"İçtihat Metni"
DİRENME
KARARI VEREN
YARGITAY DAİRESİ : 9. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Ceza
SAYISI : 274-668
I. HUKUKİ SÜREÇ
Sanığın cinsel saldırı suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 102/1, 102/3-b, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 14.10.2014 tarihli ve 1263-657 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 03.02.2022 tarih ve 2653-741 sayı ile; "Mağdurenin aşamalardaki ifadeleri savunma beyanlarla desteklendiği üzere sanığın, mevcut hastalığının tedavisi kapsamında mağdureye yönelik eylemlerinin muhteviyatı, olayın oluş ve intikal şekli ile tüm dosya içeriği nazara alındığında, sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair soyut iddia dışında cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 26.10.2022 tarih ve 274-668 sayı ile; "...Sanığın muayenenin ikinci aşamasında katılanın annesini muayene odasından çıkartarak şüphelendiği hastalığa ilişkin tetkiklere müteakip muayene bitimi katılanın masadan ineceği sırada sanığın elini tutup sol eliyle katılanın bacağının iç tarafına dokunduğu ve bu dokunuşun okşama babında yapıldığı ve o anda katılanın sanığın ellerinin titrediğini görünce siz gerçekten beni muayene ettiğinize emin misiniz diye sorduğunu ve kendisinin tacize uğradığını beyan ettiği, sanığın muayenenin bu aşamasında hasta katılanın sedyeden kalkacağı sırada sol bacağının iç tarafına doğru okşama mahiyetindeki dokunuşunun cinsel taciz kapsamında bir eylem olduğu, savunmada belirtilen spina bifida hastalığının tanısıyla ilgili bir hareket tarzı olmadığı anlaşılmakla sanığın sübut bulan eyleminden dolayı cezalandırılması gerektiği" şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22.02.2023 tarihli ve 20317 sayılı bozma istekli tebliğnamesiyle dosya kararına direnilen Daireye gönderilmiş, inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 13.06.2023 tarih ve 3234-4220 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. UYUŞMAZLIK KONUSU VE ÖN SORUN
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa isnat edilen suçun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de yapılan müzakere sırasında bir kısım Ceza Genel Kurulu üyesince sanık hakkında eksik araştırmayla hüküm kurulduğunun ileri sürülmesi üzerine bu husus ayrıca değerlendirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR İLE ÖN SORUNA İLİŞKİN BİLGİLER
İncelenen dosya kapsamından;
Katılanın suç tarihinde annesi tanık ... ile birlikte Çiftlik Polis Merkezine başvurarak 12.09.2013 tarihinde Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin Cerrahi polikliniğine sırtında ve belinde ağrı olduğu şikâyetleriyle başvurduğunu, ancak sanığın muayene esnasında özel bölgelerine dokunduğunu, sanıktan şikâyetçi olduğunu beyan ettiği,
Beyin ve sinir cerrahisi uzmanı tarafından düzenlenen 05.11.2013 tarihli raporda özetle; sanığın bel ve sırt ağrısı şikâyetiyle başvuran katılanı muayene ederken uyguladığı nörolojik yöntemlerin (kas gücü muayenesi, duyu muayenesi, anal sfinkter muayenesi) şüphelendiği spina bifida hastalığının teşhisi için uygulanması uygun ve gerekli yöntemler olduğunun belirtildiği,
Adli Tıp Uzmanı tarafından düzenlenen 11.11.2013 tarihli raporda ise özetle; ağrı şüphesi ile başvuran ve bel fıtığından şüphelenilen bir hastaya anal tonus muayenesi ve kıyafetler çıkartılarak duyu muayenesi genellikle uygulanmazken, hastanın omuriliği ilgilendiren duyu ve sfinkter kusurları tanımlayan yakınmalarının olması durumunda nörolojik muayenenin tam ve hassasiyetle yapılması gerektiğinin, somut olayda sanığın katılanı muayene ederken uyguladığı nörolojik muayene yöntemlerinin şüphelendiği spina bifida hastalığı için uygun ve gerekli yöntemler olduğunun, sanığın katılana ağda kullanıp kullanmadığını sorma nedeninin ağda işleminin acı veren bir işlem olması nedeniyle duyu muayenesinin bir parçası olarak değerlendirilmesi gerektiğinin bildirildiği,
