Logo

Ceza Genel Kurulu2023/47 E. 2023/497 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekilinin sanık aleyhine yaptığı temyiz başvurusunda etkin pişmanlık hususuna yer verilmemiş olmasına rağmen, Yargıtay'ın sanık lehine etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verip veremeyeceği.

Gerekçe ve Sonuç: Katılanın, şahsi hakları ile sınırlı olmamak kaydıyla, sanık aleyhine temyiz başvurusunda bulunabileceği, CMK m. 265 ve 50-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, bu başvuru üzerine yapılan incelemede, katılanın talebiyle bağlı kalınmaksızın, sanık lehine de bozma kararı verilebileceği gözetilerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın itirazının reddine karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

YARGITAY DAİRESİ : 8. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Ceza Dairesi

SAYISI : 1082-1971

I. HUKUKİ SÜREÇ

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan suça sürüklenen çocuk ...'ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 109/1, 109/2, 109/3-f, 110, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca 8 ay 26 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, suça sürüklenen çocuk hakkında üç yıl denetim süresi belirlenmesine ilişkin Samsun 1. Çocuk Mahkemesince verilen 25.09.2013 tarihli ve 760-713 sayılı kararın kesinleşmesinden sonra, suça sürüklenen çocuğun denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle dosyayı ele alan Samsun 1. Çocuk Mahkemesince 10.05.2017 tarih ve 571-239 sayı ile açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasına, suça sürüklenen çocuğun TCK'nın 109/1, 109/2, 109/3-f, 110, 31/3, 62, 50/3, 50/1-a, 52/2 ve 52/4. maddeleri uyarınca 5.320 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verilmiştir.

Bu hükmün, Cumhuriyet savcısı ve suça sürüklenen çocuk tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince 08.01.2018 tarih ve 1998-15 sayı ile "Suça sürüklenen çocuk hakkında açılan kamu davasının konusu 18 yaşından küçük olduğu anlaşılan katılan mağdura yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu olup, 20.03.2012 tarih 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un 2 ve 20/2. maddeleri uyarınca kamu davasına katılma hakkı bulunan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na ihbar edilmesi gerektiği, bu işlem yapılmadan dosyanın karara çıkartılıp kararın da ilgili Bakanlığa tebliğ edilmediği anlaşılmakla, Samsun 1. Çocuk Mahkemesi'nin 10.05.2017 tarih, 2016/571 Esas, 201/239 Karar sayılı kararının ilgili Bakanlığa tebliğ edilip, tebliğ evrakının usulüne uygun gelmesinden ve 7 günlük istinaf süresinin beklenerek istinaf yoluna başvurulması halinde dosyaya eklenmesinden ve ilgili dilekçenin suça sürüklenen çocuğa tebliğinden sonra Dairemize gönderilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine iadesine" karar verilmiş, anılan eksikliğin giderilmesinin ardından hükmün, katılma talebinde bulunan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili tarafından da istinaf edilmesi üzerine Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda 04.07.2018 tarih ve 1082-1971 sayı ile; istinaf istemlerinin kabulüyle İlk Derece Mahkemesince kurulan hükmün kaldırılmasına, suça sürüklenen çocuğun kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK'nın 109/2, 109/3-f, 109/5, 31/3 ve 62/1. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

Bu hükmün de, katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 13.09.2022 tarih ve 183-12102 sayı ile;

"Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve taktirine göre, katılan kurum vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Tüm dosya kapsamına göre; olay tarihinde suça sürüklenen çocuk ...'in, mağdure ...'ye, 'seni ablamla tanıştıracağım' şeklinde hile içeren beyanıyla onu ablasının evine götürdüğü, mağdure eve girer girmez kapıyı kitlediği, anahtarı cebine koyduğu, suça sürüklenen çocuğun cinsel amacını harekete dönüştürmek istediği, ancak mağdurenin karşı çıkması üzerine herhangi cinsel eylemde bulunamadığı, iki saate yakın mağdureyi evde tuttuktan sonra evin kapısını açtığı ve sonrasında mağdurenin evden ayrıldığı olayda mağdurun soruşturma başlamadan evvel, şahsına zarar verilmeksizin, kendiliğinden bırakıldığının anlaşılması karşısında, suça sürüklenen çocuk hakkında TCK'nın 110. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

