"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 6-6
Silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan sanık hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 17.09.2019 tarih ve 66-129 sayı ile; sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 314/2, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 5/1, TCK'nın 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba karar verilmiştir.
Hükmün Yargıtay Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 07.09.2021 tarih ve 19-369 sayı ile; "..Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi ve temyiz nedenleri değerlendirildikten sonra usul hükümlerine uygunluk bakımından ve 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden temyiz denetimine geçilmiştir.
Sanık ... müdafisinin temyiz dilekçesinde sanığa etkin savunma hakkı kullandırılmadığı beyan edilmekle öncelikle bu hususun değerlendirilmesi gerekmektedir.
Özel Dairece yapılan yargılama sırasında bazı oturumlarda heyetteki en kıdemli üye yerine kıdemsiz üyenin heyet başkanlığı yapmasının usul ve yasaya uygun olup olmadığının değerlendirilmesi bakımından;
İncelenen dosya kapsamından;
İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılan yargılamadaki tüm duruşmaların ... başkanlığındaki heyet tarafından gerçekleştirildiği ve bu celselerde kurulan heyetlerde üye olarak görev yapan ... ve ...'ın Yargıtay Üyeliğine seçilme tarihi itibarıyla heyet başkanından daha kıdemli olduğu,
Görülmüştür.
Yargılamanın 04.03.2019 tarihli 3. celsesinde sanığın mahkeme başkanlığını Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanı olan Burhan Karaloğlu'nun yürütmesi gerektiğini açıkça ifade ettiği ve bu yönden mahkemenin kuruluşuna itiraz ettiği anlaşılmaktadır.
Anayasa’nın “Yargıtay” başlıklı 154. maddesinin birinci fıkrası “Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar.” şeklinde düzenlenmiştir.
Anayasa’da yer alan bu düzenleme doğrultusunda hazırlanıp 08.02.1983 tarihli ve 17953 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 1. maddesi “Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercii olup, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile bu Kanun ve diğer kanunların hükümlerine göre görev yapan bağımsız bir yüksek mahkemedir.” hükmünü içermektedir.
Gerek Anayasa’nın 154 gerekse 2797 sayılı Kanun’un 1. maddelerine göre bağımsız bir yüksek mahkeme olan Yargıtayın kuruluş amacı ve genel görevi, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı mercisine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercisi olup bu bakımdan Yargıtay Dairelerinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapması tali bir görevdir.
2797 sayılı Kanun’un “Yargıtayın görevleri” başlıklı 13. maddesinin birinci bendinde yer alan “Adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümleri ilk ve son merci olarak inceleyip karara bağlamak,” şeklindeki hüküm ile Yargıtayın temel görevi tanımlanırken, aynı maddenin ikinci bendinde yer alan “Yargıtay Başkan ve üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekili ve özel kanunlarında belirtilen kimseler aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına ve bunların kişisel suçlarına ait ceza davalarına ve kanunlarda gösterilen diğer davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmak,” şeklindeki hüküm ile de tali görevi tanımlanmıştır.
Aynı Kanun’un “Dairelerin çalışması” başlıklı 40. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Daireler heyet hâlinde çalışır, heyet bir başkan ve dört üyenin katılmasıyla toplanır. Üye sayısının yeterli olması halinde birden fazla heyet oluşturulabilir. Bu durumda, oluşturulan diğer heyetlere, heyette yer alan en kıdemli üye başkanlık eder. Heyetler işi müzakere eder ve salt çoğunlukla karar verirler. Müzakereler gizli cereyan eder.” hükmü gereğince birden fazla heyet hâlinde çalışabilecek ve heyette yer alan en kıdemli üye heyete başkanlık edecektir.
Anılan Kanun’un “Daire Başkanlarının görevleri” başlıklı 24. maddesi;
“Daire başkanlarının görevleri şunlardır:
1. Dairelerinde ahenkli, verimli ve düzenli bir çalışmanın gerçekleşmesini ve işlerin mümkün olan süratle incelenip karara bağlanmasını sağlamak, dairenin kendi kararları arasında çelişkiyi önlemek amacıyla gerekli göreceği bütün tedbirleri almak, dosyaları takrir edecek kişileri, bu esaslar uyarınca tespit etmek ve kendi yazmayacağı kararların hangi üye tarafından yazılacağını belli etmek,
2. Kararların zamanında yazılıp dosyaların mahallerine iadesini sağlamak,
3. Büro görevlilerini denetlemek,
4. Büro personeli hakkında ilgili kanunda belirtilen uyarma, kınama ve aylıktan kesme disiplin cezalarını vermek,
5. Kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek.
Daire başkanına, gerektiğinde kıdemli üye vekillik eder.”,
“Yargıtay Üyelerinin görevleri” başlıklı 25. maddesi,
“Yargıtay üyelerinin görevleri şunlardır:
1. Kendilerine verilecek dosyaları gerekli şekilde ve zamanında inceleyip kurula takrir etmek ve kararları yazmak,
2. Üyesi bulundukları kurullarda görüşmelere katılmak ve oylarını vermek,
3. Dairenin ahenkli, verimli ve düzenli çalışmalarının sağlanmasında ve işlerin çabuklukla incelenip karara bağlanmasında başkana yardım etmek.”,
Yargıtay İç Yönetmeliği’nin “Daire Başkanlarına vekillik ve bu sıfatla Genel Kurullara katılma” başlıklı 10. maddesi ise;
“Daire başkanlarına vekillik görevini yapmak koşullarından birinin gerçekleşmesi halinde kıdemli üye, genel kurullarda ve dairede başkana vekillik eder.
Ayrık hükümler saklıdır.”
Biçiminde düzenlenmiştir.
Bu aşamada, 2797 sayılı Kanun’da ya da CMK’da tanımı yapılmayan ancak dairelerin çalışma usullerinde bahsi geçen “kıdem” kavramı üzerinde durulmalıdır.
Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde “bir görevde geçirilen süre” olarak tanımlanan kıdem kavramına, 2797 sayılı Kanun’un farklı maddelerinde önem atfedilmektedir. Bu cümleden olarak, aynı Kanun’un “Başkanların seçimi” başlıklı 31. maddesinin on birinci fıkrasında Birinci başkanvekilleri ile daire başkanlarının kıdeminin tespitinde Yargıtay üyeliğindeki kıdemin esas alınacağı öngörülmüştür.
Kıdemle ilgili diğer bir düzenleme de 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda yer almaktadır. Bu Kanun’un “Sınıflar ve Kıdem” başlıklı 15. maddesinde;
“...
Hâkim ve savcıların kıdemleri, bulundukları sınıf ve dereceye göre belirlenir ve o sınıf ve dereceye atandıkları tarihten itibaren hesaplanır. Bir üst sınıf veya derecede bulunanlar alt sınıf veya derecede bulunanlardan kıdemli sayılırlar.
Ancak, bu hesaplama yapılırken, 9 uncu maddenin ikinci fıkrasına göre adaylığa diğer kamu görevlerinde iktisap ettikleri derece ve kademe üzerinden atananların, bu derece ve kademeleri ile o görevlerde geçen süreleri dikkate alınmaz.
Bulunulan sınıf ve derecenin aynı olması hâlinde sırasıyla, bu sınıf veya dereceye yükselme tarihi, adaylığa başlama tarihi, mesleğe başlama tarihi, meslek öncesi eğitim sonu yazılı sınav puanı dikkate alınarak kıdem durumu belirlenir.
Bunların da aynı olması hâlinde, doğum tarihi önce olan kıdemli sayılır.”
Düzenlemesi yer almaktadır.
Bu genel açıklamaların ardından, ilk derece mahkemelerince ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay ilgili ceza dairelerince yargılama yapan heyetin hangi kurallar doğrultusunda oluşturulacağı hususunda ceza muhakemesine ilişkin kuralların ve bu sürece katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerinin düzenlendiği 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile adli yargı ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkilerini düzenlemek amacıyla yürürlüğe konulan 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun hükümlerinin irdelenmesi gerekmektedir.
5235 sayılı Kanun’un “Ceza mahkemelerinin kuruluşu” başlıklı 9. maddesinin üçüncü fıkrası “Ağır ceza mahkemesinde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur. Bu mahkeme bir başkan ve iki üye ile toplanır.” ve 5271 sayılı Kanun’un “Müzakerenin yönetimi” başlıklı 228. maddesi “Müzakereyi mahkeme başkanı yönetir.” şeklinde olup bu düzenlemelerde, adli yargı ilk derece yargılamalarında mahkeme başkanının hazır bulunmadığı durumlarda heyete hangi üyenin, hangi kritere göre başkanlık edeceğine dair açık bir hüküm bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, 5235 sayılı Kanun’un bölge adliye mahkemelerince yapılan müzakerelere dair “Toplantı ve karar” başlıklı 46. maddesinin son fıkrasında yer alan “Daire başkanının hukukî veya fiilî nedenlerle bulunamaması halinde dairenin en kıdemli üyesi daireye başkanlık yapar.” şeklindeki hükme de 2797 sayılı Kanun’da Yargıtayın ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapacağı yargılamalar bakımından yer verilmemiştir.
Öte yandan, adli yargı ilk derece adalet komisyonlarının görevlerine ilişkin 2802 sayılı Kanun’un “Zorunlu hâllerde görevlendirme” başlıklı 115. maddesinde de herhangi bir nedenle görevine gelemeyen hâkimin yerine, bu hâkim görevine başlayıncaya veya Hâkimler ve Savcılar Kurulunca yetkilendirme yapılıncaya kadar, o yerdeki hâkimler arasından, adalet komisyonu başkanınca görevlendirme yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Yine, mahkeme başkanı veya hâkimin duruşma sırasındaki görevlerine dair ilgili CMK hükümleri incelendiğinde;
5271 sayılı CMK’nın “Başkan veya hâkimin görevi” başlıklı 192. maddesinin birinci fıkrasında, mahkeme başkanının veya hâkimin duruşmayı yöneteceği ve sanığı sorguya çekeceği, delillerin ikame edilmesini sağlayacağı; aynı Kanun’un “Duruşmanın düzen ve disiplini” başlıklı üçüncü bölümünde yer alan “hâkim veya başkanın yetkisi” başlıklı 203. maddesinde de duruşmanın düzeninin hâkim veya mahkeme başkanı tarafından sağlanacağı öngörülmüştür.
Gelinen noktada, temyiz incelemesinde hukuka kesin aykırılık hâlleri arasında sayılan “mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması” durumuna da değinilmelidir.
Bilindiği üzere, 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinin birinci fıkrasında temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmemiş olsa da aynı maddede sayılan hâllerde hukuka kesin aykırılık hâllerinin var sayılacağı belirtildikten sonra, aynı fıkranın (a) bendinde mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması bu hâllerden ilki olarak sayılmıştır.
Suç tarihindeki görev ve statüleri gereğince ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesinde yargılanmaları gereken sanıkların yargılamasında, Dairenin iş yoğunluğu gözetilerek davaların makul sürede sonuçlandırılabilmesi için birden çok heyet oluşabilecek sayıda Yargıtay üyesinin görevlendirildiği, Daire başkanının oluşan heyetlerin hepsine başkan olarak katılmasına fiili olarak imkan bulunmadığından Yargıtay Kanunu'nun 40. maddesi doğrultusunda kıdemli üyenin heyete başkanlık yapması yerine, Daire başkanı tarafından görevlendirilen üyenin başkanlık görevini ifa etmesinin yukarıda açıklanan düzenleyici işlemlere ilişkin mevzuata aykırılığının, yapılan işlemleri yoklukla batıl hale getirecek durumlardan olmadığı, heyet başkanının, duruşmaları idaresinde usule aykırı davrandığının taraflarca ileri sürülmediği, ara kararlar veya hüküm kurulurken oylama sırası nedeniyle Yargıtay üyeliği deneyimine sahip üyelerin etki altında kalabileceği görüşünün dayanaktan yoksun olup somut olgular ortaya konulmadığı, zira esası etkileyen kararların heyet tarafından oy birliği ile alınmış olduğu, bir bütün olarak yargılamanın bu nedenden dolayı hakkaniyete aykırı yapıldığı sonucuna varılmadığı hâllerde, mahkeme heyetinin CMK'nın 289. maddesi kapsamında hukuka aykırı oluştuğundan söz edilemeyecektir. Bazı oturumlarda heyet başkanlığını kıdemsiz üyenin yapmış olması, kararın esasını etkileyecek biçimde hukuka aykırılık olarak görülmediğinden hükmün bu nedenle bozulmasının makul sürede yargılanma hakkına engel oluşturacağına ve esasını etkileyecek nitelikte olmayan bu aykırılığın hükmün bozulması sonucunu doğuracak nitelikte görülmediğine ilişkin Ceza Genel Kurulunun yerleşik uygulaması mevcuttur. Ancak;
Yukarıdaki açıklamalar karşısında temyiz konusu talep incelendiğinde;
Mahkemece, sanık ...'nın savunma yapması için bir buçuk gün gibi makul bir süre verildiği, 20.12.2018 tarihli oturumda suçlama konusu dışında savunma yapan sanığa, mahkeme başkanı tarafından yapılan uyarılara rağmen sanığın ısrarla bu tutumunu devam ettirerek savunma hakkını kötüye kullanması ve mahkeme heyetini suçlayıcı beyanlarda bulunması nedeniyle duruşma düzeninin bozulmasına sebebiyet verdiğinden oturuma bir süre ara verildiği, yeniden başlatılan oturumda sanığın konuşmasının kesilmesine itiraz ederek kendisine yönelik suçlama dışında beyanlarda bulunmaya devam etmesi üzerine oturuma yeniden ara verildiği, bu süreçte sanığın esasa dönük savunma yapmadığı, davanın son celsesinde son sözü sorulduğunda ise “savunma yapmak istiyorum” ifadelerini kullandığı, mahkemece bu talebi değerlendirilmeksizin esasa ilişkin nihai kararın verildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere Yargıtayda yapılan ilk derece yargılamalarında, usule ilişkin Yargıtay Kanunu'nda bir düzenleme olmayan hallerde 5271 sayılı CMK hükümleri uygulanacaktır.
Duruşmanın idaresi sırasında mahkeme başkanının yönetiminin usule aykırı olduğunun sanık tarafından ileri sürülmesi durumunda; CMK'nın 192/2. maddesinde yer alan ''Duruşmada ilgili olanlardan biri duruşmanın yönetimine ilişkin olarak mahkeme başkanı tarafından emrolunan bir tedbirin hukuken kabul edilemeyeceğini öne sürerse mahkeme, bu hususta bir karar verir'' şeklindeki düzenleme karşısında, sanığın tutumuyla ilgili mahkemece öncelikle bir karar verilmesi gerekirken böyle bir karar bulunmaksızın, heyet başkanının sanığın konuşmasının kesilmesine yönelik itirazlarını da dikkate almayarak sanığın savunmasını iki kez sonlandırması, karar celsesinde ise son sözü sorulan sanığın ''savunma yapmak istiyorum' şeklindeki beyanı ve talebi hakkında da heyetçe olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeden duruşmaya son verilerek hükmün açıklanmasının, kıdemsiz üyenin heyet başkanlığı yapmasının yanında, CMK'nın 192/2 ve 289/1-a-h madde ve fıkralarına aykırı ve savunma hakkını kısıtlayıcı nitelikte olduğu görülmüştür. Bu nedenle sair yönleri incelenmeyen hükmün bozulmasına" karar verilmiştir.
Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı kararı ile dosyanın devredildiği Yargıtay 3. Ceza Dairesince yapılan yargılamada bozma kararına uyulmasına karar verilerek yeniden yapılan yargılama neticesinde 22.03.2023 tarih ve 6-6 sayı ile; sanığın TCK'nın 314/2, 3713 sayılı Kanun'un 5/1, TCK'nın 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba karar verilmiştir.
Bu hükmün de Yargıtay Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bozma istemli 05.06.2023 tarihli ve 62289 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Hükmolunan ceza miktarı yönünden yasal şartları oluşmadığından sanık ve müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin CMK'nın 299/1. maddesi uyarınca takdiren reddine oy birliğiyle karar verilmiştir.
Ceza Genel Kurulunca, sanık hakkında silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan cezalandırılma istemiyle açılan davada, İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 3. Ceza Dairesinde yapılan yargılama sonunda, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkumiyet kararının hukuki yönüne ilişkin temyiz incelemesi yapılmıştır.
I) TEMYİZ EDENLERİN SIFATI, BAŞVURULARIN SÜRESİ VE TEMYİZ NEDENLERİNE GÖRE YAPILAN İNCELEMEDE:
A) Uygulanacak Temyiz Hükümleri:
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmekle birlikte 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 7 nolu protokolün "Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı" başlıklı 2. maddesinin "Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir. 2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir." hükmü doğrultusunda, bazı kamu görevlilerin özel yetki kuralları uyarınca Yargıtayda veya Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanmaları hâlinde istisna getirebilme olanağına rağmen iç hukukumuzda, ilk derece olarak Yargıtayda yargılanacak kişiler bakımından verilen hükümlerin temyiz edilebileceği öngörülerek, iki dereceli sistem benimsenmiştir.
B) Temyiz Süresi ve Neden Bildirme Yükümlülüğü:
Hüküm fıkrasında, verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağı bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresinin, mercisi ve şekillerinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilerek hazır bulunan sanığa ve müdafisine bildirilmesi gerekmektedir.
Temyiz istemi, tutuklu bulunan sanıklar hakkında CMK'nın 263. madde hükmü saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasından itibaren eğer temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılmasının gerekliliği, temyiz sebebinin ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabileceği gözetilerek, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorunda olup başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
C) Temyiz Nedenleri ve İncelemenin Kapsamı:
İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK'dan farklı şekilde resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir.
Bir muhakemede, çözümü amaçlanan iki temel sorun vardır. Bunlar, maddi sorun ve hukuki sorundur. Maddi sorun, "olgusal dünya"ya; hukuki sorun, "normatif dünya"ya aittir. Mahkemede önce maddi sorun, sonra hukuki sorun çözülür. Maddi sorunun çözümü geçmişte yaşanmış bir olayın temsili, nasıl gerçekleştiğinin tespitidir. Bu çözüm de sadece hukukun izin verdiği yöntemlerle gerçekleşecektir. Maddi olayın gerçeğe uygun temsil edilebilmesi öncelikle, eksiksiz soruşturma yapılması ve toplanan tüm delil araçlarının doğru değerlendirilmesine bağlıdır. Hâkim; delil araçlarını, akıl yürütmek ve bu arada tecrübe kurallarına başvurmak suretiyle, vicdanına göre değerlendirecektir. Yine akıl yürüterek boşlukları dolduracaktır. Dolayısıyla vicdani kanaate sezgilerle değil akıl yoluyla ulaşılacaktır.
Temyiz denetiminde, maddi olayın tespitinde ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüzyüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir ederken, delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından somut dosya üzerinden görüşülüp incelenebileceği gibi maddi sorunla ilgili vaka değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıkları da gerekçe üzerinden denetlenebilecektir.
Temyiz dilekçesinde bir temyiz nedeni var olmasına rağmen muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesi kapsamındaki hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda bu aykırılıklara işaret edilmekle yetinilecektir.
Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezai yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.
CMK'nın 289. maddesinde yazılı olan "Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır" kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda, mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, bu nedenler kabul edilmese dahi 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmün bozulması mümkündür.
D) Temyiz istemlerinin süresinde ve geçerli olup olmadığının değerlendirilmesi:
a) Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatıyla gerçekleştirilen yargılama sonucunda 22.03.2023 tarihinde yapılan oturumda hüküm özünün, hazır bulunan Yargıtay Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiine karara karşı başvurulacak kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri de belirtilmek suretiyle açıkça okunup usulen anlatıldığı,
Mahkûmiyet kararına yönelik olarak Yargıtay Cumhuriyet Savcısının 28.03.2023, sanığın 06.04.2023, sanık müdafiinin 03.04.2023 tarihli ve süresi içerisinde sundukları dilekçelerle temyiz kanun yoluna başvurdukları,
b) Temyiz dilekçeleri içeriklerinden; sanık ve Yargıtay Cumhuriyet savcısının gerekçeli kararın kendilerine tebliğ edilmesini talep ettikleri, sanık müdafiinin nedenlerini belirtmek suretiyle gerekçeli kararın kendisine tebliğini talep ettiği,
c) Gerekçeli kararın sanığa 10.05.2023, sanık müdafiine 13.05.2023, Yargıtay Cumhuriyet savcısına ise 08.05.2023 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edildiği,
Yargıtay Cumhuriyet savcısının 09.05.2023, sanığın 17.05.2023, sanık müdafisinin ise 22.05.2023 tarihinde süresi içinde ek temyiz dilekçelerini sundukları,
Görülmekle Yargıtay Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiinin temyiz taleplerinin süresinde ve geçerli olduğu anlaşılmıştır.
II) İDDİA:
''...33255 sicil numarası ile Siirt, Beylikova, Simav Cumhuriyet Savcılığı, Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı, 31.12.2010-22.12.2011 tarihleri arasında HSYK Genel Sekreterliği görevlerinde bulunduğu, 26.12.2011 tarihinde Yargıtay üyeliğine seçildiği,
Yargıtay 1. Başkanlar Kurulu’nun 17.07.2016 tarih ve 244/a sayılı kararı ile mevcut yetkilerinin kaldırıldığı,
23.07.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6723 sayılı Danıştay Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un Geçici 15. Maddesi ile Yargıtay Üyeliğinin sonlandırılarak Yargıtay Tetkik Hakimi olarak görevlendirildiği,
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararı ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı bulunduğu değerlendirilerek meslekten çıkarılmasına karar verildiği tespit edilmiştir.
Şüpheli Savunması:
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınan 12.02.2018 tarihli ifadesinde: "Üzerime atılı suçlamalar bana ayrıntılı olarak bildirilmedi. Kaldı ki ben 16 Temmuz 2016 tarihi itibariyle Yargıtay üyesi olduğumundan dolayı hakkımdaki soruşturmanın Yargıtay Kanunu 46. Maddesi gereğince Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu tarafından yapılması gerekmektedir. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma yapma yetkisi bulunmamaktadır. Ayrıca hakkımda yapılacak hem kişisel hem görev suçu kapsamında ki soruşturmanın benden daha kıdemli olan hakim/savcı eliyle yapılması gerekmektedir. Gördüğüm kadarıyla Cumhuriyet savcısının sicili benden küçüktür ve bu ifade alma işlemini de gerçekleştirmesi mümkün değildir. Bunun dayanağı da Anayasa ve Uluslararası beş adet sözleşme ve bu sözleşme ve bu sözleşmelere dayalı olarak çıkartılan ilke ve prensip kararları Anayasanın 90/son maddesi uyarınca iç hukukun üzerindedir ve halen meridir, yani yürürlüktedir. Yargı bağımsızlığını ortadan kaldırıcı bu soruşturma girişimi usule aykırıdır.
Hakimler ve Savcılar Kurulu benimde içinde bulunduğum birçok yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY üyesi olma suçlamasıyla meslekten çıkarma ve ömür boyu kamu hizmetinden yasaklılık kararı vermek suretiyle aslında idari mahiyette bir karar değil adli nitelikte ve kendisini yargı makamı görerek karar vermiştir. Kurul, eylemimizi suç olarak değerlendirmiş ve karşılığında da yargı makamı gibi davranarak bir ceza tayini yoluna gitmiştir ve bu karar kesinleşmiştir. Hali hazırda da infazı yapılmaktadır. Bu nedenle çifte ceza verilmez kuralı gereği HSK'nın vermiş olduğu bu nitelikteki karar dolayısıyla artık hakkımda adli bir soruşturma ve kovuşturma yapma imkanı ortadan kalkmıştır. Bu nedenle de yapılan bu soruşturma usule aykırıdır.
Bana anlatmış olduğunuz Bylock ile ilgili suçlamaları anladım. Ancak bu hususta yukarıda izah ettiğim usule aykırılıklar nedeniyle ifade vermek istemiyorum. Bana okumuş olduğunuz ifadeleri anladım. Ancak bu hususta yukarıda izah ettiğim usule aykırılıklar nedeniyle ifade vermek istemiyorum." (Ek 6/1-6)
Ankara 2. Sulh Ceza Hakimliğindeki 12.02.2018 tarihli Sorgusunda: "Ben bu hususta savunma yapmayacağım. Çünkü şu anki mahkeme beni yargılamayla görevli değil. Suç isnadı tarihinde Yargıtay Kanuna tabiydim. Bu yönüyle Sulh Ceza Hakimliği benim savunmamı almakla yetkili değildir."
Şeklinde beyanda bulunmuştur. (Ek 6/8-9)
Deliller
... alınan ifadesinde: "Ben 1985 yılında Ankara Hukuk Fakültesini kazanarak yaşadığım Fethiye ilçesinden Ankara'ya geldim. ...ben üçüncü sınıfta ... ile tanıştım. ... bilahare hakim olan ve Yargıtay üyeliği yapan kişidir. Ben Fetullah ... cemaati lafını ilk defa ...'dan duymuştum. Onunla okuldaki arkadaş sohbetleri esnasında kendisinden ve cemaatten bahsederdi. Ben o yıllarda dini bilgimin zayıf olması, cumaya dahi gitmemem nedeniyle ...'nın söylevleri hoşuma gidiyordu. Dördüncü sınıfa geldiğimde ... benimle daha fazla ilgilenmeye başladı. Beni kendi evlerine çağırdı. Hatta ilk çağırdıklarında evde balık pişirmişlerdi. Ben bunu dahi hatırlıyorum. ... bana dini sohbetler yapacaklarını belirtip beni ve ev arkadaşım olan ...'ı davet etti. ...'da Ankara Hukuk Fakültesi öğrencisi olup benimle aynı sınıftaydı. Ben ve Harun ...'nın bu teklifini kabul edip ...'nın evine bu sohbetlere gitmeye başladık. Bu sohbetler 3-5 ay devam etti. Sohbetlerin konusu başlangıçta dini bilgiler şeklindeydi. Daha sonra beraber namaz kılmaya başladık. Sohbetleri ise ... veriyordu. Daha sonra Fetullah ...'in ismini zikretmeye başladı. Ben o zaman ...'nın Fetullah ... cemaati yapılanması içerisinde olduğunu anladım. Sohbetlerin konusu değişmeye başladı. Fetullah ... anlatılmaya başlandı. Bu sohbetlere benim dışımda ev arkadaşım ... ile ...'de geliyordu. ...'de daha sonra Yargıtay üyesi olmuştur.
..., ... ile aynı evde kalmıyordu. Ancak ... benim ile ...'ı sohbetlere çağırınca o da eşlik etmeye başladı. Daha sonra ben önce cuma namazlarına gitmeye başladım, ...'nın düzenlediği sohbetler sonucu dördüncü sınıfın sonuna doğru beş vakit namaz kılmaya başladım. ... bilahare bu sohbetlere katılmadı.
Ben dördüncü sınıfın sonuna kadar ...'nın abiliğinde bu sohbetlere devam ettim. Bu sohbetlere ... bilahare de Adem Birol devam etti.
Ben eğitim merkezinin ilk dört ayı için Ankara'ya gelince eğitim merkezinin yurdunda kaldım. Ancak ... bana kendi evlerinde sohbetler yaptıklarını söyleyince önce gitmedim, ancak daha sonkaki davetlerine katıldım. Bu sohbetlere ... ile bilahare Yargıtay üyesi olan ...'de katılıyordu. Bu sohbetlerin başında dini sohbetler şeklindeydi. Daha sonraki toplantılarda Fetullah ... ile ilgili sohbetler yapılıyordu. ... Fetullah ...'in sohbetlerinin yer aldığı videoları bize izlettiriyordu. Bu sohbetleri de ... organize ediyordu.
O dönem ... ve ... ... piknik organizasyonları yapıyordu. Ancak bu pikniklere bir çok arkadaş katılıyordu. ... ikinci dönemde de kendi evine cemaat sohbetleri için beni çağırdı. Bu sohbetlere ben, ..., ... ile katıldım.
Ben Ankara'ya gelince önce Elvankent'te bir ev tuttum. Bu dönemde Fetullah ... cemaati mensuplarının sohbetlerine katılmadım, beni de kimse çağırmadı. Daha sonra Urankent'teki adliye lojmanına taşınınca ... ve ... beni sohbetlere çağırdılar. Bu davetler başlangıçta ailecek yapılan yemek davetleri şeklindeydi. Daha sonra davetler dini sohbetlere ve Fetullah ...'in anlatıldığı sohbetlere dönüştü. Bu sohbetlere eşlerimiz de gelirdi. Sohbetin abiliğini ... yapardı. Ama bu sohbetler daha önce anlattığım gibi tam bir Fetullah ... sohbetleri değildi. Çünkü eşim Fetullah ... yapılanmasını sevmezdi. Babası müftü olduğu için babasından aldığı bilgiler ile bu cemaati hiç sevmez ve bunu dile getirirdi. Bunu bilen ... ve ...'de eşimin yanında Fetullah ...'e ait sohbetleri dile getirmez ve video izletmezdi.
Ben bilahare Yargıtay Üyesi olan ... ile oturmaya başladım. ... yaşça bizden büyüktü. Ancak ben onun da Fetullah ... cemaati içinde olduğunu sohbetleri sırasında anladım. Kendisi ile yaklaşık dört yıl aynı odada oturdum. Bilahare ... bize ben de size sohbet vereyem dedi. Beni, ... ve ...'yı evine davet etti. Bu dönemde Fetullah ...'e ait videolar izlemeye başladık. Sohbetin abisi de ...'ydi.
Ben Yargıtay Savcılığına geldikten sonra 2007 yılından 2010 yılında yapılan HSYK seçimlerine kadar cemaat toplantılarına katılmadım. Beni ... ve ... ... cemaat sohbetlerine çağırdılar, ancak ben bu dönemde cemaat toplantılarına gitmedim...Ben bu dönemde cemaat sohbetlerine katılmayınca Fetullah ... cemaatinden olduğunu bildiğim ... ... beni gündüz ve akşam olmak üzere yemeklere çağırıyordu. Hatta bazen hafta sonları ailece kendi evinde kahvaltıya çağırıyordu. Bunun nedeni ise ben o dönem cemaat toplantılarına katılmayınca cemaatten kopmayım diye beni yakın takibe almasıdır.
2011 Eylül ayından sonra ben toplantılara gitmedim. Aralık ayında ... odama geldi ve senin grubunu değiştirdik, ..., ... ve benle birlikte grup oluşturduk, sende dahilsin dedi. Aralık ayının sonlarında doğru benim evime davet ettim, geldiler. Bu grupla ilk toplantımızdı. 2013 yılının mayıs ayına kadar bu kişilerle toplantılara devam ettim. Aşağı yukarı ayda bir toplantı yaptık, sırasıyla kendi evlerimizde toplanıyorduk. Yine aynı şekilde kitap okuma, namaz kılma, himmet verme oluyordu.
Yargıtay Üyesi olduktan sonra ... sohbetler zamanında bir para toplardı. Bu para genellikle maaşın % 10'una tekabül ederdi. Ancak mutlaka % 10 verilecek diye bir kaide yoktu. Bazen daha az bir miktar verirdim. Ben bu parayı hayır diye verirdim. ... çocuklara burs verildiğini ve ihtiyaç sahiplerine verildiğini söylerdi. Ben de diğer arkadaşlar gibi hayır parası olarak bu parayı verirdim.
2010 yılında yapılan HSYK seçimlerinden önce ... bizi topladı. Daha doğrusu cemaat mensubu olan hakim ve savcıların bir kısmını topladı. ...'nın toplantı çağrısı üzerine ben, ..., ..., ... Yıldız, ..., ..., ... ..., ..., ... ve ismini hatırlayamadığım yaklaşık 20 kişi ...'nın evinde toplandık. ... burada Yar-Sav'ın seçimi kazandığı takdirde cemaat için iyi olmayacağını bu nedenle mutlak suretle bizim desteklediğimiz adayların kazanması gerektiğini söyledi. Bu toplantıda Türkiye'nin değişik yerlerine seçim gezilerinin yapılması, masrafların cemaat tarafından karşılanması kararı verildi. Bu toplantılar seçime kadar devam etti. Bir süre sonra ... ve ... seçim gezilerinden sonra durum değerlendirmesi yapmak amacıyla bizleri çağırmaya başladılar. Bunun üzerine biz bunların koordinesinde toplanmaya başladık. Ben de ... ... ile birlikte Adana iline, ... ile birlikte Antalya ve İzmir illerine gitmiştim.
Gittiğimiz yerlerde cemaat mensuplarına değil tüm hakim ve savcılarla görüştük. Görüştüğümüz kişiler daha çok hatırımızın geçtiği kişilerdi. Seçim yaklaşınca cemaat bazı adayların yedekte kalmasını istiyordu. Bunlar Hayrettin Türe, Harun Kodalak, Celal Avar ve ... Öztürk'tü. Ben bir toplantıda ...'ya bakanlık listesinde bulunan Hayrettin Türe'ye oy vereceğimi, bunun dışında arkadaşım olan ... ile çok iyi bir arkadaşlığımız olan Orhan Sungur'a da oy vereceğimi söyledim. Ancak o bana asil adaylarımızda fire olmasın, diğer yedekleri çıkarıp istediğin kişiye oy verebilirsin, dedi.
2013 yılında aynı sitede oturduğumuz ...'in evine ziyaret amacıyla ailece gitmiştik. Benim dışımdaki misafirler ... ve hatırlayamadığım diğer iki aile daha vardı. Bu şahıslar kendi aralarında konuşurken ... Faik Abi geldi diye söyledi. Konuşmalarda Faik Abi'nin...'e yardımcı olması için geldiğini duydum. Bunun üzerine ben ...'e Faik Abi kimdir diye bir ara sordum. O da bana artık sivil bir imamın da görevlendirildiğini, ...'in yanına Samsun'da cemaat okullarında görevli Adana'lı veya Osmaniye'li olduğunu söylediği bir kişinin de geldiğini söyledi. Ancak fazla bir bilgi vermedi. Ben bu konuşmadan...'in yanına bir yargı mensubu olmayan bir kişinin görevlendirildiğini anladım.
Fetullah ... mensupları olup benim dönemimde bulunan ve ... ...'un organize ettiği bu piknik ve yemeklere ..., ..., ..., ... Yıldız, ..., ..., ... ..., Süleyman Pehlivan, İskender Görgülü, Rüstem Eryılmaz, Yüksel Erdoğan, Mustafa Gökgöz, ..., ..., ..., Nevzat Demir, ... katılırdı." (Ek5/3kl/146-168)
... alınan ifadesinde: "Ben 1992 yılı başında Siirt merkeze hakim olarak kura çektim. Siirt'te benden önce göreve başlamış olan ve bu yapıya müzahir olduğunu bildiğim ... bana orada sahip çıktı. Muhtemelen stajda birlikte eğitim yaptığımız arkadaşlar benim kendilerine yakın olduğumu söylemişler. Bu nedenle Turgut da bana yardımcı oldu. O dönemde sohbet yoktu, ancak birbirimizle samimiyetimiz vardı. Birlikte adliyede muhabbet ederdik. Ailecek bir kaç kez yemek yedik. Bir süre sonra ... Siirt'te göreve başladı. ... Siirt'e gelince ben kimden olduğunu hatırlamamakla birlikte ...'nın bu yapıya yakın olduğunu öğrendim ve ... ile arkadaşlık kurduk. Ben o dönemde bu kişilerin dindar olmasından ötürü bir yakınlık hissediyordum. Yanlış hatırlamıyorsam 1993 yılı sonlarında ..., Turgut ve ben sanırım Beşiri ilçesine hatırlamadığım bir hakim arkadaşı ziyarete gittik.
Devam eden buluşmalar sırasında yanlış hatırlamıyorsam Ankara'dan geldiğini söyleyen birileri de iştirak ediyordu. Bu buluşmalardan birinde ... bana "Ağabey artık biz seni bizden görüyoruz. Öğrencilere yardım yapıyoruz." diyerek para istediler. Birkaç kez bu şekilde para verdim. Parayı toplantıya katılanlara verdim, onlar da Ankara'dan gelen kişiye verdiler.
Ben Erciş'teyken tarihini tam hatırlamamakla birlikte 1999-2000 yılı olabilir, yaz aylarıydı. Ankara'da Yenimahalle'deki Samanyolu Okullarında, en üst katında Türkiye genelinde 150-200 kişi hakim-savcı çağırmışlar. Orada 3-4 saat birlikte bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda yemek yenildi, namaz kılındı ve Yargı biriminin sorumlusu İlhan abi geldi dediler. Kendisi konuşma yaptı. Oldukça tedirgindi. "Ciddi bir şeyler var siz hala bu tedbiri algılayamamışsınız, buraya nasıl geldiğinizi bile öğrenememişsiniz. Buraya gelirken hiç hissettirmeyeceksiniz." dedi. Yoğunluklu olarak bir yere gidip gelirken nelere dikkat edileceği, sohbetlerde nelere dikkat edileceği konusunda uyarıldık. ..., ..., ... ALÇIK, ... ÇAKIN, Mustafa KILIÇ vardı. ... beni ve 5-6 kişiyi alıp Balgat'ta bir eve götürdü. Ev sahibini tanımıyorum orada yemek yedik.
Ben Gebze'de komisyon başkanı iken bir tetkik hakimini ... görevlendirerek yanıma gönderdi. Bunların kazanması gerekiyor diyerek bir liste sundu ancak ben yardımcı olmadım." ( Ek 5/3.kl/205-233)
Zafer Turanlı alınan ifadesinde: "Ben Simav'da çalışmaya başladığım zaman Adliyede hakim savcı arasında bir gruplaşma olduğunu farkettim. ...'nın diğer hakim savcılarla arasının iyi olmadığını gördüm ve bana birgün Levent Özereol'un eşi bu gruplaşmanın ...'nın Fetullah ... cemaatinden olmasına güvenerek kibirli tavırlar sergilemesinden kaynaklandığını söyledi. Ancak daha sonra ... bana daha iyi davranmaya ve benimle daha yakın arkadaşlık etmeye başladı. Hatta birgün beni evine yemeğe davet etti. Bu arada ben kendisinin eşi ile de tanıştım. Bu süreçten sonra ... bana cemaatin hedeflerini, çalışmalarını ve yapılanmasını anlatmaya başladı. ... bana adliyedeki diğer hakim savcıların hafta sonları gezdiklerini, alkol aldıklarını bu nedenle onlarla anlaşamayacağını söyleyerek onları hakarete varacak sözlerle niteliyordu. Ancak benim din diyanet bilen bir insan olduğumu, bu nedenle benimle daha iyi anlaşabileceğini söylüyordu. Ancak benim yanımda da cemaat ile ilgili konuları belli bir noktaya kadar konuşup ben ona soru sorduğumda bana " Önceki ümmetler çok soru sormaktan helak olduğunu, sorgulayan değil itaat eden insanlara ihtiyaç olduğunu" söyleyerek benim sorularımı geçiştiriyordu. Ben ...'nın Kütahya merkeze gidip çeşitli hakim savcılarla görüştüğünü biliyorum. Bu kişilerden ... isimli daha sonra Yargıtay Üyesi olan ve şu an tutuklu olan bir şahısla görüştüğünü de, bu şahsın Kütahya'dan Simav'a iadei ziyarete gelmesi ve ... ile Simav'da görüşmesi nedeniyle biliyorum.
Ben hatta bir kez ... ve eşi, ... ve eşinin de bulunduğu şekilde bu şahısların gittiği bir pikniğe ben de eşimle beraber katıldım. Ben gerek piknikteki sohbetler sırasında ... ve ...'in birbirlerine cemaatin Simav'daki ve Kütahya'daki faaliyetlerini sordukları ve her ikisinin de FETÖ/PDY bloklanması ile irtibatlı olduklarını açıkca ortaya koyar şekilde konuştuklarına tanık oldum. Bu nedenle bu iki şahsın FETÖ/PDY mensupları olduklarına dair herhangi bir şüphem yoktur.
Birlikte çalıştığımız süreçte ... sürekli Yargıtay ile ve HSYK ile irtibatı olduğunu gösterir şekilde oradaki bizler için ulaşılması kolay olmayan yüksek yargı mensupları ve HSYK üyeleri hakkında abi diye anarak sözler sarfediyor ya da telefonla irtibat kuruyor ve bazıları hakkında " onlar benim adamım" diye sözler sarfediyordu...Biz ... ile en fazla 2 yıl kadar çalıştıktan sonra ... Yargıtay Savcısı olarak atandı. Hatta biz bu tayinden kararname açıklanınca haberdar olduğumuzdan bütün adliyedeki hakim savcılar ...'nın Simav'dan Yargıtay Savcılığına atanmasına çok şaşırmıştı. Hatta adliyede yukarıda belirttiğim gibi bir gruplaşma olduğundan ...'nın karşı grubunda yer aldığı diğer tüm hakimler ...'dan çekinir olmuşlardı. Ancak bir taraftan da ...'nın aramızdan ayrılması adliyede daha huzurlu bir ortam yaratmıştı ve kalan hakim savcılarla ben ve eşim daha samimi bir şekilde herkes kendi yaşam biçimine uygun bir şekilde davranarak günlerimizi geçirir olduk ve ...'nın tayininin çıkıp Simav'dan ayrılmasından sonra benim tayinim çıkıp Sivas'tan ayrılana kadar geçen süreçte ben herhangi bir şahsın FETÖ/PDY ile irtibatlı herhangi bir eylemine tanık olmadım.
... ile biz Simav'da samimi olduğumuz süreçte ... zaman zaman benim yanımda Risalei Nurdan tefsirler okuyordu. Yine benim babamın da okuduğu cevşen adlı dua kitabını da okuyordu. Ben de gerek aileden aldığım etki gerek benim imam hatip lisesine devam etmiş olmam nedeniyle dini hassasiyetlerim bulunduğundan böyle zamanlarda ...'ya itiraz edemiyor onun yanında bulunup onun sözlerini dinliyordum." ( Ek 5/3.kl/87-92)
... alınan ifadesinde:"1990 yılında fakülteyi bitirdim. İdari Yargı sınavına girdim ve aynı yıl kazandım. 9 Ocak 1991 tarihinde İdari Yargı hakim adaylığına başladım. Stajımı İzmir'de ailemin yanında yapıyordum. Ankara'da Eğitim Merkezi'ne geldiğim dönemlerde Etlik'te bulunan eğitim merkezinin misafirhanesinde kalıyordum. O dönemde İzmir'de stajda tanıdığım ... Erol ve ... ile samimi olmuştum. Aynı dönemde eğitim merkezine gidip gelen ... ... ve ... ile de tanışmıştım. Yatakhanede yapmış olduğumuz sohbetlerde bu kişilerin Fetullah ... cemaati mensubu olduğunu anlamıştım. Ankara'da oturan arkadaşlar kendilerinin kaldıkları evlere bizi götürüyorlardı. Bu evlerde ..., ... ..., ..., ... Çırak, Halil Çırak'ı görüyordum. Bu ev İncirli'de bulunmaktaydı. Evin sahibinin ... olduğunu hatırlıyorum. Ev sahibi ... ve diğer ev sahipleri bize yemek ikram ediyorlardı. Burada da Risalei Nur okunuyor, Fetullah ...'in sohbet kasetleri dinleniyordu. Eğitim merkezini tamamladıktan sonra Danıştay'da staj yapmak zorunda olduğumuzdan Ankara'da kalma zorunluluğum doğdu. Bu nedenle ... Erol ve ... ile Etlik'te bir ev tuttuk. Bu evde yaklaşık 6 ay kaldık. Bu ev bir bekar evi görevindeydi, ev sahibi eşyalarını bir odaya koymuştu, biz de bazı eşyalar aldık, ev düzensiz bir evdi. Fetullah ... sohbetleri için ...'nın evine ... ile birlikte gidiyordum.
Staj döneminde eğitim merkezinde kaldım. Oralarda tanışma ve yakınlaşmayla aynı dini görüşleri paylaştığımızı anlayınca devamında aynı evde 6-7 ay kadar ikamet ettik. Kaldığımız ev bekar eviydi fakat staj döneminde aynı dönemde staj yaptığımız ..., ...'in stajer evlerine gittiğim oldu. ...'u o kesimden hatırlıyorum ancak toplantılara katılıp katılmadığını hatırlayamıyorum. Gittiğim ev cemaat eviydi. ... aynı dönem staj yaptığım kişidir. ... Çırak'ın staj yaptığımız dönemde sohbet toplantılarına gelmiş olabileceğini düşünüyorum. Staj döneminde sohbet toplantısı yaptığımız ev Yargıtay eski üyesi ...'nın İncirli'de kaldığı evdi. Dönem dönem sohbet toplantıları yaptık. Bu yıllar 1991-1992 yıllarıydı." (Ek 5/3.kl/93-105)
... alınan ifadesinde:"2010 yılında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu belirlendikten sonra ... genel sekreter olan ... bizi kendi evine yemeğe çağırdı. Bu yemekte belirlenecek Yargıtay ve Danıştay üyelerinin isimlerinin de çalışmasının yapılacağını biliyorduk. Bu amaçla ben, ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ...'nın evine gittik. Eve gittiğimizde biz kurul üyeleri dışında o dönem tetkik hakimi olduklarını bildiğim Fetullah ... cemaati mensupları olduklarını da bildiğim ..., ..., ..., ... ile genel sekreter yardımcıları ... ve ...'ün de olduğunu gördük. Tetkik hakimlerinin bu evde konuşacağımız konu nedeni ile bulunmalarının uygun olmadığını söyledim. Hatta ... ile ...'de bu konuyu dile getirdi. Bu konuşmalardan sonra ... bizlere bu arkadaşlar Yargıtay'ı en iyi bilen arkadaşlar, bu nedenle çağırdık dedi. Ancak bu hareketin Fetullah ... cemaatinin bize bir emrivakisi olduğunu bu şekilde anladık.
Bu toplantıda anlaşma sağlanamayınca biz Yargıtay tetkik hakimleri hariç aynı ekip ile yaklaşık iki ay bu isimleri belirlemek için bir araya geldik. Bu toplantılara Fetullah ... cemaati mensubu olmayan ..., Ahmet Gökçen, ..., ... Aydın, ..., Ziya Özcan, ... Suat Ertosun, Zeynep Kavlak, ...'nu çağırmadık.
Cemaatin belirlediği isimler Yargıtay için 108 kişi aynen kendini korudu. Bizim ve diğer üyelerin belirlediği bazı isimler de listeye girince sayı 180’e kadar çıktı. Ancak resmi seçim sonucu Fetullah ... cemaatinin daha önce belirlediği 108 adaydan 107 kişi aynen Yargıtay üyesi seçildi. Danıştay'da ise cemaatin belirlediği tüm adaylar seçilmiş oldu.
Kurul üyesi olduktan sonra Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimine kadar cemaat toplantıları olmadı. Bu üyeliklerin seçiminden sonra genel sekreter ...'nın yerine gelen ... cemaat toplantılarını ve sohbetlerini düzenlemeye başladı. ...'ın çağırısı üzerine biz sohbet yapılacak bir kurul üyesi arkadaşın evine gidiyorduk. Bu sohbetlere ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ile HSYK genel sekreteri ... ile HSYK genel sekreter yardımcısı ... katılıyordu. Bu sohbetler çoğunlukla yemekli oluyordu. Bu sohbet toplantılarına eşler katılmıyordu. Sohbet toplantıları...daha çok dini sohbetler, Fetullah ... sohbetleri şeklinde gelişiyordu... sohbetlerin Fetullah ... cemaati sohbetleri olduğunu hepimiz bilirdik.
HSYK'daki sohbet toplantılarında......, .......Bu kişilerin bize tavsiyelerde bulunması bulunduğumuz konum itibariyle doğru olmadığı ortadadır. Ancak o dönemde bu şekilde davranılmasının cemaat içinde uygun olduğuna inandığımız için ... ile...'in bu şekildeki tavsiyelerinin uygun olduğunu kabul edip, sohbetlerde konuşmalarının uygun olduğunu kabul ediyorduk.
...Ben o dönem için ... aracılığı ile bu kişilerin cemaat mensubu olduğunu bildiğim diğer üyelere mesajlar ve talimatlar gönderdiğini tahmin ediyor ve biliyordum.
HSYK içerisinde Fetullah ... cemaat mensubu hakimlerin çalışmasını sağlamak, Fetullah ... cemaati mensubu müfettişlerin çalışmasını sağlamak, onların etkili olmasını bu suretle sağlamakta ben de sorumluyum, bunu kabul ediyorum. Ancak atamalar ile ilgili ... ben başkan vekili olduğum halde beni bu işlere karıştırmıyordu, karıştırmak ta istemiyordu. ...'da Fetullah ... cemaati mensubuydu. 2012 yılına kadar ...'da Fetullah ... cemaat sohbetlerine gelirdi. Konuşmalarda cemaat mensubu olmadığını dile getiriyordu. Ancak cemaatin taleplerini red edemiyordu. Tayin ve yetkilendirmelerde de cemaatin hareket tarzı ile hareket ediyordu......, ... ve İdris Berber'in Fetullah ... cemaati mensubu olduklarını biliyordu. Onların önerdikleri kişilerin bu cemaat mensubu olduğunu da biliyor ve tahmin edebiliyordu.
2010 Anayasa referandumunda Fetullah ...'in talimatları doğrultusunda tüm cemaat mensupları bu referandumda evet çıkması için yoğun şekilde çalıştıklarını, hatta Fetullah ...'in mezardaki ölüleri bile sandığa götürün talimatı üzerine, Çin'den dahi insanların gelip oy kullandığını biliyorum. Referandumdan sonra oluşan HSYK seçimlerinde de Fetullah ... cemaati mensubu hakim ve savcıların yoğun şekilde çalıştıklarını ve yeni oluşan kurulun bu kişiler sayesinde oluştuğunu biliyorduk. Ben ve cemaat mensubu olmayan Danıştay ve Yargıtay üyelerinden gelen üyeler hariç tüm üyeler Fetullah ... cemaatinin etkisinde ve gücünün etkisi altında kalarak bazı kararlar verdiğimiz olmuştur. İlk Yargıtay ve Danıştay'a üyelerin seçiminde, 1. Dairenin ilk çıkardığı kararnamede bu gücün etkisinde kalarak Fetullah ... cemaat mensuplarının çok etkin yerlere getirilmesi sağlanmıştır. Bu çalışmalarda cemaat çok etkin olarak kullanılmıştır.
