"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 17. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin alacağının tahsili amacıyla İstanbul Anadolu 11. İcra Müdürlüğünün 2013/6193 E. sayılı dosyası ile borçlu hakkında ilamsız takip yapıldığını, borçlunun süresi içerisinde icra müdürlüğünün yetkisine ve borca itiraz ettiğini, borçlunun yetki itirazının yerinde olmadığını, davalı borçlunun müvekkili şirketten 16.11.2012 tarihli araç teslim fişi ile 34 VU 3798, 04.09.2012 tarihli araç teslim fişi ile 34 DA 8728, 01.10.2012 tarihli araç teslim fişi ile 34 FM 6023 plakalı araçları kiraladığını, araçların davalı şirket kullanımında olduğu süre içerisinde trafik cezalarının bulunduğunu, davalı şirketten borçlarının ödenmesinin istenilmesine rağmen ödeme yapılmadığını ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, borçlunun asıl alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; görev ve yetki itirazında bulunduklarını, icra takibinde borcun dayanağı kısmında “19.03.2013 tarihli diğer 3.943,09TL” yazmakta olup bu ibareden ne alacağı istendiğinin belirli olmadığını, dava dilekçesinde belirtilen kira sözleşmesinin ödeme emrinde gösterilmediğini, icra takibinin kira borcuna ilişkin olarak başlatılmadığını, taraflar arasında davacının iddia ettiği gibi bir sözleşmenin söz konusu olmadığını, dava dilekçesine eklenen kira sözleşmesi üzerinde tarafların imzalarının bulunmadığını, sözleşme metni olarak dosyaya sunulan yazının adi bir bilgisayar çıktısı olduğunu, müvekkilinin davacı alacaklıya borcunun bulunmadığını, davacının belirttiği araç teslim formlarında müvekkili şirket adına imza atan ...’nun şirketi temsile yetkili olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. İstanbul Anadolu 17. Sulh Hukuk Mahkemesinin 28.11.2013 tarihli ve 2013/257 E., 2013/755 K. sayılı kararı ile; mahkemece icra dosyası, araçların trafik kayıtları, araç teslim fişleri, faturalar, trafik ceza dekontları, OGS kaçak geçiş tutanağı, davalı tarafından davacıya yapılan ödemeye ilişkin banka dekontu, davacıya ait ticarî defter ve kayıtlar celp edilerek alınan bilirkişi raporuna göre, davalının davacı şirketten araç kiraladığının teslim fişleri ile sabit olduğu, kiralanan dönemde bu araçlara trafik cezalarının kesildiği, kesilen cezaların davacı şirket tarafından ödenmesi nedeniyle davalı aleyhine icra takibi yapıldığı, davalının görev ve yetki itirazlarının yerinde görülmediği, davacının ticarî defter ve kayıtlarında yapılan inceleme sonucunda davalının borçlu olduğu miktar belirlenerek takibin bu miktar üzerinden devamına karar verildiği gerekçesiyle itirazın iptali ile takibin devamına ve asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesinin 01.04.2015 tarihli ve 2014/13719 E., 2015/3222 K. sayılı kararı ile; “…Davacı, 20/03/2013 tarihinde başlattığı icra takibinde, cari hesap ilişkisinden kaynaklanan 3.943,09 TL alacağın tahsilini talep etmiştir. Mahkemece, uyuşmazlığa ilişkin olarak yaptırılan bilirkişi incelemesinde, davacı tarafın ticari defterlerini incelemek suretiyle bilirkişi raporunu düzenlemiştir. Bilirkişinin yapmış olduğu inceleme, tek yanlı ve sadece davacının defterlerine dayalıdır. Davalı vekili delil listesinde, şirket defter kayıtlarına delil olarak dayandığına göre uyuşmazlığa ilişkin her iki tarafın ticari defterleri, faturalar ve ödeme belgeleri üzerinde takip ve denetime elverişli bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul Anadolu 17. Sulh Hukuk Mahkemesinin 01.09.2015 tarihli ve 2015/467 E., 2015/585 K. sayılı kararı ile; davanın açıldığı tarihte yapılan tensip zaptında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 318. maddesi gereğince taraflara delillerini açıkça bildirmeleri ve ibraz etmeleri için iki haftalık süre verildiği, dava dilekçesinin ve tensip zaptının taraflara tebliği ile bu hususun davanın bütün taraflarını bağladığı gibi tensip yapan mahkeme hakimini de bağlaması nedeniyle duruşmaları takip etmeyen, meşruhatlı tebligata rağmen belgelerini ve delillerini ibraz etmeyen tarafı mahkemenin ayrıca uyarmasının ve yeniden delillerini bildirmesi yönünde ara karar oluşturmasının, basit usule tabi olan sulh hukuk mahkemesinde HMK’nın 318. maddesinin özüne aykırı olduğu, davalı tarafa ayrıca delillerini bildirmesi ve şirket defterlerini ibraz etmesi için yeniden mehil verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davalı vekilinin delil listesinde şirket defter ve kayıtlarına da dayanması karşısında, her iki tarafın ticarî defterleri, faturalar ve ödeme belgeleri üzerinde takip ve denetime elverişli bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucuna göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle, uyuşmazlık noktası özelinde, ispat yükünün belirlenmesi ve mahkemelerce delil toplanması usulü konularına değinmekte fayda vardır.
