Logo

Ceza Genel Kurulu2023/303 E. 2023/502 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Bölge Adliye Mahkemeleri'nin kuruluşundan önce verilen ve Yargıtayca bozulan bir hükmün, bozma sonrası verilen mahkumiyet kararına karşı yapılan temyiz başvurusunda, temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK'nun 310. maddesine göre bir hafta mı yoksa 7035 sayılı Kanun ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesine göre onbeş gün mü olduğu hususunda yaşanan ihtilaf.

Gerekçe ve Sonuç: 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemeleri'nin kuruluşundan önceki kararlar hakkında kesinleşinceye kadar CMUK hükümlerinin uygulanacağı, 7035 sayılı Kanun ile getirilen onbeş günlük temyiz süresinin ise CMUK'a atıf yapılmaksızın yalnızca 05.08.2017'den sonra verilen kararlar için öngörüldüğü gözetilerek, sanığın temyiz isteminin CMUK'nun 310. maddesindeki bir haftalık süreye tabi olduğu ve bu süreden sonra yapıldığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

İtirazname No : 2021/154147

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : 6. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Asliye Ceza

SAYISI : 104-381

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Tehdit suçundan sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/2-a, 62, 53 ve 54. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye ilişkin Çaycuma 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 04.12.2014 tarihli ve 106-497 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 21.12.2020 tarih ve 3965-20546 sayı ile;

"...Sanıklar hakkında silahla tehdit suçları bakımından kurulan mahkumiyet hükümlerinin temyizine gelince başkaca nedenler yerinde görülmemiştir,

Ancak;

1- Sanıklar savunmaları ve emniyet görevlilerince düzenlenen 20.01.2013 tarihli olay yeri tutanağı içeriğinden de anlaşılacağı üzere, sanıkların ellerinde emanette kayıtlı suç aletleri ile birbirlerinin üzerine koşmaları ve emniyet görevlilerince sanık ...'nın yakalanması ile sanıkların eylemlerinin engellendiği, sanık ...'nın ifade için polis merkezine götürüldüğü esnada diğer sanık ...'a 'seni yaşatmayacağım, seni öldüreceğim' şeklinde sözler söylediği olayda; sanıklar ... ve ...'ın eylemlerinin ayrı ayrı silahla yaralamaya teşebbüs suçlarını ve sanık ...'nın eyleminin TCK'nın 106/1-1.cümlesinde tanımlı tehdit suçunu oluşturup oluşturmayacağının tartışılması gerektiği gözetilmeden, yerinde olmayan gerekçeyle yazılı biçimde hükümler kurulması,

2- Sanık ...'ın, sanık ...'nın dedesi ile aralarındaki dava nedeniyle yaşanan tartışma neticesinde husumetli olduklarını savunması, sanık ...'nın da husumetli olduklarını doğrulaması karşısında; varsa ilgili dosyanın getirtilerek incelenmesi, olayın başlangıcı ve gelişimi üzerinde durularak, sanıklar hakkında TCK'nın 29. maddesi uyarınca haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,

3- Sanık ... hakkında diğer sanık ...'ya yönelik silahla tehdit suçundan açılmış bir dava bulunduğu halde, iddianamedeki eylem ile bağlılık kuralı dikkate alınmayıp, dava açılmayan ikinci bir tehdit suçundan sanık hakkında yazılı şekilde karar verilerek, CMK'nın 225/1. maddesine aykırı davranılması,

4- 6352 sayılı Kanun'un 100. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK'nın 324/4. maddesinin 'Devlete ait yargılama giderlerinin 21/07/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 106. maddesindeki terkin edilmesi gereken tutarlardan az olması halinde, bu giderin Devlet Hazinesine yüklenmesine karar verilir.' hükmü karşısında, 20 TL'den az olan 8,00 TL lik yargılama giderlerinin Hazine üzerine bırakılması yerine sanıklardan tahsiline karar verilmesi,

5- TCK'nın 53/1-b maddesinde yer alan hak yoksunluğunun uygulanmasına ilişkin hükmün, Anayasa Mahkemesi'nin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uygulanma olanağının ortadan kalkmış olması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Bozmaya uyan Yerel Mahkemece 07.07.2021 tarih ve 104-381 sayı ile; sanığın, aynı suçtan TCK’nın 106/1-1. cümle, 29, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 2.240 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verilmiş, bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 30.03.2023 tarih ve 11186-9690 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.

