"İçtihat Metni"
İtirazname No : 2021/159815
KARARI VEREN
YARGITAY DAİRESİ : 6. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Ceza
SAYISI : 190-271
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Tehdit suçundan sanıklar ile inceleme dışı sanık ...'ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/2-c, 43, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve hak yoksunluklarına ilişkin Kepsut Asliye Ceza Mahkemesince verilen 01.10.2013 tarihli ve 112-66 sayılı hükmün inceleme dışı sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 14.05.2019 tarih ve 615-8799 sayı ile; "...Sanığın suçlamayı kabul etmemesi, müştekilerden ..., ..., ... Rıza Baykul, ... ve...'ın savcılık tarafından alınan soruşturma ifadelerinde yalnızca temyiz dışı sanık ...'in tehdit sözlerini söylediğini, diğer sanıkların herhangi bir eylemlerinin olmadığını belirtmeleri ve yalnızca temyiz dışı sanık ...'den şikayetçi olmaları, kovuşturma aşamasında ise tüm sanıkların birlikte tehditte bulunduklarını ifade etmeleri karşısında; müştekilerin beyanları arasındaki çelişkiler giderilmeden, soruşturma aşamasındaki beyanlarına neden itibar edilmediği açıklanıp tartışılmadan eksik kovuşturma ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı ve sanık ...'ın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, hükmün bozulmasına, 1412 sayılı CMUK'nın 325. maddesi uyarınca bozmanın temyize gelmeyen sanıklar ... ve ...'e sirayetine" karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Yerel Mahkemece 30.06.2021 tarih ve 190-271 sayı ile; sanıkların TCK'nın 106/2-c, 43, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve hak yoksunluklarına karar verilmiş olup bu hükümlerin de sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 10.04.2023 tarih ve 11382-9903 sayı ile; “Karar duruşmasında Ödemiş T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda başka suçtan hükümlü olarak bulunan sanık ... ile Alaşehir M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda başka suçtan hükümlü olarak bulunan sanık ... haklarında 5271 sayılı Kanun'un 193 üncü maddesinin birinci fıkrası ve 196 ncı maddesinin 5 inci fıkralarına aykırı olarak, vareste tutulma talepleri olmadan ve bu hususta mahkeme tarafından bir karar verilmeden duruşmada bizzat veya Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi vasıtasıyla hazır edilmeyerek yokluklarında yargılamaya devam edilip mahkumiyetlerine karar verilerek savunma haklarının kısıtlanması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 11.05.2023 tarih ve 159815 sayı ile; "...sirayet kurumunun, koşulları oluştuğu takdirde, hükmü temyiz edenler lehine oluşacak durumdan, temyiz yoluna başvurmayan, süresinden sonra başvuran veya temyize başvurmakla beraber başvurusu kabul edilmeyen sanıkların da yararlanmalarının sağlanması suretiyle, bu kişilerin temyiz edenlerden daha ağır bir ceza ile cezalandırılmaları adaletsizliğini giderme amacını taşıması ve bozmanın sirayetinde, yerel mahkeme hükmünün temyiz etmeyen sanıklar yönünden bozulmayıp, sanıkların sadece bozma kararının sonucundan yararlandırılması karşısında; ilk hükmü temyiz etmeyen sanıklar ... ve ... ....in, yalnızca inceleme dışı sanık ... hakkındaki lehe bozmanın sonucundan yararlanmaları nedeniyle, yerel mahkemece kurulan ikinci hükmü temyiz etme haklarının bulunmadığı" görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 12.06.2023 tarih ve 16401-11443 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar hakkında tehdit suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; ilk hükümleri temyiz etmeyen sanıklar ... ve ...’in, inceleme dışı sanığın temyizi üzerine bu sanık hakkında kurulan hükmün lehe bozulmasının ardından, sirayet nedeniyle haklarında kurulan ikinci hükümleri temyiz etmelerinin olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel Mahkemece 01.10.2013 tarih ve 112-66 sayı ile; sanıklar ile inceleme dışı sanığın tehdit suçundan mahkûmiyetlerine karar verildiği, sanıklar hakkındaki hükümlerin temyiz edilmeksizin kesinleştiği, inceleme dışı sanığın kendisi hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünü temyiz etmesi üzerine Özel Dairece yapılan incelemede; hükmün bozulmasına ve bozmanın sanıklara sirayetine karar verildiği, bozmaya uyan Yerel Mahkemece 30.06.2021 tarihli ve 190-271 sayılı karar ile; sanıklar hakkında tehdit suçundan yeniden mahkûmiyet hükmü kurulduğu, bu hükmün sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece bozma kararı verildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca da ilk hükmü temyiz etmeyen sanıkların, yalnızca inceleme dışı sanık hakkındaki bozma kararı sonucundan yararlanması nedeniyle Yerel Mahkemece kurulan ikinci hükmü temyiz etme haklarının bulunmadığı, sanıkların temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle itiraz yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
Çok sanıklı dosyalarda, sanıkların her biri birbirlerinden bağımsız olarak kanun yoluna başvurma hakkına sahiptir. Kural olarak sanıklardan birinin, verilen karara karşı yaptığı kanun yolu başvurusu, diğer sanıklar hakkında kurulan hükümleri kapsamaz. Kanun yoluna başvurmayan diğer sanıklar hakkında verilen hüküm, kanun yoluna başvurma için öngörülen sürenin sonunda kesinleşir. Bu durum, davasız yargılama olmaz ilkesinin bir sonucudur.