II. İTİRAZ SEBEPLERİ

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 06.10.2022 tarih ve 77399 sayı ile; "...Somut olayda; temyiz incelemesinin katılan kurum vekilinin temyiz başvurusu üzerine yapıldığı, katılan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekilinin 05.07.2018 tarihli temyiz dilekçesinde özetle, eksik araştırma ile kanunun ilgili maddeleri uygulanmayarak suça sürüklenen çocuk lehine karar verildiği ve bu nedenle hükmün bozulması talep edilmiştir. Görüldüğü gibi, temyiz başvurusu açıkça aleyhe olduğu gibi etkin pişmanlığa ilişkin lehe ve/veya aleyhe bir temyiz sebebine de yer verilmemiştir. Dolayısıyla, temyiz edenin sıfatına ve temyiz sebebine göre etkin pişmanlık (TCK m. 110) hükmü temyiz incelemesine konu edilemeyeceği gibi gösterilen bir hukuki sebebin bozmaya konu edilmemiş olması da (CMK m. 302/3) nazara alındığında, bu bozma sebebinin ilamda gösterilebilmesi de hukuken mümkün değildir." düşüncesiyle itiraz yoluna başvurmuştur.

CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 12.12.2022 tarih ve 4981-18843 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU

İtirazın kapsamına göre inceleme suça sürüklenen çocuk hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili tarafından maddi hukuka aykırılık iddiası ile suça sürüklenen çocuk aleyhine temyiz edilen hükme ilişkin olarak, TCK’nın 110. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanması gerektiğinden bahisle suça sürüklenen çocuk lehine bozma kararı verilip verilemeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.

IV. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

Samsun Cumhuriyet Başsavcılığınca 12.10.2012 tarih ve 7103-685 sayı ile; suça sürüklenen çocuğun kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK'nın 109/2, 109/3-f, 109/5 ve 31/3. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemi ile kamu davası açıldığı,

Samsun 1. Çocuk Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 25.09.2013 tarih ve 760-713 sayı ile; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan suça sürüklenen çocuğun TCK'nın 109/1, 109/2, 109/3-f, 110, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca 8 ay 26 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve CMK'nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, suça sürüklenen çocuk hakkında üç yıl denetim süresi belirlenmesine karar verildiği, bahse konu kararın itiraz edilmeksizin 02.01.2014 tarihinde kesinleştiği,

Suça sürüklenen çocuğun denetim süresi içinde, 26.05.2016 tarihinde silahla kasten yaralama suçunu işlemesi üzerine dosyayı yeniden ele alan Samsun 1. Çocuk Mahkemesince 10.05.2017 tarih ve 571-239 sayı ile; açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasına, suça sürüklenen çocuğun TCK'nın 109/1, 109/2, 109/3-f, 110, 31/3, 62, 50/3, 50/1-a, 52/2 ve 52/4. maddeleri uyarınca 5.320 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verildiği,

Bu hükmün, Cumhuriyet savcısı ve suça sürüklenen çocuk tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince 08.01.2018 tarih ve 1998-15 sayı ile; 18 yaşından küçük olan mağdura yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan açılan kamu davasına 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un 2 ve 20/2. maddeleri uyarınca katılma hakkı bulunan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının duruşmadan haberdar edilmediği ve gerekçeli kararın da anılan Bakanlığa tebliğ edilmediğinden bahisle gerekçeli kararın tebliğ edilmesi için dosyanın iadesine karar verildiği, bunun üzerine ilk derece mahkemesince gerekçeli kararın 01.02.2018 tarihinde söz konusu Bakanlık vekiline tebliğ edildiği,

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekilinin 05.02.2018 havale tarihli dilekçesi ile katılma ve istinaf talebinde bulunması üzerine Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince duruşma açılarak yapılan yargılama sırasında, 04.07.2018 tarihli oturumda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının katılan olarak davaya kabulüne karar verildiği,

Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince yapılan yargılama sonucunda 04.07.2018 tarih ve 1082-1971 sayı ile; istinaf istemlerinin kabulüyle ilk derece mahkemesince kurulan hükmün kaldırılmasına, suça sürüklenen çocuğun kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK'nın 109/2, 109/3-f, 109/5, 31/3 ve 62/1. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,

Tefhim edilen bu hükmün katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili tarafından 05.07.2018 tarihinde temyiz edildiği, bahse konu temyiz dilekçesinin içeriğinin ise;

"Konu: Samsun 1. Çocuk Mahkemesi'nin 10.05.2017 tarihli ve 2016/571 Esas- 2017/239 Karar sayılı kararına ve Samsun Bölge Adliyesi 3. Ceza Dairesi 2018/1082 E. - 2018/ ... K. sayılı kararına karşı temyiz talepli dilekçemizin sunumu ile ssç hakkında verilen kararın bozulmasına karar verilmesi talebimizin arzıdır.

...

Açıklamalar:

1- Samsun 1. Çocuk Mahkemesi'nin yukarıda numarası belirtilen ve Samsun Bölge Adliyesi 3. Ceza Dairesi istinaf incelemesinden de geçen dosyasında, ssç'nin üzerine atılı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan dolayı mahkumiyet kararı verilmiştir.

2- Mahkemece verilen hükmün re'sen incelenerek, temyiz nedenlerimiz doğrultusunda bozulmasını talep etmekteyiz. Zira, Yerel Mahkemece ve İstinaf Mahkemesince eksik inceleme ve araştırma yapılarak SSÇ lehine karar verilmiş olup, kanunun ilgili maddeleri olaya doğru uygulanmamıştır.

3- Gerçekten de;

a- Ssç'nin, mağdura karşı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işlediğî anlaşılmasına rağmen, ssç lehine hüküm tesis edilmiş olması ve İstinaf Mahkemesince bu hükmün kaldırılması,

b- Gerek tarafımızdan ileri sürülen hususlar yönünden, gerekse Mahkemenizce re'sen dikkate alınacak hususlar yönünden, Samsun 1. Çocuk Mahkemesince verilen ve Samsun Bölge Adliyesi 3. Ceza Dairesi tarafından da kaldırılan hükmün, temyizen incelenerek bozulmasını talep etme zorunluluğu hasıl olmuştur.

Sonuç ve istem: Yukarıda arz ve izahına çalıştığımız nedenlerle ve re'sen dikkate alınacak hususlar yönünden, usul ve yasaya aykırı Samsun 1. Çocuk Mahkemesi'nin 10.05.2017 tarihli ve 2016/571 Esas-2017/239 Karar sayılı kararına ve Samsun Bölge Adliyesi 3. Ceza Dairesinin 2018/1082 E.- 2018/ ... k. Sayılı kararına karşı temyiz talepli dilekçemizin kabulü ile ssç hakkında verilen kararın bozulmasına karar verilmesini, saygılarımla vekaleten arz ve talep ederim." şeklinde olduğu,

Anlaşılmıştır.

V. GEREKÇE

A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler

Uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından temyiz başvuru usulü ve başvuru üzerine yapılacak işlemlerin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.

1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun "Temyiz istidası ve ihtiva edeceği noktalar" başlıklı 313. maddesi;

"Temyiz eden taraf hükmün hangi cihetine itiraz ve neden dolayı bozulmasını taleb etmekte olduğunu temyiz istidasında veya beyanında veyahut layihasında gösterir.

Temyiz için istinad edilen sebeplerde muhakeme usulüne müteallik hukuki bir kaideye mi yoksa kanuni diğer hükümlere mi, muhalefet etmiş olmasından dolayı itiraz olunduğu gösterilir. Birinci hâlde kanuna muhalif olan vak’alar izah olunur.",

CMK’nın "Temyiz başvurusunun içeriği" başlıklı 294. maddesi ise;

"1- Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.

2- Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir."

Şeklinde hüküm altına alınmıştır.

İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga CMUK’dan farklı şekilde, resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu, temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe verilmesi gerektiğini düzenlemiştir (CMK m. 295/1).

Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir. Temyiz dilekçesinin, örneğin; "Hükmü temyiz ediyorum.", "Resen dikkate alınacak nedenlerle temyiz ediyorum", "Hükmün bozulmasını istiyorum" şeklindeki dilekçelerde olduğu gibi herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda tıpkı başvurunun süresi içinde yapılmaması, hükmün temyiz edilemez olması ya da temyiz edenin buna hakkının bulunmaması hâllerinde olduğu gibi usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından bahsedilemeyeceğinden temyiz isteminin CMK'nın 298. maddesi uyarınca reddi gerekmektedir.

CMUK’un "Temyiz sebebi" başlıklı 307. maddesi; "Temyiz ancak hükmün kanuna muhalif olması sebebine müstenit olur. Hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesi kanuna muhalefettir." düzenlemesini içermektedir.

CMK'nın "Temyiz nedeni" başlıklı 288. maddesinde ise temyiz nedenleri;

"1- Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.

2- Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır." şeklinde belirtilmiş, maddenin hükûmet tasarısındaki gerekçesinde de;

"Madde, 1412 sayılı Kanun'dan ayrılarak 'kanuna aykırılık' yerine daha geniş anlamlı ve amaca uygun olan 'hukuka aykırılık' sözcüklerine yer vermiştir.

Yargılamanın konusunu oluşturan cezai uyuşmazlık çözüldükten ve maddi gerçeğe ulaşıldıktan sonra ilgili hukuk kuralının eksik veya yanlış uygulanması veya hiç uygulanmaması hukuka aykırılığı oluşturur.

Hukuk kuralı deyimi, temel hukuk ilkelerini, yazılı olan veya olmayan hukuk kurallarını, yargılama hukukuna ilişkin kurallarla maddi hukuka ilişkin kuralların tümünü kapsar.

Temyiz başvurusunun, hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayandırılması gerekir. Delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde elbetteki hukuka aykırılık oluşturur." açıklamalarına yer verilmiştir.

Mülga CMUK’da temyiz sebebi "kanuna aykırılık", CMK’da ise "hukuka aykırılık" olarak belirlenmiştir. Ancak her iki Kanun’a bakıldığında bu iki farklı kavramın aynı şekilde anlaşılmasının istendiği sonucuna varılmaktadır. Zira her iki Kanun'un ilgili hükümlerinde bu kavramlar, "bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması" şeklinde tanımlanmış olup öğretide de geçmişten bu yana kanuna aykırılık kavramı geniş yorumlanmış ve bu ifadenin yazılı hukukla sınırlı anlaşılmaması gerektiği, bu nedenle yazılı hukuka ek olarak; içtihada aykırılık, tecrübe ve mantık kurallarına aykırılık, öğretiye aykırılık ile maruf ve meşhur olan şahsi bilgilerdeki hataların kanuna aykırılık kapsamında denetlenebileceği, ayrıca uluslararası hukuka ve evrensel hukuki değerlere aykırılığın da temyiz nedeni olarak ileri sürülebileceği ifade edilmiştir.

Temyiz nedenleri bakımından iki Kanun arasındaki esas farklılık, CMK’nın temyiz başvurusunun içeriği başlıklı 294. maddesinden kaynaklanmaktadır. CMUK'un 313. maddesi ile CMK'nın 294. maddesinin ilk fıkraları temyiz sebeplerinin gösterilmesi hususuna ilişkindir ve arada ciddi bir fark yoktur. Oysa her iki maddenin ikinci fıkraları birbirinden tamamen farklıdır. CMK'nın 294. maddesinin ikinci fıkrasında temyiz sebebinin ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabileceği açıkça belirlenmiştir.

Fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediği maddi sorunu oluştururken sanık tarafından gerçekleştirilmiş fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, suç oluşturduğu kabul edilen fiile hangi cezanın verilmesi gerektiği, delillerin nasıl değerlendirildiği, nasıl yargılama yapıldığı, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı gibi hususlar ise hukuki sorunu oluşturur. Sübut da denilen maddi mesele, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin sözlülük ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak eylemi öğrenmesidir. Hukuki mesele ise olayın hukuk karşısındaki durumunu tespit etmek anlamına gelir.

