"İçtihat Metni"
İtirazname No : 2022/77011
KARARI VEREN
YARGITAY DAİRESİ : 6. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Ceza
SAYISI : 362-253
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Tehdit suçundan sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1-1. cümlesi ve 52/2. maddeleri uyarınca 3.600 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Bakırköy (Kapatılan) 12. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 27.02.2014 tarihli ve 222-123 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 11.04.2017 tarih ve 22295-11350 sayı ile; “02/12/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK'nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,” şeklindeki gerekçeyle bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Bakırköy 45. Asliye Ceza Mahkemesinin kapatılması üzerine dosyanın devredildiği Bakırköy 27. Asliye Ceza Mahkemesince 13.02.2018 tarih ve 631-98 sayı ile sanığın, TCK’nın 106/1-1. cümle, 62, 50 ve 52/2. maddeleri uyarınca 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 06.04.2021 tarih ve 4331-11868 sayı ile; "Önceki hükmün sanık lehine bozulması nedeniyle, duruşma açılırken sanık adına çıkarılan davetiyede 'duruşmaya gelmediğiniz takdirde yokluğunuzda karar verileceği' biçimindeki ihtar bulunmadan sanığın yokluğunda hüküm kurulmak suretiyle savunma hakkının kısıtlanması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma kararına uyan Bakırköy 27. Asliye Ceza Mahkemesince 31.03.2022 tarih ve 362-253 sayı ile sanığın, TCK’nın 106/1-1. cümle, 62, 50 ve 52/2. maddeleri uyarınca 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 03.04.2023 tarih ve 12301-9721 sayı ile sanık hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 11.05.2023 tarih ve 77011 sayı ile; “...Somut olayda, 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanma imkanının bulunmadığı, temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK'nın 310. maddesine göre bir hafta olduğu, ayrıca, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlama tarihinden sonra 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hâllerde, temyizde sebep gösterme zorunluluğunu da dikkate alan kanun koyucu, 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinde değişiklik yaparak 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında verilen kararlar bakımından temyiz süresini yedi günden on beş güne çıkarmış ise de 1412 sayılı CMUK'nın temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkanı bulunduğu hâlde bilinçli bir şekilde bu yönde bir düzenlemeye yer verilmediğinin anlaşılması karşısında, sanığın, usulüne uygun şekilde tefhim edilen ve kanun yolu bildirimi de yasaya uygun şekilde yapılan karara yönelik 7 günden sonra gerçekleştirdiği temyiz isteminin süresinden sonra olduğu ve bu nedenle temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerektiği” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 29.05.2023 tarih ve 16400-11033 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında tehdit suçundan kurulan 27.02.2014 tarihli mahkûmiyet hükmünün, Özel Dairece bozulması sonrasında, Yerel Mahkemece 13.02.2018 tarihinde sanığın aynı suçtan mahkûmiyetine karar verildiği, bu hükmün de sanığın temyizi üzerine Özel Dairenin 06.04.2021 tarihli ilamı ile bozulması akabinde, Yerel Mahkemenin 31.03.2022 tarihinde sanığın aynı suçtan mahkûmiyetine ilişkin yüze karşı verdiği hükmün sanık tarafından 11.04.2022 tarihinde temyiz edildiği anlaşılan dosyada; temyiz süresinin 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu'nun 310 ve 311. maddeleri uyarınca "bir hafta" mı yoksa 05.08.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile değişik CMK'nın 291. maddesinin 1. fıkrası uyarınca "on beş" gün mü olduğunun belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Bakırköy (Kapatılan) 12. Sulh Ceza Mahkemesince 27.02.2014 tarih ve 222-123 sayı ile sanığın tehdit suçundan TCK’nın 106/1-1. cümle ve 52/2. maddeleri uyarınca 3.600 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
Hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 11.04.2017 tarih ve 22295-11350 sayı ile bozulmasının ardından bozmaya uyan Bakırköy 45. Asliye Ceza Mahkemesinin kapatılması üzerine dosyanın devredildiği Bakırköy 27. Asliye Ceza Mahkemesince sanığın, TCK’nın 106/1-1. cümle, 62, 50 ve 52/2. maddeleri uyarınca 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 06.04.2021 tarih ve 4331-11868 sayı ile bozulması akabinde bozmaya uyan Bakırköy 27. Asliye Ceza Mahkemesince 31.03.2022 tarih ve 362-253 sayı ile sanığın, yeniden mahkûmiyetine karar verildiği, kısa kararın hazır bulunan sanığın yüzüne karşı açıklandığı,
Kısa kararın son paragrafında; “Dair, sanığın yüzüne karşı, katılanın yokluğunda verilen kararın sanığa tefhim, katılana tebliğ itibaren 7 gün içinde mahkememize verilecek bir yazılı dilekçe veya tutanağa geçirilmek kaydı ile, mahkeme hakimine onaylatılmak koşulu ile zabıt katibine yapılacak sözlü bir beyanla ile Yargıtay nezdinde kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.” şeklinde açıklamaların bulunduğu,
Kısa kararın tefhim edildiği 31.03.2022 tarihinin Perşembe gününe rastladığı, tebliğden itibaren bir hafta sonrası olan 07.04.2022 tarihinin de Perşembe gününe tekabül ettiği ve temyiz süresi içinde herhangi bir tatil gününün bulunmadığı,
Sanığın 11.04.2022 havale tarihli dilekçesi ile temyiz talebinde bulunduğu,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir.
