"İçtihat Metni"
İTİRAZ
İtirazname No : 2020/30819
KARARI VEREN
YARGITAY DAİRESİ : 9. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 187-390
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Suça sürüklenen çocuğun beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı suçundan beraatine ilişkin Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 02.10.2015 tarihli ve 187-390 sayılı hükmün, katılan mağdure vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 05.04.2023 tarih ve 13270-2048 sayı ile; "...Suça sürüklenen çocuğun yargılama konusu eylemi için, 5237 sayılı Kanun’un 99 uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca belirlenecek cezanın türü ve üst haddine göre aynı Kanun’un 66 ncı maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi ve aynı maddenin ikinci fıkrasının ilk cümlesi gereği 7 yıl 6 aylık olağan zamanaşımı süresinin öngörüldüğü anlaşılmıştır. 5237 sayılı Kanun’un 67 nci maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi uyarınca zamanaşımı süresini kesen son işlemin 16.09.2014 sorgu tarihi olduğu ve bu tarihten, temyiz incelemesi tarihine kadar, 7 yıl 6 aylık olağan zamanaşımı süresinin gerçekleşmiş olduğu," gerekçesiyle bozulmasına ve suça sürüklenen çocuk hakkındaki kamu davasının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/8. maddesi gereğince zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 14.06.2023 tarih ve 30819 sayı ile; "...Suç tarihi itibariyle TCK'nın 102/2, 102/3-a, 102/5, 31/2 maddeleri gereğince cezalandırılması istenen suça sürüklenen çocuğun 6545 sayılı Yasa ile değişik TCK'nın 102/2, 102/3-a maddelerine temas ettiği, her iki halde de suç tarihinde 13 yaşı içinde olan suça sürüklenen çocuk yönünden olağan dava zamanaşımının 10 yıl, TCK'nın 67/4 maddesi gereğince kesintili dava zamanaşımının 15 yıl olacağı, zamanaşımını kesen son usuli işlem olan suça sürüklenen çocuğun sorgusunun yapıldığı 16.09.2014 tarihinden itibaren inceleme tarihine kadar 10 yıllık dava zamanaşımı süresinin dolmadığı, keza 2012 yılı yaz ayları olarak belirtilen suç tarihine göre de 15 yıllık kesintili dava zamanaşımı süresinin dolmadığı" görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 25.10.2023 tarih ve 8673-6776 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU
Katılan mağdurenin suça sürüklenen çocuğa yönelik çocuğun basit cinsel istismarı suçundan mahkûmiyetine dair hüküm Özel Dairece onanmakla kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme suça sürüklenen çocuk hakkında beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Özel Dairece suça sürüklenen çocuk hakkında dava zamanaşımının gerçekleştiğinden bahisle verilen düşme kararının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Suç tarihlerinde 33-34 yaşlarında olan katılan mağdurenin 30.05.2013 tarihinde hamile olduğunun anlaşılması üzerine başlatılan soruşturma kapsamında alınan beyanında teyzesinin oğlu olan, 13-14 yaşındaki suça sürüklenen çocukla 2012 yılı yaz aylarından itibaren birden fazla defa zorla cinsel ilişkiye girdiğini iddia ettiği, suça sürüklenen çocuğun ise katılan mağdurenin zorlamasıyla aralarında bir defa cinsel ilişkinin gerçekleştiğini savunduğu, 29.10.2013 tarihinde dünyaya gelen bebeğin biyolojik babasının %99,99 ihtimalle suça sürüklenen çocuk olabileceğinin Adli Tıp Kurumu Biyoloji İhtisas Dairesi tarafından düzenlenen raporla tespit edildiği,
Samsun Cumhuriyet Başsavcılığının 24.04.2014 tarihli ve 3601-138 sayılı iddianamesi ile; suça sürüklenen çocuğun işlediği iddia edilen beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 102/2, 102/3-a, 102/5, 43 ve 31/2. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesince suça sürüklenen çocuğun sorgusunun 16.09.2014 tarihinde yapıldığı; 02.10.2015 tarih ve 187-390 sayı ile de beraatine karar verildiği,
Hükmün katılan mağdure vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 05.04.2023 tarih ve 13270-2048 sayı ile; suça sürüklenen çocuk hakkındaki kamu davasının gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle CMK'nın 223/8. maddesi uyarınca düşmesine karar verildiği,
Samsun Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinin 04.06.2013 tarihli sağlık kurulu raporuna göre; hafif mental retardasyonu bulunan katılan mağdurenin ruh sağlığının bozulmadığı,
Samsun Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinin 31.10.2013 tarihli sağlık kurulu raporunda; hafif mental retardasyon ve post travmatik stres bozukluğu tanıları konulan katılan mağdurenin, kendisine yönelen eylemlerin hukuki mahiyetini anlama yeteneğinin gelişmediğinin ve ruh sağlığının bozulduğunun belirtildiği,
Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunun 11.08.2014 tarihli raporunda; katılan mağdurede orta ile hafif derece sınırında zekâ geriliği saptandığının, hayatının ilk yıllarından başlayıp ömrü boyunca sürecek olan bu zekâ geriliğinin mağduru bulunduğu olaydan kaynaklanmadığının ve fiile ruhsal yönden mukavemete muktedir olmasına mani olacak mahiyet ve derecede olduğunun, olayın kötülüğünü anlayamadığı için ruh sağlığının değerlendirilemediğinin mütalaa edildiği,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar
Uyuşmazlığın isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle TCK’nın 102. maddesinin beşinci fıkrasının açıklanmasında fayda bulunmaktadır.