... ilk genel sekreter olan ...'yı istemiştir. Onun bu isteği diğer arkadaşlar tarafından uygun görülmüş ve oylama sonucu ... genel kurulca genel sekreter seçilmiştir. Bunun dışında ...'ü de ... istemiştir. ...'ı ben teklif ettim. Havva Gürgen'i ise ... teklif etmiştir. Neslihan Ekinci'nin kim tarafından teklif edildiğini hatırlayamıyorum. Bu kişilerden Havva Gürgen ve Neslihan Ekinci dışındakilerin Fetullah ... cemaati mensubu olduğunu biliyordum."
(Ek 5/3 kl/319-349)
... alınan ifadesinde: "2010 HSYK seçimlerinde örgütlü bir yapı olarak YARSAV’ın ortada duruyor olması nedeniyle bunun karşısında hareket edecek bir birlikteliğe ihtiyaç vardı....Cemaat yanlısı arkadaşlar ise ..., ..., İbrahim ... Usta, ... gibi isimleri ön plana çıkarıyorlardı...O sırada İstanbul’dan İlhan Hanağası yanıma uğramıştı. Onunla da bir durum değerlendirmesi yaptık. İstanbul’un en kalabalık mahkeme olduğunu, mutlaka İstanbul’dan da bir aday gösterilmesi gerektiğini söylüyordu. Bu yapıya mensup arkadaşların İdari Yargı’dan en az iki aday için ısrar ettiğini söyleyince İlhan o zaman İstanbul’dan ...’ı aday gösterelim dedi. Bu arkadaş hem bu cemaat mensubudur diye biliyorum dedi. Hem de bizlerle de yakındır, başka çevrelerle de görüşür, çok katı bir arkadaş değildir, dedi. Bunun üzerine görüştüğümüz ..., ..., ..., ..., Dursun ... Cevher gibi kişilere sizden İstanbul’dan ...’ı göstereceğiz dedim. Önce kabul etmediler, itiraz ettiler, nesi var bu arkadaşın sizden değil mi dedim. Onlar da aynı İlhan Hanağası gibi söylediler, biraz dışarıya açık dediler. Ben bunun üzerine daha da ısrarcı oldum ve başka kontenjan yok, İstanbul’dan mutlaka bir aday göstereceğiz, o da ... olacak dedim. Bu şekilde İdari Yargı’nın adayları belirlenmiş oldu.
2010 HSYK seçimleri sürecinde bu arkadaşların seçim sürecini manipüle ettiği ve bu manipülasyonların seçim sonuçlarına etki ettiğini görünce daha o tarihte bazı önlemler alınması gerektiğini düşündüm. Bu kapsamda; oradaki yönetimin çoğulcu bir şekilde oluşmasına katkı vermeye çalıştım. Özellikle de Genel Sekreterin bu yapıdan olmaması gerektiğini düşünüyordum. Çünkü üst yönetimi ele geçirdiklerinde o birimde başkalarına pek hayat hakkı tanımak istemeyeceklerini Bakanlıktaki ve taşradaki uygulamalardan sezinliyor ve yukarıda birkaç örneğini verdiğim şekilde kendi çapımda önlemlerimi almaya çalışıyordum...O sırada bunlar Yargıtay Savcısı ...’yı ön plana çıkarıyorlar, onun genel sekreter olması için ısrar ediyorlardı. ...’nın çok prezantabl biri olduğunu, kurulu hem içeride hem dışarıda çok iyi temsil edeceğini savunuyorlardı. O sırada özellikle ... beyin yakın hemşehrileri devreye girdi. ..., ... ve Ömür Borozan, ... için müsteşar bey nezdinde yoğun kulis yaptılar. ... ... Bey’in de sanıyorum staj arkadaşıymış. Eğitim merkezinde ya aynı oda da ya da yakın odalarda kalmış olabilirler. Ankara’ya geldikten sonra da ara ara İbrahim Bey’i ziyarete geldiğini hatırlıyorum. Ahmet Bey’e ...’nın ...’un da yakın arkadaşı olduğunu, İbrahim’in de onu iyi tanıdığını, ona da sorabileceğini vs. söylediler. Sanıyorum İbrahim Bey’de tercihini ...’dan yana kullandı ve müsteşar beyin ikna edilmesiyle kuruldaki arkadaşlara da ... ismi önerildi ve genel sekreterliğe ... getirilmiş oldu. ...’nın genel sekreterliğe gelmesiyle beraber bana göre zaten ipin ucu da kaçmış oldu. Çünkü kararnameden dolayı bir genel sekreter yardımcılığına (Bakanlıkta kararnameye bakan) ... atandı. Disiplin dosyalarından dolayı bir genel sekreter yardımcılığına Ceza İşlerinden ... atandı. Benim ısrarımla bir genel sekreter yardımcılığına da İç Denetim Biriminden Nevzat Karababa atandı. O arkadaşa önce mali ve idari işleri verdiler. Sonra da yukarıda anlattığım şekilde olmadık mobbingler uygulayarak arkadaşı kuruldan uzaklaştırdılar.
Yargıtay ve Danıştay’da yeni daireler kurulup, Yargıtay’da 160, Danıştay’da 50 civarında yeni üye seçilmesi günde gelince, sanıyorum genel sekreter ... beni arayarak seçimlerle ilgili bir ön görüşme yapmak istediklerini ve akşama kendi evine yemekli olarak beklediğini söyledi. Sebebini bilmiyorum ama ben o akşam biraz geç gittim. Arkadaşlar yemeklerini yemişlerdi ve bir yansıtma cihazıyla duvara yansıttıkları isimleri değerlendiriyorlardı. Hatırladığım kadarıyla evde HSYK’daki cemaatçi arkadaşlar, ..., ..., zaten genel sekreter ...’nın evindeydik, genel sekreter yardımcısı ... ve genel sekreterlikten bir iki arkadaş daha olabilir. ...’nin ifadesinde basına yansıyan ...’u ben şahsen tanımıyordum. HSYK’ya çok sayıda yeni tetkik hakimi geldiği için tanımadığım bir iki kişiyi de ben genel sekreterlikten hakimler diye düşündüm. Sanıyorum Yargıtay tetkik hakimlerini bitirmek üzereydiler, ben tek başıma yemeğimi yedim, yanlarına geçtim. Yargıtay’da ki hakimler bitince ... üyelik için düşündüğümüz arkadaşlara geçelim mi dedi...daha önceden hazırlamış oldukları anlaşılan listeyi yansıtmaya başladılar. İbrahim Bey notlar aldı. Adli Yargıda ki hazırladıkları liste bitince kaç oldu falan diye konuşuldu...En az 140 kişi olmalı diye hoca efendilerinden talimat almışlar ve biz de heralde bir kaçını eleriz diye 150-160 kişilik liste hazırlamışlar.
... Ben idari yargıda sıkıntı çıkacağını düşünmüyordum, çünkü 32000 ve 33000 sicilli çok fazla arkadaşları yoktu. O yüzden idari yargıda kolay uzlaşırız diye düşünüyordum fakat 32000 ve 33000 sicilliler bitince birden 37000 sicilli arkadaşlara geçtiler. Ben aniden bir dakika dedim, 37000’liler nereden çıktı, sunumu yapan arkadaşlar ... ve ...’a döndüler, Ahmet Bey ve Resul Beyler mutlaka 37000 sicillilerinde olması gerektiğini söylüyorlar gibi bir laf ettiler. Bunun üzerine ... söze girdi, İdari yargıdan cemaati temsilen seçilen iki arkadaşın da 37000 sicilli olduğunu, kendilerine destek veren 37000 sicilli arkadaşların büyük bir beklenti içinde olduklarını, bu seçimde mutlaka 37000 sicilli arkadaşların da seçilmesini istediklerini söylediler.
...tanıdığımız veya bu seçimler nedeniyle kendi ifadeleriyle bu yapıya mensup olduğunu öğrendiğimiz Yargıtay Üyeleri şunlardır;
..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...,......, ..., ..., Gürler Dursun...
2010 HSYK üyeliği seçimlerinde ittifak hâlinde olduğumuz bu cemaat mensuplarının seçimde hile yapmak suretiyle beklenenin üzerinde bir sayıyla kurulda temsil edildikleri görüldükten sonra ben daha o tarihte bunların en azından genel sekreterlikte etkili olmamaları için genel sekreterin bu yapıya mensup olmaması gerektiğini düşündüm, bu fikrimi müsteşar ... Bey'le, Zeki YİĞİT Bey ve ... Bey'le paylaştım. Genel Sekreterliğe aday olarak da şuan müsteşar yardımcısı olarak görev yapmakta olan Mustafa EROL'u önerdim. Ancak bu konuda ısrarcı olmama rağmen sonuç alamadım. Bu hususla ilgili ayrıntılı açıklamayı tanık olarak vermiş olduğum ifadem de belirttim. ...'yı kimin önerdiğini tam olarak bilmiyorum ama ..., ...'in, ... kanalından geldiğini düşünüyorum. Hatta bu konuda İbrahim Bey'i de ikna etmiş olabilirler. Çünkü ..., İbrahim Bey'in staj arkadaşıydı ve staj eğitim merkezinde birlikte kalmışlar, aralarında bir dostluk olduğunu biliyorum. ..., genel sekreter olarak atanınca ister istemez iş daha çok onların kontrolünde gitmeye başladı."( Ek 5/3.kl/180-187)
... alınan ifadesinde:"2009-2015 yılları arasında Yargıtay 8. Ceza Dairesinde tetkik hakimi olarak çalıştım. Bana sormuş olduğunuz Serhat Bayraktutan'ı Yargıtay'da çalışmış olduğu için tanıyorum. Kendisi 4. Ceza Dairesinde tetkik hakimiydi. 2011 yılında 160'lıklar olarak bilinen Yargıtay üyeleri geldiğinde içerisinde Serhat'ın da olduğu bazı tetkik hakimleri çok ön plana çıkarıldı. HSYK eski Genel Sekreteri ...'nın gelişi ile beraber Serhat Dairenin kıdemlisi olmamasına rağmen hatta önünde çok uzun yıllardır tetkik hakimliği yapanlar bulunmasına karşın ... ile birlikte Daireyi yönetir hale geldiler. İl içi ve il dışı birçok programa gönderilmeye başlandı. Bizim o tarihte fark ettiğimiz en önemli şey Serhat gibi önü açılmak istenen birçok kişinin kendi Dairelerinde benzer muameleye tabi tutulmaları idi. Kendi Dairemde de benzer şeyler oluyordu. Özel dosyalar bu kişiler aracılığıyla incelettiriliyordu. Serhat’ın bu şekildeki konumunu o tarihte bizler çok net olarak fark ediyorduk. Hatta Yargıda Birlik Platformunun oluşum aşamasında Daireler ile ilgili çalışma yaparken Serhat tamamen Fetöcülerin yanında olduğu ve göründüğü için Platform adına kendisiyle hiçbir şekilde iletişime geçemedik. Bizim bu konudaki en büyük somut delilimiz 2011 yılından sonra Serhat ve benzeri şekilde önü açılan kişilerin tamamının net şekilde Fetöcü olarak tespit edilmeleridir. Yargıda Birlik Demeğinin kuruluşu aşamasında da Demek üyeliği teklif edilecekler listesine bu kişileri eklemedik. 2014 HSYK seçimlerinde sözde bağımsız paralel yapı adaylarını desteklediğinden emindik." (Ek 5/3.kl/234-242)
... alınan ifadesinde:"...dördüncü sıradan HSYK üyesi seçildim. Kısa zamanda toparladığım oyların birçoğu o dönemki muhafazakar ittifaktan olduğunu biliyordum. Biraz da Karadenizlilikten oy aldığımı sanıyorum. HSYK'ya seçildikten sonra on güne yakın Rize'de kaldım. Ankara'ya geldiğimde daha önceki ifademde belirttiğim gibi bazıları oturmuş kimin hangi dairede çalışacağını kararlaştırmışlardır. Sonradan anladığım kadarıyla ..., ... ve ...'in (Ankaraya geldikten sonra cemaat içinde etkin bir sima olduğunu fark ediyordum.) ... , ..., ... ve HSYK Üyeleri arasından etkin olan ... ve ...'nin olduğunu ... ve ... ile birlikte bu meselenin kotarıldığını tahmin ettim çünkü daha sonraki toplantılarda bu kişilerin cemaat yapılanması içerisinde sözlerine itibar edilen saygı gören kotarıcı rolünde olduklarını anladım. ... HSYK'da bu işin aktörlüğünü ve ısrarcılığını gerçekleştiren kişi olduğunu biliyordum.
2010 yılı referandum sonrası ben Ankaraya 25 Ekimde geldim. Mazbatayı aldım. Benim gelişim sonrası toplantılara katıldım. ...'nin toplantı yaptığımız ev Elvankent'teki lojmandı. ...'ın evi ise Çukurambarda idi. Fırıncı Orhan'ın yakınındaydı (Muhsin Yazıcıoğlu Caddesine paralel gelen cadde idi.) ... ile ...'nin evleri de Urankent yeni lojmanda idiler. Onların evine de bir iki kez gittim. Öğrencilik dönemlerimde kod adı kullandıklarını duyardım. ...'i bir kez ...'nin evinde gördüm. Sessiz biriydi. Konuşmuyordu. Yorum yapmıyordu. Manevi bir şahsiyete bürünerek etraftan saygı gördüğünü fark ediyordum. Bu toplantılarda dini bir iki pasajın okunduğunu hatırlıyorum. Genelde bu işi ... ve ... yapıyordu.
Yargıdaki tepe noktasında..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... gibi isimlerin önce meseleleri kendi aralarında kotardığını seziyordum daha sonra ... aracılığı ile bu meseleleri ..., ... ve ... ve ordan da HSYK üyelerine aktarıldığını anlıyordum.
2010 HSYK seçimlerinden sonra Yargıtay ve Danıştay'a yeni üyelerin seçilmesi gündeme geldi. Bu toplantıların ilkini ...'nın evinde yaptık. Bu eve ben ...'in arabasıyla gittiğimi hatırlıyorum. Bu toplantıda kurul üyeleri olan ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... vardı. Bu üyeler dışında ..., ..., ..., ..., ..., ... ile bir iki hakim, savcıda vardı. Kurul üyesi olmayan kişilerin gelmesi toplantıda bir rahatsızlık yarattı. Ancak bu kişilerin Yargıtay'ı iyi tanımalarından dolayı çağırıldıkları söylendi.
...Bu toplantıya ..., Ahmet Gökcen, ..., ... Aydın, ..., Ziya Özcan, ... Suat Ertosun, Zeynep Kavlak, Zeynep Nilgün, Hacı Mahmutoğlu'da çağrılmadı.
...'nın evinde yemekten sonra duvara yapılan yansıtıcı ile Yargıtay üyesi olabilecek hakim ve savcıların isimleri yansıtılmaya başlandı. Önce cemaat mensubu olarak belirtilen hakim ve savcıların belirlenmeye başlandı. Bu kişilerin isimlerinin belirlenmesinde ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ismini hatırlayamadığım kurul üyesi dışında ki kişilerin etkin olduğunu gördüm...Bunların belirlediği sayı 89 civarında idi. Bunun üzerine ...'ın en az 140 kişi olması gerektiğini söyledi. Ben buradan Fetullah ... cemaatinin seçilecek 160 adaydan 140'nın kendilerinden olmasını istediklerini anladım...Toplantıda tartışmalar uzayınca ... kızarak evi terk etti. Bu toplantı esnasında Fetullah ... cemaati mensubu olmayan kişilerden hangilerinin Yargıtay üyesi seçileceği de gündeme geldi. Bu kişilerinde isimleri tartışıldı.
Bu evde toplantı yapılacağını ve seçilecek Yargıtay üyelerinin belirlenmesi çalışması yapılacağını önceden haberim yoktu. ... beni gelip eve gelerek ...'nın evine gidileceğini, burada yemek yenileceğini ve seçilecek Yargıtay üyelerinin çalışması yapılacağını söyledi. Onun arabasıyla ...'nın olduğunu anladığım eve geldik. Evin içerisinde size belirttiğim kişiler vardı.
Yargıtay üyelerinin belirlenmesi amacıyla ...'nin evinde de bir araya geldik. Bu evdeki toplantıya ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ben kurul üyesi olarak katıldım. Bizim dışımızda ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... katıldı.
Burada ki toplantıda ...'nın evindeki toplantı olmamış gibi tekrar isimler üzerinde konuşulmaya başlandı. Cemaat mensubu olduğunu bildiğim üyeler ile diğer hakimler burada sayı belirtmiyorlardı. Ancak toplantı sonucu Fetullah ... cemaat mensuplarının 108 sayısına razı olduklarını gördüm. Ancak daha sonra bu sayının aslında 108 değil kendilerinden olmadıkları belirttikleri fakat Fetullah ... cemaati mensubu olduğu anlaşılan dört kişiyi de bu listeye girmesini sağlamışlar.
Neticelenen isimlerin öne çıkaran, daha doğrusu bu kişilerin isimlerini söyleyerek tartışma açan kişiler ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...'dir. Bu kişilerin öne çıkardığı isimlerin özelliklerini anlattıyorlardı. Benim dikkatimi öne çıkardıkları isimlerin parlatma yönünde konuşmalar yaparak kişileri haddinden fazla övüyorlardı.
Bu tespitlerde Yargıtay üyesi olabilecek tüm hakim ve savcıların isimleri okunmamıştır. Belirttiğim kişilerin zikrettikleri isimlerin üzerinde konuşma yapılıyordu.
Bu toplantı başlamadan önce önceden belirlenen 300-400 kişiden oluşan bir aday havuzu vardı. Bu isimlerin yer aldığı liste toplantıya katılanların bir kısmında vardı. Bu isimler okunuyordu. Cemaatin adayları olarak bu liste içinden belirlenmişti. Bu listeyi ... ile Yargıtay'dan gelen tetkik hakimleri ve savcıların hazırladığını biliyorum.
HSYK üyesi olarak Ankara'ya geldikten sonra 2011 yılı başında yapılan Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçimi, diğer zamanında yapılan Yargıtay ve Danıştay üye seçiminlerinde ..., ..., ..., ..., ..., ... gibi Fetullah ... cemaati mensuplarının yargı içerisinde cemaatin etkin insanları olduğu gördüm, anladım. Bu cemaatin yapılanmasında bu kişilerin etkin olduğunu gördüm. Özellikle Yargıtay ve Danıştay üye seçimlerinde bu kişilerin istekleri, talepleri ve isim belirlemedeki rolleri nedeniyle ön plana çıktıklarını gördüm. Bu kişiler o dönemde Yargıtay üyesi olmadıkları halde kurul üyeleriyle konuşmaları, hangi kişilerin yüksek yargıya seçilmesi gerektiği konusunda isim belirlemeleri ve Fetullah ... cemaati kontenjanından seçilecek kişilerin sayısını belirleme konusunda etkinliklerini de bizzat gördüm. Bu kişilerin... ile bağlantılı olduklarını da duyuyordum. Hatta hal ve hareketlerinden bu kişilerin konuşmaları, isteklerinin...'in de haberi olduğunu anlıyabiliyor ve hissebiliyordum. Fetullah ... cemaat mensubunun kurul içerisinde temsilcileri olduğunu bildiğim ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... cemaatin görünün yüzleriydi. Bu kişiler ön planda olduğu için düzenlemelerin ve yapılanmaların belirttiğim..., ..., ..., ..., ..., ..., ... tarafından yapıldığı görülmektedir. Bu izlenimi aldım." Ek 5/3.kl/243-286)
... alınan ifadesinde:"...; "HSYK genel sekreterliği ve Yargıtay üyeliği yapmıştır, kendisini tanırım, Fetullah ... cemaati mensubudur.
..., ... ..., Dursun ... CEVHER, ... ARI, Selahattin ATALAY, ... ve ... ERYILMAZ'ın, Hukuk Dairelerinde, ..., ..., ..., ..., Dursun ALTINÖZ, Hüseyin KARAGÖL (...'in bacanağı olur), ..., Kadir KAYAN, Necati MERAN yapı içerisinde aktif olabilecek kişilerdir." (Ek 5/3.kl/287-318)
... alınan ifadesinde:"...2010 HSYK seçimleri tamamlandıktan sonra mazbata almak üzereAnkara'ya gittim. Mazbata töreninden sonra bana kurul üyelerinin tanışması ve kaynaşması için bir kahvaltı yapılacağını pazar sabahı Ankarada olup olmadığımı ... sordu. Ben de tamam dedim ve bir gün önce Neslihan Ekinci beni arayarak yarın sabah eşimle gelip sizi alacağız birlikte kahvaltıya gideceğiz dedi. Ve gelip beni pazar sabahı kardeşim Necmi Özer'in oturduğu Mesa Lojmanlarından eşi ile arabayla gelip beni aldılar. Birlikte Yaşam Kent Lojmanlarındaki ...'in\evine gittik. Ben onların da geleceğini zannederken Neslihan hanım beni daire kapısına bırakarak Birol Bey'e tamam Genel Müdürüm diyerek gitti. Ben içeri girdiğimde Birol beyin eşinden başka kimsenin eşi ile gelmediğini ve yalnız olduğumu farkettim. Üstünden 10 yıl geçtiği için tam bütün isimleri hatırlayamıyorum, ancak ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... isimli Yargıtay Tetkik Hakiminin orada orada olduğunu hatırlıyorum. Kahvaltının sonunda ... yada ... şu anda net hatırlayamıyorum, bu seçimlerden dolayı sadaka vermemiz gerektiğini tam olarak hakim maaşı ile üye maaşı arasında 2.000 TL fark olduğunu bu farkın sadaka olarak toplanmasını ve ihtiyaç sahibi insanlara iletileceğini söyledi. Hatta bu farka güvenerek yatırım yapmadınız inşallah bu 2.000 TL yi her ay almak istiyoruz dedi. Orada bulunanlardan kimse itiraz etmedi ancak ben ...'ya benim bütçemin buna müsait olmadığını böyle bir şeyi veremeyeceğimi söyledim... Hatta o anda ortamda soğuk bir hava oluştu. ... da gülerek tabiki kimseyi zorlamıyoruz. Verebilseniz çok iyi olurdu dedi. Ben bu tarz emri vakilerden hoşlanmadığım için ısrarla ve tekrar böyle bir para işinde olmayacağımı kendilerine sadaka vermek istersem uygun olduğum zamanda uygun yerlere yardım ettiğimi söyledim. Bunun üzerine konuyu uzatmadan değiştirip konuyu kapattılar.
...bir hafta sonu o dönem ki Genel Sekreter olan ...'nın evinde kahvaltı yapılacağı söylenildi. Ben o kahvaltıya İstanbul'dan geldim. Bu sebeple geç kalmıştım ve kahvaltı bittikten sonra ...'nın evine vardım. Bu kahvaltıda ..., ..., ..., ..., ..., ... bulunmaktaydılar. Belki şuan hatırlayamadığım bir kaç üye daha bulunmuş olabilirler. Ancak Yargıtay ve Danıştay'dan gelen üyeler bulunmamaktaydılar. Hatırladığım kadarıyla ... beni bu kahvaltıya davet etmişti. Burada yine seçilecek adayların durumları konuşuldu.
......’ın "kendileri" diye kastedilenin FETÖ olduğunu anlamıştım. Ancak o tarihlerde herhangi bir örgüt sıfatı şeklinde basında yada halk arasında anılmıyorlardı. Dini bir cemaat olarak öne çıkmışlardı. Hatta ... ile konuşurken ben yada ... veya bazı üyeleri ...'a bazı hakim-savcılar için "senin arkadaşların" ifadesini kullandıklarını farkettiğimde bunların birbiri ile irtibatlı olduğunu anladım.
...Özel Yetkili Mahkemeler ile ilgili bir takım düzenlemelerle ilgili olarak sık sık İstanbul Savcıları ve İstanbul Başsavcı vekili kurulu ziyaret ettiğinde bizim haberimiz olmuyordu. Sadece Genel Sekreter ve 1. Daire Başkanı ile görüşüp gidiyorlardı. Hatta özel yetkili mahkemelerle ilgili bu şekilde bir haberleşme olduğunu örgütsel hareket edildiğini farkkettim. 2011 yılının başında çıkan kararnamede örgütün memnun olmadığı hakimlerin başka yerlere gönderdiklerini gördüm. ... Kuban, Tuncay Aslan gibi isimler özel yetkili mahkemelereden alınarak başka mahkemelerde görevlendirildiler. Hatta hatırladığım kadarıyla ... Kuban Eskişehir'e tayin olmuştu.
2012 yılında Deniz Feneri savcılarının hakkında soruşturma açılması için ve kovuşturma izni verilmesi için 3. Dairede soruşturma izni verilmişti. Ve soruşturma da yapılmıştı. Ardından Başkanı olduğum 2. Daireye müfettiş raporları gelmişti. Ben Eylül ayında sol dizimden bir operasyon geçirdiğim için raporluydum. Toplantıya katılmadım. Benim katılmadığım toplantıda 6 kişi 3-3 olmak üzere Deniz Feneri savcıları hakkında yargılama yapılıp yapılmaması konusunda eşitlik olduğu için karar çıkmamış ve dosyanın toplantı tarihi benim raporum bittikten sonraki bir tarihe ertelenmiş. Raporum bittiğinde kurulun Bürüksel'e bir ziyareti vardı. Bu ziyarete ..., ... ve diğer kurul üyeleri de katılmıştı. Yurt dışındaki gezi boyunca kadığımız otelde boş zamanlardaki lobi konuşmaları tamamen bu konuya yönelikti. Hatta ben kovuşturma açılmasına izin verilmemesi kanaatinde olduğumu bu disiplin soruşturmasının son derece kolay açılmış oludğunu söyledim. Özellikle ... ve ... beni aksi konuda yani bu savcıların yargılanmaları gerektiği konusunda ikna etmeye çalıştılar. Ankaraya döndüğümüzde toplantıdan bir gün önce öğleden sonra saatlerinde ... beni odamdan dahili telefondan arayarak benimle dairenin toplantı salonunda yalnız görüşmek istediğini söyledi. Ve ben de daire toplantı salonuna geçtim. Hatta orada konuşmak istemesine neden olarak da galiba bunlar benim odamı dinliyorlar diye düşündüm. Toplantı salonunda ... vardı ve ben geçtim. İkimiz de ayaktaydık. Bana yarın bu Deniz Feneri dosyasında savcıların yargılanmasına dair karar çıkacak diye sesini yükselterek tehdit vari konuştu. Bende sesimi yükselttim. Benimle böyle konuşamayacağını söyleyince bana bağırarak "sen kimlerle düşüp kalkıyorsun, nerden böyle fikirlere sahip oluyorsun, biz ne diyorsak o" diye bağırmaya başlayınca bende kendisine bağırarak "bu söylediğiniz söz yüzünden benim memleketimde adam öldürülür namusuma dil mi uzatıyorsun" dedim. Bu sırada bağrışmalar üzerine kapı açıldı içeriye genel sekreter ... girdi. Birol beyi sakinleştirerek dışarıya çıkarttı. Bana da sakinleştirici şeyler söyledi ve ben odama geçtim. Ancak o gece düşündüğümde bunun bir plan olduğunu anladım. Zira ...'nın oradan tesadüfen geçmesi mümkün değildi. Onun odası iki kat alttaydı. Birol Beyin odası bir kat alttaydı. Toplantı salonunun bulunduğu katta benim odam vardı ve salonun kapısının önünden tesadüfen geçerken sesi duyup içeriye girmesi mümkün değildi. Muhtemelen Birol bey konuşurken onun da haberi vardı ve kapıda bekliyordu. Sonuçta kovuşturma açılmasına izin verdik. Ben izin verilmesine ilişkin olarak gerekçemi kovuşturma sonuna kadar meslektaşlarımızın yerinin değişmesinin engelleneceği Ankara da kalmaya devam edeceklerini eş ve çocuklarının mağdur olmayacağını anlattım. Çünkü o tarihlerde Kurul hakkında kovuşturma devam eden hakim-savcıların kovuşturması bitene kadar yerini değiştirmiyordu. Böyle bir ilke kararı vardı.
Toplu halde çalışmanın verdiği zorluklar ve kurulun resmi toplantılarının dışında herkesin birbiri ile ilişkili olduğu ve adını koyamadığım ancak garip bir bağ ile bağlı olduklarını tahmin ettiğim bir ortam oluştu. Ben bunu aynı cemaat mensubu olmaları nedeni ile birbirlerini koruma ve kollamaya yönelik olduğunu düşünüyordum. Çünkü örneğin benim verdiğim hiçbir isim yurtdışı gezilerine yada doktara, mastır gibi olaylara kabul edilmedi, gönderilmedi. Ve bir meslektaşımın tayinini veya talebini ilettiğimde 1. Daire Sekrekeryasında ciddi direnç ile karşılaşıyordum. 1 Dairede ... Genel Sekreter yardımcısıydı. Ve İdris Berber'de tetkik hakimiydi. Ordaki tetkik hakimleri doğrudan İbrahim Beye bağlı şekilde ve daha değişik çalışıyorlardı. Kurul içinde olan herşeyden haberleri oluyordu. Hatta ben Engin Beye bir kurul toplantısında neden kararname hazırlandığından bizim haberimiz olmuyor dediğimde "biz personelciyiz, Bakanlık geleneğimiz böyle, sır küpüyüz" demişti." (Ek 5/3. Kl/363-372, 429- 439)
Necmi Özer alınan ifadesinde:"2010 yılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yeni yapısı oluşunca 160 kişiyi Yargıtay üyesi seçti...Bu seçimlerden ve diğer bir sonraki seçimlerde ticaret mahkemesi başkanı olduğum halde beni Yargıtay üyeliğine seçmemeleri üzerine ablam ...'in yanına gittim...Mesai saati içerisinde saat 11:00 gibi ablam ... beni telefonla aradı. Öğlen birlikte yemek yiyelim, seni birileri ile tanıştıracağım dedi...oradan Yargıtay üyelerinin seçimi için etkin olan kişiler ile beni tanıştıracağını söyledi. Ben kendisine cemaat mensubu olan HSYK üyelerini de gezdim dedim. O da bana şimdi tanıştıracağım kişiler cemaat içinde etkin insanlar, onlar ne derse o olur, karar merciinde bu insanlar var dedi...Bir süre sonra HSYK genel sekreterliğinden Yargıtay üyeliğine seçilen ve HSYK genel sekreterliği döneminde yanına adliyedeki hakim arkadaşlar ile gittiğimiz ... ile bir kişinin daha masamıza geldiğini gördüm. Bu kişiler bizim masaya oturdu. ...'nın yanındaki kişiyi benimle tanıştırdılar. Bu kişinin Yargıtay genel sekreteri ... olduğunu bu şekilde öğrendim. Ben tanışmadan sonra bu kişilere kendimi anlatmaya başladım. Terfilerimi, çalıştığım yerleri hızlı hızlı anlatıyordum, bu esnada ... eli ile bana dur işareti yaparak hakim bey bizim için bunların önemi yok, biz sizi Nesibe hanım'ın kardeşi olarak ve onun arada olması nedeni ile tanıyoruz. Bizim için önemli olan Nesibe hanım'ın arada olması, sizin aynı anne ve babadan olmanızdır dedi. Ayrıca bana bizim de sizden bir ricamız olacak. Yargıtay üyesi seçildiğiniz taktirde göreceksiniz ki Yargıtay'da çok sık seçim olacak. Bu seçimlerde bizim belirlediğimiz adaylara destek vermenizi bekliyor ve umuyoruz dedi. Bu istek bende rahatsızlık yarattı. Hatta kendilerine o zaman benim oyuma ipotek mi koyacağız dedim. O da hayır böyle bir şey olmayacak dedi. Ben sizin gösterdiğiniz adayların makul olduğunu anladığım zaman elbette sizin adaylarınıza da oy vereceğim dedim. Bunun üzerine ...'de bana "biz her zaman makulu seçer, makulu isteriz" dedi. Yemek ve konuşmalar bittikten sonra Yargıtay'a gideceğini belirten ...'yı ben arabam ile bıraktım...Akşam ablamla bu konuşmanın kritiğini yaptık. Kendisi bana konuşmanın olumlu geçtiğini, senin işin tamam dedi. Nitekim yaklaşık 10 gün sonra yapılan seçimde Yargıtay üyesi seçildim.
O dönemde Fetullah ... cemaatinin destek vermediği kişilerin Yargıtay üyesi olamayacağını herkes bilmekteydi. Benim Yargıtay üyesi olmam da ablam ... sayesinde Fetullah ... cemaati mensubu olan ..., ... ile cemaat mensubu olduğunu bildiğim HSYK üyeleri sağlamıştır. " (Ek 5/3.kl/373-382)
Mahmut Akkoyun alınan ifadesinde:"2014 HSYK seçimlerinde benden; ...; benden ... ve ... için oy istedi." (Ek 5/3.kl/383-387)
Gizli Tanık ... alınan ifadesinde:"Ben Hukuk Fakültesinde öğrenci iken FETÖ/PDY terör örgütüne, o dönemde Fethullah cemaatine üye olduğunu bildiğim arkadaşlarım vardı., bunlar şu anda yargı mensubu olan (hakim-savcı) Muhammet Alabaş, Aydın Eser, Hakan Sakmak, ... Çalışkan, ..., ..., ..., Nuh Kalkan, Cemil Tuğtekin, İsmail Hakkı Eröz, ..., ..., ..., ..., ..., Mustafa Kılıç, ... ... Yönder, ..., ..., ..., ...'dır. Üniversitede öğrenci iken cemaat tarafından yapılan çeşitli etkinliklere (Toplantı, piknik organizasyonları, kamplar, konferanslar vs.) katıldığımız kişilerdir. Hepsi bugün hakim-savcı olarak görev yapmaktadır." (Ek 5/3.kl/383-392)
Durdu Kavak alınan ifadesinde:"Ben öncelikle bu yapının içerisinde yer aldığını ve bu yapıyla hareket eden kişilerin isimlerini yazdırmak istiyorum. Şuan isimlerini yazdıracağım kişiler Diyarbakır Başsavcısı iken tanıştığım kişilerdir. Dedi.
1-Teftiş kurulundan Selahattin Atalay, 2- Müşteşar yardımcısı ..., 3- Yargıtayda görevli ..., 4- Yine yargıtayda görevli..., 5- Yargıtayda tetkik hakimi olan ..., 6-Yyargıtayda görevli ..., 7- Bakanlıkta görevli ..., 8- daha sonra HSYK' da görevlendirilen ve genel sekreterlik yapan ..., 9- o zamanlar ceza işleri genel müdürlüğünde görev yapan ...... isimli kişilerle Diyarbakır' da görev yaptığım zamanda çeşitli zaman aralıklarında tanıştım. Bu kişiler FETÖ yapılanması içinde olan kişilerdi. Bana da o şekilde davrandılar, hatta bazıları ''aramıza hoş geldin gibi cümleler kurarak benimle iletişim sağlıyorlardı.
Manisa Başsavcısı iken yine bu FETÖ yapılanmasına tabi olduğunu öğrendiğim, 1- Manisa Cumhuriyet Savcısı olan ... Kulaksız, 2- Van Cumhuriyet Başsavcılığından Manisa Cumhuriyet Savcılığına atanan daha sonra HSYK seçimlerinde aday olan ..., 3- Yine o zamanlar Alaşehir Başsavcılığından Manisa Başsavcılığına atanan soyisminden emin olmadığım Metin Etil ile tanıştım. Bu yukarıda belirttiğim isimler toplam 55 kişi bu yapının mensuplarıydı.
Bu yapının hiyeraşik yapısı ile ilgili olarak bazı konuları aktarmak istiyorum. Öncelikle yargıdaki tüm önemli atamaları alınacak önemli kararları FETÖ adına isimlerini vereceğim 9 kişi heyet şeklinde karara bağlamaktaydı. Bu kişiler, 1-Selahattin Atalay, 2- ..., 3- ..., 4- ..., 5- ..., 6- ..., 7- ..., 8- ..., 9- ...' dır. Bu yapılanma içinde her birinin ayrı görevleri vardır. Selahattin Atalay bir nevi heyet şeklinde çalışan bu kişilerin manevi abisi konumunda dır. Kimse onu çiğneyemez, ... bu yapının taktiksel beynidir. ... Adalet Bakanlığında görev yaptığı için bu yapının bakanlıktaki faaliyetleri ile ilgili görevi yürütmüştür. ... ve HSYK eski genel sekreteri olan ... ise bu yapının saha yapılanmasından sorumludur. Bir nevi FETÖ terör örgütünün yargı içinde teşkilatlanmasından sorumludur. Nasıl adliyelerde başsavcılık idari işler müdürlüğü gibi görev taksimi ve teşkilatlanma varsa bu iki şahıs FETÖ içinde yargı ile igili bu şekil teşkilatlanmayı gerçekleştirirler. ... Terör Örgütünün Bakanlık ve HSYK organizasyonundan sorumludur. ... ve Kemalettin Erel' de yürütülmekte olan önemli soruşturmaları takip edip FETÖ lehine yönlendiren kişilerdir. Kısacası yukarıda vermiş olduğum 9 kişilik isim FETÖ' nün yargıdaki çatı yapılanmasıdır. Bu heyetin kararı olmadan yargıda hiç bir işlem yapılmaz bu heyet seçilen yargıtay üyelerinin kimler olacağı, hangi soruşturmanın ne şekilde yönlendirileceğine, kimlerin hangi görevi yapacağına karar verir ve bu şekilde işlem yapılmasını sağlarlardı. "...FETÖ yapılanması insanlarına cemaatçi olup olmadığına bakmaksızın tüm insanları toplam 8 kategoride değerlendirirlerdi. Kategorilerin ismi, 0, 1,2,3,4,5, 7 ve 9' dur. Hatta 7 kategorisini de kendi arasında 7 ve 7A şeklinde ayırırlar. 0; tarafsız, nötr, 1; Sağcı, 2; Cuma namazı kılan sağcı, 3;Beş vakit namaz kılan sağcı, 4;Örgütten olmamakla beraber kendilerine sempati ile bakan, 5;kendilerinden olanlar, hatta bunu da kendi aralarında sınıflandırma yaparlar. Bu sınıflandırma da 5 üzerinden olur, örneğin, 5/5 en kalitelisi anlamına gelir, 5/1 ise en zayıf FETÖ' cü dür. 7; Solcu, 7A; Solcu ve Alevi, 9; hakkında bilgi olmayanlar anlamına gelir. Bu kategori' de 0, 7, 7A, 9 kategorisinde olanları menfii olarak takip ederler ve her türlü olumsuz bilgi ve belge toplarlar. 1,2,3,4 ' üncü kategoride olanlar ise kendi taraflarına çekmek için pozitif bilgi ve belge toplayarak takibe alırlar hatta eski kurul genel sekreteri ... şakayla karışık olarak bana 2 kategorisinde olduğumu söylemişti. Ayrıca bir konuyu da daha açıklamak istiyorum. Bu yapılanma hakim ve savcılardan maddi destekte alıyordu. Zamanını tam olarak hatırlamıyorum ama HSYK Genel Sekreteri olan ... ve ... bir ara görüştüğümüzde bana ''hayır işlemiyor musun, niye maddi destek vermiyorsun'' gibi laflar etmişlerdi. Bende kendilerine hayrımı memleketimdeki fakirlere yapıyorum. Diyerek cevap vermiştim. Bildiğim kadarıyla bu yapıdan olan kişilerden evli olanlardan maaşının yüzde 10' nunu, evli olupta üç ve üzeri sayıda çocuğu olanlardan yüzde 5, bekarlardan ise yüzde 20 oranlarda para toplarlardı. Ancak ben hiç bir zaman bu konuda bir para ödemesi yapmadım." (Ek 5/3.kl/ 393-399)
... alınan ifadesinde: "2010 yılından bakanlıktan ayrıldığım tarihe kadar ben Fetullah ... cemaatinin sohbet toplantılarına katılmadım. Ben bu dönemde cemaat kültürü içerisinde yer almadım. O dönemde cemaate yakın olduğunu ve sempati ile baktığını bildiğim ..., ... ile arkadaşlıklarım olmuştur. Bu grubun içerisinde ...'de vardı. Ancak ben tüm arkadaşlarımı bulundukları cemaat değil, isim ve karakterlerine bakarak arkadaşlık yapıyordum. Bilahare HSYK Genel Sekreteri olan ... ile de bu dönemde arkadaşlığımız başlamıştı. Bu kişi ile ailecek gider gelirdik. Kendisinin Fetullah ... cemaatine sempati duyduğunu bildiğim halde arkadaşlığım vardı. Benim için önemli olan ...'nın kişiliği idi. ... 7 Şubat 2012 tarihinden sonra MİT Müsteşarının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına çağırılması esnasında Yargıtay üyesi olan kurul üyesi Nilgün hanımı yanlarına çekmek için beni ..., ... ve ...'nın da bulunduğu bir ortamda karalamasına kadar arkadaşlığımız devam etti ve kendisine o tarihe kadar sevgi ile yaklaştım. Ben bu kişiyi Fetullah ... cemaat mensubu olmasına rağmen o tarihe kadar kişiliğini ön plana çıkarıp yakın olmuştum. O tarihte Fetullah ... cemaat mensuplarının arkadaşlık ilişkilerini bir tarafa bırakıp, cemaat kültürü içerisinde kendi arkadaşını bile karalayabilecek duygu içinde olabileceklerini görünce kendilerinden tedirgin oldum. Bu olaydan sonra da ... ile arkadaşlık ilişkimi sonlandırdım.
Fetullah ... cemaat mensuplarının yapmış oldukları organizasyon ve eylemler sonucu kendilerinden olan adayların HSYK'ya asil üye olarak seçilmesini sağladıklarını anladığınız zaman bunun hesabını Fetullah ... cemaat mensuplarının önde gelen isimlerine sormadınız mı? Sorduysanız kimlere sordunuz?
Sorusuna verdiği cevapta: Ben bu durumu Fetullah ... cemaati mensuplarının önde gelen isimlerinden olan ..., ..., ..., ... gibi kişilere sordum. Onlar yemin vererek kesinlikle çizme yapmadıklarını, sadece dışarıda bulunan hakim ve savcılardan oy istemeleri sonucu kendi adaylarına fazla oy çıktığını söylediler.
HSYK kanunu hazırlandığı dönemde ben Müsteşar ... beye abi genel sekreterlik makamı nasıl olacak, güçlü bir genel sekreter mi, yoksa halen mevcut olan Personel Genel Müdürü şeklinde bir genel sekreterlik mi yapacağız, o da bana ikinci bir güç istemiyorum, mevcut Personel Genel Müdürü konumunda ve yetkisinde olsun dedi. Kanun hazırlanırken de bu husus dikkate alındı.
...'nın Fetullah ... cemaat mensubu olduğunu ben de o tarihte biliyordum. Ancak kendisini insan olarak severdim, çalışkan bir insandı. ... Aydın bey'in önermesi, ... ile ...'nin de bu ismi desteklemesi sonucu ben de kendisini tanıdığımdan bu ismi istedim ve destekledim. Bu ismi ... olarak istemiştim. Bu ismi ... Aydın gündeme getirmişti. Ben ... Aydın'ın cemaatçi olmadığını biliyordum. Ancak kurulda çalıştığı süre içerisinde Fetullah ... cemaat mensuplarına sıcak baktığını, bizim bu cemaat ile tartışmaya ve kavgaya başladığımız zamanlarda da aramızı bulmaya çalışan kişi olarak gördüğümü de belirtmek isterim. ... ismini cemaatin bir talebi olarak görmemiştim. Ancak seçildikten sonra Fetullah ... cemaat mensuplarının da sevindiğini biliyorum.
Genel sekreterliğin güçlü ve zayıf genel sekreterlik olup olmadığını belirtmiştim. ... genel sekreter olduktan sonra benle tartışmaya başladı. Genel sekreterlik makamını Milli Güvenlik Kurulunda bulunan genel sekreterlik ile karşılaştırdı. Kendisinin bulunduğu makamın da Milli Güvenlik Kurulundaki genel sekreterlik gibi güçlü olduğunu bana söyledi. Ben de kendisine bunun doğru olmadığını belirtip, yetkilerinin eski personel genel müdürlüğü makamı gibi sınırlı olduğunu belirttim. Karar merciinin kurul olduğunu ifade ettim. Kendisi ile anlaşamayınca Yargıtay üyeliğine seçilerek gitti, yerine de ... geldi. ... ismini Kurul Başkan Vekili olan ... istedi. Kendisi güçlü Genel Sekreterlik durumu olmadığını biliyor ve ... ile yaptığımız tartışmayı bildiği için ben de bu isme sıcak baktım. Diğer üyeler de sıcak bakınca Genel Kurul onayı ile genel sekreter oldu.
Ben bu kişinin de Fetullah ... cemaat mensubu olduğunu başlangıçta da biliyordum. Ancak bu ismi de cemaat mensubu olduğundan değil, ismi beni ilgilendirdiğinden karşı çıkmamıştım.
HSYK'nın yeni oluşumunda Aralık 2010 tarihinde boş olan Yargıtay üyelerinin seçimi gündeme gelmişti...Talebin kimden geldiğini hatırlamamakla birlikte bir akşam ... bey bizi evine çağırdı. Genel Sekreter ...'nın evine ..., ... ile birlikte gittik. Biz bu eve yemekten sonra Yargıtay üyelerinin seçimi ile ilgili ön çalışma yapmak amacıyla gittiğimizi biliyordum. Eve gittiğimizde evde ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ile birlikte genel sekreter yardımcılarımız ..., ..., Yargıtay Savcısı ..., Yargıtay Tetkik Hakimleri ... ile ...'nin de olduğunu gördüm...Yemekten sonra eve projektör kurulduğunu gördüm. ... bana arkadaşlar 350-400 isim belirlemişler dedi. Ben bu isimleri kurul üyelerinin belirlediği isimler olarak zannetmiştim. Ama ilerleyen aşamada Fetullah ... cemaat mensuplarının çıkardığı isimler olduğunu anladım.
...'nın evinde bulunan HSYK üyeleri ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...'nun Fetullah ... cemaat mensubu olduklarını belirtmiştim. Yargıtaydan gelen savcı ... ile hakimler ... ve ...'nin o günkü sunum ve tavırlarından Fetullah ... cemaat mensupları olduklarını anlamıştım.
...Belirlenen isimleri sayınca rakam 80 civarında çıktı. Bu sırada ... ile birlikte ... ve ... salonun dışına çıkıp bir kaç dakika sonra geri geldiler. ... orada bulunan kişilere hitaben "bu konu hoca efendiyle konuşulmuş ve 140 denmiş, benim açımdan konu kapanmıştır, bu listede en az 140 kişi olacak" diye söz sarfetti.
...'nin evinde toplantıya Fetullah ... cemaat mensupları olan kurul üyeleri ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ile birlikte ben ve ...'de vardı. HSYK Genel Sekreteri ..., Genel Sekreter Yardımcıları ..., ... ile Yargıtay'dan gelen ..., ..., ... ve ...'de vardı. Bu evde toplanmamızın amacı Yargıtay'a seçilecek Fetullah ... cemaat mensuplarının isimlerinin belirlenmesiydi. Buradaki toplantıda 140 konusunda diretmediler, ancak en az 120 kişi olmasını istiyorlardı. Daha önce belirledikleri 80'e yakın isim dışında bazı isimleri de dile getirmeye başladılar.
Kurul üyesi olduktan sonra yukarıda da belirttiğim gibi Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçilmesi için ... ve ...'nin evinde toplantı yapmıştık. Bu toplantılar diğer hususlar için de yapılmaya başlandı. Bir araya gelmelerimiz bilahare Fetullah ... cemaat toplantılarına dönüştü. Ben bu toplantılara 7 Şubat 2012 tarihine kadar gittim. Bu tarihten önce de bir iki toplantıya mazeret bildirerek gitmedim.
Bu toplantılara ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ben ile genel sekreterlik kadrosunda bulunan ..., ... ve ... katılıyordu.
... Yargıtay üyesi seçildikten sonra bizim gruptan ayrıldı. Saydığım isimler tüm toplantılara gelmiyorlardı. Bazen bu sayı eksiliyordu.
Bu toplantılara kurul üyesi olan ..., ..., ... Aydın ve Ahmet Gökçen katılmazlardı. Bu toplantılara bu kişiler çağrılmazdı.
Toplantılar belirli periyodlar içinde yapılmazdı. Müsait olup olmadığımız sorulur, müsaitsek belirlenen yere giderdim. Bu şekilde toplantının olduğunu ... ile ... bana bildirirdi. Bu toplantılar eşli olarak yapılmazdı. Genellikle yemek şeklinde olmazdı. Sadece evi uzak olanlar için ev sahibi yemek ikram ederdi. Genellikle pastalı börekli şeklinde gelişirdi. Toplantılar esnasında Fetllah ...'e ait makaleler okunur, bu okumalarda bazı toplantılar esnasında olurdu. Hepsinde olmadığını da belirtmek isterim. Bu makale okumalarını genellikle ev sahibi ya da ... yapardı.
...; Fetullah ... cemaat mensubu olduğunu biliyorum. Cemaat mensuplarının hangilerinin Yargıtay üyesi yapılacağına ilişkin toplantılarda da aktif görev üstlenmiştir. Bilahare de cemaatin kontenjanından Yargıtay üyesi seçilmiştir.
