Logo

Ceza Genel Kurulu2023/92 E. 2023/270 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Sanık tarafından sunulan ve herhangi bir temyiz nedeni içermeyen temyiz dilekçesine dayanılarak CMK’nın 289. maddesi kapsamında temyiz incelemesi yapılıp yapılamayacağı uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Temyiz dilekçesinde, kararın bozulması yönünden hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir biçimde gösterilmesi gerektiği, CMK’nın 298. maddesi uyarınca da temyiz dilekçesinin herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından bahsedilemeyeceği ve bu nedenle temyiz isteminin reddedilmesi gerektiği gözetilerek Yargıtay 6. Ceza Dairesinin bozma kararı kaldırılarak, sanığın temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ: 6. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Ceza Dairesi

SAYISI : 229-207

I. HUKUKİ SÜREÇ

Nitelikli hırsızlık suçundan sanık ...’in 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 142/2-h, 143/1, 62, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Konya 15. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 15.12.2016 tarihli ve 726-737 sayılı hükmün, sanık tarafından istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesince 02.02.2017 tarih ve 229-207 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bu kararın da sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 10.11.2022 tarih ve 20838-15848 sayı ile;

"...28.06.2014 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun'un 62. maddesi ile değişik 5237 sayılı TCK'nın 142/2-h ve 143. maddelerinde öngörülen suçun gerektirdiği cezanın alt sınırı dikkate alınarak, 5271 sayılı CMK’nın 150/3. maddesi uyarınca sanığa zorunlu müdafi atanması gerektiği gözetilmeden ve sanığın savunmasının müdafii olmadan alınması suretiyle yargılamaya devam edilerek aynı Kanun'un 188/1 ve 289/1-e-h maddelerine aykırı davranılması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

II. İTİRAZ SEBEPLERİ

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 29.11.2022 tarih ve 14656 sayı ile; "...Sanığın temyiz dilekçesinde; 'Yukarıda belirtmiş olduğum dosya numaralı dosyadan almış olduğum cezayı temyiz etmek istiyorum. Gereğinin yapılmasını arz ve talep ederim.' şeklinde gösterdiği temyiz nedenlerinin bir sebep ihtiva etmediği ve bu nedenle temyiz isteminin CMK'nın 298. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerektiği," görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.

5271sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 22.12.2022 tarih ve 13915-18010 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU İLE ÖN SORUN

İtirazın kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında nitelikli hırsızlık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığıyla Yargıtay 6. Ceza Dairesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin karara yönelik sanık tarafından sunulan ve herhangi bir temyiz nedeni içermeyen temyiz dilekçesine dayanılarak CMK’nın 289. maddesi kapsamında temyiz incelemesi yapılıp yapılamayacağının belirlenmesine ilişkin ise de yapılan müzakere esnasında bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyesince, temyiz dilekçesinin sebep içermesi gerektiğine ve aynı Kanun’un 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde sunulabileceğine ilişkin sanığa ihtarda bulunulmasının zorunlu olup olmadığının tartışılması gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine, Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle bu hususun değerlendirilmesi gerekmiştir.

IV. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca 27.10.2016 tarihli ve 49961-12487 sayılı iddianame ile sanık ...’in nitelikli hırsızlık suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,

İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, sanığın nitelikli hırsızlık suçundan TCK’nın 142/2-h, 143/1, 62, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verildiği,

Hükmün, sanık tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesince duruşma açılmaksızın dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda istinaf başvurusunun esastan reddedildiği,

Bölge Adliye Mahkemesi kararının kanun yolu bildirimi kısmının; "Hırsızlık suçu yönünden kararın sanığa tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde dairemize verilecek dilekçe veya tutanağa geçirilmek üzere zabıt katibine beyanda bulunmak veyahut bir başka Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesine ya da İlk Derece Ceza Mahkemelerinden birisi aracılığıyla dilekçe gönderilmek suretiyle, CMK'nın 286/1. maddesi uyarınca temyiz yolu açık olarak, iş yeri dokunulmazlığının ihlali ve mala zarar verme suçları yönünden kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi." şeklinde olduğu,

Söz konusu kararın sanığa 10.02.2017 tarihinde tebliğ edildiği, Tebliğ-Tebellüğ belgesinde "CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren (7) gün içerisinde verilmesi gerektiği," yönünde herhangi bir ihtarın bulunmadığı,

Sanığın 13.02.2017 tarihinde söz konusu hükmü temyiz ettiği, temyiz dilekçesinde; "Yukarıda belirtmiş olduğum dosya numaralı dosyadan almış olduğum cezayı temyiz etmek istiyorum. Gereğinin yapılmasını arz ve talep ederim." açıklamalarının yer aldığı,

Özel Dairece yapılan inceleme sonucunda; "...28.06.2014 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun'un 62. maddesi ile değişik 5237 sayılı TCK'nın 142/2-h ve 143. maddelerinde öngörülen suçun gerektirdiği cezanın alt sınırı dikkate alınarak, 5271 sayılı CMK’nın 150/3. maddesi uyarınca sanığa zorunlu müdafi atanması gerektiği gözetilmeden ve sanığın savunmasının müdafii olmadan alınması suretiyle yargılamaya devam edilerek aynı Kanun'un 188/1 ve 289/1-e-h maddelerine aykırı davranılması suretiyle savunma hakkının kısıtlandığı," biçimindeki gerekçe ile hükmün bozulmasına karar verildiği,

Anlaşılmaktadır.

V. GEREKÇE

A. Temyiz dilekçesinin sebep içermesi gerektiğine ve CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde sunulabileceğine ilişkin sanığa ihtarda bulunulmasının gerekip gerekmediği;

1- İlgili Mevzuat ve Öğretide Ön Soruna İlişkin Görüşler

Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için temyiz yolunun açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

CMK’nın "Kanun yollarına başvurma hakkı" başlıklı 260. maddesi;

"(1) Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.

(2) Ağır ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, ağır ceza mahkemesinin yargı çevresindeki asliye ceza mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı kanun yollarına başvurabilirler.

(3) Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun yollarına başvurabilir.",

"Temyiz başvurusunun içeriği" başlıklı 294. maddesi;

"(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.

(2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.",

"Temyiz gerekçesi" başlıklı 295. maddesi;

"(1) Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir.

(2) Temyiz, sanık tarafından yapılmış ise, ek dilekçe kendisi veya müdafii tarafından imza edilerek verilir.

(3) Müdafii yoksa sanık, tutanağa bağlanmak üzere zabıt kâtibine yapacağı bir beyanla gerekçesini açıklayabilir; tutanak hâkime onaylatılır. Sanığın yasal temsilcisi ve eşi hakkında 262 nci madde, tutuklu sanık hakkında ise 263 üncü madde hükümleri saklıdır.",

"Temyiz isteminin kabule değer sayılmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi" başlıklı 296. maddesi;

"(1) Temyiz istemi, kanunî sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmiş veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan bölge adliye veya ilk derece mahkemesi bir karar ile temyiz istemini reddeder.

(2) Temyiz eden, ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde Yargıtaydan bu hususta bir karar vermesini isteyebilir. Bu takdirde dosya Yargıtaya gönderilir. Ancak, bu nedenden dolayı hükmün infazı ertelenemez." ve

"Temyiz isteminin reddi" başlıklı 298. maddesi;

"Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder.",

Hükümlerini içermektedir.

CMK'nın 295. maddesinin gerekçesinde ise;

"Madde, temyiz nedenlerinin temyiz dilekçesinde veya beyanında veya ek dilekçede belirtileceğini kabul etmiş bulunmaktadır.

Ancak Cumhuriyet savcısı veya taraflar, temyiz nedenlerini dilekçe veya beyanda bildirmemişlerse, yüze karşı açıklanan hükümlerde temyiz süresinin bitmesinden veya gıyapta verilen gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye, temyiz nedenlerini içeren ek dilekçe sunacaktır...." açıklamalarına yer verilmiştir.

CMK’nın 294. maddesine göre; temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorunda olup temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir. Aynı Kanun'un 295. maddesi uyarınca, temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse başvuru için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı ise temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtecektir. Temyiz, sanık tarafından yapılmış ise ek dilekçe kendisi veya müdafii tarafından imza edilerek verilecektir. Müdafii yoksa sanık, tutanağa bağlanmak üzere zabıt kâtibine yapacağı bir beyanla gerekçesini açıklayabilecek, düzenlenen tutanak ise hâkime onaylatılacaktır. Sanığın yasal temsilcisi ve eşi, CMK’nın 262. madde; tutuklu sanık ise aynı Kanun’un 263. madde hükümlerinde belirtilen şartlara göre ek dilekçe verebilecektir.

Bölge Adliye Mahkemelerinin Türk yargı sistemine dâhil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz yolunda, mülga 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'ndan farklı şekilde, resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde, temyiz edenin hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse başvuru için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür.

Gerekçeli temyiz dilekçesi (ek dilekçe, temyiz layihası), temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından dayandığı hukuka aykırılıkların gösterilmesi gerekir.

Bölge adliye mahkemesi kararlarından hangilerinin temyiz edilemeyecekleri, hangilerinin ise temyiz kanun yoluna tabi oldukları aynı Kanun’un 286. maddesinde ayrı ayrı sayılmıştır.

CMK'nın 294. maddesine göre, temyiz dilekçesi veya beyanında gerekçe gösterilmesi zorunludur. Temyiz nedenlerinin, temyiz dilekçesinde, beyanında veya ek dilekçede gösterilmesi mümkündür. Gerekçeli karar duruşmada açıklanmış ise temyiz sebeplerinin temyiz süresi içerisinde bildirilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, karar kanun yoluna başvurma hakkına sahip kimsenin hazır bulunduğu duruşmada gerekçesiz bir şekilde açıklanmış ise duruşmada hazır bulunan tarafın yasal süre içerisinde temyiz talebinde bulunması hâlinde gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi günlük ek süre içerisinde temyiz sebeplerine dair dilekçe sunması mümkündür. Gerekçeli kararın tebliği, temyiz süresi içerisine rastlaması hâlinde ise yedi günlük ek süre, temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden itibaren başlayacaktır.

Temyiz kanun yoluna başvurma hakkı bulunan kimsenin, hükmün açıklandığı duruşmada hazır bulunmaması hâlinde ise temyiz başvurusuna ve temyiz sebeplerine ilişkin dilekçe veya dilekçelerin, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren on beş günlük yasal süre içerisinde sunulması gerekmektedir (Fatih Birtek, Ceza Muhakemesinde Temyiz Sebeplerinin Gösterilmesine İlişkin Zorunluluk, İstanbul Hukuk Mecmuası, Cilt:80, Sayı:4, s. 1349-1350.).

Öte yandan, CMK'nın 291. maddesi uyarınca temyiz davası açılması için yedi günlük bir süre öngörülmüş iken 05.08.2017 tarihli ve 30145 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle CMK'nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yedi" ibaresi "on beş" şeklinde değiştirilerek temyiz süresi on beş güne çıkarılmıştır. Aynı Kanun'un geçici 1. maddesinin birinci fıkrası ile de; "Bu Kanunla, 5271 sayılı Kanun'un 291. maddesi ile 6100 sayılı Kanun'un 361. maddesinde temyiz sürelerine ilişkin olarak yapılan değişiklikler, bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihte ve sonrasında verilen kararlar hakkında uygulanır." hükmü öngörülmüştür.

Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 04.06.1984 tarihli ve 2-196 sayılı kararında yer verildiği üzere, temyiz süresinin işlemeye başlaması için kanun yolu bildiriminin Kanunen öngörüldüğü şekilde ve ilgiliyi yanıltmayacak biçimde yapılması gerekmektedir. Anayasa'nın 40/2. maddesi ile CMK'nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri uyarınca gerek yüze karşı gerekse yoklukta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu süresi, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça belirtilmesi zorunludur. Yanılgılı bildirim nedeniyle temyiz hakkının etkin kullanılmasının engellendiği hâllerde temyiz isteminde bulunanın bu yanılgısından faydalanması gerektiği kabul edilmelidir. Bu bağlamda örneğin, yasal temyiz süresi yedi gün olduğu hâlde Yerel Mahkemece, kanun yolu süresinin on beş gün şeklinde hatalı olarak gösterildiği durumlarda temyiz edenin yedinci günden sonra verdiği dilekçesinin kabul edilerek temyiz incelemesi yapılması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.

2- Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda sanığın nitelikli hırsızlık suçundan mahkûmiyetine karar verildiği, söz konusu hükmün, sanık tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesince dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda istinaf başvurusunun esastan reddedildiği, kararın 10.02.2017 tarihinde kendisine tebliğ edilmesi üzerine de sanık tarafından 13.02.2017 tarihinde herhangi bir neden gösterilmeden temyiz başvurusunda bulunulduğu anlaşılan dosyada;

CMK'nın 295. maddesinin birinci fıkrasının; "Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir." şeklinde düzenlenmesi, madde gerekçesinde ise; "Ancak Cumhuriyet savcısı veya taraflar, temyiz nedenlerini dilekçe veya beyanda bildirmemişlerse, yüze karşı açıklanan hükümlerde temyiz süresinin bitmesinden veya gıyapta verilen gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye, temyiz nedenlerini içeren ek dilekçe sunacaktır." biçimindeki açıklamalara yer verilmesi karşısında, temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin sunulması için tanınan yedi günlük ek sürenin ancak yüze karşı açıklanan hükümlerde söz konusu olduğu, yüzüne karşı açıklanan hükme yönelik yasal süresi içerisinde temyiz başvurusunda bulunan tarafın, bu süre içerisinde verdiği dilekçesinde temyiz nedenlerini bildirmemiş olması durumunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren; gerekçeli kararın tebliğinin temyiz süresi içerisine rastlaması hâlinde ise temyiz süresinin bitmesinden itibaren yedi günlük süre içerisinde temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe sunabileceği, temyiz yoluna başvurma hakkı bulunan kimsenin hükmün açıklandığı duruşmada hazır bulunmaması ihtimalinde de temyiz başvurusuna ve sebeplerine ilişkin dilekçe veya dilekçelerin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi günlük yasal süre içerisinde sunulması gerektiği, somut olayda da Bölge Adliye Mahkemesince dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda verilen 02.02.2017 tarihli kararın sanığa tebliğ edildiği hususları göz önünde bulundurulduğunda, sanığa ek dilekçe sunması için ayrıca yedi günlük ek süre verilmesine ve buna ilişkin ihtarda bulunulmasına gerek olmadığı, bu bakımdan kararda kanun yolu, süresi, mercii ve şekillerinin bildirilmesi zorunluluğun temyiz dilekçesi açısından geçerliliğinin de bulunmadığı kabul edilmelidir.

İlk uyuşmazlık konusu yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;

"Sanığın yokluğunda verilen hükümde öncelikle yasa yollarının kapalı olduğunun belirtilmesine karşın, aynı kararın ekinde kararın temyiz süresinin tebliğ tarihinden itibaren başlaması kaydıyla gerçekte 15 gün olduğunun belirtilmesi suretiyle yanıltıcı bir ifadenin kullanıldığı gibi ayrıca gerekçeli kararın tebliğinden sonra temyiz incelemesinin yapılabilmesi için CMK'nın 295/1 maddesinde öngörülen temyiz süresi içerisinde veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 1 haftalık yasal süre içerisinde temyiz sebeplerinin bildirilmesine ilişkin gerekçeli temyiz dilekçesinin verilmesi gerektiğine dair herhangi bir bildirimde bulunulmamış ve inceleme tarihine kadar temyiz sebeplerini içeren ayrıntılı herhangi bir dilekçe verilmemiştir. En az temyiz süresi kadar önemli olan ve hak düşürücü süre olduğu konusunda hiç bir tereddüt bulunmayan 1 haftalık sürenin gerekçeli kararda yada tebligat evrakında belirtilmesinin zorunlu olup olmadığı ve buna bağlı olarak doğru bildirimleri içeren şerhin bulunduğu gerekçeli kararın yeniden tebliğinin gerekip gerekmediği hususunda Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu'nun sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle çağdaş hukuk sistemlerinin olmazsa olmazı olan ceza muhakemesi hukukunun amacı ve önemi açıklanarak; CMK'nın 295/1 maddesinin; aynı Kanun'un 34/2 ve 35/son, 231/3, 232/6, 291, 294/1, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın; 36, 40/2. maddeleri ile birlikte irdelenerek adil yargılanma hakkı, etkili kanun yoluna başvuru hakkı ve cezai konularda temyiz hakkı ile irtibatlandırılması suretiyle 1 haftalık süre içerisinde gerekçeli temyiz dilekçesinin verilmesi gerektiğinin kararda ya da tebligat evrakında açıklanmasının zorunlu olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

Çağdaş bütün anayasalarda olduğu gibi bizim anayasamızın da olmazsa olmazı olan hukuk devleti idealine ulaşabilmek amacıyla denetim sistemine son derece önem veren ceza muhakemesi kanunumuzun, mahkemeler tarafından verilen kararların denetim dışı bırakılmasına kayıtsız kalması asla beklenemez. Zira ceza usulü, ya da günümüzün deyimi ile ceza muhakemesi hukuku, kişi için öylesine önemlidir ki dünyada ceza usulü kadar hiçbir şey insanları ilgilendirmez. Hatta ceza usulü kusurlu bulunan bir toplumda huzurdan söz edilemez. Ceza kanunlarına karşı gelmemek insanların elinde olan bir şey olmasına karşın, kimsenin haksız yere takibata uğramayacağından söz etmek olası değildir. Bu hukuk dalının özgürlükler için ne denli önem arz ettiğini Ferri’nin şu sözleri en güzel şekilde açıklamaktadır; 'ceza kanunu suçluların, usul kanunu, suçluluğu sabit oluncaya kadar masumların teminatıdır'.

Ceza muhakemesinin amacı yukarıda açıklandığı üzere maddi gerçeğin araştırılıp bulunmasıdır. Ancak bu yapılırken insanlık onuru, hukukun ve ceza muhakemesi hukukunun temel ilkeleri daima göz önünde bulundurulacaktır. Maddi gerçek, her ne pahasına olursa olsun, insan hakları ihlallerine yol

açmadan araştırılıp bulunmalı, adalet gerçekleştirilmeli ve hukuki barış sağlanmalıdır.

Bu açıklamalardan sonra denilebilir ki devletin cezalandırma hakkı ile sanığın özgürlüğü arasındaki çatışmayı çözüme ulaştırıp, hükme bağlamak, ceza yargılamasına bırakılmıştır.

Hem kişilerin hem de toplumun çıkarlarını korumak, gerçeğe uygunluk demek olan, maddi hakikati araştırmakla mümkün olacaktır. Bu bağlamda şüphesiz, en iyi ceza muhakemesi, maddi gerçeği yüzde yüz yansıtandır. Bu amaçla da ceza muhakemesi kanunları kabul edilmiştir. Bu sebeple Ceza Muhakemesi Hukuku, kişilerin hak ve özgürlüklerini sağlamak üzere kimi şekil ve formaliteler kabul etmiştir. Bu kurallar, genelde yürütme ve yargının bu konudaki yetkilerini sınırlandırdığı için insan hak ve özgürlüklerinin bekçisi olmuştur.

Ceza muhakemesi hukukunun amacı bu şekilde açıklandıktan sonra; şimdi konumuzu ilgilendiren hukuki düzenlemelerin Yargıtay içtihatlarında nasıl karşılık bulduğunun belirlenmesi gerekmektedir.

(Y.C-G.K-2007/31 K) sayılı ilamında; Bu düzenlemeye paralel olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası’nın 34/2. maddesinde: 'Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.'

231/3 maddesinde: 'Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.'

232/6. maddesinde: 'Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.' şeklinde emredici düzenlemeler göz önünde bulundurulduğunda,

Gerek yüze karşı gerekse gıyapta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak yasa yolunun, süresinin, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin belirtilmesi zorunluluk arz etmektedir.

C) Ceza Muhakemesi Yasası’nın 40. maddesinin 1. fıkrasında, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hale getirme isteminde bulunabileceği, 2. fıkrasında ise, yasa yoluna başvuru hakkının kendisine bildirilmemesi halinde, kişinin kusursuz sayılacağı hususlarının düzenlenmesi karşısında, somut olayda, başvurulacak yasa yolu, başvuru süresi, mercii ve şeklinin gösterilmemiş olmasının yukarıda açıklanan yasal düzenlemelere açıkça aykırılık oluşturduğu ve eski hale getirme isteminde bulunma koşullarının varlığını koruduğu, bu itibarla olayda sanık müdafii tarafından eski hale getirme yöntemiyle açılmış bir temyiz davasının mevcut bulunduğu, dolayısıyla 26.07.2006 tarihinde yapılan başvurunun süresinde ve geçerli olduğu kabul edilerek 16.03.2006 gün ve 352-145 sayılı hükmün incelenmesi ve vaki yasa yolu başvurusuyla ilgili olarak karar verilmesi gerektiği, görüş ve kanaati benimsenmiştir.

(Y.C.G.K-2010/26 K) sayılı ilamında; 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 40/2, 5271 sayılı CMK’nun 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri ile Ceza Genel Kurulunun 30.01.2007 gün, 2007/9-18; 07.07.2009 gün, 2009/5-81-196 ve diğer pek çok kararında belirtildiği üzere; gerek yüze karşı, gerekse yoklukta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak yasa yolunun, süresinin, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin hiçbir tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça belirtilmesi zorunludur.

Yerel mahkeme kararındaki yasa yolu bildiriminde, hükmün kesin olduğu belirtilmek suretiyle sanık ve katılan yasa yoluna başvuru konusunda yanıltılmışlardır. Yukarıda anılan hükümler, yerel mahkemenin bu eksikliği gidermek için yasa yoluna başvuru olanağının bulunup bulunmadığı, türü merci, süresi ve şekline ilişkin eksikliği gidermeye yeterli açıklamalı tebligat ile hükümlüyü ve katılanı bilgilendirmesini zorunlu kılmaktadır. Böyle bir bilgilendirme yapılmadan, yapılan bildirimin ve tebliğin geçerliliğinden ve buna bağlı olarak verilen kararın kesinleştiğinden söz edilemez.