CMUK'da olağan kanun yolları olarak itiraz ve temyize yer verilmişken, CMK'da itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olarak düzenlenmiştir.
5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 18. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, CMUK yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak yeni usul yasası sisteminde, yasa yolları içinde istinafa yer verilmesi ve bölge adliye mahkemelerinin 20.07.2016 tarihinden sonra göreve başlaması nedeniyle 5320 sayılı Kanun'un “Temyiz ve karar düzeltme” başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete'de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır.” hükmüne yer verilmek suretiyle bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamasından önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında CMUK’un 305 ila 326. maddelerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Başka bir anlatımla, 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar CMUK'un, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise CMK'nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Bu genel açıklamalardan sonra temyiz başvuru usulünün ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.
Yargılama makamlarının verdikleri kararlarda bir aykırılık veya yanılma olması durumunda bu hataları giderme yetkisi kanun yolu adı verilen denetim ile sadece yargılama makamları tarafından yapılabilir. Kanun yolu, aykırılıkları gidermek ve isabetli karar verilmesini sağlamak bakımından, sanık için olduğu kadar toplum için de büyük bir teminat olduğundan, bir insan hakkıdır (Feridun Yenisey - Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2017, s. 859, 860).
Bu anlayışa paralel olarak, Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir",
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin "Adil yargılanma hakkı" başlıklı 6. maddesinde ise;“1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir...”
Hükümlerine yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere Anayasa’nın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmış, AİHS’in 6. maddesinde yargılamada sanığa tanınması gereken asgari haklar belirtilerek adil yargılanma hakkının kapsamı belirlenmiştir.
Aynı şekilde, 25.03.2016 tarihi itibarıyla iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen AİHS’in Ek 7 numaralı Protokolü'nün "Cezai Konularda Temyiz Hakkı" başlıklı 2. maddesinin 1.Fıkrasında; "Mahkeme tarafından ceza gerektiren bir suç nedeniyle mahkûm edilen herkes, mahkûmiyetinin veya hükmolunan cezanın yüksek bir mahkeme tarafından yeniden incelenmesini sağlama hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanımı, kullanımın dayanakları dâhil kanunla düzenlenir." hükmüyle ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.
Olağan kanun yollarından sayılan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, CMUK'un 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bozma kararlarından önceki ilk karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir.
Bunlardan ilki istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan davasız yargılama olmaz ilkesine uygun olarak temyiz davasının kendiliğinden açılması mümkün olmayıp bu konuda bir talebin bulunması gereklidir.
Kural olarak temyiz başvurusunun yazılı şekilde olması yani hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile yapılması gerekir. Ancak zabıt kâtibine beyanda bulunmak suretiyle sözlü başvuruda bulunmak da mümkündür. Bu durumda beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkim tarafından onaylanır.
Uyuşmazlık konusu olayda istek şartının gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmadığından temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart olan süre şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
CMUK'un 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre, hükmün tefhiminden, tefhim edilmemiş ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi, anılan maddenin üçüncü fıkrasındaki farklı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar bakımından bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlayacaktır.