2012 yılı başında da bilahare ..., ... ve ... ...'ı yanlarına çekemeyince Yargıtay'dan gelen kurul üyesi Nilgün Hacımahmutoğlu'nu yakın markaja aldıklarını gördüm. Bu üyemizle yemek yemeye başladıklarını, hatta bu kişinin yanında tetkik hakimliği yapan ...'ı yanına yollayıp benim ... ve ...'ın dincilerle birlikte hareket edip hükümet yanlısı tavır aldığımızı belirtip, Nilgün hanım'ın kendileri ile birlikte hareket etmesini istemişler. Hatta Nilgün hanım'ı kurul üyeliğinden sonra Yargıtay'a döndüğünde daire başkanı olarak değerlendirebileceklerini belirtmişler. Ben bu hususları bizzat Nilgün Hacımahmutoğlu'ndan duydum." ( Ek 5/3.kl/1-86)
... alınan ifadesinde:"Ben eğitim merkezinde ..., ..., ... ..., ..., ..., ..., ..., Hüseyin Sabri Ömeroğlu, ..., ... ..., ..., ..., ..., ... Yıldız ve ... ile tanıştım. Bu şahıslar üçerli dörderli gruplar halinde o dönem sohbet yapıyorlardı. Ben ise eşim ve çocuklarım Ankara'da olduğu için bu sohbetlere bir, iki kez katıldım. Fakat ben bu şahısların bu yapıya mensup olduklarını o dönemden biliyorum."
Ben 2014 seçimlerinde herhangi bir grup lehine yahut aleyhine seçim çalışması yapmadım. ... ... ve ... Yargıtay 2. Ceza Dairesine atandı. Bu iki kişi Yargıtay'da seçimler yapıldığı esnada bana şu adaya oy verelim tarzı söylemleri oldu. ... bu işin başında kimin aday yapılıp kimin seçileceğine karar veren kişiler büyük ihtimalle ... ..., ..., ... ve ... isimli şahıslarla o dönem Yargıtay divanında görev yapan şahıslar olduğunu düşünüyorum."(Ek 5/3.kl/400-405)
Adem Kul alınan ifadesinde:" Eski Yargıtay Üyeleri ..., ..., Dursun Altınöz, İbrahim Zengin, ..., ..., ... Eryılmaz, Şadan Sakınan, İbrahim Ethem Kuriş, Adem Yazar, Turhan Turunç, Orhan Çetingül, ... İlter Doğan, ... Apaçık, Ferudun Süzer, Mustafa Yılmaz ( Samsun Eski Savcısı), ..., Fatih Yaprakcıer, Uğur Özcan, Seyfettin Atıcı, Vahdettin Topluca, Fikret Seçen, Ünal Ulus, Hamit ... Kandil, Hüseyin Ayyayla, Turan Açıkmeşe, Salih Çokal ve Metin Durgun örgüt ile bağlantılı kişilerdir. Bu saydığım kişiler başsavcıdır, yargıtay üyesidir. Bazıları memleketlimdir...Bu bahsettiğim kişiler ile ilgili bilgilerimi yukarıda bahsetmiş olduğum ve örgütten olduğunu söylediğim arkadaşlarım ile yaptığım sohbetlerde konuşurken öğrendim." Ek 5/3.kl/406-413)
Bülent Üzümcü alınan ifadesinde:"...; 4. Ceza Dairesi Üyesi, Devlet Demiryolları Genel Müdür Yardımcısı İsmet Duman ile beraber tanıştığımız birisidir, benim yanımda rahatça cemaate ilişkin meseleleri konuştular, bu nedenle şahsı hakkında bilgi sahibiyim."
Şeklinde beyanda bulunmuşlardır. (Ek 5/3.kl/415-423)
Gizli Tanık Sinop alınan ifadesinde: Gerek ikili sohbetlerde gerekse görev yaptığı adliyelerde FETÖ mensubu olduğunu duyduğu kişiler arasında ...'nın da ismini saymıştır. (Ek 5/3.kl/424-428
... Şahin alınan ifadesinde:Bu yapıya müzahir olan kişiler arasında ismini saymıştır. (Ek 5/3.kl/202-204)
Şüpheliye ait delilleri kapsayan CD iddianameye eklenmiştir. (Ek 8/76-77)
ByLock Kayıtları
Şüphelinin, örgütün iletişimde kullandığı yargı kararları ile de kesinlik kazanan kriptolu haberleşme programı ByLock‘u bizzat kullandığı, ByLock abone listesinin üç ayrı satırında kaydının bulunduğu,
Birinci kaydın 67185 satırda, GSM aboneliğinin 5053673687, tespit tarihinin 09.08.2014 olduğu, ikinci kaydın 67344. Satırda, GSM aboneliğinin 5062629917, tespit tarihinin 09.09.2014 olduğu,
Üçüncü kaydın 67184. Satırda, GSM aboneliğinin 5053673686, tespit tarihinin 31.08.2014 olduğu,
Ankara Valiliği Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 02.2018 gün ve 2016/103606 sayılı tespit raporu ile şüpheli ...'nın (469835 ID) numaralı ByLock kullanıcısı olup, "Kaya, D-Fahri, Kayacan, Kaya-cık, fahri kod adlarını kullandıkları,
Rehberinde kayıtlı kullanıcıların; Yargıtay eski üyeleri ... (396079 ID), ... (52025 ID), ... ... (59344 ID), İbrahim Zengin (188374 ID), ... ... (411201 ID) ile örgütün sivil imamı ... ... (363824 ID) olduğu,
Şüphelinin rehberinde; "Danışma" adı altında oluşturulan grupta yukarıda anılan yargı mensuplarının bulunduğu, bu grubun örgütün sivil imamı Nejat kod ... ... tarafından oluşturulduğu,
Gönder (Kurusu:52025) adı ile ... tarafından oluşturulan grupta ise şüpheli ile birlikte yargı eski mensupları İsmail Hakkı Şentürk (69186 ID), ... (83284 ID), İbrahim Zengin (188384 ID), ... (228936 ID), ... (396079 ID), ...'nun (432728 ID) yer aldığı, (Ek 2/1.kl/415-600)
Şüpheli ... (469835 ID) ile örgütün HSYK üst sorumlusu ... (52025 ID) arasındaki 25.01.2016 tarihli yazışmada;
(52025 ID)---Konu:kar. kampta genel atmosfer iyi elhamdülillah. yaklaşık 12 gündür kar yağması için yağmur duası yapıyorduk. son 2 güne h e de katıldı...aylar sonra ilk defa namazı kendisi kıldırdı.."
Şeklindeki yazışmada ...'nin örgüt lideri ile birlikte kampa katıldığını şüpheliye ilettiği,
Şüpheli (469835 ID) ile örgüt yöneticiliğinden hakkında kamu davası açılmış bulunan Yargıtay eski üyesi İbrahim Zengin arasındaki 30.12.2015 ve sonraki tarihli yazışmalarda;
İbrahim Zengin (188374 ID)---"Abi selam, mesajımı okuduğunuzda kimlerin davet edilmesini arzu ederseniz onların ismini bildirebilirseniz,...O komisyonda yer alamasını uygun gördüğünüz isimlere davet göndermemiz gerekiyor...Nejat abi projenin bir an önce sağlıklı bir şekilde hayata geçmesini istiyor. Uygun bir zamanda görüşüp bir yol haritası çizmeliyiz. Abi selam, 1. meslek ve kültür kitaplarının belirlenmesi, okunmasının sağlanması, 2.Yabancı dil seviyesinin artırılması, 3. Doktora ve yüksek lisans yapılmasına yönelik çalışmalara ilişkin yap��lması gereken çok şey var... Bunun için sizinle beraber olduğumuz en son arkadaş gurubu uygunsa onlarla devam edelim,..ek olarak düşündüğünüz başka bir abi düşünürseniz onları da ekleyebiliriz. Abi Allah rızası için elimizi ayağımızı, herşeyimizi Hizmetin altına koyalım, seviye yükselsin inşaallah, hem ceza, hem hukuk hem de idarecileri kapsamalı"
Şeklindeki görüşme içeriklerinde, örgüt yöneticisi İbrahim Zengin'in örgütsel toplantıya katılacakları şüpheliye sorarak onun muvafakatı ile belirlediği, sivil imam Nejat kod ... ...'ın istediği projenin hayata geçirilmesi, örgüt mensuplarının eğitim ve kültür alt yapılarının yükseltilmesi konusunda şüpheliye danışıldığı,
Şüpheli ... ile örgütün danışma heyeti içinde yer alan ... ... (59344 ID) ve ... (396079 ID) arasındaki 27.11.2015 ve sonraki tarihli yazışmalarda;
(59344 ID)---Cemal06(cl2506) yazd?: "abi kamera oluyor hepsinde.gece şapkalı gidiyordum.bufelerin çoğunda yukluyorlar.bn bizim orda 4/5 büfe vardı ordan yukluyordum 24.12.2015 02:24, a06 yazd?: Abi bildiğiniz herhangi bir yerlerde, kamerası olmayan hat için kontör yüklenebilen büfe vs varsa adres yazabilir misiniz?"
(59344 ID)---Konu: "Tablet ve güvenlik. Değerli abiler, Cep telefonu ve tabletlerde dil ve giriş bölümünde 'öngörücü yazı' ve 'klavye kaydırma' seçeneği var. Bunlar açık hale getirildiğinde kelimiye başlayınca gerisi üstte beliriyor. Ayrıca harfler üzerinde parmak kaldırmadan kaydırarak el yazısı gibi yazabiliyorsunuz. Her iki özellik büyük kolaylık ve sürat sağlıyor. Fakat bu yöntemde her yazılan samsungun merkezine kaydediliyormuş. Yani büyük bir güvenlik riski taşıyor. Bu yüzden belirtilen özelliklerin açılmaması; açık olanların derhal kapatılması gerekiyor."
(469835 ID)---"elcevap; bireysel de dahil olmak uzere demir ve izzet ile takip ediyorduk. onlarin ozel durumlari nedeniyle bixde gozukuyor. sure tebligden iyibaren 1 ay. evet baskadi arkadsslar oncelikle itirazda yazdiklari konulara llave olarak baskanlar kurulunun olusumu ve karsr seklinin dogru olmadigini ifade etmeliler. yazdiklari dilrkceyi uranke. de izzete baglicada demire cankayadskilr de bana veriyorlsr ayni sekilde yapalim. izzet ve demir den biri bakamam derse ben kontrol ederim. gonderdiklerimi alsbildijiz mi? arkadaslar bize yazilip hazir verilse gibi bir beklenti icindeler. hrkese konuyu anlatalim ve kendilerinin konuya asinaligi acisindan kendi hikayesi ile yazmasini temin etmek lazim. diger turlu tek elden ve toplu yazilmis hissinden uzak olmak gerekiyor. Ayrica bir konuyu size yazmistim almamissiniz anlasilan; divandan yer degisikliginin mit raporuyla yapilipp yapilmadigini soralimmi? rapor dogrultusunda yapilmissa yurutmeye karsi yargi kurulu olan divanin mensuplarini korumadigi ileri surulerek yurutmenin baskisi ile olusturulan bir karar. diyerrk hukuki olmadigini ifade edebiliriz. bireysel dosyasini aldiniz mi? fahri11 (01.01.2970 00:00): abi dun izzet beyle avm de karsilastik. Kendisinin sorduklarina cevap alamadigini ndr ve kartllada gorusmedigini onlarinda sorduklarini yanitlamadiklarini kim sorularina cevap verecekse kendisininde ihtiyaci oldugunu soyledi."
(396079 ID)---Konu:.. Heyet. hayırlı olsun iyi olmuş 05.01.2016 22:54, ykt1 yazd?: Abi uygundur... Bu abiler ile siz gorüşürmüsünüz...Yoksa ben haber ileteyim mi? Ancak abilerin yogunluklarını kendilerine soralım...izzet a. kendileriyle ilgili süreci yönetme, savunma hazırlama, benzeri savunmalara destek olma gibi işleri görecek bir heyet olsa çok iyi olur diyor. Çünkü asıl işi bu olan, aktif bir heyet ancak bu süreçte sağlıklı bir yol izleyebilir. Bu heyet için de şu an yrg kn. daki yargılanma büreci üzerinde çalışma yapan ve bu işte yetkin olan Demir a. ile Zengin a. nın uygun olduğunu, aynı yerde oldukları için tedbir ve iletişim bakımından da bir sorun olmayacağını söyledi. Bu konudaki düşünceniz? Bu şekilde bir heyet kuruldu...Bilginize"
Örgütün yargıdaki sivil imamı ... ... ( 363824 ID ) ile ... (469835 ID ) arasındaki 02.01.2016 tarihli görüşmede;
(363824 ID )---" 9. Ceza daki abilerin takibini zimmetledik. izzet abi ile Bünyamin, M.Kaya ve ... abiler görüştüler...Salih abi onun takibini yapacak... Ayrıca ihtiyaç halinde aynı apartmandan başka iki abi de ilgilenecekler. izzet abiye hem Ekrem Bey ile hem de Abdurrahman abi ile ilgilenmesini istedik... izzet abi belli periyotlarla Ekrem bey ve Abdurrahman abi ile görüşecek...Ayrıca yol haritası için de gerekli çalışmayı yapıyorlar... Zaman zaman bilgi verecem... Öte taraftan şöyke bir sıkıntımız var... 9. C.D. de eskiden çalışan Abdurrahman abi eşinden boşanmış, bilginiz vardır. izzet abinin Abdurrahman abi ile görüşmesini istemiştik. Çünkü başka kimse tesir edemiyor...Abi bu bilgi notu uygun mu? Eksik tarafı varsa? yazar mısınız. Abi aynısını yapalım. Ben aksam ona haber gönderirim, Siz de yakut abi ile de bilgi ulastırın lutfen. ne yapılması gerektiğini yazın abi. "
(363824 ID)-- "O görüşmenin detayını yazmadım. Görüşme oldu. Abi, size atıyorum. Kimseyle paylaşmayın"
(363824 ID)---Konu:SAHA BİLGİ. Not: Da?ıtım Olmasın Lütfen... 06.01.2016 tarihindeki hsyk toplantısında, hsyk üyesi muharrem özkaya....Konu:Önemli Bir Konu. Not: Lütfen kimse ile paylaşmayın? Sadece önerinizi yazın? Kıymetli abiler; Yargıtaydaki yeni oluşumla ilgili ... isimli üyenin sekretarya görevi yaptığını düşünüyoruz. Bir abinin eşinin telefonuna yanlışlıkla mesajları gönderiyormuş. İki gün ard arda mesajlar geldi...Ne yapalım? Stratejimiz ne olsun?. konu:2. ysk seçimleri. ysk seç?mler? ?le ?lg?l? gelen tüm görü?ler? ab?lere payla?mı?tık? cuma ak?amına kadar yen? gel?? meler olab?l?r? bu çerçevede, 6. ceza da?res?n?n seç?m?.Konu:saha bilgi, bugün ysk adaylarının belirlenmesi amacıyla sol kanat temayül yoklaması yaptı..ilinde T3 bir abimizin eşinin yaşadığı bir hadise..Konu:ÖNEMLİ BİR SORU. Abi asağida bir abi tarafından sorulan bir soru var. Buna nasil bir cevap vermeliyiz. Sizin öneriniz nedir? Abi selam, Önümüzdeki hafta Salı günü Ceza Genel Kurulu gündeminde bir dosya hakkında görüşlerinizi almak isteriz. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 101. maddesinde tutukluluk s5. Bugun ... muzakerede..dairede iyi sinyaller vermiyor etliye sutluye karismiyor muzakerelerde bekliyor çogunluk nerde ise o taraftan oluyor bir fikri yok dik duramaz fikrini savunamaz pasif,
(363824 ID)---Konu:hsyk saha bilgisi. 1Çarsamba gunu gn kurulda kararname ile gorev yerleri degistirilen arkadaslarin ititrazlari rddedildi. bildigim kadariyla tamami..kozmik ile ilgili bir duyumum yok . ancak biz dairede muhalif kaldik..ilgili idari yargi kararlarina yonelik 78 mahkeme hakkinda actiklari dosyadan 4 ü hakkinda bir ay once karar vermistik. 2. dairede bunlarin terfilerini ertelemisti. basinada yansidi bu durum. hatta meclis gundemine geldi. bu hafta bu 78 dosyadan 5 tanesi daha gundeme alindi . haber konusu yapilmasindan rahatsiz olmuslar. ben detayli bir muhalefet yazdim .haberin bizdan ciktigini dusunuyorlar. daha once karar verdikleri halde dosyalari incelemeye aldilar . tasradan cok tepki almislar. 2.daire de daha once terfi ettirmediklerinin itirazlarini kabul etmis .tasradan gelen tepki uzerine"
Yukarıda açıklanan görüşme içeriklerinde; Örgütsel faaliyetlerde gizliliğe en üst derecede riayet edildiği, bu kapsamda kontör yüklemek için gidilecek büfenin dahi kamera olmayan bir yerde konumlanmış olmasına dikkat edildiği,
Şüphelinin içerisinde bulunduğu danışma grubunun düzenli olarak yapılan örgütsel toplantılarda başta Yargıtay 9. Ceza Dairesi olmak üzere soruşturmaya maruz kalan mensuplarının sorunları ile ilgilenilmesi, dilekçelerin hazırlanması ve takibi ile semtlere göre belirlenen sorumlu kişilere raporların teslimi gibi tüm faaliyetlerin düzenlenerek denetlendiği,
HSYK tasarrufları, seçim, dava takibi, menfi takip, zimmetleme gibi çok sayıda örgütsel faaliyetin şüpheliye rapor edildiği, HSYK'da yapılan toplantıların gündemi ve sonuçlarının sivil imam tarafından aktarılarak izlenecek strateji konusunda şüphelinin talimatının alındığı, gönderilen bir kısım notların ise diğer örgüt mensuplarıyla paylaşılmaması gerektiği belirtilerek adeta gizlilik içinde gizlilik sağlandığı belirlenmiş olup, örgüt içinde bazı mensupların durumlarının daha fazla tedbir gerektirdiğinin de konuşulduğu, bu durumdaki "demir" kod adı kullanılarak bahsedilen kişinin Yargıtay eski üyesi ... olabileceği, "izzet" kod adını kullanan Yargıtay eski üyesinin gerçek kimliğinin tespiti için HTS incelemesi yapılmak üzere dosyanın bilirkişiye tevdi edildiği,
Şüphelinin ByLock üzerinden attığı mesajların örgüt üyesi/yöneticisi olmaktan şüpheli ya da sanık konumunda bulunan Yargıtay eski üyeleri ... ... (399977 ID), ... (28735 ID), ... (61335 ID), ... (382087 ID), ... (396079 ID), ... ... (411201 ID), ... (364269 ID), ... Arı ( 348860 ID), ... ( 396841 ID), ... Uslu'ya ( 80415 ID) da gönderildiği,
Tespit edilmiştir. (Ek 2/1.kl/415-600)
(469835 ID)'nin şüpheliye ait olduğuna ilişkin tespit tutanağı ile yazışma içerikleri, ByLock irtibatlarını gösterir CGNAT verileri ile Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı'nın hazırladığı analiz raporu, charter şemaları, exell dökümleri ile çalıştırma programının bulunduğu 2 adet CD iddianameye eklenmiştir. (Ek 2/2. Kl/355, 331-339), (Ek 8/75)
Yurt dışı Çıkış Kaydı
Şüpheli ...'nın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/146149 sayısında hakkında örgütün sivil imamı olmaktan soruşturma yürütülen ... isimli kişi ile 03.07.2011 tarihinde yurt dışına çıkış kaydının bulunduğu tespit edilmiştir. (Ek 3/30)
HTS Baz Analizi
Şüphelinin, 01.09.2010 -31.10.2010, 01.09.2014- 31.10.2014 tarihleri arasındaki Ankara ili dışında sivil imam denilen kişilerle ortak baz irtibatı olup olmadığının belirlenmesi bilirkişi kurulundan istenilmiş olup,
Şüpheli adına kayıtlı olan telefonlar ile sivil imam soruşturması kapsamında HTS listeleri alınan numaraların BAZ verileri kullanılarak yapılan aynı gün 60 dakika içerisinde sinyal verilen ortak baz istasyon çalışmaları yıl yıl kronolojik sıralama ile belirtilmesi noktasında görevlendirilen bilirkişilerin düzenlediği rapor içeriğinde;
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/146249 esas sayılı soruşturmasında, örgütün sivil imamı listesinde yer alıp, bir kısmı ByLock kullanıcısı olan şahısların, şehirlerarası, şehir merkezlerinde en fazla 1 km, AVM, plaza, otel vb yerlerde ise bu alanların büyüklüğü kadar kapsama alanı olan baz istasyonları esas alınarak yapılan incelemede; şüpheli ... ile aynı gün 60 dakika içerisinde aynı baz istasyonu kapsama alanı içerisinde bulunan sivil imamların ardışık baz vermeleri (tekrarlayan sürede), birlikte olmaları ihtimalini güçlendiren bir bulgu olarak değerlendirilmiş olup, bu kapsamda şüphelinin, 11 sivil imam ile 60 dakika süregelen ardışık bazları da içerir şekilde sivil imam adı, baz çakışma noktası, yer ve tarih kriterleri aşağıya işlenmiştir.
Şüpheli ...'nın sivil İmam tabir edilen 11 şahıs ile 2010-2016 yılları arasında Ankara Merkezi ve Ankara il dışındaki 60 dakika ortak baz birlikteliklerinin, mahkeme aşamasında kolay olarak gösterilebilmesi için masaüstü ara yüz yazılımı dizayn edilerek, yapılan yazılımın çalışma mantığının, baz koordinat verilerini Google Maps üzerinden nokta olarak gösterebilmesi harita üzerinde tam nokta yakınlaştırma yapılmasını sağladığı, rapor ekinde ...'nın, 60 dakika ve üzerinde ortak baz birlikteliği olduğu sivil imamlar ile ilgili tek tek excel tablolarının oluşturulduğu, şahıs şahıs ortak baz ve excell koordinat bilgilerini harita üzerinden gösterilmesini sağlayan haritalandırma yazılımının rapora eklendiği görülmüştür. (Ek3/53-70 )
Şüpheli ...'nın irtibatlarının tespiti bağlamında; şüpheliye ait (469835 ID) ile sivil imam ... ... (363824 ID) Yargıtay eski üyeleri ... (396079 ID), ... ... (411201 ID), örgütün Yargıtay hukuk ve ceza bölümleri genel sorumlusu ... ... (59344 ID) arasındaki 09.07.2015 tarihli ve sonraki tarihli yazışmalardan;
... (469835 ID) ile ... ... (59344 ID) arasındaki 02.01.2016 tarihli yazışmada;
(469835), fahri11---"abi dun izzet beyle avm de karsilastik. Kendisinin sorduklarina cevap alamadigini ndr ve kartllada gorusmedigini onlarinda sorduklarini yanitlamadiklarini kim sorularina cevap verecekse kendisininde ihtiyaci oldugunu soyledi..."
Şeklindeki yazışma içeriği ve şüpheli ...'nın HTS bilgileri bilirkişiye tevdi edilmiş alınan raporda; 01.01.2016 tarihi itibariyle "AVM' den baz veren Yargıtay eski üyelerinin "..., ..., ..., ..., Halit Kıvrıl, ... ve Zekeriya Yılmaz" olduğu,
Yargıtay Genel Sekreterliğinin cevabi müzekkeresinden, ByLock yazışma içeriklerinin yapıldığı tarihlerde Yargıtay eski üyeleri "..., ..., ..., Halit Kıvrıl, ... ve Zekeriya Yılmaz hakkında disiplin soruşturması bulunmadığı,
... (396079 ID) ile ... (469835 ID) arasındaki 06.01.2016 tarihli içerikte;
(396079 ID)---Konu:Re: Fw: Re: Heyet, " ykt1 yazd?: izzet a. kendileriyle ilgili süreci yönetme, savunma hazırlama, benzeri savunmalara destek olma gibi işleri görecek bir heyet olsa çok iyi olur diyor. Çünkü asıl işi bu olan, aktif bir heyet ancak bu süreçte sağlıklı bir yol izleyebilir. Bu heyet için de şu an yrg kn. daki yargılanma büreci üzerinde çalışma yapan ve bu işte yetkin olan Demir a. ile Zengin a. nın uygun olduğunu, aynı yerde oldukları için tedbir ve iletişim bakımından da bir sorun olmayacağını söyledi. Bu konudaki düşünceniz? Bu şekilde bir heyet kuruldu. İnşallah hayırlı olur. Bilginize"
Şeklindeki mesaj içeriğinde bahsedilen tek soruşturmanın Yargıtay Genel Sekreterliği'nin cevabi müzekkeresinden de anlaşılacağı üzere Yargıtay 9. Ceza Dairesi eski başkan ve üyeleri "Ekrem Ertuğrul, Fikriye Özkök Şentürk, ..., Hamza Yaman, ..." hakkında olduğu, Fikriye Özkök Şentürk'ün cinsiyeti itibariyle bahsedilen "izzet abi" olamayacağı,
Sivil imam Nejat kod ... ... (363824 ID) ile ... ( 469835 ID) arasındaki 02.01.2016 tarihli yazışmada;
(363824 ID)---"9. Ceza daki abilerin takibini zimmetledik. izzet abi ile Bünyamin, M.Kaya ve ... abiler görüştüler...Salih abi onun takibini yapacak... Ayrıca ihtiyaç halinde aynı apartamadan başka iki abi de ilgilenecekler. izzet abiye hem Ekrem Bey ile hem de Abdurrahman abi ile ilgilenmesini istedik... izzet abi belli periyotlarla Ekrem bey ve Abdurrahman abi ile görüşecek... Ayrıca yol haritası için de gerekli çalışmayı yapıyorlar... Zaman zaman bilgi verecem... Öte taraftan şöyke bir sıkıntımız var... 9. C.D. de eskiden çalışan Abdurrahman abi eşinden boşanmış, bilginiz vardır. Mevcut kaldığı lojmanda eski eşi ve çocukları oturuyor, kendisi kiraya çıkmış... izzet abinin Abdurrahman abi ile görüşmesini istemiştik. Çünkü başka kimse tesir edemiyor...izzet abi görüşmüş ve yemek yemiş, daha iyi bir durumda olduğunu söylüyor. Değişik vesilelerle görüşmeye devam edecek. Abdurrahman abi yeniden evlenmek neyetinde olduğunu söylemiş, hatta birkaç kişiye de bakmış. Önceden baktığı işler ile ilgili sıkıntılı herhangi bir ifade kullanmamış. O abi şimdilik kontrol altında. izzet abi bu abinin çok pecmurde dolaştığını söylüyor. Bir ara götürüp üstüne başına birşeyler lmanın yararlı olacağını söylüyor. Aralarındaki hukuk nedeniyle bunu kendisinin yapabileceğini söylüyor. Ayrıca boşandığı eşine 1500 TL nafaka, eşi ve çocuklarının oturduğu evin kirası, telefon, elektrik, su gibi giderlerini karşılamaya devam ediyormuş. Çocuklarına da harçlık veriyormuş. Kendisi de başka bir evde yaşıyor. Bu nedenle normalin üzerinde fazladan güncel ihtiyaçlar nedeniyle ödenen bir para var. Abimiz yardıma ihtiacının olduğunu ifade etmiş... izzet abi ümitli konuşmamış...acak abiler belli bir yardım olmasın ama şu anda çok peşmurde olduğu ićin kıyafet konusunda yardımcı olsak diyorlar... izzet abi bir yere götürüp giyindirse diyorlar. abi bu bilgi notu uygun mu, eksik tarafı varsa? yazarmisiniz, abi aynisini yapalim, ben aksam ona jaber gonderirim, sizde yakut abi ile de bilgi ulastirin lutfen. ne yapilmasi gerektigini yazin abi, Abi arkadaşlarımızın dertleri ile dertenmeniz ve ilginiz için Allah razı olsun.."
Şeklindeki yazışma içeriğinde örgütün "izzet abi" isimli kişiye zimmetlediği kişilerin 9. Ceza Dairesi eski Başkanı Ekrem Ertuğrul ile aynı daire eski üyesi ... olduğu dolayısıyla "izzet" denilen kişinin bu şahıslar olamayacağı,
... (469835 ID) ile ... ... (59344 ID) arasındaki 27.11.2015 tarihli yazışmada;
(469835 ID)---"elcevap; bireysel de dahil olmak uzere demir ve izzet ile takip ediyorduk. onlarin ozel durumlari nedeniyle bixde gozukuyor. sure tebligden iyibaren 1 ay. evet baskadi arkadsslar oncelikle itirazda yazdiklari konulara llave olarak baskanlar kurulunun olusumu ve karsr seklinin dogru olmadigini ifade etmeliler. yazdiklari dilrkceyi uranke. de izzete baglicada demire cankayadskilr de bana veriyorlsr ayni sekilde yapalim. izzet ve demir den biri bakamam derse ben kontrol ederim.."
Şeklindeki mesaj içeriğinde bahsedilen "izzet abinin" Urankentte oturan yüksek yargı mensuplarından bir kişi olduğu, yukarıda bahsedilen haklarında soruşturma yapılan "Ekrem Ertuğrul, Fikriye Özkök Şentürk, ...'un Urankent' te oturmadıkları, ancak ...'in "Urankent, A Blok, No:28 adresinde ikamet ettiği,
Hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, anılan ByLock içeriklerinde yer alan "izzet" isimli kişinin ... olduğu sonucuna ulaşılmıştır. (Ek 3/55-57)
Dijital Materyal İncelemesi
Şüpheliye ait HTS kayıtlarına ilişkin bilirkişi raporunda; sivil imamlar ile irtibatının bulunduğu dikkate alınarak;
Mahkeme kararına istinaden, CMK 134.maddesi gereğince alınan inceleme, kopyalama ve çözümleme kararına dayanılarak dijital materyallerde kayıtlı rehber bilgisi, sms kayıtları, silinmiş kayıtlar ile birlikte arama, e-post kayıtları, tespit edilen ByLock uygulamasının dışında başkaca ByLock, Eagle, Coverme, Herkul (org.herkul) gibi programların olup olmadığı, bu tür programların silinme işleminin yapılıp yapılmadığı, cep telefonu içerisindeki sistem dosyaları, silinmiş resimler, cep telefonu içerisindeki sim kartların aktif olup olmadığı ile sim kart içerisindeki öğelerin çözümü, inceleme detaylarının her bir materyal altına detaylı olarak belirtilmesi noktasında, inceleme yapılması konusunda bilirkişi raporu düzenlenmesi talep edilmiş olup, ibraz edildiğinde gönderilecektir.
İlgili Mevzuat:
(1)5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 161/8 maddesinde; "Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır."
(2) 5235 sayılı Kanun'un "Ağır ceza mahkemesinin görevi" kenar başlıklı 12. maddesinin birinci cümlesi şöyledir:
"Kanunların ayrıca görevli kıldığı haller saklı kalmak üzere, Türk Ceza Kanununda yer alan yağma (m. 148), irtikap (m. 250/1 ve 2), resmf belgede sahtecilik (m. 204/2), nitelikli dolandırıcılık (m. 158), hileli iflas (m. 161) suçları, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (318, 319, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç) ve 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza mahkemeleri görevlidir."
(3)2797 Sayılı Yargıtay Kanunu, Madde–46: "(Mülga altıncı fıkra: 2/1/2017-KHK-680/5 md.; Yeniden düzenleme: 17/4/2017-KHK-690/2 md.) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.
(5) 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu, Madde - 314/1: "(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silâhlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(6) 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu, Madde 5/1: " 3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur."
Hukuki Değerlendirme:
Yargıtay üyelerinin Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili olarak suçüstü halinin bulunması durumunda soruşturma genel hükümlere göre yürütülecektir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10/10/2017 tarihli ve E.2017/996, K. 2017/403 sayılı; 10/10/2017 tarihli ve E.2017/998, K.2017/388 sayılı kararlarında;
5271 sayılı CMK'nın 2. maddesinde tanımlanan soruşturma ve kovuşturmanın yürütülmesine ilişkin usul ve esasları içeren genel hükümler aynı Kanunda düzenlenmiş, suçun niteliği ile failin sıfatından kaynaklanan özel soruşturma usulleri ile kovuşturma makamlarının belirlenmesine ilişkin hükümler ise Anayasa ve ilgili kanunlarda ayrıca hüküm altına alınmıştır. Buna göre ana kural, soruşturma işlemlerinin yürütülmesi ve kovuşturma makamlarının belirlenmesi açısından genel hükümlerin uygulanması olup, bu husustaki özel hükümler ise; failin sıfatı ve/veya suçun niteliğine bağlı olarak, belirli ilkeler doğrultusunda ve mevzuatta açıkça belirtilen istisnai hallerde uygulanmaktadır.
Hakimler ve Savcılar Kanununda, hakim ve Cumhuriyet savcılarının işledikleri suçlara ilişkin; 82 ila 92. maddeleri arasında 'görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçlar', 93. maddesinde 'kişisel suçlar' ve 94. maddesinde 'ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü halleri' olmak üzere üç farklı hal öngörülmüştür.
Suçun '"Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hali" kapsamında işlenmesi durumunda uygulanacak soruşturma usulü ise aynı Kanunun 94. maddesinde hüküm altına alınmış olup, bu maddeye göre "Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hallerinde hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yapılır. Hazırlık soruşturması yetkili Cumhuriyet savcıları tarafından bizzat yürütülür" Hakimler ve Savcılar Kanununun 94. maddesinin uygulanma koşulları açısından ayrıca, ağır ceza mahkemesinin görevi ve suçüstü kavramının da değerlendirilmesi gerekmektedir .
Suçüstü: 1. İşlenmekte olan suçu, 2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu, 3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu İfade eder.
Şüpheliye isnat edilen ve 5237 sayılı Kanun'un 314/1. maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçu ağır cezalık (ağır ceza mahkemelerinin görev alanında bulunan suçlardandır.
"Yargıtayın istikrar bulan ve süregelen kararlarında açıklandığı üzere; mütemadi suçlardan olan silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçunda, daha önce örgütün kendisini feshetmesi, kişinin örgütten ayrılması gibi bazı özel durumlar hariç olmak üzere kural olarak temadinin yakalanmayla kesileceği, dolayısıyla suçun işlendiği yer ve zaman diliminin buna göre belirlenmesi gerektiği, bu nedenle silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan şüpheli konumunda bulunan hakim ve Cumhuriyet savcıları yakalandıkları anda ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü halinin mevcut olduğu değerlendirilmiş,
...Suçların, örgüt üyeliğinden kaynaklanan hiyerarşi içerisinde hareket ederek örgütün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik herhangi bir kamu göreviyle bağdaşmayan nihai amacına ulaşmak için bir süreç ve basamak olarak gördüğü yargısal mekanizmalara egemen olma faaliyetleri kapsamında görev yaptıkları alanlara yerleştirildikleri, örgütsel amaçların gerçekleştirilmesine yönelik örgütsel motivasyon ile hareket ederek örgüt adına çalışmalar yaptığı, böylece örgüt faaliyeti kapsamında işlendiği belirtilen dava konusu suçlara iştirak ettiğine dair nitelendirme ile kamu davası açıldığı, bu nedenle sanığın eylemlerinin kişisel suç olarak kabulü gerektiği...dikkate alınarak kişisel suç değerlendirmesinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/4/2015 tarihli ve E.2015/1069, K.2015/840 sayılı ilamında; "Silahlı örgüt üyeliği suçu; silahlı bir örgütün kuruluş amaçlarını, faaliyet ve eylemlerini benimseyerek gönüllü olarak örgüt hiyerarşisine dahil olmayı tercih etmek suretiyle işlenmektedir. Bu bakımdan eylemin iradi olması ve örgüte iştirak bilinç ve iradesiyle hareket edilmiş olması gerekir. Suç, örgüte üye olma fiilinin gerçekleştiği anda tamamlanmakla birlikte, üyelik süresince eylem temadi etmektedir ... "
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 6/4/2016 tarihli ve E.2015/7367, K.2016/2130 sayılı ilamında; "Mütemadi suçlardan olan silahlı terör örgütüne üye olma suçunda temadinin yakalanma ile kesileceği, örgüte katılma tarihi ile yakalanma tarihi arasında silahlı terör örgütünün amaçladığı suçu gerçekleştirmeye elverişli olan ve vahamet arz eden eylemlerin gerçekleşmesi halinde tüm eylemlerin geçitli suça ilişkin kurallar ile fikri içtima hükümlerı de nazara alınıp hukuken birlikte değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu [anlaşılmıştır."
Anayasa Mahkemesi'nin 2016/15586 sayılı şüpheli Alparslan Altan başvurusu ile ilgili olarak 11.01.2018 tarihli kararında; Yukarıda açıklanan Ceza Genel Kurulu ve Yargıtay kararları ile "başvurucunun 15/7/2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sırasında (16/7/2016 tarihinde) gözaltına alınıp darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı makamlarınca silahlı bir terör örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyesi olma suçundan tutuklanması birlikte dikkate alındığında, başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu yönünden suçüstü halinin bulunduğu yönünde soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfi olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir" değerlendirmesinde bulunulmuştur.
Şüpheliye atfedilen silahlı terör örgütü yöneticisi olmak fiili, ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren ve temadi eden suçlardan olup, temadinin, fiili veya hukuki kesinti gerçekleşene kadar devam ettiği, bu itibarla; kesinti yani yakalanma tarihi, itibariyle işlenmekte olan bir suç söz konusu olduğundan, suçüstü hali gerçekleşmiş olup, kişinin bu suçu, örgütün amaçları doğrultusunda herhangi bir kamu göreviyle bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlemesi zorunlu olmadığı gibi, failin memur olmasının da kurucu unsur olmadığı, yürütülen hakimlik ve Cumhuriyet savcılığı sıfatından bağımsız olarak özünde anılan örgütün, nihai amacına ulaşması motivasyonuyla diğer örgüt mensupları ile birlikte hareket ettiği, failin yöneticisi olduğu iddia edilen FETÖ/PDY örgütünün 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olup, TCK'nın 309 maddesi kapsamındaki Anayasayı ihlal suçunun işlendiği, şüphelinin eyleminin bu vehamete giden süreçte geçitli suç niteliğinde olan silahlı terör örgütü yönetici olmak suçunu oluşturması nedeniyle sürecin birlikte değerlendirilmesinin zorunlu olduğu da dikkate alındığında,
2797 Sayılı Yargıtay Kanununun 46. Maddesinde öngörüldüğü üzere, Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir yönündeki düzenleme nedeniyle soruşturmada Başsavcılığımızın görevli ve yetkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Şüpheli ...'nın savunması, yukarıda ayrıntıları açıklanan tanık beyanları, ByLock içerikleri, HTS baz analizine göre;
Şüphelinin Üniversite öğrenciliği ve staj döneminde:
Örgüt tarafından üniversite ve staj eğitim döneminden itibaren mensuplarının ayrıştırılarak ayrı evlerde barınmaları ve eğitimlerinin sağlandığı,
Şüphelinin, hukuk fakültesi öğrenciliği ve staj döneminde yargı kadrolarının örgüt mensuplarından oluşturulması ve örgüte eleman temini ile mensupları arasındaki dayanışmanın pekiştirilmesi noktasında aktif faaliyet yürüttüğü, bu kapsamda ifadeleri alınan yargı eski mensuplarından;
... tarafından,"Ben 1985 yılında Ankara Hukuk Fakültesini kazanarak...Ankara'ya geldim...üçüncü sınıfta ... ile tanıştım. ... bilahare hakim olan ve Yargıtay üyeliği yapan kişidir. Ben Fetullah ... cemaati lafını ilk defa ...'dan duymuştum. Onunla okuldaki arkadaş sohbetleri esnasında kendisinden ve cemaatten bahsederdi...Dördüncü sınıfa geldiğimde ... benimle daha fazla ilgilenmeye başladı. Beni kendi evlerine çağırdı...Ben ve Harun ...'nın bu teklifini kabul edip ...'nın evine bu sohbetlere gitmeye başladık. Sohbetleri ise ... veriyordu. Daha sonra Fetullah ...'in ismini zikretmeye başladı. Ben dördüncü sınıfın sonuna kadar ...'nın abiliğinde bu sohbetlere devam ettim. Ben eğitim merkezinin....... daha sonraki davetlerine katıldım. Bu sohbetleri de ... organize ediyordu. O dönem ... ve ... ... piknik organizasyonları yapıyordu" şeklinde,
... tarafından,"Ankara'da Eğitim Merkezi'ne geldiğim dönemlerde... ... ... ve ... ile de tanışmıştım...Fetullah ... sohbetleri için ...'nın evine ... ile birlikte gidiyordum. Bu yıllar 1991-1992 yıllarıydı." şeklinde,
... tarafından,"Ben eğitim merkezinde ..., ...,...Bu şahıslar üçerli dörderli gruplar halinde o dönem sohbet yapıyorlardı." şeklinde,
... tarafından,"..., İbrahim Bey'in staj arkadaşıydı ve staj eğitim merkezinde birlikte kalmışlar, aralarında bir dostluk olduğunu biliyorum. ..., genel sekreter olarak atanınca ister istemez iş daha çok onların kontrolünde gitmeye başladı" şeklindeki ifadesi ile,
Yargıtay eski üyesi ...'nın, Ankara hakim adayı olarak; 30.11.1990-15.10.1991, 15.10.1991-07.12.1992 tarihleri arasında,
Başka dosya sanığı ...'un, Ankara hakim adayı olarak; 31.08.1990-15.10.1991, 15.10.1991-14.02.1992 ve 13.04.1992-13.07.1992 tarihleri arasında staj yaptığı dikkate alındığında;
Şüphelinin öğrenciliğinden başlayan örgütsel irtibatlarının stajı döneminde de kesintisiz devam ettiği,
Mesleğin icrası sırasında
Şüpheli ...'nın taşrada görev yaptığı sırada da örgütsel toplantılar organize ederek sohbet abiliği yaptığı, örgüt tarafından organize edilen daha kapsamlı toplantılara katılımı sağladığı, mensupları arasındaki ilişki ve dayanışmanın arttırılması bağlamında organizasyon, toplantı, himmet ve örgüt amaçları doğrultusunda aktif faaliyet yürüttüğü, bu hususun,
... tarafından, "Ben Erciş'teyken..1999-2000 yılı olabilir, yaz aylarıydı. Ankara'da Yenimahalle'deki Samanyolu Okullarında, en üst katında Türkiye genelinde 150-200 kişi hakim-savcı çağırmışlar. Orada 3-4 saat birlikte bir toplantı yapıldı...Yargı biriminin sorumlusu İlhan abi geldi dediler...Buraya gelirken hiç hissettirmeyeceksiniz." dedi. Yoğunluklu olarak bir yere gidip gelirken nelere dikkat edileceği, sohbetlerde nelere dikkat edileceği konusunda uyarıldık. ..., ..., ... ALÇIK, ... ÇAKIN, Mustafa KILIÇ vardı. ... beni ve 5-6 kişiyi alıp Balgat'ta bir eve götürdü.
Ben 1992 yılı başında Siirt merkeze hakim olarak kura çektiğimde...... bana orada sahip çıktı...1993 yılı sonlarında ..., Turgut ve ben sanırım Beşiri ilçesine hatırlamadığım bir hakim arkadaşı ziyarete gittik...Ankara'dan geldiğini söyleyen birileri de iştirak ediyordu. Bu buluşmalardan birinde ... bana "Ağabey artık biz seni bizden görüyoruz. Öğrencilere yardım yapıyoruz." diyerek para istediler...Parayı toplantıya katılanlara verdim, onlar da Ankara'dan gelen kişiye verdiler." şeklinde,
Zafer Turanlı tarafından, "Ben Simav'da çalışmaya başladığım zaman...... sürekli Yargıtay ile ve HSYK ile irtibatı olduğunu gösterir şekilde oradaki bizler için ulaşılması kolay olmayan yüksek yargı mensupları ve HSYK üyeleri hakkında abi diye anarak sözler sarfediyor ya da telefonla irtibat kuruyor ve bazıları hakkında " onlar benim adamım" diye sözler sarfediyordu...