Ancak temyiz yolu bakımından, gerek 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda gerekse CMK'dan ilgili hükümlerdeki koşullar oluştuğu takdirde, temyiz edenler lehine oluşacak durumdan, temyiz yoluna başvurmayan, süresinden sonra başvuran veya temyize başvurmakla beraber başvurusu kabul edilmeyen sanıkların da yararlanmaları kabul edilmiştir. Buna; bozma kararının sirayeti, genişleme etkisi ya da teşmili (yayılma) etkisi denilmektedir.
CMUK'un 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca ilk karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken "Hükmün bozulmasının diğer maznunlara sirayeti" başlıklı 325. maddesi; “Hüküm, cezanın tatbikatında kanuna muhalefet edilmesinden dolayı maznun lehine olarak bozulmuşsa ve bozulan cihetlerin temyiz talebinde bulunamamış olan diğer maznunlara da tatbikı kabil olursa bu maznunlar dahi temyiz talebinde bulunmuşcasına hükmün bozulmasından istifade ederler.” şeklinde,
Benzer düzenlemeyi içeren CMK'nın "Hükmün bozulmasının diğer sanıklara etkisi" başlıklı 306. maddesi ise; "Hüküm, sanık lehine bozulmuşsa ve bu hususların temyiz isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanması olanağı varsa, bu sanıklar da temyiz isteminde bulunmuşçasına hükmün bozulmasından yararlanırlar." biçiminde düzenlenmiş, böylece hükmü temyiz etmeyenlerin veya temyiz istemi reddedilenlerin, temyiz edenlerden daha ağır bir ceza ile cezalandırılmaları adaletsizliği giderilmek istenmiştir. Bu suretle temyiz edenler lehine oluşacak durumdan, temyiz etmeyenlerin de istifadesi sağlanmış olacaktır. Bozmanın sirayetinde yerel mahkeme hükmü, temyiz etmeyen sanık yönünden bozulmamakta, anılan maddeler uyarınca sanık, bozma kararının sonucundan yararlandırılmaktadır.