Temyiz nedeni olan hukuka aykırılık, hâkimin olaya en uygun normu bulamaması veya bulsa da yanlış değerlendirip uygulama yapmasıdır. Hukuka aykırılığa yol açan norm muhakeme hukuku normu olabileceği gibi (Örneğin; tanıklıktan çekinme hakkı bulunan tanığa bu hakkının hatırlatılmaması, karar oturumunda hazır olan sanığa son söz hakkı verildikten sonra katılana da diyeceklerinin sorulması) maddi hukuk normu da olabilir (Örneğin; sanığın eylemi suç teşkil etmediği hâlde mahkûmiyet hükmü kurulması, suçun niteliğinin hatalı belirlenmesi, eksik araştırmaya dayalı olarak karar verilmesi). Maddi hukuk normunun ihlâli hâlinde temyiz edenin sıfatı da dikkate alınarak kararın bozulması gerekmekte ise de muhakeme hukukuna ilişkin ihlâllerde, ihlâlin hükmü etkileyip etkilemediği gözetilmelidir.

Bu kapsamda muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz nedeni olarak açıkça ileri sürülmesi gerekmektedir. Muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına dayanan temyiz taleplerinde Yargıtay hem muhakeme normunun doğru uygulanıp uygulanmadığını hem de ilk derece veya bölge adliye mahkemelerince muhakeme normunun uygulandığı olayın doğru tespit edilip edilmediğini denetleyecektir. Temyiz dilekçesinde bir temyiz nedeninin var olmasına rağmen muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece CMK'nın 289. maddesi kapsamında hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda işaret edilmekle yetinilecektir.

Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezaî yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.

Nitekim, CMK'nın 301. maddesinin hükûmet tasarısındaki gerekçesinde; "Yargıtay, yalnız temyiz dilekçesi veya beyanında maddi hukuk kurallarına aykırılık nedeniyle ileri sürülen hususlarla, temyiz istemi yargılama hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik veya yanlış uygulanmasından dolayı yapılmışsa bu olgular hakkında inceleme yapar." açıklamalarına yer verilerek temyiz sebebinin hangi hukuka aykırılık iddiasına dayandırıldığının gösterilmesi; muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına ilişkin temyiz taleplerinde hiç uygulanmayan, eksik veya yanlış uygulanan usul kuralları ile buna dayanan maddi olguların ileri sürülmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Temyiz kanun yolunan başvuranın, hükmün hangi noktalardan incelenmesini istediğini bildirmesi, diğer bir anlatımla hükmün hangi noktalardan hukuka aykırı olduğunu göstermesi zorunluluğu ile Yargıtayın temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile sınırlı olarak inceleme yapmasına ilişkin hükümler, "temyiz incelemesinin sınırlandırılması/temyiz incelemesinin kapsamının belirlenmesi" amacına yöneliktir.

Temyiz başvurusunda yer verilen ibarelerin bir temyiz nedeni kabul edilip edilmeyeceği bir yorum meselesidir. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve hürriyetlerin kanunla sınırlanmaları mümkün ise de kanunlarla getirilen düzenlemelerin bir temel hak ve özgürlük olan mahkemeye erişim hakkını daraltıcı şekilde yorumlanamayacağı, kanuni düzenlemeler yorumlanırken Anayasa ve uluslararası sözleşmeler gibi üst normların da gözetilmesi gerektiği gözden kaçırılmamalıdır. Aksinin kabulü, Anayasamızın temel hak ve hürriyetler arasında yer verdiği "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile AİHS'nin 6. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının ihlâline yol açabilecektir. Ayrıca, kamu düzenine ilişkin olması ve ceza muhakemesine hâkim olan resen araştırma ilkesi uyarınca istisnaları dar yorumlayıp temel hak ve özgürlükleri yorum yoluyla daraltmamak sistematik ve amaçsal yorum tarzına da uygundur. Bununla birlikte, yukarıda da ifade edildiği üzere, temyiz incelemesinin kapsamının belirlenmesi bakımından dilekçede, kararın bozulması yönünden hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir biçimde gösterilmesi gerektiği hususu gözden uzak tutulmamalıdır.