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığının 25.11.2013 tarihli yazısına göre; katılanın şikâyet dilekçesi üzerine yapılan inceleme neticesinde sanık hakkında soruşturma açılmasına gerek görülmediğine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan aşamalarda; olay günü sanığın görev yaptığı polikliniğe annesiyle birlikte gittiklerini, şikâyetlerini söyledikten sonra sanığın ayak bileklerinden başlayıp diz kapaklarına kadar olan kısmı pantolon üzerinden elle muayene ettiğini, 15 dakika sonra sporcu masajı yapacağını söylemesi üzerine odadan çıktıklarını, 15 dakika sonra içeri girdiklerinde sanığın "Muayene yapacağım, dışarıda bulunmanız gerekiyor." diyerek annesini dışarı çıkardığını, muayene sedyesine yattıktan sonra sanığın pantolonu üzerinden ayak bileklerinden beline kadar muayene ettiğini, kasık bölgesi ile vajen bölgesine dokunduğunu, bu aşamada hem parmak ve hem de iğne ile muayene yaptığını, bu muayeneler sırasında bacaklarında his kaybı olduğunu söylediğini, sanığın iğneyi kendisine gösterip "Bu kadar giriyor, hissetmiyor musun?" diye sorduğunda hissetmediğini söylediğini, bunun üzerine pantolon çıkarılarak duyu muayenesi yapılması gerektiğinin sanık tarafından söylenmesi üzerine pantolununu dizlerine kadar indirdiğini, sanığın da parmaklarıyla kasıklarına kadar elle muayene yaptığını, bu aşamada külodunun üzerinde bulunduğunu, sanığın da vajenin üst kısmına dokunup "Bunu hissediyor musun?" diye sorduğunu, bu soruya panikle "Bacaklarımla aynı oranda hissediyorum." dediğini, sanığın "Daha fazla hissetmen gerekiyor." diyerek göbeğinden başlayıp göğüslerine kadar elleriyle muayane yapıp göğüslerinin birleştiği noktaya dokunduğunu ve anal tonus muayenesi yapılması gerektiğini belirtip nasıl yapıldığını anlattığını, kendisinin de bu muayene şeklini kabul etmesi üzerine arkası dönük vaziyette külodunu çıkarttığını, sanığın parmağını makat bölgesinden sokup sıkmasını istediğini, bu hareketi yaptığında doktorun yavaş sıktığını söylediğini, sırtındaki kılları gören doktorun spina bifida hastalığından şüphelendiğini söyleyip "Omuriliğinde eğrilik var." dediğini, oturur vaziyete geçtiği aşamada sanığın ağda yapıp yapmadığını sorduğunu, bu soruya ailesinde genetik kıllanma olduğunu söyleyerek cevap verdiğini, sedyeden ineceği sırada sanığın elinden tutup sol bacak iç tarafına dokunduğunu ve bunu okşama şeklinde yaptığını, sanığın gözlerinin içine baktığını ve ellerinin titrediğini, tacize uğradığını düşünerek sanığa "Siz beni gerçekten muayene ettiğinize emin misiniz?" diye sorduğunu, sanıktan şikâyetçi olduğunu,
12.09.2013 tarihinde kollukta farklı olarak; sedyeden ineceği sırada sanığın elinden tutup sağ elini sağ bacağının üzerine koyup hafif sıktığını,
Tanık ... aşamalarda; olay günü Gazi Üniversitesi Beyin Cerrahi Bölümüne katılanın bel ve sırt ağrısı şikâyetleriyle başvurduklarını, sanığın yakınmalarını dinledikten sonra katılanı sedyeye yatırıp bacaklarını toplayıp bırakmasını istediğini, sanığın kendisini odadan çıkarttığını, 10-15 dakika sonra katılanın poliklinikten çıktığını ve MR sırası almak için alt kata indikleri sırada kendisine "Anne muayene falan değil, ben tacize uğradım." dediğini,
Tanık .... Mahkemede; Gazi Üniversitesi Beyin Cerrahi Bölümünde görevli olduğunu, sanığın aynı hastanede çalışan asistanı olduğunu, şikâyete konu muayene aşamasını görmediğini, hastalarda spina bifida adlı hastalıktan şüphenilmesi durumunda anal tonus muayenesi yapılması gerektiğini, bunun sakral liflerin fonksiyonunda kayıp olup olmadığını anlamak için yapıldığını, bu rahatsızlıkla ilgili olarak özel bir durum yoksa muayenenin vajinanın üst ve alt noktasında dudakların birleşme yerinde değil kasıklara dokunma şeklinde yapıldığını, spina bifida hastalığının omurilikle ilgili olup vücuttaki kıllanmanın bu hastalığın belirtisi olduğunu, fiziki muayene sonrası MR çekilip çekilmeyeceğine karar verileceğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık aşamalarda; suç tarihinde Gazi Üniversitesi Beyin Cerrahi Bölümünde araştırma görevlisi olarak çalıştığını, katılanın annesiyle birlikte muayeneye geldiğini, katılanın şikâyetlerini dinledikten sonra beden eğitimi öğretmeni olması nedeniyle spordan kaynaklı