Gerek Yargıtay Ceza Genel Kurulu gerekse özel daireler uzun yıllara varan uygulamalarında CMK'nın 34/2. maddesindeki başvurulacak kanun yolu, süresi ve şekillerinin kararlarda gösterilmesini yukarıdaki örnek olarak gösterilen içtihatlarda vurgulandığı üzere zorunlu görerek temyiz hakkının kullanılmasının önündeki engellerin ceza muhakemesi kanununun amacına uygun bir şekilde aşmalarına karşın, zaman içerisinde aşağıdaki içtihatta (C.G.K 2015/357 K) açıklandığı üzere, yanlış bile olsa, yasa yolu, süresinin bildirilmesi yeterli görülerek önceki uygulamalardan kısmen de olsa vazgeçmişlerdir.

Y.C.G.K- 2015/357 K sayılı ilamında;

Her ne kadar kararda, başvuru şeklinin belirtilmemiş olması nedeniyle kanun yolu bildiriminin eksik olduğu, bu durumun eski hale getirme nedeni olarak kabulü ile temyiz başvurusunun süresinde yapıldığı ileri sürülebilirse de sadece başvuru şeklinin gösterilmemiş olması 'kanun yolu süresinin' işlemeye başlamasını engellemeyecek, bu durumda, başvuru şekli gösterilmemiş veya yanlış gösterilmiş olsa dahi temyiz süreleri işleyecek ve süreden sonra yapılan temyiz başvurusu kabul edilmeyecektir.

CMK'nın 291/1 maddesinde, temyiz süresi; tefhim veya tebliğden itibaren 15 gün olarak belirlenirken, aynı Kanun'un 34/2, 231/3, 232/6 maddelerinde, kararlarda kanun yolu, süresi, mercii ve şekillerinin belirtilmesi zorunlu kılınarak olağan bir yasa yolu olan temyiz hakkının etkili bir şekilde kullanılabilmesinin önündeki engeller aşılmak istenmiş, 1412 sayılı CMUK'nın 33/3 maddesinde tebligatın serbest olmayan birisine yapılması halinde isteğe bağlı kılınan kararın okunup anlatılması hususu 5271 sayılı CMK'nın 35/3 maddesinde ilgilinin okuma yazma bilip bilmemesi aranmaksızın zorunlu kılınarak, temyiz hakkının kullanılmasına verilen önem bir kez daha net bir şekilde vurgulanmak istenmiştir.

1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanununun temyize ilişkin maddelerinin yürürlükte olduğu dönemde, temyiz dilekçesinde temyiz nedenleri aranmazken, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 294/1. maddesindeki temyize ilişkin hükmün yürürlüğe girmesinden sonra; temyiz dilekçesinde; temyiz sebeplerinin bildirilmesi zorunlu kılınmış, (Madde 294/1; Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır). Aynı Kanun'un 295/1. maddesinde ise; temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilebileceği hüküm altına alınmıştır.

5271 sayılı CMK'nın 40. maddesinin 1. fıkrasında; Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hale getirme isteminde bulunabileceği, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise; Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmeyen kişinin kusursuz sayılacağı belirtilmiştir.

Anayasa'nın 36. maddesi;

'Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.'

Anayasa'nın 40 maddesinin 1. fıkrasında;

'Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir' hükmü yeterli görülmeyerek 03.10.2001 tarihli değişiklikte anılan maddeye 1 fıkra daha eklenerek (Ek fıkra: 3/10/2001-4709/16 md.) 'Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.' hükmüne yer verilerek, anayasal bir hak olarak tanınan mahkemeye erişim hakkının rahatlıkla kullanılabilmesi için kanunda öngörülen sürenin bildirilmesi anayasal güvenceye kavuşturulmak istenmiştir.

Anayasa Mahkemesinin 20/03/2014 gün, 2013/500 başvuru numaralı kararında Mahkemeye erişme hakkı aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır.

'Mahkemeye erişme hakkı, sadece ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil, eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir. Mahkemeye erişme hakkı, cezai olaylarda da uygulanabilir bir haktır. Bu bağlamda mahkemeye erişme hakkı, hakkında suç isnadı bulunan bir kimsenin bu isnat hakkında bir mahkeme tarafından bu isnadın yerinde olduğu ya da olmadığı yönünde bir karar verilmesini isteme hakkıdır.'

Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, mahkemeye erişim hakkı içerisinde değerlendirilebileceği hususunda tereddüt bulunmayan temyiz hakkının hiç bir tereddüde yer vermeyecek şekilde rahatlıkla kullanılabilmesini, CMK'nın 34/2 ve 35/son, 231/3, 232/6, 291, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın; 36, 40/2 maddelerindeki düzenlemeler ile güvence altına alan kanun koyucunun temyiz talebinin reddi sonucunu doğurduğu için temyiz hakkı kadar önemli olduğu konusunda kuşku bulunmayan gerekçeli temyiz dilekçesinin verilmesi için tanınan bir haftalık hak düşürücü sürenin sanığa bildirilmemesine seyirci kalması beklenemez. 5271 sayılı CMK'nın yürürlüğe girmesinden sonra 2013 yılına kadar kanuni düzenlemeleri temyiz hakkının kullanılması yönünde oldukça genişletici yoruma tabi tutan Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu ile özel dairelerin 2013 yılından sonra (Örnek Y.C.G.K-2015/357 K) yargı yolu, süresi ve mercisinin bildirilmesini yeterli görerek daha önceki yerleşik uygulamalarından kısmen de olsa vazgeçmelerine karşın, yine de en küçük yanıltıcı ifadeyi eski hale getirme talebinin kabulü ile sonuçlandırmak suretiyle olası hak kayıplarının önüne geçmek istemişlerdir. Gerekçeli temyiz dilekçesinin verilmesi için 1 haftalık hak düşürücü sürenin gerekçeli kararda ya da tebligat evrakında taraflara bildirilmemesi halinde ya hiç verilmeyen ya da süresinden sonra verilen temyiz sebebini içeren dilekçelerin dikkate alınmayarak temyiz talebinin geçerli olamayacağı sonucuna varılacak olması nedeniyle hak kayıplarının yaşanma ihtimalinin mevcut olacağı ve buna bağlı olarak mahkemeye erişim hakkının zedeleneceği kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır.

Nitekim Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu tarafından, öncelikle gerekçe kavramı çok geniş yorumlanarak, çok genel tabirlerin dahi (Örneğin hükmün usul ve kanuna aykırı olduğuna) gerekçe olarak kabul edilmesine karşın, gerekçeli temyiz dilekçesinin temyiz süresinin sonuna kadar ya da gerekçeli kararın tebliğinden itibaren bir haftalık süre içerisinde verilmesi gerektiğine dair bildirimde bulunulması zorunlu görülmemiş ( CGK 2019/611 K sayılı ilamında; CMK'nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe için öngörülen (7) günlük sürenin; aynı Kanun'un 34. maddesinin ikinci fıkrası, 231. maddesinin ikinci fıkrası ile Anayasamızın 40. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında bir 'Kanun yolu süresi' olmayıp temyiz başvurusunda temyiz nedenlerinin gösterilmemiş olması durumuna ilişkin istisnai bir mahiyet taşıması, mahkemelerin iç işleyişine yönelik olmaması, düzenlemenin yer aldığı kanun maddesinin içeriği itibarıyla ilgilisi bakımından karışık ve dağınık olmayıp açık, belirli ve öngörülebilir bir nitelikte olması hususları birlikte değerlendirildiğinde; ilgilisinin (15) günlük temyiz süresi içerisinde temyiz nedenlerini bildirir dilekçe verebilmesine engel bir düzenlemenin bulunmadığı, mevzuatımızda yer alan yargısal başvuru sürelerinin tümünün ilgilisine mahkemece bildirilmesi gerektiğine dair bir hükmün olmadığı, mahkemelerin sorumluluğunun kanunlarda açıkça bildirilmesi gerektiği belirtilen sürelere ilişkin olduğu, örneğin; 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un bireysel başvuru usulünü düzenleyen 47. maddesinin beşinci fıkrasındaki 'Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler. Mahkeme, öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini inceleyerek talebi kabul veya reddeder.' hükmü uyarınca anılan fıkra kapsamında geçen yargısal başvuru sürelerinin de ilgilisine bildirilmesi gerektiğine ilişkin bir düzenlemenin bulunmadığı da gözetildiğinde, istisnai ve sınırlayıcı hüküm içeren düzenlemelerin kıyas yoluyla genişletilmesinin mümkün olmaması nedeniyle ek dilekçe için öngörülen (7) günlük sürenin, mahkeme kararlarının sonuç bölümünde gösterilmesi zorunlu olan, hükme karşı başvurulabilecek kanun yolu süresi olmadığı, dolayısıyla temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe için öngörülen bu sürenin ilgilisine bildirilmeyişinin mahkemeye erişim hakkına orantısız bir müdahale olarak görülemeyeceği ile sonuç olarak ilgilisine bildirilmesi hususunda zorunluluk bulunmadığı kabul edilmelidir. Ancak zaman içerisinde hak kayıplarının yaşanabileceği dikkate alınarak genel tabirler (Örneğin, kararın usul ve kanuna aykırı olduğuna… gibi) gerekçe olarak kabul edilmemesine karşın, gerekçeli temyiz dilekçesinin süresi içerisinde verilmesi gerektiğine dair bildirimde bulunulmaması halinde, süresinden sonra verilen dilekçeler geçerli kabul edilerek bu dilekçelere istinaden temyiz incelemesinin yapılabileceğine hükmedilmiştir (CGK 2021/412 K sayılı ilamında; Sanık müdafisinin yüzüne karşı 02.11.2018 tarihinde tefhim olunan hükümde 5271 sayılı CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya tebliğden itibaren (7) gün içerisinde verilmesi gerektiğine değinilmediği gibi bu hususun meşruhatlı tebligat ile de bildirilmediği anlaşıldığından, sanık müdafisinin temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden ve gerekçeli kararın 31.12.2018 tarihinde tebliğinden itibaren yedi gün geçtikten sonra sunduğu 14.01.2019 tarihli temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin öğrenme üzerine ve süresinde olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu nedenle, Özel Dairece sanık müdafisinin temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçesinin süresinde olduğu kabul edilerek yapılan temyiz incelemesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.).

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2022/397 K sayılı ilamı da aynı doğrultudadır. .