Öğretide de temyiz sebeplerinin muhakeme hukukuna ve maddi hukuka ilişkin olarak ileri sürülmesi bakımından; "Maddi hukuk normlarına ilişkin temyiz başvurularında sebep gösterilmesi zorunluluğunun Yargıtay incelemesinde önemli bir sınırlama içermediği, muhakeme hukukuna aykırılık nedeniyle hüküm temyiz ediliyorsa hükmü temyiz edenin, bu aykırılığa temel oluşturan maddi olguları göstermek zorunda iken maddi hukuka aykırılıkta, maddi hukuka aykırılıktan dolayı hükmün temyiz edildiğinin belirtilmesinin yeterli olduğu, Yargıtayın maddi hukuk normlarının tümünü göz önünde tutup inceleme yapması gerektiği" (Serap Keskin Kiziroğlu, Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Temyiz Yasa Yoluna İlişkin Değişikliklere Bakış, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Kasım-Aralık, 2017, s. 182 vd.), "5271 sayılı CMK'nın 288. maddesi uyarınca temyiz sebebi olarak belirtilenler dışında kalan muhakeme hukukuna ilişkin diğer hukuka aykırılıklar bakımından Yargıtayın karar vermesine olanak bulunmadığı, buna karşılık, kararın hukuka aykırı olduğu ve bozulması gerektiği yönünde bir irade ortaya konulduğu sürece incelemenin maddi hukuka ilişkin tüm hukuka aykırılıklar yönünden yapılabileceği, bu bağlamda, Yargıtayın olayda meşru savunma koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle yapılan bir temyiz istemi karşısında bu istemi yerinde bulmasa bile haksız tahrikin koşullarının gerçekleştiği ve bu nedenle de cezanın indirilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozabileceği" (Mustafa Ruhan Erdem, Cihan Kavlak, Ceza Muhakemesinde Temyiz İncelemesinin Kapsamı ve Sınırları, Yargıtay Dergisi, Ekim, 2018, Sayı 4, s. 1434-1472), "Muhakeme hukukuna ilişkin aykırılıklardan farklı olarak, maddi hukuka ilişkin denetimin, hükmün tüm yönleriyle incelenmesini gerektirdiği, maddi hukukun yanlış uygulandığına ilişkin genel bir ifade içeren temyiz dilekçesinde açıkça ileri sürülmemiş olsa dahi, dosyaya yansıyan delillere göre suçun unsurlarının oluşmaması, sanığın suçu işlediğinin sabit olmaması, suçun vasfının yanlış belirlenmesi, suçun nitelikli hâllerinde yapılan hata sonucu cezanın yanlış belirlenmesi veya teşebbüs, iştirak, içtima, haksız tahrik ve şahsi cezasızlık sebepleri gibi maddi hukuka ilişkin hükümlerin yanlış uygulanması sonucu sanığın ceza alması veya almaması ya da hak ettiğinden az veya çok ceza alması durumlarında Yargıtayın bu hukuka aykırılığı bozma nedeni yapabileceği" (Ekrem Çetintürk, Ceza Muhakemesinde Temyiz Kanun Yolunda Maddi (Fiili) Sorunun İncelenmesi, Terazi Hukuk Dergisi, Mart 2019, s. 466-489) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.

Öte yandan, CMK'nın 302. maddesi uyarınca hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan ve hükme etki edecek nitelikte bulunan diğer hukuka aykırılıklar da bozma nedeni olarak ayrı ayrı gösterilecek; hükme etki edecek nitelikte bulunmayan hukuka aykırılıkların ise hükmün bozulmasında neden dikkate alınmadıkları açıklanmak suretiyle belirtilmesiyle yetinilecektir.

Bu aşamada katılanın temyiz hakkı ile başvurusunun kapsamı ve sonucu hususlarının irdelenmesinde fayda bulunmaktadır.