CMK'nın 291. maddesi uyarınca da temyiz davası açılması için yedi günlük bir süre öngörülmüş iken 05.08.2017 tarihli ve 30145 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle CMK'nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yedi" ibaresi "on beş" şeklinde değiştirilerek temyiz süresi on beş güne çıkarılmış, anılan madde gerekçesinde bu hususta; “Madde ile 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişiklikle tarafların temyiz haklarını daha etkin kullanabilmeleri amacıyla temyiz isteminde bulunma süresi yedi günden on beş güne çıkarılmaktadır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi, 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında verilip istinaf sonrası temyiz denetimine tabi olan kararlara yönelik temyiz süresinin on beş gün olacağı hususunda herhangi bir kuşku bulunmamakla birlikte, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen veya Yargıtayın temyiz incelemesinden geçen, bozma üzerine 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında yeniden verilen kararların temyiz süresinin ne olacağı hususunda Kanun’da açıkça bir düzenleme bulunmamaktadır.
Bilindiği üzere, usul kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmadıkça hemen ve derhal uygulanma ilkesidir. Anılan ilke uyarınca usul işlemleri yapıldıkları sırada yürürlükte olan muhakeme kanunu hükümlerine tâbi olacaktır. Usul Kanunlarında yapılan değişiklikler, kanun yürürlüğe girdikten sonra yapılacak işlemler hakkında uygulanacak olup maddi ceza hukuku kurallarının aksine geçmişe yürümezler. O hâlde ceza yargılaması sırasında, kanunlarda değişiklik yapılması veyahut dayanılan bir usul kuralına ilişkin kanun hükmünün Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi hâlinde, yeni kanun veya iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü, devam etmekte olan işlemlere uygulanacak, ancak 5320 sayılı Kanun'un 4. maddesinin ikinci fıkrasında ifade edilen bu durum önceki kanunun yürürlükte bulunduğu dönemde o kanuna uygun olarak gerçekleştirilen işlemlerin geçersizliği neticesini doğurmayacağı gibi, yenilenmesini de gerektirmeyecektir.
Bununla birlikte, CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, CMUK'un yürürlükten kaldırılmasına rağmen 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası ile, bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete'de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar CMUK'un 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmesi karşısında, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar bakımından hemen ve derhal uygulama ilkesi geçerli olmayacak, bu kararlar kesinleşinceye kadar Kanun'daki açık ve emredici düzenleme uyarınca CMUK'un temyize ilişkin hükümleri uygulanmaya devam edecektir.
Gelinen aşamada ifade etmek gerekir ki, istinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dâhil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz yolunda, CMUK’dan farklı şekilde, resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Bu bağlamda, temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekmekte olup dilekçenin herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda temyiz isteminin reddi sonucu doğacağından madde gerekçesinde de ifade edildiği gibi tarafların temyiz haklarını daha etkin kullanabilmeleri amacıyla temyiz isteminde bulunma süresi yedi günden on beş güne çıkarılmıştır. Başka bir anlatımla, kanun koyucunun, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlama tarihinden sonra CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hâllerde, temyizde sebep gösterme zorunluluğunu da dikkate alarak temyiz süresini yedi günden on beş güne çıkardığı anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, 7035 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin birinci fıkrası ile; “Bu Kanunla, 5271 sayılı Kanun'un 291. maddesi ile 6100 sayılı Kanun'un 361. maddesinde temyiz sürelerine ilişkin olarak yapılan değişiklikler, bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihte ve sonrasında verilen kararlar hakkında uygulanır.” hükmü öngörülmüş olup CMUK'un temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkânı bulunan kanun koyucunun bilinçli bir tercih göstererek bu yönde bir düzenlemeye yer vermemesi dikkate alındığında, istinaf öncesi veya sonrası ayrımı yapılmaksızın 05.08.2017 tarihinden sonra verilen tüm kararların on beş günlük temyiz süresine tabi olduğu sonucuna ulaşılması da mümkün görünmemektedir.