... bana cemaatin hedeflerini, çalışmalarını ve yapılanmasını anlatmaya başladı....Ancak benim yanımda da cemaat ile ilgili konuları belli bir noktaya kadar konuşup ben ona soru sorduğumda bana " Önceki ümmetler çok soru sormaktan helak olduğunu, sorgulayan değil itaat eden insanlara ihtiyaç olduğunu" söyleyerek benim sorularımı geçiştiriyordu...piknikteki sohbetler sırasında ... ve ...'in birbirlerine cemaatin Simav'daki ve Kütahya'daki faaliyetlerini sordukları ve her ikisinin de FETÖ/PDY bloklanması ile irtibatlı olduklarını açıkca ortaya koyar şekilde konuştuklarına tanık oldum." şeklinde,
... tarafından, "Ben Ankara'ya gelince...Urankent'teki adliye lojmanına taşınınca ... ve ... beni sohbetlere çağırdılar....Daha sonra davetler dini sohbetlere ve Fetullah ...'in anlatıldığı sohbetlere dönüştü. Bu sohbetlere eşlerimiz de gelirdi. Sohbetin abiliğini ... yapardı....Bilahare ... bize ben de size sohbet vereyem dedi. Beni, ... ve ...'yı evine davet etti. Bu dönemde Fetullah ...'e ait videolar izlemeye başladık. Sohbetin abisi de ...'ydi."şeklinde
İfade edildiği,
HSYK dönemi
2010 yılı Anayasa referandumu sonrası HSYK'nın yargı erki içerisindeki görevleri; Hakim ve Savcıların; atama, tayin, terfi ile bütün özlük hakkları, her türlü yükselme ve birinci sınıfa ayrılma işlemlerini yapmak, görevlerinden dolayı veya görevleri sırasındaki suç soruşturması, disiplin soruşturma ve kovuşturması sonucu geçici yetkiyle yer değiştirme veya görevden uzaklaştırma ile meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar vermek, hakim ve savcıların, mesleğe kabulü, görevlerini kanun, tüzük, yönetmelik ve genelgelere uygun olarak yapıp yapmadıklarına ilişkin Teftiş Kurulu'na denetim yaptırma, ihbar ve şikayetleri inceleyerek inceleme ve soruşturma işlemleri için teklifte bulunma, mesleğe tekrar atanma, meslekten çekilme, çekilmiş sayılma ve görevin sona ermesi hakkında karar verme şeklinde olup, yargı mensuplarının tamamı üzerinde oldukça kapsamlı yetki ile donatıldığı,
Şüphelinin öğrencilik, staj dönemi ve mesleğin icrası sırasında örgüt içerisindeki etkin konumu ve faaliyetleri nedeniyle örgüt amaçları doğrultusunda Anayasal sistemdeki 3 temel erkten biri olan yargı erkinin örgütün amaçları doğrultusunda dizayn edilmesinde son derece kritik öneme haiz HSYK Genel Sekreterliğine atanmasının gerçekleştirildiği,
2010 yılı HSYK seçimlerinin, demokratik her adayın serbestçe yarıştığı bir seçim olduğu düşünülürken, tablonun bu anlayışın çok ötesinde örgütlü bir faaliyete dönüştürüldüğünün ortaya çıktığı,
(469835 ID) ile D-Fahri, Kayacan, Kaya kod adlarını kullanan şüpheli ...'nın organizesinde, (5053677518, IMEI numarasının; 01342300171799) ile ByLock kullanıcısı olduğu tespit edilen şüpheli ..., (83284 ID), "ADY, TGKÇ, Tuğhan, Tahir" kod adlarını kullanan ..., (403561 ID), "Hasan" kod adını kullanan ..., (52025 ID, (183193 ID ), "NDR, NADIR, Nadir" kod adlarını kullanan ..., (411201 ID), "D-Yurdaer" kod adını kullanan ... ..., (382087 ID), "sami, ..." kod adlarını kullanan ..., CGNAT, (sicinat) verisi ile çok sayıda ByLock bağlantısı tespit edilmiş olan ... olmak üzere yaklaşık 20 örgüt mensubunun, şüpheli ...'nın evinde toplanarak seçim stratejisinin belirlenmeye çalışıldığı, masrafları örgüt tarafından karşılanan seçim gezileri yapılmasının kararlaştırıldığı, toplantıların seçime kadar devam ettiği, şüpheli ...'nın da bu seçim gezilerine katıldığı, HSYK üye adaylarının kimlerden oluşacağı konusunda seçici kurul içinde yer alıp, örgütün temsilcisi sıfatı ile hareket ettiği
Örgüt liderinin talimatları doğrultusunda 2008 yılından itibaren takiyye yöntemi ile sızılan Yargıçlar ve Savcılar Birliğinin HSYK seçimi gibi bazı operasyonlarda kullanıldığı,
...2010 yılında yapılan HSYK seçimlerinden önce YARSAV başkanı ... Arslan ile bakanlık listesinde bulunan yapılanma içerisindeki ..., ..., ..., Galip Tuncar Tutar, ... ve ...'in Adalet Bakanlığında bir araya geldikleri, görüşmenin konusunun, YARSAV içinde örgüt mensuplarının sayısı, konumu ve hareket tarzları olduğu ... Arslan'ın bu toplantıda örgüt mensubu olan 300-400 kişinin YARSAV içerisinde bulunduğunu belirttiği, YARSAV'da etkili olmaya başlayan örgüt mensuplarının tek oy düzenlemesinin iptali yönünde girişimlerde bulundukları, YARSAV üzerinden muhalefet parti yetkililerini ikna ettikleri ve muhalefet partisinin Anayasa Mahkemesine açtığı dava sonucu bu seçimlerde tek oy verilmesi şeklinde düzenlemenin iptal edilerek seçilecek aday sayısı kadar oy kullanılması (liste biçiminde) şeklinde düzenlemenin geldiği,
Seçimlerde haklarında örgüt mensubiyeti nedeniyle soruşturma/kamu davası açılmış bulunan ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...'ın HSYK üyesi olarak seçildikleri ve birlikte faaliyet yürüttükleri, sayısal çoğunluklarını avantaj olarak kullanmak suretiyle hakim ve savcılar hakkında atama ve nakletme, geçici yetki verme, kadro dağıtma gibi önemli görevleri olan HSYK Birinci Dairesi'nin Başkanlığına şüpheli ...'un, üyeliklerine ..., ..., ...'nin, 2. Daire Başkanlığına Nesibe Özerin, üyeliğine ..., 3. Daire Başkanlığına Ahmet Hamsicinin, üyeliklerine ..., ..., ...'ın getirilmesini ve şüpheli ...'nın da 31.12.2010 tarihinde HSYK Genel Sekreterliği görevine, örgüt şüpheli/sanıkları ..., Neslihan Ekinci, ...'ün de genel sekreter yardımcılıklarına getirilmesini sağladıkları,
Yüksek yargıya üye seçimleri gündeme geldiğinde olması gerekenin, böylesi bir tasarrufun referandum sonrası oluşturulan HSYK yapısı içerisinde, yüksek yargıdan gelen ve kendilerinden olmayan üyelerin tamamının katılımı ile Yargıtay ve Danıştay'a açılan davaların niteliği ve sayısı dikkate alınarak, objektif bir değerlendirme ile Devlet teamüllerinin gereği ve kurum kültürlerinin de işe koşulması suretiyle kıdemin, liyakatın kriter olarak esas alındığı, herkesin serbestçe oyunu kullandığı, demokratik bir seçim olması gerekirken, Aralık 2010 tarihinde boş olan Yargıtay üyelerinin seçiminde, şüpheli ...'nın evinde ve onun koordinesinde yapılan gizli örgütsel toplantıya (432728 ID, 71442 ID), "servet, aber, berberabi" kod adlarını kullanan ..., ..., ..., (83284 ID) ile "TGK, TGKÇ, Tughan, tahir" kod adlarını kullanan ..., (GSM hattı; 5052359648, IMEI numaralarının;01362600684279, 35201706959255) ile bağlantısı tespit edilen ..., (87502 ID) ve "Ermin" kod adını kullanan ..., (GSM hattı; 5052131636, IMEI numarasının; 01242100291206) ile bağlantısı tespit edilen ..., ..., (71852 ID) ile "MAHİR, mahir, muzo" kod adlarını kullanan ..., (123652 ID) ile "erdem, edurnagöl, edurnagol" kod adlarını kullanan ..., (396079 ID) ile Bünyamin, Bunyamin, Aydnbybsgl, Bunyamin abi, Bunyamin a, aydın" kod adlarını kullanan ..., (52025 ID, 183193 ID) ile "Nadir, NDR, NDR Yeni" kod adlarını kullanan ..., örgüt yöneticisi olmaktan kamu davası açılmış bulunan ... ile ByLock abone listesinin 67186’ncı satırında kaydı bulunan ... (127651 ID) "HSYS-RY" kod adlarını kullanan ... ile birlikte şüpheli ...'nın da katıldığı, örgüt mensuplarından oluşan 350-400 kişinin, projektör kurularak isimlerin ekrana yansıtılıp sunum yapılarak sayının belirlenmeye çalışıldığı, örgüt lideri ile direkt iletişim kurulup, talimatlarının alındığı atmosfer içerisinde üye belirlemesinin yapılmaya çalışıldığı,
...'nin evinde yapılan toplantıya da kurul eski üyeleri ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ile ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ..., ... ile birlikte şüpheli ...'nın katıldığı,
Yüksek yargıya üye belirlenmesi aşamasında, sadece örgüt mensuplarının iştiraki ile gizliliğe en üst seviyede riayet edilmek suretiyle gerçekleştirilen toplantılar sonrasında örgüt mensubu üyelerin belirlendiği, seçimlerin meşru zeminde gerçekleştirildiği algısının yaratılması bağlamında, önce üyelik yeterliliğine sahip beşbine yakın hakim savcının talepleri alınarak oluşturulan listelerin, yapılan Genel Kurul toplantısında üyelere dağıtıldığı, yüksek yargıdan gelen üyelerin verilen listelerden isimleri henüz işaretlediği sırada, örgüt mensubu üyelerin hazır oy pusulaları ile sembolik olarak seçime katıldıkları, tanıklık eden yüksek yargı üyelerinin söylemlerinden anlaşılmış olup, bu bilginin, aynı dönemde çalışmış olan yüksek yargıdan atanan üyelerin tanıklığı ile teyidinin mümkün olduğu,
Şüphelinin, HSYK Genel Sekreteri olarak atanması sonrasında ... ve..., örgütün sivil imamı ... ..., ..., ... gibi örgüt şüpheli/sanıkları ile iştirak içerisinde örgüt amaçları doğrultusunda organize ettiği örgütsel toplantılara ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ile birlikte katıldığı, toplantılara HSYK üyesi olmayan kişiler, Balyoz ve Ergenekon ilgili olmak üzere başka kişilerin de çağrıldığı, şüphelinin himmet verdiği ve diğer örgüt mensuplarından topladığı himmeti örgüte aktardığı, bütün bu süreçlerin başka dosya sanığı ... tarafından açıkça ifade edildiği, ... tarafından "Devlet işlerinin yargı işlerinin bu şekilde evlerde konuşulması bende hep bir rahatsızlık yaratmıştır" yönündeki ifadesi ile de teyit edildiği,
HSYK yapılanması içerisinde örgüt mensuplarının evlerinde Balyoz, Ergenekon gibi ülke gündemini meşgul eden davaların, bu örgütsel toplantılarda, diğer kurul üyeleri dışlanarak örgütün istem ve talepleri doğrultusunda şekillendirilmesi hususunda faaliyet yürütüldüğü, bu toplantılara ... ve...'in de katıldığı, bu hususun bizzat ... tarafından ifade edildiği, ayrıca HSYK eski üyesi ... tarafından "abilik" görevinin ... tarafından yürütüldüğünü, ...'nin talimatları doğrultusunda oy kullandıklarını, özellikle Balyoz, Ergenekon, Askeri Casusluk, MİT Tırlarının Durdurulması gibi davalarda görev yapan cemaat mensubu hakim ve savcılar hakkında yapılacak soruşturmalarda "Aleyhe kararlara muhalefet yazın, arkadaşları küstürmeyelim" dediğini, bu talebin FETÖ/PDY'nin isteği olduğunu bildiğini ve Dere'nin talimatlarını kararlarına yansıttıklarını ifade ettiği, bütün bu süreçlerin şüpheli ...'nın örgütteki sevk ve idaredeki rolü ile gerçekleştirildiği,
Yargıtay eski üyesi örgütün HSYK üst sorumlusu ...'nin, örgüt içinde bulunan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinden aldığı bilgileri örgütün yüksek yargı içinde görevlendirilen yöneticilerine aktardığı, telefon, tablet, hat vb araçları sağladığı, oluşan sorunları giderdiği, örgüt ile iltisaklı kurum ve kişiler ile ilgili olarak ByLock yazışmasında; ... (52025 ID).."Mesleğe kabulde aleyhe oy kullanacağınız birisi varmış onun ismini de gönderdim ama daha zamanı var inş bir fırsat olursa görüşürüz" şeklinde açıkça talimat vermekten çekinmediği, Danıştay'da örgüt üyeleri tarafından açılacak davaların dilekçelerinin hazırlanması ve dava sürecinin takibi konusunda bir heyet oluşturulmasının dahi planlandığı, bu şekilde HSYK'da yapılan toplantıların gündemi, sonuçları, görüşme içeriklerinin, kararname süreçlerinin örgüt tarafından takip ve kontrol altında tutulduğu, örgütün talimatları doğrultusunda verilen kararlara yazılan muhalefet şerhlerinin düzenli olarak örgütün yurtdışı birimine aktarıldığı, kurul başkan vekilinin kim olacağı ile seçim süreçlerinin bloke edilmesi de dahil olmak üzere seçim süreçlerinin takip edilerek örgütsel stratejinin belirlendiği,
Şüpheli ...'nın HSYK Genel Sekreteri, devamında Yargıtay üyesi olduğu dönemde birlikte çalıştığı örgüt mensubu yüksek yargı eski üyeleriyle ilgili hazırlanan fezleke ve iddianamelerde, FETÖ/PDY'nin çalışmalarıyla HSYK üyeliklerine seçildikleri, ...'nin verdiği talimatlar doğrultusunda oy kullandıkları, "sohbet" olarak nitelendirilen örgüt toplantılarına katıldıkları, "himmet" adıyla örgüte para verdikleri, örgütün yargı mensuplarından sorumlu sivil imamı ... ..., ... ve İsmail Çevirci ve daha çok sayıda sivil imam ile irtibatlı oldukları,
Anlaşılmıştır.
(469835 ID) ile Kaya -D-Fahri -Kaya-Kaya-cık kod adlarını kullanan şüpheli ...'nın, örgüt içerisindeki etkin konumu ve faaliyetleri dikkate alınarak 28.12.2010 tarihinde HSYK Genel Kurulu kararı ile Kurul Genel Sekreterliğine, Genel Sekreter Yardımcılıklarına ise 29.12.2010 tarihli karar ile (71852 ID) numaralı "MAHİR, muzo, mahir a" kod adlarını kullanan ..., (123652 ID) numaralı ByLock kullanıcısı "erd, Erdem, ENGN, Engin" kod adlarını kullanan ..., ByLock abone listesinin 43760. satırında kayıtlı Neslihan Ekinci'nin atandıkları, genel sekreter yardımcılığına atanan Nevzat Karababa'nın atanması sonrası örgütsel yöntemlerle görevden uzaklaştırılmasının sağlandığı,
Bu şekilde oluşturulan kurulda, şüpheli ...'nın HSYK Genel Sekreterliği gibi icracı bir organda yer almasının sağladığı nüfuz ve imkanları kullanarak HSYK kurumunu örgütün amaçları doğrultusunda dizayn ettiği, bu kapsamda;
Anayasal kurumları tamamen ele geçirmeyi amaçlayan FETÖ/PDY terör örgütüne bu gücü veren etkin faktörlerden birinin şüphelinin tasarrufları olup, Yüksek yargıyı örgütün talimatları doğrultusunda dizayn ettiği, ünvanlı atamaların önemli bir bölümünün, ByLock kullanıcısı ve FETÖ/PDY şüphelisi olan yargı eski mensuplarına ayrıldığı bu kapsamda;
06.01.2011 Tarihli Adli Yargı Kararnamesinde;
Örgütün, Kamu Personel Seçme Sınavında sınav sorularının çalınarak sınav öncesi örgüt mensuplarına servis edilmesi ile ilgili soruşturmayı akamete uğratmaktan ve ByLock kullanıcısı ve FETÖ/PDY şüphelisi, Ankara Cumhuriyet Savcısı Şadan Sakınan'ın, Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliğine,
Diyarbakır Cumhuriyet savcısı iken Habur sınır kapısında PKK mensupları ile ilgili soruşturmada şüphelinin talepleri doğrultusunda işlem yapmak suretiyle rol alan Ahmet Karaca'nın, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcıvekilliğine,
Kamuoyunda "Okyanus" davası olarak bilinen örgütün kumpasları doğrultusunda gerçekleştirilen davada mahkeme başkanı olarak görev yapan Doğan Şahin'in, Adana Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına getirildiği,
Aynı kararnamede, mağdur edilen yargı mensuplarına örnek olması açısından, Ergenekon duruşmalarının devam ettiği süreçte sanıklar için tahliye fikrinde olduğunu söyleyen üye ... Kuban'ın bir sonraki duruşmaya giremeden görev yaptığı İstanbul hakimliğinden Eskişehir hakimliğine atanmasının gerçekleştirildiği belirlenmiştir.
29.03.2011 tarihli kararnamede;
Süleyman Ersöz'ün, İstanbul Cumhuriyet Savcılığından, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcıvekilliğine,
Ergenekon", "Balyoz", "Poyrazköy" gibi kumpas davaları ve soruşturmalarını yürüten Zekeriya Öz, Ercan Şafak, Fikret Seçen'in İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliğine,
19.06.2011 tarihli kararnamede;
Darbe girişiminin başarılı olması halinde FETÖ tarafından İzmir Adliyesinde görevlendirilmesinin planlandığı iddia edilen Akar Karasu'nun İzmir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına,
Durdu Kavak'ın Diyarbakır C.Başsavcılığından İzmir C.Başsavcılığına,
Kamuran Çokal'ın İzmir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına, (şüphelinin içerisinde bulunduğu gizli toplantıda Yargıtay üyeliğine seçtiği şahıslardan olduğu),
Hrant Dink davasında karar veren hakim Rüstem Eryılmaz'ın İstanbul Ağır Mahkemesi Başkanlığına,
2011 yılı sonbahar kararnamesinde;
"Ergenekon", "Balyoz", "Askeri casusluk", "Oda TV", "Futbolda şike", davalarının hakimlerinden ..., ... Alçık'ın, Gökmen Demircan'ın, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına, (... Alçık'ın 403483 ID ile ByLock kullanıcısı olup, kullanıcı Adı: AA44, Şifre: malatya1994, ...'ın ByLock IP girişinin oldukça fazla olup, CGNAT (sicinat) verisinin bulunduğu, anılan kişilerin şüphelinin içerisinde bulunduğu gizli toplantıda Yargıtay eski üyeliğine seçtiği şahıslardan olup, hakkında yakalama kararı bulunduğu)
Şüphelinin HSYK genel sekreteri olarak görev yaptığı dönem içerisinde; İlk defa Cumhuriyet Başsavcılığı görevine atananların, FETÖ/PDY terör örgütü mensubu olmaktan soruşturma yapılanlara oranının; 2011 yaz kararnamesinde % 76,
2011 yaz kararnamesinde ilk defa Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına atanan 64 kişiden 35 kişi hakkında, FETÖ/PDY terör örgütü mensubu olmaktan soruşturma yapıldığı, atamalardaki FETÖ/ PDY terör örgütü mensubu oranının genel oranının % 55 olduğu nazara alındığında,
Örgütün hedef olarak gördüğü Hakim ve Cumhuriyet Savcılarının ünvanlı görevlere atanmasının engellendiği, örgüt elemanlarının önemli addedilen mahkemelerde ünvanlı atamalarda değerlendirildiği,
FETÖ/PDY terör örgütü mensubu olmayan bir çok müfettişin, başka yerlere gönderildiği ve teftiş içerisinde kalmalarına izin verilmediği, yeni görevlendirilen müfettişlerin ise tümüne yakınının, daha önce görev yapan müfettişlerin ise çoğunluğunun FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensubu oldukları, örgütün nihai amaç ve politikaları içinde bir silah gibi kullanıldığı, bu kapsamda;
30.12.2011 gün ve 470-471 sayılı Genel Kurul kararı ile Teftiş Kurulu Başkan Yardımcılıklarına; ByLock abone listesinin 83185. satırında kaydı bulunan İlhan Önkal ve FETÖ/PDY şüphelisi Adem Kartal'ın,
HSYK Genel Kurulu'nun, 21.06.2011 gün ve 204-205 sayılı kararı ile kurul müfettişliğine;
ByLock abone listesinin 71995. satırında kaydı bulunan Kerim Kırım,
ByLock abone listesinde 112012’nci satırda kaydı bulunan Zafer Uygun olmak üzere ByLock kullanıcısı veya örgüt mensubiyeti nedeniyle ihraç edilen, kararnamenin tamamını oluşturan 7 kişi,
HSYK Genel Kurulu'nun, 12.07.2011 gün ve 221 sayılı kararı ile (147693 ID) numaralı serkan, mushi kod adlarını kullanan Serkan Kızılyel olmak üzere ByLock kullanıcısı veya örgüt mensubiyeti nedeniyle ihraç edilen, kararnamenin tamamını oluşturan 3 kişi,
HSYK Genel Kurulu'nun, 19.10.2011 gün ve 288 sayılı Genel Kurul kararı ile,
ByLock abone listesinin 53734-53735. satırlarında kayıtlı Emre Gülüşür,
ByLock abone listesinin 95818. satırında kayıtlı Eyüp Savcı,
ByLock abone listesinin3779. satırında kayıtlı İlhan Akıllı,
ByLock abone listesinde 120177. satırda kayıtlı Selami Yılmaz,
(87779 ID) ile tahsin bey kod adını kullanan Tahsin Tosun olmak üzere ataması yapılan 23 müfettişten tespit edilebildiği kadarıyla 16'sının ByLock kullanıcısı ve örgüt mensubiyeti nedeniyle ihraç edilmiş şahıslardan oluştuğu,
HSYK Genel Kurulu'nun, 16.11.2011 gün ve 382 sayılı kararı ile HSYK Tetkik Hakimliğine;
ByLock abone listesinin 16834. satırında kaydı bulunan Songül Babayiğit,
ByLock abone listesinin 30191. satırında kaydı bulunan Bilal Cengiz,
ByLock abone listesinin 427. satırında, 428’inci satırında kaydı bulunan Fatih Acar olmak üzere ByLock kullanıcısı veya örgüt mensubiyeti nedeniyle ihraç edilen, kararnamenin tamamını oluşturan 4 kişi,
HSYK Genel Kurulu'nun, 30.06.2011 gün ve 208 sayılı kararı ile
ByLock abone listesinin 108300. satırında kaydı bulunan Adem Türkel,
ByLock abone listesinin 407. satırında kaydı bulunan Adnan Acar,
(75007 ID)'yi kullanan ... ... Avcı,
ByLock abone listesinin 69706. satırında kaydı bulunan Mahmut Kenger,
ByLock abone listesinde 56240. satırda kaydı bulunan Yavuz Gürtepe olmak üzere biri hariç atanan tüm tetkik hakimlerinin, örgüt mensubuyeti nedeniyle meslekten ihraç edilen Bylock kullanıcısı olan hakimlerden görevlendirildiği,
HSYK yapısı içerisinde genel sekreterlik yapan şüphelinin, atama kararnamelerinin hazırlanmasındaki alt yapı çalışmasındaki etkin rolü dikkate alındığında; örgüt iltisakı nedeniyle Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı ve Cumhuriyet Başsavcılığı gibi ünvanlı görevlere örgüt mensuplarının getirilmesini sağlamak için HSYK içerisindeki örgüt mensubu olan üyeler ile birlikte gerçekleştirirken örgüt mensubu olmayan üyeler ile yüksek yargıdan gelen üyeler üzerinde de her şeyin demokratik zeminde gerçekleştirildiği izlenimini yaratmak suretiyle katılımını sağladığı öyle ki bütün bu faaliyetlerin sonucu olarak örgüt mensubu olmayan yargı mensupları ile toplumun bütün katmanlarında, Fetullah ... yapılanması içerisinden olmanın; görev alma, atama ve yükselmede yeterli tek kriter olduğu bir dönemin yaşandığı, bu ve benzer çok sayıda faaliyet ile yargının etkin kadrolarının örgütün kontrolüne geçtiği,
HSYK'nın kurumsal yapısına ilişkin istatistiki veriler ışığında, HSYK üyeliği ünvanı ile takdir hakkı gibi lanse edilen tasarrufların, şüphelinin etkin olduğu yapı içerisinde örgütsel faaliyet kapsamında gerçekleştirildiğinin tüm açıklığı ile ortaya çıktığı,
Yargı erki içerisinde yer alan Cumhuriyet Başsavcılığı, Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığı gibi organların tamamına yakını ByLock kullanıcısı ve örgüt şüphelisi/sanığı olan şahıslara bırakılmak suretiyle örgütün amaçları doğrultusunda, paralelinin oluşturularak, Anayasal sistemin yok edilmesi yönündeki faaliyetlere destek verildiği, diğer örgüt mensupları ile iştirak içerisinde süreklilik ve çeşitlilik arzeder şekilde örgütle organik bağ içerisinde gerçekleştirildiği,
Anayasal kurumları tamamen ele geçirmeyi amaçlayan FETÖ/PDY terör örgütüne bu gücü veren etkin faktörlerden birinin şüpheli ve diğer örgüt mensubu HSYK eski üyelerinin tasarrufları olup, Yüksek yargıyı örgütün talimatları doğrultusunda dizayn ettikleri
Anlaşılmıştır.
Öyle ki,
Örgütün, 07/02/2012 tarihinde MİT soruşturmasıyla yargıyı kullanarak, MİT'i ele geçirmek, Hükümetin, Güneydoğu sorununu çözmek amacıyla başlattığı barış sürecini durdurmak için harekete geçtiği, MİT yöneticilerini, Hükümeti ve Başbakanı terör örgütüne yardımla suçlamak istendiği gerçeğinin teyidi bağlamında;
(187421 ID)--"..PKK çakallarına teslim eden bu hükümet ve yargı. Önemli olan, Savcıları bu soruşturmalarla uğraştırmak ve görevi ihmallerini belgelettirmek. Yarsav Bu anlamda kullanılabilir, pkk ile müşterek hareket ettikleri iddiasıyla yapılacak suç duyuruları terör savcılarına gideceği için bizim meslektaş abiler için de bir sıkıntı olmaz, top sadece onların kucağına düşer....suç duyurusu konusunda, savcı ve ceza hakimi abilerden bylock aracılığıyla örnek dilekçeler yazması istenebilir. her abi, 5 tane dilekçe yazabilir. farklı ellerden yazılmış gibi. hükümet üyeleri özellikle de oligarşik kadrodakiler hakkında, 2008 yılında he. nin yanında bulundum 15 gün kalmak nasip oldu."
Görüşme içeriklerinde FETÖ/PDY isimli örgüt özellikle 2015 yılından sonra Türkiye Cumhuriyetinin, PKK ile ortak hareket ettiği iddiasının yaygınlaştırılması ve uluslararası kuruluşlar nezdinde olumsuz algı yaratılması için YARSAV'ı kullandığı bu kapsamda; Yargının sivil imamlarından olan "Emin" kodlu Resül Yüksektepe (481727 ID) ile (187421 ID) kullanıcısı yargı eski mensubu ... Tank arasındaki 16.01.2016 tarihli yazışmalarda YARSAV'ın belirttikleri konuda kullanılabileceğini ifade ettikleri, şüpheli ...'nın da içinde bulunduğu örgüt mensupları tarafından 2010 yılında HSYK seçimleri gündeme geldiğinde, örgütsel niteliğini bildikleri YARSAV'a ilişkin tespitlerini paylaşmadıkları gibi ortak hareket ederek örgütün, HSYK seçimlerinde çoğunluğu ele geçirmesinin ve yargıyı dizayn etmesinin önünü açtıkları
Anlaşılmıştır.
Şüpheli ...'nın 26.12.2011 tarihinde örgüt kontenjanından Yargıtay üyeliğine seçildiği, bu hususun, örgüt şüphelisi/sanıkları ..., ..., ... tarafından "......Cemaat mensuplarının hangilerinin Yargıtay üyesi yapılacağına ilişkin toplantılarda da aktif görev üstlenmiştir. Bilahare de cemaatin kontenjanından Yargıtay üyesi seçilmiştir." şeklinde ifade edildiği,
Yargıtay üyeliğine seçildikten sonra da sivil imamların da bulunduğu örgütsel toplantılara katılıp himmet toplamaya devam ettiği, örgüt amaçları doğrultusunda şüphelinin "danışma" grubu içerisinde yer aldığı, bu hususun ...'ye ait (52025 ID) ile şüpheliye ait (469835 ID)numaralı ByLock rehberlerinde açıkça yazılı olduğu, grupta yer alanların; Yargıtay eski üyeleri ... (396079 ID), ... (52025 ID), ... ... (59344 ID), İbrahim Zengin (188374 ID), ... ... (411201 ID) ile örgütün sivil imamı ... ...'dan (363824 ID) oluştuğu,
Danışma grubu tarafından yapılan örgütsel toplantılarda; başta Yargıtay 9. Ceza Dairesi olmak üzere soruşturmaya maruz kalan mensuplarının sorunları ile ilgilenilmesi, dilekçelerin hazırlanması ve takibi ile semtlere göre belirlenen sorumlu kişilere raporların teslimi gibi tüm faaliyetlerin düzenlenerek denetlendiği, HSYK tasarrufları, seçim, dava takibi, menfi takip, zimmetleme gibi çok sayıda örgütsel faaliyetin şüpheliye rapor edildiği, HSYK'da yapılan toplantıların gündemi ve sonuçlarının sivil imam tarafından şüpheliye aktarılarak izlenecek stratejinin belirlendiği,
Şüphelinin ByLock üzerinden attığı mesajların örgüt üyesi/yöneticisi olmaktan şüpheli ya da sanık konumunda bulunan ve örgüt şemasında işlendiği üzere grup sorumlusu ya da üst sorumlu oldukları belirlenen Yargıtay eski üyeleri ... ... (399977 ID), ... (28735 ID), ... (61335 ID), ... (382087 ID), ... (396079 ID), ... ... (411201 ID), ... (364269 ID), ... Arı ( 348860 ID), ... ( 396841 ID), ... Uslu'ya ( 80415 ID) da gönderildiği, bütün bu sürecin,
... tarafından "2011 Eylül ayından sonra.........., ... ve benle birlikte grup oluşturduk, sende dahilsin dedi...2013 yılının mayıs ayına kadar bu kişilerle toplantılara devam ettim. Aşağı yukarı ayda bir toplantı yaptık, sırasıyla kendi evlerimizde toplanıyorduk. Yine aynı şekilde kitap okuma, namaz kılma, himmet verme oluyordu. Yargıtay Üyesi olduktan sonra ... sohbetler zamanında bir para toplardı. 2013 yılında aynı sitede oturduğumuz ...'in evine ziyaret amacıyla ailece gitmiştik. Benim dışımdaki misafirler ... ve...vardı...... Faik Abi geldi diye söyledi. Konuşmalarda Faik Abi'nin...'e yardımcı olması için geldiğini duydum..." şeklinde,
... tarafından "...... ve ... Yargıtay 2. Ceza Dairesine atandı. Bu iki kişi Yargıtay'da seçimler yapıldığı esnada bana şu adaya oy verelim tarzı söylemleri oldu.." şeklindeki ifadeler ile ByLock yazışma içeriklerinden
Tespit edilmiştir.
Milli Güvenlik Kurulunun FETÖ/PDY Hakkındaki değerlendirmesinde;
26/2/2014 tarihli toplantıda;"Ulusal güvenliğimizi tehdit eden yapılanmalar ve faaliyetler, 30/4/2014 tarihinde, “Ulusal güvenliğimizi tehdit eden yapılanmalar ve bunlara yönelik olarak alınan tedbirler, 26/6/2014 tarihinde; “Devlet içindeki illegal yapılanmalara yönelik olarak yürütülen adli ve idari işlemler, 30/10/2014 tarihinde, “Milli güvenliğimizi tehdit eden ve kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar ve illegal oluşumlar ile yürütülen mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceği 30/12/2014 tarihinde “Paralel devlet yapılanması ve illegal oluşumlarla yürütülen mücadele, 26/2/2015 tarihli toplantıda; “Paralel devlet yapılanması ve legal görünüm altında faaliyet gösteren illegal oluşum, 29/4/2015 tarihinde; “Milli güvenliği tehdit eden paralel devlet yapılanması ve illegal oluşumlara karşı yürütülen mücadele hakkında tafsilatlı bilgi arz edilmiş, mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesine vurgu yapılmış, 29/6/2015 Tarihli toplantıda, “Milli güvenliğimizi tehdit eden, başta paralel devlet yapılanması, 2/9/2015 Tarihli toplantıda, “Paralel devlet yapılanmasıyla, yurt içinde ve yurt dışında, illegal ekonomik boyutu da dâhil olmak üzere sürdürülmekte olan mücadelenin kararlılıkla devam ettirileceği, 21/10/2015 Tarihli Toplantıda, Milli güvenliğimizi tehdit eden ve terör örgütleriyle işbirliği içerisinde hareket eden paralel devlet yapılanmasına karşı yürütülen kararlı mücadelenin çok yönlü olarak sürdürüleceği, 18/12/2015 Tarihli Toplantı da, “Paralel devlet yapılanmasıyla yurt içinde ve yurt dışında sürdürülmekte olan mücadelenin devam ettirileceği, 27/1/2016 Tarihli Toplantıda, “Millî güvenliğimize yönelik iç ve dış tehditler ile … paralel devlet yapılanmasına … karşı yurt içinde ve yurt dışında sürdürülen mücadele, 24/3/2016 Tarihli Toplantıda, “Vatandaşlarımızın huzur ve güvenliği ile kamu düzeninin sağlanması amacıyla yürütülen faaliyetler kapsamlı şekilde görüşülmüş, 26/5/2016 Tarihli Toplantıda “Vatandaşlarımızın huzur ve güvenliği ile kamu düzeninin sağlanması amacıyla yürütülen faaliyetler, terör ve teröristle mücadelede gelinen aşama, millî güvenliğimizi tehdit eden ve bir terör örgütü olan paralel devlet yapılanmasına karşı alınan tedbirlerin görüşüldüğü,
Ulusal güvenliğimizi ilgilendiren hususlarda Milli Güvenlik Kurulu'nun yıllardır yaptığı yukarıdaki açıklamalar, örgütün tasfiyeye yönelik yaptığı soruşturma ve kumpaslar ile bu yapılanmanın gerçek amacının, devleti ele geçirmek olduğu, bu amaçla tüm kamu kurum ve kuruluşlarında; özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), mülki idare birimleri, yargı teşkilatı, kolluk birimleri, eğitim kurumları gibi yerlerde kadrolaştığı ve bu kişilerin devletin amaçlarından ziyade yapılanmanın amaçları doğrultusunda faaliyette bulundukları iddialarına öteden beri kamuoyunca vakıf olunmuş, Devletin en yetkili birimlerinde yapılan tehdit algılamaları ve tedbirler öteden beri alınmaya çalışıldığı,
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmek nihai hedefine ulaşabilecek gücü elde ettiğine inanarak başlattığı süreçte mülkiye, askeri, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelleri sistem dışına çıkararak, bir süreç ve basamak olarak gördüğü yargısal mekanizmalara egemen olma faaliyetleri kapsamında, görev yaptıkları alanlara örgütün amaçları doğrultusunda elemanlarını yerleştirildiği,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarının ele geçirilmesi stratejisinin uygulanması sürecinde, şüphelinin, kritik ve önemli görevlerde bulunduğu, örgütsel amaçların gerçekleştirilmesine yönelik örgütsel motivasyon ile hareket ederek örgüt adına faaliyet yürüttüğü, görev aldığı daire ve icraatlarının, Anayasal sistemin üç temel erkinden biri olan yargı erkinin örgüt amaçları doğrultusunda dizayn edilmesine yönelik olduğu, bu nedenle örgütün bu amaç ve politikalarının bir başka deyişle sahip olduğu statüler itibariyle yürüttüğü görevlerin niteliği, kapsamı ve yargı erkinin tümü üzerindeki etki alanı dikkate alındığında, örgüt amaçları doğrultusunda serbestçe tasarrufta bulunma ve faaliyet yürütme yetkisi ve imkanına haiz olduğu, bunun sonucu olarak da, şüpheli ve iştirak iradesi ile faaliyet yürüttüğü örgüt mensuplarının, HSYK nezdindeki tasarruflarından anlaşılması gerekenin, Demokratik Anayasal sistemin özü kavranarak sistemin adeta paralelinin yaratılmaya çalışıldığı,
Bu nedenle şüpheli hakkında örgüt faaliyeti kapsamında işlendiği belirtilen dava konusu eylemlere iştirak ettiğine dair nitelendirme ile kamu davası açıldığı, failin yöneticisi olduğu FETÖ/PDY örgütünün, 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olup, TCK'nın 309 maddesi kapsamındaki Anayasayı ihlal suçunun örgüt tarafından işlendiği, şüphelinin eyleminin ise bu vehamete giden süreçte geçitli suç niteliğinde olan silahlı terör örgütü yöneticisi olmak suçunu oluşturduğu,
Şüpheli hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma sonrasında TCK'nın 309/1 maddesinde düzenlenen Anayasayı İhlal suçunu işlediği değerlendirilerek fezleke düzenlenmiş ise de;
TCK'nın 309/1 maddesinden düzenlenen Anayasayı ihlal suçunun, bir örgüt faaliyeti kapsamında işlenmesinin mümkün olmasına rağmen, bu durumun suçun unsuru olmadığı, maddede düzenlenen amaçları gerçekleştirmeye yönelik araç fiilin icrai suç niteliğinde olabileceği gibi ihmali suç niteliğinde de olabileceği, ihmali fiillerle bu suçun işlenebilmesi için failin gerçekleştirilmekte olan icrai fiilleri görevi gereği önleme yükümlülüğünün bulunması gerektiği, teşebbüs suçu olmasına rağmen suç oluşturan fiilin hazırlık hareketleri aşamasından geçip icra aşamasına ulaşması gerektiği, araç fiilin işlenmesine yönelik icra hareketinin, hem araç suçun, hem de amaç suçun fiil unsurunu oluşturması gerektiği, terör örgütlerinin "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyet Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırma veya bu düzen yerine başka bir düzen getirme veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önleme" şeklindeki nihai amacının örgütün her kademesindeki mensuplarca biliniyor olmasının, hiçbir ayrım yapmadan tüm üyelerinin bu suçtan cezalandırılmaları için yeterli olmadığı, bu suça iştirak ettikleri anlamına gelmeyeceği, üyelik ve yöneticilik fiillerinin bağımsız suçlar olarak TCK'nın 314. Maddesinde düzenlenerek yaptırıma bağlandığı, fiilen işleneceği konusundaki bilginin iştirak bakımından önemli olmadığı, iştirak için icrai yada ihmali bir davranışla suçun işlenmesine katkıda bulunmak gerektiği hususlarının uygulamada ve teoride kabul edildiği belirlenmiştir.
Şüphelinin örgütsel konumu ile ilgili anlatımlar içeren tanık beyanları, HSYK Genel kurul kararları, Bylock yazışma içerikleri, Bylock irtibat analizi, grafikler ile HTS kayıtları, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu'nun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararlarındaki tespitler ile tüm dosya kapsamından;
Şüphelinin, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü içerisinde yer aldığı, mensubiyetinin üniversite eğitimi, adaylık süreci ile mesleğin icrası sırasında da devam ettiği, öğrenciliğinden itibaren örgüte eleman temini noktasında barındırma, örgütsel toplantılarda sohbet vermek ve katılımı sağlamak, himmet vermek ve toplamak, mensupları arasındaki dayanışmanın arttırılması noktasında organizasyonlar düzenlemek, 1999-2000 yılında dahi örgütün Ankara'da düzenlediği gizliliğe riayet ile gerçekleştirilen toplantıya katılımı sağlamak gibi çok sayıda örgütsel faaliyet gerçekleştirdiği,
Örgütün belirlediği strateji ve talimatlar doğrultusunda hareket edilmek suretiyle örgüt mensubu olmayan üyelerin liste dışında kalmasının sağlandığı 2010 yılı HSYK seçimlerinde, seçim öncesi diğer örgüt mensupları ile yapılan gizli toplantılara ve seçim gezilerine katıldığı, örgütün HSYK' da çoğunluğu ele geçirmesi sonrasında etkin ve icracı konumdaki genel sekreterlik makamına uygun görülerek HSYK Genel Sekreteri olarak seçilmesinin sağlandığı, yüksek yargının örgüt amaçları doğrultusunda dizayn edilmesi noktasında Aralık 2010 tarihinde boş olan Yargıtay üyelerinin seçiminde kendi evinde örgüt şüpheli/sanıkları ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... ile birlikte yapılan örgütsel toplantıyı organize ederek evine projektör kurdurup örgüt mensubu tetkik hakimlerinin de bu toplantıya katılımını sağladığı, 350-400 kişinin ismini ekrana yansıtarak sunum yaptığı, belirlenen isimlerin istedikleri yüz kırk rakamına ulaşmadığını gören şüphelinin, diğer şüpheliler ... ve ... ile salonun dışına çıkıp bir kaç dakika sonra geri döndüğü ve toplantıda bulunan kişilere hitaben örgüt liderinin "en az 140 kişi olacak" şeklindeki talimatını ilettiği, örgüt lideri de dahil üst düzey yöneticiler ile direkt temas kuracak seviyede yönetici olduğunun anlaşıldığı,
Şüphelinin yukarıda anılan faaliyetlerinin Anayasal sistemin üç temel dayanağı olan yasama, yürütme erkleri yanında üçüncü erk durumundaki yargı erkinin örgütün istek ve talimatları doğrultusunda dizayn edilmesinde adeta örgüt liderinin yargıdaki sözcülüğünü yaptığı,
HSYK eski üyesi örgüt şüphelisi/sanığı ...'nin evinde yüksek yargıya seçilecek örgüt üyelerinin tespiti amacıyla yapılan toplantılara katıldığı, HSYK Genel Sekreteri seçildikten sonra da bizzat şüphelinin organize ettiği örgütsel toplantılara ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ile birlikte katıldığı, himmet verdiği, HSYK içerisinde görüşülmesi gereken iş ve işlemler ile ilgili izlenecek yöntemin, bu toplantılarda gizlilik içerisinde planlanarak uygulamaya konulduğu, HSYK genel sekreterliği yaptığı dönemden itibaren yargı erki içerisinde yer alan Cumhuriyet Başsavcılığı, Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, Adli Yargı Adalet Komisyonu başkanlığı, Adalet Akademisi ve HSYK gibi organların tamamına yakınının, ByLock kullanıcısı ve örgüt şüphelisi/sanığı olan şahıslara bırakıldığı,
HSYK' da Genel Sekreterlerin, Genel Sekreter yardımcılarının, müfettişler ile tetkik hakimlerinin, sayısal olarak yüksek oranda FETÖ/PDY mensuplarından oluşturulduğu, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Sekreterliği'nin, 14.03.2018 gün ve 2018/3649/9873 sayılı yazı içeriğine göre, HSYK'da görev yapan tetkik hakimi ve müfettiş kadrosundaki yargı eski mensuplarının 93'ü hakkında ihraç kararı verildiği ,
Örgüt mensubiyeti bulunan hakim ve Cumhuriyet savcıları hakkındaki şikayetlere ilişkin olarak, teftiş müessesesinin işletilmeyerek karşılıksız bırakıldığı, Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, İzmir Askeri Casusluk, Selam Tevhid, MİT müsteşarının ifadeye çağrılması, 17/25 Aralık operasyonları ile MİT Tır'ları soruşturmalarını yürütme görev ve yetkisini ByLock kullanıcısı örgüt şüphelisi/sanıkları konumundaki ...,.... gibi daha çok sayıdaki örgüt mensuplarına bırakıldığı,
Örgütün, “Şemdinli”, “Ergenekon”, “Balyoz”, “Askeri Casusluk”, “Devrimci Karargâh”, “Oda TV” ve “Şike” davaları gibi kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olan burada sayılmayan birçok davayı başta TSK olmak üzere farklı kamu kurum ve kuruluşlarındaki, örgüt mensubu olmayan kamu görevlilerini tasfiye etme, etkisizleştirme amacıyla kullandığı yönündeki şikayetlerin, teftiş ve soruşturmaya teşmili noktasında korumacı örgütsel bir tavır izlenerek karşılıksız bırakıldığı,
Şüpheli ve diğer örgüt mensubu HSYK üyelerinin, örgüt amaçları doğrultusunda gerçekleştirdiği Devlete başkaldırı niteliğindeki tasarruflar, TBMM'ni HSYK'nın yapısını değiştiren kanunu çıkartmaya zorladığı, HSYK'da daire üyelerinin değişimi, Genel Sekreter ve Genel Sekreter yardımcılarının da aralarında bulunduğu örgüte müzahir çok sayıda personelin görevlerinin ancak bu şekilde sona erdirilebildiği,
Şüphelinin, HSYK'da görevli olduğu dönemde örgütün talimatları ile iş ve işlemler tesis ettiği, örgütün amaçları doğrultusunda, paralelinin oluşturularak, Anayasal sistemin yok edilmesi yönündeki faaliyetlere destek verdiği, ünvanlı kadrolara ataması yapılanlardan ihraç olanların sayısı düşünüldüğünde, engellenemeyecek düzeyde aşırılığa giden tasarrufların niteliğinin ortaya çıktığı, şüphelinin de bu tasarrufların odağında yer aldığı,
Şüphelinin örgütün gizli haberleşme sistemi ByLock'u telefonuna yüklediği ve ByLock abone listesinin üç ayrı satırında kaydının bulunduğu, (469835 ID)numaralı ByLock kullanıcısı olup, "fahri, D-fahri, Kaya, Kaya-cık, Kayacan" kod adlarını kullandığı, Yargıtay, Danıştay eski mensupları ve örgütün sivil imamları ile irtibatlı, devre ve hsyk adı ile oluşturulan gruplarda üye olup, aktif kullanıcı durumunda bulunduğu, sivil imamlar ile HTS baz çakışmalarının bulunduğu,
Milli Güvenlik Kurulunun, FETÖ/PDY hakkındaki 26.02.2014 tarihi ve sonrasında çok sayıda kararında, "Ulusal güvenliğimizi tehdit eden yapılanma, legal görünümde illegal yapılanma, paralel devlet yapılanmasına ilişkin olarak yıllardır yaptığı yukarıdaki açıklamalara rağmen, örgütün tasfiyeye yönelik yaptığı soruşturma ve kumpaslara destek vermeye devam ettiği,
Şüphelinin, yakalama tedbirinin uygulanıp, temadinin sona erdiği tarihe kadar örgüt ile organik bağını koparıp, pişmanlık duyarak, yetkili yasal merciilere örgütün yapısı ve faaliyetlerini açıklayan, üyelerini deşifre eden, dağılmasını, meydana çıkartılmasını sağlayan bir başvurusunun bulunmadığı belirlenmekle örgütten çekilmiş sayılmasını gerektir bir vaziyette bulunmadığı,
Örgütle bağlantısını ortaya koyan ifadeler, Bylock kullandığına ve sivil imamları ile irtibatlarının bulunduğuna dair tespit karşısında, örgütle ilgisinin olmadığına ilişkin savunmasına itibar edilmemesi gerektiği,
2010 yılından itibaren örgütün amaçları doğrultusunda HSYK Genel Sekreterliği ve devamında Yargıtay üyeliği yapmış ve Yargıtay üyelerinin seçiminde, diğer örgüt mensubu HSYK eski üyelerinin bulunduğu ortamda, örgüt liderinden aldığı talimatla üye sayısının 140 olmasını "hocaefendi böyle istiyor "diyebilecek oranda öne çıkmış şüpheli ile Yargıtay eski üyesi ve örgütün HSYK yapılanmasında üst sorumlu konumunda bulunan ... (52025 ID) arasındaki 17.12.2015 ve sonraki tarihli mesaj içeriklerinde, örgütsel faaliyetin boyutları HSYK ve Yargıtay, Danıştay üyelerinin örgüt liderinin yanında kamp yapacak kadar ileriye giden ilişkileri, uzun mesajların arasında "bahar gelecek, ızdırap bitecek, hamlar haslar ayrılacak" yönündeki darbenin mesajlarını iletildiği bir oluşum,
Tespit edilmiştir.
HSYK Genel Sekreterliği makamının mesleğe kabul, teftiş, ihbar ve şikayetler hakkında karar vermek gibi çok sayıda önemli işlevi içermesi nedeniyle bütün yargı mensupları üzerinde önemli bir tasarruf ve insiyatif alanı sağladığı, şüphelinin örgütteki temin ettiği güç ve sadakati ölçüsünde yükselip elde ettiği statüsüne eşdeğer/paralel olacak şekilde kamusal bürokraside konumlandırılmak suretiyle bağımsız hareket kabiliyetine kavuşturulduğu, iddianamenin bütününde işlenen örgütsel yapı ile şüphelinin dahil olduğu karar süreçleri ve yürüttüğü faaliyetler nazara alındığında, verilen özel bir yetki ile örgüt adına görev icra ettiğinin anlaşıldığı,
Örgüt içerisindeki konumu ve örgütün, adeta silah olarak kullandığı yargı yapılanmasının en üstünde yer alan mahrem sınıf olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Sekreterliği ve Yargıtay üyeliği sıfatları ve unvanları itibarı ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yargı içerisindeki hiyerarşik yapılanmasında, örgüt ve kamusal yapı içerisindeki konumu, temadi eden örgütsel ve etkin nitelikteki faaliyetleri nazara alındığında;
Şüphelinin, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün deşifre olmasını engellemek, örgüt mensupları hakkında yapılan soruşturmaların sonuçsuz kalmasını sağlamak, örgüt faaliyetlerinin belli bir disiplin içinde istikrarlı şekilde devamı için diğer örgüt yöneticileriyle birlikte fikir ve eylem birliği içinde hareket etmek suretiyle hiyerarşik yapıya dahil olduğu, sıkı bir disiplinle, örgütün stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve amacına uygun hareket ettiği, haiz olduğu görev ve sorumluluk alanları ile emir ve talimat verme noktasındaki yetkileri gözetildiğinde, FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütünün, hücre yapılanmasında, HSYK ve Yargıtay kurumu içerisinde özel göreve haiz yönetici sıfatında olduğu sonucuna ulaşılmıştır.'' ifadelerine yer verilerek sanık hakkında silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan cezalandırılması talebiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.
III) SAVUNMA:
Sanık bozma kararı öncesinde yaptığı savunmalarında özetle; HSYK'ya Genel Sekreter olmamak için direndiğini, Yargıtay üyeliği yerine Ankara Cumhuriyet savcılığı talep ettiğini, HSYK'nın kabul etmediğini, bir listede yer almayı teklif etselerdi bile kabul etmeyeceğini, tanık ...'in fişleme çalışması yaptığıni, bakanlıkta ve adliyelerde de fişleme çalışması yapıldığını, HSYK'ya 2010-2011 yıllarında 55 bin ziyaretçi geldiğini, bakanlığın bunu hazmedemediğini,
Sanık bozma kararı sonrası yapılan yargılamadaki savunmalarında ise özetle; HSYK'nın 2010'dan sonra oluşan yapısında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temsil edilmediğini, bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından bir Yargıtay savcısının HSYK Genel Sekreterliğine getirilmesinin söz konusu olduğunu, isminin bu yüzden gündeme geldiğini, kabul etmediğini ancak ikna edildiğini, 22 HSYK üyesinden 21 üyenin oyuyla seçildiğini, Yargıtay üyelik seçimiyle ilgili iddiaya ilişkin olarak Yargıtayı ve yargıyı dizayn etme iddiasının kurgu ve yalan olduğunu, üye seçimine müdahalenin doğru olmadığına gönülden inanan bir insan olduğunu, HSYK yapısında Genel Sekreterlik, üyelik ve Dairelerin fonksiyonel olarak ayrılması gerektiğini düşündüğünü, bu konunun önceden üzerinde çalıştığı bir konu olduğunu, HSYK Genel Sekreterliği ve Dairelerinin konumunun Yargıtay ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı gibi olması gerektiğini, kararname hazırlamadığını, istediği şeyleri yapamayınca ayrılmaya karar verdiğini, Yargıtay üyeliği teklif edildiğinde kabul etmediğini, kadroculuğa inanmadığını, Yargıtay üyelik seçiminde Bakanlığın belirleyici olduğunu, Bylock kayıtlarına eklemeler ve çıkarmalar yapıldığını, bu nedenle bu kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi talep ettiğini, android telefon hiç kullanmadığını ifade etmektedir.
IV) ÖZEL DAİRENİN KABULÜ:
''....32255 sicil numarası ile sırasıyla Siirt, Beylikova, Simav Cumhuriyet Savcılığı ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevi yapan sonrasında 31.12.2010 - 22.12.2011 tarihleri arasında HSYK Genel Sekreterliği görevinde bulunan ve en son 24.02.2011 tarihinde Yargıtay üyeliğine seçilen sanığın, Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulunun 17.07.2016 tarihli kararıyla mevcut yetkilerinin kaldırıldığı, 23.07.2016 tarihli 6723 sayılı Danıştay Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun geçici 15. maddesi ile Yargıtay üyeliğinin sonlandırıldığı, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı nedeniyle Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararı ile meslekten çıkarılmasına karar verildiği sanık beyanları ve dosya kapsamındaki belgelerden anlaşılmıştır.
Tanıklardan ... aşamalardaki beyanlarında özetle; sanığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrenci olduğu dönemden tanıdığını ve birlikte staj yaptıklarını, bu dönemde sanığın cemaat evlerinde kaldığını, sanığın evine gittiğinde dini sohbetler yapılarak Fetullah ...'den bahsedildiğini, sanığın kendisini birkaç defa örgüt tarafından düzenlenen piknik organizasyonlarına davet ettiğini, 1988 yılında yapılan sohbetlerde Fetullah ...'e ait videolar izlediklerini beyan etmiş, tanık ... ise 1987 yılında hukuk fakültesinde okurken ... ile tanıştığını ve evine gelip gitmeye başladığını, bu evde Fetullah ... kasetlerinin dinlendiğini ve eve gelip gidenler arasında sanığın da olduğunu belirtmiş olup sanığın hakimlik savcılık mesleğine başlamadan önce henüz hukuk fakültesindeyken örgütün hiyerarşik yapısına dahil olarak örgüte ait evlerde kaldığı, sohbet adı verilen örgütsel toplantılara katıldığı ve örgüt liderinin kasetlerini dinlediği anlaşılmış sanığın örgüt ile ilişkisinin çok uzun bir geçmişe dayandığı görülmüştür.
Tanık ... aşamalardaki beyanlarında; sanığı staj döneminden tanıdığını, bu dönemde sanığın İncirli tarafında kaldığı eve birkaç defa gittiğini, bu evde cemaat sohbetleri düzenlendiğini, Risale-i Nur okunup, Fetullah ... kasetlerinin dinlendiğini belirtmiş, tanık ... ise; sanığı staj döneminden tanıdığını, o dönem sanığın ... ... ve ... ile birlikte olduğunu ve bu kişilerin üçerli ve dörderli gruplar halinde sohbetler yaptıklarını, geniş katılımlı piknikler organize ettiklerini, Etlik civarında bu kişilerin kaldığı eve birkaç defa gittiğini beyan etmiş olup sanığın hakimlik savcılık mesleğine başladıktan sonra da örgüte ait evlerde kaldığı, örgütsel toplantılara katılmaya devam ettiği anlaşılmıştır.