Hükmü temyiz etmeyen ya da temyiz istemi reddedilen sanık, bozma kararının sonucundan yararlanacağı için, öncelikle bozmaya uyulması ve cezanın uygulanmasında temyiz eden sanık lehine yeni bir karar verilmesi zorunludur. Lehe bozma, bu takdirde, hükmü temyiz etmeyen sanığa sirayet ettirilecektir. Bunun sonucu olarak önceki kararda direnilmesi hâlinde, sirayetten söz edilemeyecektir. Aksi takdirde temyiz davası açan sanık için kabul edilmeyen bir bozma nedeninin, kanun yoluna başvurmayan sanık lehine kabulü gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır. Bu sonuç ise temyiz edenin aleyhine, temyiz etmeyenin lehine olup çelişkili bir uygulamaya neden olacağından sirayet müessesesinin amacına aykırı durumlara yol açacaktır. Diğer taraftan temyiz incelemesi sırasında, bozma nedeninin hükmü temyiz etmeyen sanığa sirayet ettirilmesine işaret edilmesi zorunlu olmayıp, lehe bir bozma sebebi bulunduğunda mahkemelerce bu husus kendiliğinden dikkate alınacaktır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış 12.07.1948 tarihli ve 163-121 sayılı, 07.12.1987 tarihli ve 322-588 sayılı, 31.01.2017 tarihli ve 982-29 sayılı ve Özel Dairelerin yerleşmiş kararları ile önceki hükmü temyiz etmeyen veya temyiz istemi reddedilen, ancak lehe bozmadan CMUK'un 325. maddesi uyarınca faydalanan sanığın, bozmadan sonra yeniden kurulan hükmü temyize yetkisi bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Öğretide de; "Temyiz etmişcesine faydalanma kabul edilmesi, bu kimselerin bozmadan sonra verilecek son kararları da temyiz edebilmelerinin kabul olunması demek değildir." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Onsekizinci Bası, s. 1771) denilmek suretiyle uygulamadaki bu görüş benimsenmiştir.
Gelinen aşamada ifade etmek gerekir ki, kamu davasının her iki tarafı bakımından kanun yollarına başvurmak olmazsa olmaz bir hak ise de bunun kurallara ve sürelere tabi olması da, gelişmiş toplum düzeni ve hukuk devletinin bir gereğidir. Burada sanık açısından savunma; katılan açısından ise iddia hakkının kısıtlanmasından değil ilgilinin, hukukun işleyiş kuralına riayet etmemesinden bahsedilebilir. İlk hükmü temyiz etmeyen sanık, bozmanın sirayeti yoluyla sanki hükmü temyiz etmişcesine kanun yoluna başvurma hakkından bir kez yararlandırılmıştır. Bu kapının ister sanık isterse katılan açısından tekrar açılması usul hukukunun denetlenebilirlik ve öngörülebilirlik; maddi ceza hukukunun ise hukuki kesinlik ilkeleri ile bağdaşmayacaktır. Bu durumda sanıklara ilanihaye temyiz hakkı sağlanacağı için suçun mağdurlarının daha fazla zarar görmelerinin yolu açılmış olacaktır. O hâlde, somut olaydaki uyuşmazlığın isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi için, sanığın, kararı temyiz etmesinde hukuki menfaatinin bulunup bulunmadığı değil, sirayet sonrası kurulan hükmün temyiz edilebilir nitelikte bir hüküm olup olmadığı bağlamında bir değerlendirme yapılması gerekecektir.
B. Hukuki Değerlendirme
Kepsut Asliye Ceza Mahkemesince 01.10.2013 tarih ve 112-66 sayı ile; sanıklar ve inceleme dışı sanığın tehdit suçundan mahkûmiyetlerine karar verildiği, sanıklar hakkındaki hükümlerin temyiz edilmeksizin kesinleştiği, inceleme dışı sanığın kendisi hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünü temyiz etmesi üzerine Özel Dairece yapılan incelemede; inceleme dışı sanık hakkındaki hükmün lehe bozulmasının ve bozmanın sanıklara da sirayetine karar verilmesinin ardından Yerel Mahkemece 30.06.2021 tarih ve 190-271 sayı ile; sanıklar hakkında tehdit suçundan yeniden mahkûmiyet hükümleri kurulduğu ve bu hükümlerin de sanıklar tarafından temyiz edildiği anlaşılan dosya kapsamında; sirayet kurumunun, koşulları oluştuğu takdirde, hükmü temyiz edenler