II. İTİRAZ SEBEPLERİ

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 19.04.2023 tarih ve 154147 sayı ile; “...Somut olayda, 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanma imkanının bulunmadığı, temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK'nın 310. maddesine göre bir hafta olduğu, ayrıca, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlama tarihinden sonra 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hâllerde, temyizde sebep gösterme zorunluluğunu da dikkate alan kanun koyucu, 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinde değişiklik yaparak 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında verilen kararlar bakımından temyiz süresini yedi günden on beş güne çıkarmış ise de, 1412 sayılı CMUK'nın temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkanı bulunduğu hâlde bilinçli bir şekilde bu yönde bir düzenlemeye yer verilmediğinin anlaşılması karşısında, incelemeye konu son karar tarihi 07.07.2021 olmakla birlikte bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce dosyanın Yargıtay denetiminden geçmesi nedeniyle sanığın, usulüne uygun şekilde tebliğ edilen ve kanun yolu bildirimi de yasaya uygun şekilde yapılan karara yönelik onbirinci günde gerçekleştirdiği temyiz isteminin süresinden sonra olduğu ve bu nedenle temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerektiği” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 01.06.2023 tarih ve 16231-11171 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI ve KONUSU

Temyizin ve itirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında tehdit suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında tehdit suçundan verilen 04.12.2014 tarihli mahkûmiyet hükmünün, sanığın temyizi üzerine Özel Dairenin 21.12.2020 tarihli ilamı ile bozulması sonrasında, bozmaya uyan Yerel Mahkemece 07.07.2021 tarihinde sanığın aynı suçtan mahkûmiyetine karar verildiği, yoklukta verilen bu hükmün, 09.09.2021 tarihinde sanığa tebliğ edilmesi üzerine sanık tarafından 20.09.2021 tarihinde temyiz edildiği anlaşılan dosyada; temyiz süresinin 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 310 ve 311. maddeleri uyarınca "bir hafta" mı yoksa 05.08.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile değişik CMK'nın 291. maddesinin birinci fıkrası uyarınca "on beş" gün mü olduğunun belirlenmesine ilişkindir.

IV. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

Sanık hakkında tehdit suçundan TCK’nın 106/2-a, 62, 53 ve 54. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye karar verildiği,

Hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 21.12.2020 tarih ve 3965-20546 sayı ile bozulmasının ardından bozmaya uyan Yerel Mahkemece sanığın, TCK’nın 106/1-1. cümle, 29, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 2.240 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verildiği, kısa karar sanığın yokluğunda verilmiş olup hükmün 09.09.2021 tarihinde usulüne uygun olarak sanığa tebliğ edildiği,

Kısa kararın son paragrafında; “Dair; Cumhuriyet savcısının huzurunda ve mütalaaya uygun olarak, mağdur sanıkların yokluğunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içerisinde, cezaevi veya tutukevinde bulunan sanık açısından 5271 sayılı CMK'nın 263/1 maddesi gereğince cezaevinde bulunan sanığın tutuklu veya hükümlü bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak suretiyle veya bu hususta bir dilekçe vererek kanun yollarına başvurabileceği, diğer kişiler yönünden mahkememize verilecek bir dilekçe veya zabıt katibine yapılacak beyanla (2) numaralı karar yönünden Yargıtay ceza daireleri nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere, (1) ve (3) numaralı kararlar yönünden miktar itibarı ile kesin karar olmak üzere usulüne uygun olarak verilen karar açıkça okundu. Usulen anlatıldı…” şeklinde açıklamaların bulunduğu,

Kısa kararın tebliğ edildiği 09.09.2021 tarihinin Perşembe gününe denk geldiği, tebliğden itibaren bir hafta olan 16.09.2021 tarihinin de Perşembe gününe tekabül edip temyiz süresi içinde herhangi bir tatil gününün bulunmadığı,

Sanığın 20.09.2021 havale tarihli temyiz dilekçesi ile temyiz talebinde bulunduğu,

Anlaşılmaktadır.

