Logo

Ceza Genel Kurulu2023/374 E. 2024/70 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Sanığın mağdura yönelik sarf ettiği sözlerin hakaret suçunu oluşturup oluşturmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Yerel mahkemenin, sanığın mağdura karşı sarf ettiği ve hakaret suçunu oluşturabilecek nitelikteki sözlerin neler olduğuna, bu sözlerin somut olay bağlamında mağduru küçük düşürmeye matuf ve tahkir edici nitelik taşıyıp taşımadığına ve hakaret suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkin yeterli ve dosya kapsamına uygun bir gerekçe göstermemesi, gerekçenin CMK’nın 230. maddesine aykırı olması nedeniyle bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

İTİRAZ

İtirazname No : 2016/38401

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : 4. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Asliye Ceza

SAYISI : 161-548

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Hakaret suçundan sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125/1-3-a-son, 125/4, 43/2, 129/1, 62 ve 51/3-6-7. maddeleri uyarınca 7 ay 23 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, ertelemeye ve denetim süresi belirlenmesine ilişkin Tarsus 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 20.11.2015 tarihli ve 161-548 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 29.03.2023 tarih, 3823-16611 sayı ve oy çokluğuyla onanmasına karar verilmiştir.

Daire Üyesi B. Aydoğdu; "Sanığın olay günü rahatsızlığı nedeniyle hastaneye geldiği, sırada beklerken kendisinden sonraki bir kişinin işleminin yapıldığını görünce kayıt yapan kişiye itirazda bulunduğu ve bu nedenle tartışma yaşandığı, olay yerine güvenlik görevlisi mağdurun geldiği, sanığın güvenlik görevlisine yaşadığı durumu anlatmaya çalıştığı sırada görevlinin sanığı terslemesi üzerine sanığın ‘İt iti ısırmaz' dediği sabittir. Sanığın sarf ettiği söz atasözü olup, sanık burada yapacağı şikâyetin etkin bir şekilde soruşturulmayacağı inancını kaba ve kırıcı bir şekilde ifade etmiştir. Sanığın sarf ettiği sözler yapacağı şikâyetin sonuçsuz kalacağına ilişkin bir değer yargısıdır. Sanığın bu değer yargısının dışında mağdurun onur ve saygınlığını incitecek bir sövme veya somut fiil isnadı yoktur. Suçun maddi unsuru oluşmamıştır. AİHM'nin bir çok kararında vurgulandığı üzere değer yargısına müdahale sözleşmenin 10. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğüne müdahaledir. Sanığın mağdura sarf etmiş olduğu atasözünün, şikâyetinin sonuçsuz kalacağına ilişkin kaba bir ifade olduğu ve değer yargısını dile getirmesi nedeniyle hakaret suçunun oluşmadığı ve bu nedenle yerel mahkeme kararının bozulması kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun onama kararına katılmıyorum." gerekçesiyle karşı oy kullanmıştır.

II. İTİRAZ SEBEPLERİ

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 19.06.2023 tarih ve 38401 sayı ile ve karşı oyda ileri sürülen gerekçeler doğrultusunda itiraz yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 05.07.2023 tarih, 12080-20548 sayı ve oy çokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

III. UYUŞMAZLIK KONUSU VE ÖN SORUN

Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı suçun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin olup yapılan müzakere esnasında bir kısım Genel Kurul Üyelerince asıl uyuşmazlık konusundan önce Yerel Mahkemece sanığın söylediği kabul edilen sözlere yönelik gerekçenin yasal, yeterli ve dosya kapsamına uygun olup olmadığının tartışılması gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle bu ön sorun değerlendirilmiştir.