lehine oluşacak durumdan, temyiz yoluna başvurmayan, süresinden sonra başvuran veya temyize başvurmakla beraber başvurusu kabul edilmeyen sanıkların da yararlanmalarının sağlanması suretiyle, bu kişilerin temyiz edenlerden daha ağır bir ceza ile cezalandırılmaları adaletsizliğini giderme amacını taşıması ve bozmanın sirayetinde, hükmün temyiz etmeyen sanık yönünden bozulmayıp sanığın sadece bozma kararının sonucundan yararlandırılması, aksi düşüncenin kabulünün usul hukukundaki belirsizliği önlemeye yönelik temyiz ve itiraz sürelerinin konuluş amacı ile bağdaşmayacak ve kesinleşme sürecinin öngörülebilirliğini ortadan kaldıracak olması karşısında; kanun yoluna başvurmayan, süresinden sonra başvuran veya temyize başvurmakla beraber başvurusu kabul edilmeyen sanıklar hakkında kurulan hükümlerin de bozulacağını ve yeniden kurulan hükümlerin temyiz denetimine tabi olacağını açıkça düzenleme imkânı bulunan kanun koyucunun bilinçli bir tercih göstererek bu yönde bir düzenlemeye yer vermemesi hususu da dikkate alınarak, adil yargılanma ilkesi çerçevesinde etkin bir şekilde temyiz yoluna başvurma hakkı olduğunda bir tereddüt bulunmayan ancak yöntemine uygun tebliğe rağmen önceki hükmü temyiz etmeyen sanıkların inceleme dışı sanığın temyizi üzerine hükmün bozulmasının ardından kurulan, temyiz edilemez nitelikteki sonraki hükümleri temyiz etme haklarının bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
"A - Sirayet (Denetim Muhakemesinde Yayılma Etkisi- Teşmil) İlkesi
Denetim muhakemesine başvurma, kural olarak sadece kanun yolu davasının tarafları yönünden hukukî sonuç doğuracaktır. Bununla birlikte, kanun yollarının amaçlarından birinin 'aynı davaya ilişkin çelişkili hükümlerin ortaya çıkmasını önlemek' olduğu (EREM; Faruk: 'Bozmanın Sirayeti' Ankara Barosu Dergisi, S. 1, 1963, s. 5) nazara alındığında anılan kuralın istisnaları da mevcuttur. Kanun yoluna başvurmanın 'yayılma etkisi' olarak adlandırılan bu netice, denetim muhakemesi sonucunda verilen kararların hangi şartlarda bu karardan etkilenen ve kanun yolu başvurusunda bulunmayan diğer sanıklara da tesir edeceğidir. Yargı kararlarında da sirayet kurumunun amacı '... aynı hükümle cezalandırılan sanıklar hakkında birbiriyle çelişen kararlar verilmesinin ve temyiz yoluna başvurmayanlar aleyhine doğabilecek adaletsizliklerin önlenmesi.' şeklinde belirtilmiştir (CGK 27/9/2011, 2011/180, 2011/189).
'Bozmanın sirayeti' veya 'yargılamanın genişlemesi' ya da 'bozmanın teşmili (yayılma etkisi)’ olarak adlandırılan hâl, Ceza Adalet Sistemimizde üç durumda kabul edilmiştir: 1) basit yargılama usulünde itiraza başvurulması, 2) istinaf, 3) temyiz denetim yollarında (CMK md. 252/4, 280/3, 306). Bu bağlamda, sirayet ilkesinin kanun yararına bozma yolu için öngörülmemiş olması bir eksiklik olarak düşünülebilecek olmakla birlikte, sirayete ilişkin istisnai nitelikteki belirtilen normların kıyasen kanun yararına bozma denetimi bakımından uygulanmasının mümkün olamayacağını da belirtmeliyiz (BAŞTÜRK, İhsan: Ceza Muhakemesi Hukukunda Kanun Yararına Bozma, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2022, s. 23-26).
Bozmanın sirayeti ilkesinin uygulama alanının 'temyiz kanun yolu bakımından' CMK ile genişletildiği söylenilebilecektir. CMUK doneminde 'yalnızca cezanın (ceza kanununun) tatbikine iliskin hatalarda' sirayet kabul edilirken; CMK’nin ‘sanık lehine bozmadan söz ettiği nazara alınarak, muhakeme hukukuna iliskin nedenlerle bozulan hükümden diğer sanıkların faydalanma imkanı varsa, bu bozma onlara da sirayet edecektir (TANER, Fahri Gökçen: '5271 sayılı CMK'nın Temyiz Kanun Yoluna İlişkin Hükümlerinin Yürürlüğe Girmesiyle Ortaya Çıkan Farklılıklar” Ankara Barosu Dergisi, 2017, S. 4, s. 75).