V. GEREKÇE

A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler

07.10.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir.

CMUK'da olağan kanun yolları olarak itiraz ve temyize yer verilmişken, CMK'da itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olarak düzenlenmiştir.

5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 18. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, CMUK yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak yeni usul yasası sisteminde, kanun yolları içinde istinafa yer verilmesi ve bölge adliye mahkemelerinin 20.07.2016 tarihinden sonra göreve başlaması nedeniyle 5320 sayılı Kanun'un “Temyiz ve karar düzeltme” başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete'de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır.” hükmüne yer verilmek suretiyle bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamasından önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında CMUK’un 305 ila 326. maddelerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Başka bir anlatımla, 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar CMUK'un, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise CMK'nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.

Bu genel açıklamalardan sonra temyiz başvuru usulünün ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.

Yargılama makamlarının verdikleri kararlarda bir aykırılık veya yanılma olması durumunda bu hataları giderme yetkisi "kanun yolu" adı verilen denetim ile sadece yargılama makamları tarafından yapılabilir. Kanun yolu, aykırılıkları gidermek ve isabetli karar verilmesini sağlamak bakımından, sanık için olduğu kadar toplum için de büyük bir teminat olduğundan, bir insan hakkıdır (Feridun Yenisey - Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2017, s. 859, 860).

Bu anlayışa paralel olarak, Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.",

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin "Adil yargılanma hakkı" başlıklı 6. maddesinde ise;

“1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir...”

Hükümlerine yer verilmiştir.

Görüldüğü üzere Anayasa’nın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmış, AİHS'nin 6. maddesinde yargılamada sanığa tanınması gereken asgari haklar belirtilerek adil yargılanma hakkının kapsamı belirlenmiştir.

Aynı şekilde, 25.03.2016 tarihi itibarıyla iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen AİHS'nin Ek 7 numaralı Protokolünün "Cezai Konularda Temyiz Hakkı" başlıklı 2. maddesinin birinci fıkrasında;

"Mahkeme tarafından ceza gerektiren bir suç nedeniyle mahkûm edilen herkes, mahkûmiyetinin veya hükmolunan cezanın yüksek bir mahkeme tarafından yeniden incelenmesini sağlama hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanımı, kullanımın dayanakları dâhil kanunla düzenlenir." hükmüyle ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.

Olağan kanun yollarından sayılan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, CMUK'un 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bozma kararlarından önceki ilk karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir.

Bunlardan ilki istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan davasız yargılama olmaz ilkesine uygun olarak temyiz davasının kendiliğinden açılması mümkün olmayıp bu konuda bir talebin bulunması gereklidir.

Kural olarak temyiz başvurusunun yazılı şekilde olması yani hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile yapılması gerekir. Ancak zabıt kâtibine beyanda bulunmak suretiyle sözlü başvuruda bulunmak da mümkündür. Bu durumda beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkim tarafından onaylanır.

Uyuşmazlık konusu olayda istek şartının gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmadığından temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart olan süre şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.

CMUK'un 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre, hükmün tefhiminden, tefhim edilmemiş ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi, anılan maddenin üçüncü fıkrasındaki farklı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar bakımından bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlayacaktır.

CMK'nın 291. maddesi uyarınca da temyiz davası açılması için yedi günlük bir süre öngörülmüş iken 05.08.2017 tarihli ve 30145 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle CMK'nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yedi" ibaresi "on beş" şeklinde değiştirilerek temyiz süresi on beş güne çıkarılmış, anılan madde gerekçesinde; “Madde ile 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişiklikle tarafların temyiz haklarını daha etkin kullanabilmeleri amacıyla temyiz isteminde bulunma süresi yedi günden on beş güne çıkarılmaktadır.” açıklamalarına yer verilmiştir.

Görüldüğü gibi, 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında verilip istinaf sonrası temyiz denetimine tabi olan kararlara yönelik temyiz süresinin on beş gün olacağı hususunda herhangi bir kuşku bulunmamakla birlikte, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen veya Yargıtayın temyiz incelemesinden geçen, bozma üzerine 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında yeniden verilen kararların temyiz süresinin ne olacağı hususunda Kanun’da açıkça bir düzenleme bulunmamaktadır.