13. Hak arama özgürlüğünün tam olarak yerine getirilmesi, iddia ve savunma haklarının fiilen kullanılabilmesini gerektirir. Bu da, davacı ve davalıya ispat hakkı verilmesiyle sağlanabilir. HMK’nın 189/1. maddesine göre; taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir. İspatın konusunu; tarafların üzerinde anlaşamadıkları, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için taraflarca delil gösterilir.
14. Davada gereksiz delil toplanmaması ve delillerin sağlıklı olarak yargılamaya kazandırılması için öncelikle dayanılan vakıalar bakımından ispat yükünün hangi tarafta olduğunun ve hangi delillerle bu vakıanın ispatlanabileceğinin belirlenmesi gerekir.
15. İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür.”
16. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190/1. maddesinde, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; ikinci fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre;
“(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
17. İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-936 E., 2021/1090 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
18. Davanın açıldığı tarihte ve yargılama sırasında yürürlükte bulunan HMK’nın “Tarafın belgeyi ibraz etmemesi” başlıklı 220. maddesi;
(1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.
(2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.
(3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.”
hükmünü içermektedir.
19. “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesi ise;
“(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır”.
şeklindedir.
20. 7251 sayılı Kanun’un 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile HMK’nın 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir;
“Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz”.
21. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 64/1. maddesinde ise: her tacirin, ticarî defterleri tutmak ve defterlerinde, ticarî işlemleriyle ticarî işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu Kanun’a göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorunda olduğu düzenlenmiş, aynı Kanun’un 64/3. maddesinde de, tacirlerin tuttuğu yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defterinin açılış onaylarının, kuruluş sırasında ve kullanılmaya başlanmadan önce yapılacağı, yevmiye defterinin kapanış onayının ise, izleyen faaliyet döneminin altıncı ayının sonuna kadar yaptırılması gerektiği belirtilmiştir.
22. Diğer yandan sulh hukuk mahkemelerinde görülecek davalar basit yargılama usulüne tabidir (HMK m. 316/1-a).
23. Basit yargılama usulünde HMK’nın 318. maddesi uyarınca “Taraflar dilekçeleri ile birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır” ve yazılı yargılama usulünden farklı olarak iddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar (HMK m. 319). HMK ve diğer kanunlarda basit yargılama usulü hakkında hüküm bulunmayan hâllerde, yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır (HMK m. 322/1).
24. Yazılı yargılama usulünde ise mahkeme ön inceleme duruşmasına daveti sırasında taraflara “Davetiyenin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içinde tarafların dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceği”ni ihtar eder (HMK’nın 22.07.2020 tarihli, 7251 sayılı Kanun ile değişik 139. maddesinin 1/ç bendi; değişiklik öncesi hâliyle m. 140/5-1. cümlesi).
25. Bu ihtara rağmen dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmayan veya belgelerin getirtilmesi için gerekli açıklamayı yapmayan tarafın bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilir (HMK’nın 7251 sayılı Kanun ile değişik 140. maddesi; değişiklik öncesi hâliyle m. 140/5-2. cümlesi). Anılan hükümlerin HMK’nın 322/1. maddesi gereği basit yargılama usulünde de işlerlik kazanacağında tereddüt bulunmamaktadır.
26. Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar (HMK m. 219/1). Sadece taraflar değil HMK’nın 221/1. maddesinin açık hükmüyle mahkemece üçüncü kişi veya kurumun elinde bulunan bir belgenin taraflarca ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu olduğuna karar vermesi hâlinde bu belgenin ibrazı emrinin gereğini yerine getirmek durumundadır.
27. Haklılığın ispatını sağlamaya yönelik bir diğer delil de bilirkişi incelemesidir. Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde taraflardan birinin talebi üzerine bilirkişinin görüşünün alınmasına karar verebileceği gibi ihtiyaç duyulduğunda kendiliğinden de bu yola başvurabilecektir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz (HMK m. 266).