TCK'nın suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 102. maddesinin beşinci fıkrası; "Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, on yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur." şeklindedir.
6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile değiştirilmeden önce bu fıkrayla cinsel saldırı suçunun fiile bağlı neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâlleri düzenlenmiş, fıkranın gerekçesinde; "söz konusu suçun işlenmesi suretiyle mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulmasına neden olunması, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir." açıklamalarına yer verilmiştir.
Bu fıkra kapsamındaki cinsel saldırı suçlarında, görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hâlinin söz konusu olduğu ve gerek uygulamada gerekse öğretide kabul edildiği üzere ortada bağımsız bir suç bulunmayıp meydana gelen ağır neticeden dolayı cezanın ağırlaştırıldığı kabul edilmektedir. Mağdurun ruh sağlığının bozulması hâlinde, bağımsız ve müstakil ceza belirlenmesini gerektiren bir hâl bulunmayıp suçun temel şekline nazaran cezanın TCK'nın 102/5. maddesi uyarınca daha ağır belirlenmesini gerektiren bir artırım nedeni söz konusudur.
Kanunda beden veya ruh sağlığının bozulması kavramlarının tanımına yer verilmemiş olup Anayasa Mahkemesinin 26.02.2009 tarihli ve 96-34 sayılı kararında da belirtildiği üzere; kanun koyucu burada, mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlini cinsel saldırı suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâli olarak öngörmüş ve bu kavramın her somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesini uygulamaya bırakmıştır. Beden veya ruh sağlığının bozulup bozulmadığı konusu, mağdurun yaşı, bedensel gelişim derecesi, ruhsal, sosyal ve kültürel yapısına göre göreceli bir nitelik taşıdığından söz konusu durumun her somut olayda ilgili uzmanların raporlarıyla ortaya konulması gerekmektedir.
İlgili fıkranın uygulanabilmesi için cinsel istismar ya da saldırı sonucuna bağlı olarak mağdurun beden veya ruh sağlığında bozulma meydana gelmeli ve sanığın eylemi ile ortaya çıkan sonuç arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Mağdurun ruh veya beden sağlığının bozulup bozulmadığı hususunda mutlaka adli rapor alınması gerekmekle birlikte ruh sağlığındaki bozulmanın sanığın eylemi nedeniyle olup olmadığı tereddüte yer verilmeyecek şekilde tespit edilmelidir.
Bununla birlikte ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi olan, insan haklarına dayalı, demokratik rejimle yönetilen ülkelerin hukuk sistemlerinde bulunması gereken, öğreti ve uygulamada; suçsuzluk ya da masumiyet karinesi şeklinde, Latincede ise in dubio pro reo olarak ifade edilen şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca, sanığın eylemi ile mağdurun ruh sağlığının bozulup bozulmadığı, bozulma ile gerçekleşen cinsel eylem/ler arasında illiyet bağının bulunup bulunmadığı konusunda oluşacak şüphe sanık lehine yorumlanmalıdır.
Bu kısa açıklamadan sonra uyuşmazlık konusu bakımından önem arz eden zamanaşımı konusuna değinilmesi gerekmektedir.
TCK’nın "Dava zamanaşımı" başlıklı 66. maddesi;
"(1) Kanunda başka türlü yazılmış olan hâller dışında kamu davası;
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl,
b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş yıl,
c) Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl,
d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş yıl,
e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl,
Geçmesiyle düşer.