Somut olayımızda; Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesi tarafından dosya üzerinde inceleme yapılarak yerel mahkemece verilen mahkumiyet hükmüne yönelik istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiş, gerekçeli karar, cezaevinde bulunan sanığa tebliğ edilirken, gerekçeli temyiz dilekçesinin verilmesi gerektiğine dair herhangi bir bildirimde bulunulmadığı gibi yasa yolunun öncelikle kapalı olduğunun sonrada açık olduğunun belirtilmesi suretiyle yanıltıcı bir ifadeye de yer verilmiştir. Sanık tarafından süresi içerisinde verilen temyiz dilekçesinde herhangi bir temyiz sebebine yer verilmediği hususunda herhangi bir uyuşmazlık mevcut değildir. Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu, yukarıda özetlendiği üzere 2019/611 K sayılı ilamda; temyiz sebeplerini içeren dilekçenin süresi içerisinde verilmesi gerektiğine dair herhangi bir bildirimde bulunulmasını zorunlu görmemesine rağmen, 2021/412 K ve 2022/397 K sayılı ilamlar da, süresinden sonra verilen temyiz sebeplerini içeren dilekçelerin, bildirimde bulunulmaması nedeniyle geçerli olduğu kabul edilerek CMK”nın 295/1 maddesindeki sürenin bildirilmesi bir anlamda zorunlu bulunmuştur. Somut olayımızda ise inceleme tarihine kadar herhangi bir dilekçe verilmediği için, temyiz talebinin reddine karar verilerek, 2021/412 K ve 2022/397 K ile çelişkiye düşülmüştür. Oysa, bildirimde bulunulması ya zorunludur, yada değildir. Bildirimin zorunlu olup olmadığının, yukarıda açıklanan kanuni düzenlemelerin, eşyanın tabiatından kaynaklanan yorum ilkelerinOysa, bildirimde bulunulması ya zorunludur, ya da değildir. Bildirimin zorunlu olup olmadığının, yukarıda açıklanan kanuni düzenlemelerin, eşyanın tabiatından kaynaklanan yorum ilkelerine uyularak yorumlanması suretiyle belirlenmesi gerekirken, bu hususun yasal dayanağı olmadığı için süresi bilinemediği gibi kullanılıp kullanılmayacağı dahi bilinemeyen tarafın iradesine hasredilmesinin (Temyiz sebeplerini içeren dilekçenin verilmesi) çağdaş bütün hukuk sistemlerinin olmazsa olmazı olan hukuki güvenlik ve belirlilik ilkesini zedeleyeceği kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır. Zira herkes için aynı olması gereken yorum ilkelerine uyulmaksızın yapılacak yorumlarda; kişisel iradeler ön plana çıkacağından; ceza hukukunun olmazsa olmaz ilkeleri arasında yer alan kanunilik ilkesinden de uzaklaşılma tehlikesi ortaya çıkacaktır. Sayın çoğunluğun görüşüne iştirak etmemekle birlikte, böyle bir görüşün bir an için doğru olduğunun kabul edilmesi halinde, bu seferde bildirimde bulunulmaması durumunda ne kadar süre sonra verilen dilekçelerin geçerli olacağı hususu tartışma konusu olacaktır. Ya yasal dayanağı olmadığı için herkes için aynı olması mümkün olmayan tamamen sübjektif kriterlere göre belirlenen farklı süreler kabul edilecek (Örneğin bir ay, iki ay, üç ay, bir sene..gibi), ya da inceleme tarihi gibi daha objektif bir kriter. İnceleme tarihi gibi en objektif kriterin dahi inceleme süresine göre çok farklı sonuçların ortaya çıkmasına neden olacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Kaldı ki, inceleme tarihinden sonra somut olayımızda olduğu gibi temyiz talebinin reddine karar verilmesinden sonra temyiz sebebini içeren dilekçenin verilmesi halinde, 2021/412 K ve 2022/397 K sayılı ilamlar ile çok açık bir çelişkiye düşüleceği açıktır. Prof. Dr. Kemal GÖZLER’in deyimiyle; hukuk, ancak Öklid’in teoremleri misali, doğruluğu apaçık olan ilkelerin geliştirildiği ve bu ilkelerin bütün hukukçular tarafından benimsenip standart olarak uygulandığı gün 'bilim' olma sıfatını hak edecektir. İşte ancak o gün, hukuk problemleri bütün hukukçular tarafından aynı şekilde çözümlenecektir. Böyle bir sistemde mahkeme kararları da önceden doğru olarak tahmin edilebilecektir. İşte ancak böyle bir sistemde, hukuk güvenliği ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesi gerçekleşmiş olacaktır. Ülke genelinde, içtihat birliğini sağlamakla görevli olan Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu tarafından, kısa süre içerisinde verilen kararlar arasında dahi kanaatimizce çelişkilerin bulunduğu gibi hukuki güvenlik ilkesini sağlayacak kriterlere de yeterince yer verilmediği açıkça görülmektedir.

Sonuç itibariyle, Ankara BAM 14. C. Dairesi tarafından Yerel Mahkemece verilen mahkûmiyet hükmünün esastan reddine dair kararda, 5271 Sayılı CMK’nın 295/1. maddesi uyarınca temyiz sebeplerini içeren dilekçenin verilmesi gerektiğinin belirtilmemesi ve tebligat evrakında böyle bir şerhin yer almadığı gibi temyiz süresi konusunda yanıltıcı bir ifadenin de kullanılmış olması karşısında; Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesi tarafından verilen bozma kararının kaldırılarak, doğru bildirimlerle birlikte CMK’nın 295/1. maddesindeki şerhi de içeren gerekçeli kararın, yeniden sanığa tebliği için dosyanın Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesine tevdi edilerek, eksikliğin giderilmesinden sonra sonucuna göre temyiz talebinin değerlendirilmesi gerekirken, bozma kararının kaldırılarak temyiz talebinin reddine ilişkin sayın çoğunluğun görüşüne yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle iştirak edilmemiştir." açıklamasıyla,

İlk uyuşmazlık konusu yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşüncelerle,

Karşı oy kullanmışlardır.

B. Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin karara yönelik sanık tarafından sunulan ve herhangi bir temyiz nedeni içermeyen temyiz dilekçesine dayanılarak CMK’nın 289. maddesi kapsamında temyiz incelemesi yapılıp yapılamayacağı;

1- İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler

İlk uyuşmazlık konusuna ilişkin açıklamalarda da ayrıntılı olarak belirtildiği üzere temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir. CMK'nın 298. maddesi uyarınca temyiz dilekçesinin, örneğin; "Hükmü temyiz ediyorum.", "Resen dikkate alınacak nedenlerle temyiz ediyorum", "Hükmün bozulmasını istiyorum", "Hüküm usul ve kanuna aykırıdır." şeklindeki dilekçelerde olduğu gibi herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda tıpkı başvurunun süresi içinde yapılmaması, hükmün temyiz edilemez olması ya da temyiz edenin buna hakkının bulunmaması hâllerinde olduğu üzere usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından bahsedilemeyeceğinden temyiz istemi reddedilmedir.

CMUK’un "Temyiz sebebi" başlığını taşıyan 307. maddesi; "Temyiz ancak hükmün kanuna muhalif olması sebebine müstenit olur. Hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesi kanuna muhalefettir." düzenlemesini içermektedir.

CMK'nın 288. maddesinde ise temyiz nedenleri;

"1- Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.

2- Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır." şeklinde belirtilmiş, maddenin Hükûmet Tasarısı'ndaki gerekçesinde de;

"Madde, 1412 sayılı Kanun'dan ayrılarak 'kanuna aykırılık' yerine daha geniş anlamlı ve amaca uygun olan 'hukuka aykırılık' sözcüklerine yer vermiştir.

Yargılamanın konusunu oluşturan cezai uyuşmazlık çözüldükten ve maddi gerçeğe ulaşıldıktan sonra ilgili hukuk kuralının eksik veya yanlış uygulanması veya hiç uygulanmaması hukuka aykırılığı oluşturur.

Hukuk kuralı deyimi, temel hukuk ilkelerini, yazılı olan veya olmayan hukuk kurallarını, yargılama hukukuna ilişkin kurallarla maddi hukuka ilişkin kuralların tümünü kapsar.

Temyiz başvurusunun, hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayandırılması gerekir. Delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde elbetteki hukuka aykırılık oluşturur." açıklamalarına yer verilmiştir.

CMUK’da temyiz sebebi kanuna aykırılık olarak belirlenirken, CMK’da hukuka aykırılık olarak belirlenmiştir. Ancak her iki Kanun’a bakıldığında bu iki farklı kavramın aynı şekilde anlaşılmasının istendiği sonucuna varılmaktadır. Zira her iki Kanun'un ilgili hükümlerinde bu kavramlar, "bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması" şeklinde tanımlanmış olup öğretide de geçmişten bu yana kanuna aykırılık kavramı geniş yorumlanmış ve bu ifadenin yazılı hukukla sınırlı anlaşılmaması gerektiği, açıklanan nedenle yazılı hukuka ek olarak; içtihada tecrübe ve mantık kurallarına ve öğretiye aykırılığın yanı sıra maruf ve meşhur olan şahsi bilgilerdeki hatalar ile uluslararası hukuka ve evrensel hukuki değerlere aykırılığın da temyiz nedeni olarak ileri sürülebileceği ifade edilmiştir.

Temyiz nedenleri bakımından iki Kanun arasındaki esas farklılık, CMK’nın temyiz başvurusunun içeriği başlıklı 294. maddesinden kaynaklanmaktadır. CMUK'un 313. maddesi ile CMK'nın 294. maddesinin ilk fıkraları temyiz sebeplerinin gösterilmesi hususuna ilişkindir ve arada ciddi bir fark yoktur. Oysa her iki maddenin ikinci fıkraları birbirinden tamamen farklıdır. Bu bağlamda CMK'nın 294. maddesinin ikinci fıkrasında temyiz sebebinin ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabileceği açıkça belirtilmiştir.

Fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediği, maddi sorunu oluştururken sanık tarafından gerçekleştirilmiş fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, suç oluşturduğu kabul edilen fiile hangi cezanın verilmesi gerektiği, delillerin ne şekilde değerlendirildiği, nasıl yargılama yapıldığı, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı gibi hususlar ise hukuki sorunu oluşturur. Sübut da denilen maddi mesele, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin sözlülük ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak eylemi ortaya koymasıdır. Hukuki mesele ise olayın hukuk karşısındaki durumunu tespit etmek anlamına gelir.

Temyiz nedeni olan hukuka aykırılık, hâkimin olaya en uygun normu bulamaması veya bulsa da yanlış değerlendirip uygulama yapmasıdır. Hukuka aykırılığa yol açan norm; muhakeme hukuku normu olabileceği gibi (Örneğin, tanıklıktan çekinme hakkı bulunan tanığa bu hakkının hatırlatılmaması veya karar oturumunda hazır olan sanığa son söz hakkı verildikten sonra katılana da diyeceklerinin sorulması) maddi hukuk normu da olabilir (Örneğin, sanığın eylemi suç teşkil etmediği hâlde mahkûmiyet hükmü kurulması, suçun niteliğinin hatalı belirlenmesi veya eksik araştırmaya dayalı olarak karar verilmesi). Maddi hukuk normunun ihlali hâlinde temyiz edenin sıfatı da dikkate alınarak kararın bozulması gerekmekte ise de muhakeme hukukuna ilişkin ihlallerde, ihlalin hükmü etkileyip etkilemediği gözetilmelidir.

Bu kapsamda muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz nedeni olarak açıkça ileri sürülmesi gerekmektedir. Muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına dayanan temyiz taleplerinde Yargıtay hem muhakeme normunun doğru uygulanıp uygulanmadığını hem de ilk derece veya bölge adliye mahkemelerince muhakeme normunun uygulandığı olayın doğru tespit edilip edilmediğini denetleyecektir. Temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece CMK'nın 289. maddesi kapsamında hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak bunlara kararda işaret edilmekle yetinilecektir.

Temyiz nedeninin maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise bu sebeple hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezaî yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.

