıp katılana vurmasına kadarki süreçte katılanla arasında kısa süreli de olsa bir mücadele yaşanmasının kuvvetle muhtemel olduğu, yine sanığın adli muayene raporunda, darp veya cebir izine dair bir bulguya ulaşılamamasının katılanın kendisini darbettiği yönündeki savunmasını tek başına tutarsız hâle getirmeyeceği, tüm bu nedenlerle ve şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği; olayın hemen öncesinde kendisinden önce dükkâna gelen sanığı dışarıya çağıran katılanın, sanığa küfür etmesi veya sanığı kızdıracak bir davranış içerisine girmesi sebebiyle sanıkla arasında yaşanan tartışma ve kavga sonucu hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmasıyla sonuçlanan olay nedeniyle, sanık lehine asgari düzeyde haksız tahrik hükmünün uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Bölge Adliye Mahkemesince kurulan direnmeye konu mahkûmiyet hükmünün; sanık hakkında teşebbüs nedeniyle takdir edilen temel ceza miktarının isabetli olmadığına, sanığın teşebbüs nedeniyle makul sınırdan bir miktar uzaklaşılarak mahkûmiyetine karar verilmesi gerekirken üst sınıra yakın miktarda ceza takdir edilmesi ve sanık lehine asgari miktarda haksız tahrik indirimi uygulanmaması isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan sekiz Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma şartlarının bulunmadığı düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Konya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 06.07.2022 tarihli ve 1471-1774 sayılı direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün gerekçesinin İSABETLİ OLMADIĞINA ve hükmün, sanığın teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçundan makul düzeyin bir miktar üzerinde cezalandırılması gerekirken üst sınıra yakın bir ceza takdir edilmesi ile cezasında asgari oranda haksız tahrik indirimi uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliklerinden BOZULMASINA,
2- Bölge Adliye Mahkemesince teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçundan kurulan hükmün sanığın lehine bozulmasına karar verilmesi, sanığın cezaevinde geçirdiği süre, bozma gerekçesi ile 5275 sayılı Kanun'da koşullu salıverme süresi yönünden yapılan değişiklikler dikkate alındığında sanığın TAHLİYESİNE, başka suçtan tutuklu veya hükümlü değilse derhâl salıverilmesi için ilgili kuruma YAZI YAZILMASINA,
3- Dosyanın, gereği için kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine, kararın bir örneğinin ise bilgi için İlk Derece Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.02.2024 tarihinde yapılan müzakerede, teşebbüs nedeniyle takdir edilen ceza miktarı ve tahliye yönünden oy birliğiyle, haksız tahrik yönünden ise oy çokluğuyla karar verildi.