yakınmalarının olabileceğini söylediğini, hocaları tarafından kendisine öğretilen şekilde siyatik sinir muayenesi yapması gerektiğini, ancak kendi biriminde gama ışını tedavisi gören beyin tümörlü hastalarla da ilgilenmesi nedeniyle 15 dakika dışarıda beklemelerini rica ettiğini, odasına döndüğünde birkaç hastaya bakıp katılanı annesiyle birlikte poliklinik odasına aldığını, fiziki muayenede spikula ve omurilikte eğrilik tespit ettiğini ve bu durumu katılana söylediğini, ayrıca sırt bölgesindeki tüylenmeden ötürü spina bifida hastalığından şüphelendiğini, bu rahatsızlığından dolayı spor yapamayacağını, rahatsızlığının nelere yol açabileceğini anlattığını, duyu ve pelvis bölgesinin altındaki yerleri parmak muayenesiyle kontrol ettiğini, kaslarda zayıflık tespit edince iğne muayenesi yaptığını, hastaya sağ tarafında his noksanlığı hissettiğini söylediğini, bunun pantolon kaynaklı olabileceğini belirttiğini, pantolonu dizine kadar indirip iğne muayenesi yaptığını ve hastadan puanlama yapmasını istediğini, diğer bacağında hissin daha az olduğunu söyleyip iğneyi ne kadar batırdığını gösterdiğini, buna rağmen hastanın ağrı hissetmediğini belirttiğini, şüphelendiği spina bifida hastalığı idrar kaçırma rahatsızlığına sebep olduğundan bu tarz bir şikâyetinin olup olmadığını sorduğunu, katılanın bunlarla ilgili sıkıntısı olmadığını beyan ettiğini, katılana MR çekilip anal tonus muayenesinin mutlaka yapılması gerektiğini anlattığını, muayenenin yapılış şeklini anlatıp uygun görüp görmediğini sorduğunu, bu aşamalarda katılanın annesinin odada olmadığını, katılanın annesine hastaların yakınlarının yanında rahat olmayacağını söyleyip dışarı çıkabileceğini belirttiğini, onun da dışarı çıktığını, katılanın anal tonus muayenesini kabul ettiğini, bu muayenede sıkmanın tam olmadığını, zayıf olduğunu ve analtonusda biraz kuvvet kaybı bulunduğunu katılana belirttiğini, katılanın ablasında tüylenme olduğunu söylemesi üzerine bunun genetik olduğunu belirtip MR tetkiki yazdığını, katılan sedyeden kalkarken yardım ettiğini ancak katılanın bacağından tutmadığını, bu esnada katılanın kendisine "Beni muayene ettiğinize emin misiniz?" şeklinde soru yönelttiğini, bunun üzerine "Yeterli." şeklinde cevap verdiğini savunmuştur.
IV. GEREKÇE
A- Sanık hakkında eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığı
1.Ön Soruna İlişkin Hukuki Açıklamalar
Ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delilerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu gerekse CMK; adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkanı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
2. Ön Soruna İlişkin Hukuki Nitelendirme
Olay günü sanığın görev yaptığı polikliniğe annesiyle birlikte giden katılanın şikâyetlerini söyledikten sonra sanığın ayak bileklerinden başlayıp diz kapaklarına kadar olan kısmı pantolon üzerinden elle muayene ettiği, sanığın serviste yatan hastalarla ilgilenmesi gerektiğini söyleyip katılan ve annesini odasından çıkarttığı, bir müddet sonra sanığın odasına dönüp katılan ve annesini muayene için tekrar odasına aldığı, muayeneye başlayacağı aşamada katılanın annesinin sanık tarafından odadan çıkartıldığı ve muayene odasında hemşirenin de bulunmadığı, bu aşamada sanığın pantolon üzerinden katılanın ayak bileklerinden başlayıp beline kadar kasık ve vajen bölgesine dokunarak parmak ve iğne muayenesi yaptığı, bu muayene sırasında katılana his kaybı olup olmadığını sorduğu, katılanın his kaybı olduğunu söylemesi üzerine katılandan pantolonunu dizlerine kadar indirmesini isteyerek elle kasıklarına kadar muayene yaptığını, bu aşamada katılanın üzerinde külot varken sanığın vajenin üst kısmına dokunup "Bunu hissediyor musunuz?" diye sorduğu, katılanın bacakları oranında hissettiğini söylemesi üzerine sanığın daha fazla hissetmesi gerektiğini söylediği, sonrasında göbeğinden başlayarak katılanın göğsüne kadar parmakla muayene gerçekleştirdiği, sanığın anlatması üzerine katılanın anal tonus muayenesinin yapılmasını kabul ettiği, külodunu çıkartıp anal tonus muayenesine müsaade ettiği, bu