Nitekim, CMK'nın 301. maddesinin Hükûmet Tasarısı'ndaki gerekçesinde; "Yargıtay, yalnız temyiz dilekçesi veya beyanında maddi hukuk kurallarına aykırılık nedeniyle ileri sürülen hususlarla, temyiz istemi yargılama hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik veya yanlış uygulanmasından dolayı yapılmışsa bu olgular hakkında inceleme yapar." açıklamalarına yer verilerek temyiz sebebinin hangi hukuka aykırılık iddiasına dayandırıldığının gösterilmesi; muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına ilişkin temyiz taleplerinde hiç uygulanmayan, eksik veya yanlış uygulanan usul kuralları ile buna dayanan maddi olguların ileri sürülmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Temyiz kanun yoluna başvuranın, hükmün hangi noktalardan incelenmesini istediğini bildirmesi, diğer bir anlatımla hükmün hangi noktalardan hukuka aykırı olduğunu göstermesi zorunluluğu ile Yargıtayın temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile sınırlı olarak inceleme yapmasına ilişkin hükümler, "temyiz incelemesinin sınırlandırılması/ temyiz incelemesinin kapsamının belirlenmesi" amacına yöneliktir.

Temyiz başvurusunda yer verilen ibarelerin bir temyiz nedeni kabul edilip edilmeyeceği bir yorum meselesidir. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve hürriyetlerin kanunla sınırlanmaları mümkün ise de kanunlarla getirilen düzenlemelerin bir temel hak ve özgürlük olan mahkemeye erişim hakkını daraltıcı şekilde yorumlanamayacağı, kanuni düzenlemeler yorumlanırken Anayasa ve uluslararası sözleşmeler gibi üst normların da gözetilmesi gerektiği gözden kaçırılmamalıdır. Aksinin kabulü, Anayasa'mızın temel hak ve hürriyetler arasında yer verdiği "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile AİHS'in 6. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının ihlaline yol açabilecektir. Ayrıca, ceza muhakemesine hâkim olan resen araştırma ilkesi uyarınca istisnaları dar yorumlayıp temel hak ve özgürlükleri yorum yoluyla daraltmamak sistematik ve amaçsal yorum tarzına da uygundur. Bununla birlikte, yukarıda da ifade edildiği üzere, temyiz incelemesinin kapsamının belirlenmesi bakımından dilekçede, kararın bozulması yönünden hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir biçimde gösterilmesi gerektiği hususu gözden uzak tutulmamalıdır.

Öğretide de temyiz sebeplerinin muhakeme hukukuna ve maddi hukuka ilişkin olarak ileri sürülmesi bakımından; "Maddi hukuk normlarına ilişkin temyiz başvurularında sebep gösterilmesi zorunluluğunun Yargıtay incelemesinde önemli bir sınırlama içermediği, muhakeme hukukuna aykırılık nedeniyle hüküm temyiz ediliyorsa hükmü temyiz edenin, bu aykırılığa temel oluşturan maddi olguları göstermek zorunda iken maddi hukuka aykırılıkta, maddi hukuka aykırılıktan dolayı hükmün temyiz edildiğinin belirtilmesinin yeterli olduğu, Yargıtayın maddi hukuk normlarının tümünü göz önünde tutup inceleme yapması gerektiği" (Serap Keskin Kiziroğlu, Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Temyiz Yasa Yoluna İlişkin Değişikliklere Bakış, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Kasım-Aralık, 2017, s; 182 vd.), "5271 sayılı CMK'nın 288. maddesi uyarınca temyiz sebebi olarak belirtilenler dışında kalan muhakeme hukukuna ilişkin diğer hukuka aykırılıklar bakımından Yargıtayın karar vermesine olanak bulunmadığı, buna karşılık, kararın hukuka aykırı olduğu ve bozulması gerektiği yönünde bir irade ortaya konulduğu sürece incelemenin maddi hukuka ilişkin tüm hukuka aykırılıklar yönünden yapılabileceği, bu bağlamda, Yargıtayın olayda meşru savunma koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle yapılan bir temyiz istemi karşısında bu istemi yerinde bulmasa bile haksız tahrikin koşullarının gerçekleştiği ve bu nedenle de cezanın indirilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozabileceği" (... Ceza Muhakemesinde Temyiz İncelemesinin Kapsamı ve Sınırları, Yargıtay Dergisi, Ekim, 2018, Sayı; 4, s; 1434; 1472.), "Muhakeme hukukuna ilişkin aykırılıklardan farklı olarak, maddi hukuka ilişkin denetimin, hükmün tüm yönleriyle incelenmesini gerektirdiği, maddi hukukun yanlış uygulandığına ilişkin genel bir ifade içeren temyiz dilekçesinde açıkça ileri sürülmemiş olsa dahi, dosyaya yansıyan delillere göre suçun unsurlarının oluşmaması, sanığın suçu işlediğinin sabit olmaması, suçun vasfının yanlış belirlenmesi, suçun nitelikli hâllerinde yapılan hata sonucu cezanın yanlış belirlenmesi veya teşebbüs, iştirak, içtima, haksız tahrik ve şahsi cezasızlık sebepleri gibi maddi hukuka ilişkin hükümlerin yanlış uygulanması sonucu sanığın ceza alması veya almaması ya da hak ettiğinden az veya çok ceza alması durumlarında Yargıtayın bu hukuka aykırılığı bozma nedeni yapabileceği" (Ekrem Çetintürk, Ceza Muhakemesinde Temyiz Kanun Yolunda Maddi (Fiili) Sorunun İncelenmesi, Terazi Hukuk Dergisi, Mart 2019, s; 466-489.) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.

Öte yandan, CMK'nın 302. maddesi uyarınca hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan ve hükme etki edecek nitelikte bulunan diğer hukuka aykırılıklar da bozma nedeni olarak ayrı ayrı gösterilecek; hükme etki edecek nitelikte bulunmayan hukuka aykırılıkların ise hükmün bozulmasında neden dikkate alınmadıkları açıklanmak suretiyle belirtilmesiyle yetinilecektir.

Mutlak temyiz nedenleri ise sanığa hak tanıyan kurallar olmalarının yanı sıra aynı zamanda adil bir yargılamanın yapılabilmesi için öngörülmüş, kamusal menfaatleri gözeten kurallardır. Bu hâllerin varlığı durumunda hükmün bundan mutlak olarak etkilendiği kabul edilmiştir. Kanun bu noktada hukuka aykırılığa ilişkin nedensellik bağını kendisi kurduğundan hâkime takdir yetkisi bırakmamıştır (Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 13. Baskı, İstanbul, 2016, s; 834 vd.).

CMUK’un "Kanuna muhalefet hâlleri" başlığını taşıyan 308. maddesi;

"Aşağıdaki hâllerde kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayılır.

1- Mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmemiş olması,

2- Hâkimlik vazifesine iştirakten kanunen memnu olan bir hâkimin hükme iştirak etmesi,

3- Makul şüpheden dolayı hakkında ret talebi vakı olupta bu talep kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme iştirak etmesi yahut bu talebin kanuna mugayir olarak reddolunması suretiyle hâkimin hükme iştirak ettirilmesi,

4- Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmaya kendini vazifeli veya salahiyetli görmesi,

5- Cumhuriyet Müddeiumumisi yahut kanunen vücudu lazım diğer şahsın gıyabında duruşma yapılması,

6- Şifahi bir duruşma neticesi olarak verilen hükümde aleni muhakeme kaidesinin ihlâl edilmesi,

7- Hükmün esbabı mucibeyi ihtiva etmemesi,

8- Hüküm için mühim olan noktalarda mahkeme kararıyla müdafaa hakkının tahdit edilmiş olması,",

CMK’nın "Hukuka kesin aykırılık hâlleri" başlıklı 289. maddesi ise;

"1- Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:

a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması,

b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması,

c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması,

d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi,

e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,

f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi,

g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi,

h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması,

i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması,"

Şeklindedir.

Görüldüğü üzere, mutlak hukuka aykırılık hâlleri, CMUK’un 308. maddesinde, CMK’da ise 289. maddede sayılmış olup her iki hüküm karşılaştırıldığında ilk dikkat çeken husus hükümlerin başlıklarının farklı olmasıdır. Belirtmek gerekir ki iki hükmün başlığının farklı olması içerikte bir değişikliğe yol açmamaktadır. CMUK’da seçilen terim "kanuna muhalefet hâlleri" iken, CMK’da "hukuka kesin aykırılık hâlleri" ibaresidir. CMK’nın hukuka kesin aykırılık hâlleri olarak adlandırdığı nedenleri ifade etmek için öğretide geçmişten bu yana "mutlak temyiz nedenleri" terimi de kullanılmaktadır. Temyiz nedenleri bağlamında iki Kanun arasındaki en önemli fark ise CMK’nın 289. maddesinin (i) bendine eklenen hükümle "hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanmasının" bir mutlak hukuka aykırılık hâli olarak kabul edilmesidir.

Doktrinde bir kısım yazarlarca, kanun koyucu tarafından hükme etkili oldukları açıkça kanuni düzenlenmeye bağlanmamış hukuka aykırılıkların nispi temyiz sebebi olarak ileri sürülebileceği, temyiz dilekçesinin gerekçeli olması kuralının hem nispi hem de mutlak temyiz sebepleri bakımından geçerli olduğu yani hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetilemeyeceği savunulmaktadır. Bu anlayışa göre, CMK'nın 289. maddesinde yer alan kabul edilebilirlik denetimine ilişkin kural, bünyesinde en az bir temyiz sebebi bulunan dilekçeler yönünden geçerlidir. Nitekim maddede yazılı olan "Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır." kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Gerekçesiz bir dilekçe Yargıtayın ön incelemesinden geçemeyeceği için hükümde var olan ancak gösterilmeyen nedenin mutlak mı yoksa nispi bir temyiz nedenine mi ilişkin olduğunu denetlemek mümkün olmayacaktır. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, Yargıtayın bu nedenleri kabul etmemesine karşın CMK’nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmü bozması mümkündür (Hakan Karakehya, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, Ankara, 2016, s; 635 vd.; Fahri Gökçen Taner, 5271 sayılı CMK'nın Temyiz Kanun Yoluna İlişkin Hükümlerinin Yürürlüğe Girmesiyle Ortaya Çıkan Farklılıklar, Ankara Barosu Dergisi, Nisan, 2017, s; 66.).

Diğer taraftan, CMK'nın 289. maddesinin (g) bendinde hükmün, 230. madde gereğince gerekçe içermemesi hukuka kesin aykırılık hâlleri içinde düzenlenerek, bu eksiklik Yargıtay tarafından dikkate alınacak bir hukuka aykırılık nedeni olarak kabul edilmiştir.

Bilindiği üzere, Anayasa'nın 141, CMK'nın 34 ve 230. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Hükmün gerekçesinde ise CMK'nın 230. maddesi uyarınca suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirmesinin yapılması, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan veya reddedilen delillerin belirlenmesi ile mantıksal ve hukuksal bütünlük sağlanarak herkesi tatmin edecek ve anlaşılır nitelikteki kararın, bu hâli ile Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde gerekçeli olması gerekmektedir. Beraat hükmünün gerekçesinde de ayrıca CMK'nın 223. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığı gösterilmelidir. CMK'nın 289. maddesinin (g) bendinde hükmün, aynı Kanun'un 230. maddesi gereğince gerekçe içermemesi muhakeme hukukuna ilişkin bir hukuka aykırılık hâli olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu denetimin gerçek manada yapılabilmesi için Yargıtayın, gerekçede yazılı olan hususlar ile maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olup olmadığı yönünden inceleme yapması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır. Doktrinde de ifade edildiği üzere, Yargıtayın gerekçeyi denetlemesi, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek olay hakkında hüküm kurması, kanıya ulaşması, vakalarla ilgili saptamalarda bulunması anlamına gelmez (Centel, Zafer, s; 841.).

2- Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

CMK'nın 294 ve 301. maddelerinde yer alan hükümler uyarınca temyiz incelemesi yapılabilmesi için öncelikle temyizin kapsamının tespit edilmesinin gerektiği, kanun koyucunun, muhakeme hukukuna aykırılık iddiası ve bunu belirten olayların temyiz nedeni olarak açıkça ileri sürülmesini aramasına karşın, maddi hukuka aykırılık iddiası yönünden böyle bir düzenlemeye yer vermediği, dolayısıyla temyiz başvurusunda muhakeme hukukuna aykırılıkların ileri sürüldüğü durumlarda temyiz sebebinin somutlaştırılmasının zorunlu olduğu, Yargıtayın da hem muhakeme normunun doğru uygulanıp uygulanmadığını hem de ilk derece veya bölge adliye mahkemelerince muhakeme normunun uygulandığı olayın doğru tespit edilip edilmediğini denetleyeceği, temyiz dilekçesinde bir temyiz nedeni bulunmasına rağmen muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda ise usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece CMK'nın 289. maddesi kapsamında mutlak hukuka aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacağı, dolayısıyla muhakeme hukukuna aykırılığın bozma nedeni yapılabilmesi için bu durumun mutlaka temyiz dilekçesinde gösterilmesi gerektiği kuralının istisnasını CMK'nın 289. maddesinin oluşturduğu, ancak bu durumun aynı Kanun'un 294. maddesinin birinci fıkrasındaki "Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır." düzenlemesinin bir istisnası niteliğinde olmadığı, gerekçesiz bir temyiz dilekçenin CMK'nın 298. maddesi uyarınca Yargıtayın ön incelemesinden geçemeyeceği, en az bir temyiz nedeninin varlığı hâlinde mutlak hukuka aykırılık hâlleri kapsamında temyiz incelemesi yapılabileceği, hiçbir temyiz nedeni içermediği tespit edilen bir temyiz başvurusu bakımından CMK'nın 289. maddesinde yer alan hukuka kesin aykırılık hâllerinin kendiliğinden gözetilemeyeceği, bu bağlamda sanık tarafından sunulan 13.02.2017 tarihli temyiz dilekçesindeki "Yukarıda belirtmiş olduğum dosya numaralı dosyadan almış olduğum cezayı temyiz etmek istiyorum. Gereğinin yapılmasını arz ve talep ederim." şeklindeki açıklamaların da ne muhakeme hukukuna ne de maddi hukuka aykırılığa yönelik herhangi bir temyiz nedeni içermemesi nedeniyle sanığın temyiz isteminin CMK'nın 298. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.

Her iki uyuşmazlık konusu yönünden de çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ..., ... ve ...;

"Sanık ... hakkında nitelikli hırsızlık suçundan Konya 15. Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen kararın sanık tarafından istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda sanığın TCK 142/2-b, 143, 145, 53 ve 58. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, kararın sanığa süresinde tebliğ edildiği sanığın cezaevi aracılığıyla Konya 15. Asliye Ceza Mahkemesine gönderdiği 13.02.2017 tarihli temyiz başvurusunda 'Sayın Başkanım yukarıda belirtmiş olduğum dosya numaralı dosyadan almış olduğu cezayı temyiz etmek istiyorum. Gereğinin yapılmasını arz ve talep ederim.' şeklinde temyiz nedenleri bildirildiği,

Sanığın temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesince yapılan inceleme sonucunda 10.11.2022 tarih ve 20838-15848 sayı ile '5271 sayılı CMK’nın 286/2. maddesinin 'temyiz , ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.'

I-Sanık hakkında iş yeri dokunulmazlığının ihlali ve mala zarar verme suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz istemlerinin incelenmesinde;

Hükmedilen cezaların miktarları itibariyle 5271 sayılı CMK 286/2. maddesi uyarınca hükümlerin kesin olması sebebiyle temyiz edilemez olduğu anlaşılmakla, bu suçlardan kurulan hükümlere yönelik sanığın temyiz istemlerinin kısmen tebliğnameye uygun olarak CMK 298. maddesi gereğince REDDİNE,

II-Sanık hakkında nitelikli hırsızlık suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde ise, Mahalli mahkeme tarafından sanığa müdafii atanmamasının 5271 sayılı CMK’nın 289/1-e maddesi gereğince kesin hukuka aykırılık nedeni oluşturduğu dikkate alındığında, nitelikli hırsızlık suçu yönünden tebliğnamede yer alan görüşe iştirak edilmemiştir.

5271 sayılı CMK'nın 288. maddesinin 'Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.', aynı Kanun'un 294. maddesinin 'Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir.' ve aynı Kanun'un 301. maddesinin 'Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar.' şeklinde düzenlendiği de gözetilerek, sanığın, 'hakkındaki mahkumiyet hükmünün bozulması gerektiğine' dair temyiz dilekçesinde gösterilen hususlar ile resen incelenmesi gereken konular yönünden CMK'nın 288 ve 289. maddeleri kapsamında olduğu belirlenerek anılan sebeplere yönelik yapılan incelemede; 28.06.2014 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun'un 62. maddesi ile değişik 5237 sayılı TCK'nın 142/2-h ve 143. maddelerinde öngörülen suçun gerektirdiği cezanın alt sınırı dikkate alınarak, 5271 sayılı CMK’nın 150/3. maddesi uyarınca sanığa zorunlu müdafii atanması gerektiği gözetilmeden ve sanığın savunmasının müdafii olmadan alınması suretiyle yargılamaya devam edilerek aynı Kanun'un 188/1. ve 289/1-e-h maddelerine aykırı davranılması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması, bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz istemi bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin hükmün öncelikle bu nedenle CMK'nın 302/2. maddesi uyarınca kısmen tebliğnameye aykırı olarak bozulmasına,

Bozma üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.11.2022 tarih ve 14656 sayılı itiraz talebi ile ;

Yüksek Yargıtay 6. Ceza Dairesi ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımız arasındaki uyuşmazlık; sanık tarafından sunulan temyiz dilekçesinin gerekçe ihtiva edip etmediği, gerekçesiz temyiz dilekçesinde CMK'nun 289. maddesinde hükme bağlanan kesin hukuka aykırılık nedenlerinin incelenip bozma yapılıp yapılamayacağı hususuna ilişkindir. Şeklindeki itiraz konusunun hangi yasal dayanaklara dayandığı yönünde açıklamalar yer aldığı tespit edilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itiraz yazısında CMK 289/1. maddesi 'Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıdaki hallerde kesin hukuka aykırılık hükümlerinin varsayılır.' Hükmünün yorumunda;

5271 sayılı CMK’nın hukuka kesin aykırılık hâlleri olarak adlandırdığı nedenleri ifade etmek için öğretide geçmişten bu yana 'mutlak temyiz nedenleri' terimi de kullanılmaktadır. Temyiz nedenleri bağlamında iki Kanun arasındaki en önemli fark ise, 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinin (i) bendine eklenen hükümle 'hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanmasının' bir mutlak hukuka aykırılık hâli olarak kabul edilmesidir. Doktrinde bir kısım yazarlarca, kanun koyucu tarafından hükme etkili oldukları açıkça kanuni düzenlenmeye bağlanmamış hukuka aykırılıkların nispî temyiz sebebi olarak ileri sürülebileceği, temyiz dilekçesinin gerekçeli olması kuralının hem nispî hem de mutlak temyiz sebepleri bakımından geçerli olduğu yani hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetilemeyeceği savunulmaktadır. Bu anlayışa göre, 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yer alan kabul edilebilirlik denetimine ilişkin kural, bünyesinde en az bir temyiz sebebi bulunan dilekçeler yönünden geçerlidir. Nitekim maddede yazılı olan 'Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır.' kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Gerekçesiz bir dilekçe Yargıtay’ın ön incelemesinden geçemeyeceği için hükümde var olan ancak gösterilmeyen nedenin mutlak mı yoksa nispî bir temyiz nedenine mi ilişkin olduğunu denetlemek mümkün olmayacaktır. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, Yargıtayın bu nedenleri kabul etmemesine karşın 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmü bozması mümkündür (Hakan Karakehya, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, Ankara, 2016, s; 635 vd.; Fahri Gökçen Taner, 5271 sayılı CMK'nın Temyiz Kanun Yoluna İlişkin Hükümlerinin Yürürlüğe Girmesiyle Ortaya Çıkan Farklılıklar, Ankara Barosu Dergisi, Nisan, 2017, s; 66.).

İtirazın CGK gönderilmesi üzerine CGK 04.05.2023 tarih ve 2023/6 esas sayılı dosya üzerinde 'Bölge Adliye Mahkemesince verilen İstinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin karara yönelik sanık tarafından sunulan ve herhangi bir temyiz nedeni içermeyen temyiz dilekçesine dayanarak CMK 289. maddesi kapsamında temyiz incelemesi yapılıp yapılamayacağının belirlenmesine yönelik olarak yapılan inceleme sonucunda CMK 294. maddesi gereğince temyiz lahiyasında temyiz nedenlerini temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediği bu nedenle temyiz başvurusunun reddine karar verilmesi gerekirken 289/1. maddesi gereğince yargılama müdafii bulundurulmadığı usulüne uygun mahkeme oluşmadığı ve sanığın savunma hakkı kısıtlandığı gerekçesiyle verilen Daire bozma kararının usul ve yasaya uygun olmadığı sanığın verdiği temyiz dilekçesinde temyiz gerekçeleri bulunmadığı,

Bu nedenle temyiz başvurusunun reddine karar verilmesi gerektiği halde temyiz talebinin kabul edilerek Dairece bozma kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Alınan gerekçeyle temyiz isteminin CMK'nın 298. maddesi gereğince reddine oy çokluğuyla karar verildiği bu düşüncenin yasal düzenlemelerimize (CMK 289/1 kanun koyucunun mutlak hukuka aykırılığın görüldüğü anda önlenmesi iradesinin bertaraf edilmesi) ve evrensel hukuk kurallarımıza (Adalete erişim hakkının engellemesine) aykırı olduğu düşüncesiyle reddine karar verilmiştir.

Kararın süresi içerisinde sanık veya vekili tarafından temyiz dilekçesi veya uygulamadan müddeti muhafaza dilekçesi dediğimiz süre tutum dilekçesi verilmesi durumunda temyiz dilekçesinde; somut bir neden belirtilmeksizin “kanuna aykırı, ...hukuka aykırı, ....usule aykırı, usul ve yasaya aykırı, ... uluslararası hukuka aykırı.... Yargıtay kararlarına aykırı, .... AİHS’e aykırı, ...AİHM’e aykırı, .... haksız yersiz, ... adalete aykırı mahkumiyet kararını temyiz ediyorum, ... 7 gün içerisinde temyiz hakkımı kullanmak istiyorum...bazen de mahkumiyet kararını temyiz ediyorum temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasını ve gerekçeli temyiz dilekçesini gerekçeli kararın tarafıma tebliğinden sonra sunacağım, ... beraat etmem gerekiyor bu nedenle kararı temyiz ediyorum' şeklindeki temyiz dilekçeleri intikal etmektedir. Bu durumda her dosyada temyiz incelemesi yapılıp yapılmaması kavramın ne anlama geldiği tartışması yapılacak, bazıları kabul edilecek, bazı dilekçeler de kabul edilmeyecek. Bu da kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı hareket edildiği suçlamasını beraberinde getirecektir.

