Logo

Ceza Genel Kurulu2023/312 E. 2023/679 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Sanıkların eylemlerinin kasten öldürme suçunu mu yoksa kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu mu oluşturduğu.

Gerekçe ve Sonuç: Sanıkların maktul ile aralarında ciddi bir husumet bulunmaması, maktulün uyluk bölgesine isabet eden tek darbe sonucu hayatını kaybetmiş olması, diğer darbelerin hayati tehlike yaratmaması, maktulün hayati bölgelerinin özellikle hedef alınmadığı, sanıkların eylemlerine kendiliklerinden son vermiş olmaları ve öldürme kastını gösterir kesin ve inandırıcı delil bulunmaması gözetilerek, sanıkların eylemlerinin kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu oluşturduğu kabul edilerek, direnme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : 1. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Ceza Dairesi

SAYISI : 1410-2007

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Sanıklar ... ve ...’ın kasten öldürme suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına ve mahsuba; sanık ... yönünden ayrıca aynı Kanun’un 58/6. maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Karaman Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.08.2020 tarihli ve 175-251 sayılı, resen istinafa tabi olan hükümlere yönelik olarak sanıklar müdafileri ve katılanlar vekili tarafından da istinaf talebinde bulunulması üzerine, Konya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince duruşma açılarak 09.12.2020 tarih ve 1725-1990 sayı ile; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 280/2. maddesi uyarınca hükümlerin kaldırılmasına, sanıkların kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan 5237 sayılı TCK’nın 86/1, 86/3-e, 87/1-d delaletiyle aynı Kanun’un 87/4-2. cümle, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 15’er yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına ve mahsuba; sanık ... yönünden ayrıca aynı Kanun’un 58/6. maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmiştir.

Hükümlerin sanıklar müdafileri ve katılanlar vekillerince temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 29.03.2022 tarih ve 7546-2392 sayı ile;

“(…) Sevdiği kızın maktul ... ile gezdiğini öğrenen ve bir gün önce maktul ... ile telefonda tartışması sebebiyle maktule husumet duyan sanık ...'ın olay günü sanık ... ile birlikte maktulün iş yerini tanık ...'tan öğrenmek suretiyle fikir ve eylem birliği içinde maktulün annesiyle birlikte işlettiği çay ocağının olduğu iş hanına birlikte girerek yakaladıkları maktul ...'a ellerindeki bıçaklarla ayrı ayrı, doğrudan, birden fazla kez olmak üzere toplam 6 kez vurmak suretiyle kalça, göbek, kasık ve uyluk bölgelerinden yaraladıkları, maktulün aldığı darbeler sonunda tanık ...'un dükkânına girmesi nedeniyle sanıkların eylemlerine devam edemedikleri, maktulun sağ uyluk iç kısmına aldığı bıçak darbesinin büyük damar kesisine neden olduğu, kaldırıldığı hastanede üç gün sonra bu kesiden gelişen dış kanama sonucu öldüğü olayda, sanıkların ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu,” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.

Daire Üyeleri ... ve M. B. Seçkin; “ (…) Maktulün uyluk bölgesine isabet eden bir darbenin büyük damar harabiyetine neden olduğu, yumuşak doku seyirli olan diğer tüm darbelerin basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte oldukları, sanıkların maktulün hayati organlarının bulunduğu bölgeyi hedef alarak darbe gerçekleştirdiklerine dair delil bulunmadığı, başka bir ifadeyle sanıkların olayda kullandıkları bıçakları rastgele savurdukları, sanık ...’ta ele geçen bıçağın namlu kısmının 15 cm olmasına rağmen maktulün karın ve kasık bölgelerindeki yaraların yüzeysel nitelikte olduğu, sanıklar ile maktul arasında öldürmeyi gerektirir husumet bulunmadığı ve engel bir durum olmamasına rağmen sanıkların kendiliklerinden eyleme son verdikleri birlikte dikkate alındığında, öldürme kastını açığa çıkaran kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı anlaşılmakla, kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle kurulan hükmün onanması gerektiği,” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