CMUK'un yürürlükte bulunduğu dönemde de tartışmalara neden olan bu konu, 05.03.1941 tarihli ve 50-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; "Suçtan mağdur olanlardan usulü dairesinde hukuku amme davasına iltihak etmek suretiyle müdahil sıfatını iktisap edenler, Ceza Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 360, 367. maddeleri hükmüne göre şahsi dava müddeisi gibi Cumhuriyet Müddeiumumisinin müracaat edebileceği kanun yollarına gidebilir ve Cumhuriyet Müddeiumumiliği tarafından aleyhine kanun yoluna müracaat olunan karar mezkur Kanun'un 294. maddesine nazaran maznun lehine de bozulabileceği cihetle; müdahilin temyizi şahsi hakkında inhisar etmeyip aleyhe olmak üzere hukuku umumiye cihetine taalluk ettiği takdirde temyiz olunan hüküm lehe de tadil ve bozulabilir." denilmek suretiyle çözüme kavuşturulmuştur.

Öğreti tarafından da kabul edilen bu görüşün temelinde, CUMK'un 360. maddesinde şahsi davacının kanun yollarına başvurma açısından Cumhuriyet savcısına benzetilmesi, 367. maddesinde ise aynı konuda müdahilin şahsi davacıya verilen hakları kullanacağının gösterilmiş olması yatmaktadır. Dolayısıyla bu düzenlemeler, aynı Kanun'un 294. maddesindeki "Cumhuriyet Müddeiumumiliği tarafından aleyhine kanun yoluna müracaat olunan karar maznun lehine bozulabileceği gibi tadil de olunabilir." hükmü ile birlikte değerlendirildiğinde, katılanın aleyhe temyizi üzerine de lehe bozma veya değiştirme yapılabileceği sonucuna varılmasına neden olmuş ve bu husus yargı kararlarında tereddütsüz olarak kabul edilegelmiştir.

Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.02.1995 tarihli ve 8-32 sayılı kararında; "CMUK'nın 294, 360 ve 367. maddelerinde açıkça belirlendiği üzere, kanun koyucu kovuşturma bütünlüğü ve kamu yararı ilkesini benimsemiştir. Kanunun 360 ve 367. maddelerine göre şahsi davacılar Cumhuriyet savcısının başvuracağı yasal yollara müracaat edebileceklerdir. Şahsi davacıların hem kişisel hakkını hem de kamu yararını sağlamak için sanığın cezalandırılmasını istemeleri mümkündür. Bu nedenle, Cumhuriyet savcılarında olduğu gibi, katılanın aleyhe kanun yoluna başvurması hâlinde 294. madde uyarınca kararın sanık lehine de bozulması gerekmektedir." denilmek suretiyle bu husus açıkça vurgulanmıştır.

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK'da, şahsi dava müessesine ve bu müessese ile ilgili olan CMUK'un 360 ve 367. maddelerine benzer hükümlere yer verilmemiş olması nedeniyle CMUK döneminde kabul edilen ilkelerin 1 Haziran 2005 tarihinden sonra da geçerliliklerini koruyup korumadığı hususu tartışılır hâle gelmiş ve bu husus da Ceza Genel Kurulunun 13.04.2010 tarihli ve 14-87 sayılı kararı ile çözüme kavuşturulmuştur.

CMK'nın 260. maddesinde katılan sıfatını almış olanların hâkim ve mahkeme kararlarına karşı kanun yollarına başvurabilecekleri hüküm altına alınmış, CMUK'un 294. maddesinde hüküm altına alınan düzenleme ise CMK'nın 265. maddesinde; "Cumhuriyet savcısı tarafından aleyhine kanun yoluna gidilen karar, sanık lehine bozulabilir veya değiştirilebilir. Cumhuriyet savcısı, kanun yoluna sanık lehine başvurduğunda yeniden verilen hüküm önceki hükümde tayin edilmiş olan cezadan daha ağır bir cezayı içeremez." biçiminde düzenlenmiş, bu maddenin gerekçesi de; "Cumhuriyet savcısı aleyhe kanun yoluna başvurduğunda, bunu inceleyen yetkili merci istemle bağlı olmaksızın kararı şüpheli veya sanığın lehine bozabilir veya değiştirebilir. Bu ilke davaya katılanın başvurusunda da geçerlidir." şeklinde açıklanmıştır.