Bilindiği üzere, usul kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmadıkça hemen ve derhal uygulanma ilkesidir. Anılan ilke uyarınca usul işlemleri yapıldıkları sırada yürürlükte olan muhakeme kanunu hükümlerine tâbi olacaktır. Usul Kanunlarında yapılan değişiklikler, yasa yürürlüğe girdikten sonra yapılacak işlemler hakkında uygulanacak olup maddi ceza hukuku kurallarının aksine geçmişe yürümezler. O hâlde ceza yargılaması sırasında, kanunlarda değişiklik yapılması veyahut dayanılan bir usul kuralına ilişkin kanun hükmünün Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi hâlinde, yeni kanun veya iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü, devam etmekte olan işlemlere uygulanacak, ancak 5320 sayılı Kanun'un 4. maddesinin ikinci fıkrasında ifade edilen bu durum önceki kanunun yürürlükte bulunduğu dönemde o kanuna uygun olarak gerçekleştirilen işlemlerin geçersizliği neticesini doğurmayacağı gibi, yenilenmesini de gerektirmeyecektir.

Bununla birlikte, CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, CMUK'un yürürlükten kaldırılmasına rağmen 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası ile, bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete'de ilan edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar CMUK'un 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmesi karşısında, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar bakımından hemen ve derhâl uygulama ilkesi geçerli olmayacak, bu kararlar kesinleşinceye kadar Kanun'daki açık ve emredici düzenleme uyarınca CMUK'un temyize ilişkin hükümleri uygulanmaya devam edecektir.

Gelinen aşamada ifade etmek gerekir ki, istinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dâhil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga CMUK’dan farklı şekilde, resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Bu bağlamda, temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekmekte olup dilekçenin herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda temyiz isteminin reddi sonucu doğacağından madde gerekçesinde de ifade edildiği gibi tarafların temyiz haklarını daha etkin kullanabilmeleri amacıyla temyiz isteminde bulunma süresi yedi günden on beş güne çıkarılmıştır. Başka bir anlatımla, kanun koyucunun, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlama tarihinden sonra CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hâllerde, temyizde sebep gösterme zorunluluğunu da dikkate alarak temyiz süresini yedi günden on beş güne çıkardığı anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan, 7035 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin birinci fıkrası ile; "Bu Kanunla, 5271 sayılı Kanun'un 291. maddesi ile 6100 sayılı Kanun'un 361. maddesinde temyiz sürelerine ilişkin olarak yapılan değişiklikler, bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihte ve sonrasında verilen kararlar hakkında uygulanır." hükmü öngörülmüş olup CMUK'un temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkânı bulunan kanun koyucunun bilinçli bir tercih göstererek bu yönde bir düzenlemeye yer vermemesi dikkate alındığında, istinaf öncesi veya sonrası ayrımı yapılmaksızın 05.08.2017 tarihinden sonra verilen tüm kararların on beş günlük temyiz süresine tabi olduğu sonucuna ulaşılması da mümkün görünmemektedir.

Öte yandan, ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 04.06.1984 tarihli ve 2-196 sayılı kararında yer verildiği üzere, ilgili kişinin yüzüne karşı verilen bir hükme yönelik yasal temyiz süresi, tefhimle birlikte başlamakta olup sonradan yapılan karar tebliği, temyiz süresini yeniden başlatmayacaktır. Ancak, tefhim ile birlikte temyiz süresinin işlemeye başlaması için kanun yolu bildiriminin Kanun'un öngördüğü şekilde ve ilgiliyi yanıltmayacak biçimde yapılması gerekmektedir. Anayasa’nın 40/2. maddesi ile CMK'nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri uyarınca gerek yüze karşı, gerekse yoklukta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu süresi, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça belirtilmesi zorunludur. Yanılgılı bildirim nedeniyle temyiz hakkının etkin kullanılmasının engellendiği hâllerde temyiz isteminde bulunan bu yanılgısından faydalanması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Örneğin, kanuni temyiz süresi yedi gün olduğu hâlde Yerel Mahkemece, kanun yolu süresinin on beş gün şeklinde hatalı olarak gösterildiği durumlarda temyiz edenin yedinci günden sonra verdiği dilekçesinin kabul edilerek temyiz incelemesi yapılması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.