II. DİRENME GEREKÇESİ

Dosyanın gönderildiği Konya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi 21.09.2022 tarih ve 1410-2007 sayı ile; “(…) Otopsi raporu ve Adli Tıp 1. İhtisas Dairesi raporlarına göre maktulün vücudunda 6 adet bıçak yarası bulunması, yaşamsal bölge olan karın bölgesinde sadece 1 adet darbe olması, her ne kadar basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte olsa da batına nafiz olmaması, diğer yaraların yaşamsal bölgelerde olmaması, öldürücü nitelikte olan yaranın sağ femurdaki yara olması, ölümün femural arter kesisine bağlı olması, engel olacak hiç kimsenin bulunmadığı ortamda maktul üzerinde tam bir hâkimiyet kurmalarına, ayrı ayrı bıçak kullanmalarına rağmen yaşamsal bölgelere güçlü bir şekilde vurmamaları karşısında sanıkların kastının öldürmeye yönelik değil yaralamaya yönelik olduğu,” gerekçesiyle bozmaya direnerek sanıkların önceki hükümler gibi cezalandırılmalarına karar vermiştir.

Bu hükümlerin de sanıklar müdafiileri ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 28.11.2022 tarihli ve 141998 sayılı bozma istekli tebliğnamesi ile dosya, 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 30.05.2023 tarih, 14569-3714 sayı ve oy çokluğuyla direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş, açılanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

III. UYUŞMAZLIK KONUSU

Özel Daire çoğunluğu ile Bölge Adliye Mahkemesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıkların eylemlerinin kasten öldürme suçunu mu yoksa kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.

III. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

Olay yeri tespit tutanağında; olayın meydana geldiği Armutlu İş Merkezi'nin ikinci katında, tuvaletin önünden aynı kattaki Kazımkarabekirliler Kültür ve Yardımlaşma Derneğinin giriş kapısına kadar, zeminde yoğun kan birikintilerinin bulunduğu tespitine yer verildiği,

16.03.2019 tarihli otopsi tutanağında; 13.03.2019 tarihinde bıçaklanmak suretiyle yaralandığı, kaldırıldığı Karaman Devlet Hastanesinde yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak 16.03.2019 tarihinde saat 11.10 sıralarında öldüğü bildirilen maktul ...'nin vücuduna 6 adet kesici delici alet yarası isabet etmiş olduğu, sadece uyluktaki ameliyat yarası içerisinde kalan tıbbi kayıtlarda 5 cm’lik yara olarak tarif edilen yaranın öldürücü nitelikte olduğu, diğer yaraların cilt, cilt altı seyirli oldukları, ölüme etkili olmadıklarının belirtildiği,

17.02.2020 tarihinde Adli Tıp Kurumu Birinci İhtisas Dairesince düzenlenen raporda; kişinin ölümünün kesici delici alet yaralanmasına bağlı büyük damar kesilmesinden gelişen dış kanama sonucu meydana geldiğinin, kişide tanımlanan tüm kesici delici alet yaralarının incelenmek üzere gönderilen her iki alet ile de oluşturulmasının mümkün olduğunun ifade edildiği,

05.02.2020 tarihinde Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Balistik Şubesince düzenlenen raporda; sanıklardan ...’ın üzerinden alınan bıçağın, kesici ve delici namluya sahip olduğu, namlusunun bir tarafında "Solingen" ibaresi bulunduğu, namlu uzunluğunun 15 cm, toplam uzunluğunun ise 29 cm olarak ölçüldüğü bilgilerine yer verildiği,

Anlaşılmaktadır.

Katılan ... mahkemede; ölenin annesi olduğunu, oğluyla çay ocağı işlettiklerini, olay günü oğlunun lavaboya gideceğini söyleyip üst kattaki lavaboya gittiğini, iki sanığın da dükkânın önünden geçtiğini, içine bir darlık geldiğini, nefes almak için dışarı çıktıktan iki, üç dakika sonra sanıkların ellerinde büyük bıçaklarla önünden geçtiklerini, bıçaklarından kan aktığını, olayın üst katta gerçekleştiğini, herhangi bir kavga veya tartışma sesi işitmediğini, sanıklardan şikâyetçi olduğunu,

Katılan ... mahkemede; ölenin eşi olduğunu, olayı görmediğini, sanıklardan şikâyetçi olduğunu,