Adalete erişim bir hak olarak kabul edilmektedir. Adalete erişim bir hak olduğu için bu hakkın kullanımı yoluyla yasanın yorumu, anlaşılabilirliği ve dolayısıyla yararlanılabilirliği sağlanıp, içtihatlar bu şekilde oluşturulmalıdır. Hakların tanınması yetmez, hakkın etkin kullanımını da sağlanması gerekir.

Yargı organlarının adalet dağıtmada kaçınma yetkileri yoktur. Anayasamız bunu 'hiçbir mahkeme görev yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz' biçiminde düzenlemiştir (m. 36/2). Adalet dağıtımından kaçınılması, hakkı teslim etmekten kaçınmak demektir.

Adalete erişim hakkı yargıya başvurma (dava açma), güvence oluşturan yasa yollarına başvurma ve yargı kararlarının uygulanmasını sağlama isteme haklarını güvence altına almaktadır. Temyiz yasa yolu, erişim hakkının adli yargıda zirveye ulaşmasını sağlamaktadır (Coulon, Jean-Marie/Roche, Marie-Anne Frison, s.443).

5271 sayılı CMK’da birbiriyle yakın bağlantılı olan iki madde üzerinde durulması gerekmektedir. Bunlardan biri, 288; diğeri 289. maddedir.

Birincisi, 288. maddede, temyizin nedenine yer verilmiştir. Buna göre, 'Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır' (m. 288/1). Hukuka aykırılığın ne olduğu da açıklanmıştır; 'Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.' (m. 288/2).

İkincisi, CMK 289/1 'Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hallerde hukuka kesin aykırılık var sayılır.' şeklindeki düzenlemeyle yasa koyucu temyiz dilekçesinde veya beyanında açıkça gösterilmese dahi, 289. maddede sayılan nedenlerin temyiz mahkemesince resen dikkate alınacağını kabul etmiştir. Bu nedenlerden en az birinin varlığı halinde hüküm baştan sona hukuka aykırı kabul edilmektedir. Yani, CMK’nın 289. maddesinde, mutlak bozma nedenlerine yer verilmiştir. Burada yer alan hususlardan birine aykırılık varsa hüküm mutlaka bozulacaktır. Bu mutlak bozma nedenlerinden başka maddi ceza hukuku veya yargılama hukuku ilkelerinden birine aykırılık varsa, bunlar mutlak bozma nedeni olarak belirtilmemiş olsalar da, bunlara aykırılık da bozma nedenidir. Bu ikinciler için nispi bozma nedenleri denilebilir. Nispi bozma nedenlerinin 298/1. maddede belirtildiği gibi, temyiz dilekçe veya beyanında yer almasının arandığı söylenebilse de, temyiz dilekçesinde yer almasa bile 289. maddede belirtilen hukuka aykırılıkların tespit edilmesi halinde bozma kararı verilmesi gerekir (Doç. Dr. İbrahim Şahbaz, Olağan Yasa Yollarından İstinaf ve Temyizde İnceleme, Yargıtay Dergisi, cilt:43, sayı:1, Ocak 2017, sh. 172-173).

5271 sayılı Yasanın 288/2. maddesindeki bu düzenleme hukuka aykırılığın tanımını yapmakta, ancak 289. maddede hukuka aykırılıklar arasında derecelendirme yapılmaktadır. Buna göre mutlak hukuka aykırılık hallerinden biri varsa (m. 289), hükmün mutlaka bozulması gerekir. Hatta yasa koyucu 289/1. maddede ilk cümlede, maddede sayılan hallerden birinin varlığı halinde, bu neden temyiz dilekçesi veya beyanında açıkça dile getirilmese dahi, yasa yolu incelemesi yapan makamın bunu resen dikkate almasını kabul etmiştir. Devamla yasa koyucu bu nedenlerden birinin varlığını halinde 'hukuka kesin aykırılığın' olduğunu karine olarak kabul etmiştir. Hukuka kesin aykırılık halinde de bozma kararı verilmesi zorunludur. Dolayısıyla, 289. maddede sayılan nedenlerden birine dahi aykırılık varsa hukuka kesin aykırılık vardır ve bu nedenle yargılamanın tamamı hukuka aykırı hale gelmiş olacaktır. Yasa koyucu 289. maddede sayılan nedenlerden birinin varlığı halinde yasa yolu incelemesi yapan makama bu aykırılığın hükme etkisinin olup olmadığı yönünde bir değerlendirme yapma olanağı tanımadığı gibi, Yargıtay’a 'araştırma yetkisi de tanımamıştır' Yani 289. maddedeki nedenlerden birinin varlığını yasa koyucu, bu aykırılığın son karara etki ettiğini önceden ve yasayla kabul etmiştir.

Nitekim; 16. Ceza Dairesi 20/12/2017 tarih, 2017/2517 Esas ve 2017 5659 Karar, 21/03/2018 tarih, 2018/1228 Esas ve 2018/831 Karar sayılı kararlarında '...CMK 289. maddesinin 1-a-e bendlerinde, hukuka kesin aykırılık halleri içinde, 'mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması ile Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken kişilerin yokluğunda duruşması yapılması' gösterilmiştir. Temyiz denetiminde bu madde kapsamındaki hukuka aykırılıklar temyiz kapsamında gösterilmiş olmasa da resen incelenecektir. (CMK 289/1) Hukuka kesin aykırılık hallerinde, hükümden önce verilen mahkeme kararlarının, temyiz incelemesi yönünden hükme esas teşkil edip etmediğinin de bir önemi bulunmamaktadır.

Bu itibarla, mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkülü için duruşmada hazır bulunması doğrudan şart koşulan zorunlu müdafiin görevlendirilmemesinin, CMK 289. .maddesinin 1-a-e bendleri bağlamında hukuka kesin aykırılık oluşturduğu açık olduğundan usulüne uygun açılmış bir temyiz davasında temyiz kapsamında gösterilmiş olmasa da resen incelenmesi gerekecektir.'

Kanun koyucu 289/1 düzenleme ile mutlak hukuka aykırılıkları önlemek istiyor. Çünkü bu aykırılıkların hukuki istikrarı zedelediğini kabul etmiştir. Yargıtayın temyiz kanun yoluyla ülkede hukuk kurallarının istikrarlı ve aynı biçimde uygulanmasının yani içtihatların birliğini sağlamaya yönelik görevi uygun bir düzenlemedir.

Sorulması gereken tek soru 'Temyiz incelemesi temyiz başvurusunda gösterilen nedenlerle sınırlı mıdır?'

Temyiz incelemesi kural olarak temyiz dilekçesinde veya layihasında ileri sürülmüş olan sebepleri kapsayacaktır. CMK’nın 294. maddesinde, temyiz nedenini ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olacağı ve temyiz edenin başvurusunda, temyiz nedenini göstermek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Bundan ayrıca 301. maddede de Yargıtay’ın yalnızca 'temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile, temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirleyen olaylar' hakkında inceleme yapacağı açıklanmıştır. Anılan hükümler uyarınca, temyiz nedeni olarak gösterilmeyen bir hususun Yargıtay tarafından nazara alınmaması gerekmektedir.

Buna karşın, açıklanan kuralın bir istisnası bulunmaktadır. Gerçekten de temyiz dilekçesinde ileri sürülmemiş olsa bile, CMK madde 289’da belirtilen kesin hukuka aykırılık hallerinin bulunup bulunmadığının temyiz incelemesinde resen araştırılması gerekmektedir.

CMK 289. maddesi; hükmü temyiz hak ve yetkisi bulunanın süresi içinde temyiz edilebilir nitelikteki hükme ilişkin usulüne uygun şekilde temyiz iradesi açıkladığından Yargıtay görevli dairesince temyiz dilekçesi veya beyanında temyize ilişkin bir sebep gösterilmemiş olsa bile (kaldı ki bu dilekçelerde kanuna ve usule aykırıdır, beraatimi istiyorum, usul ve yasaya aykırıdır şeklindeki beyanların sebep olarak kabul edilmesi gerektiği) Hukuka kesin aykırılık halinin denetlenmesi gereğinin bir zorunluluk hali olduğu belirtilmiştir. CMK 289’a göre Daire temyiz dilekçesi veya beyanında temyize ilişkin bir sebep gösterilmemiş olsa bile hukuka kesin aykırılık halinin denetlenmesi gerekir. Zira; CMK’nın 289. maddesindeki temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da ifadesi,

CMK’nın 294. maddesinin 1. fıkrasında yer alan 'Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.

Temyiz sebebi, ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir.' şeklindeki hükmü,

Temyiz dilekçesinde bir hukuki temyiz nedeni varsa, o zaman CMK’nın 289. maddesinde belirtilen hukuka kesin aykırılık hallerinin var olup olmadığı denetlenebilir, şeklinde kısıtlayıcı şekilde yorumlanamaz.

Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 289. maddesi lafzı ve ruhu ile hukuka kesin aykırılık hallerine özel bir önem vererek, hukuka kesin aykırılık hallerinin varlığının tespitini, sebebe dayalı temyiz incelemesi dışında tutarak kişi hak ve hürriyetlerini teminat altına almak istemektedir. Bu denetlemenin temyiz iradesi varsa, mutlaka yapılması gerektiğini açıkça bir zorunluluk olarak belirtmiştir. Aksi halde temyiz sebebi gösterilmediği için hukuka kesin aykırılık oluşturacak şekilde yapılan yargılama sonucunda kurulan hüküm ya da hukuka aykırı şekilde elde edilen delillere dayalı olarak verilen mahkumiyet hükümleri hiçbir şekilde denetlenmeyecektir. Bu durum CMK’nın 289. maddesine aykırı olup, temyiz ve adil yargılama hakkının ihlali sorunlarına yol açar.

Sonuç olarak, sanığın temyiz iradesi vardır ve temyiz sebebi gösterilmemiş olsa da Dairemizce CMK’nın 289. maddesi kapsamında bir temyiz incelemesi yapılmalıdır.

Mutlak temyiz nedenlerinin ortak özelliği, sanığa hak tanıyan kurallar olmalarının yanı sıra aynı zamanda adil bir yargılamanın yapılabilmesi için öngörülmüş, kamusal menfaatleri gözeten kurallar olmalarıdır. Bu hallerin varlığı halinde hükmün bundan mutlak olarak etkilendiği kabul edilmiştir. Kanun bu noktada hukuka aykırılığa ilişkin nedensellik bağını kendisi kurduğundan hakime takdir yetkisi bırakmamıştır.

Kanun'un 289. maddesindeki kurala istisna teşkil eden CMK madde 290’daki düzenlemeyi burada açıklamak gerekir; 'Sanığın yararına olan hukuk kurallarına aykırılık, sanık aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet savcısına bir hak vermez.' Bu hüküm uyarınca, sanığın lehine olan hukuk kurallarına aykırılık bulunması, sanığın aleyhine hükmün bozulması için bir sebep teşkil etmez. Mesela son sözün sanığa verilmediği gerekçesiyle sanığın beraatine ilişkin arar bozulmaz.

Açıklanan nedenlerle; sanığın temyiz talebi CMK 289. maddede belirtilen kesin hukuka aykırılıkların bulunup bulunmadığıyla ilgili olarak sınırlı inceleme yapılıp yok ise temyiz talebinin esastan reddedilerek onanmasına, var ise bozulmasına karar verilmesi gerekir.

