"İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 9-18
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 30.01.2020 tarih ve 45-8 sayı ile; sanığın 5237 sayılı TCK'nın 314/2, 3713 sayılı Kanun'un 5/1, TCK'nın 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba karar verilmiştir.
Hükmün sanık, sanık müdafii, Emniyet Genel Müdürlüğü ve ... vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 07.09.2021 tarih ve 343-370 sayı ile;
''Suç tarihinde Askeri Yargıtay üyesi olarak görev yapan sanık ...'e FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün TSK'daki mahrem yapılanmasına mensup olduğu iddiasıyla örgüt üyeliği suçundan cezalandırılma talebiyle dava açılmıştır.
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği; örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.
Silahlı terör örgütü üyesi olmayıp örgütün faaliyetlerinde kullanılmak maksadıyla bunların amaçlarını bilerek, bu örgütlere üretmek, satın almak veya ülkeye sokmak suretiyle silâh temin eden, nakleden veya depolayanların TCK'nın 315. maddesi;
Terör örgütlerine veya mensuplarına para veya değeri para ile temsil edilebilen taşınır veya taşınmaz, maddi veya gayri maddi her türlü mal, hak, alacak ile bunları temsil eden her türlü belgeyi sağlayan veya toplayan kişilerin 6415 sayılı Kanun'un 4. maddesi;
Örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte, örgüte veya örgüt üyelerine bilerek ve isteyerek yukarıda sayılan haller dışında barındırma, nakletme, istihbari, bilgi sağlama, örgüt mensuplarının araştırılmasını ve yakalanmasını engellemeye yönelik imkan sağlama gibi örgütün faaliyetlerini kolaylaştırıcı ancak suç teşkil etmeyen her türlü faaliyet TCK'nın 314/3 ve 220/7. maddeleri yollamasıyla aynı Kanun'un 314/2. maddesi kapsamında örgüte yardım başlığı altında kalacaktır.
Kişi, örgütün işlediği somut fiili bilmese de terör örgütü olduğunu, sağladığı yardımın örgütün yararına kullanılacağını bilmeli ve bu irade ile hareket etmelidir. İnsani mülahazalarla yapılan yardımlar örgüte yardım suçunu oluşturmaz.
Örgüte yardım suçunda manevi unsurun oluşması için genel kastın yanında özel saik de gereklidir. Fail örgütün amacını gerçekleştirmesine katkı sağlamak kastı ile hareket etmelidir.
Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte bilerek ve isteyerek yardım edilmiş olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yardım fiilinin örgütün suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğu bilinerek gerçekleştirilmiş olması gerekir. Fıkra metninde geçen "bilerek" ibaresi doğrudan kastı ifade eder. Doğrudan örgüte değil de örgüt mensuplarına yardım edilmesi hâlinde, yardım edilen kişilerin suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt mensubu olduklarının da bilinmesi gerekmektedir. Örgüt mensuplarına yapılan yardım, aynı zamanda örgüte yapılan yardım olarak değerlendirmek gerekir. Ancak, bu yardımın örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden bir yardım olması gerekmektedir (Prof.Dr.İzzet ÖZGENÇ, Suç Örgütleri, 7. Baskı, s. 38-39).
Silahlı terör örgütlerine yardım suçunda yardım fiili, örgütün bizzat kendisi veya mensupları lehine gerçekleştirilebilir. Ceza Genel Kurulunun 31.10.2012 tarih ve 2012/1234 Esas 2012/1825 sayılı kararında da belirtildiği gibi, yardımın mutlaka örgüte ulaşması, sonuç vermesi gerekmez ve her bir fail, örgütçe verilen veya kendiliğinden üstlenilen görev kapsamında kendi fiilinin gerçekleştirilmesinden sorumlu olacaktır.
Suç tarihinde Askeri Yargıtay üyesi olan sanık ...'e dava FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün TSK'daki mahrem yapılanmasına mensup olduğu iddiasıyla açılmıştır. Kararımızın altıncı bölümünde özellikleri ayrıntılı olarak açıklanan mahrem yapılanmanın üyelerini erken yaşlarda seçtiği, sınav sorularının verilmesi suretiyle TSK'ya girişlerini sağladığı, mutlak itaat düşüncesi aşıladığı, gizliliğe üst düzeyde önem verilen sohbet toplantıları gerçekleştirdiği, TSK içine yerleştirilen her bir mensubuyla özel görevlendirilmiş sorumlular vasıtasıyla ilgilendiği, bu kapsamda gizli ve yüz yüze toplantılarla üyelerinin örgüte bağlılığını güçlendirmeye ve devamını sağlamaya çalıştığı anlaşılmaktadır.