IV. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

Tarsus Devlet Hastanesi güvenlik görevlisi ... tarafından düzenlenen 16.02.2015 tarihli Beyaz Kod Olay Bildirim Formunda; aynı gün saat 15.00-23.00 vardiyası sırasında acil kayıt sırasında bir bağırtı duyarak olay yerine giden hastane güvenlik görevlisi olan mağdurun sanığın hemşire ile tartıştığını gördüğü, sanığın hemşireye; "Oraya oturuyorsan kaydımı yapacaksın!" diye bağırdığı, mağdurun sanığa sakin olmasını söylediği, bunun üzerine sanığın mağdura dönüp; "İt iti ısırır mı, hepiniz itsiniz!" dediği,

Kolluk tarafından düzenlenen 16.02.2015 tarihli tutanakta; aynı gün saat 21.00 sıralarında TDH Acil (Ekbina) vezne önünde sıra bekleyen sanığın vezne memurunun ihtiyaca gitmesinden dolayı yüksek sesle bağırmaya başladığı, olay yerine giden güvenlik görevlisi mağdurun ikna çabalarına rağmen sanığın mağdura hitaben hakaret içerikli sözler sarf etmesi üzerine gerekli işlemlere başlandığı,

Tarsus Devlet Hastanesinin 20.10.2015 tarihli ve 11049 sayılı cevabi yazısı ekindeki nöbet çizelgesinde; mağdurun ve tanık ...'nın 16.02.2015 tarihinde (Pazartesi) 23.00-07.00 saatleri arasında Acil Servis'te nöbetçi oldukları, sanığın hastaneye giriş kaydının katılan tarafından yapıldığı,

Bilgilerine yer verilmiştir.

Tarsus 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 20.11.2015 tarihli ve 161-548 sayılı kararda sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmasına ilişkin olarak; "Katılan ... Malik'in Tarsus Devlet Hastanesi Ek Binasında hasta kayıt görevlisi olarak çalıştığı, diğer mağdur ...'nin ise aynı hastanede güvenlik görevlisi olduğu, suç tarihinde sanık ... Tokbaş'ın tedavi olmak amacıyla Tarsus Devlet Hastanesi Ek Binasına gittiği, kayıt işlemlerini yaptırmak için sırada beklediği, bu sırada katılan ...'ın tuvalette olduğu sırada başka birinin kayıt işlemlerini aldığı ancak gözlerinin fazla görmemesi nedeni ile sanığın kayıt işlemi yapan kişiye yardımcı olabileceğini söylediği, bunun üzerine aralarında bir tartışma çıktığı, katılan ... Malik'in geri geldiği sırada tartışma üzerine güvenlik görevlilerinin de olay yerine geldikleri, mağdur ...'nin sanığı uyardığı, sinir hastası olan sanığın daha da sinirlenerek mağdur ...'ye hitaben 'İt iti ısırmaz.' diyerek hakaret ettiği, katılan ...'a yönelik herhangi bir hakaretinin bulunmadığı tüm dosya kapsamından vaki olayın bu şekilde meydana geldiği," şeklinde gerekçe gösterildiği anlaşılmaktadır.

Katılan hastanede acil bölümünde bilgi işlem görevlisi olarak tek başına çalıştığını, ihtiyacından dolayı lavaboya gittiği sırada sanığın güvenlik görevlisi olarak çalışan mağdur ile tartıştığını ve kendisinin bu tartışmanın ortasına denk geldiğini, sanığın elini masaya vurarak "Eşek gibi bana bu bandrolü vereceksin!" dediğini, "İt iti ısırmaz." dediğini ise duymadığını, şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini,

Mağdur kollukta; sanığın kendisine hitaben; "İt iti ısırır mı, hepiniz itsiniz!" dediğini,

Mahkemede; Tarsus Devlet Hastanesinde güvenlik görevlisi olarak çalıştığını, olay tarihinde bir tartışma meydana gelince hemen müdahale ettiğini, sanığın bağırarak sırayla alakalı bir şeyler söylediğini ve "Ben kime anlatıyorum ki, it iti ısırmaz!" dediğini, katılanın o esnada orada olmadığını, sanığın bu sözü kendisine karşı söylediğini, şikâyetçi olmadığını,

Tanık ... kollukta; Tarsus Devlet Hastanesinde güvenlik görevlisi olarak çalıştığını, sanığın mağdura hitaben; "İt iti ısırmaz, hepiniz itsiniz!" dediğini,

Mahkemede; olay tarihinde hastanede kayıt işlemi esnasında sorumlu görevli tuvalete gidince yerine bir başka görevlinin kayıt yapmaya başladığını, ancak bu görevli yavaş kayıt yapınca sıranın uzadığını, bu esnada bir tartışma meydana geldiğini, sanığın etrafa bağırdığını, mağdur ...'in sanığa bağırmaması gerektiğini, bağırmakla bir çözüm bulamayacağını söylediğini, daha sonra hemşireyi alıp götürdüğünü, sanığın mağdura hitaben; "İt iti ısırmaz!" diye söylediğini,

İfade etmişlerdir.