CMK’daki hükümlere bakıldığında, hükme ilişkin temyiz başvurusunda başvuru dilekçesi içeriğinde ya da başvuru tutanağında temyize ilişkin irade açıklamasının bir şekli yoktur. Temyiz iradesi anlaşılıyorsa hüküm temyiz edilmiştir. Bu durumda temyiz iradesinin varlığı kabul edilir. Hükmün temyiz edildiğine ilişkin irade usulüne uygun şekilde beyan edildiği andan itibaren temyiz süreci başlamıştır. Bir kere süresi içerisinde temyiz isteminde bulunduktan sonra Yargıtay’da incelemeye başlanıncaya kadar dilekçe veya ek dilekçeler verilmesi ve bu dilekçelerle önceden belirtilmeyen temyiz nedeni belirtilmesinde herhangi bir engel yoktur. Yargıtay’ın incelemesine kadar verilen ek dilekçe ve gösterilen temyiz nedenleri de Yargıtay tarafından incelenmeli ve denetlenmelidir. Dolayısıyla sanığın veya müdafiinin süresi içerisinde verdiği süre tutum dilekçesiyle hukuka ve kanuna aykırı olan kararın bozulması iradesini içerir dilekçelerin temyiz sebeplerini içermediği iddiasıyla reddine karar verilemez.

Temyiz nedeni içermeyen temyiz dilekçesi veya süre tutum dilekçesiyle temyiz başvurusunda bulunan sanık veya müdafiinin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 7 günlük süre geçtikten sonra Yargıtay incelemesi yapılmadan önce ek temyiz dilekçesi sunup sunamayacağı, alınan bu ek dilekçe kapsamında temyiz denetiminin yapılıp yapılamayacağı hususu; bu başlık altında CMK 295. maddedeki düzenlemedeki sürenin düzenleyici bir süre olup olmadığı ve müddeti muhafaza dilekçesinden sonra verilen ek dilekçelerin 7 günlük süre içerisinde verilmediği durumda akıbetlerinin ne olacağı sorununu ele almak gerekirse;

CMK'nın 293. maddesi uyarınca da 'Süresi içinde yapılan temyiz başvurusu, hükmün kesinleşmesini engeller.' bu hükme göre de artık temyiz süreci başlamıştır.

CMK’nın 295. maddesi içeriğinde ise 'Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 7 gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir dilekçe verilir.' hükmü yer almaktadır.

Kanun temyiz nedenlerini gösteren dilekçenin en geç bu süre sonunda dosyaya girmesine yönelik bir düzenleme getirmiştir. Ancak söz konusu dilekçenin bu süre içinde verilmemesinin temyiz başvurusunu ortadan kalkmasına yol açıp açmayacağı tartışmalıdır.

CMK 295. maddede her ne kadar '7 gün içinde ek dilekçe verilir' şeklinde bir ibare var ise de buradaki süre mutlak bir hak düşürücü süre değil, düzenleyici bir süredir. Nitekim Ceza Muhakemeler Kanunun 'Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar' başlıklı 232. maddenin 3. fıkrasında 'hükmün gerekçesi ve varsa karşı oy gerekçesi tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklamasından itibaren en geç 15 gün içinde dava dosyasına konulur.' şeklindeki hükümde yer alan sürenin de düzenleyici süre olduğu ve bu süreden sonra yazılan kararların hukuk dünyamızda sonuç doğurduğu herhangi bir hukuki engelle karşılaşmadığı bilinen bir gerçektir. Ceza Muhakemeleri Kanununa göre süresi içinde temyiz iradesinin (temyiz süre tutum dilekçesi) ortaya konulmasından sonra verilen dilekçeler daha önceki dilekçelerin devamı niteliğindedir. Yargıtay incelemesine kadar verilen bu tür dilekçeler incelenmeli ve denetlenmelidir.

Zira CMK 298. maddesi uyarınca Yargıtay temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa mutlaka temyiz istemini red mi edecektir? Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus, istinaf mahkemesinin yapacağı kabul edilebilirlik denetiminde aranmayan bu şartın, Yargıtay tarafından hükmün denetlenmesi sırasında yer almış olmasıdır.

Bu durumun gerekliliği yasa koyucu tarafından açıklanmıştır.

CMK’nın 295. maddesi içeriği itibariyle, temyiz dilekçesi ile hükmü temyiz ettiğini beyan edene, istinaf yasa yolundan sonraki Yargıtay denetlemesine ilişkin kanun yolu başvurusunda ayrıca bir görev daha yüklemiştir.

Ancak bu bağlamda CMK’nın 34. maddesinin 2. fıkrası 'Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, merci ve şekilleri belirtilir.' hükmünü taşımakta olup, yine CMK’nın 231/2. maddesinde hükmün fıkrasının son kısmında 'sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, merci ve süresi bildirilir' hükmünü düzenlemiş olması ve Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun CMK’nın 34/2. maddesinin ve CMK’nın 231/2. maddesi hükümlerinin mutlaka uygulanmasına ilişkin yerleşik çok sayıda kararı bulunması karşısında, CMK’nın 295. maddesinin temyiz sebeplerinin gösterilmesini zorunlu tutması ve temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir şeklindeki düzenlemesi nedeniyle, başvurulacak temyiz kanun yolu başvurusundaki şekle ilişkin İstinaf Mahkemesinin hükmünün son kısmında temyiz yasa yoluna ve şekline (temyiz nedenlerinin gösterilmesi gerektiğine) dair sanığa bildirimde bulunulmadığından sanık ve müdafinin temyiz iradelerinin süre tutum dilekçelerinde hükmün temyiz edildiğine ilişkin irade usulüne uygun şekilde beyan edildiği andan itibaren temyiz süreci başlamıştır. Bu süreçten sonra Yargıtay incelemesi başlayıncaya kadar verilen dilekçeler ve ek dilekçeler ve gösterilen temyiz nedenleri Yargıtay tarafından incelenmeli ve denetlenmelidir. Bu nedenle temyiz isteminin kabulüne karar verilerek incelemenin yapılması zorunludur.

Kaldı ki yukarıda kanuni düzenleme irdelenmesinde sanık ve müdafii tarafından verilen dilekçede temyiz iradesi beyan edilmiş olduğundan dilekçede temyize ilişkin bir sebep gösterilmemiş olsa bile CMK 289’da belirtilen mutlak hukuka aykırılık halleri yönünden hükmün temyiz incelemesi yapılarak denetlenmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle bu yönden bir inceleme yapılmadığından,

Temyiz iradesinin varlığı halinde 'Hüküm; kanuna aykırı, ... hukuka aykırı, ... usule aykırı, ... usul ve yasaya aykırı, ... uluslararası hukuka aykırı, ... Yargıtay kararlarına aykırı, ... AİHS’e aykırı, ... AİHM’e aykırı, ... haksız yersiz, ... adalete aykırı mahkumiyet kararını temyiz ediyorum, ... 7 gün içerisinde temyiz hakkımı kullanmak istiyorum... bazen de mahkumiyet kararını temyiz ediyorum temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasını ve gerekçeli temyiz dilekçesini gerekçeli kararın tarafıma tebliğinden sonra sunacağım, .... ceza fazladır kanuna aykırıdır, ... beraatimi istiyorum, ... beraat etmem gerekiyor bu nedenle kararı temyiz ediyorum' şeklindeki beyanların CMK 288. maddesine uygun hukuki nedene dayalı bir temyiz sebebi kabul edilmesi gerektiği, adalete erişim hakkının doğal sonucu olduğu, bu nedenle detaylarının açıklanmasına gerek olmadığı, hükme ilişkin olarak CMK 289. maddesinde yer alan hukuka kesin aykırılık nedenleriyle birlikte CMK 288. maddesi kapsamında temyiz incelemesi yapılarak kararın denetlenmesi gerekir.

İstinaf kararında temyiz nedenlerinin gösterilmesi gerektiğine dair bildirim bulunmalıdır. Verilen kararda veya yapılan tebligatta bu ihtar bulunmadığı da göz önüne alınarak sanığın adalette erişime ulaşma hakkı kapsamında sanığın temyiz talebi kabul edilmelidir veya usulüne uygun meşruhatlı tebligat yapılıp sonucuna göre hareket edilmelidir.

Sonuç olarak kanun koyucu 289/1 maddeyle esasen mutlak hukuka aykırılıkları önlemek istemiştir. Bir örnekle açıklamak istersek Asliye Ceza Mahkemesinin görevine girmeyen adam öldürme suçundan bir mahkumiyet kararı verip bu karar temyiz sebeplerini içermeyen bir temyiz dilekçesiyle Yargıtay ilgili Dairesinin önüne getirdiğinde Dairenin bu kararı temyiz sebeplerini içermiyor bu nedenle ben inceleyemiyorum deyip temyiz talebinin reddi ile sonuçlanacaktır. Bu da CMK 289/1 kanun koyucunun mutlak hukuka aykırılığın görüldüğü anda önlenmesi iradesinin bertaraf edilmesi sonucunu doğurur. Kanun koyucunun meramı bu değildir. 6. Ceza Dairesinin uyuşmazlığa konu kararında belirtiği gibi ve yine aynı nitelikteki 16. Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarih, 2017/2517 Esas ve 2017 5659 Karar, 21/03/2018 tarih, 2018/1228 Esas ve 2018/831 Karar sayılı kararlarında '...CMK 289. maddesinin 1-a-e bendlerinde, hukuka kesin aykırılık halleri içinde, 'mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması ile Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken kişilerin yokluğunda duruşması yapılması' gösterilmiştir. Temyiz denetiminde bu madde kapsamındaki hukuka aykırılıklar temyiz kapsamında gösterilmiş olmasa da resen incelenecektir. (CMK 289/1) Hukuka kesin aykırılık hallerinde, hükümden önce verilen mahkeme kararlarının, temyiz incelemesi yönünden hükme esas teşkil edip etmediğinin de bir önemi bulunmamaktadır.

Bu itibarla, mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkülü için duruşmada hazır bulunması doğrudan şart koşulan zorunlu müdafiin görevlendirilmemesinin, CMK 289. maddesinin 1-a-e bendleri bağlamında hukuka kesin aykırılık oluşturduğu açık olduğundan usulüne uygun açılmış bir temyiz davasında temyiz kapsamında gösterilmiş olmasa da resen incelenmesi gerekecektir.'

Kanun koyucu 289/1 düzenleme ile mutlak hukuka aykırılıkları önlemek istiyor. Çünkü bu aykırılıkların hukuki istikrarı zedelediğini kabul etmiştir. Yargıtayın temyiz kanun yoluyla ülkede hukuk kurallarının istikrarlı ve aynı biçimde uygulanmasının yani içtihatların birliğini sağlamaya yönelik görevi uygun bir düzenlemedir.

Açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmesi gerektiği," düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

VI. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Temyiz dilekçesinin sebep içermesi gerektiğinin ve CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde sunulabileceğinin sanığa ihtar edilmesine GEREK OLMADIĞINA,

2- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,

3- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 10.11.2022 tarihli ve 20838-15848 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

4- Sanığın, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesinin 02.02.2017 tarihli ve 229-207 sayılı nitelikli hırsızlık suçuna ilişkin kararına yönelik temyiz isteminin, temyiz dilekçesinde herhangi bir sebep göstermemesi nedeniyle CMK’nın 298. maddesi uyarınca REDDİNE,

5- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.05.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.