Daha sonraki süreçte savcılık mesleğine başlayan sanığın Siirt Cumhuriyet Savcılığı'na atandığı, bu dönemde örgütün hiyerarşik yapısında yeni bir görev aldığı ve örgütü geniş kitlelere yaymak için sohbet toplantıları organize etmeye başladığı, hakim savcıları bu sohbetlere çağırdığı, sohbete katılmayanlara örgüt tarafından şefkat tokadı olarak tabir edilen yaptırımın uygulanacağını söyleyerek psikolojik baskı uyguladığı ve örgütün mali ve ekonomik yönden güçlenmesi için himmet topladığı duruşmada da dinlenen tanık...'ın; sanık Siirt merkeze atandığında kendisinin Siirt Pervari ilçesine atandığını, bu dönemde sanığın kendisini sohbetlere çağırdığını ancak o yıllarda yoğun terör olayları nedeniyle katılamadığını, sohbetlere katılmaması nedeniyle sanığın kendisine bir mektup yazarak sohbetlere katılmaması durumunda şefkat tokadı yiyeceğini belirttiğini ,bu mektubu birkaç yıl sakladığını sonrasında mektubun kaybolduğunu söylemesinden ve tanık ...'ın; kendisinin 1992 yılında Siirt'te göreve başladığında kendisinden önce göreve başlamış ve yapıya müzahir olduğunu bildiği ...'nun kendisine sahip çıktığını, bir süre sonra sanığın aynı yerde göreve başladığını ve yapıya yakın olduğunu öğrenmeleri üzerine beraber takıldıklarını, sanıkla birlikte bazı ziyaretlere gittiklerini, bu ziyaretlerden birinde sanığın kendisine "ağabey artık biz seni bizden görüyoruz, sen de bundan sonra burs ver, bu burs öğrencilere veriliyor" diyerek para istediğini ve bunun üzerine kendisinin birkaç kez bu şekilde para verdiğini beyan etmesinden anlaşılmıştır.
Tanık Zafer Turanlı kendi yargılaması sırasında verdiği ve dosyaya ihbar olarak gelen beyanında; Simav'a atandığında sanığın lojman komşusu olduğunu, Simav'da FETÖ'cü olarak tanıdıklarından birinin de sanık olduğunu, sanığın kendisiyle cemaat ile ilgili konuları belli bir noktaya kadar konuştuğunu, soru sorduğunda ise önceki ümmetlerin çok soru sormaktan helak olduklarını, sorgulayan değil itaat eden insanlara ihtiyaç olduğunu söyleyerek sorularını geçiştirdiğini, sanıkla birlikte birkaç defa örgütsel pikniklere katıldığını, bu dönemde sanığın kendileri için ulaşılması kolay olmayan yüksek yargı mensupları ve HSYK üyeleri ile telefonla irtibat kurabildiğini ifade etmiş, tanık ...; 1999-2000 yılı yaz aylarından birinde Ankara Yenimahalle'deki Samanyolu okullarının en üst katında Türkiye genelinde 150-200 kişilik hakim-savcı grubu ile 3-4 saat süren bir toplantı yapıldığını, toplantıda yargı biriminin sorumlusu olan İlhan abi denen kişinin konuşma yaparak "ciddi bir şeyler var, siz hala bu tedbiri algılayamamışsınız, buraya gelirken hiç hissettirmeyeceksiniz" diyerek dikkatli olmaları hususunda uyardığını, sanığın da bu toplantıda olduğunu, toplantı sonrası sanığın, kendisi ile birlikte 5-6 kişiyi alıp Balgat'ta bir eve götürdüğünü, sanığın danışma heyeti içerisinde yer alabilecek kadar etkin olduğunu bildiğini beyan etmiş, tanık ...; kendisinin staj yaptığı 2008 yılında Çukurambar'da örgüt tarafından misafirhane olarak kullanılan bir evde kalmaya başladığını, bu eve neredeyse her ay yargı imamı olan ...'ın ve Yargıtay üyelerinin gelerek sohbet düzenlediklerini, bu sohbetlere sanığın da katıldığını söylemiş tüm bu beyanlardan sanığın meslek içerisinde atama ile gittiği her yerde örgütsel tavrını sürdürdüğü, örgüte sorgusuz itaat etmeyi prensip edindiği, örgütsel gizliliğe riayet ederek düzenlenen ve yargı imamının katıldığı büyük örgüt toplantılarına katıldığı, toplantı sonrası katılan hakim ve savcılarla ilgilendiği anlaşılmıştır.
İhtilafların çözümünde yargının nihai belirleyici olması özelliğinden yararlanmak isteyen örgütün yargı yapılanmasına özel önem atfettiği bilinen bir gerçektir. Örgüt yargı yapılanması içerisinde yer alan mensupları vasıtasıyla, kamuoyunda gündem olan davalara müdahale ederek siyaseti ve toplumu şekillendirmeye çalışmakta olup bu hedefine ulaşabilmek için yargıda özellikle kritik noktalara örgüt mensuplarını yerleştirmeye çalışmaktadır. 2010 yılı Anayasa referandumu sonrasında HSYK, hakim ve savcıların; atama, tayin, terfi, birinci sınıfa ayrılma ve yükselme işlemlerini yapma, özlük haklarını düzenleme, disiplin soruşturma ve kovuşturması sonucu geçici yetkiyle uzaklaştırma ile meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, hakim ve savcıların mesleğe kabulü, mesleğe tekrar atanmaları, görevlerinin sona ermesine karar verme gibi yargı mensuplarının tamamı üzerinde oldukça kapsamlı yetkilerle donatılmış olup henüz üniversite öğrencisi iken örgüt yapısına katılan ve mesleğe başladıktan sonra da örgütsel motivasyonla faaliyetlerde bulunan sanığın, yargının örgüt amaçları doğrultusunda dizayn edilmesinde son derece kritik öneme sahip HSYK Genel Sekreterliği'ne örgüt tarafından sahiplenilerek atandığı dairemizce kabul edilmiştir. Keza dinlenen tanıklar ..., ... , ... ve ... bu hususu doğrulamıştır.
HSYK seçimleri sonrası üyelerin tanışması amacıyla tanıklardan ...'in evinde sanığın da katıldığı bir kahvaltı düzenlendiği, ve bu kahvaltı sonunda ... ya da ...'nun "hakim maaşı ile üye maaşı arasında 2000 TL fark olduğu ve bu farkın her ay sadaka olarak verilmesi gerektiği"nin söylendiği tanık ... tarafından beyan edilmiştir. Tanıklar ..., ..., ... ve ... ortak beyanlarında 2010 yılı sonrasında Danıştay ve Yargıtay'a yeni üyelerin seçilmesi gündeme geldiğinde sanığın bu isimlerin belirlenmesi amacıyla kendilerini evine davet ettiği, sanığın evinde duvara yapılan yansıtıcı ile Yargıtay üyesi olabilecek hakim ve savcıların isimlerinin gösterildiği, öncelikli olarak da cemaat mensubu hakim ve savcıların belirlenmeye çalışıldığı, ilk belirleme sonucunda netleştirilen sayısının 89 civarında kalması üzerine ..., ... ve ...'nun evin başka odasına geçip 5-10 dakika sonra tekrar gelerek "bu konu hoca efendiye danışılmış, arkadaşlar 140'dan aşağı bir sayıya razı olmasınlar demiş, bizim için tartışma bitmiştir yani 140 olacak" dedikleri, bu toplantı da uzlaşma sağlanamayınca ...'nin evinde yapılan ikinci toplantıya da sanığın katıldığı bu şekliyle yargının tepe noktalarından birine seçilen sanığın bu görevi sırasında yargı içerisinde örgüt mensuplarının daha iyi yerlere yerleşmesi için çalıştığı, seçilecek Yargıtay ve Danıştay üyelerinin örgüt içerisinden belirlenmesi için örgüt liderinin talimatıyla evinde toplantı düzenleyerek ve listeler belirleyerek aktif rol üstlendiği, sanığın evinde gerçekleştirilen toplantılarda örgüt liderinin talimatlarının iletildiği tespit edilmiştir. Keza tanık ...; 2009 ya da 2010 yılında sanığın ... ve ... ... ile birlikte Abant'ta piknik düzenlediğini ve kendisinin katılması için defalarca arandığını, pikniğe gittiğinde sohbet yapıldığını ve İstanbul'da görülen davaların konuşulduğunu ve kendisinin DGM savcısı olmasının istendiğini, rahat bırakılmayacağını düşündüğü için talebi reddettiğini, normalde sanıkla aynı sohbet grubunda olmadıklarını ancak 2011 yılında Hacıbaba lokantasının üst katında ve 2014 yılında Ankara Demirspor tesislerinde yapılan sohbetlerde bir arada olduklarını beyan ederek; tanık ... ise sanığın Yargıtay üyesi olduktan sonra FETÖ ile iltisakı olan bazı kıdemsiz tetkik hakimlerin belirli seminerlere, akademiye gönderilmesinde ve Daire içerisinde öne çıkarılmasında etkili olduğunu düşündüklerini ileterek bu hususları doğrulamışlardır. Sanıkla aynı dönem HSYK üyesi olarak çalışan ve duruşmada tanık olarak dinlenen ... ise sanığın Genel Sekreter olduğu dönemde yüksek yargıdan 5 üye seçildiklerini ancak yüksek yargıdan seçilen bu 5 kişi ile kimsenin temas kurmadığını, hiç bir konuda fikir alışverişinde bulunulmadığını söyleyerek sanığın örgüt içerisindeki üyelerle örgütlenerek hareket ettiği, örgüt dışında kalan üyeleri dışlama politikası uyduladığı görülmüştür.
Tanıklar ..., ... ve ... ortak beyanlarında sanığın cemaat mensuplarının hangilerinin Yargıtay üyesi yapılacağına ilişkin yapılan toplantılarda aktif görev üstlendiğini, bilahare de cemaat kontenjanından Yargıtay üyesi seçildiğini beyan etmişlerdir. Örgüt tarafından sahiplenilerek Yargıtay üyeliğine seçilen sanık bu görevi sırasında da örgütsel toplantılara katılmaya, bu toplantılarda örgüt adına himmet toplamaya ve Yargıtay seçimleri sırasında verilecek oyları örgüt lehine olacak şekilde belirleyerek diğer örgüt mensuplarına iletmeye devam etmiştir. Tanık ...; sanığın Yargıtay 2. Ceza Dairesi'ne atandıktan sonra Yargıtay seçimleri yapıldığı sırada kendisine şu adaya oy verelim şeklinde söylemlerinin olduğunu, tanık ...; 2011 Eylül ayından sonra sanık, kendisi, ... ve ... olarak bir sohbet grubu oluşturduklarını ve 2013 yılı Mayıs ayına kadar bu grupla toplantılara ayda bir devam ettiklerini, toplantılarda sanığın himmet topladığını beyan ederek sanığın Yargıtay üyesi olduktan sonra da örgüt içerisinde aktif olarak faaliyette bulunduğunu bildirmişlerdir.
Dosya içerisinde yer alan 469835 ID numaralı ByLock tespit değerlendirme tutanağından; 469835 ID'ye ait kullanıcı adının fahri11, şifresinin kimki0. olduğu, ekleyenlerin Kaya, D-Fahri, Kayacan, Kaya-cık ismini verdiği ByLock programının sanık tarafından kullanıldığı tespit edilmiştir.
Yüksek yargıdaki örgüt yapılanmasının önüne geçmek amacıyla yasa çıkarılmasına yönelik gelişmeler olması üzerine örgüt mensuplarınca karşı eylemler başlatılmış, bu bağlamda kamuoyunda algı oluşturmak için Yargıtay ana binası önünde 11.07.2016 tarihinde bir grup Danıştay ve Yargıtay üyesi tarafından yapılan basın açıklamasına sanığın da katıldığı dosyaya kazandırılan Yargıtay Birinci Başkanlığının 12.03.2018 tarihli yazısı ekindeki tutanaktan anlaşılmıştır.
Sanığın, örgütün sivil imam olduğu iddiasıyla haklarında kovuşturma olan kişilerle baz çakışması tespit edilmiş ise de; baz çakışmasının yol güzergahlarına yakın yerlerden olması da dikkate alındığında sanığın bu kişilerle görüştüğü hususunu her türlü şüpheden uzak şekilde ispatlayamadığı anlaşıldığından hükme esas alınmamıştır.
Tüm bu hususlar çerçevesinde tanık anlatımları ve diğer delillerin bir bütün halinde değerlendirilmesinde; henüz üniversite yıllarındayken örgütün hiyerarşik yapısına katılan sanığın adaylık süreci ve mesleğin icrası sırasında da örgüt içerisinde kalmaya devam ederek örgütsel toplantılara katıldığı, örgütsel birlikteliği artırmak için piknikler organize ettiği, örgütün finansal yönden desteklenmesi için himmet topladığı, örgütün kriptolu haberleşme aracı olan bylock programını kullandığı, örgütün mahrem alanlarından biri olan yargı erkinde kritik bir öneme sahip HSYK Genel Sekreterliği ve Yargıtay üyeliği görevlerine örgüt tarafından sahiplenilerek seçildiği ve bu görevlerinde örgütsel motivasyonla hareket ederek örgütün yargıda kadrolaşmasında aktif rol üstlendiği, yargıda önemli görevlerden olan Danıştay ve Yargıtay üyeliği seçimlerinde evine örgüt mensuplarını çağırarak kimlerin üye seçileceğine ilişkin toplantı düzenlediği, örgütün gerçek yüzünün ortaya çıktığı tarihlerde de örgüt içerisinde kalmaya devam ettiği, örgütün yargıdaki etkinliğini azaltmak amacıyla yapılacak yasal düzenlemeleri engellemek için örgüt tarafından düzenlenen basın açıklamasına katıldığı bu şekilde meslektaşları ve çalışma arkadaşları tarafından otoritesinin kabul gördüğü anlaşılmıştır.
Sanık hakkında iddianame silahlı terör örgütü yöneticiliği suçundan düzenlenmiş ise de örgüt yönetmekten bahsedebilmek için, örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmek, emir ve direktif verebilmek, örgüt içerisinde inisiyatif alma ve karar verme gücüne sahip olmak gerekmektedir.Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih, 16-956 sayılı Kararı ile onanarak kesinleşen Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 24.04.2017 tarih 2015/3- 2017/3 sayılı kararında açıklandığı üzere kişinin örgüt yöneticisi olup olmadığı örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine göre, kişinin örgüt hiyerarşisi içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenecektir. Sanığın dosyaya yansıyan eylemleri dikkate alındığında sanığın örgütün tamamını ya da bir bölümünü etkileyecek düzeyde tek başına karar alma gücü olduğuna, örgütü kumanda ettiğine, örgüt adına inisiyatif kullanabildiğine dair kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından ve sanığın eylemlerindeki çeşitlilik, yoğunluk ve süreklilik itibariyle FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğu ve silahlı terör örgütü üyesi olduğu hususunda tam vicdani kanaate varıldığından sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkumiyetine karar vermek gerekmiştir.
Anayasanın 138/1. maddesi hükmü, TCK'nın 61/1 maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle aynı kanunun 3/1. maddesi uyarınca; suçun işleniş biçimi, işlendiği yer ve zaman, meydana gelen tehlikenin ağırlığı göz önünde bulundurulup sanığın eylemi, faaliyetleri, kastının yoğunluğu da göz önüne alınarak alt sınırdan uzaklaşılarak cezalandırılması yoluna gidilmiş, duruşmalardaki olumlu tavırları nedeniyle hakkında TCK'nın 62. maddesi uyarınca takdiri indirim uygulanmıştır.'' şeklindeki ifadelerle kararın gerekçesi açıklanmış ve sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetine karar verilmiştir.
V) TEMYİZ:
Sanık müdafisi temyizinde özetle; yargılama merciinin yetkisiz ve görevsiz olduğu, olayda ağır cezalık suçüstü hâli bulunmadığı, örgüt kurucusu Fetullah ...'in yargılamasına konu 24.06.2008 tarihli CGK kararından önceki tarihli eylemlerin yargılama konusu yapılamayacağı, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin yargılamasında geçmiş tarihli faaliyetlerin esas alındığı, kanunsuz suç ve ceza olmayacağı, devletin kurumlarının bilmediği darbe girişimini sanığın yıllar öncesinden bildiği kabulünün aşırı varsayım olduğu, ilk şiddet eyleminin tarihinin 15.07.2016 olduğu, insan hak ve hürriyetlerinin kullanılmasının terör örgütü üyeliğinin delili olamayacağı, CMK'nın 48. maddesine aykırı alınan ifadelerin delil olarak kullanılamayacağı, Bylock konusundaki Yargıtay kararının mahkemelerce takip edilebilecek bir içtihat olmadığı, sanıklara Bylock verilerini inceleme imkânı tanınmadığı, Bylock ham verilerinin hiçbir yargı kararı ve bağımsız bir otoritenin denetimi olmadan incelendiği, maniple edildiğinin açık olduğu, Bylock delilinin ceza yargılamalarında kullanılamayacağı, kanunla önceden kurulmuş mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiği, yargılamaya iştirak etmemiş pek çok üyenin karara katıldığı,
Sanık temyizinde özetle; önceden verilen kesin hüküm nedeniyle yeniden yargılama yapılamayacağı, savunma hakkının kısıtlandığı, iddianameyle bağlılık kuralının ihlal edildiği, basın açıklamasına katılmasının mahkûmiyete esas alınamayacağı, bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiği, istinaf ve temyiz haklarının ayrımcılık temelinde yok edildiği, iddianamede yer alan eylemlerin suç oluşturmadığı, dünya görüşü, inanç ve felsefi düşünce farklılığı olduğu, bunların doğuştan yer alan hakları olmasına rağmen suç kabul edildiği, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesinin Milli Güvenlik Kurulunun örgüt tanımını kabul ederek yargı yetkisini idareye devrettikleri, yargılamanın sahte belgelere göre yürütüldüğü, tanık beyanlarındaki çelişkilerin giderilmesinin engellendiği, 2010 yılında Ankara'da adli tatil nöbetçisi olduğu hâlde HSYK seçim çalışmalarına katıldığının kabul edildiği, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği, meslektaşlarınca fişlendiği ve şeytanlaştırıldığı, teşdiden cezalandırılırken gösterilen gerekçenin hukuka aykırı olduğu,
Yargıtay Cumhuriyet savcısı temyizinde özetle; sanığın hukuk fakültesi öğrenciliği ve hâkim adaylığı döneminde yargı kadrolarının FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyelerinden oluşturulması ve örgüte eleman temini ile üyeleri arasındaki dayanışmanın pekiştirilmesi noktasında aktif faaliyet yürüttüğü, taşrada görev yaptığı dönemlerde örgütsel toplantılar organize ettiği, örgütün belirlediği strateji ve talimatlar doğrultusunda hareket edilmek suretiyle örgüt mensubu olmayan üyelerin liste dışında kalmasının sağlandığı 2010 yılı HSYK seçimlerinde, seçim öncesi diğer örgüt mensupları ile yapılan gizli toplantılara ve seçim gezilerine katıldığı, örgüt içerisindeki etkin konumu ve faaliyetleri nedeniyle örgüt amaçları doğrultusunda Anayasal sistemdeki 3 temel erkten biri olan yargı erkinin örgütün amaçları doğrultusunda dizayn edilmesinde son derece kritik önem taşıyan HSYK Genel Sekreterliğine atandığı, bu göreve atanması sonrasında ve yine Yargıtay üyesi olarak görev yaptığı dönemde ..., ..., ..., ..., ... ..., ..., ... ... ve ... gibi örgütün yargı yapılanmasında yer alan mensupları ve örgütün sivil imamı ... ...'ın iştiraki ile örgüt amaçları doğrultusunda çeşitli toplantılar organize ettiği, bu toplantıların bir kısmında HSYK içerisinde ya da Yargıtayın üst kurullarında görüşülmesi gereken iş ve işlemler ile ilgili izlenecek yöntemlerin gizlilik içerisinde planlanarak uygulamaya konulduğu, yüksek yargının örgüt amaçları doğrultusunda oluşturulması noktasında Aralık 2010 tarihinde Yargıtay üyelerinin seçiminde kendi evinde bir kısmı hakkında örgüt üyeliği/yöneticiliği suçlarından kamu davası açılmış olan ve bir kısmı hakkında da aynı suçlardan soruşturmalar bulunan ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...'nin katılımıyla gerçekleşen örgütsel toplantıyı organize ettiği, söz konusu toplantı esnasında örgüt liderinin "en az 140 kişi olacak" şeklindeki talimatını ilettiği, bu hususun sanığın örgüt lideri de dahil üst düzey yöneticiler ile direkt temas kuracak seviyede olduğuna delalet ettiği, örgüt adına kadrolaşma hareketlerinin mimarlarından ve uygulayıcılarından olduğu, örgütün gizli haberleşme sistemi olan ByLock programını kullandığı, bu program üzerinden örgüt üyesi olan yüksek mahkeme üyeleri ve örgütün sivil imamlarıyla irtibatlı olduğu, ByLock'ta “Danışma” adı altında oluşturulan ve örgüt yapılanması içinde nihai karar alma mekanizmasında bir üst yapı niteliğinde bulunan heyette ... ..., ..., ... ... ve ... ile birlikte yer aldığı, HSYK tasarrufları, seçim, dava takibi, menfi takip, zimmetleme gibi çok sayıda örgütsel faaliyetin sanığa rapor edildiği, Yargıtay hücre yapılanmasında yer alan örgüt üyeleri arasındaki ByLock yazışmalarında örgütsel faaliyet noktasında kendisinden bahsedildiği, konumu itibarıyla hiyerarşik olarak birçok örgüt mensubunun üzerinde bulunduğu, Yargıtay içerisinde örgütün hareket tarzına ilişkin olarak iletişim hâlinde olduğu diğer örgüt üyelerine yönlendirmeler yaptığı, bağımsız hareket etme ve karar alma yetkilerinin bulunduğu hususları dikkate alındığında sanığın örgüt yöneticisi olarak kabul edilmesi ve buna göre cezalandırılması gerektiği,
Hususlarını beyan etmişlerdir.
VI) USULE İLİŞKİN İTİRAZLAR, RE'SEN İNCELENMESİ GEREKEN HUSUSLAR VE GENEL AÇIKLAMALAR:
1) SORUŞTURMA USULLERİ VE KOVUŞTURMA MERCİSİ:
a) Genel Olarak:
Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. Anayasa'nın 142. maddesinde, mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği öngörülmekle birlikte; yargı kollarında yer alan Yüksek Mahkemeler yönünden kanunilik esasının ötesinde bu mahkemelerin niteliklerine, üyelerin ne şekilde atanacağına ya da seçileceğine, görev ve yetkilerinin neler olduğuna dair konular doğrudan doğruya Anayasa'da hüküm altına alınmıştır.
Ülkemizdeki yargı kolları arasında yer alan adli yargı; diğer yargı kollarının (anayasa yargısı ve idari yargının) görevine girmeyen davaların çözümlendiği olağan ve genel yargı kolu olup teşkilât yapısı ilk derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay olmak üzere üç derecelidir.
Kamu görevinin etkin ve kesintisiz biçimde sürdürülmesi ve soruşturulmasında kamu yararı bulunmayan kimi iddialarla ilgili gereksiz işlem yapılmasının önüne geçilmesi amacıyla kamu görevlilerinin bağlı bulundukları yasalara göre özel soruşturma usulleri öngörülmüştür.
Hâkimlerin suç işlemeleri hâlinde cezai sorumluluklarının bulunduğu, çağdaş hukuk sistemlerinin ortak kabulüdür. Bir hâkimin göreviyle ilgili ya da kişisel bir suç işlemesi mümkün olup bu durumda kişinin hâkim olması nedeniyle işlediği suçun yaptırımsız kalması düşünülemez. Bu nedenledir ki, hukuk sistemimiz içinde hâkimlerin görevleriyle ilgili ya da kişisel nitelikte işledikleri ve suç oluşturan eylemlere ilişkin Anayasa, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu, 2575 sayılı Danıştay Kanunu ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu gibi kanunlarla kural olarak özel soruşturma ve kovuşturma usulleri ve mercileri öngörülmüştür.
Suçun görev sebebiyle işlendiğinin kabulü için, eylemin memuriyet işleriyle ilgili olması, diğer bir anlatımla suçu doğuran fiil ile görev arasında illiyet bağı bulunması, görevle bağlantılı olması ve görevin sağladığı imkânlardan faydalanılarak işlenmesi gerekir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.02.2004 tarihli ve 2004/2-10 Esas 2004/40 Karar sayılı kararında "Görev sebebiyle işlenen suç kavramının, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçları ifade eder." şeklinde kabul edilmiştir. Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre kamu görevlilerinin herhangi bir suç örgütüne üye veya yönetici olmaları kişisel suç niteliğindedir.
Özel soruşturma ve kovuşturma usulleri öngören düzenlemelerden; yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa'nın 83. maddesi, hâkim ve Cumhuriyet savcılarına ilişkin 2802 sayılı Kanun'un 94. maddesi, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine ilişkin 6087 sayılı Kanun'un 38. maddesi, 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesi ile diğer kamu görevlilerine ilişkin 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 2. maddesinde "ağır cezalık suçüstü hâli" ortak bir kavram olarak kullanılmaktadır. Aynı kavram, suç tarihinden sonra 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesine 680 sayılı KHK ile eklenen ve 7072 sayılı Kanun'la aynen kabul edilerek kanunlaşan altıncı fıkrada da yer almaktadır.
5271 sayılı CMK'nın "Tanımlar" başlıklı 2. maddesinin (j) bendinde de "Suçüstü hâli"nin;
"1. İşlenmekte olan suçu,
2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu" ifade ettiği öngörülmüştür.
Belli bir suçun bulunması, failin yakalanmış olması ve failin suçu işlediği an ile yakalandığı an arasında uzun sürenin geçmemiş olması, suçüstü hâlidir.
Öte yandan, suçüstü hâlinin varlığı açısından hukukî düzenlemelerde açıkça bir zaman sınırı öngörülmediği göz önüne alındığında, bir zaman sınırlaması getirmek mümkün değildir. Bir olayın hangi ana kadar suçüstü olarak nitelendirilebileceği, o olayın özelliklerine, işlenen suça, türüne, işlenme biçimine, icra ile yer ve zaman bakımından gerçekleşen illiyet bağına göre takdir edilmelidir.
Suçüstü hâli doktrinde, dar anlamda ve geniş anlamda suçüstü olmak üzere ikili ayrıma tabi tutulmuştur (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku, 5. Bası, Sevinç Matbaaası, Ankara, 1978, s. 692, 693). Konumuza ilişkin olarak, asıl suçüstü ya da dar anlamda suçüstü, CMK'nın 2. maddesinin (j) bendinde yer alan (1) numaralı alt bentteki "işlenmekte olan suç"u ifade etmektedir.
b) Mütemadi Suçlarda Suçüstü Hâli:
Doktrinde genel kabul gören görüş; mütemadi suçlar suçüstü hâlinde işlenebilen suçlardır. Mütemadi suçlarda, temadi devam ettikçe suçüstü hâlinin devam ettiği, icra hareketlerinin tamamlanmasının gerekmediği, mütemadi suçu oluşturan icra hareketlerinin bir kısmında sanığın geniş anlamda yakalanmasının yeterli olduğu, kanuni düzenlemelerde bu konuda bir ayrıma gidilmediği ve suçüstü hâlinde temadinin sona ereceğine ilişkindir.
Türk Hukukundaki silahlı örgüt suçuna ve usul hukukuna ilişkin düzenlemelere ayrıca değinilecek olmakla birlikte, faile atılı mütemadi suçun niteliği, suçun işlenme şekli ve geniş anlamda yakalama şartlarının her olayda ayrı ayrı değerlendirilmesi koşuluyla, mütemadi suçlarda genel olarak failin o suça ilişkin devam eden icra hareketlerinin, bu hareketlerin meydana getirdiği hukuka aykırılığın devam ettiğinin, böylelikle o suçun işlenmekte olan bir suç olduğunun ve geniş anlamda yakalama sonucunda somut olayda dar anlamda suçüstü hâlinin var olabileceğinin kabulü gerekmektedir.
c) Terör Suçlarında Özel Soruşturma Usulleri:
Kamu görevlilerinin görev nedeniyle işledikleri suçlar bakımından haklarında doğrudan soruşturma yapılabilmesi, fiilin ağır ceza mahkemesinin görevine girmesi ve failin suçüstü hâlinde yakalanması terör suçları bakımından gerekli görülmemiştir.
Demokratik yaşama ciddi tehdit oluşturan terör suçlarının soruşturulması usulüne ilişkin uzun yıllardan beri yürürlükte olan özel düzenlemeler söz konusudur. Nitekim, 16.06.1983 tarih ve 2845 sayılı yasa ile kurulan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Görev" başlıklı ikinci bölümünün "Devlet güvenlik mahkemelerinin görevleri" başlıklı 9. maddesi;
"Devlet Güvenlik Mahkemeleri aşağıdaki suçlarla ilgili davalara bakmakla görevlidir.
a) Türk Ceza Kanununun 125 ila 139 uncu maddelerinde; 146 ila 157 nci maddelerinde; 161, 168, 169, 171, 172, 174 üncü maddelerinde; 312 nci maddenin 2 nci fıkrasında; (...); 499 uncu maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar,
Yukarıda belli edilen suçları işleyenler ile bunların suçlarına iştirak edenler, sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılanırlar.
Ancak, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hali dahil Askeri Mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır."
Şeklindedir.
"Soruşturma usulü" başlıklı 10. maddesinde;
"...Bu Kanun kapsamına giren suçlar hakkında, suç görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılıklarınca doğrudan doğruya takibat yapılır." hükmü yer almaktadır.
5271 sayılı CMK'nın 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile ilga edilen 250. maddesi;
"(1) Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç),
Dolayısıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür.
...
(3) Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile (…) askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.",
Aynı Kanun'un 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile ilga edilen "Soruşturma" başlıklı 251. maddesi ise;
"(1) 250 nci madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet Başsavcılığınca 250 nci madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez...."
Şeklindedir.
"Görev ve yargı çevresinin belirlenmesi, soruşturma ve kovuşturma usulü" başlıklı 3713 sayılı Terörler Mücadele Kanunu'nun 10. maddesinin 21.02.2014 tarihli 6526 sayılı Kanun'un 19. maddeleriyle yürürlükten kaldırılmadan önceki hâli;
"Bu Kanun kapsamına giren suçlar dolayasıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayabilecek şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür. Bu mahkemelerin başkan ve üyeleri adlî yargı adalet komisyonunca, bu mahkemelerden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak;
a) Soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet başsavcılığınca başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
b) Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316'ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 01.11.1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26'ncı maddesi hükmü saklıdır" biçimindedir.
Mülga hükümlerin incelenmesinde de görülmektedir ki; silahlı terör örgütüne üye olma suçuyla ilgili olarak Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'la kural olarak, soruşturmanın genel hükümlere göre, bu kanun uyarınca kurulmuş mahkemelerde görev yapan Cumhuriyet savcıları tarafından yapılacağı kabul edilmektedir. Devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasından sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 250. maddesi ile de bu genel kural aynen korunmuştur.
05.07.2012 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesinin 3. fıkrasının (b) bendi ile TCK'nın 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316 maddelerinde yazılı olup 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesi uyarınca doğrudan terör suçu kabul edilen suçlar hakkında görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet Savcıları tarafından doğrudan soruşturma yapılacağı hüküm altına alınmış olup aynı Kanun maddesinin bendinde 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 26. maddesi hükmünü saklı tutmuştur.
Daha sonra 06.03.2014 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun'un 19. maddesi ile 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesi yürürlükten kaldırılmış ve aynı Kanun'un 15. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesine "Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ıncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır." hükmü 8. fıkra olarak eklenmiştir. Suç tarihinde bu hüküm yürürlüktedir.
Dolayısıyla suç tarihinde 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı terör suçları yönünden yapılacak soruşturmalarda görev ya da kişisel suç olup olmadığına bakılmaksızın Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve HSK üyelerine yönelik kendi özel kanunlarına ilişkin özel bir koruma öngörülmemiştir.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5235 sayılı Kanun'un "Ağır ceza mahkemesinin görevi" başlıklı 12. maddesinde ağır ceza mahkemesinin görevine giren davaların istisnası olarak yer verilen "Anayasa mahkemesi Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler askeri mahkemelerin görevine giren hükümler ile çocuklara özgü kovuşturma hükümleri saklıdır." şeklindeki hüküm de kovuşturma aşamasında görevli mahkemenin belirlenmesine ilişkin olup soruşturmanın usulüne ilişkin düzenleme içermemektedir.
Bu bağlamda ele alınması gereken ve 2575 ile 2797 sayılı Kanun'ların yürürlük tarihinden sonra, somut olayımızda suç tarihinden önce 06.03.2014 tarihli ve 28933 sayılı mükerrer Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 15. maddesiyle, 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesine eklenen sekizinci fıkrada "Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır." hükmüne ilişkin düzenlemede, aralarında silahlı örgüt suçunun da sayıldığı bazı suçların vahameti ve bu suçlarla korunan hukuki değer dikkate alınarak 2937 sayılı Kanun'da sayılan kişilere yönelik istisna haricinde, bu suçların soruşturmasının genel hükümlere göre yürütüleceği açıkça hüküm altına alınmıştır. Buna göre Yargıtay Kanunu'nun 46. maddesinin 6. fıkrasında belirtilen kişisel suç ağır cezalık olmasa ve fail suçüstü hâlinde yakalanmasa dahi, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrası gereğince doğrudan soruşturulabilecektir. Dolayısıyla TCK'nın 314. maddesinde yazılı silahlı terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle genel hükümlere göre soruşturma yapabilmek için suçüstü hâlinin bulunmasına gerek yoktur.
Ayrıca, 15.07.2016 tarihinde ülke genelinde başlayan ve 19.07.2016'e kadar devam eden hükûmeti devirmeye ve Anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs edilmesi sebebiyle ve demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla ilan edilen olağanüstü hâlin varlığı, ülkede terör saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşen 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün ulusal güvenlik üzerinde oluşturduğu tehdit ve tehlikenin boyutu, darbe teşebbüsünde bulunan terör örgütünün tüm unsurlarıyla ve süratle bertaraf edilmesi amacıyla yapılan işlemlerin uygulanabilmesi ve demokrasinin korunarak hukuk devleti ilkesine bağlılığın sağlanması için ihtiyaç duyulan süre darbenin yapıldığı günle sınırlı olmamıştır. Mevcut iktidar tarafından Anayasal düzeni korumakla görevli kolluk güçleri ile soruşturma ve yargılama organları üzerindeki terör örgütünün kontrolünün boyutu bilinmediğinden zira üst düzey yöneticilerin en yakınındaki görevlilerin örgüt mensubu olduğunun anlaşıldığı ortamda, çağrı üzerine halkın günlerce meydanlarda demokrasi nöbeti tutarak güvenliğin sağlanmaya çalışıldığı bir süreçte; 15.07.2016 tarihinde başlayan ve sonrasında da devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sürecinde sanığın yakalanıp gözaltına alındığı ve tutuklandığı hususları dikkate alındığında; sanığa isnat edilen suça ilişkin suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma ve kovuşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğu kabul edilemeyecektir.
d) Hâkim ve Savcılar Sınıfı:
Hâkim ve savcılarla ilgili olarak 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun 82 ve müteakip maddelerine göre "görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçlardan dolayı" soruşturma yapılması izne bağlanmış, aynı Yasa'nın 90. maddesi gereğince birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcılar için Yargıtayın ilgili ceza dairesi, birinci sınıfa ayrılmayan hâkim ve savcılar için de bağlı bulundukları yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesi kovuşturma mercisi olarak belirlenmiştir. Hâkim ve savcıların kişisel suçları ile ilgili soruşturma, görev yerlerine en yakın Ağır Ceza Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılır. Bu suçlar yönünden kovuşturma mercisi aynı yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesidir. (2802 sayılı Kanun'un 93. maddesi). Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlinde ise soruşturma genel hükümlere göre bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından yapılacaktır. (Aynı Yasa'nın 94. maddesi). Hâkim ve savcıların görev suçları yanında görev sırasında işledikleri suçlar yönünden de özel soruşturma usulü benimsenmiştir. Ancak bu kuralın iki istisnası bulunmaktadır: ağır cezalık suçüstü hâli ve Türk Ceza Kanunu'nun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316. maddelerinde yer alan suçların işlendiği iddiasıyla yapılan soruşturmalardır. (CMK'nın 161/8. maddesi)
Görev suçlarında soruşturma sırasında alınması gerekli koruma tedbirleri bakımından 2802 sayılı Yasa'nın 85. maddesinde "Soruşturma sırasındaki tutuklama istemleri, son soruşturma açılmasına karar vermeye yetkili merci tarafından incelenir ve karara bağlanır." şeklinde açık biçimde düzenlenmiş iken, şahsi suçlar yönünden özel bir hüküm bulunmadığından kanun koyucu burada genel kuraldan ayrılmamış olup bu hâlde soruşturma yapan Cumhuriyet Başsavcılığının yargı çevresindeki sulh ceza hâkimleri yetkili olacaktır.
e) Yargıtay Başkanı ve Üyeleri:
Hukuk devletinin en önemli unsurlarından birini kanuni hâkim güvencesi oluşturmaktadır. Bu ilke Anayasal bir hak olarak korunmuş olup Anayasa'nın 37. maddesinde "Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz" şeklinde ifade edilmiştir.
Yargıtay, adli yargı içerisinde Anayasal boyutta bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olarak düzenlenmiş olup adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı mercisine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercisidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmakla görevli kılınmıştır. Yargıtay Başkan ve Üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili ve özel kanunlarında belirtilen kimseler aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına ve kişisel suçlarına ait ceza davalarına ve kanunlarda gösterilen diğer davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmak bu görevler kapsamındadır.
Bilindiği üzere, 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün savuşturulmasından hemen sonra Milli Güvenlik Kurulu 20.07.2016 tarihinde yaptığı toplantıda "demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla" hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunmayı kararlaştırmıştır. Bunun üzerine, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20.07.2016 tarihinde, ülke genelinde 21.07.2016 Perşembe günü saat 01.00'den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21.07.2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Olağanüstü hâl ilan edilmesine ilişkin karar, aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti 21.07.2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'ne; Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine ise Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'ye (MSHUS) ilişkin derogasyon (askıya alma/yükümlülük azaltma) beyanında bulunmuştur. Olağanüstü hâlin uzatılmasına ilişkin kararlar da Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine bildirilmiştir.
Olağanüstü hâl, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 05.10.2016, 03.01.2017 ve 17.04.2017 tarihlerinde alınan kararlarla üçer ay daha uzatılmıştır.
Olağanüstü hâl döneminde çıkarılan KHK'lar ile bazı yasalarda değişiklikler yapılmıştır.
2797 sayılı Kanun'un; Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı yapılacak inceleme, soruşturma ve kovuşturma usullerini düzenleyen 46. maddesi suç tarihi itibarıyla;
"Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık Kurulunun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir.
Birinci Başkanlık Kurulu kendisine intikal eden veya ettirilen ihbar ve şikayetleri inceleyerek soruşturma açılmasını gerektirir nitelikte gördüğü takdirde, ilk soruşturma yapılması için ceza dairesi başkanlarından birini görevlendirir. Aksi takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verir. Bu karar kesindir.
Soruşturma ile görevlendirilen başkan, soruşturmayı ikmal ettikten sonra evrakı Birinci Başkanlık Kuruluna gönderir.
Soruşturmayı yapan ceza dairesi başkanı sorgu hakiminin yetkisini haiz olup Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk soruşturmaya ait hükümlerini uygular. Vereceği tutuklama ve tutuklamanın kaldırılması veya kefaletle salıvermeye ait kararları Birinci Başkanlık Kurulunun onaması ile tekemmül eder.
Birinci Başkanlık Kurulu, incelediği evrakı eksik bulursa soruşturmayı yapan başkana tamamlattırır. Son soruşturmanın açılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına, aksi halde son soruşturmanın açılmasına karar verir ve görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda Yargıtay Ceza Genel Kuruluna tevdi olunmak üzere dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Evrakın işlemden kaldırılmasına dair verilen kararlar kesindir.
Sanık, Ceza Genel Kurulunca verilen kararın tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde yeniden incelenmesini isteyebilir." şeklinde düzenlenmişken, bu maddenin beşinci fıkrasında 680 sayılı KHK'nın 5. maddesiyle değişiklik yapılarak bu kişilerin kişisel suçlarında kovuşturma makamı "Yargıtay Ceza Genel Kurulu" yerine "Yargıtay ilgili ceza dairesi" olarak yeniden belirlenmiş ve maddenin altıncı fıkrası da yürürlükten kaldırılmıştır. Bu değişiklik 7072 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Son olarak, 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesinin yürürlükten kaldırılan altıncı fıkrası bu kez 690 sayılı KHK'nın 2. maddesiyle yeniden düzenlenmiş ve bu fıkra;
"Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır." biçiminde son hâlini almış ve bu düzenleme de 7072 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Söz konusu değişikliklerle birlikte, 2797 sayılı Kanun'un "Dairelerin Görevleri" başlıklı 14. maddesinde yine 680 sayılı KHK'nın 3. maddesiyle yapılan ve 7072 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşan değişiklik sonucunda bu maddeye "Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalarda, iş yoğunluğunun zorunlu kılması halinde Birinci Başkanlık Kurulu bir veya birden fazla daireyi sadece bu işlere bakmak amacıyla görevlendirebilir. Bu durumda, görevlendirilen dairenin bakmakta olduğu işler, bir sonraki takvim yılı beklenmeksizin Birinci Başkanlık Kurulu tarafından başka dairelere verilebilir." biçiminde (f) bendi eklenmiştir.
2797 sayılı Kanun'un 14 ve 46. maddelerinde yapılan değişiklikler üzerine toplanan Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca öncelikle 11.07.2017 tarih ve 245 sayı ile; söz konusu düzenlemelere yer verildikten sonra "kovuşturma işlemlerini yürütmek üzere Yargıtay 9. Ceza Dairesinin görevlendirilmesine" karar verilmiş ve bu karar 18.07.2017 tarihli ve 30127 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Gelinen aşamada, suç tarihi itibarıyla Yargıtayın ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılayacağı kişilerin, şahsi suçları bakımından kovuşturma makamı Yargıtay Ceza Genel Kurulu iken, sonradan olağanüstü hâl döneminde yürürlüğe konulan 680 sayılı KHK ile bu makamın Yargıtay ilgili ceza dairesi olarak değiştirilmesinin ve yargılamanın bu doğrultuda Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasının tabii hâkim ilkesi bağlamında incelenmesi gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.10.2018 tarihli ve 389-420 sayılı kararında; Yargıtay Daireleri arasındaki görev ilişkisinin, adli yargı ilk derece mahkemeleri arasında var olan ve kamu düzenine ilişkin bulunan görev ilişkisi niteliğinde olmayıp 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 6545 sayılı Kanun'la değişik 14. maddesinde yer alan "hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi aralarında iş bölümü esasına göre çalışır" şeklindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere idari nitelikte iş bölümü ilişkisi olduğu, ancak kamu düzenine ilişkin görev ve bu husustaki uyuşmazlığın değerlendirilmesi açısından ilk derece yargılamasına konu dosyayı ele alan ve davaların birleştirilmesi hususunda farklı görüş bildiren Özel Dairelerin birbirinden farklı mahkemeler değil, istisnai hâllerde ilk derece yargılaması yapan "Yargıtay", dolayısıyla tek mahkeme olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Terör suçlarına ilişkin davalara yönelik kanun yolu incelemeleri Yargıtay 16. Ceza Dairesince yapılmakta iken, bu suçlardan kaynaklanan davalardaki artış, bu artışın Yargıtayın tali ve istisnai görevi olan ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapma görevine de yansıması ve bu nedenle oluşan ciddi iş yoğunluğu, beraberinde daireler arasında bu hususta da iş bölümü yapılması sonucunu doğurmuştur. Bu bağlamda 2797 sayılı Kanun'da ve diğer özel kanunlarda sayılan kişilerin kişisel suçlarında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapılması hususunda Yargıtay 9. Ceza Dairesi görevlendirilmiş, Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanınca hazırlanan Çalışma Yönergesi'ne göre ise iş yoğunluğu nedeniyle Dairede birden fazla heyet oluşturularak çalışma usulüne gidilmiştir.
Suç tarihinden önce ve sonrasında da 2018 yılının Eylül ayına kadar Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise 2797 sayılı Kanun'da ve Yargıtay İç Yönetmeliği'nde düzenlenen çalışma usulleri gereğince, değişken üyelerle haftada ancak bir kez toplanabilen ve zamanaşımı yakın, tutuklu iş niteliğinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının mahiyeti ve infaza dair olası hukuki sonuçları vb. nedenlerle önceliği bulunan dosyaların yoğun olarak görüşüldüğü bir karar organı olarak faaliyet göstermekteydi. Söz gelimi, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen sayısal verilere göre; 2017 yılında özetle 271'i itiraz, 877'si direnme olmak üzere esasa kaydedilen toplam 1148 dosyanın toplam 524'ü karara bağlanmış, karara bağlanan dosya sayısı 2018 yılında da 698 olarak ortaya çıkmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunda suç ayrımı yapılmaksızın tüm dairelerden gelen dosyaların karara bağlanmasına, derdest dosyaların çokluğu ve niteliğine, çalışma usulleri gereği önceden değişken tek heyet, sonradan ise sabit tek heyet hâlinde ve haftada en fazla 1-2 gün toplanabilmesine karşın, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin bir uzmanlık mahkemesi biçiminde faaliyet göstermesi, bu Dairenin dahi yargılamaların makul sürede tamamlanabilmesi için haftanın bir çok günü ve birden fazla heyetle toplanarak yargılama yapıyor olması, mevcut çalışma prensipleri ve suç tarihinden sonra ortaya çıkıp belirginleşen iş yoğunluğu da dikkate alındığında, kişisel suçları nedeniyle Yargıtayda yargılanacak kişilerin kovuşturma makamının Yargıtay Ceza Kurulu olarak belirlenmesi, bu Kurulun önceden istisnai görevi olarak öngörülen yargılama yapma yetkisini asli görevi hâline getireceği, bu nedenle hem derdest dosyaların hem de kovuşturma yapılmak üzere gelen dosyaların adil yargılanma hakkına uygun olarak makul sürede tamamlanmasının imkânsızlaşacağı, dolayısıyla kovuşturma yapma yetkisinin Yargıtay ilgili ceza dairesine devredilmesine dair düzenlemenin, salt Yargıtay Ceza Genel Kurulunca bu görevin yerine getirilmesindeki zorluk yerine adil yargılanma hakkının sağlanması ve davaların makul süre içinde sonuçlandırma gibi evrensel hukuk ilke ve kuralları açısından uluslararası üst normlardan kaynaklanan zorunluluğun gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu değişiklik üzerine kovuşturmanın Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılmasının usul ve kanuna uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu nedenle; dava konusu olayda sanığa atılı suç nedeniyle yargılamanın Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır.
f) Danıştay Başkanı ve Üyeleri:
Danıştay üyelerinin hukukî durumları 2575 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un 3. maddesinde Danıştay Başkanı, Danıştay Başsavcısı, Danıştay başkanvekili, daire başkanları ile üyelerin "Danıştay Meslek Mensupları"nı ifade ettiği, 4. maddesinde de bu görevlilerin yüksek mahkeme hâkimleri olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kanunların kendilerine sağladığı teminat altında görev yapacakları belirtilmiştir.
2575 sayılı Kanun'un "Soruşturma" başlıklı 76. maddesi;
"1-Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işlemiş bulundukları suçlardan dolayı, Danıştay Başkanının seçeceği bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından ilk soruşturma yapılır.
2-Danıştay Başkanı hakkında soruşturma, kendisinin katılmayacağı Başkanlık Kurulunca seçilecek bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından yürütülür.
3-Kurul, soruşturma sonunda düzenleyeceği fezlekeyi ve buna ilişkin evrakı Danıştay Başkanına, soruşturma Danıştay Başkanı hakkında ise fezlekeyi ve evrakı başkanvekiline verir. Bu husustaki dosya Danıştay Başkanı veya vekili tarafından gerekli karar verilmek üzere İdari İşler Kurulu Başkanlığına tevdi edilir. Bu Kurulun vereceği kararlar sanığa ve varsa şikayetçiye tebliğ olunur.
4-Yargılamanın men'i kararı kendiliğinden ve son soruşturmanın açılmasına dair kararlar itiraz üzerine İdari İşler Kurulu Başkan ve üyelerinin katılmayacağı Danıştay Genel Kurulunda incelenir.
5-Danıştay Genel Kurulunun bu toplantılarında yeter sayı en az otuzbirdir. Toplantıda hazır bulunanlar çift sayıda ise en kıdemsiz üye toplantıya katılmaz." ,
Aynı Kanun'un "Soruşturma dosyasının yargı yerlerine gönderilmesi" başlıklı 79. maddesi;
"76 ncı madde gereğince verilen son soruşturmanın açılmasına dair kararlar üst kurulca onanmak veya itiraz olunmamak suretiyle kesinleştikten sonra, soruşturma dosyası, gereği yapılmak üzere Danıştay Başkanı veya vekili tarafından Cumhuriyet Başsavcısına gönderilir.",
Aynı Kanun'un "Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun uygulanacağı haller" başlıklı 81. maddesi;
"...belirtilen bu maddelere göre yapılacak soruşturmalarla verilecek kararlarda, bu Kanun'da hüküm bulunmayan hallerde, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun soruşturmaya ilişkin hükümleri uygulanır.
2. Soruşturma kurulları sorgu hakiminin yetkilerini haizdir."
Şeklinde düzenlenmiştir.