aşamaya kadar sanık tarafından gerçekleştirilen muayene işlemlerinin 05.11.2013 tarihli rapor ile bu rapora atıfta bulunan Adli Tıp Kurumu uzmanınca düzenlenen 11.11.2013 tarihli bilirkişi raporlarında şüphelenilen spina bifida hastalığının teşhisine yönelik başlıca yöntem olduğunun belirtilmesi ve toplanıp tartışılan delillerin maddi gerçeğe ulaşılması açısından yeterli olması karşısında sanık hakkında eksik araştırma ile hüküm kurulmadığının kabulü gerekmektedir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Ceza Genel Kurulu Üyesi ise sanık hakkında eksik araştırmayla hüküm kurulduğu düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
B- Sanığa isnat edilen cinsel saldırı suçunun sabit olup olmadığı
1.Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Hukuki Açıklamalar
Anayasa’nın 138/1. ve CMK’nın 217/1. maddeleri ile Anayasa’nın 38. ve İHAS’nin 6/2. maddeleri sarahatine göre ispat hukuku bakımından vicdani kanaat esasını benimseyen Ceza muhakememizin amacı, maddi gerçeği insan onuruna yaraşır biçimde ortaya çıkarmaktır. Geçmişte yaşanan ya da yaşandığı iddia olunan bu vakıayı/maddi gerçekliği, olay mahkemesi yapacağı öğrenme yargılaması ile taraflar ve delillerle doğrudan muhatap olup muhakeme hukukuna ilişkin normlar doğrultusunda, gerektiğinde mantık ilminden ve tecrübe kurallarından da faydalanarak sonradan mahkeme önünde temsil etmeye çalışacak, böylece sezgileriyle değil akıl yoluyla vicdani kanaate ulaşarak (M. Feyzioğlu, Ceza Muhakemesinde Vicdani Kanaat, Yetkin Yayınevi, s. 139) maddi sorunu çözecektir. Bu yetki münhasıran olay mahkemesine aittir.
Vicdani kanaate ulaşılması, isnat olunan fiilin ispatlandığı anlamına gelir. Bu nedenle, vicdani kanaat hukuki sorunla değil, maddi sorunla ilgili bir kavramdır ve vicdani kanaate ulaşacak makam da maddi uyuşmazlığı çözmeye yetkili derece mahkemeleridir. Hukuki sorunun çözümünde vicdani kanaat ölçütü kullanılamaz. Çünkü; hukuki sorunun doğru çözümü, maddi olaya uygulanması gereken hukuk kurallarının doğru bulunması ve doğru yorumlanması ile ilgilidir.
Vicdani ispat sisteminde hâkimler, hür vicdanlarına göre hüküm verirler. Her türlü delil aracı, kural olarak kullanılabilir ve bunlar serbestçe değerlendirilir. Ancak bu serbestliğin sınırını yine hukuk belirler. Nitekim, Anayasa’nın 138/1. maddesine göre hâkim, vicdani kanaatini oluştururken, Anayasa’nın, kanunların ve hukukun çizdiği çerçevede kalmak zorundadır. Delil araçlarının ne zaman ve kimler tarafından ikame edilebileceği, bunların muhakemede tabi tutulacakları işlemler, delil aracı ikame taleplerinin hangi şartlarda ret olunabileceği, çelişme yönteminin nasıl hayata geçirileceği, delil aracı yasaklarının neler olduğu gibi konular hukuk tarafından düzenlenir (M. Feyzioğlu, s. 357).
Kural olarak delillerle doğrudan temas kurmayan ve öğrenme yargılaması yapamayan Yargıtayın, hukuka uygun olarak elde edilen delilleri takdir etme ve bu suretle ilk derece mahkemelerinin vicdani kanaatini denetleme, aslında olayın nasıl cereyan ettiğini ortaya koyma imkanı bulunmamaktadır. Ancak hükmün gerekçesini esas alarak, bu delillerle varılan sonucun/kabul edilen maddi vakıanın, akıl yürütme/mantık kurallarına, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel kaidelere uygun olup olmadığını denetleyebileceğinde de kuşku yoktur. 288. maddenin Hükûmet Tasarısı'ndaki gerekçesinde bu duruma: "Delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde elbetteki hukuka aykırılık oluşturur." denilerek işaret edilmiştir. Uygulama da bu şekilde istikrar kazanmıştır. Doktrinde Yenisey aynı düşünceyi; "Bir hukuk normu olmayan fizik ve mantık kuralları ve tecrübe kaidesi, bir hukuk normu gibi ele alınarak bunlara aykırı olan vicdani kanaatin denetlenmesine imkan sağlamaktadır." (Prof. Dr. Feridun Yenisey, İstinafta Maddi Ve Hukuki Mesele Denetimi, Dr. Dr. Silvia Tellenbach'a Armağan, Seçkin Yayınları, s. 1282) diyerek benimsendiğini ifade etmiştir. Çünkü; sağlıklı bir hukuki denetimin ön şartı, maddi vakıanın usulüne uygun, tam ve doğru olarak belirlenmiş olmasıdır.