(2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle kamu davası düşer.
(3) Dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde bulundurulur.
(4) Yukarıdaki fıkralarda yer alan sürelerin belirlenmesinde suçun kanunda yer alan cezasının yukarı sınırı göz önünde bulundurulur; seçimlik cezaları gerektiren suçlarda zamanaşımı bakımından hapis cezası esas alınır…" şeklinde düzenlenmiştir.
Anılan madde ile; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, aynı maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin 15 yıl olacağı hüküm altına alınmıştır.
Zamanaşımını kesen sebepler ise TCK'nın 67/2. maddesinde sayılmıştır. Buna göre, bir suçla ilgili olarak;
a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,
b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,
c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,
d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi,
Hâllerinde, dava zamanaşımı kesilecektir.
TCK'nın 67. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince kesen bir nedenin bulunması hâlinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak, dava zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması ihtimalinde son kesme nedeninin gerçekleştiği tarih esas alınacak, dördüncü fıkra uyarınca ise kesilme durumunda, zamanaşımı süresi, ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
TCK’nın 66. maddesinde, çocuklar hakkında yaş gruplarına göre kademeli olarak daha kısa zamanaşımı süreleri getirilmiştir. Bu kapsamda TCK’nın 66/2. maddesinde yer alan; "Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının… geçmesiyle kamu davası düşer." şeklindeki düzenleme ile 12-15 yaş grubunda bulunan çocuklar açısından zamanaşımı yetişkin sanıklara göre yarı oranında kısaltılmış bulunmaktadır. Aynı Kanun'un 67/4. maddesi uyarınca kesen bir nedenin bulunması hâlinde kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak olan zamanaşımı, ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında açıkça vurgulandığı gibi yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi durumunda, yerel mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
B. Hukuki Değerlendirme
Katılan hakkında maruz kaldığı nitelikli cinsel saldırı neticesinde ruh sağlığının bozulup bozulmadığına ilişkin olarak Samsun Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesince düzenlenen 04.06.2013 ve 31.10.2013 tarihli raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla Adli Tıp Kurulu 6. İhtisas Kurulundan aldırılan 11.08.2014 tarihli raporda; orta ile hafif derece sınırında zekâ geriliği saptanan, bu zekâ geriliği nedeniyle fiile ruhsal yönden mukavemete muktedir olmayan ve olayın kötülüğünü anlayamayan katılanın, ruh sağlığının değerlendirilemediğinin mütalaa edilmesi, dolayısıyla gerçekleşen cinsel saldırı sonucu katılanın ruh sağlığında bir bozulma meydana gelip gelmediği hususunun şüphede kalması ve şüpheden sanık yararlanır evrensel hukuk kuralı uyarınca bu şüphenin suça sürüklenen çocuk lehine yorumlanmasının gerekmesi karşısında, suça sürüklenen çocuk hakkında TCK'nın 102/5. maddesinin tatbikinin mümkün olmadığı kabul edilmelidir.
Suça sürüklenen çocuğa atılı nitelikli cinsel saldırı suçunun yaptırımı, suç tarihinde yürürlükte bulunan ve lehe olan TCK'nın 102/2. maddesinde 7 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası olarak öngörülmüş, aynı Kanun'un 102/3-a maddesi uyarınca da verilecek cezanın yarı oranında artırılacağı belirtilmiş olup TCK'nın 66/1-d ve 66/2. maddeleri uyarınca bu suça ilişkin asli dava zamanaşımı süresi TCK’nın 31/2. maddesi kapsamında bulunan suça sürüklenen çocuk bakımından 7 yıl 6 ay; aynı Kanun’un 67/4. maddesi göz önüne alındığında kesintili dava zamanaşımı süresi ise 11 yıl 3 aydır.
Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 2012 yılı yaz ayları ve 2013 yılında gerçekleştirildiği kabul edilen eylemlerle ilgili olarak suça sürüklenen çocuk hakkında dava zamanaşımını kesen en son işlem 16.09.2014 tarihli sorgu olup bu tarihten sonra zamanaşımını kesen veya durduran başkaca bir sebebin gerçekleşmediği gözetildiğinde, 7 yıl 6 aylık asli dava zamanaşımı süresinin 16.03.2022 tarihinde dolduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.05.2024 tarihinde yapılan müzakerede oy birliği ile karar verildi.