Öte yandan, ayrıntılarına CGK'nın 04.06.1984 tarihli ve 2-196 sayılı kararında yer verildiği üzere, ilgili kişinin yüzüne karşı verilen bir hükme yönelik yasal temyiz süresi, tefhimle birlikte başlamakta olup sonradan yapılan karar tebliği, temyiz süresini yeniden başlatmayacaktır. Ancak, tefhim ile birlikte temyiz süresinin işlemeye başlaması için kanun yolu bildiriminin Kanun'un öngördüğü şekilde ve ilgiliyi yanıltmayacak biçimde yapılması gerekmektedir. Anayasa’nın 40/2. maddesi ile CMK'nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri uyarınca gerek yüze karşı, gerekse yoklukta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu süresi, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça belirtilmesi zorunludur. Yanılgılı bildirim nedeniyle temyiz hakkının etkin kullanılmasının engellendiği hâllerde temyiz isteminde bulunan bu yanılgısından faydalanması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Örneğin, yasal temyiz süresi yedi gün olduğu hâlde Yerel Mahkemece, kanun yolu süresinin on beş gün şeklinde hatalı olarak gösterildiği durumlarda temyiz edenin yedinci günden sonra verdiği dilekçesinin kabul edilerek temyiz incelemesi yapılması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.
B. Hukuki Değerlendirme
Tehdit suçundan sanığın mahkûmiyetine ilişkin Bakırköy (Kapatılan) 12. Sulh Ceza Mahkemesince kurulan 27.02.2014 tarihli ve 222-123 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 11.04.2017 tarih ve 22295-11350 sayı ile bozulmasının ardından bozmaya uyan Bakırköy 45. Asliye Ceza Mahkemesinin kapatılması üzerine dosyanın devredildiği Bakırköy 27. Asliye Ceza Mahkemesince sanığın mahkûmiyetine karar verilmiş, bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 06.04.2021 tarih ve 4331-11868 sayı ile bozulmasının akabinde bozmaya uyan Bakırköy 27. Asliye Ceza Mahkemesince sanığın mahkûmiyetine ilişkin 31.03.2022 tarihli kısa kararın hazır bulunan sanığa tefhim edildiği, kanun yolu bildiriminde; “Dair, sanığın yüzüne karşı, katılanın yokluğunda verilen kararın sanığa tefhim, katılana tebliğ itibaren 7 gün içinde mahkememize verilecek bir yazılı dilekçe veya tutanağa geçirilmek kaydı ile, mahkeme hakimine onaylatılmak koşulu ile zabıt katibine yapılacak sözlü bir beyanla ile Yargıtay nezdinde kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.” şeklindeki açıklamalara yer verildiği, sanığın 11.04.2022 havale tarihli dilekçesi ile temyiz talebinde bulunduğu anlaşılan dosya kapsamında;
Ceza muhakemesi sistemimizde hükümlerin temyiz edilebilmelerinin kural, temyiz edilememelerinin ise istisna oluşu, hukuk normlarının yorumlanmasında, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama hürriyeti ile AİHS’nin 6. maddesinde hüküm altına alınan mahkemelere erişim hakkının gözetilmesi gerekliliği, Sözleşme’ye ilişkin Ek 7 numaralı Protokol’ün "Cezai Konularda Temyiz Hakkı" başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında; ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğuna ilişkin düzenlemeler birlikte dikkate alındığında, kamu davasının asli bir süjesi olan sanığın, adil yargılanma ilkesi çerçevesinde etkin bir şekilde temyiz yoluna başvurma hakkı olduğunda herhangi bir tereddüt bulunmamakla birlikte, CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, CMUK'un yürürlükten kaldırılmasına rağmen 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası ile bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete'de ilan edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar CMUK'un 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak kaydıyla, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmesi nedeniyle, itiraz konusuyla ilgili CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanma imkânının bulunmadığı, temyiz süresinin CMUK'un 310. maddesine göre bir hafta olduğu, ayrıca, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlama tarihinden sonra CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hâllerde, temyizde sebep gösterme zorunluluğunu da dikkate alan kanun koyucu, 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle CMK'nın 291. maddesinde değişiklik yaparak 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında verilen kararlar bakımından temyiz süresini yedi günden on beş güne çıkarmış ise de CMUK'un temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkânı bulunduğu hâlde bilinçli bir şekilde bu yönde bir düzenlemeye yer verilmediğinin anlaşılması karşısında, incelemeye konu son karar tarihi 31.03.2022 olmakla birlikte bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen 27.02.2014 tarihli ilk hükmün, temyiz yoluna tabi olması nedeniyle temyiz süresinin CMUK'un 310. maddesine göre bir hafta olduğu, kısa kararın hazır bulunan sanığa 31.03.2022 tarihinde tefhim edildiği, kanun yolu bildirimi de yasaya uygun şekilde yapılan karara yönelik sanığın 11.04.2022 tarihinde gerçekleştirdiği temyiz isteminin bir haftalık süresinden sonra olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ... ve ...;
"Uyuşmazlık konusu; 6723 sayılı Kanun ile değişik 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 tarihinden önce ilk derece mahkemelerinden verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'un 305 ile 326. maddelerindeki temyiz hükümlerinin uygulanması gerektiği, anılan Kanunun 310. maddesi uyarınca bir haftalık temyiz süresinin mi yoksa 7035 sayılı Kanunun 21. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinin mi uygulanacağı yönündedir.