"Şahsi suçların kovuşturma usulü" başlıklı 82. maddesinin birinci fıkrasında ise Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin şahsi suçlarının takibinde Yargıtay Başkanı, Cumhuriyet Başsavcısı ve üyelerinin şahsi suçlarının takibiyle ilgili hükümlerin uygulanacağı öngörülmüştür.
Söz konusu hukuki düzenlemeler ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde;
Danıştay üyelerine atılı kişisel suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da "ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli" kapsamında işlenmesi durumunda, soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 2797 sayılı Kanun'da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
g) Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Seçimle Gelen Üyeleri:
Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerinin hukukî durumları 6087 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un "Haklarındaki Soruşturma ve Kovuşturmalar" başlıklı beşinci kısmında yer alan "Üyelerin Hukuki Durumları" başlıklı birinci bölümünde düzenlenen 34. maddesi uyarınca, Kurulun seçimle gelen üyelerinir görevleri süresince Yargıtay daire başkanı için ilgili mevzuatta öngörülen tüm malî ve sosyal haklardan yararlanacakları hüküm altına alınmıştır.
Yine, 6087 sayılı Kanun'un Beşinci Kısmında yer alan "Üyeler Hakkındaki Soruşturma ve Kovuşturmalar" başlıklı İkinci Bölümde, üyeler hakkında disiplin ve adli yönden yürütülecek soruşturma ve kovuşturma işlemlerine dair düzenlemelere yer verilmiştir.
6087 sayılı Kanun'un "Üyelerin adli suçlarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturma usulü" başlıklı 38. maddesi;
"(1)(Değişik: 18/6/2014-6545/100 md.) Kurulun seçimle gelen üyelerinin görevleriyle ilgili suçları ile kişisel suçları hakkındaki soruşturma ve kovuşturma izni işlemleri Genel Kurul tarafından, kovuşturma açılması kararı ve kovuşturma mercilerinin belirlenmesi ise gösterilen yetkili merciler tarafından bu Kanun hükümleri uyarınca yapılır.
(2) Kurulun seçimle gelen üyeleri hakkında yapılan ihbar ve şikâyetlerde Başkan, işi Genel Kurula götürmeden önce daire başkanlarından birine ön inceleme yaptırabilir. Görevlendirilen bu daire başkanı, incelemesini yaptıktan sonra, durumu bir raporla Başkana bildirir.
(3) Başkan suç ihbar veya şikâyetini doğrudan ya da inceleme yaptırdıktan sonra Genel Kurula sunar. Yapılan görüşme sonucunda; soruşturma açılmasına yer olmadığına ya da soruşturma açılmasına karar verilir. Soruşturma açılmasına karar verilmesi hâlinde, Genel Kurul tarafından soruşturma yapmak üzere gizli oyla bir üye seçilir.
(4) Soruşturma için seçilen üye, 5271 sayılı Kanuna göre işlem yapar ve kanunların Cumhuriyet savcısına tanıdığı bütün yetkileri kullanır. Soruşturma sırasında hâkim kararı alınması gereken hususlarda ilgililer hakkında isnat edilen suçun niteliğine göre belirlenmiş bulunan kovuşturma mercilerine başvurur.
(5) Soruşturmayı yürüten üye, soruşturmayı tamamladıktan sonra kovuşturma açılmasına yer olup olmadığı hakkındaki kanaatini belirten bir rapor hazırlayarak, rapor ve eklerini Genel Kurula sunulmak üzere Başkana verir.
(6) Genel Kurul, dosyayı inceledikten ve varsa eksiklikleri tamamlattıktan sonra, kovuşturma yapılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına karar verir; aksi hâlde kovuşturma yapılmasına izin verir.
(7) Kovuşturma yapılmasına ilişkin verilen iznin kesinleşmesi üzerine dosya;
a) Görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesine,
b) Kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesine,
kamu davası açılmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
(8) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iddianamesini düzenleyerek evrakı, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmak üzere Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda ise Yargıtay ilgili ceza dairesine gönderir.
(9) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür ve durum hemen Kurula bildirilir. Soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezleke ile birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Başsavcılık tarafından yerine getirilecek müteakip iş ve işlemlerde 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46 ncı maddesinin altıncı fıkrası hükümleri uygulanır. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesince, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır...."
Biçiminde son hâlini almıştır.
Söz konusu hukuki düzenlemeler ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar incelendiğinde;
Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine atılı suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da "ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli" kapsamında işlenmesi durumunda, görev suçu ya da kişisel suç olup olmadığının önemi bulunmamaktadır. Bu hâlde soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 6087 sayılı Kanun'da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
ğ) AİHM Kararı Işığında Suçüstü Hâlinin Uygulanmaması Durumunda Uygulanacak Usul Hükümleri:
Suçun işlendiği tarihte yüksek yargı mensubu olarak görev yapan sanığın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin suçüstü hâline ve mütemadi suça ilişkin kararı doğrultusunda, örgüt üyeliği eylemini suçüstü koşulları altında gerçekleştirmediğinin kabulü hâlinde hakkında uygulanacak hükümlerin değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
Kişisel suçlar bakımından 2802 sayılı Hâkimler Savcılar Kanunu'nda olduğu gibi Yargıtay Kanunu, Danıştay Kanunu ile Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun'da özel düzenlemelere yer verilmiştir. Sanık, anılan kanunlar gereğince yukarıda açıklandığı üzere özel soruşturma usulüne tabidir. Suç işlediği şüphesinin Yargıtay veya Danıştay Birinci Başkanlık Kurulu tarafından öğrenilmesi hâlinde bu işin ön incelemesini yapmak üzere ilgiliden daha kıdemli bir üye veya başkan görevlendirilerek gerekli soruşturmanın yapılacağı, soruşturma sonrasında adli veya idari yönden bir suç işlendiği kanaatine varılması hâlinde düzenlenecek raporların Birinci Başkanlık Kuruluna sunulacağı, Başkanlık Kurulunca düzenlenecek talepnameyle ilgili hakkında dava açılacağı anlaşılmakta ise de sanığın mensup olduğu iddia edilen terör örgütünün Anayasal düzene yönelik darbe girişimi sonrasında açığa alınan ve hakkında disiplin soruşturması başlatılan sanık istifaya davet edilmiş, bu daveti kabul etmemesi üzerine görevine son verilmek suretiyle disiplin suçu bakımından en ağır yaptırım uygulanmıştır. Bu arada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma yürütülüp sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğince de tutuklandığı anlaşılmaktadır. Yargılamada gelinen bu aşamada yukarıda izah edilen özel soruşturma hükümlerinin uygulanmamasının, yargılamanın durması için bir neden teşkil edip etmeyeceği değerlendirildiğinde; usule ilişkin hakkın özüne dokunan ihlal gerçekleşmediği takdirde kovuşturma aşamasından soruşturma aşamasına dönülemeyeceği ilkesi gözetilip diğer taraftan ilgili mevzuata göre en ağır yaptırım gerektiren fiili işlemiş olması nedeniyle görevden sürekli şekilde uzaklaştırılmış bulunan sanık hakkında tekrar soruşturma izninin verilmesini talep etmenin yargılamayı uzatacağı ve yasanın kamu görevlileri hakkında özel soruşturma usulü konulmasındaki amacına hizmet etmeyeceği açık olup bu nedenle yargılamanın durdurulmasına gerek görülmemiştir.
2) SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ SUÇUNUN HUKUKİ NİTELENDİRİLMESİ:
Yargıtayın yerleşik uygulaması ve öğretideki ağırlıklı görüşlere göre örgüt kurma, yönetme ve üyelik suçları;
a) Genel Olarak:
Yapılanma biçimi ne olursa olsun kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla oluşturulmuş örgütlere suç örgütü denmektedir.
Örgüt kurma ve yönetme suçunda genel hükümlerden ayrı olarak kanun koyucu hazırlık hareketlerini suç sayarak kamu düzeninin ve güvenliğinin korunmasını sağlamak amacıyla bağımsız bir suç düzenlemesi yapmıştır. Bu suç somut tehlike suçudur.
Düzenleme ile amaç suçtan bağımsız olarak, hazırlık hareketlerini cezalandıran bir suç tipine yer verilmiştir.
Devletin şahsiyetine karşı cürümlere müteveccih çok kişinin iradesinin birleşmesinin doğuracağı ağır tehlikeyi ve ciddi bir suçun işlenmesi ihtimalinin muhakkaklığını göz önünde bulundurarak bu kolektif suç tehlikesini müstakil suç olarak cezalandırmış ve icra hareketlerine geçilmeden bir fiilin cezalandırılmayacağı prensibinden ayrılmıştır.
Devletin şahsiyetine karşı suçların çoğu teşebbüs suçudur, teşebbüs dahi tamamlanmış suç gibi kabul edildiğinden, zaten tehlike suçudur; bu bakımdan hazırlık hareketlerinin cezalandırılması "tehlike tehlikesinin cezalandırılması" şeklinde kabul edilmektedir. (Manzini, 1950, 606, atfen, Özek, ege. s. 348)
b) Örgüt kurma:
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir yapının, ast-üst ilişkisinin, emir-komuta zincirinin hâkim olduğu yapılanmayı ifade eder. Böylece örgüt, mensupları üzerinde hakimiyet tesis eden bir güç kaynağı mahiyetini kazanmaktadır. Bu bağlamda bir organize güç aracından, organize güç enstrümanından söz edilebilir.
Suç örgütünün varlığından söz edebilmek için belli bir amaç, maksat etrafındaki bir fiili birleşme yeterlidir. Bu örgütler mahiyetleri itibariyle devamlılık arz ederler. Bu itibarla belli bir suçu işlemek için bir araya gelme hâlinde bir suç örgütünün varlığından bahsedilemez.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, somut bir tehlike suçu olduğu için oluşturulan örgütün üye sayısı ve malzeme donanımı itibariyle güdülen amaçları gerçekleştirme açısından somut bir tehlike arzedip arzetmediği hâkim tarafından yapılacak değerlendirmeyle belirlenecektir. Somut zarar tehlikesini oluşturmaya uygunluk için "amacı gerçekleştirmeye yeterli üye"nin, "hiyerarşik örgüt yapısı"nın, "şiddete dayanan eylem programı"nın varlığını aramak gerekir.
Örgütün silahlı olup olmaması ve sahip olunan silahların cins, nitelik ve miktarı somut tehlikenin belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Örgütün, silahlı örgüt vasfını kazanması için mensuplarının silah sahibi olmaları gerekmez. Silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının olması gerekli ve yeterlidir.
c) Örgüt yönetme:
Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda iş bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda ve icrasında harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.
Örgüt yönetme, örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.
Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
d) Örgüt üyeliği:
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği; örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemedeki ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.
Bu ilkeler ışığında iç hukukumuzdaki düzenlemelere göz atıldığında;
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesinde terörü; "Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir." aynı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu; "Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi..." şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
TCK'nın 314. maddesi bakımından bir oluşumun veya yapılanmanın, silahlı terör örgütü sayılabilmesi için;
Yöntem: Terör örgütü, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle hareket eden bir örgüt tipidir.
Amaç-Saik: Silahlı terör örgütü, siyasi maksatla faaliyet gösteren örgütleri ifade eder. Bu bakımdan 3713 sayılı Kanun'un birinci maddesinde sayılan amaca yönelik ve Devletin Anayasal düzenine veya güvenliğine karşı bir suç işlemek amacıyla faaliyet gösterir.
Elverişlilik: Silahlı terör örgütünün, TCK'nın İkinci Kitabının Dördüncü Kısmının Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçları amaç suç olarak işlemek üzere kurulmuş ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da bu silahları kullanabilme imkânına sahip bulunması gerekir. Amaca matuf kavramı ise silahlı terör örgütünün yapısının, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olmasını ifade eder.
Araç-gereç: Örgüt mensuplarının tamamı olmasa bile bir kısmının silahlı olması silahlı terör örgütünün oluşması için yeterlidir. Örgüt, bu silahları gerektiğinde kullanma imkânına sahip ise silahlı olduğu kabul edilmelidir. Silahlı terör örgütünün elinde bulunan silahın devlete ait olması ya da bu silahların hukuka aykırı yollardan elde edilmesi bu suçun oluşması açısından önem taşımaz.
Türk halkı 40 yılı aşkın süredir etnik, ideolojik veya dini temellere dayalı çeşitli terör örgütleri tarafından yapılan saldırılara muhatap olmuş, binlerce insan hayatını kaybetmiş veya ağır şekilde yaralanmıştır. İnsanların refahı için harcanması gereken parasal kayıp hesap edilemeyecek boyuttadır. Örgütün baskısı yüzünden bazı insanlar en temel hak ve özgürlüklerini kullanamaz hâle gelmiş, yaşadıkları yerleri terk etmek ya da örgütün talimatları doğrultusunda hareket etmek zorunda kalmışlardır. Devlet, bu tehdidin devam ettiği zamanlarda dahi insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeleri imzalayarak kişisel hak ve özgürlükleri korumak iradesini ortaya koymuştur. Nitekim bu sözleşmelerdeki hakların, hiyerarşik olarak kanunlar üstü biçimde uygulanacağına dair Anayasal hüküm kabul edilmiş olması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisinin tanınması bu iradenin somut örneklerinden birisidir. 1991 yılında yürürlüğe giren Terörle Mücadele Kanunu'nda 29 kez genel olarak özgürlükleri genişletme yönünde değişiklik yapılmıştır. Amaç suçlar bakımından tehlikelilik hâlinin somutlaşıp yakınlaşması durumunda halkta oluşan güvenlik kaygısının artmasına paralel kısıtlayıcı tedbirlere başvurulduğu görülmekle birlikte kişilerin barış ve güven içinde yaşama hakkına yönelik tehdidin azaldığı dönemlerde özgürlükleri genişleten düzenlemeler hız kazanmıştır.
Terörle Mücadele Kanunu'nun terör örgütlerini tanımlayan 7/1. maddesinde 29.06.2006 tarihinde 5532 sayılı Kanun'un 5. maddesiyle yapılan değişiklik sonrası oluşan hukuki durumun değerlendirilmesinde fayda görülmektedir. İlgili maddenin önceki hâli "Madde 7- “3 ve 4 üncü maddelerle Türk Ceza Kanununun 168. 169, 171, 313, 314 ve 315 inci maddeleri hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu Kanunun 1 inci maddesinin kapsamına giren örgütleri her ne nam altında olursa olsun kuranlar veya bunların faaliyetlerini düzenleyenler veya yönetenler beş yıldan on yıla kadar ağır hapis ve ikiyüzmilyon liradan beşyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası, bu örgütlere girenler üç yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve yüzmilyon liradan üçyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar" şeklindeki iken 2006 yılında yapılan değişiklik sonrası "7/1. cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır." hâlini almıştır.
Bu değişiklik karşısında; Terörle Mücadele Kanunu'nunda yapılan örgüt tanımı ile TCK'nın 314/1-2. maddesindeki örgüt tanımı çelişmekte midir; mevzuatta silahlı veya silahsız iki ayrı örgüt varlığını sürdürmekte midir soruları gündeme gelmektedir. Başka deyimle Terörle Mücadele Kanunu'nun 7/1. maddesinin, TCK'nın 314. maddesine atfının unsur atfı mı yoksa ceza yaptırımına mı olduğu ortaya konulmalıdır. Silahlı terör örgütü suçunun unsurlarına TCK'nın 314. maddesinde yer verilmiştir. Yukarıda izah edildiği şekilde örgüt kurma, yönetme ya da üye olma, amaç suç bakımından hazırlık hareketi niteliğinde somut tehlike suçudur. Somut tehlike suçları zarar suçu niteliğinde olmayıp hazırlık hareketlerini cezalandıran istisnai düzenlemeler olması nedeniyle cebir ve şiddet içeren faaliyetlerde bulunma zorunluluğu yoktur, yeter ki cebre yönelik bir irade ortaya konulsun. Zira 5237 sayılı TCK'nın 221. maddesinin 1. bendinde örgüt kuran kişilerin, herhangi bir suç işlemeden örgütü dağıtmaları hâlinde cezai yaptırıma muhatap olmayacakları şeklindeki düzenleme bu görüşü doğrulamaktadır. Bu nedenle 3713 sayılı Kanun'un 7/1. maddesinde yapılan değişiklikle, failin örgüt üyesi olduğunun kabulü için cebir ve şiddet gerektiren fiili işlemesi zorunluluğu getirildiği ileri sürülemeyecektir. Bu değişiklik TMK'nın 1. maddesinde yazılı amaç suçların gerçekleştirilmesinde şiddetin gerekliliğini vurgulamanın yanında kurulan, yönetilen veya üyesi olunan örgütün cebir ve şiddeti araç olarak kullanma gerekliliğini ifade etmektedir. Aksi takdirde bu suçun tehlike suçu olma vasfını ortadan kaldırmış ve TCK'nın 220 ve 314. maddelerindeki unsurlarla çelişilmiş olacaktır.
e) Hata Hükümleri Çerçevesinde Silahlı Terör Örgüt Üyeliği Suçunun Değerlendirilmesi:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün aşağıda açıklanan yapı ve görüntüsü itibariyle suçların manevi unsurunun tespiti bağlamında kusur ilkesi ve suçun kast unsurunun değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
5237 sayılı TCK'ya esas alınan suç teorisi üç ilkeye dayanmaktadır. Bunlar: kusur ilkesi, hukuk devleti ilkesi ve insanilik ilkeleridir.
Kusur ilkesi; kusursuz ceza olmaz prensibine dayanmaktadır. Failin işlemiş olduğu suçtan dolayı şahsen kınanabildiği hâllerde cezalandırılmasını ifade eder. İlke ile amaçlanan, cezanın kusuru gerektirdiği ve kusurlu hareket etmeyen kişinin cezalandırılmayacağıdır. Bu ilkeden çıkarılacak birinci sonuç, netice sorumluluğunun kaldırılmış olması; ikinci sonuç ise cezanın kusur derecesini aşmayacağı yani ceza hukukunda kusurla orantılı ceza tayininin esas alınacağıdır.
Hata (yanılma); genel olarak kişinin tasavvuru ve zihinden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu, dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şeyin olduğundan farklı bir biçimde algılanması hâlinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi hâlinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası, bir algılama hatası olduğu hâlde; yasak hatası, bir değerlendirme hatasıdır.
Failin ceza sorumluluğuna gidilebilmesi için kusurlu olması şarttır. Kusur, kınanabilirliktir. Kusurun ifade ettiği değersizlik yargısı ile fail hukuka uygun davranmaması, haklı olan lehine karar verebilme ve hukuka uygun davranma imkânına sahip olmasına rağmen haksız olan davranışı tercih etmesi nedeni ile kınanmaktadır. Kusur yargısının temeli insanın özgür iradesidir. İnsan, özgür iradeye sahip bir varlık olması nedeniyle haklı olan davranış ile haksızlık arasında bir tercih yapma ve haklı olan davranış lehine karar verebilme, davranışlarını hukuk düzeninin gereklerine göre yönlendirebilme ve hukuk düzeninin yasakladığı davranışlardan sakınma yeteneğine sahiptir. Kusur yargısının temelini oluşturan irade özgürlüğü, haksızlık bilincinin varlığını gerekli kılar. Çünkü insanın haklı olan davranış ile haksızlık arasında tercih yapabilmesi için bunu bilmesi şarttır. Fail, haksızlık bilincine sahipse ve özgür iradesiyle haksız olan davranışı tercih ediyor ise kusurludur. Fakat yasak yanılgısı her zaman failin kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz. İnsan, hukuk toplumunun bir üyesi olarak hukuka uygun davranmak ve haksız olan davranışlardan sakınmak yükümlülüğü altındadır. Failin açıkça yasak olduğunu bildiği davranışlardan sakınması bu yükümlülüğü yerine getirdiği anlamına gelmez. Fail, aynı zamanda davranışlarının hukuk düzeninin gerekleri ile uyumlu olup olmadığını sorgulamakla yükümlüdür. Fail bu husustaki şüphesini tefekkür etmek veya bir uzmana danışmak yoluyla bertaraf etmek zorundadır. Ayrıca fail vicdan muhasebesi de yapmalıdır. Failden beklenen vicdan muhasebesinin ölçüsü, somut olayın koşulları ile onun sosyal ve mesleki çevresidir. Fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesine rağmen davranışının haksızlığını idrak etmeye muktedir değilse yanılgısı kaçınılmazdır. Bu durumda fail kusurlu addedilemez. Buna karşılık fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesiyle davranışının haksızlığını idrak edebilecek idiyse yasak yanılgısı kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz; fail kusurludur, ancak kusuru azalmıştır.
Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluğu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır. Suçun maddi unsurlarında (TCK'nın 30/1. maddesi), suçun nitelikli hâllerinde (TCK'nın 30/2. maddesi), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında (TCK'nın 30/1-3. maddesi) hata kastı kaldırır. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata (TCK'nın 30/3. maddesi) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (TCK'nın 30/4. maddesi) kusurluluğu etkileyen hata şekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir. (TCK'nın 27/1. maddesi).
İlgisi nedeniyle suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı) üzerinde durmak gerekecektir.
TCK'nın 30/1. maddesinde "suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlara ilişkin bilgisizliğin kastı ortadan kaldıracağı" belirtilmiştir. Unsur yanılgısının konusunu suçun maddi unsurları oluşturmaktadır. Unsur yanılgısı kastı ortadan kaldırdığına göre, böyle bir yanılgı ancak kastın kapsamında kalan konular hakkında olabilir. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilinmesini gerektirdiğinden, maddi unsurların bilinmemesi hâlinde kasten işlenen bir haksızlıktan bahsedilemez.
Unsur yanılgısı; haksızlığa temel teşkil eden, haksızlığı tipikleştiren objektif unsurlarda, yani suçun maddi unsurlarında yanılgıdır. Bu durumda haksızlığın kasten işlendiğinden söz edilemez. Fiilin taksirle işlenmiş şekli suç olarak tanımlanmış ise fail ancak taksirli suçtan sorumlu olur.
Bir suç örgütü, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş illegal bir yapı olduğunu eylem ve söylemleriyle açıkça ortaya koyabileceği gibi legal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan bir suç örgütüne, hatta terör örgütüne dönüşmesi de mümkündür. Bu kapsamda önceden var olan ancak hakkında karar verilmediği için kamuoyu tarafından varlığı bilinmeyen örgütün hukuki varlık kazanması mahkemeler tarafından verilecek karara bağlı ise de örgütün kurucusu, yöneticileri ya da üyeleri, kuruluş tarihinden veya meşru amaçlarla kurulup daha sonra suç örgütüne dönüştüğü andan itibaren ceza hukuku bakımından sorumlu olacaklardır.
Failin, isnat olunan suçun maddi unsurlarına ilişkin hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail TCK'nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu hatasından yararlanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve suçun taksirle işlenmesi hâli de kanunda cezalandırılmıyor ise CMK'nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir.
Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararında da belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Devletin Anayasal düzenini cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olan nihaî amacını gerçekleştirmek için "mahrem alan" şeklinde örgütlenmesi ve Devletin silahlı kuvvetlerindeki unsurları dikkate alındığında gerekli ve yeterli örgütsel güce sahip olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Örgütün bu amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının örgütteki konumları gözetilerek cezalandırılacağı da açıktır. Örgütlenme piramidine göre beş, altı ve yedinci kat ve kural olarak üç ve dördüncü katlarda bulunan örgüt mensuplarının bu durumda olduklarının kabulü gerekmektedir. Ancak önce dinî bir kült, ardından da terör örgütü hâline dönüşen FETÖ/PDY'nin, başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve genellikle böyle algılanması, örgütün gayrı meşru amaçlarını gizleyip alenen kriminalize olmamaya çalışması ve örgütün kurucusu ve yöneticisi Fetullah ... hakkında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen beraat kararının onanarak kesinleşmesi karşısında, özellikle örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan diğer katlardaki örgüt mensupları tarafından bilinip bilinmediğinin olaysal olarak TCK'nın 30. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda söz konusu değerlendirme yapılırken, ülke çapında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile ilgili dava dosyalarında yer alan belgeler, mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları, tanık beyanları ve benzer pek çok kaynakta yer aldığı üzere; örgüt mensubu olan kamu görevlileri tarafından örgütün nihaî amacının açıkça ortaya konularak devleti ve hükûmeti açıkça hedef alan terör faaliyetlerinin icra edilmesi, bu faaliyetlerin örgüt liderinin açıklamaları ve basın yayın araçlarıyla üstlenilmesi gibi sansasyonel olayların kamuoyunun gündemini uzunca bir süre meşgul edip yoğun bir şekilde tartışılması, Milli Güvenlik Kurulu'nun 30 Ekim 2014, 29 Nisan 2015 ve 26 Mayıs 2016 tarihli toplantılarında alınan ve kamuoyu ile paylaşılan kararlarda sözde "hizmet hareketi" adlı legal görünümlü illegal yapının, paralel bir devlet kurma amacında olan, devletin varlığına ve Anayasal düzenine karşı ciddi tehdit oluşturan bir örgüt olarak kabul edilmesi, aynı tespit ve açıklamaların Devlet ve Hükûmet yetkililerince de en üst düzeyde benimsenip kamuoyu ile paylaşılması gibi olguların da gözardı edilmemesi gerekir.
3) FETÖ/PDY SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ YAPILANMASI:
a) Genel olarak:
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı, 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı ile 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararları ve bu suçların temyiz incelemesi ile görevli 16. Ceza Dairesinin kararlarında ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; "Altın Nesil" adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütüdür.
İstişare kurulu, ülke, bölge, il, ilçe, semt, ev imamları gibi hiyerarşik bir yapı içeren insan gücünü ve finans kaynaklarını örgütsel menfaat ve ideolojisi çerçevesinde kullanıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirme amacı taşıyan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü "gizli yaşamak, her zaman korkmak, doğruyu söylememek, gerçeği inkâr etmek" üzerine kuruludur.
FETÖ/PDY'nin Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet Teşkilatına ve MİT'e sızan militanları, şeklen kamu görevlisi gibi gözükse de bu kişilerin örgüt aidiyetleri diğer tüm aidiyetlerinden önce gelmektedir. FETÖ/PDY'nin devletin tasarrufunda bulunması gereken kamu gücünü, kendi örgütsel çıkarları lehine kullanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli aşamalardan geçirildikten sonra güçlü örgütsel bağlarla bağlandığı FETÖ/PDY'nin bir neferi olarak TSK, Emniyet Teşkilatı ve Milli İstihbarat Teşkilatında meslek hayatlarına başlayan örgüt mensupları, sahip oldukları silah ve zor kullanma yetkilerini FETÖ/PDY'deki hiyerarşik üstünden gelen emir doğrultusunda seferber etmeye hazır olacak şekilde bir ideolojik eğitimden geçirilmektedir. Nitekim hiyerarşik ilişki bakımından sıkı bir disiplinin hâkim olduğu Türk Silahlı Kuvvetlerinde dahi FETÖ/PDY mensuplarının darbeye teşebbüs sırasında genel olarak öğretmenlerden oluşan mahrem imam olarak adlandırılan sivil kişilerden aldıkları talimatlara göre hareket ettikleri veya alt rütbedeki subayların emirlerine uydukları birçok dava dosyasında görülmüştür.
Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde ve TSK'da yapılanan FETÖ/PDY, Emniyet ve TSK birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. Örgüt mensuplarının silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının bulunması, silahlı terör örgütü suçunun oluşması için gerekli ve yeterli olmakla birlikte; 15.07.2016 tarihinde meydana gelen kalkışma esnasında TSK içerisinde yapılanıp görünürde TSK mensubu olan ve ancak örgüt liderinin emir ve talimatları ile hareket eden örgüt mensuplarınca silah kullanılmış, birçok sivil vatandaş ve kamu görevlisi öldürülüp yaralanmıştır.
Söz konusu terör örgütü, nihaî amaçlarına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelin sistem dışına çıkarılmasını sağlayarak örgüt elemanlarını bu makamlara getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihaî hedefi bulunan FETÖ/PDY, söz konusu ele geçirme süreci tamamlandıktan sonra devlet, toplum ve fertlere dair ne varsa ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü yönetmek ve aynı zamanda uluslararası düzeyde büyük ve etkili siyasi/ekonomik güç hâline gelmek amacıyla hareket etmektedir.
Örgütte sıkı bir disiplin ve eylemli bir işbirliğinin bulunduğu, örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet edildiği, illegal faaliyetleri gizleyebilmek için hiyerarşik yapıya uygun hücre sistemi içinde yapılanarak grup imamları tarafından emir talimat verilmesi ve üyeleri arasında haberleşmenin sağlanması için ByLock gibi haberleşme araçlarının kullanıldığı, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkın gizlendiği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasa'da öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükûmet ve diğer Anayasal kurumları feshedip iktidarı ele geçirmek olduğu, bu amaçla Emniyet, Jandarma, MİT ve Genelkurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisini haiz kurumlara sızan mensupları vasıtasıyla, kendisinden olmayan güvenlik güçlerine, kamu görevlilerine, halka, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Meclis binası gibi simge binalar ve birçok kamu binasına karşı ağır silahlarla saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme ve yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirdiği, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüt faaliyetleri kapsamında işlenen diğer bir kısım eylemlere ilişkin bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, bu davalarda verilen mahkeme ve Yargıtay kararları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında;
FETÖ/PDY, küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzere kurulan bir maşa olarak; Anayasa'da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkıp ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt, kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri Fetullah ... tarafından belirlenen ideoloji doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek için hareket etmiştir. Gerçekleştirilen eylemlerde kullanılan yöntem, bir kısım örgüt mensuplarının silah kullanma yetkisini haiz resmi kurumlarda görevli olması, örgüt mensuplarının bu silahlar üzerinde tasarrufta bulunma imkânlarının var olması ve örgüt hiyerarşisi doğrultusunda emir verilmesi hâlinde silah kullanmaktan çekinmeyeceklerinin anlaşılması karşısında tasarrufunda bulunan araç, gereç ve ağır harp silahları bakımından 5237 sayılı TCK'nın 314. maddesi kapsamında bir silahlı terör örgütüdür.
b) Örgütün Yargı ve Yargıtay Yapılanması, HSK ve Yüksek Mahkeme Üyelikleri Seçimleri:
Örgütsel kadrolaşma açısından; FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü tarafından kendi mensuplarına hâkimlik ve Cumhuriyet savcılığı sınavlarına girmeleri konusunda telkinlerde bulunulduğu, örgüt mensubu öğrencilere hâkimlik ve savcılık sınavını kazanmaları hâlinde örgütün kendilerine referans olacağının söylendiği, mülakatı geçip staja başlayan örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcısı adaylarının Adalet Akademisi ve staj döneminde de yine örgüt tarafından koordine edildiği, söz konusu adayların örgüt mensubu olduklarının anlaşılmaması için kendi başlarına fakat örgütle irtibatı koparmayacak şekilde ev tutmalarının tavsiye edildiği, adayların beşer kişilik kapalı gruplar hâlinde örgüt tarafından finanse edilen evlerde kalmalarının sağlandığı, bu kapsamda örgüt kurallarına göre iki evin irtibat hâlinde olmasının istendiği, bu evlere murakıp adı verilen örgüt mensubu kişilerin gelerek evde kalan adaylardan bilgi alıp tavsiyelerde bulundukları, bununla birlikte örgüte ait ışık evlerinin il bazında eyalet adı altında birden çok bölgeye ayrıldığı, her bölgenin sekiz ilâ on evi kapsadığı, bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi/ablası adı verildiği, örgütün Türkiye Adalet Akademisi stajındaki adayları staj dönemlerine göre ayırdığı, bazı örgüt mensubu adaylara Türkiye Adalet Akademisi yurdunda kalmaları tavsiye edilerek bu kişilerden, örgüt lehine ya da aleyhine konuşan aday arkadaşlarının bildirilmesinin istendiği, her dönemin sorumlu abisinin/ablasının bulunduğu, evlere gelen örgüt mensubu murakıpların adaylara dinsel ve sosyal davranışları açısından telkinde bulundukları, örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcılarının T1, T2, T3, T4 ve T5 şeklinde kategorize edilerek taşra ve devre yapılanmasının oluşturulduğu, bu yapılanmalarda belirli aralıklarla organizasyon ve görüşmelerin gerçekleştirildiği,
Eski Yargıtay üyelerinin görev yapmakta oldukları hukuk ve ceza dairelerine göre gruplar oluşturulduğu, eski yüksek yargı üyelerinin kod isimleri dikkate alındığında (H1, H2, H3, C1, C2, C3, C4) şeklinde gruplandırıldıkları, eski Yargıtay üyelerinin görevde bulundukları zaman içerisinde görev yaptıkları Yargıtay Daireleri göz önünde bulundurulduğunda "H" kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Hukuk Dairelerinde, "C" kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Ceza Dairelerinde görev yaptıkları, isimlendirmelerde yer alan 0, 1, 2, 3 rakamlarının grup içerisindeki hiyerarşiye ilişkin sıralamayı, "0" ile kodlamanın ise grup sorumlusunu gösterdiği, harf ve rakam ile gruplandırmalardan sonra (C3, H2 vb.) bazı isimlendirmelerde kullanıcının adı ve soyadının baş harflerinin eklenmesi suretiyle kod adı oluşturulduğu anlaşılmıştır.
c) 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Teşebbüsü:
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443-4758 sayılı kararında açıklandığı üzere;
15 Temmuz 2016 günü Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzeninin değiştirilmesi amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olan ve/veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8.000'in üzerinde askeri personel tarafından savaş uçakları dahil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74'ü tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000'e yakın hafif silahın kullanılarak; Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edilmiş, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere birçok stratejik merkez bombalanmış, Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere Devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılarak 4'ü asker, 63'ü polis ve 183'ü sivil olmak üzere toplam 250'den fazla kişi şehit edilmiş; 23'ü asker, 154'ü polis ve 2.558'i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi de yaralanmıştır.
Somut darbe teşebbüsü, TCK'nın 309. maddesinde sayılan amaçlara matuf zarar tehlikesi doğuran vahim eylem vasfını aşarak Anayasal düzeni doğrudan ortadan kaldırma neticesine yönelmiş, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden istifade edilerek planlanıp uygulanmış, neticesi ve başarısı eş zamanlı, senkronize hareketlere bağlı hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya çıkmıştır.
d) 15 Temmuz 2016 Tarihindeki Darbe Teşebbüsünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü İle İlişkisi:
Anayasa Mahkemesinin 30.06.2017 tarihli ve 30110 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 20.06.2017 tarihli ve 2016/22169 başvuru numaralı kararında ayrıntılı olarak yapılan tespitler, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 03.03.2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı, E.2017/26 sayılı ve 2006/103583 soruşturma sayılı iddianamelerindeki belirlemelere göre; "Yurtta Sulh Konseyi" üyesi olan, "sıkıyönetim komutanı" olarak görevlendirilen, "sıkıyönetim mahkemeleri"ne ve "kritik önemdeki askerî ve sivil makamlara" ataması planlanan kişilerin büyük bölümünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olduğunun, bu görevlendirmelerin yapılmasında örgüt içindeki hiyerarşinin dikkate alındığının ve haklarında örgüte üye olma suçundan işlem yapılan bazı emniyet mensupları ile mülki idare yetkililerinin darbe girişimi sonrasında ilan edilecek sıkıyönetim döneminde atanacakları resmî devlet kuruluşlarına gittiklerinin saptandığına dair bulgular, tanık olarak dinlenen Genelkurmay Başkanı ile İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca dinlenen gizli tanıklar (Şapka ve Kuzgun)'ın anlatımları, şüpheli olarak dinlenen Deniz Piyade Tugay Komutanı Tuğamiral H. İ. Y., Genelkurmay Başkanı'nın emir subayı olan Yarbay L. T., Jandarma Genel Komutanlığında görev yapmakta olan Binbaşı H. H., Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığında görev yapmakta olan Yarbay F. E., Yüzbaşı F. T. Ç., Müşterek İstihbarat Koordinasyon Merkezi Başkanlığında görev yapan Jandarma Yarbay A. K., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Analiz Yönetim Başkanı Tuğgeneral G. Ş. S., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Üretim Analiz Merkezinde görev yapmakta olan Yüzbaşı A. P., Kara Kuvvetleri Tayin Daire Başkanlığında astsubay olarak görev yapmakta olan T. F. D., TSK'da pilot olarak görev yapan Yarbay İ. A., Akıncı 4. Ana Jet Üssü Komutanlığında pilot olarak görev yapan Teğmen M. M. gibi çok sayıda şüphelinin itiraf içeren beyanları, açık kaynak bilgileri, 15 Temmuz darbe kalkışması ile ilgili verilen mahkeme kararları, derdest bulunan dava dosyaları ve yürütülen soruşturmalar ile resmî kurumların tespitleri değerlendirildiğinde; 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün, daha önce de bir çok kez yaşandığı üzere uluslararası güç odaklarının da desteğiyle, esas itibariyle Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca gerçekleştirildiği, kalkışmaya başka unsurların da katılmış olma ihtimalinin darbe teşebbüsünün bu karakterini değiştirmeyeceği değerlendirilmiştir. (Yargıtay 16. CD'nin 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443-4758 sayılı kararı)
4) HÜKME ESAS ALINAN BAZI DELİLLERİN HUKUKİ NİTELİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
A) BYLOCK İLETİŞİM SİSTEMİ:
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı ile 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı kararlarında da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
Gelişen teknolojiyle beraber hayatın her alanında kullanılan bilişim teknolojisi, muhakeme konusu olayların aydınlatılmasında etkin rol oynayan deliller arasında ön sıralarda yer almaktadır.
Kural olarak kişiler arasındaki haberleşme gizlidir. Ancak terör örgütlerinin yasa dışı amaçlarını gerçekleştirirken, mensuplarının ve faaliyetlerinin kolluk güçleri tarafından tespit edilememesi için çağın şartlarına uygun teknik olarak daha gelişmiş haberleşme sistemleri kullandıkları sıklıkla görülmektedir. Nitekim ByLock iletişim sistemi, global bir uygulama görüntüsü altında belli bir tarihten sonra yenilenen ve geliştirilen hâliyle münhasıran FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanımına sunulmuş bir programdır. Benzer iletişim araçlarında olduğu gibi sisteme dahil olup kullanmak kişilerin istekleriyle değil örgüt yöneticilerinin inisiyatifi ile gerçekleşmiştir. Üyeler arasındaki haberleşmede zaman zaman gündelik işlerle ilgili mesajlar paylaşılsa da ağırlıklı olarak örgütsel talimatların iletildiği, faaliyetlerin değerlendirildiği, örgüt mensupları arasındaki bağlılığı artırıcı ve motive edici haberlerin paylaşıldığı bir sisteme dönüştüğü anlaşılmış olup ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu terör örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren bir delil olacağı kabul edilmiştir.
ByLock sisteminin kullanılması için indirilmesi yeterli olmayıp özel bir kurulum gerektiren, güçlü bir kriptolama yoluyla internet bağlantısı üzerinden iletişim sağlamak üzere, gönderilen her bir mesajın farklı bir kripto anahtarı ile şifrelenerek iletilmesine dayanan bir tasarıma sahiptir. Bu şifrelemenin, kullanıcıların kendi aralarında bilgi aktarırken üçüncü kişilerin bu bilgiye izinsiz şekilde (hack) ulaşmasını engellemeye yönelik bir güvenlik sistemi olduğu tespit edilmiştir.
2014 yılı başlarında işletim sistemlerine ait uygulama mağazalarında yer alıp bir süre herkesin ulaşımına açık olan ByLock'un, bu mağazalardan kaldırılmasından sonra geliştirilen ve yenilenen sürümünün ancak örgüt mensuplarınca harici bellek, hafıza kartları ve Bluetooth yoluyla yüklenildiği yürütülen soruşturma ve kovuşturma dosyalarındaki ifadeler, mesajlar ve e-postalardan anlaşılmıştır.
ByLock iletişim sisteminin hukuki alt yapısı;
2937 sayılı MİT Kanunu'nun 6. maddesinin "g" bendinde; telekomünikasyon kanallarından geçen dış istihbarat, millî savunma, terörizm ve uluslararası suçlar ile siber güvenlikle ilgili verileri toplayabileceği, 4. maddesinin "i" bendinde ise dış istihbarat, millî savunma, terörle mücadele ve uluslararası suçlar ile siber güvenlik konularında her türlü teknik istihbarat ve insan istihbaratı usul, araç ve sistemlerini kullanmak suretiyle bilgi, belge, haber ve veri toplamak, kaydetmek, analiz etmek ve üretilen istihbaratı gerekli kuruluşlara ulaştırmakla görevli olmanın yanında Devletin güvenliğini ilgilendiren ve suç işlendiği şüphesi doğuran somut verileri terörle mücadele konusunda görevli idari ve adli birimlere ulaştırmakla yükümlüdür. Nitekim, ByLock uygulamasına ait sunucular üzerindeki veriler hakkında düzenlenen teknik analiz raporu ve dijital materyallerin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına ve Emniyet Genel Müdürlüğüne ulaştırıldığı görülmektedir. Bu aşamadan sonra adli sürecin başlatılması ve bu noktadan sonra CMK hükümlerine göre soruşturma işlemlerinin yapılması zorunludur. Nitekim Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ByLock ile ilgili dijital materyallerin teslim edilmesi üzerine 2016/104109 sor. ve 2016/180056 numara üzerinden başlattığı soruşturma kapsamında, CMK'nın 134. maddesine göre gönderilen dijital materyallerle ilgili 09.12.2016 tarihli ve 2016/104109 soruşturma sayılı yazısı ile Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğine Milli İstihbarat Teşkilatınca teslim edilen 1-1 adet Sony marka HD-B1 model, üzerinde bBW3DEK69121056 seri numaralı ve ön yüzünde 1173d7a09195cf0274ce24f0d69ede96 yazılı harddisk, 2-1 adet Kingston marka DataTraveler, uç kısmında DTIG4/8GB 04570- 700.A00LF5V 0S7455704 yazılı flash bellek üzerinde CMK'nın 134. maddesi gereğince inceleme yapılmasına, 2 adet kopya çıkartılmasına, kopya üzerinde kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine karar verilmesini istendiği, Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğince bu talep kabul ederek 09.12.2016 tarihli ve 2016/6774 D. İş nolu karar ile dijital materyaller üzerinde inceleme yapılması, kopya çıkarılması ve kopya üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak metin hâline getirilmesine ve bir kopyasının Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir.
Soruşturma aşamasında olayın aydınlatılması amacıyla el konulan veya talep edilen elektronik verilerden doğrudan suçla ilgili olanlar elektronik delil olarak kabul edilmektedir. Bir suçun işlendiği iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında, dijital veri ve delil elde etmek amacıyla bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüğünde, bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütüklerinde ve çıkarılabilir donanımlarda arama yapılması gerekebilir. Bu konuda uygulanacak iki kural vardır. Birisi CMK'nın 134. maddesi, diğeri de 27.07.2016 tarihinde ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında çıkartılan 667 ve 668 sayılı KHK'larla Türk Ceza Kanunu'nun ikinci kitap, dördüncü kısım, dördüncü, beşinci, altınca ve yedinci bölümde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve bu suçlar kapsamına girip girmediğine bakılmaksızın, toplu yani en az üç kişinin iştiraki ile işlenen suçlarda uygulanabilecek 668 sayılı KHK'nın 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendidir. Bu düzenleme, 6755 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler İle Bazı Kurum Ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendinde aynen yer almıştır. Bu sebeple bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda CMK'nın 134 ve 6755 sayılı Kanun'un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendi birlikte uygulanacaktır. Bu uygulama sırasında 6755 sayılı Kanun'un "soruşturma ve kovuşturma işlemleri" başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında sayılan suçlar yönünden öncelik aynı Kanun'un 3/1-j maddesi olacak, burada hüküm bulunmayan hâlde CMK'nın 134. maddesine göre hareket edilecektir. Olağanüstü hâl kaldırıldığı anda bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda öngörülen istisnai tedbirin uygulaması son bulacaktır. Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma koruma tedbiri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 134'üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu koruma tedbiri, CMK'nın 116 ve 123. maddelerinde düzenlenen "arama" ve "el koyma" koruma tedbirlerinin özel bir görünümünü oluşturmaktadır. Buna göre, bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması hâlinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına ve bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine hâkim tarafından karar verilir. Bilgisayar, bilgisayar programları ve bilgisayar kütüklerine şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması hâlinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi için bu araç ve gereçlere el konulabilir. CMK'nın 134. maddesindeki "bilgisayar kütükleri" ifadesi teknik anlamda sadece masaüstü ve dizüstü bilgisayarlarda bulunanları değil; CD, DVD, flash disk, disket, harddisk vs. tüm çıkarılabilir bellekler, telefon vb. dijital tabanlı mobil cihazlarda dahil olmak üzere herhangi bir bilgi işlem veya veri toplama araç ya da gerecinde bulunabilecek tüm dijital dosyaları kapsamaktadır. Adli Ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin "bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma" kenar başlıklı 17. maddesinde el koyma sırasında zorunlu kılınan yedekleme işleminin, "bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütükleri ile çıkarılabilir donanımlar hakkında da" uygulanmasının dayanağı budur.
10 Kasım 2010 tarihinde Türkiye tarafından imzalanan, 22.04.2014 tarihinde ve 6533 sayılı "Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi" adı ile onaylanıp 02.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren ve Anayasa'nın 90. maddesi gereğince iç hukukumuzun bir parçası olarak kabul edilen Avrupa Siber Suçlar Sözleşmesi'nde bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüklerinde, bilgisayar ağları ve verilerin saklandığı depolarda ve uzak bilgisayar kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbirlerinin uygulanabileceği kabul edilmiştir. Bilgisayar kütükleri (computer files) yalnızca kullanıcının kendi bilgisayarında yer alan bir bilgisayar programı aracılığıyla kullanılabilen, verilerin saklandığı depolama araçlarıyla sınırlı değildir. Bunun yanında bir bilgisayar aracılığıyla ağ üzerinden ulaşılabilen gerek kullanıcıya ait gerekse kullanıcıya ait olmayıp ancak ortak paylaşıma ve kullanıma açık diğer bilgisayarlardaki veri depolama araçlarına ulaşabilmek mümkündür. CMK'nın 134/1. maddesinde "şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde" arama ve kopyalama işleminin yapılabileceği belirtilmiştir. Kanun koyucu, söz konusu maddede arama ve kopyalama işlemlerinin yapılacağı araçların şüpheliye ait olmasını aramamış, şüphelinin fiilen bu araçları kullanıyor olmasını yeterli görmüştür. Maddede özellikle "şüphelinin kullandığı" ifadesine yer verilmiştir; zira üzerinde arama ve kopyalama işlemi yapılacak bilişim sisteminin şüpheliye ait olması gerekmez. Şüphelinin maliki olduğu, kiraladığı, ödünç aldığı ya da ortak kullanıma açık bir bilgisayarı eylemini gerçekleştirirken kullanması bu tedbirin uygulanması için yeterlidir. Ancak delile ulaşmak için sadece failin kullandığı bilişim sisteminde arama yapılması yeterli değildir. Bilgisayarlarda, bilgisayar programları, bilgisayar kütükleri veya diğer araçlarda yapılacak aramanın konusu "elektronik veri"dir. Bu araçlarda arama işleminde amaç suçla bağlantılı her türlü elektronik veriye ulaşmaktır. Bu kapsamda bilgisayardaki mevcut klasördeki dokümanların tümü taranabilir. Bilgisayarda, şüpheli veya sanığın internet ortamında çeşitli programlar ya da sosyal iletişim siteleri (Msn Messenger, Facebook, Twitter vb.) vasıtasıyla gerçekleştirdiği iletişime ilişkin kayıtların aranması, CMK'nın 135. maddesine göre değil CMK'nın 134. maddesine göre yapılabilir. Zira CMK'nın 135. maddesinde düzenlenen telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi koruma tedbiri, teknik araçlarla iletişimin tespitini, dinlenmesini ve kayda alınmasını kapsamaktadır. CMK'nın 135. maddesine göre yapılan iletişimin dinlenmesi ve kaydı, geçmişe dönük olarak değil geleceğe dönük olarak yapılabilir. Diğer bir ifadeyle geçmişte gerçekleşen iletişimin dinlenebilmesi, kayda alınabilmesi mümkün değildir. Ancak internet ortamında gerçekleştirilen iletişime ilişkin kayıtlar, bilgisayar kütüğünde kayıt altına alındığından bu iletişim kayıtları hakkında CMK'nın 134. maddesindeki koruma tedbiri kapsamında arama, kopyalama ve elkoyma tedbirleri uygulanabilir. Bireyin e-posta, yazışma ve haberleşmeleri CMK'nın 135. maddesi kapsamında değerlendirilirken, bireyin kendisine e-posta ile gelen bir yazı, resim, görüntü veya ek dosyayı kullandığı bilgisayara veya taşınır belleğe kaydettiğinde, artık bu belge haberleşme hürriyetinin dolayısıyla iletişimin denetlenmesinden çıkıp CMK'nın 134. maddesi kapsamında bilişim cihazına kayıtlı bilgi ve belgeye dönüşecektir. Kriptolu haberleşme sonucunda silinmiş mesajların gerek bilgisayarda gerekse sistem üzerinde ele geçirilmesi de telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim denetimi kapsamında olmayıp bu gibi hâllerde CMK'nın 134. maddesinde düzenlenen bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbiri söz konusu olabilir.