Görüldüğü gibi, CMUK'un 367. maddesinde; "Müdahale talebi kabul edildiği anda dahili dava olan kimse şahsi dava müddeisinin haiz olduğu aynı haklardan istifade eder." ve 360. maddesinde; "Şahsi dava açmakla takib olunan işlerde davacı, hukuku amme davasının açılması ile görülen işlerde Cumhuriyet Müddeiumumisinin müracaat edebileceği kanun yollarına gidebilir...294 üncü madde hükümleri, davacı tarafından yapılan müracaatlarda da tatbik olunur." şeklinde düzenlenmiş bulunan hükümlere CMK'da yer verilmemiş olması, katılanın kanun yolu başvurusunda Cumhuriyet savcısına benzeyen konumunu değiştirmek için değil, yeni sistem içerisinde şahsi davaya yer verilmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Nitekim, ortaya çıkabilecek tereddütlerin önüne geçmek amacıyla bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başladığı tarihten sonra da geçeriliğini sürdüren CMK'nın 265. maddesinin gerekçesinde bu husus hiçbir tereddüde yer bırakmayacak açıklıkta, "Bu ilke, davaya katılanın başvurusunda da geçerlidir." şeklinde ifade edilmiştir.

B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

Temyiz incelemesinin katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili tarafından düzenlenen 05.07.2018 havale tarihli temyiz dilekçesine istinaden yapıldığı ve anılan dilekçede temyiz sebeplerinin "Mahkemece verilen hükmün re'sen incelenerek, temyiz nedenlerimiz doğrultusunda bozulmasını talep etmekteyiz. Zira, Yerel Mahkemece ve İstinaf Mahkemesince eksik inceleme ve araştırma yapılarak Ssç lehine karar verilmiş olup, kanunun ilgili maddeleri olaya doğru uygulanmamıştır." şeklinde gösterildiği anlaşılan dosyada;

CMK'nın 301. maddesi uyarınca mahkeme hukukuna aykırılık iddialarından farklı olarak maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi hâlinde Özel Dairece dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıkların tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılabilmesi, temyiz edenin sıfatına ilişkin getirilen sınırlamaların ise aynı Kanun'un 307. maddesinin beşinci fıkrasında yer alan "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262 nci maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz." kuralı ile 05.03.1941 tarihli ve 50-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, katılanın münhasıran kendi şahsi haklarına hasrettiği temyiz istemi üzerine sanık lehine bozma yapılamayacağı ilkesi olması, bu iki istisna dışında temyiz edilen hükmün sanık lehine veya aleyhine bozulmasına bir engel bulunmaması ve bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başladığı tarihten sonra da geçeriliğini sürdüren CMK'nın 265. maddesinin gerekçesinin "Cumhuriyet savcısı aleyhe kanun yoluna başvurduğunda, bunu inceleyen yetkili merci istemle bağlı olmaksızın kararı şüpheli veya sanığın lehine bozabilir veya değiştirebilir. Bu ilke davaya katılanın başvurusunda da geçerlidir." şeklinde açıklanması karşısında CMUK döneminde olduğu gibi, CMK döneminde de katılan sıfatını almış olanların, şahsi hakla sınırlı olmamak şartı ile kanun yollarına başvurarak sanık hakkında kurulan hükmün yeniden incelenmesini isteme haklarının bulunduğu, sanığın aleyhine olacak şekilde temyiz edilen hükmün de isteme bağlı olmaksızın sanığın lehine bozulabileceği veya düzeltilebileceği, bu anlamda katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili tarafından maddi hukuka aykırılık iddiası ile sanığın aleyhine temyiz edilen hükme ilişkin olarak, bu isteme bağlı olmaksızın TCK’nın 110. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün sanık hakkında uygulanması gerektiğinden bahisle sanığın lehine bozma kararı veren Özel Daire kararının isabetli olduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

VI. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.10.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.