B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

Tehdit suçundan sanığın TCK’nın 106/2-a, 62, 53 ve 54. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye ilişkin Çaycuma 1. Asliye Ceza Mahkemesince kurulan 04.12.2014 tarihli ve 106-497 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 21.12.2020 tarih ve 3965-20546 sayı ile bozulmasının ardından bozmaya uyan Çaycuma 1. Asliye Ceza Mahkemesince 07.07.2021 tarihli kısa kararın sanığın yokluğunda kurulduğu ve hükmün 09.09.2021 tarihinde usulüne uygun olarak sanığa tebliğ edildiği, kanun yolu bildiriminde; “Dair; Cumhuriyet savcısının huzurunda ve mütalaaya uygun olarak, mağdur sanıkların yokluğunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içerisinde, cezaevi veya tutukevinde bulunan sanık açısından 5271 sayılı CMK'nın 263/1 maddesi gereğince cezaevinde bulunan sanığın tutuklu veya hükümlü bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak suretiyle veya bu hususta bir dilekçe vererek kanun yollarına başvurabileceği, diğer kişiler yönünden mahkememize verilecek bir dilekçe veya zabıt katibine yapılacak beyanla (2) numaralı karar yönünden Yargıtay ceza daireleri nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere, (1) ve (3) numaralı kararlar yönünden miktar itibarı ile kesin karar olmak üzere usulüne uygun olarak verilen karar açıkça okundu. Usulen anlatıldı.” şeklinde açıklamalara yer verildiği, sanığın 20.09.2021 tarihli dilekçesi ile temyiz talebinde bulunduğu dosya kapsamında;

Ceza muhakemesi sistemimizde hükümlerin temyiz edilebilmelerinin kural, temyiz edilememelerinin ise istisna oluşu, hukuk normlarının yorumlanmasında, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama hürriyeti ile AİHS'nin 6. maddesinde hüküm altına alınan mahkemelere erişim hakkının gözetilmesi gerekliliği, Sözleşme’ye ilişkin Ek 7 Numaralı Protokol'ün "Cezai Konularda Temyiz Hakkı" başlıklı 2. maddesinin birinci fıkrasında; ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğuna ilişkin düzenlemeler birlikte dikkate alındığında, kamu davasının asli bir süjesi olan sanığın, adil yargılanma ilkesi çerçevesinde etkin bir şekilde temyiz yoluna başvurma hakkı olduğunda herhangi bir tereddüt bulunmamakla birlikte, 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası ile bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar CMUK'un 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmesi nedeniyle, somut olayda, CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanma imkânının bulunmadığı, temyiz süresinin CMUK'un 310. maddesine göre bir hafta olduğu, ayrıca, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlama tarihinden sonra CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hâllerde, temyizde sebep gösterme zorunluluğunu da dikkate alan kanun koyucu, 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle CMK'nın 291. maddesinde değişiklik yaparak 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında verilen kararlar bakımından temyiz süresini yedi günden on beş güne çıkarmış ise de CMUK'un temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkânı bulunduğu hâlde bilinçli bir şekilde bu yönde bir düzenlemeye yer verilmediğinin anlaşılması karşısında, incelemeye konu son karar tarihi 07.07.2021 olmakla birlikte bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen 04.12.2014 tarihli ilk hükmün, temyiz yoluna tabi olması nedeniyle temyiz süresinin CMUK'un 310. maddesine göre bir hafta olduğu, bu bağlamda sanığın yokluğunda verilen hükmün usulüne uygun şekilde 09.09.2021 tarihinde sanığa tebliğ edildiği, kanun yolu bildirimi de yasaya uygun şekilde yapılan karara yönelik sanığın 20.09.2021 tarihinde gerçekleştirdiği temyiz isteminin "bir haftalık" kanuni süresinden sonra olduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.

VI. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 30.03.2023 tarihli ve 11186-9690 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,

3- Sanığın, Çaycuma 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 07.07.2021 tarihli ve 104-381 sayılı kararına yönelik temyiz isteminin süre yönünden REDDİNE,

4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.10.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.