Esasen karar tarihi İstinaf mahkemeleri faaliyete geçmeden önce verilen ve Yargıtay incelemesinden bozulmak suretiyle geçen dosyalarda yeniden verilen kararlarda uygulanacak temyiz süresi konusunda çoğunluk oluşturan üyeler ile görüş ayrılığı bulunmaktadır.
1412 sayılı CMUK'nın 'Temyiz Talebi ve Süresi' başlıklı 310. maddesi uyarınca;
'Temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine yapılacak beyanla olur. Beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime tasdik ettirilir.
Hükmün tefhimi sanığın yokluğunda olmuşsa bu süre tebliğ tarihinden başlar.'
CMK'nın 'Temyiz İstemi ve Süresi' başlıklı 291. maddesi uyarınca;
'(l)Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren on beş gün (05.08.2017 tarihli RG'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 SK ile ‘yedi’ ibaresi ‘on beş’ olarak değiştirilmiştir) içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime imzalattırılır.
(2)Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkında bulunanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.'
CMK’nın 'Adlî Tatil' başlıklı 331. maddesinin 4. fıkrası uyarınca;
'(4)Adlî tatile rastlayan süreler işlemez. Bu süreler tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılır.'
05.08.2017 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin 1. fıkrası uyarınca;
'Bu Kanunla, 5271 sayılı Kanunun 291 inci maddesi ile ... temyiz sürelerine ilişkin olarak yapılan değişiklikler, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte ve sonrasında verilen kararlar hakkında uygulanır.'
5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8(1). maddesi uyarınca,
'Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkileri hakkında Kanunun geçici 2'nci maddesi uyarınca Resmî Gazete'de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye (-01.07.2016 tarihli 6723 sayılı Kanundan değişikliği öncesinde fıkra metninde: 'Bölge Adliye Mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar' ibâresi mevcuttu-) kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322'nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326'ncı maddeleri uygulanır.'
(Bölge Adliye Mahkemeleri 20.07.2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.)
1412 sayılı CMUK'nın 310/1. maddesi uyarınca, temyiz süresi bir haftadır. Karar sanık veya katılanın yokluğunda verilmişse süre tebliğden itibaren işlemeye başlar.
Görüşümüze gelince;
Kanun yoluna başvurma hakkı, AİHS, Anayasa ve kanunlarımız ile güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkı ile iddia ve savunma haklarının en önemli alt başlıklarından biridir. Bu hak, aynı zamanda erişim hakkının en önemli alt başlıklarından birini oluşturmaktadır.
Bu hakkın yaygın ve etkili bir biçimde kullanılabilmesi için herkes tarafından kolayca anlaşılabilecek basit ve yalın yöntemler belirlenmeli ve sürelerin de mümkün olduğunca yeknesak olması görüşü benimsenmelidir.
Ceza Muhakemesinde 'Derhal yürürlük ilkesi' geçerlidir. 7035 sayılı Kanunla temyiz süresi yedi günden on beş güne çıkartılmıştır ve sanık lehinedir.
Kaldı ki, sonradan yürürlüğe giren kanun önceden yürürlükte olan kanunu zımnen ilga edebilir. Bir kısım kararlar yönünden yürürlükte olan 1412 sayılı CMUK'nın 310. maddesi 7035 sayılı Kanunla zımnen ilga edilmiştir.