Sonuç olarak, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının dijital materyaller üzerinde CMK'nın 134. maddesi gereğince Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden aldığı inceleme kopyalama ve çözümleme kararına istinaden Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanlarınca düzenlenen 18.02.2017 tarihli ByLock raporu, açık kaynaklar, dosyadaki diğer bilgi ve belgeler, yasa, Anayasa ve uluslararası sözleşmeler göz önüne alınarak yapılan tespit ve değerlendirmeler sonucunda; MİT tarafından yasal olarak elde edildiği kabul edilen dijital materyaller üzerinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebi ile CMK'nın 134. maddesi gereğince Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden alınan "inceleme kopyalama ve çözümleme" kararına istinaden bilgisayardaki ve bilgisayar kütüklerindeki iletilerin tespiti işleminde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Haklarında soruşturma işlemi başlamamış ya da soruşturması devam eden yüz binden fazla şüphelinin delil niteliğinde kişisel bilgisi bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanları tarafından üzerinde çalışma yapılan ByLock ana sunucusunun, henüz haklarında soruşturma işlemlerine başlanmamış kişiler açısından terör örgütü soruşturmasının selameti, diğer kişilerin ise masumiyet karinesinin korunması bakımından, ana sunucudaki bilgilerin sanıklara teslim edilmemesinde yasaya aykırılık görülmemiştir. Ancak yargılama sürecinde tarafların bu delile karşı somut itirazlarının inceleme ve değerlendirmeye tabi tutulması, gerektiği takdirde bilirkişi incelemesi yapılması zorunluluğu gözden kaçırılmamalıdır.
B) SABİT HATLARDAN ARAMA VE ARDIŞIK ARAMA YÖNTEMİ:
B-1) FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Askeri Mahrem Yapılanması:
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 2017/956 Esas 2017/370 Karar sayılı kararı ile onanarak kesinleşen 16. Ceza Dairesinin ilk derece sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarihli ve 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı ve aynı Dairenin temyiz mercii olarak verdiği 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443 Esas 2017/4758 Karar sayılı kararlarında nitelikleri ve özellikleri açıklanan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı tarafından 2019 yılı Ocak ayında düzenlenen rapora göre;
a) Genel Olarak Mahrem Hizmetler ve Mahrem Yapılanma:
Mahrem hizmetler, Devletin en kritik ve operasyonel birimlerine sızarak örgüt hesabına yürütülen gizli faaliyetleri ifade eder. Bu kurumlarda örgüt adına kadrolaşma, abinin veya imamın emrine göre organize hareket edip örgüt amacına yönelik verilen görevleri ifa etmektedir.
Mahrem hizmetlerde, Fetullah ... veya örgütün üst yönetim katından gelen talimatları, doğruluğunu veya akla uygunluğunu, dini, hukuki, ahlakiliğini sorgulamadan yerine getirecek "mutlak itaat ve teslimiyet gösteren özel seçilmiş" örgüt mensupları kullanılmaktadır.
Mahrem hizmetlerde istihdam edilecek örgüt mensuplarının, zihin kontrollerinin sağlanması, örgütün değerlerini ölümüne savunması, kör bir itaatkârlığa ulaşması zaman almaktadır. Bu nedenle örgüt, ağacın yaşken eğildiğinin bilincinde olarak, mahrem hizmetlerde ihtiyaç duyduğu tipte insanları, genellikle ortaokul/lise döneminden itibaren kazanmaya çalışmaktadır. Örgüt içinde en önemli iş; bu şahısların bulunması, örgüte kazandırılması, yetiştirilmesi, mahrem hizmetlere yönlendirilmesi ve yerleştirilmesidir.
Bu şekildeki bir sürecin ardından TSK içerisine sızdırılan örgüt mensubu sayısının zamanla artması ile birlikte FETÖ/PDY, TSK birimlerini yönlendirebilecek ve kontrol altında tutabilecek bir güce kavuşmuştur. Sözde TSK yapılanması, Emniyet ve MİT yapılanması ile birlikte örgütün "silahlı kanadı"nı oluşturmuştur.
15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi; örgütün, mensupları sayesinde TSK'nın her türlü imkân ve silah gücünü gerektiğinde çıkarları doğrultusunda kendi halkına ve halkının iradesine karşı kullanmaktan çekinmeyeceğini açıkça göstermiştir.
Örgüt dilinde mahrem yerler:
-TSK (Genelkurmay ve Kuvvet Komutanlıkları),
-Emniyet (EGM ve il emniyet müdürlükleri),
-Yargı (Adalet Akademisi, hâkimler/savcılar, HSK),
-MİT,
-Mülkiye (valiler/kaymakamlar),
-Bazı özel kurumları (TİB, ÖSYM, TÜBİTAK),
İfade eder.
Özel Hizmet Birimleri; TSK, Yargı, Emniyet, Mülkiye, MİT gibi kurumlardaki yapılanmadır. Örgüt asıl operasyonel gücünü bu birimlerden almıştır.
Örgütün gerek 17-25 Aralık 2013 öncesi ve sürecinde yapılan operasyonel faaliyetler gerekse 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminin planlama ve uygulaması Özel Hizmet Birimleri tarafından yürütülmüştür.
Özel Hizmet Birimlerinde hücresel yapılanma söz konusudur. Bu birimlerin deşifre olmasını önlemek için uygulanan hücresel yapılanmada bir örgüt mensubunun, en fazla bir üst sorumlusunu ve/veya bir altında bulunan örgüt mensubunu tanıması amaçlanmaktadır.
b) Mahrem Yapılanmanın İşleyişi:
Örgüt için en önemli kurumlar olan TSK, Emniyet, MİT ve Yargı organlarına yerleştirilecek öğrenciler, "Talebe İmamları" tarafından belirlenmekte ve durumlarına göre sınıflandırılarak o yönde ders çalışmaları sağlanmaktadır.
Bu öğrenciler talebe evlerinden alınarak mahrem yapı dışındaki kişilerin bilmediği ve sadece mahrem hizmetlerde kullanılan "Özel Evlere" yerleştirilmektedir.
Evlere yerleştirilen öğrencilere kod isim verilmekte ve özel derslere tâbi tutulmaktadır.
Örgütün mahrem yapısı tarafından ele geçirilen Askeri Liselere Giriş ve Polis Koleji Giriş Sınav soruları Talebe İmamları aracılığıyla bu okullar için hazırlanan öğrencilere ezberletilerek sınavlarda başarılı olmaları sağlanmaktadır.
Bu okullara giriş için yapılan çalışmaların boşa gitmemesi için öğrencilerin sağlık durumları önceden örgüt tarafından incelenmekte ve engel hâli bulunmayanlar seçilmektedir.
Her şeye rağmen sağlık raporunda bir sorun çıkması hâlinde ilgili hastanelerdeki örgüt mensupları aracılığı ile uygun raporun verilmesi sağlanmaktadır.
1985 yılında örgüte mensup bazı öğrencilerin askeri liselerden atılması üzerine örgüt tarafından strateji ve sistem değişikliğine gidilerek, askeri liselere ve Polis Kolejine yerleştirilen öğrencilerin bu okullardaki öğrenimleri süresince de kendilerini bu okullara hazırlayan "Talebe İmamı" tarafından takibi sağlanmıştır.
Talebe İmamı, sorumlu olduğu öğrenciyi genelde on beş günde bir kez ziyaret etmekte, ziyaret gerçekleşmezse ikinci buluşmanın ne zaman ve nerede gerçekleşeceği mutlak surette belirlenmektedir. Bu görüşmeler, katı kurallarla belirlenmiş yüksek gizlilik içerisinde gerçekleştirilmektedir.
15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi sonrası TSK içerisindeki yapılanmaya yönelik yapılan soruşturmalar akabinde alınan ifadeler ve yapılan tespitler sonucu gün yüzüne çıkarılan bilgilere bakıldığında; "Örgütün TSK içerisinde farklı bir yapılanmaya gittiği, tamamen hücre tipi, birbirinden habersiz ve bağımsız üniteler oluşturulduğu, bu ünitelerin sivil abilerin/imamların sorumluluğunda üst düzey komutanlar (general, albay, yarbay, binbaşı), alt rütbede subaylar (yüzbaşı, üsteğmen, teğmen) ve astsubay gruplarından oluştuğu" tespit edilmiştir.
c) Kadrolaşma Süreci:
Örgüt tarafından seçilerek yetiştirilen elemanlar, örgütün hedefleri doğrultusunda kamu ve özel sektörde istihdam edilmektedir. Kamudaki örgütlenme anlayışı, herhangi bir cemaatin üyelerinin devletin kademelerinde yer almasının ötesindedir.
Devletin kamu kurumlarına yerleşme, her vatandaşın hakkı olarak görülse ve Fetullah ... tarafından bu hak kılıf olarak kullanılmaya çalışılsa da gizlenmeye çalışılan bir gerçek vardır. Bu gerçek; FETÖ/PDY'nin sınav sorularını çalması, kumpas davalarıyla örgüt mensubu olmayanları tasfiye etmesi ve örgütün devlette monopol olmaya çalışması, hizmet asabiyetinin sonucu olarak örgüt mensuplarının hizmet aidiyetini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından üstün görmesi, sadakatin devlete değil örgüte sunulması, devlet hiyerarşisi yerine örgüt hiyerarşisinin konulması, emirlerin sivil örgüt imamlarından alınması gibi birçok somut olayda görülmektedir.
Bu gibi somut olaylar da göstermektedir ki FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubunun devletin kamu kurumlarına yerleşmesi/yerleştirilmesi değil, sızması ve halk tabiriyle ayrık otu gibi bulunduğu yerleri işgal etmesi söz konusudur.
15.07.2016 tarihindeki darbe girişimini gerçekleştiren FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki yapılanmasının "Mahrem Hizmetler" olarak isimlendirildiği ve yapılanmada gizliliğe azami derecede riayet edildiği bilinmektedir.
Genellikle ortaokul/lise döneminde kazanılan ve örgütsel ideolojiye uygun olarak yetiştirilerek örgüt mensuplarınca özel bir sınavdan geçirilen bu şahısların, örgütün mahrem yapılanmasını oluşturan birimlerde istihdam edilmesine örgütün oldukça önem verdiği ve mahrem hizmetlerde kullandığı görülmektedir.
Askeri mahrem yapılanmada yer alan bir örgüt mensubunun hayatını dört evrede özetlemek mümkündür:
-Birinci evre; Işık evi,
-İkinci evre; Hususi/özel ev,
-Üçüncü evre; Askeri okullardaki eğitim süreci,
-Dördüncü evre; Birim yapılanması,
Çocuk yaşta örgüte kazandırılan öğrenciler, talebe evlerinden alınarak mahrem yapı dışındaki kişilerin bilmediği ve sadece mahrem hizmetlerde kullanılan özel evlere yerleştirilmektedir.
Örgüt mensupları, ortaokul ve lise dönemlerinden itibaren düzenli olarak örgüt liderinin ses veya görüntü kaydı hâline getirilmiş vaazlarını, kitaplarını sohbet toplantılarında dinlemekte, izlemekte ve okumaktadır. Sohbet toplantıları, örgüt tarafından masum dini faaliyetler gibi gösterilmeye çalışılarak ardındaki örgütsel fikir ve idealler gizlenmektedir. Oysaki bu toplantılarda, dini kılıf altında ya da buz dağının görünmeyen yüzünü oluşturan kısımlarında örgütsel bir bakış açısı kazandırılmaktadır.
Bir örgüt mensubunun bütün bu hayat evreleri, sohbet toplantılarına katılmakla geçer. Örgütün temel direği, olmazsa olmazı bu toplantılardır. Nitekim terör örgütü lideri bu konuda şunları söylemiştir:
"Evvela kendimiz bu hizmetin büyüklüğünü kabul edelim, başkalarına anlatmadan. Evet, yani bu öyle bir hizmettir ki bunu mütevelli toplantısındaki bir akşam bile hiçbir şeye feda edilemez. Ne kadar feda edilemez yani? Mesela annemiz babamız ölse feda edilemez. Gider geçer, belli bir fasıldan sonra başında durur kaldırırız. Ama buraya gelinir. Çünkü bir arkadaş iki arkadaş buraya gelmeyince gelenlere gelinmiyor olabileceği fikri verilir. Gelenlerin şevki söndürülür. Kuvveyi maneviye si kırılır. Biz her bir yerlerimiz şu cemaatin Kuvveyi maneviye sini takviye etmek üzere el ele tutup omuz omuza verme mecburiyetindeyiz. İhlası salesinde buna temas ediyor. Birisinin geriye durması diğer arkadaşları (...) sarsabilir. Allah’ta diyor, o fabrikayı katar karıştırır, o saatin çarklarını katar karıştırır diyor. Demek biz öyle fabrikanın çarkları öyle saatin çarkları hâline gelmişiz ki bu çarklardan bir tanesi dursa muvakkaten bu durgunluk, duraklama bütün çarklara sirayet ediyor. Birbirimizle çok bütünleşmişiz. Bu bütünleşmenin manevi keyfiyetini yani tablonun öbür yanını ben göremiyorum, tahminde edemiyorum. Fakat Allah bir araya gelmeyi böyle bu bütünleşme adına çok önemli sayıyor. Önemli kabul buyuruyorsa şayet bizim için bu çok önemli olmalıdır. Biz burada bir cemaat teşkil ediyoruz ve Allah’ın eli cemaatle beraberdir. (...) Arkadaşlarımız cennete giden yollardaki tıkanıklıkları açacak, herkesi gelmeye mecbur edecekler. (...) O zaman bu fedakâr arkadaşlarımıza bir gece gelmemeye bir şey takdir edelim. Bir gece mütevelliye gelmezse acaba ne takdir edelim? Bugünkünü muaf tutacağız. Mesela Nejat Bey yok, (X) yok, mesela Celal bey de yok. Başınız sağ olsun. O aksatmazdı da benim şeyimdi o, izin alması lazım giderken, manevi şeyin yanında bir şey takdir edelim. Veremezlerse ben vereyim onu. Öyle bir şey söyleyelim ki ben veremeyeyim onu. ... Bey diyor ki bir senelik burs versin. (Konuşmalar) Bir kere atlatana bir senelik burs takdir edelim. Ne güzel şey yine cennete giden yolda tıkanıklık açılıyor."
Sohbet toplantılarını, çeşitli alt başlıklar altında incelemek ve sınıflandırmak mümkündür. Ortaokul döneminde irtibata geçilen çocuk yaştaki kişilerin katıldığı sohbet toplantıları "keyfiyet" odaklıdır. Bu toplantı türünde, evlere gelenlere yoğun ideolojik eğitim programı uygulanmaktadır. Bunun haricinde sivil/bölge yapılanmalarında ve mahrem yapılanmalarda gerçekleştirilen toplantılar ise iki genel kısımdan oluşmaktadır. Birincisi keyfiyet denilen örgütsel bağ oluşumunu sağlayan, destekleyen ve geliştiren kısım, ikincisi ise örgüt idaresi ve stratejileri ile alakalı "iş/meslek" konularının görüşülmesi kısmıdır.
Keyfiyet odaklı toplantıların işleyişine bakıldığında;
-"Pırlantalar" olarak adlandırılan Fetullah ...'in kitaplarını okuma,
-Önceden kayda alınmış sesli ve görüntülü kayıtlarını dinleme ve izleme,
-Haftalık Bamteli sohbeti, Sızıntı, Çağlayan dergisi vb. yazılarını okuma/izleme,
-Örgüt mensubu yazarların kitaplarından ve yazılarından kesitler okunması, anlatılması,
Gibi faaliyetlerle örgütsel değerler aşılanmaktadır.
Daha önce de açıklandığı gibi bu faaliyetler rastgele değildir; belli bir plan ve sistem dahilinde zamana yayılarak ışık evlerine gelmesi sağlanan herkese uygulanmaktadır. Bu toplantıların belli bir takvime göre, önceden belirlenmiş hedeflere ulaşılacak şekilde ayarlandığı ele geçirilen belgelerde açıkça görülmektedir. Bir yıl içinde sohbet toplantılarına katılan kişilere örgütün temel değerlerinin hemen hemen hepsinin eğitiminin verildiği anlaşılmaktadır. Ondan sonraki süreçte de her yıl, yine belli bir plan ve program doğrultusunda bu değerler çerçevesinde "ideolojik örgüt eğitimi"nin verilmeye devam ettiği görülmektedir.
Sohbet toplantılarının fonksiyonlarına ve verilen ideolojik eğitimin içeriğine bakıldığında;
-Olağanüstü kişilik bilincinin aşılanması, (Fetullah ...'in insanüstü özelliklere sahip, ilahi irade tarafından seçilmiş ve özel bir misyonla dünyaya gönderilmiş, her dediği ilahi iradenin isteklerini yansıtan ve yanlış olması mümkün olmayan bir kişi olduğuna iman edilmesi)
-Kutsal dava fikrinin yerleştirilmesi, (Fetullah ...'in olağanüstülüğüne iman etmiş kişilerin, ona verilen kutsal görevleri, ona bağlanan kutsal ordusuyla başaracağına olan inanç)
-Ham olarak gelen hedef şahısların örgüt elemanına dönüştürülmesi, bu hedef şahıslara örgütün ideolojisi ile öğretilerinin empoze edilmesi,
-Toplantıya katılanların bireysel dönüşümlerinin sağlanması ve radikalleştirilmesi,
-Grup aidiyetinin keskinleştirilmesi,
-Dayanıklılık, katı disiplin ve mutlak itaatin sağlanması,
-Bağlılık, güven ve sadakatin oluşturulması,
-Birlik ruhunun sağlanması,
-Örgüt idealleri doğrultusunda mücadele ederken başa gelebilecek her türlü zorluk ve acıya (örgüt içinde imtihan olarak adlandırılır) karşı insanı kayıtsız kılan bir dayanıklılık kazanılması, psikolojik olarak önceden hazırlanılması,
-Hizmet uğruna ölmenin erdemi ve mükâfatının cennet olduğu bilincinin yerleştirilmesi,
-Moral değerlerin ve mücadele kapasitesinin yükseltilmesi,
Şeklinde olduğu görülmektedir.
Sohbet toplantılarının örgütün temellerinin dayandığı en önemli taşıyıcı sütun olması dolayısıyla gizlenmesi ve dış müdahalelere karşı çeşitli şekillerde korunması gerekmektedir. Örgüte hâkim olan gizlilik ilkesi, diğer uygulama ve faaliyetlerde olduğu gibi sohbet toplantılarının da koruyucu kalkanıdır. Bu toplantıların ne zaman, nerede yapıldığı açık ve şeffaf değildir. Özellikle mahrem hizmetler toplantılarının gizliliği için birçok tedbir uygulanmaktadır. Yine gizlilik ilkesi gereği bu toplantılar "dini faaliyet, dini sohbet" kılıfı altında hedef saptırma yöntemi kullanılarak ardındaki örgüt gerçekleri saklanmaya çalışılmaktadır.
Örgütün toplantılara bakışı gayet nettir. Elemanların örgüt içi değerinin toplantılara katılma durumuna göre belirlendiği örgütten ele geçirilen bütün belge ve dokümanlarda açıkça görülmektedir.
Toplantılara aksatmadan, düzenli katılanlar ele geçirilen bütün fişleme belgelerinde en sadık, en yüksek mertebede yer alan kişiler olarak nitelendirilmektedir. Ara sıra aksatanlar, bir alt basamakta yer almakta ve kendi içinde aksatma sıklığına göre sıralanmakta/sıralanabilmektedir. Aksatma sıklığı artanlar ve gelmemeye başlayanlar "Ümit" pozisyonuna düşürülmekte, bunlar da kendi içinde kategorilere ayrılarak tekrardan kazanılmak amacıyla özel stratejilerle yaklaşılmaktadır. Bu çabaların da sonuçsuz kalması ve kişinin irtibatı keserek toplantılara katılmaması örgütten çıkma anlamına gelmektedir.
Diğer terör örgütleriyle mukayese edilemeyecek ölçüde gizliliğe büyük önem veren FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün; yasa dışı faaliyetlerinin bilinmesinin önüne geçmek ve meçhulde kalmasını sağlamak, örgüt mensubunun güvenliğini gerçekleştirmek ve kriptolanması ile deşifre olmasını engellemek, yapılması planlanan eylemin veya yasa dışı faaliyetin başarıya ulaşmasını temin etmek, yasa dışı faaliyetlerin akabinde mümkün olduğunca az iz ve emare bırakmak amacına yönelik olarak kod ad kullanılmakta ve yine mahrem hizmetlerde kullanılan evlere yerleştirilen öğrencilere özellikle kod adı verilerek özel derslere tabi tutulmaktadır.
Örgütün neredeyse tüm uygulamalarında olduğu gibi gizlilik de istismar edilen dini kavramlarla kamufle edilmekte, örgüt jargonunda tedbir olarak adlandırılmaktadır.
d) Örgütsel Toplantılar İçin İletişim Kurma Yöntemleri:
Dünya genelinde 160 ülkede faaliyet gösteren ve binlerce mensubu olan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü açısından iç haberleşme; talimatların alınıp verilmesi, gelişmelerin güvenli ve zaman kaybetmeksizin aktarılması ve faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi bakımından hayati öneme sahiptir.
Faaliyet alanlarının çeşitliliğine paralel olarak örgütün haberleşme yöntemleri de farklılık arz etmektedir. Örgütün neredeyse tüm uygulamalarında olduğu gibi haberleşme yöntemlerinde de gizlilik içerisinde iletişim sağlamaya özen gösterilmektedir.
Örgütün iletişimde kullandığı yöntemlerin;
-Yüz yüze/buluşma,
-Canlı kurye,
-Kriptolu IP hattı,
-Not ile haberleşme,
-Basın yayın üzerinden talimat verme,
-Sosyal medya (Facebook, Twitter vb.),
-Telefon (GSM, operasyonel hat, ankesör/büfe arama),
-İletişim/haberleşme programları (ByLock vb.),
Olduğu anlaşılmaktadır.
Canlı kurye kullanılması, en sağlıklı haberleşme yöntemlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Talimat almak ve faaliyetler hakkında bilgi vermek amacıyla doğrudan ABD/Pensilvanya'ya gidilerek örgüt lideri ile yüz yüze görüşülmekte ve talimatlar bizzat alınmaktadır. FETÖ/PDY elebaşısının "çok önemli hususların yüz yüze (Ru Be Ru) görüşülmesi" yönünde talimatlarının olduğuna dair bilgiler mevcuttur. Örgüt toplantılarında verilen talimatlar ufak kâğıtlara yazılmakta hatta bunların lüzumu hâlinde yok edilebilmesi için yenilebilir özellikte olması sağlanmaktadır.
Kiralık hatlar vasıtasıyla kriptolu IP telefon kullanılması, özellikle yurt dışındaki okullarla irtibatta kullanılan yöntemlerdendir.
En kolay ve önemli haberleşme araçlarından biri GSM hatlarıdır. Bu hatlar, genel olarak başkası adına kayıtlı ya da örgüt kontrolündeki kurum/kuruluş adına kayıtlı olan, abone bilgilerinin gerçek kullanıcısına kolaylıkla ulaşılamayan hatlardır. Genellikle yaklaşık 3 ayda bir yeni GSM hattı temin edilmekte ve eski hatla birlikte telefon cihazı da değiştirilmektedir. (Uygulanan tedbir şekline göre süre değişkenlik gösterebilir.).
Telefonların değiştirilmesi sürecinde eski telefonlar imha edilmekte ve parçalanarak farklı bölgelerdeki çöp kutularına atılmaktadır. Bu işlerin kamera olmayan yerlerde yapılmasına dikkat edilmektedir. Böylece tek numara ile görüşme yapan hat görüntüsünden uzaklaşılması ve örgütün kullandığı hatların tespitinin zorlaştırılması amaçlanmaktadır.
İletişimin telefonla kurulduğu dönemlerde (iletişim/haberleşme programlarının kullanılmadığı dönemlerde) telefonun akıllı olmaması ve internet bağlantısının bulunmamasına dikkat edilmiştir. Aynı zamanda mesaj atılması da istenmediği için yasaklanmıştır.
Örgüt mensuplarının kendi adlarına olmayan GSM hatları temin edip bunları belirli aralıklarla cihazlarıyla birlikte değiştirmeleri dahi legal olduğunu iddia ettikleri faaliyetlerinin illegal olduğunu ve bunları gizlemeye çalıştıklarını ortaya koymak açısından önemli bir veridir.
Türkiye'de Almanya, ABD ya da başka bir ülkeye kayıtlı GSM hatlarının kullanılması, örgütün üst düzey abilerinin kullandığı yöntemlerdendir. Abone bilgilerinden sadece hangi ülkeye ait olduğunun görülebilmesi nedeniyle zaman zaman tercih edilebilmektedir.
Örgüt mensupları, tedbir olarak haberleşme araçlarını değiştirdikleri gibi isim zikretmekten imtina ederek genel ifadeler kullanmaya özen göstermekte ve yaygın olarak "KOD İSİM" kullanmaktadırlar. Örgütsel görüşmeler sırasında "hizmet, şakirt, ..., cemaat" gibi kelimelerin telefonda zikredilmemesine özen gösterilmekte, buluşma yeri söyleneceği zaman şifreli ifadeler kullanılmasına önem verilmektedir.
Her ne kadar iletişimde esas olan usul "randevulaşma sistemi" olsa da örgütün mahrem sorumlularının, sevk ve idaresi altındaki askeri personel ile deşifre olmayı engellemek maksadı ile irtibat kurma yollarından birisinin de "Kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, iddia bayii ve lokanta gibi işletmelerde bulunan ve ücret karşılığı kullanılan sabit (kontörlü/voip) hatlar ile Türk Telekom'a ait ankesörlü telefon hatlar" olduğu tespit edilmiştir.
Örgüt tarafından bu yöntemin kullanılma sebepleri ise;
-Pratik ve kolay ulaşılabilir bir iletişim modeli olması, (Örneğin, operasyonel hat ile iletişim için gerekli olan 2. bir telefon, çevresi tarafından şahsın durumunu şüpheli hâle getirebilir)
-Anonim bir iletişim modeli olması, (Açıklamaya ihtiyaç duyulduğunda gönül ilişkisi vb. bahaneler ileri sürülebilir)
-Teknolojik imkânların güvenilir olmadığı, (ByLock sunucularının elde edilmesi vb. toplu deşifrasyon olmayacağı inancı)
-Arayan mahrem sorumlusunun kimliğinin deşifre olmayacağı,
Düşüncelerine dayanmaktadır.
e) Büfe/Ankesörlü Sabit Telefon Hatlarıyla İrtibat Kurma Yönteminin Özellikleri:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü "sohbet" olarak adlandırdığı örgütsel toplantıları devam ettirmek için elzem olan askeri personel ile irtibatlarında gizliliğe çok önem verdiği hususuna yukarıda ayrıntılarıyla değinilmiştir.
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü kapsamında yürütülen soruşturmalardaki şüphelilerin hatları ile kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye ve lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesinde;
-Ardışık arama (Yakın zaman diliminde birbirini takip eden peşi sıra),
-Periyodik arama (Farklı tarih ve zaman diliminde belirli gün aralığı dahilinde),
-Tek arama,
Şeklinde iletişim gerçekleştirildiği ve irtibat sağlandığı saptanmıştır.
Birim içerisinde sorumlu düzeyde bulunan örgüt mensuplarının, kendilerine bağlı askerlere ait telefon numaralarını, telefonlarına farklı isimler kullanarak veya not kâğıtlarına GSM numaraları üzerinde belirli değişiklikler yaparak kaydettikleri, iletişim kurmak istedikleri zamanlarda ise kamuya açık ve birbirinden bağımsız market/büfe/lokanta vb. işletmelerde kurulu bulunan kontörlü/voip (sabit) hatlar ile Türk Telekom'a ait ankesörlü telefonları kullanmak suretiyle kendilerine bağlı askerleri aradıkları belirlenmiştir.
Yapılan soruşturma ve kovuşturmalar sırasında elde edilen bilgilerden, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün "Mahrem Yapısı" içerisinde faaliyet gösteren örgüt mensuplarının, kendi sorumlulukları altında bulunan özellikle asker ve diğer mahrem hizmetteki sivil şahısların telefon numaralarını, deşifre edilmelerinin önlenmesi ve örgütsel faaliyetlerinin sürdürülebilir olması amacıyla şifreleme metotları kullanarak kaydettikleri de tespit edilmiştir.
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca kullanılan ve şu ana kadar tespit edilebilen bazı şifreli kaydetme yöntemlerinin;
-On (10) Rakamına Tamamlama; Öğrencilerin telefon numaralarını telefona kaydetmek yasak olduğu için normal bir esnafın kartvizitinin arkasına veya herhangi bir kâğıda telefon numaralarının son dört rakamının her biri 10'a tamamlanarak kaydedilir. Yani kayıtlı telefon numarasının son dört rakamının her birini 10 sayısından çıkararak ortaya çıkan rakam yazılır. 10'a tamamlama sistemine örnek vermek gerekirse telefon numarasının son dört rakamı 46 05 ise not kâğıdına yazılan numaranın son dört rakama 64 05 olur. Bir başka örnekte ise telefon numarasının son dört rakamı 43 17 ise kartvizite yazılan numaranın son dört rakamı 67 93 olur.
-Sondan İkili Rakam Bloklarını Çapraz Yer Değiştirme; Telefon numarasının sondan rakam bloklarının yerlerinin çapraz olarak değiştirilmesi yöntemidir. Örneğin, 0 xxx 345 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 345 44 62 olarak kaydedilir.
-Rakam Bloklarını Ters Yazma; Telefon numarasının operatöre ait ilk 3 rakamları sabit kalmak şartıyla geri kalan rakamları ise rakam bloklarının kendi arasında ters yazılarak kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 345 62 41 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 543 26 14 olarak kaydedilir.
-Sondan 4 üncü Rakamı Dört (4) Arttırma; Telefon numarasının sondan dördüncü rakamına dört eklenerek kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx xxx 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx xxx 02 44 olarak kaydedilir.
-Sondan 2 nci ve 4 üncü Rakamı Yer Değiştirme; Telefon numarasının sondan ikinci ve dördüncü rakamlarının yerlerinin değiştirilerek kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx xxx 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx xxx 42 64 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamlara Bir Ekleme Bir Çıkarma; Telefon numarasını oluşturan rakamlara soldan başlayarak sırasıyla bir ekleme bir çıkarma yapılarak kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 444 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 535 53 35 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamları Kredi Kartı Numarasına Benzetme; Telefon numarasını oluşturan rakamlarının başına, sonuna rakamlar ekleyerek veya 16 haneli kredi kartı numarası şeklinde kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 444 62 44 telefon numarası 5410 xxx4 4462 4454 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamları Servis Sağlayıcı Operatör Kodunun İl Alan Koduna Değiştirme; Operatör kodunun herhangi veya faaliyet gösterdiği il kodu şeklinde kaydedilmesidir. Örneğin, 0 505 xxx xx xx numaralı telefon kaydedilirken 0 312 xxx xx xx olarak kaydedilir.
-99'a Tamamlama; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son iki hanesini 99'a tamamlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 45 32 şeklinde yazılması,
100'e Tamamlama; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son iki hanesini 100'e tamamlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 45 33 şeklinde yazılması,
-Çaprazlama metodu; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son dört hanesinin ikili gruplar hâlinde kendi içinde çaprazlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 76 54 şeklinde yazılması,
Şeklinde olduğu saptanmıştır.
Mahrem imamların, kendilerine bağlı muvazzaf askerlerin (öğrenci) telefon numaralarını ajandalarına kaydederken yukarıda açıklamaları verilen örnek şifreleme yöntemlerini kullanmakla birlikte "bazı mahrem imamların arama yapmadan önce numaralara baktığında şifreleme yaptığını unutarak/kasten yazılı olan şifreli numarayı aradığı, daha sonra yanlış numara çevirdiğini fark ederek/kasten asker şahsı tekrar gerçek numarasından aradıkları da" sıklıkla gözlemlenmiştir.
Kolluk birimlerinin yapmış olduğu çalışmalar ve soruşturmalarda alınan ifadelerden;
"Mahrem imamların belirledikleri periyodik zaman diliminde grubunda bulunan askeri personelle sohbet adı altında örgütsel toplantıları düzenledikleri, bir sonraki toplantının yerinin-zamanının ve saatinin yapılan bu toplantılarda yüzyüze görüşülerek belirlendiği, toplantı günü ve saatinde değişiklik veya farklı bir gelişme olduğu zaman mahrem imam tarafından sabit hatlardan (ankesör-büfe-market vb.) askeri personelin cep telefonu aranmak suretiyle irtibatın gerçekleştirildiği, mahrem imam tarafından gerçekleştirilen bu görüşmelerin genellikle çok kısa tutulduğu ve şifreli olarak anlatılmak istenilenin söylendiği, bu telefon görüşmelerinin kısa tutulmasının sebebinin mahrem imamın ve sabit hatlardan aranan askeri personelin deşifre olmasını engellemek olduğu, askeri personelle mümkün olduğu kadar sabit hatlardan az irtibat kurulmaya özen gösterildiği, askeri personelin çok aranmasının o personelle ilgili bir sıkıntının yani toplantılara gelmeme, terör örgütü ile irtibatını koparmaya çalışma gibi etkenlere işaret ettiği, mahrem imam tarafından sürekli arama yapılarak askeri personelin ikna edilmeye çalışıldığı, askeri personelin az aranmasının ise o personelin toplantılara düzenli geldiğinin, gerçekleştirilen toplantılarda yüz yüze alınan kararlar sonucunda bir sonraki toplantıya düzenli katıldığının göstergesi olduğu, katalog evlilik yapan askeri personelin eşleri ile toplantılara katıldıkları örgüt imamlarının eşlerinin askeri personelin eşleri ile ilgilendikleri, bu şekilde mahrem imamlarca yapılan görüşmelerin 2017 yılına kadar devam ettiği, bu tarihten sonra sabit hatlardan askeri personelin aranmamasına dikkat edildiği, bunun sebebinin ise yapılan örgütsel faaliyetin deşifre olması ve mahrem imamların takip edilmesinden korku duyulmasından kaynaklı olduğu, bu süreçten sonra askeri personel ile görüşme yapılmak istenildiği zaman; lojmanlarda oturmayan ve FETÖ Silahlı Terör Örgütü içerisinde faaliyet gösteren askeri personelin evlerine gidilerek irtibat kurulduğu ya da asker şahsın mahrem imamın evine gitmesi şeklinde irtibat kurulmaya çalışıldığı, subay, astsubay veya askeri öğrenciler ile ilgilenen mahrem imamların birbirinden farklı olduğu, örneğin subay ve astsubayların aynı grup içerisine dâhil edilmediği"
Anlaşılmıştır.
Sonuç olarak;
Yukarıda izah edilen açıklamalar, olgular ve FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne yönelik yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda alınan ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine sızmış mensuplarının çok az kısmına kriptolu haberleşme programı Bylock ve Eagle gibi programlar yüklediği, geri kalan mensupları ile özellikle geçmiş yıllarda kullandıkları bir sistem olan büfe, market vb benzeri yerlerdeki ücretli telefonlar veya kontörlü telefonlar ile haberleştikleri, örgütsel irtibatta asıl olan iletişim metodunun yüz yüze görüşme olduğu ve bir sonraki görüşmenin tarih ve yerinin bu esnada belirlendiği, bu mümkün olmaz ise tedbir anlamında her asker şahsın farklı ankesör ya da sabit hatlardan (market-büfe-bakkal vb.) aranmak (GEZEREK) suretiyle örgütsel iletişimin kurulduğu, arama işleminin genellikle tek taraflı ve kısa süreli olduğu, sadece sorumlu şahısların ARAMA işlemini yaptığı (askeri şahıs tarafından karşı arama yapılmadığı, askeri personelin de çok sık olmamakla birlikte mahrem sorumlusuna ulaşmak istedikleri durumlarda aradığı), sorumlu şahıs tarafından aranan askeri personelin büyük kısmının rütbe/makam olarak genelde denk olduklarının tespit edildiği (Örneğin; aranan Astsubay ise ardışık aranan kişi de Astsubay, Subay ise ardışık aranan da Subay gibi), aynı şekilde kuvvetlerin de denk olduğu (Örneğin; aranan jandarma ise ardışık Jandarma, aranan KKK personeli ise ardışık KKK personelinin arandığı gibi), genel olarak her sivil yöneticinin sorumluluğunda birden fazla hücre bulunduğu ve hücrelerin 2-3 asker şahıstan (askeri öğrenci ve/veya muvazzaf personel) oluştuğu, bu asker şahısların da aynı kuvvete mensup olup aynı rütbede bulundukları (istisnai olarak farklı rütbe ve/veya kuvvetlere mensup asker şahıslardan bir hücre oluşabildiği, örneğin; sivil sorumlunun astsubaylardan oluşan grubunun yanında astsubaylıktan subaylığa geçen askeri personelle de ilgilenebileceği), tek ankesör ya da sabit hattan (market-büfe-bakkal vb.) farklı asker şahısların aranmasının arka arkaya arama (ARDIŞIK ARAMA) şeklinde olması durumunda aramanın örgütsel olduğu kanısını güçlendirdiği, ayrıca aynı ankesör/sabit (büfe-market vb.) hattan arka arkaya (ARDIŞIK) arama yapılmasının mahrem sorumlu şahsın tedbirsizliği ve işin kolayına kaçmasından kaynaklandığı, daha çok gizliliğe uymayan mahrem imamlar tarafından yapıldığı, aramaların kısa olmasının nedeninin ise askeri personelin daha önceden yeri ve zamanı kararlaştırılan görüşmeye gelinmemesi gerektiği veya gelip gelemeyeceğinin teyit edilmesi ya da görüşmeye gelmeyen kişiye gelecek görüşme yer ve zamanının bildirilmesi veya daha önceden kararlaştırılan yer/tarihin değişmesinden dolayı yapılan aramalar olmasından kaynaklı olduğu, aramaların genellikle mesai saatleri dışında yapıldığı, sorumlu şahsın askeri personeli aradıktan sonra tedbir amaçlı alakasız kişileri de ankesörle arayarak hedefin kaybolmasını amaçladığı, genellikle on beş gün, ayda veya iki ayda bir kez iletişime geçilerek buluşmaların/toplantıların gerçekleştirildiği, bu görüşmede bir sonraki buluşma tarihinin kararlaştırıldığı, bir aksaklık olmadığı müddetçe yeniden aramaya ihtiyaç duyulmadığı, bazen mahrem sorumlu tarafından sorumluluğundaki gruplarla ilgili grup içerisindeki tek şahsın arandığı ve bu şahıstan gruptaki diğer şahsa veya şahıslara bilgi vermesini istediği, aramanın sadece büfe, lokanta, market vs. kontörlü arama yapılabilen yerler olmadığı, ayrıca ankesörlü telefonlar ile kontörü olmadığından bahisle rica yolu ile iş yerlerinde mevcut sabit hattan da arama işlemi yapılabildiği, genel olarak yüzbaşı ve üstü rütbedeki subaylarda "birebir sorumluluk" esasının geçerli olmasından dolayı birden fazla asker şahsın oluşturduğu hücre sisteminin tercih edilmediği, mahrem yapı sorumlusunun kural olarak sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğu, istisnai olarak sözde TSK yapılanmasının bölge esaslı teşkilatlanması nedeniyle yakın ilde bulunan hatlarla da iletişim kurulabildiği, mahrem yapı sorumlusunun sorumlu olduğu örgüt mensubu asker şahısları aramasından sonra belirlenen buluşma yerinde aranılan hatların takılı bulunduğu cihazların götürülmemesi veya götürülse bile kapatılmasına yönelik tedbir uygulanmaya çalışıldığı, bu tedbirin ortak yer baz istasyonundan sinyal verilmesini ve/veya dinleme yapılmasını önleme amaçlı olduğu, daha önceden kararlaştırılan noktaya gelinmediği takdirde ya da mahrem imam il dışında ise ve periyodik zamanlarla bir araya geliniyorsa (2 haftada bir Cumartesi gibi) bir gün önce mahrem imamın arayarak çağrı bıraktığı, arama işlemi sonrasında gizlilik (son aradığı numaranın telefon hafızasında kalmasını önlemek) ve tedbir amaçlı olarak ilgisiz rastgele numaraların çevrildiği ve redial (geri arama) tuşu ile son aranan kişinin tespitinin önlenmeye çalışıldığı, sivil yönetici unsurun sorumlusu olduğu asker şahsın numarasının son iki rakamını kendi telefon rehberinde "10", "100" veya "99" rakamına tamamlayacak şekilde kayıt etmesinin en fazla başvurulan tedbir yöntemlerinden biri olduğu, bu nedenle yanlışlıkla numaraların şifrelenmiş hâliyle yapılan aramaların da gerçekleşebildiği, yapılanmada her yönetici sivil unsurun deşifre olmamak amacıyla kendi tedbir ve iletişim metodunu kendisinin belirlediği, (Bu metotlardan birisine örnek vermek gerekirse kısa süreli arama, cevapsız çağrı bırakma, aynı hattan parça parça kısa süreli arama vb.), mahrem yapı içerisindeki irtibatın ve şifreleme tekniğinin deşifre olmaması amacıyla çok sayıda şifreleme tekniğinin kullanıldığı,
Belirlenmekle;
Günümüzde iletişim aracı olarak cep telefonlarının kullanılmasının hayatın olağan akışına uygun ve kabul edilen bir gerçek olmasına karşın, kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatlar üzerinden asker şahıslarla GEZEREK ya da ARDIŞIK şekilde yapılan aramaların; örgütün "gizlilik" ve "deşifre olmama" kuralına uygun olarak Askeri Mahrem Yapılanmasının irtibat kurma yöntemlerinden biri olup FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün MAHREM İMAMLARI tarafından örgütsel amaçlı, örgütsel haberleşmeyi sağlamak amacıyla gerçekleştirildiği sonucuna varılmıştır.
B-2) Bir İletişim Aracı Olarak Ankesörlü/Sabit Hatlardan Periyodik Veya Ardışık Aramaların Hukuki Niteliği:
a) Ulusal ve Uluslararası Mevzuat:
Konuyla İlgili Ulusal ve Uluslararası Düzenlemeler;
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi:
Madde 8 - Özel ve aile hayatına saygı hakkı
(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
Özel hayatın gizliliği ve korunması
Özel hayatın gizliliği
Madde 20- Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili mercin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
...
Haberleşme hürriyeti
Madde 22- Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.
Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar
Madde 38- (6)- Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.
Milletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulma
Madde 90/5- Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.
Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre;
İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması
Madde 135 – (1) (Değişik: 21/2/2014–6526/12 md.) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi (…) dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır. (Mülga son iki cümle: 24/11/2016-6763/26 md.)
...
(3) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
...
(6) (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu ve tedbirin süresi belirtilir. (Ek cümleler: 24/11/2016-6763/26 md.) Cumhuriyet savcısı kararını yirmi dört saat içinde hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde kayıtlar derhâl imha edilir.
...
(8) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanunu’nda yer alan;
...
15. (Değişik: 2/12/2014-6572/42 md.) Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak (madde 302),
16. (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
17. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları,
Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi
Madde 160 – (1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri
Madde 161 – (1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir.
(2) Adlî kolluk görevlileri, el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirler emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.
...
(4) Diğer kamu görevlileri de, yürütülmekte olan soruşturma kapsamında ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeleri, talep eden Cumhuriyet savcısına vakit geçirmeksizin temin etmekle yükümlüdür.
Delillerin Ortaya Konulması ve Reddi
Madde 206-(2) Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
(a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
..
Delillerin Takdir Yetkisi
Madde 217 – (2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.
Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar
Madde 230 – (1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
...
(b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
Hukuka Kesin Aykırılık Hâlleri
Madde 289 – (1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
...
(i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.
Şeklinde düzenlenmiştir.
b) Sabit/Ankesörlü Hatlardan Arama Sonuçlarının Delil Olarak Hukukiliği:
Çağımızda hukukun değişmez niteliği "Evrensel, herkes için, bağımsız, tarafsız, insan haklarına saygılı, eşitlikçi, özgürlükçü, adil, haksızlığa karşı vazgeçilmez" oluşudur.
Bir ülkede bu ilkelerin benimsenip güçlendirilmesi ve içselleştirilmesi için demokratik düzenin bütün kurum ve kuruluşlarıyla oluşturulması, demokratik hakların etkin biçimde kullanılması, devletin bütün işlemlerinin hukuk sınırları içinde ve hukuk devleti ilkelerine uygun olması kadar çağdaş bir ceza yargılamasının sağlanması da gerekmektedir.
İstikrar kazanmış yargı kararlarında vurgulandığı ve öğretide ifade edildiği üzere, ceza yargılamasının amacı maddi gerçeğin insan onuruna yaraşır biçimde araştırılıp bulunmasıdır. Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 23.02.2016 tarihli ve 2014/5.MD-98 Esas 2016/83 sayılı ve 10.12.2013 tarihli ve 2013/359 sayılı kararlarına göre ceza muhakemesinin amacı usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak bir biçimde kesin olarak belirlenmesidir. Maddi gerçeğin belirlenmesinde kullanılan yegane araç deliller olup nitekim 5271 sayılı CMK'nın "delillerin takdir yetkisi" başlıklı 217. maddesinin 2. fıkrasında "yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir" denilerek aynı amaca işaret edilmiştir. Bu açıklama ile ayrıca delillerin serbestliği ilkesine de vurgu yapılmaktadır. Buna göre, ceza muhakemesinde hangi hususu hangi delillerle ispat olunacağı konusunda bir sınırlama bulunmayıp yargılama yapan hâkim, hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delili kullanmak suretiyle sanığın aleyhine olduğu kadar lehine olan delilleri de araştırıp değerlendirerek şüpheden arınmış bir sonuca ulaşmalıdır.
Ceza muhakemesinde maddi gerçek ortaya çıkarılırken, kişisel hak ve özgürlüklere saygı ile toplumsal düzenin sağlanması arasında bir denge kurulması temel amaçtır. Kanun koyucu bu amaçla, delil serbestliği ilkesine, öğretide ve uygulamada "delil yasakları" olarak adlandırılan bir takım sınırlamalar getirmiştir. Anayasa'nın 38. maddesinin 6. fıkrasında, CMK'nın 206. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde, 217. maddesinin ikinci fıkrasında, 230. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde ve 289. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin esas alınamayacağı belirtilmiştir. Delilin hukuka aykırı bir yöntemle elde edilmiş olup olmadığına ise yargı makamı karar verecektir.
Delillerin yerindeliği incelemesi yapmayan ve bu konunun ulusal yargı organlarının takdirinde olduğunu belirten AİHM, elde edilen deliller dahil olmak üzere yargılamayı bir bütün olarak inceleyip bu çerçevede ilgilinin adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediğine karar vermektedir (AİHM, Khan/Birleşik Krallık, 12.05.2000, B.No:35394/97, &34). AİHM, delillerle ilgili olarak, başvurucuya delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğini esas almaktadır. (Bykov/Rusya, 10.03.2009, B.No:4378/02, & 90; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, 25.07.2013, B.No:11082/06, 13772/05, & 700).
Yargılama konusu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her araç delil olarak kabul edilir. Bu manada esas olan, delilin keyfi ve açıkça dayanaktan yoksun olacak şekilde sanık aleyhine kullanılmaksızın, yargılamanın bir bütün olarak adil yapılmasıdır.
Görüldüğü gibi delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ulusal mahkemelerin takdirindedir.
c) Mukayeseli Hukuk ve AİHM Kararı Bağlamında Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi Delillerin Niteliği ve Hukukiliği:
Karşılaştırmalı hukukta iletişimin tespitine ilişkin düzenlemeler farklılık göstermektedir. Örneğin Fransa, İngiltere ve Avusturya'da iletişimin tespitine ilişkin bilgiler denetim kapsamında kabul edilmemekte ve herhangi bir sınırlamaya tabi bulunmadan bu bilgiler soruşturma ve kovuşturmada kullanılmaktadır.
Avrupa Birliğince (AB) 24.10.1995 tarihinde "Kişisel Verilerin İşlenmesinde Gerçek Kişilerin Korunması ve Serbest Dolaşımı"na ilişkin 95/46 nolu Yönerge kabul edilmiştir. Ancak söz konusu yönerge hükümlerinin savunma, kamu güvenliği veya ceza hukuku açısından uygulanmayacağı da belirtilmiştir. 95/46 nolu Yönerge temel alınarak düzenlenen telefon konuşmaları ve e-postaları da kapsayacak şekilde elektronik iletişimde özel yasanın gizliliği ve kişisel verinin korunmasına dair 2002/58 nolu Yönerge'nin amacı, Avrupa Birliğine üye ülkeler tarafından, haberleşmenin gizliliğine yetkisi bulunmayan kişilerce erişilmesini engellemek, kamu telekomünikasyon şirketleriyle ve kamuya açık telekomünikasyon servisleriyle sağlanan telekomünikasyon gizliliğini korumak amacıyla önlemlerin alınmasını sağlamaktır. (Hayrünisa Özdemir, Haberleşmenin Gizliliği ve Kişisel Veriler, Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.13, S:1-2, 2009, s. 286). Bununla birlikte bu yönerge; devletlerin elektronik iletişimi, hukuka uygun denetleme veya AİHS'ye uygun olarak önlem alma imkânlarını etkilememektedir. (Saadet Yüksel, Özel Yaşamın Bir Parçası Olarak Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Gizliliğine Önleyici Denetimle Müdahale, Beta, 1. Baskı, 2012, s. 89-99).
AİHM, kişisel verilerin elde edilmesini her durumda özel yaşamın gizliliği hakkına bir müdahale olarak görmemekte ve kişisel verilere ilişkin AİHS'nin 8. maddesi çerçevesinde iki aşamalı bir değerlendirme yapmaktadır. Öncelikle müdahalenin yasal dayanağı olup olmadığı ve ulaşılabilirliği, daha sonra ise ulusal güvenlik gibi meşru bir amaç bağlamında müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını değerlendirmektedir. (Saadet Yüksel, a.g.e, s. 103).
Bu bakımdan AİHM devletlerin, ulusal güvenliklerini korumak amacıyla, yetkililere kamunun ulaşamadığı kişisel verileri barındıran kayıtlarda bilgi toplama ve kaydetme yetkisini veren kanuni düzenlemeler yapmasını uygun görmektedir. (Leander/İsveç, 26.03.1987, B.No: 9248/81, & 59).