Tanık ... mahkemede; iş hanının ikinci katında bulunan lokalde çalıştığını, lokale bıçaklanmış bir kişinin girmek istediğini, bu sırada ellerinde ekmek bıçağı olan iki kişiyi ileride bir yerde gördüğünü, bu şahısların merdivenlerden aşağı kaçtıklarını, olaydan önce kavga gürültüsü duymadığını, lokalin bulunduğu yerin koridor şeklinde ve küçük bir yer olduğunu, kavga olsa işitebileceğini, sadece sanıklar kaçarken gürültü duyduğunu, bıçaklanma anını görmediğini,

Tanık ... mahkemede; olay günü sanık ...’ın, tanık ...'ın telefonundan kendisini aradığını, buluştuklarında maktulün çalıştığı yeri soran sanığa "Bilmiyorum" dediğini, ardından maktulü arayıp iki kişinin kendisini sorduğunu ve dükkânda durmamasını söylediğini, sanık ...’ın kendisine “Maktul ile uzlaşalım, barışalım birlikte gidelim.” şeklinde bir şey söylemediğini, olaydan önceki akşam maktul ile aynı araçla gezdiklerini, sanık ... ile maktulün o akşam telefonda küfürleştiklerini, buluşmak için sözleşildiğini ancak alkollü oldukları için buluşma yerine gitmediklerini, bulundukları arabada tüfek olmadığını,

Tanık... ... aşamalarda benzer şekilde; sanıklardan ...’ı tanıdığını, fazla samimi olmadıklarını ancak sanığın ara sıra kendisini telefonla arayarak ve gördüğü yerde kolundan tutup çekiştirerek rahatsız ettiğini, maktulü ise yaklaşık bir aydır tanıdığını, aralarında abi kardeş ilişkisi olduğunu, olaydan bir gün önce saat 20.00 sıralarında arkadaşı ... ile birlikte çarşıda gezerken maktulün kendisini telefonla aradığını, maktulün de bulunduğu arabaya binerek birlikte gezdiklerini, kokoreççiye gittiklerini, kokoreççide oturdukları sırada sanıklardan ...’ın kendisini telefonla arayarak hesap sormaya kalktığını, ... ile telefonda tartıştıklarını, telefonu alan ...’ın ... ile bir süre konuştuğunu, ...’ın ...'a küfrettiğini, bunun üzerine maktulün ...'ın elinden telefonu alarak ...’la konuşmaya başladığını, ...’ın maktule “Sanane o…. çocuğu!" diye hakaret ettiğini, maktulün de ...'a küfrettiğini, ...’ın maktulü eski hastanenin oraya çağırdığını, araçla hep birlikte ...'ın çağırdığı yere gidip bir süre beklediklerini ancak ... gelmeyince çarşıya döndüklerini, maktul ve yanındakilerin gece saatlerinde ... ile kendisini çarşıya bırakarak gittiklerini, bu olaylar esnasında ..., ..., ..., ... ile beraber olduklarını, araçta tüfek bulunmadığını, kimsenin tüfekle ateş etmediğini, olay sabahı ... ile çarşıya çıktıklarını, birlikte simitçiye gittiklerini, orada sanıklardan ... ile karşılaştıklarını, ...’ın kendisini kolundan tutup çekerek masaya oturttuğunu, kendisiyle konuşacak bir şey kalmadığını söyleyerek ... ile birlikte simitçiden çıktıklarını, bu esnada maktulün kendisini telefonla arayıp ne yaptığını, nerede olduğunu sorduğunu, bu konuşmadan yarım saat sonra maktulün iş yerinin önünden geçerken maktulün bıçaklandığını, yerde yattığını gördüklerini, aradan bir saat geçtikten sonra sanık ...’ın kendisini aradığını, telefonu açan ...’a “Ne oldu, korktunuz mu?" dediğini, sanığın maktulü bıçaklayacağından haberinin olmadığını,

İfade etmişlerdir.