28. Elbette bilirkişinin özel ve teknik uzmanlığının bulunduğu konuda görüşünü en doğru ve sağlıklı şekilde oluşturması için dava dosyasında konuyla ilgili tüm bilgi ve belgeler toplanmalı, dosya bilirkişinin yapacağı teknik değerlendirme ve devamında mahkemenin tahkikat incelemesine hazır hâle gelmiş olmalıdır.
29. Başka bir anlatımla; sağlıklı bir tahkikat yapılabilmesi için kanuna ve amacına uygun şekilde ön inceleme aşamasının tamamlanması gerekir. Davada ileri sürülen vakıaların incelenebilmesi için yine dava malzemesi içinde yer alan ve vakıaların doğruluğuna ilişkin sunulan deliller belirli olmalı, özellikle belge mahiyetinde olan deliller taraflarca sunulmalı yahut mahkemenin bu belgelere nasıl ulaşacağının bilgisi verilmelidir. Zira tahkikat aşaması delillerin toplandığı değil değerlendirmesinin yapıldığı aşamadır ve deliller dosyaya girmeden, vakıalar netleşmeden yapılacak bir tahkikat gereksiz zaman ve emek kaybından başka hiçbir şey olmayacaktır. Zaten Kanun da buna izin vermemektedir. Bu sebeple aceleyle tahkikata başlamak zaman kazanma değil bilakis zaman kaybıdır (Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medenî Usûl Hukuku, 13. Bası, Ankara 2012, s. 492).
30. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından İstanbul Anadolu 11. İcra Müdürlüğünün 2013/6193 E. sayılı dosyasıyla cari hesap ilişkisine dayalı olarak icra takibi başlatılmıştır. Ödeme emri davalı borçluya tebliğ edilmiş, borçlu tarafından takibe itiraz edilmiş ve takibin durduğu anlaşılmıştır.
31. Davacı vekili, davalı borçlunun müvekkili şirketten araç kiraladığını, araçların davalı şirket kullanımında olduğu süre içerisinde trafik cezalarının bulunduğunu, davalı şirketten borçlarının ödenmesinin istenilmesine rağmen ödeme yapılmadığını iddia etmiş; davalı vekili cevap dilekçesinde, dava dilekçesine eklenen kira sözleşmesi üzerinde tarafların imzalarının bulunmadığını, sözleşme metni olarak dosyaya sunulan yazının adi bir bilgisayar çıktısı olduğunu, müvekkilinin davacı alacaklıya borcunun bulunmadığını, davacının belirttiği araç teslim formlarında müvekkili şirket adına imza atan İlknur Çavuşoğlu’nun şirketi temsile yetkili olmadığını savunmuş ve cevap dilekçesinde deliller arasında şirket defter ve kayıtları ile bilirkişi incelemesine dayanmıştır.
32. Mahkemece 11.07.2013 tarihli ön inceleme tutanağıyla taraflar sulhe davet edilmiş, uzlaşma sağlanamayınca tahkikata geçilmiş, tahkikat aşamasında ara karar ile “Davalı vekiline delillerini bildirmek ve ibraz etmek üzere 2 haftalık kesin mehil verilmesine (kesin mehilin sonuçları hatırlatıldı.” şeklinde karar verilmiş, sonraki celse dosyanın bilirkişiye tevdiine karar verilerek bilirkişi raporu aldırılmıştır. Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere; sağlıklı bir tahkikat yapılabilmesi için kanuna ve amacına uygun şekilde ön inceleme aşamasının tamamlanması gerekir. Davada ileri sürülen vakıaların incelenebilmesi için taraflarca bildirilen deliller mahkemeye sunulmalıdır. Bunun için de 7251 sayılı Kanun ile değişiklik öncesi hâliyle HMK’nın 140/5-1. cümlesi gereğince mahkemece taraflara, iki haftalık kesin süre içerisinde, henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceğinin ihtar edilmesi gerekmektedir. Bu ihtara rağmen dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmayan veya belgelerin getirtilmesi için gerekli açıklamayı yapmayan tarafın bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilebilir. Mahkemece, anılan bu yasal düzenlemelere uygun olmayacak şekilde yargılama yapılarak davacıya ait ticarî defter ve kayıtların celp edildiği, bilirkişi raporu dosyanın oluşuna uygun görülerek davalının davacı şirketten araç kiraladığının teslim fişleri ile sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
33. Bu nedenle, öncelikle HMK’nın 322. maddesinin yollamasıyla aynı Kanun’un 7251 sayılı Kanun ile değişiklik öncesi hâliyle HMK’nın 140. madde düzenlemesi gereğince tarafların tüm delillerinin toplanması, uyuşmazlığı aydınlatmaya yarayacak ve taraflarca dile getirilen belgelerin temin edilmesi, bundan sonra takip ve denetime elverişli bilirkişi incelemesinin yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
34. Hâl böyle olunca, direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 23.11.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.