Ceza yargılamasında kanıt serbestliği ilkesi başlığı altında toplayabileceğimiz temel prensiplere göre; a) Herşeyin kanıt olabileceği (hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş), b) İlgililerin kanıt ileri sürebilecekleri, c) Hâkimin kendiliğinden kanıt araştırabileceği, (hatta zorunlu olarak araştırması gerektiği), d) Kanıt ileri sürmede zaman kısıtlaması olamayacağı, e) Kanıtlama külfetinin sanığa yüklenemeyeceği, f) Kanıt değerlendirmede hâkimi bağlayan üstün kanıtın söz konusu olmayıp hâkimin tüm kanıtları serbestçe değerlendirebileceği, (vicdani kanaat) ceza yargılamasının temel ilkeleridir. Bu ilkelerin birinden dahi vazgeçmek, ceza yargılamasının temel ilke ve yapısına aykırı davranmak anlamını taşır (YCGK., 08.04.1991 tarihli ve 81-111 sayılı).
Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adeleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; suçsuzluk ya da masumiyet karinesi olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; in dubio pro reo olarak ifade edilen şüpheden sanık yararlanır ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılabilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık ispata dayanmalı, bu ispat hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemelidir. Toplanan delillerin bir kısmına gözetilip diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaat üzerinden yüksek de olsa bir ihtimale sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir (YCGK., 11.6.2013 tarihli ve 36-294 sayılı).
Şu hâlde, sanığa isnat edilen fiilin sanık tarafından icra edildiğinin kabulü için, gerekçeli ve muhtemel şüphenin tamamen yenilmesi gerekir. Zira kabili te'lif olmayan şüphe ile gerçeğin yan yana mevcudiyeti ile vicdani kanaate ulaşılmasının, mantık ve hukuk kuralları bakımından mümkün olduğu söylenemez.
2. Somut Olayda Hukuki Değerlendirme
Birinci uyuşmazlık konusunda ayrıntılı olarak açıklanan olayda; katılan muayene bittikten sonra sedyeden kalkacağı sırada sanığın, sol bacağının iç tarafına doğru okşama mahiyetinde dokunduğunu iddia etmiş ise de sanığın aşamalarda istikrarlı bir biçimde suçlamaları kabul etmediği de dikkate alındığında, mahallinde ikame olunan ve tartışılan delillerin, gerekçeli/muhtemel şüphenin tamamen ortadan kaldırılması ve sanığın müsnet cinsel saldırı suçunu işlediği yönünde vicdani kanaat oluşması için yeterli olmadığı anlaşılmakla in dubio pro reo/şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince ispat edilemeyen suçtan beraatine karar verilmesi gerektiğine ilişkin Özel Daire kararındaki gerekçenin isabetli olduğu kabul edilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı; "Uzman hekim olan sanığın, muayene odasında bulunması zorunlu personel bulunduğu hâlde, birlikte geldikleri annesini de dışarı çıkararak bel ağrısı şikâyetiyle müracaat eden mağdurla baş başa kaldıktan sonra spina bifida hastalığından şüphelendiğini söyleyerek teşhisine yönelik bir yöntem olduğu bahanesine dayanarak sübutu kabul edilen eylemleriyle mağdureye cinsel duygularını tatmin amacıyla fiziki temasta bulunduğunu kabul eden Yerel Mahkeme gerekçe ve hükmünün isabetli olduğu düşüncesini taşıdığımdan sayın çoğunluğun görüşüne muhalifim." düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; "Sanığa isnat edilen cinsel saldırı suçunun sabit olduğu" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
V. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.10.2022 tarihli ve 274-668 sayılı direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün, sanığa isnat edilen eylemin sabit olmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, ön sorun bakımından 25.09.2024 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla, asıl uyuşmazlık bakımından 25.09.2024 tarihinde yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından 09.10.2024 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.