Sanık ... aşamalarda benzer şekilde; tanık ...’tan maktulün iş yerini öğrendiklerini, olay sabahı sanık ... ile birlikte maktulün çalıştığı iş hanına gittiklerini, ...’ın maktulü görür görmez maktulü kovalamaya başladığını, ... ile birlikte kendisinin de maktulün ardından koştuğunu, ... ve maktulün kavgaya tutuştuklarını, kavgayı ayırmak için yanlarına gittiğinde maktulün kendisini iteklediğini, o esnada maktulden kan geldiğini ve ...’ın maktulü bıçakladığını gördüğünü, ...'ı alıp olay yerinden uzaklaştığını, ...'ın maktule kaç bıçak darbesi vurduğunu bilmediğini, olay sırasında bıçağı dahi görmediğini, maktulün vurulduğu yerin iş hanının birinci katında olduğunu, birinci kattan inerken merdivenlerde gördüğü bıçağı ...'ın olduğu düşüncesi ile yerden alıp cebine koyduğunu, sonra bıçağı ...'a bıçağı verdiğini, maktulü bıçaklamadığını, üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini,

Sanık ... mahkemede; maktulü tanıdığını ancak samimiyetlerinin bulunmadığını, olaydan bir gün önce tanık... ile akşam saatlerinde telefonla konuştuklarını, maktulün telefonu alıp kendisine hitaben “Kapat telefonu a... koyduğumun çocuğu, ne arıyorsun kızı!” dediğini, 30-35 yaşlarındaki maktulle kız arkadaşı...'nın o saatte vakit geçirmesinin zoruna gittiğini, kendisinin de maktule “Sen bu saatte kızla ne geziyorsun, şerefsiz!” dediğini, maktulün kendisini buluşmaya çağırdığını, beyaz renkli bir aracın buluşma yerine geldiğini, araçtan birisinin tüfekle ateş ettiğini, karanlık olduğu için ateş edeni ve nereye ateş ettiğini görmediğini, oradan kaçarak uzaklaştığını, sanık ...'ın abisi ile arkadaş olduklarını, ...'la karşılaşınca durumu anlattığını, ... ile birlikte tanık ...'ın yanına gittiklerini, ...'a, maktulün yanına birlikte gitmeyi, konuyu kapatmayı teklif ettiğini, ...’ın ise “Beni karıştırma, ben gelmem.” dediğini, bunun üzerine ...'la birlikte maktulün çalıştığı yere gittiklerini, kendisini görünce maktulün “Ne yapıyorsun a.. koyduğum” diyerek kendisine tepsiyle vurduğunu, “Sen toprağın altına mı girmek istiyorsun?” dediğini, bunun üzerine bıçağını salladığını, maktule denk gelip gelmediğini bilmediğini, maktulün kaçmaya başladığını, kendisinin ise maktulü bırakıp gittiğini, ...’ın elinde bıçak olmadığını, ...’ın kavgayı ayırmaya çalıştığını, ikinci bıçağın maktulden düşmüş olabileceğini, önceki gece tüfekle ateş edilme olayından dolayı, emniyete ya da savcılığa müracaat etmediğini, öldürme kastının bulunmadığını, önce maktulün kendilerine saldırdığını, hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanmasını talep ettiğini,

Bölge adliye mahkemesinde; önceki savunmalarını tekrar ettiğini, maktulün iş yerine konuşup uzlaşmak için gittiğini, orada kendini savunmak zorunda kaldığını, öldürme amacının olmadığını, pişman olduğunu,

Savunmuşlardır.

IV. GEREKÇE

A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar

5237 sayılı TCK’nın “Kasten Öldürme” başlığı altında düzenlenen 81. maddesi;

"Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.” hükmünü içermektedir.

“Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” başlıklı 87. maddesinin 4. fıkrası ise suç ve karar tarihindeki hâli ile;

“Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur”, şeklinde iken 15.04.2020 tarihli ve 31100 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürülüğe giren 7242 sayılı Kanun’un 12. maddesiyle, bu fıkrada yer alan “onaltı” ibaresi “onsekiz” şeklinde değiştirilmiş, TCK’nın 87. maddesinin 4. fıkrası “Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.

Konuya ilişkin TCK'nın 87. maddesinin gerekçesinde ise; “Dördüncü fıkrada, kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiş olması hâline ilişkin hükme yer verilmiştir. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış bu kasten yaralama hâllerinde, failin bu ağır neticeden sorumlu tutulabilmesi için, ‘Genel Hükümler Kitabı’nda yer alan netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara ilişkin hükümler, burada da geçerlidir.” açıklamasına yer verilmiştir.