Nitekim AB'nin 95/46 ve 2002/58 nolu Yönerge'leri doğrultusunda tanzim edilen 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun "İstisnalar" başlıklı 28. maddesinde de kişisel verilerin milli savunmayı, milli güvenliği, kamu güvenliğini, kamu düzenini sağlamak için kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşlar tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbari faaliyetler kapsamında veya soruşturma, kovuşturma, yargılama veya infaz işlemlerine ilişkin olarak yargı makamları veya infaz mercileri tarafından işlenmesi hâllerinde söz konusu kanun hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmiştir.
AİHM, bir devletin terörle mücadele etmek için önlem almadan önce felaketin gelip çatmasını beklemesinin mümkün olmadığını vurgulamıştır. (A. ve Diğerleri/Birleşik Krallık, 19.02.2009, B.No: 3455/05, & 177).
Görüldüğü üzere AİHM, Sözleşme'nin 8. maddesinde herkesin kendi özel yaşamına saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğunun açık bir şekilde belirtilmesine karşın terörle mücadele, terör saldırılarını engellemeye yardımcı olabilecek bilgilerin toplanması, terör şüphelilerinin yakalanıp yargılanması amacıyla özel gözetleme yöntemlerinin kullanmasına cevaz vermektedir.
d) Sabit/Ankesörlü Hatlardan Arama Sonuçlarının Delil Olarak Kabul Edilip Edilmeyeceğine İlişkin Hukuki Değerlendirme:
ByLock için yapılan değerlendirmeler ışığında; demokratik kurumlara, hukuk devletine, demokrasiye ve insan haklarına karşı 15.07.2016 tarihindeki darbe teşebbüsünü gerçekleştiren, pek çok insanın ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet verip bir çok ağır suçu organize şekilde işleyen FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün çok büyük bir önem verdiği silahlı kanadını oluşturan askeri mahrem yapılanmasına yönelik yapılan soruşturmada, şüphelilere ve suç delillerine ulaşılması amacıyla Ankara merkezli ve diğer illerde Cumhuriyet Başsavcılıklarının yasal yetkisine dayanarak hâkim kararıyla geçmişe dönük elde ettiği "iletişimin tespiti (HTS)" kayıtlarının, hukuka uygun bir delil olarak hükme esas alınmasında herhangi bir hukuki isabetsizlik bulunmadığı, yapılan işlemin "demokratik bir ülkede gereklilik" ve "orantılılık" ilkelerine uygun olduğu, kanunda yazılı esas ve usullere göre bu tedbire başvurulmasının "iletişim özgürlüğü" hakkının özünü ortadan kaldırmayacağı kanaatine varılmıştır.
İçeriğine müdahale edilmeden, iletişim araçlarının diğerleri ile kurduğu iletişime ilişkin arama, aranma, yer bilgisi ve kimlik bilgilerinin tespitine yönelik işlem olması ve daha çok dış bağlantı verilerini ifade etmesi nedeniyle "iletişimin tespiti", Cumhuriyet savcısının soruşturma yetkisini düzenleyen CMK'nın 160 ve 161. maddeleri kapsamında istenebilecek delillerdendir. Cumhuriyet savcısı, soruşturmanın ayıklayıcılık ve kişilerin lekelenmeme hakkı ilkelerini dikkate alarak, delil toplarken Anayasa'da ve yasada düzenlenen "orantılılık" ilkesini göz önüne almak durumundadır. İletişimin tespitinin istenmesi her zaman aleyhe sonuç doğurmaz. Bazen suça katılmayan kişilerin erkenden tespiti ile haklarında başkaca ceza muhakemesi tedbirine başvurmama imkânını da sağlayabilir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135/6. maddesindeki (Ek: 2/12/2014-6572/42 maddesi) şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Daha önce uygulamada Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 160 ve 161. maddelerinde düzenlenen Cumhuriyet savcısının delil toplama yetkisi kapsamında iletişimin tespitinin yapıldığı, yapılan değişiklikle bu yetkinin hâkime verildiği, gecikmesinde sakınca olduğu hâllerde Cumhuriyet savcısının bu yetkiyi kullanabileceği düzenlenmişti.
Ancak yeni ceza yargılaması sisteminde soruşturma evresi, suç işlendiği izlenimini veren hâlin öğrenilmesi ile başlar ve iddianamenin kabulü kararı verilinceye kadar devam eder. Soruşturma evresi üç aşamada gerçekleşir. Bunlar: başlangıç soruşturması, kısa soruşturma ve ara soruşturma aşamalarıdır. İlk aşama, Cumhuriyet savcısının "araştırmalara" başlama kararı ile gerçekleşen "başlangıç soruşturması"dır. Bu aşamada, kural olarak henüz suçun kim tarafından işlendiği konusunda bir bilgi mevcut bulunmadığı için "şüpheli" de yoktur. Bu aşamada bir suç işlendiğine dair "basit şüphe" oluşmazsa kovuşturmama kararı verilecektir. Aksi takdirde soruşturmanın diğer aşamalarına geçilip ortaya çıkan şüpheli/şüphelilere ilişkin deliller toplanarak suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenleyecektir.
Ayrıntıları ilgili bölümde açıklanan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün iletişim yöntemi olarak ankesörlü/sabit hatlardan periyodik veya ardışık aramalar yaptıkları yönündeki tespitlerden sonra, soruşturma makamlarınca başlangıç soruşturması kapsamında ve CMK'nın 160/1. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmalar sonucunda; FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının "sohbet" olarak adlandırdıkları örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market, büfe vb. yerlerde kurulu bulunan ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatları özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmesi üzerine CMK'nın 135/6. maddesi gereğince sabit hat ve ankesörlü hatlara yönelik iletişimin tespiti kararları alınarak uygulamaya konulması, bu cümleden olarak şüpheli kişilerin hatlarıyla kamuya açık, birbirinden bağımsız büfe, market vb. yerlerde kurulu bulunan sabit veya ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesi, üçüncü kişilere ait verilerin ayıklanması ile yapılan analizler sonucunda şüphelilere ulaşılmasında hukuka aykırı yöntemlerin kullanıldığı ileri sürülemeyeceği gibi ihlal edildiği iddia edilen hakka nazaran kamu güvenliğinin korunması ve suçla mücadele için sağlanan yararın üstünlüğünden de kuşku duyulmaması gerekecektir.
Şüphelinin/sanığın mahrem yapıda yer alıp sabit hat ve/veya ankesörlü telefonlar üzerinden hücresel haberleşme ağına dahil olup olmadığının belirlenmesi ile soruşturma ve yargılama aşamasında hukuki durumunun ve konumunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından; suçun ispatı açısından belirleyici nitelikte olması nedeniyle bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında taraflar huzurunda tartışılması ve savunma argümanlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ayrıca bu delillerin teyidi açısından;
Mahrem imamların büfe/ankesörlü sabit telefon hattı ile hedef şahıslarla görüşmelerinde gizliliği sağlamak için genellikle kullandığı yöntem olarak belirlenen;
Hedef şahsın telefon numarasının deşifre edilmesinin önlenmesi amacıyla çeşitli şifreleme metotları kullanarak kaydedilmesi,
Bazı mahrem imamların arama yapmadan önce ajandada kayıtlı numaralara baktığında şifreleme yaptığını unutarak/kasten yazılı olan şifreli numarayı aradığı, daha sonra yanlış numara çevirdiğini fark ederek/kasten asker şahsı tekrar gerçek numarasından aramış olmaları,
Aramaların tek taraflı ve kısa süreli olması veya sadece çağrıdan ibaret bulunması,
Aranan askeri personel ise genellikle rütbe/makam olarak ve bağlı bulunduğu kuvvetlerin de denk olmaları,
Mahrem imamlar tarafından gerçekleştirilen arka arkaya aramanın (ardışık arama) örgütsel amaçlı olduğuna dair karine oluşturması,
Aramanın mesai saatleri dışında yapılması, sorumlu şahsın askeri personeli aradıktan sonra tedbir amaçlı alakasız kişileri de ankesörle arayarak bu bütün içerisinde hedeflerin kaybolmasını sağlama çabası,
Aramanın on beş gün, ayda veya iki ayda bir kez olmak üzere periyodik olması,
Mahrem imamın sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğunun gözetilmesi,
Asker şahısların hatların takılı bulunduğu cihazların toplantı yerine götürülmediği veya götürülse bile kapalı tuttukları,
Mahrem imamlarca hedef şahıs arandıktan sonra ilgisiz rastgele numaraların çevrilerek redial (geri arama) tuşu ile son aranan kişinin tespitinin önlenmeye çalışılması,
Hususlarını da ortaya koyan, bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında kişiselleştirilmiş, emniyet birimlerince büfe/ankesörlü sabit telefon hatlarıyla irtibat kurma yöntemine ilişkin olarak düzenlenen ayrıntılı analiz raporunun temin edilerek dosyaya konulması,
-Emniyet kayıtlarının yanı sıra BTK'dan alınan baz istasyonunu gösterir HTS kayıtlarının "0" saniyeli çağrılar da dahil olmak üzere getirtilmesi,
-Şüpheli/sanığın görev yaptığı diğer şehirlerde ardışık aramalarının olup olmadığı araştırılarak sabit hat ve ankesörlü telefon kullandığına ilişkin analiz raporunun da istenmesi,
-Şüpheli/sanıkla ilgili sabit hat veya ardışık aramaya ilişkin varsa itirafçı beyanlarının dosyaya getirilmesi, gerektiği takdirde tanık sıfatıyla dinlenilmeleri,
-Ardışık aramalar kapsamında diğer şahıslar hakkında bir soruşturma veya dava olup olmadığı araştırılıp varsa ifade örneklerinin dosyaya ibrazı sağlanarak değerlendirilmesi suretiyle maddi gerçeğin ortaya konulması,
Gerekmektedir.
Bu kapsamda;
Yukarıda açıklanan özellikler doğrultusunda; mahrem hizmetlerde görevlendirilen asker veya sivil şahsın, örgütün gizlilik ve deşifre olmama kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun bir delil olacağında kuşku yoktur.
C) HABERLEŞME İÇİN OPERASYONEL HAT KULLANILMASI:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün örgütsel toplantılar için iletişim kurma yöntemlerinden biri olan operasyonel (patates) GSM hatlarıyla görüşme yapıldığı yönünde şüphe oluşması durumunda soruşturma makamlarınca başlangıç soruşturması kapsamında ve CMK'nın 160/1. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmalar sonucunda örgüt mensuplarının "sohbet" olarak adlandırdıkları örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market ve büfe gibi yerlerde kurulu olup ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar dışında operasyonel GSM hatlarını da özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmesi hâlinde şüphelinin/sanığın askeri mahrem hizmetler yapılanmasında veya sivil şahıslardan olup örgütteki konumu itibariyle operasyonel hat üzerinden hücresel haberleşme ağına dahil olup olmadığının belirlenmesi ile soruşturma ve yargılama aşamasında şüpheli/sanığın hukuki durumunun ve konumunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi bakımından; özellikle suçun ispatında belirleyici delil niteliğinde olması hâlinde bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda sabit hat veya ardışık arama için yapılan açıklamalar ışığında, taraflar huzurunda tartışılması ve savunma argümanlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Burada şüpheli/sanık tarafından kullanılan GSM hattı ile mahrem imam tarafından kullanılan hatlara ait HTS raporları karşılıklı mukayese edildiğinde her iki hattın ortak baz bilgileri bulunduğu, her iki GSM hattının da aynı tarih ve yakın saatler aralığında aynı yerde baz verdiği, görüşmelerin ağırlıklı olarak tek bir GSM numarasıyla olduğu hususlarının mevcudiyeti hâlinde başkası üzerine kayıtlı bu hattın operasyonel hat olarak kullanıldığının tespiti mümkün olabilecektir.
Bu kapsamda;
Sanığın FETÖ/PDY'nin operasyonel hat kullanmak suretiyle oluşturulan hücresel haberleşme ağında yer aldığının teknik verilerle belirlenmesi,
Sanığın kullandığı operasyonel hat ile örgüt mahrem imamının kullandığı hattın aynı baz istasyonunda sinyal alıp almadığının tespitinin yapılması,
Sanığın silahlı terör örgütünün mahrem imamları ve yöneticileriyle iletişim kurma yöntemleri, zaman aralıkları, çeşitlilikleri, sanığın asker mi sivil şahıs mı olduğu, irtibat kurduğu kişilerin örgütün mahrem imamı olup olmadıkları hususlarının tespiti,
Operasyonel hat olarak kullanılan telefon numarasının kimin adına, ne zaman, nerede alındığına ilişkin GSM operatörlerinden belgelerin getirtilerek belgelerin incelenmesi, bu hattın kim tarafından alındığına yönelik araştırma yapılıp gerekli tespitlerin yapılması,
Operasyonel hat olarak kullanılan GSM hattının faturalarının nerede, kim tarafından ve hangi yöntemlerle ödendiğine ilişkin tespitlerin yapılması,
Yine operasonel hattın kontürlu hat olarak kullanılması durumunda kontürlerin nerede, ne zaman, kim tarafından yüklendiği ve ücretlerinin nasıl ödendiğinin tespiti,
Operasyonel hat ile bu hattı kullanan askeri şahısların görüştüğü mahrem imamların GSM hatlarının HTS kayıtlarının ve diğer iletişim bilgilerinin getirilmesi,
Sanığın kullandığı operasyonel hat ile asker ve sivil imam şahısların kullandığı operasyonel hatların ortak bazlarının bulunup bulunmadığı ve mahrem imamlar tarafından kendisi gibi asker olan başka dosya şüphelileri ile farklı tarihlerde ardışık olarak aranıp aranmadığı, arama sayısı ve aramaların periyodik olup olmadığı, aramaların gerçekleştirildiği zaman, konuşma süreleri, sanığın farklı sabit hatlardan aranması, aranmaların makul görünüp görünmediği konusunda uzman teknik bilirkişiden inceleme raporu ve operasyonel hat/HTS veri analiz raporu alınması,
Gerektiğinde operasyonel hat ile mahrem imamın kullandığı hattın diğer iletişim bilgilerinden olan; abone ismi, adresi, abone kimlik bilgileri, telefon numarası, IMEI numarası sorgusu veya eşleştirmesi (IMEI numarasından kullanıcı, kullanım tarihi, kimlik ve adres bilgisi araştırması), IP sorgusu bilgileri, sim kart bilgisi ve eşleştirmesi, IMSİ bilgisi, PUK numarası bilgisi, kontör kartları bilgisi ve eşleştirmesi, Roaming bilgisi, telefonun açık olup olmadığı bilgilerinin temin edilmesi,
Sanıkla ilgili operasyonel hatla aramaya ilişkin varsa itirafçı beyanlarının dosyaya getirilmesi, gerektiği takdirde bu kişilerin tanık sıfatıyla dinlenmesi,
Operasyonel hat aramaları kapsamında diğer asker şahıslar (hücresel iletişim ağında yer alan) hakkında bir soruşturma veya dava olup olmadığı araştırılıp varsa ifade örneklerinin dosyaya getirilmesi,
Böylece elde edilen tüm bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilerek maddi gerçeğin ortaya çıkarılması,
Gerekmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ve tespitler doğrultusunda; sanığın, örgütün gizlilik ve deşifre olmamak kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla operasyonel (patates) hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı veya kendisinin aradığı her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun bir delil olacağı kabul edilebilecektir.
D) TANIKLIK:
a) Genel Olarak:
Ceza Muhakemesinde önemli yer tutan tanıklık, yargılamaya konu fiilin fail tarafından işlenip işlenmediği ya da nasıl işlendiği konusunda yargılama makamının kanaate ulaşmasını sağlayan kanıtlardan birisidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251 Esas 2013/454 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere tanık, kendisine karşı yürütülmeyen bir ceza soruşturmasında, olay hakkında beş duyu ile edindiği algılamaları ifadesiyle açığa vuran kişidir.
Kural olarak ceza muhakemesinde taraf sıfatı bulunanların tanık olarak dinlenmemesi gerekir. Bu nedenle davanın tarafı olan sanık ve şüphelinin tanık olarak dinlenmesini Ceza Muhakemesi Kanunu düzenlememiş ancak şeriklerin tanıklığına imkân sağlamıştır.
Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre, görülmekte olan davada yargılanan sanığın, suç ortağı hakkında tanık olarak dinlenilmesi mümkündür. CMK'nın 50. maddesinde soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar tanık olarak dinlenebilirler, ancak bu tanıkların yeminsiz olarak dinlenmeleri gerekmektedir. Suç ortağının vereceği ifade, kendisinin de suçlanması sonucunu doğuracaksa tanıklıktan çekinme olanağına sahiptir. CMK'nın 48. maddesinde temelini Anayasa'nın 38/5. maddesinden alan ve adil yargılanma hakkını güvenceye bağlayan bir düzenlemeye yer verilmiştir.
Çekinme hakkı hatırlatılmadan tanığa bu tür soruların yöneltilmesi sonucu alınan cevaplar hukuka aykırı biçimde elde edilen kanıt niteliğindedir, (CMK'nın 206/a ve 217/2. maddeleri) hukuka aykırı delil de hükme esas alınamaz. (Yargıtay CGK'nın 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251, 2013/454 sayılı kararı)
Sanığın kendisinin de katıldığı suçlarla ilgili tanık sıfatıyla dinlenmemesi, sanığın açıklamalarının delil niteliği taşımayacağı anlamına gelmemektedir. Örneğin, diğer örgüt üyeleri kabul etmediği hâlde örgüt üyelerinden birisinin suçu birlikte nasıl işlediklerini samimi olarak anlatması ve destekleyici kanıtların da bulunması hâlinde elbetteki bu beyan delil olarak değerlendirilecektir. Bu bakımdan bir anlatımın "tanık beyanı" veya "sanık beyanı" olarak adlandırılmasının çok önemi de bulunmamaktadır.
b) Çağrı ve dinleme:
Sanık duruşmaya tanık getirebileceği gibi mahkemeye davet de ettirebilir. (CMK'nın 179. maddesi).
Mahkeme tanığın dinlenmesi için belirlenen gün ve saati sanığa ve müdafisine bildirmelidir. (CMK'nın 181/1. maddesi).
Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinlenme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçmez. (CMK'nın 210/1. maddesi).
Sanık ancak suç ortaklarının veya tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilmesi hâlinde, dinleme sırasında mahkeme salonundan çıkarılabilir, ancak tekrar getirildiğinde tutanaklar okunup ve gerektiğinde içeriği anlatılır. (CMK'nın 200. maddesi).
Tanıktan, tanıklık edeceği konulara ilişkin bildiklerini söylemesi istenir ve tanıklık ederken sözü kesilmez. Tanıklık edilen konuları aydınlatmak, tamamlamak ve bilgilerinin dayandığı durumları gereğince değerlendirebilmek için tanığa ayrıca soru yöneltilebilir. (CMK'nın 59. maddesi).
Tanık, bir hususu hatırlayamadığını söylerse önceki ifadesini içeren tutanağın ilgili kısmı okunarak hatırlamasına yardım edilir. Tanığın duruşmadaki ifadesiyle önceki ifadesi arasında çelişki bulunduğunda, evvelce alınmış ifadesi okunarak çelişkinin giderilmesine çalışır.
CMK'nın 201. maddesine göre, Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilir. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer soru sorabilir. Heyet hâlinde görev yapan mahkemelerde, heyeti oluşturan hâkimler birinci fıkrada belirtilen kişilere soru sorabilir.
c) Gizli tanıklık:
Kovuşturmanın aleniliği, yargılamanın doğrudan doğruyalığı ve kovuşturma aşamasında tüm yargılama süjeleri huzurunda delillerin tartışılıp maddi hakikate ulaşılması ilkelerine aykırı olmakla beraber kanun koyucu, suç örgütlerinin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda maddi gerçeğe ulaşmak adına bu prensiplerden vazgeçmeyi göze almıştır.
Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçların ortaya çıkarılması için başvurulabilecek tanıkların, muhatap oldukları tehlike nedeniyle temininde zorluk yaşanmaktadır. Bu nedenledir ki 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu'nda ve CMK'nın 58/2-5. fıkralarında tanıkların korunmasına ilişkin hükümlere yer verilmiş ve gizli tanıklığın esasları düzenlenmiştir. Gizli tanıklığa başvurabilmek için CMK'nın 58/5. maddesinde tanıklığa konu eylemin bir suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş bir eylem olması aranırken örgütün faaliyeti dışında işlenen tüm suçlar kapsam dışı bırakılmıştır. Tanık Koruma Kanunu'nda örgütlü suçlar için cezanın alt sınırının iki yıl ve daha fazla olması şartı getirilmiştir. Sadece terör örgütünün faaliyetleri kapsamında değerlendirilen suçlar için alt sınır konulmamıştır. (TKK'nın 3/1-b maddesi) Bunun yanında örgüt kapsamında işlenmese bile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı on yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren tüm suçlar Tanık Koruma Kanunu kapsamında değerlendirilmiştir.
Tanığın taraflar huzurunda dinlenilmesi, tanık ya da yakınları adına ağır tehlike oluşturmalı ve bu tehlike başka türlü önlenemiyor olmalıdır. Tanık Koruma Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca tehlikenin ağır ve ciddi olması gerekmektedir. Tehlikenin niteliği, tanığın subjektif algılaması ile değil yetkili makamlarca her somut olayın özelliğine göre yapılacak değerlendirmeyle saptanmalıdır.
CMK'nın 58/2. maddesine göre gizli tanığın kimliğinin ortaya çıkmaması için mahkeme 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu'nun 9. maddesinde belirtilen tedbirlere başvurabilir.
Gizli tanık kovuşturma aşamasında, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan dinlenilebileceği gibi tarafların huzurunda ancak, duruşma salonunun dışında başka bir odada görüntü ve sesi salona aktarılarak gerektiğinde ses ve görüntüsü değiştirilerek ya da duruşma salonunda bulunmakla birlikte kabin, perde gibi tanınmasını engelleyecek şekilde tedbirler alınarak dinlenebilir.
Gizli tanık, tanıklık ettiği olayları hangi nedenle öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlü olduğu gibi bu bilgiyle de beyanının gerçeğe uygunluğu denetlenmeli, bunun yanında sanık ve tarafların tanığın kimliğini ortaya çıkaracak soru sorması engellenmelidir.
Tanık Koruma Kanunu'nun 9/8. maddesine göre gizli tanık beyanı tek başına hükme esas alınamaz. Özellikle mahkumiyet kararı, ek başka delil olmadıkça, yalnızca gizli tanık beyanı esas alınarak verilemez. Dinlenen gizli tanığın birden fazla olmasının da önemi yoktur. Delil türü olarak yalnızca gizli tanık beyanına dayanılarak mahkumiyet kararı kurulamaz.
Kovuşturma aşamasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için, kural olarak bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulması gerekir. Bu kural istisnasız olmamakla beraber eğer bir mahkumiyet sadece veya belirleyici ölçüde, sanığın soruşturma veya kovuşturma aşamasında sorgulama ve sorgulatma olanağı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları AİHS'nin 6. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olabilir. Olayın tek tanığı varsa ve sadece bir tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise bu tanık mutlaka duruşmada dinlenmeli ve taraflara soru sorma imkânı sağlanmalıdır.
AİHS'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ve aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi sanığa, aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına, tanık ifadesinin alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında itiraz imkânı tanınması gerektiğine işaret etmektedir. (Sadak ve diğerleri/Türkiye; B. no;29900/96, 29901/96, 29902/96, 29903/96, s.67).
Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dahil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi zorunludur. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli husus, tarafların tanık ve bilirkişi incelemesi de dahil dermeyan ettikleri delillerin değerlendirilmesi ve özellikle bu taleplerin reddi hâlinde yargılama makamınca bu karara ilişkin tutarlı şekilde gerekçe gösterilmesi gereğidir. (AİHM Vidal/Belgium, B.No. 12351/86, 22/04/1992).
d) Etkin Pişmanlık Hakkından Yararlanan Sanıkların Tanıklığı:
Örgütsel faaliyetlerin büyük bir gizlilik içinde yürütülmesi nedeniyle örgüt mensuplarının ve eylemlerinin tespitinde önemli zorluklar yaşanmaktadır. Bu suçların ispat araçlarından birisi de bizzat örgüt mensuplarının beyanlarıdır. Uygulamada itirafçı olarak adlandırılan bu tanıklar suçların aydınlatılması açısından önemli bir kaynaktır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.2008 tarihli ve 9-18-78 sayılı kararında; etkin pişmanlık hükümlerinin amacı, bir yandan terör ve örgütlü suçlarla mücadele bakımından stratejik önemi nedeniyle en etkili bilgi edinme ve mücadele araçlarından olan örgütün kendi mensuplarını kullanmak, diğer taraftan da suç işlemeyi önlemek, mensup olduğu yasa dışı örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olanları ve işlediği suçtan pişmanlık duyanları cezalandırmayarak ya da cezalarında belli oranlarda indirim yaparak yeniden topluma kazandırmaktır şeklinde açıklanmıştır.
Örgüt mensubu olup etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak amacı ile tanıklık yapanların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerekecektir.
CMK'nın "Kendisi veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme" başlıklı 48. maddesi "Tanık, kendisini veya 45 inci maddenin birinci fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap vermekten çekinebileceği önceden bildirilir" şeklinde hükümler içermektedir.
Tanıklıktan çekinmede, bütün hâlinde tanığın çekinme hakkı gündeme gelmekte; burada ise tanık, kendisine sorulan sorulardan kendisi ya da sayılan yakınlarını ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olanlar bakımından cevap vermeme takdirine sahiptir. Bu kapsam dışında kalan hususlarda tanığın, salt bu madde uyarınca çekinme hakkı bulunmamaktadır.
Diğer yandan, CMK'nın "Yemin verilmeyen tanıklar" başlıklı 50. maddesi;
"(1) Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir:
a) Dinlenme sırasında onbeş yaşını doldurmamış olanlar.
b) Ayırt etme gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin niteliği ve önemini kavrayamayanlar.
c) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar" şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Doktrinde genel kabul gören görüşe göre örgütlü suçlar, anlaşma suçlarının bir türü olup çok failli suçlardandır. Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak da genel iştirak hükümlerinin ötesinde örgüt kurmak ve yönetmekten ayrı bir suç olarak düzenlenmiş ve cezai yaptırıma bağlanmıştır. Dolayısıyla, bu suç tipi açısından müşterek faillik suretiyle iştirak söz konusu olamayacaktır.
Bu bağlamda, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olduğu iddiasıyla farklı yürütülen bir muhakemenin şüpheli ya da sanık sıfatıyla süjesi olan failin, aynı örgüte üye olduğu iddiasıyla yargılanan diğer kişilerin varsa örgüt içerisindeki konumlarının ve örgütsel faaliyetlerinin tanığı konumunda olup bu kişiler hakkında görülmekte olan davalarda tanık sıfatıyla dinlenmesinde bir sakınca bulunmadığı gibi diğer sanığa atılı örgüt üyeliği suçuna müşterek fail sıfatıyla iştiraki de mümkün olmadığından, bu kişilerin eylemlerine ilişkin tanıklık yaptığı noktada tanıklıktan ve yeminden çekinme hakkı da söz konusu olmayacaktır.
Diğer yandan, 5237 sayılı TCK'nın "Etkin pişmanlık" başlıklı 221. maddesinde; suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme veya bu amaçla kurulmuş örgüte üye olma suçlarını işledikten sonra soruşturma veya yargılama aşamasında etkin pişmanlık gösteren failler hakkında şahsi cezasızlık veya cezada indirim yapılmasını gerektiren hâller olarak kabul edilmiştir.
05.06.1985 tarihli ve 3216 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanun, 25.03.1988 tarihli ve 3419 sayılı Kanun ve 29.07.2003 tarihli 4959 sayılı Topluma Kazandırma Kanunu'na benzer şekilde 5237 sayılı TCK'nın 221. maddesinde yapılan düzenlemeyle; kanun koyucu, örgütlerle etkin mücadele edebilmek için, örgütleri ortaya çıkarıp dağıtmayı, örgüt elemanlarını devletin yanına çekerek bir yandan zayıflatıp diğer yandan da örgütlerin deşifre olmasını sağlayarak örgüt bünyesinde faaliyet gösteren failleri yakalamayı, "etkin pişmanlık" hükümlerinden yararlanan sanıkları topluma kazandırmayı, örgüt bünyesinde gerçekleştirilen eylemleri açığa çıkarmayı ve benzer suçların tekrar işlenmesini önlemeyi amaçlamaktadır.
Etkin pişmanlık hükümleri kanunda failin cezasının kaldırılmasını veya cezada indirim yapılmasını öngören bir şahsi hâl olarak düzenlendiğinden, örgütlü suçluluk kapsamında savunmasının alınması sırasında kişiye bu hükümlerin hatırlatılması CMK'nın 148. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "kanuna aykırı bir vaat" niteliğinde olmadığı gibi kişinin de kendi iradesiyle bu hükümlerden yararlanmayı kabul ederek ifade vermesinde ve bu ifadenin başka kişiler hakkında görülmekte olan davalarda adil yargılanma hakkına uygun olarak o davaların sanığına etkin itiraz yolları tanınması suretiyle delil olarak kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Dosyanın incelenmesinde; beyanları hükme esas alınan tanıkların kendi haklarında yürütülen soruşturmalarda müdafileri huzurundaki ifadelerinde kendi iradeleriyle beyanda bulunmuş olmaları, aşamalarda herhangi bir kimse tarafından kendilerine kanuna aykırı vaatte bulunulduğuna ya da bu yönde zorlandıklarına dair delile dayanan somut iddialarının bulunmaması, kovuşturma aşamasındaki oturumlarda ayrıntıları SEGBİS kayıtlarından da anlaşılacağı üzere söz konusu tanıkların sanığa atılı suça ilişkin beyanda bulunmaları ve bu suça müşterek fail sıfatıyla iştirak etmemeleri nedeniyle tanıklıktan ve yeminden çekinme haklarının bulunmaması, bununla birlikte sanık ve müdafisinin de hazır olduğu ortamda beyanda bulunan tanıklara karşı sanık ve müdafisine tanıklara soru sorma ve bu beyanlara karşı savunma yapma haklarının etkin şekilde tanınmış olması hususları birlikte değerlendirildiğinde tanıkların dinlenilme usulleri ve bu beyanların değerlendirilerek hükme esas alınması açısından mahkeme hükmünün hukuka aykırı delile dayanmadığı anlaşılmaktadır.
Bazı hâllerde müdafisi huzurunda veya yargılandığı mahkemede etkin pişmanlık kapsamında beyanda bulunan şüpheli veya sanıklar, tanık sıfatıyla başka mahkemelerde dinlendiğinde, örgütten korkması veya değişik sebeplerle önceki anlatımından vazgeçtiği görülmektedir. Bu durumda hâkim önünde verilmiş bulunan ifadenin delil değeri yargılamayı yapan mahkemece tartışılıp değerlendirilmelidir.
Diğer delillerin ibrazında olduğu gibi beyan delili niteliğindeki tanıklar; kanuna aykırı olarak elde edilmiş ise, delille ispat edilmek istenen olayın karara etkisi yoksa veya istem sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa mahkemece reddedilebilecektir. (CMK'nın 206/2. maddesi).
Delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez. (CMK'nın 207/1. maddesi).
Somut olayda, bir kısım tanıkların dinlenilmesinin reddedilmesi, ispatı gereken olayın karara etkisi bulunmadığından hukuka aykırı görülmemiştir.
E) BANK ASYA:
Bank Asya, ülkemizde faaliyet gösteren dört katılım bankasından biri olarak 24 Ekim 1996 tarihinde Asya Finans Kurumu A.Ş. unvanıyla kurulmuş ve 20.12.2005 tarihinde ise "Asya Finans Kurumu A.Ş." olan unvanı "Asya Katılım Bankası A.Ş." olarak değiştirilmiştir. Kuruluş itibariyle, Asya Katılım Bankası A.Ş.'nin ödenmiş sermayesi 900.000 TL olup bunun 360.000 TL'si A grubu, 540.000 TL'si ise B grubu paylardan oluşmaktadır. Bank Asya'nın halka açıklık oranı %54,04 olup 2014 yılı sonu itibariyle yaşadığı mali sıkıntılar sebebiyle aktif büyüklüğü ile sektörde 21. ve emsal grup (katılım bankaları) arasında ise 4. sıraya gerilemiştir.
Terör örgütleri faaliyetlerini devam ettirebilmek için paraya ihtiyaç duyarlar. Örgüte finansal olarak kaynak sağlamak için legal görünümlü ekonomik getirisi olan ticari işletmeler kurulabildiği gibi uyuşturucu veya silah ticareti, kara para aklamak şeklinde yasa dışı faaliyetler ile ya da mensupları ile sempatizanlarından bağış, himmet adı altında para toplayarak ekonomik kaynak sağlayabilmektedirler. FETÖ/PDY'nin de finansal gücünün en önemli ayaklarından biri olan Asya Katılım Bankası A.Ş.'nin esasen ekonomik prensipler ve ticari hükümler çerçevesinde faaliyet göstermesi beklenmekte iken, kuruluş tarihinden itibaren örgütün yurt dışı ve yurt içi kurumlarının finansmanı amacıyla kullanıldığı, 2008 yılından itibaren başlayan birtakım mali ve kurumsal sıkıntıların yoğunlaştığı Aralık 2013-Ocak 2014 döneminde bankanın 29.05.2015 tarihinde fona devrine kadarki süreçte kamu oyu ve ekonomik çevrelerde kaybettiği itibar nedeniyle yaşadığı finansal krizi aşabilmek adına; rasyonel ekonomik gerekçelere ve kurumsal yönetim ilkelerine aykırı bir şekilde sözde örgüt liderinin ve örgütün yönlendirmesiyle mevduat toplama kampanyaları düzenlediği BDDK'nın 28.05.2015 tarihli mali analiz raporundan anlaşılmaktadır. Bankanın bahse konu finansal krizin aşılabilmesi için örgüt lideri Fettullah ... tarafından 25.12.2013 tarihinde Bank Asya'ya para yatırılması yönünde talimat verildiği, söz konusu talimatın banka yönetimi tarafından Kamuyu Aydınlatma Platformunda tekzip edilmediği gibi bankanın Genel Müdürü ...'dan Yönetim Kurulu Başkanı ... ve Yönetim Kurulu Üyeleri ..., ..., ... Uruç, ..., ... Gözütok ve ... ...'e 06.01.2014'de iletilen 05.01.2014 tarihinde banka çalışanı ...'in ...'a gönderdiği "Affınıza mahçuben" konulu elektronik posta mesajının içeriğinde "....Bizim iklimimizden bir ağabeyim .... Bankamız için seferberlik ilan ettik, aynen 2001'de olduğu gibi, neyimiz varsa namusumuz bildiğimiz bankamız için yarından tezi yok getireceğiz .... Arkadaşlar evini arabasını satacak, gerekirse başka bankalardan kredi çekecek bankamıza mevduat koyacağız..." ifadeleri yer almaktadır. Bu doğrultuda talimat kapsamındaki ekonomik ve rasyonel saike dayanmayan bir şekilde hesabı olmayan kişilerin bankada hesap açtıkları, hesabı olan kişilerin ise cari ve katılım hesaplarında bulunan mevduatlarında artışa gittikleri veya muhtelif bankacılık işlemleriyle bankaya likidite sağladıkları anlaşılmaktadır.
İkinci talimat ise 28.08.2014 tarihi olup bu talimat sonrasında da Eylül - Ekim aylarında para yatırılmasına ilişkin yoğun bir kampanya gerçekleştirildiği görülmektedir.
Bank Asya'ya para yatırılması talimatlarından üçüncüsü BDDK'nın bir kısım banka imtiyazlı pay sahibine tedbir uyguladığı ve akabinde fon yönetimi tarafından banka yönetiminin değiştirildiği tarih olan 04.02.2015'dir. Bu tarihte sosyal medya paylaşımları ve banka şubeleri önünde yapılan eylemlerle kişilerin bankaya para yatırılmaya yönlendirildiği ve sembolik (50-100 TL) olsa dahi yeni hesap açma ve para yatırma işlemlerinin gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
Rutin bankacılık işlemleri dışında talimat sonrası açılan hesap sayısı ve işlem hacmine ilişkin veriler aşağıda yer almış olup ortaya çıkan rakamlardan talimatın yerine getirildiği bankacılık işlemlerinde mutad olmayan artışların sağlandığı görülmektedir.
Yıl Ay Toplam Kendisi Eşi Eski Eşi Oğlu/Kızı Kardeşi Annesi Babası
2013 12 3809 1256 700 11 109 1073 145 287
2014 1 66483 25482 16847 204 2251 17350 2817 3176
2014 2 39654 15431 10069 129 1362 10568 2329 2454
2014 3 22361 8244 5018 85 665 5957 1400 1758
2014 4 15737 5552 3388 63 426 4205 839 1398
2014 5 13679 4614 2767 45 329 3668 616 1025
2014 6 12546 4441 2713 58 395 3510 587 911
2014 7 11560 4174 2431 36 441 3403 424 719
2014 8 20681 7159 4826 74 1090 5860 854 985
2014 9 65130 25807 18366 180 3496 17039 2613 2427
2014 10 38771 13486 8774 113 1990 11496 1689 2043
2014 11 42992 14032 9567 161 1985 11776 2055 2638
2014 12 13782 5379 3439 38 603 3758 546 778
2015 1 14257 5705 3617 39 548 3940 634 827
2015 2 41978 13729 10979 124 6125 10539 2179 1776
2015 3 17545 6699 4513 57 1059 4813 844 864
2015 4 12630 3794 3077 34 711 3452 628 778
2015 5 11623 4247 2954 21 618 3148 567 721
Tablodan anlaşılacağı üzere rutin bankacılık faaliyeti dışında örgüt liderinin talimatı doğrultusunda kişisel yarar amacı güdülmeksizin örgütün finans kaynaklarından olan bankanın krizden kurtarılması için örgüt liderinin talimatı doğrultusunda hareket edilip zaman zaman başka bankalardan kredi kullanmak suretiyle Bankasya'ya para yatırılması örgüte ve liderine bağlılığı gösteren bir faaliyet olarak değerlendirilmiştir. Bu faaliyetin tek başına örgüt üyeliği için yeterli kriter olarak kabul edilmesi mümkün değil ise de terör örgütüne yardım etme olarak değerlendirilebilecektir.
VII) HÜKMÜN İSABETLİ OLUP OLMADIĞI HUSUSUNDA MADDİ HUKUKA İLİŞKİN YAPILAN TEMYİZ İNCELEMESİ:
Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi ve temyiz nedenleri bu şekilde değerlendirildikten sonra sanık hakkındaki mahkûmiyet hükmünün; sanığın fiilinin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı, hükmün doğru tesis edilip edilmediği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, dosyaya yansıyan ve hükme etki edebilecek delillerin karar yerinde tartışılıp tartışılmadığı, bu bağlamda maddi sorunun isabetli bir şekilde tespit edilip edilmediği gibi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılık iddiaları ile usul hükümlerine uygunluk bakımından ve CMK'nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden temyiz denetimine geçilmiş; silahlı terör örgütü suçunun özellikleri, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün mahiyeti ve yargı yapılanması, hükme esas alınan bazı delillerin hukuki niteliği hususlarında Ceza Genel Kurulunun 17.03.2021 tarihli ve 495-116 sayılı kararında belirtilen açıklamalara atıfla yetinilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının sanığın eyleminin silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçunu oluşturduğuna yönelik aleyhe temyiz talebinin değerlendirmesinde;
Örgüt içi hiyerarşide itaat ve teslimiyet katı bir kuraldır. Teslimiyet, hem örgüte hem de liderin emrine ona atfen verilen göreve adanmışlıktır. Örgüt sivil toplumu kendi hâline bırakmayıp kendine hizmet eden bağlı unsurlara dönüştürmektedir. Kadrolaşma yoluyla yargı, ordu, emniyet ve bakanlık birimleri bu gücün denetimine girip örgütsel amaçlar doğrultusunda kullanılabilmektedir.
Örgütün hiyerarşik yapılanmasındaki tabaka sistemi kat sistemine dayanır. Katlar arasında geçişler mümkündür ama dördüncü tabakadan sonrasını önder belirler.
Ayrıntıları yukarıda açıklandığı üzere hizmet denen işleri ilk üç katmandakiler yürütmektedir.
Dördüncü Kat, Teftiş Kontrol Tabakası: Bütün hizmeti (legal ve illegal) denetler. Bağlılık ve itaatte dereceye girenler buraya yükselebilir. Bu tabakaya girenler örgüte çocuk yaşta kazandırılanlardan seçilir. Örgüte sonradan katılanlar genellikle bu katta ve daha üst katlarda görev alamazlar.
Beşinci Kat, Organize Eden ve Yürüten Tabaka: Üst düzey gizlilik gerektirir. Birbirlerini çok az tanırlar. Örgüt lideri tarafından atanırlar. Devletteki yapıyı organize edip yürüten tabakadır. Evlililiklerinin örgüt içinden olması zorunludur.
Altıncı Kat, Has Tabaka: Fethullah ... ile alt tabakaların irtibatını sağlar. Örgüt içi görev değişiklikleri yapar. Azillere bakar. Örgüt liderince bizzat atanırlar.
Yedinci Kat, Kurmay Tabaka: Örgüt lideri tarafından doğrudan seçilen 17 kişiden oluşan örgütün en seçkin kesimidir.
Yedi katmanın en üstünde "Fethullah Hoca arşı" yer almaktadır. Beşinci, altıncı ve yedinci katmanlar örgütü yöneten katmanlardır. Altıncı ve yedinci katmandakilerin örgütten kopmalarına kesinlikle izin verilmez. Altıncı katmandakiler örgüt liderinin bildiği ve takip ettiği hayati önemi haiz gördükleri hizmetleri yapan kişilerdir. Beşinci katmanda çok nadir hâlde örgütten kopma olmuştur. Bu katmanda olup örgütten ayrılanlar takip edilerek etkisiz hâle getirilmiştir. Dördüncü katman örgütü bir arada tutar ve alt katmandakilerin teftiş ve kontrolünü yapar.
Örgütün bütünlüğü üzerinde tek hâkim ve önder Fethullah ... olup örgüt içerisinde kainat imamı olarak görülmektedir. Diğer yöneticiler onun verdiği yetkiyle onun adına görev yaparlar. Örgüt yukarıdan aşağıya doğru tekçi (monist) yapıda örgütlenmiştir. Daha önce de ifade edildiği gibi örgütün lideri kâinat imamı, kutsal insan, mesih, mehdi, hoca efendi gibi sıfatlarla anılmaktadır. Kâinat imamlığı, örgütün her türlü işiyle ilgilenip üst karar veren temel, ideolojik ve doktriner birimdir. Bütün işler onun talimatıyla yürütülmektedir.
Örgütün mahrem yapılanması ve faaliyetlerinde gizliliğe riayet uluslararası boyuttaki istihbarat örgütleri gibidir. Nitekim, mahrem hizmetler sınıfı oluşturularak Devletin en kritik ve operasyonel birimlerine sızmak suretiyle bu kurumlarda örgüt adına kadrolaşma, abinin veya imamın emrine göre organize hareket edip örgüt amacına yönelik verilen görevleri ifa etmişlerdir.
Mahrem hizmetlerde Fetullah ...'den veya örgütün üst yönetim katından gelen talimatları, doğruluğunu veya akla uygunluğunu, dine, hukuka veya ahlaka aykırı olup olmadığını sorgulamadan yerine getirecek mutlak itaat ve teslimiyet gösteren özel seçilmiş örgüt mensupları kullanılmaktadır.
Mahrem hizmetlerde istihdam edilecek örgüt mensuplarının; zihin kontrollerinin sağlanması, örgütün değerlerini ölümüne savunması, kör bir itaatkarlığa ulaşması zaman almaktadır. Bu nedenle örgüt, ağacın yaşken eğildiğinin bilincinde olarak, mahrem hizmetlerde ihtiyaç duyduğu tipte insanları, genellikle ortaokul/lise döneminden itibaren kazanmaya çalışmaktadır. Örgüt içinde en önemli iş; bu şahısların bulunması, örgüte kazandırılması, yetiştirilmesi, mahrem hizmetlere yönlendirilmesi ve yerleştirilmesidir.
Örgüt tarafından seçilerek yetiştirilen elemanlar, örgütün hedefleri doğrultusunda kamuda ve özel sektörde istihdam edilmektedir. Kamudaki örgütlenme anlayışı, herhangi bir cemaatin üyelerinin Devlet kademelerinde yer almasının ötesindedir.
Devletin kamu kurumlarına yerleşme, her vatandaşın hakkı olarak görülse ve Fetullah ... tarafından bu hak kılıf olarak kullanılmaya çalışılsa da gizlenmeye çalışılan bir gerçek vardır. Bu gerçek; FETÖ/PDY'nin sınav sorularını çalması, kumpas davalarıyla örgüt mensubu olmayanları tasfiye etmesi ve Devlette monopol olmaya çalışması, hizmet asabiyetinin sonucu olarak örgüt mensuplarının hizmet aidiyetini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından üstün görmesi, sadakatin Devlete değil örgüte sunulması, Devlet hiyerarşisi yerine örgüt hiyerarşisinin konulması, emirlerin sivil örgüt imamlarından alınması gibi birçok somut olayda görülmektedir. Nitekim, örgüt lideri tarafından hizmet insanı; "örgüte bağlı kişinin azimli, kararlı, hizmete karşı itaatkar, her şeyin sorumluluğunu alması gereken, darbe yediğinde azmi bozulmayan, yüksek rütbelere geldiğinde kendi rütbesini değil de hizmetin rütbesini ön planda tutan, hizmet içerisinde yapacağı görevlerin zor olabileceğine inanan ve bütün varlığını, canını, sevdiklerini hizmet için feda etmeye hazır olması" şeklinde tanımlanmıştır.
Terör örgütlerinde hiyerarşik yapıya mensubiyet ancak verilen emir ve talimatları sorgulamaksızın mutlak itaati gerektirir. Kamu hizmetinde görevli olanlar bakımından üstlük, memuriyetteki rütbelerine göre değil örgütteki konumuna göre belirlenmektedir. Nitekim, bazı terör örgütlerinde örgüte mensup belediye başkanının veya milletvekilinin belediye işcisi tarafından sorgulandığı ve ona rapor vermek zorunda bırakıldığı, sıkı bir disiplinin bulunduğu askeri birliklerde dahi darbeye teşebbüs sırasında üst düzey subaylara astların veya sivil kişilerin emir verdiği görülmüştür. Genel olarak kamu görevinde üst makamlarda olmak, kamu gücünün kullanılması açısından örgüte avantaj sağlamakla birlikte örgüt yöneticiliği için karine değildir. Bu açıklamalar yanında TCK'daki düzenlemeye göre, örgüt yöneticisi ile üyesinin cezai yaptırımları farklı ise de asıl önemli yenilik; yöneticinin, yönettiği tüm örgüt üyelerinin örgüt faaliyeti çerçevesinde işlediği suçlardan müşterek fail olarak sorumlu tutulmasıdır. Örgüt yöneticisinin sorumluluk alanını genişleten söz konusu bu hüküm karşısında ispatın kesin delillere dayanması zorunluluğu tartışmadan vareste olmalıdır.
Dosya içindeki delillere göre; sanık ...'nın öğrencilik yılları ve meslek yaşamı boyunca örgütün sohbet toplantılarını organize eden, sohbet veren ve himmet toplayan bir konumda bulunduğu, 2010 yılından sonra kurulan ve içinde örgüt mensuplarının bulunduğu HSYK'da Genel Sekreterlik görevine getirildiği, Yargıtay üyeliğine seçildikten sonra ise örgüt mensuplarının haberleşmesi amacıyla kullanılan Bylock programını kullandığı ve bu programa ilişkin elde edilen bulgulara göre Yargıtay içinde oluşturulan istişare heyetinde örgütün tayin ettiği sivil imama doğrudan bağlı az sayıda kişiden bir tanesi olduğu anlaşılmış ise de sanığın söz konusu yapıda tek başına karar alan bir kişi konumunda olduğuna dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı, yukarıda açıklandığı üzere bulunduğu görevlerin de örgüt yöneticisi sayılmasına yeterli olamayacağı cihetle, sanığın sübuta eren faaliyetleri ve örgütteki konumu itibarıyla silahlı terör örgütü üyesi olduğu kabul edilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu üyesi; sanığın eyleminin silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçunu oluşturduğu düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Sanığa hükmolunan temel ceza miktarının isabetli bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine gelince;
Yukarıda örgütsel faaliyetlerine ve örgütteki konumuna yer verilen sanık hakkında temel ceza tayin belirlenirken Anayasa'nın 138/1. maddesi hükmü ve TCK'nın 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesine ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütler ile aynı Kanun'un 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi gözetilip TCK'nın 314/2. maddesinde atılı suç için öngörülen cezanın 5 ilâ 10 yıl arasında hapis cezasını gerektirmesi dikkate alındığında ''üst sınıra yakın'' ceza tayini gerekirken yazılı şekilde sanığın eylemleriyle ve istişare heyetinde yer aldığı anlaşılan diğer sanıklara hükmolunan cezalarla orantılı olmayacak şekilde ''7 yıl 6 ay'' temel ceza tayininin usul ve yasaya aykırı olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, sanık hakkında kurulan hükmün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu üyesi; sanık hakkında belirlenen temel ceza miktarının isabetli olduğu düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Açıklanan nedenlerle;
1) Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 22.03.2023 tarihli ve 6-6 sayılı hükmün, sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tayin edilen temel cezanın üst sınıra yakın olarak belirlenmesi gerektiği hususunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA, oy çokluğuyla,
2)Sanığa atılı suçun öngördüğü ceza miktarı ve tutuklulukta geçirdiği süre göz önüne alınarak sanık hakkındaki salıverilme isteklerinin REDDİNE, oy birliğiyle,
3) Dosyanın, Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.02.2024 tarihinde yapılan müzakerede karar verildi.