Sanık kollukta; 16.02.2015 tarihinde saat 21.15 sıralarında baş ağrısından dolayı Tarsus Devlet Hastanesi ek binasına gittiğini, barkod sırası kendisine geldiği esnada arkasında bekleyen ve Türkçesi iyi olmayan yaşlı bir adama; "TC kimlik numarasını biz söyleyeceğiz." dediğini, kayıt almakta olan katılanın iki eliyle masaya vurarak ayağa kalktığını ve "Ben yapmıyorum gözüm görmüyor." dediğini, sonra arka tarafta sırada olmayan bir şahsın kimliğini alıp işlerini yapmaya kalkıştığını, kendisinin buna itiraz ettiğini ve güvenliği çağırdığını, mağdurun geldiğini, derdini anlatırken mağdurun kendisini terslediğini, depresyon ilacı kullandığından ne söylediğini hatırlamadığını, o an sinir krizi geçirdiğinden mağdura; "İt iti ısırmaz!" dediğini, daha sonra tedavisini yaptırdığını,

Mahkemede; olay tarihinde migren ağrısından dolayı hastaneye gittiğini, kayıt sırası için kuyrukta beklediği esnada kayıt görevlisinin gözlerinin iyi görmediğini düşünerek yardımcı olmak amacıyla TC kimlik numarasını okuyabileceğini söylediğini, kayıt yapan hemşirenin yapmış olduğu işlem bittiğinde sıranın kendisine gelmiş olmasına rağmen arkadaki kişinin kimliğini aldığını, bunun üzerine; "Sıra benim, benim kimliğimi alacaksınız." dediğini, ancak hemşirenin; "Hayır almıyorum." dediğini, güvenliği çağırdığını, ancak güvenlik görevlisinin kendisine yardımcı olacağı yerde hemşireyi alıp götürdüğünü, o esnada sinir krizi geçirdiğini, ne söylediğini hatırlamadığını,

Savunmuştur.

V. GEREKÇE

A. İlgili Mevzuat ve Ön Soruna İlişkin Açıklamalar

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." şeklinde düzenlenmiştir.

CMK'nın "Kararların gerekçeli olması" başlıklı 34. maddesinin birinci fıkrasında; "Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.",

"Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar" başlıklı 230. maddesinde de;

"(1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:

a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.

b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.

c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.

d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.

(2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.

(3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.

(4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir",

"Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" başlıklı 232. maddesinde ise;

"(1) Hükmün başına, 'Türk Milleti adına' verildiği yazılır.

(2) Hükmün başında;

a) Hükmü veren mahkemenin adı,

b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği,

c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,

d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı,

Yazılır.

(3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.

(4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanır.

(5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır.

(6) Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun Maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.

(7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir",

Hükümlerine yer verilmiştir.

Buna göre, Anayasa'nın 141 ile CMK'nın 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oylar da dâhil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup hüküm; başlık, sorun, gerekçe ve sonuç (hüküm) bölümlerinden oluşmalıdır. Başlık bölümünde; hükmü veren mahkemenin adı, mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekilinin ve kanuni temsilcisinin adı ve soyadı, sanığın açık kimliği ile varsa müdafisinin adı ve soyadı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile hâlen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, sorun bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ortaya konulmalı, gerekçe kısmında; mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra, hükme esas alınan ve reddedilen deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilmeli ve sonuç bölümünde açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, sonuç (hüküm) kısmında ise; CMK'nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun'un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK'nın 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun'un 53 ve devamı maddelerine göre, mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkânının bulunup bulunmadığı, kanun yoluna başvurma mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercii tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.

Ön soruna ilişkin uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından mahkeme kararlarının gerekçe bölümü üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.

CMK'nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, nitelendirilmesi ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da, geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfîliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkân sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.

Hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi, CMK'nın 289/1-g ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/7. maddeleri uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden birini oluşturacaktır.

Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir yargılamada hak ve özgürlüklerin gerçek anlamda korunabilmesi için davaya bakan mahkemelerin, tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi olduğunu belirtmektedir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21.3.2000, § 33). AİHM; mahkemelerin davaya yaklaşma yönteminin, başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmaya neden olduğunu tespit ettiği durumları, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenme hakkı yönünden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin ihlali olarak nitelendirmektedir (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85).

AİHM ayrıca, derece mahkemelerinin, kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak özellikle delillerin kabulü ve değerlendirilmesinde geniş bir takdir yetkisine sahip olduğunu pek çok kararında yinelemiştir (Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23.04.1997, § 50; Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 06.12.1988, § 68.). Bu bağlamda, temel hak ve özgürlüklerin ihlali sonucunu doğuracak derecede ve keyfi olmadıkça belirli bir kanıt türünün (tanık beyanı, bilirkişi raporu veya uzman mütalaası) kabul edilebilir olup olmadığına, değerlendirme şekline veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin ilk derece mahkemelerinin görevi olduğunu vurgulamaktadır (Garcia Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21.1.1996, § 28; S.N./İsveç, B. No: 34209/96, 2.7.2002, § 44).

Bunun yanı sıra AİHM; derece mahkemelerinin kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmamakla birlikte somut davanın özelliğine göre esas sorunları incelemiş olduğunun, açık ya da zımni anlaşılabilir bir şekilde gerekçeli kararında yer almasına önem vermektedir (Boldea/Romanya, B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30; Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994, § 27). Zira mahkemelerin, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olan kararlarını hukuken geçerli hangi temele dayandırdıklarını yeterince açıklama yükümlülüğü altında bulunduklarını belirtmektedir (Hadjianastassiou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33).

Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve Diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve Diğerleri, § 35).

Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve Diğerleri, § 39).

Nitekim Anayasa Mahkemesinin 25.05.2017 tarihli ve 11798 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.

Diğer taraftan, TCK'nın "Hakaret" başlıklı 125. maddesi;

"(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.

(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.

(3) Hakaret suçunun;

a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,

b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,

c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,

İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz

(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.

(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır." şeklinde düzenlenmiştir.

Bu düzenleme ile 765 sayılı TCK'dan farklı olarak hakaret ve sövme ayrımı kaldırılmış, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek hakaret suçunu oluşturan seçimlik hareketler olarak belirlenmiştir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 430).

Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir.

Eleştiri ise herhangi bir kişiyi, eseri, olayı veya konuyu enine, boyuna, derinlemesine her yönüyle incelemek, belli kriterlere göre ölçmek, değerlendirmek, doğru ve yanlış yanlarını sergilemek amacıyla ortaya konulan görüş ve düşüncelerdir. Genelde beğenmemek, kusur bulmak olarak kabul görmekte ise de eleştirinin bir amacının da konuyu anlaşılır kılmak, sonuç çıkarmak ve toplumu yönlendirmek olduğunda kuşku yoktur.

Her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövme fiilini oluşturması gerekmektedir.

Kamu görevlilerinin, görevlerini yerine getirirken fonksiyonlarını etkilemeyi ve saygınlıklarına zarar vermeyi amaçlayan aşağılayıcı saldırılara karşı korunmaları zorunlu olmakla birlikte, demokratik bir hukuk devletinde, kamu görevini üstlenenleri denetlemek, faaliyetlerini değerlendirmek ve eleştirmek de kaynağını Anayasa'dan alan düşünceyi açıklama özgürlüğünün sonucudur. Eleştirinin sert bir üslupla yapılması, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgu ise de eleştiri yapılırken görüş açıklama niteliğinde bulunmayan, küçültücü, aşağılayıcı ifadeler kullanılmamalı, düşünceyi açıklama sınırları içinde kalınmalıdır.