Bozmanın sirayetinden yani kanun yolu başvurusu sonucu verilen bozma kararından yararlanabilmek için tarafın bir talepte bulunması gerekmemektedir. Çünkü, diğerinin temyizinin neticesinden yararlanma kanundan doğan bir haktır (EREM, s. 7-8). Bu itibarla, bozma kararının, hükmü temyiz etmeyen sanığa sirayet ettirilmesi için bu hususun açıkça bozma kararında belirtilmesine ya da sanığın talep etmesine gerek bulunmamaktadır. Sirayet ilkesinin gereği mahkemece kendiliğinden yerine getirilmelidir.
B - Sirayet İlkesinin Temyiz Yolunda Uygulanmasının Denetimi
Sirayet ilkesinin uygulanması üzerine ilk derece (olay) mahkemesince bozma ilamına uyma kararı verilmiş ise hükmü temyiz etmeyen yani hakkında sirayet kuralının uygulanmasına karar verilen sanık bakımından da lehe olan bu bozma sebebi tatbik edilerek ‘yeni bir hüküm’ kurulacaktır. Bir başka ifadeyle belirtilen durumda, her iki sanık için yeni bir hüküm verilecektir.
Bozma kararından sonra, sirayet ilkesi de uygulanarak kurulacak bu hüküm, ‘muhakemeyi sonlandırıcı nitelikte yeni bir hüküm’ olacaktır. Söz edilen bu yeni hükmün CMK’nin 223. maddesinde yer verilen, muhakemeyi sonlandıran, uyuşmazlığı çözümleyen nitelikte bir karar olacağı nazara alındığında denetim muhakemesine tabi olması gerektiği muhakkaktır.
Ceza Adalet Sistemimizde, CMK’nin 260 vd. maddelerinde kanun yolları düzenlenmiş; hükümlerin tabi olduğu denetim yolu istinaf ve/veya temyiz olarak belirlenmiştir. Denetim muhakemesine başvurma hakkı İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS)’ne Ek 7 No’lu Protokolün 2. maddesiyle güvence altına alınmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesiyle de hak arama hürriyeti, kanun yollarına başvuru hakkı ve adil yargılanma hakkı teminata bağlanmıştır. Bu bağlamda, muhakemede ulaşılan yargının (hükmün) belirtilen temel haklar çerçevesinde denetlenmesinin temel bir hak olduğu gözetilerek değerlendirmelere girişilmelidir.
Söz edilen perspektifle uyuşmazlık irdelendiğinde, sirayet ilkesinin uygulandığı ‘yeni hükümde de’ hukuka aykırılık bulunma olasılığının mevcut olmayacağının hiç bir surette garantisi bulunmamaktadır. Bir başka deyişle, ‘yeni kurulan her mahkeme kararında’ hukuka aykırılık bulunma ihtimali vardır. Dolayısıyla, hukuka aykırılığın mevcudiyetini belirlemek; varlığı halinde bunu gidermek ise ancak kanun yolları ile yani denetim muhakemesine başvurmak suretiyle mümkün olabilecektir.
Örnekleyecek olursak, hükmü temyiz etmeyen sanık (A) hakkında bozma kararıyla sirayet ilkesi çerçevesinde haksız tahrik indiriminin uygulanmasına karar verilmiş ve olay mahkemesi TCK’nin 29. maddesinde 'dörtte birden dörtte üçe kadar indirim yapılması' öngörüldüğü halde 'onda bir oranında' sanığın lehine olan hukuk kurallarına aykırı şekilde indirim yapmış olsun. Bu örnekte, cezanın kanunilik ilkesine açıkça aykırı şekilde belirlendiği tartışmasızdır. Eğer, sirayet ilkesi uygulandıktan sonra kurulan hükmün denetim muhakemesine (somut uyuşmazlıkta temyiz kanun yoluna) tabi olmadığını kabul edecek olursak; açık şekilde hukuka aykırılık taşıyan bu hüküm denetlenemeyecektir.
Ceza Genel Kurulunun ilkenin amacına ilişkin olarak kararlarında ifade ettiği 'aynı hükümle cezalandırılan sanıklar hakkında birbiriyle çelişen kararlar verilmesinin ve temyiz yoluna başvurmayanlar aleyhine doğabilecek adaletsizliklerin önlenmesi' gayesi göz önünde bulundurulduğunda da; ortaya çıkan yeni hükmü bazı sanıkların temyiz edebileceğini buna rağmen sirayet ilkesi uygulanarak hakkında yeni hüküm kurulan sanığın ise temyiz edemeyeceğini kabul etmek söz edilen amaca da aykırılık oluşturacak, ilkenin kabul edilişindeki gayeye aykırılık ortaya çıkaracaktır.