Kanun koyucu zikredilen hak ve özgürlükler ile 'Silahların Eşitliği' ilkesinin gereği olarak, 5271 sayılı CMK ile savcı yani iddia makamı da dahil olmak üzere, temyize hakkı olan herkese, eşit bir temyiz süresi belirlemiştir:
7035 sayılı Kanun'un yürürlük tarihi olan 05.08.2017 tarihine kadar bu süre bir hafta (yedi gün), bu tarihten itibaren ise; on beş( 15) gündür.
7035 sayılı Kanun değişikliğinden önce taraflar açısından öngörülen temyiz süresi 1412 sayılı CMUK m. 310/1 ve 5271 sayılı CMK m. 291’de ifade edilen kavram farklı olsa da bir hafta, yani yedi gündür.
6723 sayılı Kanun ile değişik 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 tarihinden önce ilk derece mahkemelerinden verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'un 305 ile 326. maddelerindeki temyiz hükümlerinin uygulanması gerektiği, anılan Kanunun 310. maddesi uyarınca bir haftalık temyiz süresinin geçerli olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
Ancak 05.08.2017 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanunun 21. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen ve bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı yedi (7) gün olarak öngörülen temyiz süresinin on beş (15) gün olarak değiştirildiği, 5271 sayılı CMK'ya eklenen geçici 1. madde hükmüne göre de, 05.08.2017 ve sonrasında verilen (ilk derece ve istinaf ayırımı yapılmaksızın bütün) kararlar hakkında yeni temyiz sürelerinin uygulanması gerektiğinin belirtildiği. Usul hükümlerinde derhal yürürlük ilkesinin geçerli olması evrensel bir kuraldır. Bu nedenle temyiz süresinin 7 günden 15 güne çıkaran usul hükümleri değişikliğinin derhal uygulanması gerekeceği açıktır. Bu ilke uyarınca değişiklik aleyhe olsa bile yürürlüğe girdiği günden itibaren bütün vakıalarda uygulanması gerektiği, kaldı ki değişikliğin sanık lehine bir değişiklik olduğu, esasen yürürlükten kaldırılmakla birlikte 5320 sayılı Kanunun'un 8. maddesi dolayısıyla bir kısım kararlar yönünden yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'un 310. maddesi hükmünün bu değişiklikler karşısında 'zımnen ilga' edildiğinin kabul edilmesi gerektiği düşüncelerinden hareketle temyiz süresinin on beş (15) gün olduğu belirlendiği,
Uygulamada bazı duraksamalar olabileceğine ilişkin komisyon tartışmalarından yola çıkan Kanun koyucu yürürlükten kaldırmış olduğu 1412 sayılı CMUK'nın bazı hükümlerinin karar kesinleşinceye kadar yürürlükte olmasının bazı uygulayıcılarda kavram kargaşasına neden olmasının önüne geçmek tereddütleri ortadan kaldırmak amacıyla 7035 sayılı Kanun'a eklenen geçici birinci maddesiyle; 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinde yapılan değişiklikler 'Bu (7035) Kanunun yürürlüğe girdiği tarih ve sonrasında verilen kararlara uygulanır' şeklinde çok açık bir düzenleme yapmıştır. Söz konusu düzenleme ile suç tarihine veya ilk karar tarihine göre değil son kararın verildiği tarihe göre temyiz süresinin uygulanması gerektiğini düşünülerek özel düzenleme yapmıştır. Üstelik doğrudan ya da istinaf sonrası ayrımı yapmaksızın bütün kararların yeni temyiz süresine, yani on beş (15) günlük temyiz süresine tabi olduğu açıkça vurgulanması karşısında;
31.03.2022 tarihinde usulüne uygun şekilde tefhim edilen hükmün 11.04.2022 tarihli dilekçe ile 5271 sayılı CMK'un 291. maddesinde öngörülen 15 günlük yasal sürede içerisinde temyiz edilmesi nedeniyle, Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından düzenlenen itirazının reddine karar verilmesi gerekirken itirazı kabul edip temyiz talebini süre yönünden reddeden çoğunluk görüşüne katılmıyoruz." şeklindeki görüşleriyle karşı oy kullanmışlardır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 03.04.2023 tarihli ve 12301-9721 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Sanığın, Bakırköy 27. Asliye Ceza Mahkemesinin 31.03.2022 tarihli ve 362-253 sayılı kararına yönelik temyiz isteminin süre yönünden REDDİNE,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.12.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.