AİHM’ye göre, öncelikle ifadelerin bir olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı olduğu belirlenmelidir. Zira olgu isnadı kanıtlanabilir bir husus iken, bir değer yargısının kanıtlanmasının istenmesi dahi ifade özgürlüğüne müdahale sayılabilecektir. Yargılamaya konu olan ifadeler eğer bir değer yargısı içermekte ve somut bir olgu isnadından bahsedilemeyecekse, değer yargılarını destekleyecek yeterli bir altyapının mevcut olup olmadığı AİHM tarafından göz önünde bulundurulmaktadır. Zira değer yargılarının dahi belli düzeyde olgusal temel içermesi gerektiği kabul edilmektedir. Öte yandan, hiçbir veriye dayanmayan ve hiçbir altyapısı bulunmayan bir değer yargısı AİHM tarafından da ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kabul görmemektedir.

Olgu isnadı içeren ifadeler konusunda ise en azından ilk bakışta güvenilir görünen delil sunulması gerektiği kabul edilmektedir. Elbette ki bu deliller sunulamadığı takdirde, AİHM, iddiaların gerçekliğinin kanıtlanmasını beklemektedir.

B. Ön Soruna İlişkin Hukuki Nitelendirme

Anayasa’nın 141 ile CMK’nın 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dâhil olmak üzere gerekçeli olarak yazılmasında zorunluluk bulunması, bu bağlamda yargılama sonucunda ulaşılan kanaatin, iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer bilgi ve belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanığın eylemlerinin ve yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açıkça hükmün gerekçesine yansıtılmasının gerekmesi, bu kapsamda 16.02.2015 tarihli beyaz kod olay bildirim formunda, mağdur ile tanık...'ın kolluk ifadelerinde ve Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianamede sanığın mağdura hitaben; "İt iti ısırır mı/İt iti ısırmaz" sözlerinin yanı sıra onun onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte sövmek suretiyle hakaret suçunu oluşturacak nitelikte "…hepiniz itsiniz" ifadesini de kullandığına yer verilmesine karşın mağdur ve tanık...'ın yargılama evresindeki ifadelerinde sanığın mağdura hitaben, sert bir üslupla yapılmak, kaba olmak ve nezaket sınırlarını aşmakla birlikte hakaret suçunu oluşturmayacak biçimde; "İt iti ısırmaz" dediğini ileri sürmeleri, sanığın kolluktaki ifadesinde mağdura yönelik anılan sözleri sarf ettiğini savunması ve olayın da belirtilen şekilde kabul edilmesi karşısında; CMK’nın 230. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi zorunluluğu kapsamında Yerel Mahkemece katılan ve tanık...’ın soruşturma evresindeki beyanları ile tutanak içeriğinin diğer delillere hangi nedenle üstün tutulduğuna, adı geçenlerin yargılama evresindeki beyanları ile sanığın savunmasına ise neden itibar edilmediğine hükmün gerekçesinde yer verilmesinin ardından sanığın mağdura yönelik kullandığı kabul edilen sözlerin ne olduğu, bu sözlerin somut olay bağlamında mağduru küçük düşürmeye matuf ve tahkir edici nitelik taşıyıp taşımadığı ile hakaret suçunu oluşturup oluşturmadığının tartışılması, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden sanığın mahkûmiyetine ilişkin olarak gösterilen; "...mağdur ...'nin sanığı uyardığı, sinir hastası olan sanığın daha da sinirlenerek mağdur ...'ye hitaben 'İt iti ısırmaz.' diyerek hakaret ettiği," şeklindeki gerekçenin yasal ve yeterli olmadığı gibi dosya kapsamıyla da bağdaşmadığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmelidir.

Ulaşılan sonuç karşısında, asıl uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan sekiz Genel Kurul Üyesi; Yerel Mahkemece sanığın söylediği kabul edilen sözlere yönelik gerekçenin yasal, yeterli ve dosya kapsamına uygun olması nedeniyle ön sorun konusu bakımından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

V. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının DEĞİŞİK GEREKÇEYLE KABULÜNE,

2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 29.03.2023 tarihli ve 3823-16611 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,

3- Tarsus 2. Asliye Ceza Mahkemesince 20.11.2015 tarihli ve 161-548 sayılı hakaret suçundan kurulan hükmün yasal, yeterli ve dosya kapsamına da uygun olmayan gerekçeyle sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

4- Dosyanın, mahalline gönderilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.01.2024 tarihinde yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 14.02.2024 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.