Devletin her kurumuna sızan mensupları vasıtasıyla kişi ve kurumlara yönelik olarak örgütün gerçek yüzünü ortaya koyan operasyonlara başlandığı, bu yapının kamuoyu ve medya tarafından tartışılır hâle geldiği, üst düzey hükümet yetkilileri ve kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalarda “paralel yapı” veya “terör örgütü” olduğuna ilişkin tespitler ve uyarıların yapıldığı, Milli Güvenlik Kurulu tarafından da aynı değerlendirmelerin paylaşıldığı süreçten sonrasına denk düşen faaliyetlerin örgüt hiyerarşisine dahil olduğunu gösterir biçimde çeşitlilik, devamlılık ve yoğunluk içermesi hâlinde silahlı terör örgütü üyeliği, bu boyutta olmayan faaliyetlerin ise koşulların bulunması durumunda silahlı terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturacağı cihetle;
Askeri Yargıtayda örgütsel faaliyetlerin yoğunlaşması sonrasında örgüt mensupları ile birlikte hareket ederek, örgütsel faaliyetleri kolaylaştırıcı şekilde hareket eden sanığın eylemlerinin silahlı terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturduğu, dosya kapsamı, yaşanan süreç ve sanığın eğitim düzeyi, mesleği ve konumuna göre TCK'nın 30. maddesine uygun bir unsur yanılgısından bahsedilemeyeceği anlaşılmakla hükmün bozulmasına karar verilmiştir.'' şeklinde açıklanan gerekçeyle bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı kararı ile dosyanın devredildiği Yargıtay 3. Ceza Dairesince yapılan yargılama neticesinde 20.10.2022 tarih ve 9-18 sayı ile bozma kararına direnilerek sanığın önceki hüküm gibi cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık ve müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının onama istemli 04.01.2023 tarihli ve 163569 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Hükmolunan ceza miktarı yönünden yasal şartları oluşmadığından sanık müdafiilerinin duruşmalı inceleme istemlerinin 5271 sayılı CMK'nın 299/1. maddesi uyarınca takdiren reddine oy birliğiyle karar verilmiştir.
Ceza Genel Kurulunca yapılacak temyiz incelemesi sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün, sanığın sübut bulan eylemlerinin silahlı terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulması sonrasında direnme kararı verilerek silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm edilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de uyuşmazlığın esasına geçilmeden önce Ceza Genel Kurulu Başkanı ve bir kısım Ceza Genel Kurulu üyelerince gerekçeli kararın, Anayasa'nın 141 ve 5271 sayılı CMK'nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin tartışılması gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine öncelikle bu husus değerlendirilmiştir.
İncelenen dosya kapsamından;
İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.09.2021 tarihli ve 343-370 sayılı bozma kararından sonra 13.09.2022 tarihli celsede CMK'nın 307/4. maddesi gereğince bozmaya direnilmesine karar verilerek sürdürülen yargılamanın 20.10.2022 tarihli celsesinde sanığın önceki hüküm gibi cezalandırılmasına karar verildiği,
Gerekçeli kararda dosyanın geçirdiği safahata değinildikten sonra bozma kararına direnildiği ifade edilip direnme nedenleri gösterilmeden ve bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan bozma ilamına konu Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 30.01.2020 tarihli ve 45-8 sayılı kararındaki gerekçenin tekrarlanmasıyla yetinildiği,
Anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın 141 ve 5271 sayılı CMK'nın 34. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacağına kuşku yoktur. Nitekim Ceza Genel Kurulunun;
Bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, mahkemelerce direnme kararlarında 5271 sayılı CMK'nun 230,231 ve 232 maddeleri uyarınca yasal ve yeterli gerekçe içerecek şekilde yeniden hüküm kurulmalı ve direnmeye ilişkin gerekçede gösetirilmelidir. (CGK 5.4.2011 gün 154-38 sayılı kararı)
"Bozulan önceki hükmün gerekçesine atıf yapılarak direnme kararı verilemez." (CGK 17.5.2011 gün ve 43-93 sayılı kararı)
"Bozulmakla tamamen ortadan kalkan eski hükümde direnilmesine karar verdikten sonra, direnme nedenleri gösterilmeden ve bozma kararına niçin uyulmadığı açıklanmadan, bozulan kararın tarih ve sayıları değiştirilmek suretiyle gerekçenin aynen ve yeniden yazılması yasal anlamda yeterli gerekçe değildir." (CGK 25.3.2014 gün 656-141 sayılı karar)
"Direnme nedenleri gösterilmeden ve bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan hüküm kurulması Anayasanın 141 ve CMK'nın 34 ve 230 maddelerine aykırı olarak gerekçesiz karar verilmesi" (CGK 25.1.2019 tarih ve 867-452 sayılı karar)
"Bozulmakla tamamen ortadan kalkan ve infaz yeteneğini yitiren önceki hükmün gerekçesine atıf yapılmasıyla yetinildiği anlaşılmakla; yerel mahkemenin direnme kararına konu hükmünün Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK'nın 34.230 ve 232 maddelerine uygun gerekçe içermemesi nedeniyle sair yönler incelenmeksizin direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir." (CGK 26.2.2019 tarih ve 230-129 sayılı karar)
Görüldüğü üzere Ceza Genel Kurulu'nun yerleşmiş uygulamalarına göre; bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkeme tarafından CMK'nın 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca usulüne uygun olarak yeniden hüküm kurulması, bunun yanında direnmeye ilişkin gerekçenin de gösterilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Direnme nedenleri gösterilmeden ve bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan, bozulmakla ortadan kalkan önceki hükmün gerekçesinin aynen alınmak suretiyle hüküm kurulduğunun anlaşılması karşısında, direnme kararına konu hükmün Anayasa'nın 141 ve 5271 sayılı CMK'nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçeyi içermediği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, diğer yönleri incelenmeyen direnme kararına konu hükmün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi; kararın yeterli gerekçeyi içerdiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Açıklanan nedenlerle;
1) Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 20.10.2022 tarihli ve 9-18 sayılı direnme kararına konu hükmünün, Anayasa'nın 141 ve 5271 sayılı CMK'nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçeyi içermemesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2) Dosyanın, Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.09.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.