Belirtilen durumlarda, sirayet ilkesinin uygulanması sonucunda verilecek hükmün CMK’nin 309. maddesi gereğince kanun yararına bozma denetimine tabi tutulabileceği, hukuka aykırılığın bu yolla giderilebileceği akla gelebilecektir. Bununla birlikte, kanun yararına bozmanın olağanüstü bir kanun yolu olup istisnai nitelikte oluşu, yöneldiği amacın farklı olduğu ve nihayet bu denetim yoluna muhakeme süjeleri tarafından doğrudan başvurulamadığı hatırdan çıkarılmamalıdır. Öte yandan, denetim muhakemesine başvurma belirtilen şekilde bir temel hak olarak güvenceye alınmış olmakla birlikte, muhakeme süjelerinin denetim yollarını seçme hakkı bulunmamaktadır. Bu itibarla, hükümlere karşı kabul edilen istinaf ve/veya temyiz yollarının işletilmesi gerekecek; taraf kendi iradesiyle istediği, başka bir kanun yoluna başvuramayacaktır.
Temel hak ve özgürlüklerin ve konumuz özelinde hak arama hürriyetinin hak ve özgürlükler aleyhine, kısıtlayıcı veya sınırlayıcı şekilde yorumlanamayacağı kuşkusuzdur. Bir diğer ifadeyle, hak ve özgürlükler ancak geniş yorumlanabilmekte, sadece özgürlükler lehine yorum yapılmasına imkan tanınmaktadır. Bu anlamda en bariz örnek, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS)’nin 6. maddesindeki adil yargılanma hakkının (fair trial) Strasbourg Mahkemesince günümüze kadar sürekli genişletilen kapsamına özgürlükler lehine yorum sonucu ulaşılmasının ve bu durumun Avrupa Konseyi Üyesi tüm ülkelerin hukuk sistemlerinde kabul görmesi sonucu özgürlükler lehine genişletici bir uygulama oluşturmasıdır.
Hak ve özgürlüklerin ve özelinde hak arama hürriyetinin genişletici yorumlanması ilkesinin mefhumu muhalifinden çıkarılacak önemli bir sonuç hak ve özgürlüklerin dar yorumlanamayacağı; yorum yoluyla kısıtlanamayacağıdır. Bu bağlamda, muhakemede hakimin somut uyuşmazlıklara hukuk kurallarını uygulaması faaliyetinde hak arama hürriyeti dar yorumlanamayacak; bir diğer deyişle özgürlükleri yorum yoluyla sınırlanamayacaktır. Gerçekten, sirayet ilkesinin uygulanması sonucu kurulan yeni hükmün denetim muhakemesine tabi olmadığını gösteren, hak arama özgürlüğünü kısıtlayan sınırlayıcı nitelikte bir hüküm CMK’de mevcut değildir. Temel ilkeler böyle olunca, Kanun’un 260 vd. maddelerindeki kuralların hak arama hürriyeti çerçevesinde ve özgürlükler lehine yorumlanması sonucunda, kanun yoluna başvuru hakkının içtihatla sınırlanamayacağı ortaya çıkmaktadır. Ezcümle, CMK’nin 223, 260 vd. ile 306. maddeleri gereğince kanun yoluna başvuru hakkı sınırlanmamış bir hükmün denetim muhakemesine tabi olmadığını kabul etmek; hak arama özgürlüğünü dar yorumlayarak bu yola başvurulmasını içtihatla sınırlamak gibi isabetli olmayan bir yaklaşım ortaya çıkabilecektir. Böyle bir perspektif ise hukuk devleti ilkesi, adil yargılanma hakkı ve etkili başvuru ile iki dereceli yargılanma hakkına aykırılık oluşturacaktır.