765 sayılı TCK’da objektif sorumluluk esasına dayanan düzenlemelere yer verilmiş iken, 5237 sayılı TCK’da objektif sorumluluk esası benimsenmemiştir. Suçu, “kanunda tanımlanmış bir haksızlık” olarak öngören yeni suç teorisinde, bir hareketi yapan kişi, bu hareketin tüm sonuçlarından her şartta sorumlu tutulmamakta, bir başka anlatımla “kusursuz sorumluluk” terk edilmiş olmaktadır (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, s.161.).

765 sayılı TCK’daki objektif sorumluluk esasının yerine 5237 sayılı TCK’da haksızlığın bir gerçekleştirilme şekli olarak kast-taksir kombinasyonuna, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara yer verilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü için, 5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde, suçun manevi unsurları arasında gösterilen kast-taksir kombinasyonu, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suç üzerinde durulmalıdır.

5237 sayılı TCK’nın “Netice sebebiyle ağırlaşmış suç” başlıklı 23. maddesi;

“(1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir” şeklindedir.

Buna göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğinden daha ağır veya başka bir sonucun meydana gelmesi hâlinde, sorumlu tutulabilmesi için netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olmasının kabulü gerekmektedir. Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu tutulamıyorsa, objektif sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak, sadece nedensellik bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması için yeterli olmayacaktır.

Öğretide, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçun, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç ve görünüşte ya da gerçek olmayan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç olarak iki farklı şeklinin bulunduğu kabul edilmektedir. Gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, failin hareketi sonucunda kastettiğinden daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla bağımsız bir suç tipi ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yaralama suçunda mağdurun ölmesi, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hâlidir. Görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise, failin hareketi sonucunda suçun oluşması için aranan neticeden başka, niteliği de farklı olan daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla temel suç niteliği aynı kalmakla beraber yalnızca ceza ağırlaştırılmaktadır. Örneğin, cinsel saldırı suçunda mağdurun bitkisel hayata girmesi, görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hâlidir (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, 5. Bası, İstanbul 2015, s. 286 vd; ... Emin Artuk, Ahmet Gökcen, A.Caner Yenidünya, TCK Şerhi, Turhan Kitabevi, Ankara 2009, c 3, s. 2484 vd.).

5237 sayılı TCK’nın 23. maddesinde düzenlenmiş bulunan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suça ilişkin genel kuralın, özel hükümler arasında kendisine yer bulduğu maddelerin başında gelen TCK’nın 87. maddenin 4. fıkrasına göre, gerçekleştirilen kasten yaralama eylemi TCK’nın 86. maddesinin 1. fıkrası veya 1. fıkrası ile birlikte 3. fıkrası kapsamında bulunur ve bunun sonucunda da ölüm meydana gelirse, en azından taksirle hareket etmiş olmak şartıyla faile belirtilen cezaların verileceği öngörülmektedir.

Kasten yaralama sonucu mağdurun ölmesine ilişkin TCK'nın 87. maddesinin 4. fıkrasının uygulanması için;

a- Failin yaralama kastı ile hareket etmesi,

b- Mağdurun TCK’nın 86. maddesinin birinci maddesi kapsamında yaralanmış olması veya 86. maddenin birinci fıkrası kapsamındaki yaralama fiilinin üçüncü fıkra da ihlal edilmek suretiyle gerçekleştirilmesi,

c- Failin eylemi ile arasında illiyet bağı bulunacak şekilde mağdurun ölmesi,

d- Failin meydana gelen ölüm sonucuna ilişkin en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması,

Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.

Buna göre, fail mağduru yaralamak amacıyla hareket etmeli, mağdurun yaralanacağını bilmeli ve bu sonucu istemelidir. Bununla birlikte fail mağdurun yaralanmasını değil de, ölmesini istemiş ve ölüm meydana gelmiş ise bu durumda kasten öldürmeden sorumlu tutulacaktır.

Madde metnine göre faile verilecek ceza belirlenirken kasten yaralama suçunun düzenlendiği TCK'nın 86. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarına yollama yapılmıştır. O hâlde, mağdurun basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek dereceden daha ağır şekilde yaralanması gerekmektedir. Anılan maddenin 2. fıkrasında karşılığını bulan basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde meydana gelen yaralamalarda 87. maddenin 4. fıkrası uygulanamayacaktır.