İHAM’ye göre adil yargılanma hakkı demokratik bir toplumda öyle onemli bir yer tescil eder ki, Sözleşme’nin 6. maddesinin dar bir yoruma tâbi tutulması için hiçbir gerekçe meşru kabul edilemez (Perez/ Fransa 2004-I: 40 EHHR 909 parag. 64 Büyük Daire). Sözleşme’nin 6. maddesi, Divan’a gore aynı zamanda demokratik yönetimin temel unsurlarından birisi olan hukukun üstünlüğünü de içermektedir. Bu bağlamda, hak arama özgürlüğünü sınırlamak anlamına gelecek şekilde dar bir perspektifle yorumlamak, İHAM’nin bakış açısından önemli ölçüde ayrılmak sonucunu doğurabilecek ve ceza muhakemesi hukukunun demokratikliği ilkesine de aykırılık oluşturabilecektir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12/07/1948 gün ve 163-121 sayılı kararlarından başlayarak 31.01.2017 gün ve 2016/13 - 982 Esas, 2017/29 Karar; 21.05.2019 gün ve 171-453 Esas - Karar ve 23.11.2021 gün ve 2021/251 Esas, 2021/582 Karar sayılı kararlarında anılan kararların kanun yoluna tabi olmadığının istikrarlı şekilde kabul edildiği ifade edilmektedir. Bununla birlikte, şu nokta hatırdan çıkarılmamalıdır ki, hukuk bilimi ve özelinde ceza ve ceza muhakemesi hukuku alanı durağan olmayıp; canlı ve gelişim gösteren bir organizmadır. Söz edilen gelişimin ise temel hak ve özgürlükler lehine, bunları genişletici nitelikte olacağı kuşkusuzdur. Hukuki güvenlik ilkesinin bir gerekliliği olarak içtihatların sürekliliği önem taşımakla birlikte, hak ve özgürlükler lehine ortaya çıkacak gelişmelerin engellenmemesi gerekliliği de hukuk devleti ilkesi ile demokrasinin gereğidir. Yargıtay Kanunu içtihatların ne şekilde değişebileceğinin usûllerini de açıkça ortaya koymuş olup, lüzumu halinde bunlara başvurulması hak ve özgürlüklere dair güvencelerin hayata geçirilmesinin gerekliliğidir.
Gerçekten, söz edilen ilk içtihadın ortaya çıktığı tarihte İHAS ve 7 No’lu Ek Protokol daha mevcut olmadığı gibi Anayasamız ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkı ile etkili başvuru hakkı da henüz kabul edilmiş değildir. Anılan dönemde 'insan hakları hukuku' günümüzdeki kadar gelişmiş ve önemli bir alan olmadığı gibi ceza hukukunun demokratik niteliği de kabul edilmemekte idi. Kısacası, temel hak ve özgürlüklerin, bu bağlamda adil yargılanma hakkının bu denli geliştiği; ceza muhakemesi hukukunun demokratikliğinin ülkelerin demokratik düzeyinin göstergesi olarak kabul edildiği bir çağda belirtilen yılların içtihadını devam ettirerek hak arama özgürlüğünü aleyhe yorumla sınırlandırmaya çalışmanın izahının güç hatta imkansız olduğu kanaatindeyim. Bu itibarla, Kanun ile açıkça kısıtlanmamış bir hakkın kullanımını içtihatla sınırlamaya çalışmanın ceza muhakemesi hukukunun demokratikliği ilkesine ve hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturabileceğini vurgulamak isteriz.
Sonuç olarak, etkili başvuru hakkı ile hak arama özgürlüğünün işlevini ve kapsamını sınırlayıcı mahiyet arz eden; bu hakkın kapsamı ve içeriğinin belirlenmesine ilişkin Strasbourg Mahkemesinin genişletici yorumlarından ayrılma anlamına gelebilecek bir kararın demokratik hukuk devletinde isabetli bir tercih olamayacağını ifade etmeliyiz.
Belirtilen gerekçelerle, ilk hükmü temyiz etmeyen sanıkların inceleme dışı sanık tarafından hükmün temyizi üzerine hükmün lehe bozulmasının ardından, sirayet sebebiyle hakkında kurulan ikinci hükmü temyiz etmesinin mümkün olmalıdır.
Bu düşünceyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Çok sanıklı dosyalarda hüküm, sanık lehine bozulmuşsa ve bu hususların temyiz isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanma olanağı varsa, hükmü temyiz etmeyenlerin veya temyiz istemi reddedilenlerin, temyiz edenlerden daha ağır bir ceza ile cezalandırılmaları adaletsizliğini önlemek amacıyla bu sanıkların da hükmün bozulmasından yararlanması yani “Bozmanın sirayeti”, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'un “Hükmün bozulmasının diğer maznunlara sirayeti” başlıklı 325. maddesi ve 5271 sayılı CMK'nun “Hükmün bozulmasının diğer sanıklara etkisi” başlıklı 306. madde maddelerinde düzenlenmiştir.
CMK 306. maddesi; “Hüküm, sanık lehine bozulmuşsa ve bu hususların temyiz isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanması olanağı varsa, bu sanıklar da temyiz isteminde bulunmuşçasına hükmün bozulmasından yararlanırlar” şeklindedir.
Nitekim,Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış 12.07.1948 tarihli ve 163-121 sayılı, 07.12.1987 tarihli ve 322-588 sayılı, 31.01.2017 tarihli ve 982-29 sayılı ve Özel Dairelerin kararları ile önceki hükmü temyiz etmeyen veya temyiz istemi reddedilen, ancak lehe bozmadan 1412 sayılı CMUK'un 325. maddesi uyarınca faydalanan sanığın, bozmadan sonra yeniden kurulan hükmü temyize yetkisi bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Diğer yandan, 20.07.2017 tarihli 7035 sayılı Kanunun 15. maddesiyle CMK’nun 280. maddesine 3. fıkra olarak; “Bölge adliye mahkemesinde inceleme ve kovuşturma” başlıklı “Birinci ve ikinci fıkra uyarınca verilen kararların sanık lehine olması halinde, bu hususların istinaf isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanma olanağı varsa bu sanıklar da istinaf isteminde bulunmuşçasına verilen kararlardan yararlanırlar.” hükmü eklenmiştir. Bu suretle artık temyiz kanun yolunun yanı sıra istinaf kanun yolunda da “Bozmanın sirayeti” sözkonusu olacaktır. Bu itibarla, lehe bozmadan 1412 sayılı CMUK'un 325. maddesi veya 5271 sayılı CMK'nun 306. maddesi uyarınca faydalanan sanığın, bozmadan sonra yeniden kurulan hükmü temyize yetkisi bulunmadığı sonucuna ilişkin içtihatların yeniden değerlendirilmesi gerekecektir. Zira bu hususun istinaf kanun yoluna başvurmayan sanığın, duruşma açılarak görülen dava sonucunda bozmanın sirayetinden faydalanarak hakkında kurulan ikinci hükme yönelik temyiz kanun yoluna başvurmasının mümkün olup olmadığının belirlenmesine de etkisi olacağı muhakkaktır.
Hükümlere karşı, kural olarak temyiz kanun yolu açıktır.Kanun yolunun kapatılması için açık hüküm bulunmalıdır.Sirayet koşullarının gerçekleşmesi hâlinde artık yeniden kurulan hükmün temyiz edilemeyeceği kanun koyucu tarafından istenilse, bu hususta ayrı bir düzenleme yapılırdı.Haklara ilişkin kurallar, dar yoruma tabi tutulamaz.Tüm bu düzenlemelerde, kanun yoluna başvurulamayacağına dair herhangi bir yasal düzenleme de olmadığından, aksi kabul “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı Anayasa’nın 13. maddesine de aykırılık oluşturacaktır.Sirayet üzerine yeni bir hüküm kurulduğu ve aksine bir yasal düzenleme bulunmadığına göre, ilk hükmü temyiz etmemiş ya da temyiz isteği süresinde olmadığı için reddedilmiş olsa bile sanık sirayet üzerine kurulan yeni hükmü temyiz edebilir.
Bu itibarla, sanıklar ... ve ...’in haklarında sirayet üzerine kurulan yeni hükmü temyiz etme haklarının bulunduğu ve yasal süre içindeki temyiz isteği üzerine hükmün incelenmesi gerektiği" görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer görüşlerle karşı oy kullanmışlardır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 10.04.2023 tarihli ve 11382-9903 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Sanıkların, Kepsut Asliye Ceza Mahkemesinin 30.06.2021 tarihli ve 190-271 sayılı kararına yönelik temyiz taleplerinin REDDİNE,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.01.2024 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.