Üçüncü şart olarak mağdurun ölmesi ve failin eylemi ile mağdurun ölümü arasında uygun nedensellik bağının bulunması gerekir.

Son olarak, failin meydana gelen bu ölüm sonucundan, en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması gerekir.

Diğer yandan, 5237 sayılı TCK’nın “Kasten öldürme” başlığı altında 81. maddesinde düzenlenen suçun manevi unsuru öldürme kastı iken, 87. maddesinin 4. fıkrasına düzenlenen yaralama sonucunda ölüme neden olma suçunun manevi unsuru yaralama kastıdır. O hâlde, kasten öldürme suçu ile kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçu arasındaki ayırıcı kriterlerden en önemlisi manevi unsur farklılığı olacaktır. Suçun vasıflandırılması için failin kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğu büyük önem taşımaktadır.

5237 sayılı TCK’nın 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.

B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

Sanıklardan ...'ın tanık...’yı sevdiği ancak...’nın sanığın bu hislerine karşılık vermediği, ...’nın beyanına göre sanık ...’ın gerek telefonla arayarak gerekse de yüz yüze geldiklerinde...’yı bu hususta rahatsız etmeyi ısrarla sürdürdüğü, olay tarihinden bir gün önce maktul ... ile arkadaşlarının saat 20.00 sıralarında buluştukları, araca tanık... ile...’nın arkadaşı ...’ı da alarak araçla şehirde gezdikleri, bu esnada sanıklardan ...'ın...'yı telefonla aradığı, ...’nın ...’la tartıştığı esnada telefonu alan maktulün ...'la konuşmaya başladığı, ...'ın maktule küfretmesi üzerine maktulün de ...’a küfürle karşılık verdiği, sanık ...’ın maktulü buluşmaya çağırdığı, maktul ve araçtakilerin hep birlikte ...'ın çağırdığı yere gittikleri ancak ...'ı bulamadıkları, tek taraflı sevgi beslediği...’nın maktul ile gezdiğini öğrenen ve bir gün önce maktulle telefonda tartışan sanık ...’ın olay günü maktulün iş yerini tanık ...'tan öğrenerek, diğer sanık ... ile birlikte maktulün işlettiği çay ocağının bulunduğu iş hanına gittiği, her iki sanığın iş hanında yakaladıkları maktulü ellerindeki bıçaklarla yaraladıkları, kalça, göbek, kasık ve uyluk bölgelerinden altı bıçak darbesi ile yaralanan maktulün kaldırıldığı hastanede üç gün sonra kasığındaki büyük damar kesisi nedeniyle gelişen dış kanama sonucu öldüğü anlaşılan olayda;

Sanıklar ile maktul arasında ciddi bir husumet bulunmaması, maktulün uyluk bölgesine isabet eden ve büyük damar harabiyetine neden olan tek darbe sonucu hayatını kaybetmiş olması, maktule isabet eden yumuşak doku seyirli diğer tüm yaraların yaşamsal tehlikeye neden olmaması, sanıkların maktulün hayati organlarının bulunduğu bölgeyi özellikle hedef aldıklarına ilişkin net bir tespitin yapılamaması, her ikisi de bıçak taşıyan sanıkların ciddi bir engel bir durum olmamasına rağmen, savunmasız hâlde ve hâlen ayakta olan maktulü yaralı hâlde bırakarak olay yerinden uzaklaşmak suretiyle eylemlerine kendiliklerinden son vermeleri, öldürme kastlarını açığa çıkaran kesin ve inandırıcı delilin de bulunmaması karşısında, sanıkların kasıtlarının yaralamaya yönelik olduğu, eylemlerinin kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Konya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince verilen 21.09.2022 tarihli ve 1410-2007 sayılı usul ve yasaya uygun hükümlere yönelik temyiz taleplerinin esastan reddiyle hükümlerin onanmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan on bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanıkların eylemlerinin kasten öldürme suçunu oluşturduğu düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

V. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Konya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince verilen 21.09.2022 tarihli ve 1410-2007 sayılı hükümlere ilişkin direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,

2- Usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararına konu hükümlerin ONANMASINA,

3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.11.2023 tarihinde yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından 20.12.2023 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğu ile karar verildi.